3 Ekim 2019 Perşembe

İNGİLTERE NİN TERÖRLE MÜCADELE POLİTİKALARI., BÖLÜM 4

İNGİLTERE NİN TERÖRLE MÜCADELE POLİTİKALARI., BÖLÜM 4



2.3.1. 2006 Terörle Mücadele Yasası (Terrorism Act of 2006) 

Hükümet 12 Ekim 2005 tarihinde 2005; Terörle Mücadele Yasası’ndaki bazı yetkileri genişletmek, yeni sınırlandırmalar getirmek ve bazı alanları terörle 
mücadele yasasına dahil etmek için bir yasa teklifi vermiştir. Fakat bu yasa değişikliğinde de terör eylemlerinin yayın veya konuşma yoluyla övülmesinin bir suç haline getirilmesi, terörizmin hazırlanmasında kullanılan veya yararlı olabilecek bazı materyallerin yayılmasının suç haline getirilmesi, terörist eğitim vermeyi veya almayı, bu amaçla hazırlanmış internet sitelerinin işlemesini suç haline getirmek, terör zanlılarının mahkeme önüne çıkmadan gözaltında tutma süresini 14 günden 90 güne çıkartmak gibi konularda tartışmalar çıkmıştır 532. 

Özellikle gözaltında tutma süresinin 90 güne çıkarılması konusu büyük tartışmalara zemin olmuştur. Hükümetin terörün örgütlü bir suç olması, bu sebeple delillerin zor elde edilebildiği ve ayrıca aralarındaki iletişimin telefon ve internet aracılığı ile şifreli olarak sağlandığı ve bu yüzden aralarındaki bağlantı ları  çözebilmenin çok zor ve zamana ihtiyaç olduğunu vurgulamış, bunlara ek olarak ise yasal yollardan elde edilmeyen delillerin de kullanılabilmesini talep etmiştir. 
Bu öneriler meclis tarafından kabul ve haklı bulunmamış ve 3 aylık sürenin bazı suçlarda mahkumiyet süresine denk geldiği belirtilerek bu sürenin uygulanması 
halinde ihtimallerden hareketle bir kişinin kapalı tutulmasının kişi hakları ve demokrasiye aykırı olacağı belirtilmiştir 533. 2006 yılında herhangi bir suçlama da bulunmadan alıkoyma süresi yapılan yoğun pazarlıklar sonucu iki katına çıkarılarak toplam 28 güne uzatılmıştır 534. Ayrıca yasa dışı yollardan elde edilen delillerin kullanılması hiçbir yönden haklı bulunmamış ve böyle bir hakkın bir anlamda işkence ve kötü muameleyi meşru kılacağı belirtilmiştir 535. 
Lordlar KamarasıAralık 2005 tarihli kararında işkence yapılarak toplanan delillerin kabul edilemeyeceğini oybirliğiyle aldığı bir kararla kesinleştirmiştir 536. 

Terörü övmenin suç teşkil etmesi yönündeki teklifte meclis tarafından yasanın tanımının muğlak olması ve demokrasinin vazgeçilmez ilkelerinden biri olan 
ifade özgürlüğünü yok edeceği yönündeki tepkileri ile karşılaşmıştır 537. Fakat tüm bunlara rağmen hükümetin yoğun baskısı sonucu, “terörü teşvik etme” yasağı çok muğlak bir şekilde tanımlanmasına ve, çok çeşitli sözlü veya sözlü olmayan beyanları da içermesine rağmen yasalaşmıştır. Dahası,“konuşma suçu” adı verilen suç, şiddet ile konuşma arasında güçlü bir bağ kurmaktadır. Bir başka deyişle, saldırgan olmayan eleştirel bir konuşmanın bile şiddet çağrısı olarak yorumlanması mümkündür. Öte yandan, dikkatsiz bir söz bile terörü yüceltme olarak kabul edilebilecektir. Bu da ifade özgürlüğünü derinden sarsan bir durumdur 538. 

2.4. İngiltere’nin Terörle Mücadele Stratejisi 

İngiltere’nin terörle mücadele yapılanmasında başat aktör İçişleri Bakanlığı olmakla beraber, Dışişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlıkları da ön plandadır. Terör örgütlerine karşı operasyon yapılmasına zin verme yetkisi İçişleri Bakanına aittir. Dış işleri bakanlığına bağlı dış istihbarat servisi MI6 ve Savunma Bakanlığı personelinin de terörle mücadele konusunda bu bakanlıkları etkin bir hale getirmiştir. İngiltere’de iç güvenlik ya da terörle mücadeleden sorumlu tek bir kurum yoktur. Sorumluluk ve yetkiler kurumlar arasında dağıtılmış olmakla beraber, etkin koordinasyon ve işbirliği ile dağınık görünen terörle mücadele konusundaki tüm birimler eşgüdümlü olarak çalışmaktadırlar. 

İngiltere’de operasyonel alandaki tüm yetkileri Güvenlik Servisi (MI5) tarafından yürütülür. Güvenlik servisi görevini yürütürken ülkedeki polis teşkilatları 
ve Metropol Polisi Terörle Mücadele Şubesi ile yakın işbirliği içinde çalışmakta dırlar 539. İngiltere’de terörle mücadele konusu her şeyden önce polis ve 
istihbarat birimlerine verilmiştir ve bu alanda güçlü bir sivil irade söz konusudur 540. Haziran 2003 yılında Ortak Terörizm Analiz Merkezi kurulmuş ve bilgi yönetimi alanının güçlendirilmesi ve bu sayede istihbarat akış sürecinin daha etkin olması hedeflenmiştir 541. İstihbarat ve güvenlik kurumlarından (MI5 Güvenlik Servisi, SIS Gizli İstihbarat Servisi ve GCHQ Resmi İletişim Merkezi), bu yapı altında işbirliği yapmaları istenmektedir. Bu üç kurumun yanı sıra, Savunma İstihbarat Biriminin çalışanlarını da bu çatı altında toplanmıştır. 
Bu merkez, terör örgütlerinin kapasiteleri, faaliyetleri ve planları hakkında bilgi toplayan, saklayan ve bilgi alışverişinde bulunan kurumlar arasında koordinasyonu sağlamaktadır 542. 

İngiltere, başta Irak ve Afganistan olmak üzere farklı bölgelerde gerek ulus inşası gerekse terörle mücadele başlığı altında dünyanın değişik yerlerinde askeri güç bulundurmaktadır. Afganistan işgali ile başlayan askeri süreç, Irak işgali ile devam etmiştir. Afganistan’da 8000 İngiliz askeri NATO kapsamındaki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne bağlı olarak görev yapmaktadır. Irak işgali başında 46000 İngiliz askeri operasyona başlamışken 2003 – 2008 yılları arası bu askeri gücün sayısı kademeli olarak azaltılmıştır. İngiliz askerleri bu görevi zaman içerisinde tamamen Iraklılara bırakmak için Irak asker ve polisini de eğitmektedir. Bu operasyonlarda yaklaşık olarak 400 İngiliz askeri hayatını kaybetmiştir 543. 

2003 tarihinde İngiltere’ye ve deniz aşırı hedeflerine yönelik uluslararası terörizmden gelebilecek tehditlere karşı kapsamlı bir strateji mevcuttur. İngiltere’nin Uluslararası Terörizm ile Mücadele Stratejisi adıyla hazırlanan bu strateji CONTEST olarak bilinmektedir. Bu stratejinin amacı, İngiltere ve ülke dışındaki çıkarlarına karşı uluslararası terörizminden gelebilecek riski azaltmak ve böylece insanların, özgür ve güven içinde yaşamlarını devam ettirmelerini sağlamak olarak belirlenmiştir 544. CONTEST bu amacı gerçekleştirebilmek için terörizmle dört farklı ancak birbirini tamamlayan cephede mücadele etmektir: bireylerin radikalleşmesine engel olmak suretiyle terörizmi önlemek; teröristleri ve teröre destek verenleri takip etmek; kamuyu; halkı, önemli ulusal hizmetleri ve İngiltere’nin denizaşırı varlıklarını korumak ve sonuçlara hazırlıklı olmak.545 

CONTEST planına göre İngiltere’ye karşı mevcut olan terör tehdidi, Kuzey İrlanda veya IRA değil, İngiltere topraklarında İslam dinini istismar ederek yanlış yorumlanmasıyla ortaya çıkan radikalleşme olarak gösterilmektedir. 
Bunu sağlamak için isse terörle mücadele alanında çok sektörlü ve bütüncül bir yaklaşımla en geniş ölçüde koordinasyon, işbirliği ve eşgüdüm hedeflenmektedir. Bu stratejinin uygulanmasında temel sorumluluk İçişleri Bakanlığı’na aittir. 
Bu stratejinin uygulanması için yerel yönetimler, hükümet kurumları, yetki devri yapılmış kurumlar, polis, güvenlik güçleri, istihbarat kuruluşları, acil servis birimleri, silahlı kuvvetler ve uluslararası ortakların birlikte çalışması hedeflenmiştir 546. 

2.4.1. İzleme: Terörist Saldırıları Önleme 

Bu stratejiye göre hükümetin birincil öncelikli görevi terörist saldırıları durdurmaktır. Hükümet değişen terörist tehdide karşı müdahale için yeni yasal 
düzenlemeler hazırlamıştır. Yeni suçlar; terörist eylem hazırlamaya, terör amaçlı eğitim almaya, terör eğitimi alınan yerlere gitmeye ve terörizmi cesaretlendiren ya da terörist yayınları dağıtanlara yönelik eylemleri suç statüsüne alarak onlarla kanuni yoldan mücadele etmeyi hedef almıştır547. İstihbarat ve diğer güvenlik birimlerinin terör tehdidindin bilinmesi ve anlaşılması noktasında yetenek ve kapasitelerinin arttırılması hedeflenerek, maksimum faydanın yakalanması istenmektedir 548. 

Bununla birlikte İstihbarat birimlerinin terör faaliyetlerine katıldığına işaret ettiği her şahsı yargılamanın mümkün olmaması sebebiyle hükümet halkı korumak 
için yasal kovuşturma dışında bir dizi faaliyetleri benimsemiştir. Bunlar: kontrol emirleri, yabancıların İngiltere’ye girişlerini reddetme, vatandaşlıktan çıkarma ve sınır dışı etmeyi kapsamaktadır. 

Terörle mücadeleyle, Afganistan, Pakistan ve diğer yerlerde İngiltere tarafından yürütülen direnişle mücadele ve ulus inşası çalışmaları arasındaki uyumu 
güçlendirmek terörist saldırıları engelleyebilmek için başvurulan diğer bir stratejidir. İnsan haklarının korunması ise, ülkede ve yabancı ülkelerdeki terörle mücadeleyi destekleyen en temel prensip olarak belirlenmiştir 549. 

2.4.2. Önleme: İnsanların Terörist Olmalarını Ya Da Şiddete Dayalı Aşırılığı Desteklemelerini Önleme 

Terörizm riskini azaltmak için stratejinin amacı sadece saldırıları önlemek değil insanların terörist olmalarını ya da şiddete dayalı aşırılığı desteklemelerini de 
önlemektir. Strateji, radikalleşmenin (insanların terörist olma veya şiddete dayalı aşırılığa destek vermeye başladıkları süreç) nedenlerini daha iyi anlamaya dayanmakta ve bu nedenlerin her birine yönelik en uygun müdahalenin yapılmasını amaçlamaktadır. 

Bu sebeple şu temel ilkeler üzerinde durulmuştur: 

• Şiddete dayalı aşırılığın arkasındaki ideolojiyle başa çıkma ve ılımlı seslerin desteklenmesi, 
• Şiddete dayalı aşırılığı yücelten ve faaliyet gösterdikleri yerleri destekleyenlerin engellenmesi, 
• Şiddete dayalı aşırıcılığı savunan gruplar tarafından kandırılması muhtemel veya kandırılmış olan kişilere yardım etmek, 
• Şiddete karşı aşırıcılığa karşı toplum direncinin arttırılması, 
• Bu ideolojinin kullandığı yapısal problemleri ortadan kaldırma, 
• İdeologların istismar ettikleri sorunların üzerinde durma. 

Önleme stratejisi, benzersiz bir yerel, ulusal ve uluslararası ortaklığa dayanmaktadır. Önleme stratejisi, radikalleşmeye ve terörizm devşirmesine açık insanları korumak için bu ülkedeki toplumun ve toplum örgütlerinin desteğine olan ihtiyaç açıkça dile getirilmiştir 550. 

İngiltere ve deniz aşırı ülkelerde radikalleşmenin önüne geçilebilmesi için, bu süreci tetikleyen sosyo – ekonomik, kültürel eşitsizlik ve ayrımcılıkların ortadan 
kaldırılması; terör örgütleri propagandası amacı ile istismar edilen unsurlarda iyileşmeye gitmeyi hedeflemiştir. Ayrıca İngiliz Hükümeti radikalleşmenin 
engellenmesi için Müslümanlarla birlikte çalışmayı çok önemli bir ilke olarak görmüştür. Londra Saldırıları ertesinde bu sebeple Tony Blair 25 Müslüman toplum lideri ile bir araya gelerek radikalleşmenin önüne geçebilmek için birlikte hareket edilmesi isteklerini iletmiştir. Bu buluşmayı bir dizi buluşmalar ve ortak yürütülen faaliyetler takip etmiştir 551. 

2.4.3. Koruma: Terörist Saldırılara Karşı Savunmanın Güçlendirilmesi 

Terörle Mücadele Stratejisinin amacına ulaşabilmesi için bu ülkenin ve deniz aşırı çıkarlarımızın terörist saldırılara karşı zafiyetlerinin azaltılması gerekmektedir. Bu Korumanın stratejisinin temel amacını oluşturmaktadır. Bu strateji, kritik ulusal altyapılarını, kalabalık yerleri, taşıma sistemini, sınırlarımızı ve deniz aşırı çıkarlarımızı kapsamaktadır ve iç tehditler ile tehlikeli maddelerin kötüye kullanımına karşı korunmayı sağlamaktadır. 
Burada asıl güdülen amaç bu tip kalabalık ölümlerin gerçekleşebileceği ve tahrip görmesi halinde aşırı maliyete ve aynı zamanda zafiyete yol açabilecek yerlerin güvenliğinin tam olarak sağlanabilmesi için yapılması gereken çalışmaları ortaya koymak ve o yönde iyileştirmeler yapmaktır. 

2.4.4. Hazırlıklı Olmak: Saldırıların Etkisini Azaltmak 

Hazırlıklı olmak iş akışı terör saldırılarının durdurulamadığı durumlarda etkisini azaltmayı amaçlamaktadır. Bu, hali hazırdaki bir saldırı sırasında yapılacakları ve saldırı sonrasında takip edilecek konuları içermektedir. 

Hazırlık olmanın amacı aşağıdaki belirtilen konuları gerçekleştirmek olarak belirlenmiştir: 

• Çeşitli terör saldırılarına karşı kapasitelerin yerli yerinde olması, 
• Terör saldırısı sonrasında kritik ulusal alt yapı hizmetlerinin sürmesi ya da hızlı bir şekilde zararın telafi edilerek normale dönülmesini sağlamak, 
• Merkezi, bölgesel ve yerel kriz yönetim yapılarının uygun ekipmanla donatılması, yürütecekleri görevler için yeterli olmaları ve eğitilmeleri, 

   Hazırlıklı olmak kapsamındaki kapasiteler ayrıca diğer tehdit ve tehlikelere karşı yapılacaklar için kullanılabilecektir. 

  Bu sebeple yerel yönetim dayanıklılık ağı, diğer yerel acil durumlara ek olarak terörizmin etkilerine müdahale için de dizayn edilmiştir 552. 

Ayrıca hazırlıklı olma, olaylara müdahale yöntemlerinin geliştirilmesi amacıyla, sürekli egzersiz yapma ve daha önce olmuş olan olayları değerlendirerek 
bunlardan dersler çıkarmaktadır. Ayrıca böylece, saldırı sonrası oluşabilecek zararların en aza indirilmesi amaçlanmıştır 553. 

3. İNGİLTERE’İN KÜRESEL TERÖRLE MÜCADELESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ 

İngiltere küresel terörle mücadelesinde ne yazık ki ayrılıkçı terörle mücadelesinde olduğu kadar başarılı olamamıştır. CONTEST olarak bilinen 
İngiltere’nin Uluslararası Terörizmle Mücadele Stratejisi terörle mücadele konusunda olumlu hatta gerekli ilkeleri içeren çok önemli bir belgedir. Konunun 
bütün yönlerini kapsayan titiz bir çalışmanın sonucu olarak meydana getirilen bu strateji terörün kök sebeplerine inmenin önemini belirterek, terörle mücadele 
anlayışını dört sacayağı üzerine oturtmuştur. Önleme, İzleme, Hazırlıklı Olma, Koruma prensiplerini içeren bu strateji amaç olarak tehdit algılamalarının en önünde gelen radikalleşmiş İslami terörün engellenmesine hizmet etmektedir. Bunu yaparken de temel hak ve özgürlüklerin hiçbir şekilde feda edilemeyeceği ni, bu mücadelenin temelinin zaten bu hakların oluşturduğunun altı çizilmiştir. 

Fakat özellikle yapılan düzenlemeler ve gözlenen uygulamalar bu strateji yansıtmamıştır. Her ne kadar mükemmel denilebilecek düzeyde bir strateji 
oluşturulmuş olsa da asıl olanın strateji değil uygulama olduğu bilinmektedir. 

İngiltere yaptığı veya uygulamaya koymaya çalıştığı yasal düzenlemelerde hukukun temel ilkelerini ihlal eden bir dizi uygulamaya gitmiştir. Özellikle güvenlik güçlerini daha etkin kullanarak yargılamaların seyrini değiştirmek için yapılan uygulamalar çok tartışılmıştır. Yapılan genel düzenlemeler güvenlik güçlerinin kanunların emrine verilmesinden çok, kanunların güvenlik güçleri emrine verilmesi şeklinde yorumlanmıştır 554. Özellikle güvenlik güçlerinin etkisi ile çıkartılan bu yasalar ise, yapılan işlemlerin hukuki meşruluk temelinde değil, kanuni meşruluk temelinde yapılmasının istendiği gözlemlenmektedir. 

Uygulamaya konulan yasal hükümler birçok temel hukuk ilkesini ihlal etmiştir. İngiltere, şahısların 28 gün süre ile herhangi bir suçlama yapılmadan 
alıkonulmasına izin vermektedir. Bu süre Avrupa’daki en uzun süredir. 
Bu kişilerin 60’ının herhangi bir suçlama yapılmadan serbest bırakıldığı görülmektedir. Bu da keyfi tutuklama ve alıkoymaların bir anlamda kurumsallaştığını göstermektedir. 

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Müslüman toplulukların bu kovuşturmadan büyük rahatsızlık duyduğunu belirtmiştir. Yüzlerce Müslüman bu yasalar uyarınca hapse atılmış ve daha sonra herhangi bir suçlama yöneltilmeden salıverilmiştir. Daha da çarpıcı olan, tutuklanan 1166 kişiden bugüne kadar yalnızca 40 tanesinin terör suçlarından dolayı hüküm giymiş olmasıdır. Bu rakam, terörist olduğu şüphesiyle polis nezaretinde bulunan kişilerin yalnızca yüzde 3,5’ine denk gelmektedir 555. 

İnsanları bu şekilde hapse atıp daha sonra hiçbir sorgulama yapılmadan salıverilmesi, topluma birçok adaletsizliğe uğramış ve mağdur insanı göndermek 
anlamına gelmektedir. Bu şekilde yasal düzenlemeler yoluyla işleyen uygulamalar ise terörü önlemekten çok, teröre toplumsal zemin hazırlamaya yarayacağından şüphe yoktur 556. Hükümetin terörle mücadele konusundaki uygulamaları ve talepleri kontrol edilebilmekte ve bu kontrollerin çoğu da Parlamento içinde gerçekleşmektedir. Hazırlanan raporlar yoluyla hükümetin faaliyetleri bu kurumlar tarafından desteklenmektedir. Yine de bu raporlar, İngiliz hükümetinin yasalaştırmak istediği 90 günlük gözaltı, usulsüz yollardan elde edilen delillerin kullanılabilmesi konularının iptalinde etkili olmuş olsa da bugüne kadar İngiltere’nin sert terörle mücadele politikalarının yumuşatılmasında pek etkili olamamıştır 557. Bazı İngiliz yetkililerin bu yasaların hayata geçmesi halinde hükümetin istediği yetkileri alabileceği ve uygulamalarını bu yönde yapabileceğini söylemekle beraber, bunların birçok insan hakları ile ilgili anlaşma ve yasayı ihlal niteliğinde de olacağının altını çizmişlerdir 558. 

Yasalar oluşturulurken göz önünde tutulması gereken ilkeler ile ilgili olarak yasa hazırlayıcılarının kendilerine şu soruları sormaları gerekmektedir: ulaşılmak 
istenen yasal amaç, temel bir hakkın sınırlandırılmasını haklı kılacak kadar önemli mi? Yasal amacı karşılaması için alınan önlemler, bu yasal amaca mantıklı bir şekilde bağlı mı? Ve hakları ve özgürlükleri zayıflatmak amacıyla kullanılan araçlar, amacı gerçekleştirmek için gerekenden fazla mı? 559. 
Fakat görülen odur ki İngiliz hükümeti yasaları hazırlarken bu titizliği gösterememiştir. Özellikle meclisin kendilerine karşı gösterdiği direnç bu noktadan kaynaklanmaktadır. Mecliste yasal düzenleme yapılmasındaki gerekliliği görmekte fakat güvenlik arayışının hukuki titizliği yenmesine izin vermemektedir. 

İngiliz hükümetinin yaptığı düzenlemeleri insan haklarını ihlal edeceğini bile bile yapmalarının sebebi, terörle mücadelede, geliştirdikleri stratejinin ruhundan 
farklı olarak güvenlik güçlerinin ön planda olması gerektiğine inanmalarıdır. Fakat bilinen gerçek odur ki güvenlik güçlerinin terörle mücadelesi, genel anlamda terörle mücadelenin küçük bir kısmını oluşturmaktadır. 

İngiltere’nin bu uygulamaları özellikle Müslüman toplumun itirazlarına sebep olmuştur. Kendileri üzerinde bu yönde baskı kurulduğunu belirten hak genel 
olarak yapılan uygulamalara tepkili bir tavırla bakmaktadır. İngiltere’de yaklaşık iki milyon Müslüman yaşamaktadır. Fakat yapılan uygulamalarla bu halk devlete 
mesafe almış bir anlamda böyle bir ortam bekleyen radikalleşme taraftarlarının kucağına itilmiştir. İngiltere’nin 2003 yılında uygulamaya koyduğu CONTEST 
stratejisinin temel amaçlarına aykırılık oluşturmaktadır. Yapılan bu uygulamalar radikalleşmenin engellenmesi için “Müslüman gruplarla yapılan toplantı ve 
görüşmelerin aslında göstermelik olarak yapıldığı ve herhangi bir işlerlik kazanmadığı” algısının toplumda oluşmasına neden olmuştur. Terörizm ile 
mücadelenin temel taşı halkı inandırmaktır. Yapılan düzenlemelerle sorgulanan, gözaltına alınan, evi ve üzeri sebepsiz bir şekilde aranan halk üzerinde ise devletin inandırıcılığı yok denebilecek kadar zayıftır. Çünkü halk yapılmaya çalışana veya yazılı düzenlemelere göre değil, yapılan uygulamalara bakarak kararını vermektedir. 

Londra saldırılarından sonra yapılan araştırmalar, saldırıyı düzenleyenlerin İngiliz dış politikası yanında, içinde bulundukları sosyo – ekonomik şartlar, sosyal 
marjinalleşme, düşük eğitim düzeyi, iş bulma olanaklarındaki sınırlılıklar ve etnik kimlik ağırlıklı varoşlardaki ırkçılık düşüncesi ile radikalleştiklerini ortaya 
koymaktadır. Ayrıca yapılan anketler sonucunda da, çatışmaya katılanların %6’sı Londra saldırılarının meşru olduğunu değerlendirmiş, %24 ise saldırıları 
benimsememekle beraber saldırıyı düzenleyenlerin duygu ve motivasyonlarına sempati ile yaklaştıklarını belirtmiştir. katılımcıların %1’i ise eylemle ilgili önceden bilgileri olsa dahi polise haber vermeyeceklerini belirtmişlerdir. Bu anket Müslüman gençlik ile İngiliz makamlar arasında güven sorununun olduğunu göstermektedir 560. Bu da hükümetin hala halkı kazanamadığını göstermektedir. Yapılan uygulamalar sonucu toplumsal güvenin ve toplumun devlete olan güveninin sarsıldığı gözlemlenmektedir. Müslümanlara karşı önyargılı bir bakış oluşmuştur. Bunu engellemenin yolu ise müşterek değerleri tekrar toplumun tekrar kendisini güvende hissedebilecek şekilde kullanılmaya başlanmasıdır. 

4. İNGİLTERE, ABD ve İSPANYA’NIN TERÖRLE MÜCADELE YÖNTEMLERİNİN GENEL OLARAK KARŞILAŞTIRILMASI, 

Kuzey İrlanda sorunu ile ilgili olarak özellikle 1995 tarihinden sonraki süreçte çok başarılı çalışmalara imza atarak, tüm dünyaya örnek gösterilebilecek 
siyasi bir karalılık göstererek, sosyo – ekonomik kültürel yöntemlere ve demokratik hukuk devleti ilkelerine önem gösteren İngiltere, ne yazık ki küresel terörle mücadele aynı siyasi kararlılıkla hareket edememiştir. 

Uluslararası radikalleşmeye bağlı grupların, Batı’nın karşısında en büyük tehlike olduğu iddiasını 1990’larda belirten İngiltere’nin bu mücadelesindeki en yakın müttefiki ise ABD olmuştur. 
Bu durum ABD’ye yapılan 11 Eylül saldırıları ardından bu ülkeye hem BM’de yapılan görüşmeler hem de başlatılan operasyonlar da en büyük desteği İngiltere’nin vermesine neden olmuştur. Fakat ikili arasındaki bu derin müttefiklik terörle mücadele stratejilerine yansımış ve İngiltere’nin terörle mücadelesinin ABD’de örneğini takip ettiği gözlemlenmiştir. Fakat İngiltere’deki kurumların, temel hak ve özgürlükler konusunda kökleşmiş çok eski yapılar olması, hükümete karşı etkin bir direnç oluşturabilme kabiliyetleri bazı düzenleme isteklerini dizginleyebilmiştir 561. 

Özellikle İngiltere’nin yaptığı yasal düzenlemeler ABD’nin yaptığı yasal düzenlemeler ile aynı mantıkla ilerlemiştir. İki yönetiminde kanunları çıkartmaktaki temel dayanakları, halkta bulunan güvensizlik algısını yenmek için daha etkin yasalar düzenlemek olmuştur. Bu yasaların ise özellikle terörle mücadelede kullanılan hukuki yolların özgürlükler temelinde oluşmuş olmasının terörle mücadeledeki polisiye tedbirlerinin etkinliğini azalttığını savunmuşlardır. İki hükümete göre de bu düzenlemeler, vatandaşlarının yaşama hakkı, terör zanlılarının sivil haklarından daha önce geldiği ve olağanüstü suçlarla mücadele etmek için olağanüstü yasalar gerekmektedir varsayımına dayandırılmıştır. Fakat bu durumun şüphe üzerine kurulmuş olması ve bu sezinin yanılabilir olması birçok suçsuz kişinin gözaltına alınmasına ve bu sebeple devlete olan güvenlerinin sarsılmasına neden olmuştur. 

Ayrıca iki hükümetinde tehdit olarak Müslüman radikalleşmeyi sık bir şekilde telaffuz etmesi, toplumlarında kendi vatandaşları olarak bulunan Müslümanlara 
karşı, toplumun geri kalan kısmının bir önyargı oluşturmasına sebep olmuştur. Bu da ötekileştirme olarak algılanan bu davranışın toplumsal düzeni tahrip 
etmesine neden olmuş ve Müslüman toplumun devlete karşı mesafe ile yaklaşmasına sebep olmuştur. 

Devlet eliyle oluşturulan bu durum ise radikalleşmenin asıl temelini oluşturmaya başlamıştır. 

Ayrıca bu iki devletin, insan hakları ve özgürlükler çerçevesinde şekillenen hukuk ilkelerinin ve toplumsal yapının aksine kararlar sergileyerek bu temel 
değerleri ikinci plana atması ise temel ilkelerin içlerinin boşalmasına halk tarafından bu ilkelere olan güveni azaltmıştır. Bu da halkın güvende olabilmek için bu ilkeler yerine şiddete doğru eğilim göstermesine neden olmuştur. İspanya ise bu iki devletin aksine Madrid saldırılarından sonra temel dayanakları olan hukuki sistemlerinde hiçbir değişikliğe gitmemiş ve terörle mücadele deneyimlerinden aldıkları ders ile, toplumu bir arada tutmayı hedefleyen demokratik söylem ve faaliyetlerle hem halkları üzerindeki güvenlik algısının kaybolmamasını hem de toplumsal düzenin bozulmamasını sağlamışlardır. Öyle ki Madrid saldırılarını gerçekleştiren kişilerin Fas uyruklu olmalarına rağmen, hiçbir yabancıya veya Faslıya güvenlik güçlerinden veya halk tarafından herhangi bir kötü muamele veya dışlanma yaşanmamıştır. Bu da ülkede yaşayan diğer toplumların da saldırılar sonrası yetkililere ve olaylarda zarar gören insanlar için yapılan destek çalışmalarına yürekten destek vermelerine 
neden olmuştur. Yani toplumun kendi içinde ve hükümet organlarına karşı desteği hiç kopmamış, böylece olağan yaşamları neredeyse hiç etkilenmeyen İspanyol halkı, şiddet hareketlerinin bu topraklarda hiçbir zaman rant elde edemeyeceğini göstermiştir. 

ABD ve İngiltere’nin terör hareketleri sonrası son durumları, İspanya’nın durumu ile karşılaştırıldığın da ise İspanya’nın halkı tam manası ile arkasına alarak 
oluşturduğu ve uyguladığı stratejinin halka güven duygusu verdiği ve bu sebeple terör korkusunun hemen yenildiği, İngiltere ve ABD’nin ise uyguladığı baskıcı 
politikalar ile halkını daha fazla belirsizliğe sürüklediği toplumsal güvenlik anlayışının hala tam olarak oturtulamadığı gözlemlenmiştir. Güvenlik duygusu, 
olduğunda fark edilmeyen fakat bir kez kaybolduğunda ise tekrar geri getirilmesi çok zor ve maliyetli olan bir psikolojik bir olgudur. İngiltere ve ABD’nin güvenlik 
ihtiyaçlarına milyarlarca dolar ayırmasına rağmen hala bu duyguyu tam manası ile oturtamamış olması, İspanya’nın ise en başında kendi ilkelerine karşı duyduğu saygı ile bu güvenlik duygusunu hemen hemen hiç bozmadan korumayı başarması İspanya’nın güvenlik stratejisinin daha başarılı olduğunu göstermektedir. 

5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder