3 Ekim 2019 Perşembe

İNGİLTERE NİN TERÖRLE MÜCADELE POLİTİKALARI., BÖLÜM 1

İNGİLTERE NİN TERÖRLE MÜCADELE POLİTİKALARI., BÖLÜM 1


19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren İrlanda sorunu ile başlayan tarihsel süreçte İngiltere daha çok ayrılıkçı bir terör örgütü olan İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu 
(Irısh Repuclican Army - IRA) ile mücadele etmiştir. Ancak 11 Eylül 2011 tarihinde ABD’de EL – Kaide terör örgütü tarafından düzenlenen ve terörizm tarihine en sofistike saldırı olarak geçen eylemelerle birlikte İngiltere’de de dini istismar eden ve dini referans aldığını iddia eden radikal gruplar, ülke ve ülke dışında yaşayan İngiliz vatandaşları ile İngiltere çıkarlarına karşı tehdit oluşturan en önemli tehdit haline gelmiştir. İngiltere artık tehdit değerlendirmelerini IRA’dan çok EL – Kaide bağlantılı gruplar ve bu doğrultuda radikalleşme üzerine yapmaktadır 430. Bu bölümde asıl üzerinde durulacak olan konu İngiltere’nin uluslararası terör örgütleri ile ve özellikle 11 Eylül saldırıları sonrası yaptığı düzenlemeler olacaktır. Fakat İngiltere’nin uzun yıllar mücadele verdiği ayrılıkçı terör olarak tanımlayabileceğimiz IRA ile ilgili yapılan düzenlemeler, İngiltere’nin terörle mücadele deneyimini, tecrübesini ve kültürünü anlamamız açısından önemlidir. Bu sebeple, ilk olarak İngiltere’nin IRA’ ya karşı yaptığı mücadele özetlenmeye çalışılacak, daha sonra da 11 Eylül saldırıları sonrası önemi artan uluslararası terörle mücadele ile ilgili İngiltere’nin yaptığı düzenlemeler irdelenecektir. 

1. İNGİTERE’NİN TERÖRLE MÜCADELE TECRÜBESİ 

İngiltere, Kuzey İrlanda sorunu olarak adlandırabileceğimiz ayrılıkçı terör hareketleri ile yaklaşık 30 yıl çalkantılı ve sıkıntılı bir süreçte mücadele etmiştir. Bu süreçte ayrılıkçı terör örgütü IRA, ülkenin başlıca güvenlik sorunu olmuştur. 1969 yılında ağırlığını tam olarak göstermeye başlayan bu sorunun kökleri aslında on yıllar değil, yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. 

1.1. Kuzey İrlanda Sorununun Temelleri ve IRA’nın Kuruluşu 

Kuzey İrlanda, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı (İngiltere) bir parçası olup, İrlanda Adası’nın kuzey doğusunda yer almaktadır. 
Özellikle 16. yüzyıldan bu yana birlik ya da ayrılma sorunu, siyasal yaşamın ana maddesi olmuştur 431. 

12. yüzyılda İngilizler bu adanın hakimiyetini ele geçirmeyi başarmışlar ve bu tarihten sonra İngilizler ada üzerinde bir baskı ortamı oluşturmuşlar ve 
İrlandalıların geleneksel kültürlerini yaşamalarını engellemişlerdir 432. İngilizlerin kontrolüne geçen adaya İngiliz göçmenleri gelmeye başlamış ve burada belli bir nüfus yoğunluğu oluşturmuşlardır. Bu dönemde İngiliz kralı VIII. Henry’nin kendisin ve boyunduruğu altında yaşayan insanların mezhebini bir gecede emir komuta zinciri altında değiştirmesi ise, adada yaşanan olayların bir mezhep savaşına dönüşmesine neden olan asıl etmendir. Çünkü bu tarihten sonra adanın yerli halkı Katolik mezhebine bağlı kalmış, adada yaşayan Normanlar ise krallarının buyruğu ile Protestanlığı kabul etmişlerdir. 
Bu durum yüzlerce yıl sürecek sorunların tohumlarını atmıştır 433. İrlandalıların yaşamlarında din faktörü bundan böyle her alanda etkili olmuştur. Bu topraklara yakın yaşayan diğer uluslar, ne zaman İngiltere ile savaşa girmek isteseler, ilk önce mezhepsel yakınlık kurarak adada yaşayan halkla birlikte hareket etmeye çalışmışlardır. 

17. yüzyılda İrlandalıların Ulster Yerleşkelerinde bulunan topraklarına el konularak ve buralara İskoçya’dan gelen 150.000 ve İngiltere’den gelen 20.000 
Protestan göçmen yerleştirilmiştir. 1609 yılında tarihte Ulster Plantasyonu olarak bilinen bu olay adanın bölünmesinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Böylece nüfusun çok küçük bir bölümünü oluşturmasına karşın adadaki ekilebilir toprağın önemli bir kısmı Protestanların eline geçmiştir 434. 
Adada varolan ayrılıkları perçinleyen diğer bir süreç ise İngiltere’de Meclis ve kral arasında yaşanan otorite savaşı olmuştur. Meclis yine bu tarihlerde krala karşı yetkilerini yükseltmek için güç savaşına girmiştir. Bir iç savaşa dönüşen bu süreçte Katolik halk kralın tarafında yer almıştır. Adaya da sıçrayan bu kıpırdanmalar, Protestanlara karşı bir iç savaşa dönüşmüştür. Yaklaşık on iki bin Protestan bu olaylar sırasında öldürülmüştür. Katolikler açısından ise felaket girişilen mücadelenin meclis taraftarları tarafından kazanılması ile başlamıştır. İç savaşı meclis kazanınca Meclis güçlerinin lideri Cromwell İrlanda’yı cezalandırma ya başlamıştır. 1650 yılına kadar yaklaşık olarak 100.000 İrlandalı köle olarak satılmış, 

750.000 kişi ise öldürülmüştür. Bu dönemde oluşturulan yeni iskan politikaları ile Katoliklerin elinde çok az miktarda toprak kalmıştır. Öyle ki 17. Yüzyılın başlarında toprakların %60’ından fazlasını elinde bulunduran Katolik İrlandalıların yüzyılın sonlarına doğru toprakları %20’lere kadar düşmüştür. 18. yüzyılın ortalarına doğru ise bu oran %7’ye kadar gerilemiştir 435. 

1685 yılında tahta II. James’in geçmiştir. Kendisini Katolik olarak adlandıran bu kralın tahta geçmesi ile adada yaşayan Katolik unsurların yönetimdeki 
eski ağırlıklarının kazanmasına yardımcı olmuş ve kendilerinden alınan toprakları tekrar Katoliklere vermek için çalışmalar yapmıştır. Fakat bu eylemleri Meclisin 
tepkisini çekmiş ve bu süreçte William of Orange’a krallık teklifi götürülmüştür. Bu gelişmeler üzerine ise II. James İrlanda’ya kaçmak zorunda kalmıştır436. Katolikler James’i çok iyi karşılamış hatta onun önderliğinde kurulan ordu Protestanların çoğunlukta olduğu bir Londonderyy bölgesini kuşatsa da William of Orange’ın Protestanlara olan yardım etmesi sebebi ile alınamamıştır437. Boyne Savaşı’nda II. James’in mağlup edilmesi ile beraber adada Protestan egemenliği süreci başlamıştır. 

Bu tarihten itibaren Protestanlar, Katolik krala karşı kazandıkları zaferi ve bu zaferi getiren Orange düzenini her yıl kutlamaya başlamışlardır438. Bu savaş adadaki Protestan varlığını güçlendirmiş ve Protestan azınlık karşısında ikincil duruma düşen Katolikler bağımsızlık hareketlerini başlatacak ortamı hazırlamıştır439. 

1700 – 1800 yıları arasında Katolikler değişik zamanlarda ayaklanmışlar ama başarılı olamamışlardır. Bununla beraber her ayaklanma ve karşılıklı 
çatışmalarda Protestan ve Katolikler arasındaki düşmanlık artmış ve iki grupta bu yıllarda silahlı örgütler kurmuşlardır440. Tüm bu olaylar ve çatışmalar sonucunda ise İngiliz Parlamentosu 1800 yıllında çıkardığı bir kanunla İrlanda ile birleşmiştir. Ülkenin adı bundan sonra Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı olmuştur441. Fakat bu durum tartışmalara yeni bir boyut eklemiştir. Protestanlar yasaya bağlılığı savunurken, Katolikler ise bağımsız İrlanda fikrini savunmuşlardır442. 

İngiltere’nin İrlanda üzerinde hakimiyetini güvence altına alması Katoliklerin ekonomik servetlerinin ellerinden alınmasına sebep olmuş ve adanın 
zenginlikleri Protestan unsurlar tarafından paylaşılırken, Katolikler sürekli bir yoksulluk içerisine düşmüşlerdir. 19.yüzyılın ortalarında İrlanda’da tüm sermaye ve tarımsal araziler Protestan azınlığın eline geçmiştir. Katolik unsurlara sanayi tesislerinde işçi olarak bile istihdamına izin verilmemiştir. Katoliklerin yoksulluk 
içerisinde olması ve adaya çok sonraları gelmiş olmalarına rağmen tüm zenginlikleri elinde bulunduran Protestanlara ve bu konumu elde etmelerini sağlayan İngilizlere karşı besledikleri düşmanlığın giderek artmasına sebep olmuştur443. 

Adadaki olayları tam olarak anlamak adına, 1800’lü yılların ortasında meydana gelen kıtlık süreci de etkili olmuştur. Meydana gelen kıtlıkta İngiltere 
hükümeti adada yaşayan halka yardım etmemesi de önemli bir yer tutmaktadır. Fakir Katoliklerin temel gıdası olan patatesin bir salgın hastalık yüzünden üretilememesi sonucu büyük bir kıtlık yaşanmış bu boşluğu sübvanse edilmiş mısır ile kapatmak isteyen İngilizler ise serbest piyasacı görüşler ve kamuoyunun olumsuz tepkisi nedeniyle bu yardımı da göndermemiştir444. Bunun sonucu adada yaklaşık olarak bir milyon kişi ölmüş ve bir o kadar kişide ABD ve Avusturya’ya göç etmiştir 445. 

ABD’ye göç eden İrlandalılar, 1857 yılında New York’ta İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği adı altında bir örgüt kurarak, İrlanda’nın özerk yönetimi için silahlı mücadelenin gerekliliğini savunmuşlardır 446. Bu örgüt kendilerine Fenianlar adını vermişlerdir. Fenianlar bir dizi terör eyleminde bulunmuş fakat İngiliz hükümetinin bu örgüte karşı aldığı sert tutumlar ve ABD’nin eylemleri dolayısıyla desteğini çekmesiyle güçsüzleşmiş ve nihayet yok olup gitmişlerdir 447. 
İrlandalılar bu dönemde siyasi yapılanma içerisine de girmişlerdir. 1891 yılında Katolik lider James Connoly tarafından İrlanda Cumhuriyetçi Sosyalist Partisi, 1905 yılında ise Sinn Fein partisi Arthur Griffith tarafından kurulmuştur. Bu tüp siyasi örgütler yanında silahlı milis grupları da kurulmaya başlanmıştır. 1913 tarihinde Protestanlar silahlı bir örgüt olan Ulster Gönüllü Birliğini, Katolikler ise İrlanda Gönüllüleri örgütünü kurmuşlardır 448. 

İngiliz idaresine karşı başlatılan ‘1916 Paskalya Ayaklanması’ ise İrlanda tarihinde yeni bir dönüm noktası olmuştur. Bu ayaklanmada beklenen kalabalık 
oluşturulamamış; bunun sonucunda ise İngilizler sert bir şekilde ayaklanmayı bastırmışlardır. Katolik 15 lider bu ayaklanmalar sonunda idam edilmiştir. 
Bu durum ve çeşitli tarihlerde meydana gelen ayaklanmalar, Katolik unsurların daha milliyetçi bir havaya girmelerine sebep olmuştur 449. Bu duygu yoğunluğu ile girilen İngiltere 1918 seçimlerinde ise Sinn Fein İngiliz parlamentosunda İrlanda’ya ayrılan 105 sandalyenin 73’ünü kazanmıştır. Bu süreç İrlanda gönüllülerinin IRA adı ile örgütlenmesinin de başlangıcı sayılmıştır450. 

Seçimlerden güçlü olarak çıkan Sinn Fein, Londra’nın yetkisini tanımadığı için milletvekillerini İngiliz Parlamentosuna göndermek yerine Dublin’de İrlandalılar 
için ayrı bir meclis oluşturmuştur. Dail Eirann in Dublin adı ile kurulan yeni meclis, tüm İrlandalılara bu meclisi tek ve meşru meclis olarak tanımaya çağırmıştır. Bu çağrıya 26 bölge uyarken, Ulster bölgesi olarak bilinen ve Protestanların çoğunlukta olduğu 9 bölge bu çağrıya katılmamıştır. 1920 yılında İrlanda Hükümeti Yasası adı altında bir yasa çıkartan Londra, güneyde Dublin’de, kuzeyde ise Belfast’a iki ayrı meclis kurma kararı almışlardır. 1921 yılında Dublin meclisi İngiltere’ye karşı savaş kararı almış ve İngiltere ile Sinn Fein arasında gerçekleşen görüşmeler sonucu oluşturulan Anglo – İrish Anlaşması ile Serbest İrlanda kurulmuştur. 1925 yılında kuzey ile sınırları belirlenen Serbest İrlanda, gelişen süreç içerisinde ilk olarak bağımsızlığını ilan etmiş ve Eire ismini almıştır. 1949 yılına gelindiğinde ise İrlanda Cumhuriyeti adını alarak, İngiliz uluslar topluluğundan ayrılmışlardır 451. 

Bu gelişmeler yaşanırken IRA’da 1919 yılında Sinn Fein’i destekleme kararı almış ve 1920’lerle başlayan süreçte kentlere ağırlık vererek çok iyi bir şekilde 
örgütlenmiştir. Küçük gerilla grupları kurulmuş ve bunlar hücreler şeklinde örgütlendirilmiştir. Örgütlenmesini arttıran IRA, mali açıdan da güçlü bir konuma gelmeye başlamıştır 452. 

İrlanda Cumhuriyeti ilk yıllarında bir iç savaş yaşamıştır. Bu iç savağında sonucunda IRA ve benzer örgütler yasa dışı ilan edilmiş ve takip eden yıllarda 
İrlanda Hükümetinin kesin otoritesini kurması ile silahlı kuvvetler içerisindeki IRA grupları dağıtılmıştır. Gelişen süreç içerisinde IRA 1949 yılında İrlanda 
Cumhuriyeti’ne karşı olan askeri faaliyetlerini durdurmuş, 1962 yılına gelindiğinde ise Belfast ve Dublin hükümetlerinin teröre karşı işbirliği yapmaları ile de IRA saldırı kampanyalarını kesmiştir 453. 

Aslında IRA, bu tarihe kadar etkin ve sürekli olmayan eylemler yapabilmiş ve aktif bir yapıda bulunamamıştır 454. 

1922 – 1966 yılları arasında Kuzey İrlanda hükümetleri Katolik İrlandalıların haklarına kısıtlama getirirken bölgede bulunan Birlikçi Protestanların hakları da olumlu yönde arttırılmış ve geçen zamanda sosyal ve ekonomik anlamda iki grup arasında uçurum daha da büyümüştür. Siyasal haklarla ilgi olan ve temelinde  barınma ve eğitim sorunlarının giderilmesine yönelik talepler olan gösteriler, zamanla Katolikler ve Protestanlar arasında eski anlaşmazlıkları su yüzüne çıkaran ve ayrışmaları derinleştiren gelişmelere dönüşmüştür455. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı sırasında Dublin yönetiminin aksine İngiltere’ye destek veren Kuzey İrlanda yönetimi İngiltere tarafından ödüllendirilerek ekonomik açıdan desteklemiştir. 
Bu destek Kuzey yönetiminin iyice güçlenmesine sebep olmuştur 456. 
Fakat bu güçten Kuzey İrlanda yönetimi altında yaşayan Protestanların daha fazla yararlanması sonucu ise, aynı yönetim altında yaşayan Katolik ve Protestan halk arasındaki eşitsizlik daha da artmıştır. Kuzey İrlanda’da bu şekilde perçinlenen Protestan hakimiyeti, ekonomik olduğu kadar siyasi oluşumlarda ve polis birliklerinin kurulmasında da kendisini göstermiştir. Büyük çoğunluğu Protestan olan, Krallık Ulster Zabıta örgütüne polislik görevinin verilmesi ile Katolik halk politik olduğu kadar fiziki olarak da baskı altında tutulmuştur 457. 

1960’ların sonuna gelindiğinde ise Kuzey İrlanda’da Sinn Fein ve IRA tarafından ‘Sivil Haklar Kampanyası’ başlatılmıştır. Katoliklerin şikayetlerinin bir ifadesi olarak başlayan bu kampanyanın amacı tüm Birleşik Krallık vatandaşları için eşit haklar sağlanması olmuştur. Fakat bu harekete İngiliz hükümeti baskıyla karşılık vermiş ve bu gelişmeler milliyetçi, ayrılıkçı hareketin tekrar can bulmasına ve harekete geçmesine yol açmıştır. 

1962 yılında saldırı kampanyalarını kesen IRA, 1969 yılında bölgede yaşanan olumsuzluklar ve bunun doğurduğu baskı ve şiddet ile aktif hale gelerek adeta yeniden doğmuştur 458. 


1.2. 1969 Olayları Sonrası IRA’nın Faaliyetleri ve İngiltere’nin Mücadele Stratejisi 

Sivil haklar hareketini takiben Ekim 1968’de Katolik Protestanlar arasında başlayan çatışmalar IRA’nın saldırıları ve Ulster Savunma Birlikleri’nin karşı 
saldırıda bulunması ile şiddetin giderek artmasına sebep olmuştur. Bu aşamada Protestanların Katoliklerin haklarına dönük olarak başlattığı her eylemi, kendilerine tanınan imtiyazlar zarar göreceği için ret etmekte, bu sebeple de Kuzey İrlanda ve Londra yönetimlerine baskı yapmışlardır. Protestanların bu ayrıcalıklarından taviz vermek istememesi, bu amaca yönelmiş karşı terör uygulayan paramiliter örgütler oluşturmuşlardır. Ulster gönüllü birliği de bu örgütlenmelerden biridir 459. 

Kuzey İrlanda’da tansiyon bu şekilde iki mezhep arasında yükselmeye başlamıştır. 1969 yılında ise Protestanlar, Katoliklere karşı kazandıkları Boyne 
Savaşı kutlamaları için her yıl düzenli olarak yaptıkları kutlama yürüyüşlerinde, Katolik mahallelerden geçerken taraflar arasında çatışmalar başlamıştır. Çatışmaların önlenemez duruma gelmesi üzerine İngiltere bölgeye asker sevk etmiştir. İngiltere’nin adadaki askeri varlığı 1969 yılında 3000 iken, 1970 yılında 13.000, 1972 yılında ise 21.000 olmuştur. Kuzey İrlanda polisinin %90’ının Protestan olmaları, çıkan olaylar sonrasında Katoliklere çok ağır ve şiddetli baskılar yapmalarını beraberinde getirmiştir. Bu yüzden İngiliz askerlerinin adaya gelişini Katolik toplum büyük bir sevinçle karşılamış fakat bu sevinç kısa sürmüştür. Çünkü İngiliz askerleri de Protestan halkı kayırarak şiddet hareketlerini Katoliklere karşı yöneltmiştir 460. Mezhepsel farklılıkların öne çıtlığı yönünde bir algılama yaratan bu olaylar, Kuzey İrlanda Katoliklerinin kendilerini koruyabilecek tek gücün IRA olduğuna inanmasına yol açmış ve bu tarihten itibaren ise İRA hem eylemsel olarak hem de eleman kazanma gibi örgütsel faaliyetler alanında hızlı bir büyüme yaşamıştır 461. Bu dönemlerde Bogside ve Short Strand mahallerindeki Protestan saldırılarına karşı, güvenlik güçlerinin Katolik halka yardım etmemesi ve IRA’nın tek başına buralara yönelen Protestan saldırılarını önlemede başarı elde etmesi bu durumu perçinlemiş ve halk arasında IRA’nın itibarı da gittikçe artmaya başlamıştır 462. 

1970 yılı ise IRA için bir dönüm noktası olmuştur. IRA yönetimi Sinn Fein’in parlamentoyu boykot etme kararını kaldırarak mücadelesini parlamento 
içerisinde devam etmesini istemiştir. Fakat kuzeyli delegeler bunun ihanet anlamına geleceğini ve bunun IRA’nın yenilgisi olacağını belirtmişlerdir. Bu gelişmeler sonrası örgüt 1970 kongresinde kuzeyde PIRA (Provisional Irish Republican Army – Geçici IRA ), güneyde ise OIRA (Official Irısh Republican Army – Resmi IRA) adıyla ikiye bölünme kararı almıştır. Geçici olması düşünülen bu karar ise varlığını hala sürdürmektedir. Şu an hala IRA olarak anılan örgüt aslında PIRA’dır. 

Şiddet eylemlerinin iyice artması ve kontrol edilemez duruma gelmesi sonucu ise İngiltere 1 Ağustos 1971 tarihinden geçerli olmak üzere Internment 
(alıkoyma) yasasını yürürlüğe koymuştur. Bu politika ile beraber yüzlerce kişi terör şüphesiyle gözaltına alınmıştır. Bu yasa Kuzey İrlanda’daki güvenlik güçlerine hakim kararı aramaksızın terör şüphesiyle yakaladıkları bir kişiyi alıkoyma hakkı vermiştir. Fakat bu uygulama hem içerik hem tarz olarak Katolik halkın tepkisini çekmiştir. Çünkü yasa alet edilerek güvenlik güçleri Katolikler üzerinde baskıyı arttırarak birçok Katolik’i tutuklamışlardır 463. Bu yasaya karşı yapılan gösteriler sırasında ise Londonderyy’de protestocular üzerine ateş açılması ise 13 göstericinin ölmesine sebep olmuştur. Kanlı Pazar olarak bilinen bu olay sonrasında ortam iyice gerilmiş ve IRA eylemlerini arttırmıştır 464. Bu olay sonrası IRA Katoliklerin kendilerini korumadaki en önemli enstrüman haline gelmiştir 465. Toplumsal destekleri ise bu sayede her geçen gün artmıştır. IRA 1973 yılından itibaren eylemlerini Kuzey İrlanda’dan İngiltere’ye taşımıştır. Burada 3’ü milletvekili olmak üzere 100’ün üzerinde insan öldürmüştür 466. 

Londra hükümeti, genel olarak sorunun sosyal ve ekonomik yanından çok güvenlik yönüne ağırlık vermiştir. İnsan hakları ihlalleri keyfi tutuklamalar gibi 
durumlar 1973 ‘Olağan Üstü Hal Tedbirleri Yasası’ ve 1974 yılında yürürlüğe giren ‘Terörizmi Önleme Yasası’ baz alınarak yapılmıştır467. Terörizmi Önleme Yasası geçici bir yasa olarak çıkarılmasına rağmen kalıcı bir hale gelmiştir. Yasa içişleri bakanlığına ve polise İngiltere’nin daha önce hiç alışık olmadığı 
şekilde geniş yetkilerle donatılmasını sağlamıştır. Çıkarılan bu yasa hükümlerince 1982 yılına kadar yapılan alı koymaların neredeyse tamamına yakını hiçbir ceza 
görmeksizin serbest bırakılmıştır. 

Bu da yasasın asıl amacının sindirme ve baskı altına alma amaçlı kullanıldığının kanıtıdır. Sonuç olarak İngiltere bu uygulamadan dolayı ciddi eleştirilere maruz kalırken, geniş kitlelerden de sert tepkiler almıştır. 1976 yılında yasada yapılan değişiklikler ise sadece güvenlik güçlerinin işlerini kolaylaştırıcı günlük düzenlemeler olarak algılanmıştır 468. 

IRA 1970’li yıllarda iki defa ateşkes ilan etmiştir. Bu süreçte İngiltere hükümeti IRA’nın üst kademesi ile bir dizi görüşmelerde bulunduysa da herhangi 
başarı elde edilememiştir. 1980’lerde de bir dizi siyasi görüşmeler yapılmış fakat iki tarafından çok ağır şartlar sürmesi üzerine bu görüşmelerden de beklenen fayda sağlanamamıştır 469. 

Öte yandan Ira’nın bu dönemde siyasi mücadeleden uzaklaşması sebebiyle politik alanda doğan boşluğu Sosyal Demokrat İşçi Partisi ve Birlik Partisi gibi 
oluşumlar doldurmaya başlamıştır. Bu partiler de Sinn Fein gibi İrlanda’nın bütün olarak özgürlüğünden yana olmuşlardır470. Bu dönemde şiddet, s,şiddeti vahşet vahşeti doğurmuştur. Her ölüm taraflar için bir ibret meselesi değil, intikam gerekçesi haline gelmiştir. Hal böyle olunca karşılıklı çatışma ortamı iyice artmıştır. Şiddet olaylarına karşı durmak için Londra yönetimi siyasi etkin kılacak adımlar atmaya başlamıştır. İlk olarak 1974 yılında Sinn Fein’in yasaklı illegal durumu kaldırılmış ve legal bir hal almıştır471. 

1980’li yılarda da siyasi çözüm arayışları devam etmiş ve IRA örgütü politik süreçlere göre ateşkes ilan etmiştir. 1981’de Katolik bir İrlandalı olan Bobby 
Sands, cezaevi koşullarını protesto etmek amacı ile açlık grevine başlamıştır. Sinn Fein o günlerde İngiliz Parlamentosu’nda Kuzey İrlanda için ayrılmış bir sandalyenin boşalmasını fırsat bilerek Bobby Sands’ı seçimlere aday göstermiş ve milletvekilliğini kazanmasını sağlamıştır. Bobby Sands ise milletvekili olduğu halde açlık grevi sonucunda cezaevinde ölmüştür. Daha sonra Boby Sands ile beraber açlık grevine giren diğer 9 protestocu da hayatını kaybetmiş ve bu olay IRA ve Sinn Fein için müthiş bir propaganda hareketine dönüşmüştür. Bu olaydan sonra IRA öç almak için hızlı bir eylemsel süreç içerisine girmiş Sin Fein ise takip eden seçimlerde %15 oy alarak en büyük seçim zaferlerinden birine imza atmıştır472. 

İngiltere ise siyasi kararlılığına devam ederek 1985 yılında Anglo – Irısh Anlaşmasına imza atmış ve böylece İrlanda ve İngiltere’nin Kuzey İrlanda sorununa çözüm aramak için düzenli olarak siyasi, sosyal, güvenlik ve yasal konularda işbirliği yapılması ve görüş alış verişinde bulunulması konusunda anlaşmıştır 473. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder