6 Aralık 2014 Cumartesi

Suriye’de Uçuşa Yasak Bölge Oluşturulması,


Suriye’de Uçuşa Yasak Bölge Oluşturulması

TUZAĞA DİKKAT ( ÇEKİÇ GÜÇ II ) VERSİYONUDUR,


10 Ekim Cuma, 2014

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD dönüşünde, Türkiye’nin IŞİD ile mücadelesinde atacağı 3 adımı açıkladı: Uçuşa yasaklı bölgenin ilan edilmesi, Suriye tarafında güvenli bölge oluşturulması[1]  ve eğit-donat anlayışıyla sürecin kimlerle nasıl yürütüleceğinin belirlenmesi.[2]  Cumhurbaşkanı, bu doğrultuda TSK’nın sınırda uçuşa yasak bölge ve tampon bölge oluşturulması için hazırlık içinde olduğunu belirtti. Buna karşılık, ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel ve Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, IŞİD hedeflerine yönelik sürdürülen hava saldırılarıyla ilgili düzenledikleri basın toplantısında; “Tampon bölge, belli bir noktada mümkün olabilir ama şu anda bu bizim kampanyamızın bir parçası değil” açıklamasında bulundu.
Başlangıçta IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyonda bulunmayan Türkiye, rehinelerin kurtarılması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyareti sonrası gerekli adımları atmaya kararlı görünüyor. Aslında Suriye’de uçuşa yasak bölge ve tampon bölge talepleri Türkiye tarafından IŞİD teröründen önce de dile getirilmişti. Ancak Rusya ve İran tarafından desteklenen Esed rejimine karşı ABD, Türkiye’nin taleplerine olumlu yanıt vermemişti.  Yapılan açıklamalara bakıldığında IŞİD’in bölgede güç kazanmasından sonra da ABD’nin, Ankara’nın taleplerine öncelik verdiği söylenemez. Bununla birlikte, ABD Başkanı Obama’nın da bir konuşmasında belirttiği gibi IŞİD’le mücadelenin uzun bir müddet devam edeceği göz önüne alınırsa, Türkiye’nin uçuşa yasak bölge ve tampon bölge taleplerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu yazıda Türkiye’nin üzerinde ısrarla durduğu uçuşa yasak bölgenin hukuki ve siyasi yönleri ele alınacaktır.
Uçuşa Yasak Bölgenin Hukuki Boyutu
Coğrafi alanı tanımlayan uçuşa yasak bölge kavramı, bir devletin hava ülkesindeki egemenliğinin diğer bir devlet, devletler grubu veya uluslararası örgüt tarafından kısıtlanarak askeri uçuşlardan arındırılmasını kapsamaktadır. Temelde, uçuşa yasak bölge kavramının salt kendisi hukuki olmayan askeri bir terimdir. Bu doğrultuda, BM Güvenlik Konseyi’nin 781 (1992) ve 816 (1993) sayılı kararlarında uçuşa yasak bölge (no-fly zone) kavramı yerine uçuşların yasaklanması (flight ban) ifadesi kullanılmıştır. Sadece 1973 (2011) sayılı kararda uçuşa yasak bölgeye yer verilmiştir. Aynı fonksiyonu icra etseler de ilgili kararlar, uçuşa yasak bölge kavramının salt kendisinin hukuki olmadığını göstermektedir.[3]  
Uçuşa yasak bölgenin hukuki olabilmesi için BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) kararı gerekmektedir. BMGK, uluslararası barış ve güvenliğin tehdit edildiğini saptayıp BM Antlaşmasının 7. Bölümü çerçevesinde gerekli tedbirlerin alınmasını kararlaştırabilir. Uçuşa yasak bölgenin ilan edilmesi de BMGK’nın alabileceği tedbirlerden biridir.
Ayrıca BMGK kararı ile oluşturulan uçuşa yasak bölge, Uluslararası Sivil Havacılık Anlaşması’nın (Şikago Sözleşmesi) 9. maddesinden ayrılmaktadır. Sözleşme’nin 9. maddesi, devlete askeri zaruret ve kamu güvenliği hallerinde kendi hava sahasını diğer devletlere kapatma hakkı tanımaktadır.[4]  Uçuşa yasak bölge ise BMGK’nın aldığı tedbirlerden biridir.
Uçuşa yasak bölge, I. ve II. Dünya Savaşlarından sonra Almanya’da uygulanmış olmakla birlikte uluslararası hukuk literatüründe yerini alması 1992 yılında Bosna-Hersek’le olmuştur. BMGK, insani uçuşların güvenliğini sağlamak amacıyla Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin hava sahasını BM Koruma Gücü’nün (UNPROFOR) yetkisi dışındaki tüm askeri uçuşlara kapatmıştır. Yasağın ihlali halinde ise üye devletlere tüm gerekli önlemleri alma yetkisi tanımıştır. Kavramın gündeme geldiği diğer durum ise ABD, İngiltere ve Fransa tarafından (Çekiç Güç) 1991 yılından 2003’e kadar Kürtlerin bulunduğu 36. paralelin kuzeyiyle Şiilerin bulunduğu 32. paralelin güneyini Irak askeri uçaklarına yasaklanmasıdır. Çekiç Gücü oluşturan devletler, her ne kadar uçuşa yasak bölge ilanını 688 sayılı BMGK kararına dayandırmış olsalar da ilgili karar, BM Antlaşmasının 7. Bölümü çerçevesinde alınmadığı gibi uçuşa yasak bölge de ihdas etmemiştir. Bu nedenle Çekiç Gücün Irak’ta oluşturduğu uçuşa yasak bölgenin uluslararası hukuka aykırı olduğu kabul edilmektedir.[5]  
Güvenlik Konseyi kararıyla uçuşa yasak bölge ihdas edilmesinin son örneği ise Libya’dır. BMGK, 2011 yılında Libya’daki iç savaş nedeniyle uçuşa yasak bölgeyi içeren 1973 sayılı kararı almıştı. Libya savaş uçakları muhalif halk hareketini bastırmak için saldırılarda bulunuyordu. Bunun üzerine, BMGK kararıyla Libya hava ülkesinde uçuşa yasak bölge ihdas edilerek Kaddafi güçlerini etkisizleştirme ve sivilleri koruma amaçlanmıştır. Ek olarak 1973 sayılı kararda uçuşa yasak bölgenin kapsamı açıkça ifade edilmiştir. Buna göre, sadece insancıl uçuşlar ve uçuşa yasak bölgenin uygulanması için yapılacak uçuşlar dışında Libya hava sahası tüm uçuşlara kapatılmıştır.
Görüldüğü üzere BMGK’nın konuya ilişkin bir kararı olmadan uçuşa yasak bölge ilan edilmez. Bunun tek istisnası ev sahibi devletin buna rıza göstermesidir. Ancak yaptırımın özü itibarıyla herhangi bir devletin kendi egemenliğini kısıtlamak istemesi örneklerde görüldüğü üzere olası değildir. Ev sahibi devletin rızasıyla uçuşa yasak bölgenin ihdas edilmesi günümüz şartlarında sadece bir terör örgütünün devletin hava sahasında aktif olması halinde gerçekleşebilecek bir yaptırımdır. IŞİD’e yönelik olarak ise Suriye hükümetinin böyle bir talebi veya rızası söz konusu değildir.
Özetle, Suriye’de ihdas edilecek uçuşa yasak bölgenin hukuki olabilmesi için ya BM Güvenlik Konseyi’nin kararı ya da ilgili devletin talebi veya rızası gerekmektedir. Ancak Suriye hükümetinin herhangi bir rızası olmadığı gibi Rusya’nın Esed rejimine yönelebilecek her türlü yaptırımı veto edecek olması nedeniyle BMGK kararının çıkabileceği de söylenemez.
 Uçuşa Yasak Bölgenin Oluşturulması İçin Uluslararası Konsensüse İhtiyaç Vardır
Türkiye’nin Suriye’de uçuşa yasak bölge ilan edilmesini talep etme sebeplerine geçmeden önce böyle bir bölgenin oluşturulmasının ‘zor ve riskli’ bir görev olduğunun ve devletlerin bireysel olarak başvurabilecekleri bir yaptırım olmadığının altının çizilmesi gerekmektedir. Bunun için uluslararası bir konsensüs ve işbirliğine ihtiyaç vardır. Geçen yıl Esed rejimine karşı uçuşa yasak bölgenin oluşturulması gündeme geldiğinde ABD Genelkurmay Başkanı Dempsey, bunun ABD’ye aylık 1 milyar dolar maliyetinin olacağını ifade etmişti.[6]  Böyle bir yaptırımın risklerinin yanında maliyetli olduğu açıktır. Dolayısıyla Türkiye veya yalnızca ABD’nin girişimiyle Suriye’de uçuşa yasak bölgenin oluşturulması zor görünmektedir.
Türkiye’nin Uçuşa Yasak Bölge Talep Etmesinin Gerekçesi
Suriye’de 2011 yılından bu yana devam eden iç savaşta Batılı devletler doğrudan herhangi bir askeri müdahaleye başvurmamasına rağmen IŞİD’le mücadele için Suriye’de hava saldırılarına başladılar. ABD ve müttefiklerinin müdahalesindeki asıl amaç IŞİD’in bitirilmesi iken Türkiye’nin uçuşa yasak bölge ilan edilme talebinin ise IŞİD’ten ziyade Esed rejimine yönelik olduğu görülüyor. Öncelikle, uçuşa yasak bölge yukarıda belirtildiği üzere askeri uçakların saldırılarına yöneliktir. IŞİD ise şu an için havadan herhangi bir tehlike oluşturmamaktadır. Bu nedenle uçuşa yasak bölgenin ilan edilmesi, IŞİD’e yönelik olmasından ziyade Esed rejimini hedef almaktadır.
Ayrıca, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Esed’in devrilmesi şartıyla Suriye’ye asker gönderilebileceğini açıklaması[7], Türkiye’nin taleplerinin temel hedefinin Esed rejimi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Suriye iç savaşında Esed’in yüz binlerce insanı özellikle hava saldırılarıyla öldürdüğü bilinen bir vakıadır. Esed rejimi meşruiyetini yitirmiş olması nedeniyle Türkiye’nin rejimi insani gerekçelerle hedef alması doğrudur. Ancak uluslararası kamuoyunun gündeminde Suriye’de şu an için rejim probleminden ziyade terörizm sorunu ilk plandadır. Esed rejimine yönelik her eylem ise Rusya ve İran tarafından engellenilmektedir.
Ek olarak Türkiye’nin Suriye’de uçuşa yasak bölge ilan edilmesini istemesinde insani gerekçelerin yanında siyasi avantaj yakalama çabasının da yer aldığı kabul edilmektedir. Buna göre Hükümet, Suriye’deki iç savaşın başlangıcından beri  desteklediği Özgür Suriye Ordusu’ndan Esed’i devirip Mısır’daki Müslüman Kardeşler örneğinde olduğu gibi kendileri ile yakın ilişkiler içine girmesini beklemektedir. Anılan nedenle Türkiye’nin, Batılı devletlerin Suriye sınırlarında IŞİD’e müdahalesini fırsata çevirme arayışında olduğu görüşü söz konusudur.
Sonuç
Ankara’nın sıklıkla dile getirdiği uçuşa yasak bölgenin ABD ve müttefikleri tarafından ne derece dikkate alınacağı zaman içerisinde görülecektir. Ancak uçuşa yasak bölgenin uluslararası hukuka uygun olabilmesi için ya BM Güvenlik Konseyi kararı ile ya da ilgili devletin rızası gerekmektedir. Bunun dışında devletlerin bireysel eylemleri hukuka aykırı olacaktır. Türkiye’nin bu talebinin arkasında insani saiklerin olduğunu göstermesi için Esed’le beraber IŞİD’e karşı da sarih bir biçimde atılacak adımların belirlenmesi gerekir. Bu açıdan uçuşa yasak bölge sadece Esed rejimini nazara veren bir taleptir ve IŞİD için halihazırda gerekli görülmemektedir. Ancak kangren haline gelen Suriye sorununda her talep ayrıntılarıyla ele alınmalıdır.
Abdullah Tunç


[1]Cumhurbaşkanı, gazeticelerin sorularını cevaplarken tampon bölge yerine güvenli bölge denmesinin daha uygun olduğunu belirtmişti.
[3] Stefan A. Kaiser, No-Fly Zones Established by the United Nations Security Council, ZLW 60. Jg. 3/2011, s. 402
[5] Kaiser, a.g.m, s. 406-407

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder