18 Aralık 2014 Perşembe

TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 3




TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 3



Hükümette ilk ciddi sarsıntı

Kapıkule’de yakalanan külçe altınlar, hükümetteki ilk çatlağı ortaya çıkarıyordu. Devlet Bakanı İsmail Özdağlar Yüce Divan’a yollanırken, basın Özal’ı ‘adam yemek isteyen bir insan’, Kahveci’yi ise ‘ispiyoncu’ olarak suçluyordu.


Hükümette ilk ciddi sarsıntı


SÜREYYA ORAL / ÖZALLI YILLAR - 3

Özal hükümetinin daha birinci yılında Kapıkule Gümrük Kapısı’nda bir araçta yakalanan külçe altınlar ilk çatlağı da gün yüzüne çıkardı. İçişleri Bakanı Ali Tanrıyar, olayda polislerin başarısını överek, arkalarında durdu. Maliye ve Gümrük Bakanı Vural Arıkan ise gümrük personelini savunuyordu. Olaylar sırasında Maliye ve Gümrük Bakanlığı Müsteşarı Doğan Akin de gözaltına alınmıştı. Vural Arıkan, ne grupta ne de Bakanlar Kurulu’nda yatıştırılamadı. Her fırsatta olayın komplo olduğunu savundu. Hatta Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmada da hükümeti eleştirdi. Arıkan’ın bu konuşmasını ANAP milletvekilleri, “Kaptan bu bizim lastik değil mi?” diyerek eleştirdi. Bu bardağı taşıran damla oldu. İçişleri Bakanı Ali Tanrıyar, olaylar sonrasında istifasını verdi. Maliye ve Gümrük Bakanı Vural Arıkan da istifa etmemekte direnince görevinden azledildi.

Özdağlar Yüce Divan’da


Devlet Bakanı İsmail Özdağlar’ın rüşvet aldığına ilişkin ses kayıtlarının dinlenmesiyle ortaya çıkan skandalın ardından Özdağlar, istifa etmek zorunda kaldı ve istifasından sonra da Yüce Divan’a gönderildi. Özal, bu olayı anlatırken ses kayıtlarından ikna olduğunu ve Özdağlar’ın suçunu da itiraf ettiğini söyledi. Özal, Özdağlar olayını şöyle anlatacaktı:
“Ben hatırlıyorum. Kahveci, o teyp bandını getirdi bana. Ondan sonra birkaç kez dinledim. Kanaat getirdim ki, bu işi İsmail Özdağlar yapmış. Fakat tabii tahkik etmemiz lazımdı. Benim kendisine itiraf ettirmem lazımdı. Yılbaşına yakındı. ‘Yılbaşı geçsin ondan sonra yapalım’ dedik. Belki 15-20 kere de o bandı dinlemişimdir. Sonunda çağırdım eve. Bisikletin üzerine bindim, bunu da sandalyeye oturttum ve itiraf ettirdim, açıkça söyleyeyim. Ama o itirafa göre bir zabıt tutturup, imzalatabilirdim orada. Bunu yapmak yerine, ‘Sen istifa et’ dedim. İstifadan sonra, Yüce Divan’a gönderildi. Ama çok partili demokraside ilk kez bir iktidar partisi, kendi mensubunu yargıya gönderiyor. Unutmayın. Hilmi İşgüzar ile Tuncay Mataracı’yı askeri idare götürdü. Ama üzülerek söylüyorum basın bu olayda, Adnan Kahveci ve beni suçladı. Adnan’ı ispiyon, beni de adam yemek isteyen bir insan olarak sundu. Şimdi sormalıyız. Bu tutum böyle devam ederse, yolsuzluklar nasıl ortaya çıkarılır? Basın bir iktidara karşı tutumuna göre, objektif olayları bile çarpıtırsa, nasıl sona erdirilir kokuşmuşluk? Sırf bize düşman oldukları için, hadisenin tefsiri böyle olur mu?”

Demirel’e hiç laf ettirmedi


Turgut Özal, Başbakan olduktan sonra Süleyman Demirel aleyhinde hiç konuşmadı ve grup toplantısında hiçbir milletvekilinin de bu konuda konuşmasına müsaade etmedi. Ayrıca eski dosyaları da açıp “devri sabık” yaratılmasını istemedi. Özal’ın bu tavrı 1987’de siyasi yasakların kaldırılmasına kadar sürdü. Tekrar siyasete giren Süleyman Demirel’in acımasız eleştirileri karşısında, kendisinde bir Demirel fobisi oluştu ve bu fobi cesur kararlar almasının önünde bir engel teşkil etti. Eski Maliye Bakanı Kurtcebe Alptemoçin, referandum sonrası hükümet çalışmalarını değerlendirirken, “Süleyman Demirel müthiş muhalefet ediyordu. Kararlı ve ısrarcıydı. Turgut beyi sürekli rahatsız ediyordu. Böyle bir eleştiri bombardımanı karşısında iktidar savunma psikolojisine girdi. Daha popülist tavırlar gündeme geldi. Bizi ateşleyen ve itekleyen güç zayıfladı” diyecekti.

Sinirinden ağladı


Parti içinde ilk çatlak, muhafazakâr kimliğiyle tanınan Mehmet Keçeciler’in teşkilat başkanlığı sırasında çıktı. Başını Bedrettin Dalan ile Mesut Yılmaz’ın çektiği bir grup, partinin muhafazakâr bir kimliğe doğru gittiğini ileri sürerek kazan kaldırdı. Bu ikili, gidişten duydukları endişelerini bir İstanbul gezisi sırasında Harbiye Orduevi’nde Turgut Özal’a da anlattı. Özal bu başkaldırıya çok sinirlendi ve hareketi kendisine karşı yapılmış bir hareket olarak algıladı. Özal bu olanları Maliye Bakanı Kurtcebe Alptemoçin ile paylaşırken sinirinden ağladı.

Referanduma nasıl gidildi?
Turgut Özal, siyasi yasakların Meclis’te kaldırılmasına taraftardı. Referanduma gidilmesinin tek nedeni olarak Kenan Evren gösteriliyordu. Kenan Evren “millet koydu, millet kaldırırsa kabul ederim” demişti. Evren, birkaç kez de, “Bu Anayasanın teminatı benim. Bu anayasayı bu Meclis değiştirirse veto ederim. Halka götürün, halk onaylarsa kabul ederim” diye konuşmuştu.
Mehmet Keçeciler, o günlerdeki gelişmeleri anlatırken, Mesut Yılmaz’ın bir Karadeniz gezisinde yabancı basın mesuplarının sorularına verdiği yanıtın referandumun fitilini ateşlediğini belirterek, şöyle konuşacaktı:
“Batı ülkelerinde ve kurumlarının hepsinde ‘Sizde yasaklı demokrasi var. Gerçek demokrasi değilsiniz’ muamelesi görüyorduk. Bu durum çok sıkıntı yaratıyordu. Bir gün Mesut Yılmaz, batıdan gelen gazetecileri Trabzon ve Rize’ye geziye götürüyor. Bu gezide gazeteciler Mesut Bey’e ‘yasakları ne zaman kaldıracaksınız’ diye soruyor. Mesut Bey de, ‘Biz istiyoruz ama Kenan Evren karşı. O nedenle kaldıramıyoruz’ diyor.

Hukukçular Genelkurmay’dan


O dönem MDP’den milletvekili olan Rüştü Şardağ da bu açıklamaya tepki göstererek ‘hükümet kamuoyunu yanıltıyor. Kenan Evren yasakların kalkmasına taraftar ama iktidar istemiyor’ diyor. Biz ise, Rüştü Şardağ’ın kendi düşüncelerini Evren üzerinden açıkladığı, Evren’in böyle bir niyeti varsa bunu Köşk resmi kanallarıyla yapacağı görüşündeydik. Bir gün Turgut bey beni ve Hüsnü Doğan’ı, konuta çağırdı. Biz ne konuşacağımızı önceden bilmeden konuta gittik. Turgut bey orada bize, ‘Köşk’ten hukukçular gelecek, anayasa değişikliği teklifi getirecekler. Bir bakın’ dedi. Biz Köşk’ten hukukçular beklerken Genelkurmay Başkanlığı’ndan hukukçular geldi. Yasakların referandum yoluyla kaldırılmasını içeren bir teklif verdiler. ‘Kenan Evren ile Turgut Özal uzlaştılar, işin olmazsa olmazı bu’ dediler. Daha sonra Turgut beyle yaptığımız görüşmede, ‘Biz yasakları niye Meclis’te kaldırmıyoruz? Memleketin bunda menfaati var’ dedik. Özal bize Köşk’ün böyle istediğini belirterek ‘Yasakları bu şekilde kaldıramıyoruz. Referandum da halk reddederse bunu batıya rahatlıkla anlatırız’ karşılığını verdi. Biz referandum kanunu değiştirmedik, en son seçimde sandık kurulu hangi partilerden oluştuysa referandumda da o partilerden oluştu. Sandık kurullarında bir hayırcıya karşı beş evetçi vardı. Birleştirme tutanaklarında da hatalar vardı. Bu hataların düzeltilmesi halinde hayır çıkma ihtimali çok yüksekti. Ama Turgut bey bunu istemedi ve bizim itiraz etmememizi söyledi.”
Genelkurmay’dan gelen hukukçular ile referandum konusunu görüşenlerden Hüsnü Doğan da o günleri anlatırken, “Siyasi yasakların kaldırılması ve yerel seçimlerin erkene alınması için yapılan referandumlar yanlış kararlardı. Biz, yasakların Meclis’te kaldırılması basiretini gösteremedik.
Siyasi yasakların kaldırılması referandumunda biz karşı olmak yerine daha makul bir tavır takınsaydık sonuç farklı olabilirdi. Onlar emanetçileri ile referandumu anlatmaya çalışacaklardı. Buna rağmen sonuç yüzde 49.84 hayır, yüzde 50.16 evet gibi kritik bir oranla bitmişti. Özal referandum sonuçları ortaya çıkmadan,sandıkların tam açılacağı saatte, ‘hodri meydan’ dedi ve erken seçimin 1 Kasım’da yapılacağını açıkladı. Tabii eski siyasetcilerin tekrar Meclis’e girmesiyle siyaset sert ve acımasız hale geldi” dedi.
Hüsemettin Cindoruk da siyasi yasakların Meclis’te kaldırılmasının Süleyman Demirel’in siyasi hayatının sonu olacağını ileri sürüyordu.

Bence asker bize diş biliyordu

EKREM PAKDEMİRLİ (ANAP hükümetlerinde Başbakan Yardımcılığı, Maliye ve Ulaştırma bakanı olarak görev yaptı)
“Ben, Özal’ın öldürüldüğüne 2002 yılına kadar inanmadım. Hatta ölümünden sonra birkaç kez Amerika’ya giderken Semra hanımdan, Turgut beyin saç tellerini istedim orada analiz yaptırmak için. Ama vermediler. Bir gün Ahmet Özal’la konuşurken, ‘Babamın işinde ilerleme var. Savcılık el koymuş. Suikast yapılmış olma ihtimali çok yüksek’ dedi. 2002 yılında Ergenekon olayı ortaya çıktıktan sonra iktidarımız döneminde askere yüzde 18 zam verirken polislere yüzde 185 yapmamız aklıma geldi. Askerin o günden bize diş bilediğini düşünmeye başladım. ‘Turgut bey istese Ekrem Pakdemirli’ye yaptırırdı diye bozuk çalıyor olabilirler’ diye düşünüyorum.


Yeni yöntemlere açıktı


Özal, ben, Yusuf Özal, Ahmet Özal, İstanbul’a ikinci köprünün yapımı konusunda çalışıyor ve aramızda tartışıyoruz. Özal’ın bazı önerilerine karşı çıkıyoruz. Rahmetli döndü bize, ‘Ya bana bir gün dahi başbakan olduğumu hissetirmediniz. Her şeye karşı çıkıyorsunuz’ dedi. Biz, Turgut Özal ile her şeyi tartışır, doğrusunu bulmaya çalışırdık, kendisi de tartışmalara ve yeni yöntemler bulunmasına karşı çıkmaz, açık yüreklilikle bizleri dinlerdi. Hoşgörülü bir kişiliği vardı. 1987 yılında kalp ameliyatı olduktan sonra duygusallaştı ve eleştirilere tartışmalara karşı tahammülsüzlük baş göstermeye başladı.


Dalan ihtiraslıydı


Dalan’ı Dalan yapan Turgut beydir. Dalan’ın muhteris olduğunu gördüm ve hep uzakta tutmaya çalıştım. Kendisini çok iyi satıyordu ve ihtirası onu bu olaylara soktu.
Denizli’ye havaalanı yapılmıştı. Turgut bey, oraya GAP uçağıyla geleceğini birlikte dönmemiz için benim de oraya gelmemi istedi. Ben, o zaman Ulaştırma Bakanı’yım. DHMİ’nin seyrü sefer aletlerini kontrol eden uçağıyla Denizli’ye gideceğiz. Hava bulutlu, biz bulutların altına indik ve karayolunu takiben Dazkırı’ya kadar geldik. Bu arada karayolundaki araçların da plakalarını okuyarak nerede olduğumuzu belirlemeye çalışıyoruz.
Sonuçta biz Çardak Havaalanı’na indik. Turgut beyin uçağı da geldi ama hava bulutlu olduğu için inemedi. Pilot inmek için imkanlarını zorlamaya kalktı. Bunun üzerine ben, ‘Eğer bu koşulda inersen senin pilotluk sertifikanı iptal ederim’ dedim. Sonuçta Turgut beyin uçağı İzmir’e indi ve oradan karayoluyla Denizli’ye geldi. Yanımdaki bürokratlardan nasıl geldiğimizi öğrenmiş dönüp bana, ‘Karayolunu takip edip plaka okuyarak gelseydik ben de inerdim’ dedi.


Terörle mücadelede geç kaldık


Terörle mücadele konusunda özel harekât timlerini vaktinde kuramadık. Biraz geç başladık, özel harekatçılar eğitimlerini bitirip sahaya inecekleri zaman da biz iktidardan ayrıldık. Süleyman Demirel başbakan olduğunda özel harekatçıları mahvetti. Onların çoğunu koruma yaptılar büyük bölümünü de yanlış yerlerde kullandılar. İktidarımız döneminde ekonomide uyguladığımız reformist politikaları, sosyal alanda uygulayamadık. Kısa da olsa sosyal alanda fazla reformist olamadık. Ekonomiye daha çok ağırlık verdik.
ANAP kongresinden önce Turgut beyle 4 saat telefonda konuştuk. Onun yanında Ankara İl Başkanı Mehmet Demirel, benim yanımda ise Manisa İl Başkanı Ersan Atılgan vardı. Beni ikna etmeye çalışıyordu. Kongreyi kimin kazanacağından tam emin olamadığı için Yıldırım beyin yanına Işın Çelebi, Güneş Taner ve Şükrü Yürür’ü koymuş, beni de Mesut beyin yanına.


Pekosbil okuyordu


Yıllar sonra birgün Okluk Koyu’na yanına gittim. Masada çizgi roman Pekosbil’i gördüm ve, ‘Ağabey yine mi Pekosbil okuyorsun’ dedim. Bana dönerek sana nasihatım ve vasiyetim olsun, ‘Mesut’un misyonu bu partiyi bitirmek’ dedi. Ben de kendisine, ‘Bunun vebali ben miyim?’ diye sordum. O sırada mutfakta bize yemek hazırlayan Semra Özal’ı işaret ederek ‘O’ dedi.”

YARIN: Güreş Paşa tankları Suriye topraklarından yürüttü. l Suikast girişiminden sonra şüphelendiği isim.
l Emaneti Akbulut’a bıraktı. l Semra Özal İstanbul İl Başkanı.   l Kurtcebe Alptemoçin anlatıyor.


http://www.milliyet.com.tr/hukumette-ilk-ciddi-sarsinti/gundem/gundemdetay/18.04.2013/1694998/default.htm

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder