6 Aralık 2014 Cumartesi

IRAK SAVAŞI SONRASI IRAK SON 20 YIL. TRİLYON DOLARLIK PETROL SAVAŞI 2




IRAK SAVAŞI SONRASI IRAK SON 20 YIL. TRİLYON DOLARLIK PETROL SAVAŞI - 2



Irak Dosyası 2. Bölüm

Irak Dosyası 2. Bölüm


Bu bölümde Irak savaşında kullanılan propaganda savaşları, medya ve manipülasyon teknikleri, El Kaide ve ABD'nin stratejileri, savaşın ABD'ye stratejik ve ekonomik etkileri ve daha bir çok konu hakkında detaylı analizler bulacaksınız.



 IRAK DOSYASI 2. BÖLÜM
Hazırlayan: Abdulkadir ŞEN

PROPAGANDA SAVAŞI

Irak savaşı başlı başına büyük bir propaganda savaşıdır. ABD'nin İslam Dünyası’nda yürüttüğü savaşların tek dili yoktur. ABD kamuoyuna özel bir dil geliştiren ABD yönetim erki müttefik devletler için faklı bir dil, düşman için değişik bir söylem ve halklar için de değişik bir üslup geliştirmiştir. Savaşın kalpleri ve zihinleri kazanma sürecinde yoğun bir biçimde medya manipülasyon yöntemlerini kullanan[1] ABD dil-edebiyat öğretilerinden özellikle de Söylem Analizi (Discourse Analysis) ve Biçem Bilim (Stylistic) yöntemlerinden oldukça faydalanmıştır. Her bir resmi açıklamayı psikologlar ve dilbilimciler nezaretinde hazırlayan Beyaz Saray, gizli propaganda tekniklerinden de oldukça ciddi oranda yararlanmıştır.
Hem Irak hem de Afganistan savaşına onlarca Hıristiyan ülke ile beraber halkı Müslüman olan az sayıdaki ülkeyi de dahil eden Batı, İslam dünyasındaki kitlelere bunun bir haçlı savaşı olmadığı mesajını vermektedir. Batılı müttefiklerine Küresel Cihad'ın Avrupa için de tehdit olduğu mesajını yoğun olarak veren ABD, böylece onları devam eden "Teröre Karşı Savaş" kampanyasına dahil ederken savaş vergisi ödemek istemeyen kendi halkına da "teröristlerin ABD'nin medeniyet değerlerine ve sembollerine savaş açtığı" yönünde yoğun mesajlar vermektedir. Korkunun bir propaganda ve ikna aracı olduğu günümüzde halklar ve liderler en kötü senaryoya karşı "daha az kötü" olana razı edilmektedirler.
Düşmanı Küçümsemek
Küresel cihad yanlılarının Irak işgaline savaştan çok önce başlayan ilgisi savaş sonrasında açık bir propaganda argümanına dönüşmüş ve El Kaide tüm dünyadaki taraftarlarını Irak'ta ABD ile hesaplaşma hazırlığı yapmaya çağırmıştır. Savaşın devam ettiği 7 Nisan 2003 tarihinde örgütün liderlerinden Usame bin Ladin bir ses kaydı  hazırlamış ve Irak'ta katledilen çocukların intikamını alacaklarını duyurmuştur. Genellikle Batı'ya karşı büyük bir saldırı sonrası açıklama yapan El Kaide'nin bu tavrı İstihbarat uzmanları tarafından bir zaaf olarak tanımlanmıştır. Savaşın devam ediyor olmasına rağmen örgütün ABD'ye yönelik Irak ve başka yerlerde eylemlere başlamaması ABD'li yetkililer tarafından örgütün bitmek üzere olduğu şekilde algılanmıştır. ABD "counter terrorism" şefi Cofer Black Ladin'in çağrısından sonra "İşte bu zayıflıklarını gösteriyor.  Ya saldırın ya da susun" demiştir.[2] Ancak 2006'lı yıllara gelindiğinde ABD düşmanını küçümsemenin ağır bedellerini ödemiştir.
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi 2002-2003 tarihli Stratejik araştırma raporunda El Kaide'nin eğittiği silahlı gücün en az 20 bin en fazla 70 bin olduğunu belirtmektedir. [3] Batılı yetkililerin örgüt hakkındaki bu istihbarat eksikliği  düşmanın kabiliyetlerini küçümsemelerine ve tehdidin boyutlarını tanımlamalarına engel olmuştur. Irak savaşının başlamasından 1 yıl sonraya dek ABD'de örgütün artık bittiğine ve dağıldığına dair yaygın bir kanaat mevcuttur.[4]
Psikolojik Sınırlar Çizme
Irak savaşında ABD tarafından kullanılan en önemli retoriklerden biri de Iraklı Kürtleri psikolojik olarak Sünni'lerden ayıran söylemdir. Büyük oranda Sünni Müslüman olan Kürtler Irak hakkında yapılan demografik ayrımda Sünnilerden ayrı ele alınarak farklı refleks göstermeleri desteklenmiştir. Kürtlük etnik bir ayrım olmasına rağmen Irak,
  • Sünni
  • Şii
  • Kürt
şeklinde sınıflandırılmıştır. Kaynaklar bu şekilde ayrımı ilk defa CIA'in yaptığını göstermektedir.[5] Benzer bir ayırma ve psikolojik olarak bölme retoriği ABD'nin teröre karşı savaş söyleminde göze çarpmaktadır. ABD savaşın teröre karşı yapıldığını iddia ederek İslam dünyasında Haçlı Savaşı hissiyatı  oluşmasının önüne geçmeyi amaçlamaktadır. İsrail'in 1967 savaşında dünya medyasının sık sık kullandığı Arap İsrail savaşı ismi de aynı amaçla kullanılmıştır. Bu isimlendirmeyle o dönemde savaşın Kudüs'ü kutsal gören her Müslüman'ın meselesi haline gelmesi engellenerek sadece Arapların sorunu olarak tanımlanması büyük oranda başarılmıştır.
İslam Dünyasında Öğrenilmiş Çaresizlik Hissi Oluşturmak
İslam dünyasında devam eden Batı işgallerinin en önemli amaçlarından biri de Müslüman halklar üzerinde öğrenilmiş çaresizlik duygusunun yaygınlaştırılmasıdır. 1
Martin E. P. Seligman tarafından Pavlov'un klasik şartlanma teorisi üzerine çalışırken keşfedilen öğrenilmiş çaresizlik, kötü tecrübelere maruz bırakılan bir kişinin zamanla pasifleştirilmesi ve hiç bir yöntemin kendisini olumsuz şartlardan kurtaramayacağına inandırılmasıdır. Batı televizyonlarının işgal ettikleri bölgelerde yaşanan dramatik görüntüleri yoğun bir biçimde kamuoyuna yansıtmaları ya da sızdırmış gibi yaparak yaygınlaştırmalarının asıl amacı  kitlelere: "ABD'yi asla yenemezsiniz ve asla Batı'ya karşı zafer elde edemezsiniz" mesajı vermektir. Savaşta Batı'nın uğradığı devasa zararların üstünü  örtmek ya da gündem etmemek İslam dünyasının zararlarını ise oldukça yüksek rakamlarla ön plana çıkarmak bu hedefin bir parçasıdır. Mesela Irak savaşında yaşamını yitiren sivil sayısıyla alakalı verilen en yüksek rakam 400 bindir. Bu oran BM, Irak Sağlık Bakanlığı ve 5 ayrı bağımsız kuruluşun ortalama tespitini yansıtmaktadır.[6] Ancak bir çok medya kurumu bu rakamı 3 milyona kadar çıkarmaktadır.
Düşmanı Büyük Göster ve Yık
ABD yanlısı medya organlarının savaş öncesi çizdikleri Saddam imajı özel silahları olan, büyük bir ordusu ve Cumhuriyet Muhafızları olan yenilmez bir Saddam imajıdır. Irak rejimini İslam dünyasının en güçlü rejimi olarak lanse eden batı medyası bu yönetimin yıkılmasının İslam dünyasında büyük bir öz güven kaybına neden olmasını amaçlamıştır. Ancak ABD'nin uyguladığı öğrenilmiş çaresizliğin El Kaide tarafından ABD aleyhine döndürüldüğü  ortadadır. ABD, Irak ve Afganistan'da karşılaştığı isyan nedeniyle  savaşın ekonomisine oldukça zararlı olduğu ve İslam dünyasında savaş kazanmanın mümkün olmadığını anlamış durumdadır. ABD Savunma Bakanı Gates’de bu görüşü doğrulamaktadır.
Umarım benden sonra herhangi bir ABD Savunma Bakanı ordumuzu Asya'ya, Afrika ya da Ortadoğu'ya kara operasyonuna sokma hatası yapmaz. Bunu düşünen bir bakan zihnini tedavi etmelidir.
(ABD Savunma Bakanı Robert Gates)
Görüldüğü gibi Irak savaşı sonucunda ABD ordusu ve halkı ciddi bir öz güven kaybı yaşamış ve ABD'nin istediği ülkeyi demokratik bir rejime çevirebileceği ve dünyada kendisine meydan okunamayan bir ülke olduğu iddiası etkisini kaybetmeye başlamıştır. [7]
Stratejik Diller: Arapça ve İngilizce
Arapça ABD'nin Teröre Karşı Savaşında düşmana karşı propagandada kullandığı en önemli dildir. ABD Irak savaşında ciddi oranda dil bariyerine takılmış ve hem Arapça hem de İngilizce bilen eleman sıkıntısı yaşamıştır. Aynı ihtiyaç günümüzde de hem direniş örgütleri hem de ABD ordusu tarafından büyük bir ihtiyaç olarak algılanmaktadır. El Kaide Örgütü de son yıllarda üyelerine farklı dilleri öğrenmeleri ve uzun sürecek savaşta iyi eğitim almaları yönünde bir çok çağrıda bulundu. Aynı şekilde ABD Hükümeti 2006 yılında Arapça'yı stratejik dil ilan etmiştir. Direniş hareketlerinin ABD ordusuna tercümanlar yoluyla sızdıkları ve bir çok stratejik bilgi edindikleri aradan geçen yıllar içinde ortaya çıkmıştır. Direnişçiler Irak ve Afganistan'da tercümanları tehdit ederek de bilgi edinmişler ve onları hedef alarak ABD'nin yerel müttefikleriyle ilişkilerini kısıtlamışlardır. Devam eden savaşta değişik dilleri etkin bir biçimde medya ve literatürde kullanan tarafın propaganda savaşında öne çıktığı oldukça açıktır.
Enformasyon Savaşı
Antulio J. Echevarria Fikirlerin Savaşı isimli kitabında şöyle söylemektedir:
"El Kaide ile ABD arasındaki savaşın temel nedeni ideolojik ve dogmatiktir. El Kaide İslam dünyasının Kuran'ın militan tefsiri ve şeriat kurallarıyla yönetilmesini istemektedir. Bu İslam aleminin batıya karşı harekete geçirecektir. Örgüt Hilafeti tekrar kurmayı hedeflemektedir. El Kaide bu amaçla batı değerlerini ve Batı ülkelerini yıpratmakta ve İslam dünyasına demokrasiyi ve ılımlı İslam'ı yaymalarını engellemeyi amaçlamaktadır. ABD El Kaide ile savaşında kalpleri ve zihinleri kazanmak için aşağıdaki metotları takip etmelidir:
  • ABD'nin enformasyon savaşı doktrini bilginin statik olmadığı ve bir bilginin değişik coğrafyalarda ve değişik kültürlerde farklı üslup  ve şekillerle yaygınlaştırılması gerektiği bilinciyle operasyon yapmalıdır.

  • ABD Enformasyon Doktrinin psikolojik harp teknikleri, askeri aldatmalar ve yönlendirici bilgi transferini içermelidir.

  • Amerika'nın Sesi, Özgür Avrupa, El Hurra ve Özgür Irak Radyosu gibi yayın kuruluşlarını yaygınlaştırmalıyız.

  • Düşmana karşı kelime silahını etkin biçimde kullanmayız. Düşmanımızın inanç ve motivasyon kaynaklarını alay konusu etmeli, dalga geçmeli ve öz güvenini kırmalıyız. Bu süreçte İslam Dünyasındaki müttefiklerimizi de güçlendirip düşmanın başını onlarla ezmeliyiz.

  • Usame Bin Ladin savaşın %90'ının medya alanında ilerlediğini belirtmektedir. Özellikle Irak'ta düşmanın ABD'den çok daha başarılı bir medya kampanyası yürüttüğünü unutmamalıyız.

  • Global Kültür İnisiyatifi ve öğrenci değişimleri yoluyla İslam aleminde ABD düşmanlığını azaltmalı, daha fazla burs imkanı sağlayarak bu projeyi güçlendirmeliyiz. Amacımız muhatabı dönüştürmek değil ABD'yi iyi pazarlayabilmektir. Aksi bir tutum tepki toplayacaktır.

  • Enformasyon savaşına harcadığımız emek diğer çatışma türlerine harcadığımızdan çok daha fazla olmalıdır. Aksi halde bütün emeklerimizin sonuca ulaşmakta yetersiz olacağını üzülerek belirtmeliyim.

  • El Kaide'ye karşı yürüttüğümüz ideolojik savaş sürecinde Hitler ve Sovyetlere karşı savaşta edindiğimiz tecrübeleri kullanmalıyız
(ABD'nin El Kaide'ye Karşı Enformasyon Savaşı: Öneriler Bölümü)[8]
Yukarıdaki öneriler ABD açısından aslında düşmanını çok da tanımadığını göstermektedir. Bu durum karşısındaki hareketin inanç  dünyasını ve motivasyon kaynağını tam olarak anlamamış olmasından kaynaklanmaktadır. El Kaide'nin liderlik ettiği küresel cihad düşüncesi çatışma motivasyonunu "bir ideolojiden değil",  "İslam'dan almaktadır". Bu anlamıyla Sovyetler ya da Hitler'in ideolojik görüşleri bir dinin dünya görüşünden oldukça farklıdır.  Dinlerin ideolojilerden çok daha geniş coğrafyaları yine onlardan çok daha güçlü duygularla mobilize edebildikleri unutulmamalıdır.
Retorik Savaşı
11 Eylül sonrası ABD medyası yoğun olarak rakip siyasetçilerin yıkılan sembollerin ardında beraberce durduğu görüntüleri  kullanmıştır. ABD Başkanı Bush ve diğer liderlerin saldırı sonrası kullandıkları üslubun ciddi bir Söylem Analizinden (Discourse Analysis) geçirildiği ve ‘Stylistic motifler’ içerdiği gözden kaçırılmamalıdır.
Bush ve diğer  liderlerin konuşmaları boyunca defalarca We (Biz) demeleri ve asla düşmana direk hitab edip ‘Siz’ dememeleri bir rastlantı değildir. ABD retoriğinde yoğun bir öteki (The other) söylemi mevcuttur ve Antik Yunan çağından Roma'ya Batı tahayyülünde "The other" vahşi, kötü ve barbar anlamlarında kullanılmaktadır.  Bush'un 11 Eylül konuşmasında kullandığı, güç,  otorite ve cezalandırmaya işaret eden fiillerin sayısı dahi özel psikolojik harp söylemine göre dilbilimcilerin yardımıyla belirlenmektedir.
Medya Savaşları
Dün garip bir durum yaşadım. İşe giderken haberleri dinledim. Savaş kötü gidiyordu, kontrolü kaybetmiş sivilleri öldürmeye başlamıştık, Irak halkı bizden nefret ediyordu. İşten eve gelirken arabamda yine haberleri dinledim. Savaş iyi gidiyordu, her cephede kazanıyorduk, Bağdat'a ilerliyorduk. Halk bizi sevinç gösterileriyle karşılıyordu. Sonra ne olduğunu anladım. İşe giderken Ulusal Halk Radyosu'nu dinlemiştim eve dönerken de Fox haberi.
(Jay Lena 4/7/2003)
20 Ekim 2003 tarihinde Uluslararası Politika Programı PIPA tarafından yapılan bir kamuoyu araştırması ABD'lilerin Irak savaşına yönelik oldukça hatalı algılarının olduğunu ortaya koymuştur. Kişilerin savaşa dair yanlış yargılarının birinci haber kaynağına göre şekillendiğini ortaya koyan araştırma izleyicilerini en fazla yanlış yönlendiren kanalın FOX TV olduğunu göstermiştir. Katılımcıların % 60'ının Irak savaşı hakkında ABD yönetiminin çıkarlarına uygun şekilde yanlış inanışlara sahip olduğu tespit edilmiştir.[9] Irak savaşının medya tarihi açısından en önemli yanlarından biri de Bitiştirilmiş (Embedded) gazetecilik anlayışının sistematik hale gelmesidir. ABD Irak savaşına başlamadan önce Irak'ta savaş  yansıtacak medya elemanlarının %63'ünü embedded gazeteciliği yöntemiyle kendi safına çekmiştir.[10]
News Harold Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ray Glenn gazete çalışanlarına yazdığı tavsiyelerden birinde Afganistan'da öldürülen sivillerin resimlerini manşetten yansıtmamalarını, bunun ABD çıkarlarına zarar vereceğini belirtmiştir.[11] Fox televizyonu yetkililerinden Brit Hume, New York Times Gazetesi’ne verdiği bir mülakatta "Bir savaşta sivillerin öldürülmesi haber değeri taşır mı? diye sormuştur.[12]
Ancak ABD ve Batı'nın medya üzerindeki propaganda çalışmaları görüldüğü kadar açık ve kaba değildir. İyi düşünülmüş  ve psikolojik harp teknikleri kullanılarak hazırlanmış propaganda haberleri ABD politikalarını hedef kitleye hissettirmeden aşılamaktadır. ABD'li yetkililerin açıklamalarından bir çok ana akım medyası haber ve analizine kadar önemli medya materyalleri psikolojik savaş ve propaganda uzmanları tarafından söylem analizine tabi tutulmakta ve stratejik amaçlara uygun olarak yayınlanmaktadır.
ABD istihbaratının ordu aleyhine haber yapan gazete ve dergilere tehdit mesajları attığı tespit edilmiştir. ABD ordusunun Bağdat'taki Filistin Oteli’nde tarafsız habercilik yapan 3 gazeteciyi tank ateşiyle öldürdüğü bilinmektedir. ABD'nin otelden kendilerine roket atışı yapıldığı iddialarının yalan olduğu France 3 televizyonunun o sırada bölgede yaptığı çekimlerle ispatlanmıştır.[13] ABD ordusunun savaş çıkarlarına aykırı haber yapan iki Reuters çalışanı gazeteciyi öldürdüğü görüntüler Wikileaks tarafından yayınlanmıştır. İlgili video aşağıdadır:

Bir ülke medyasının düşman ülke ve ordusu aleyhinde haberler yapması her ne kadar medya etiği açısından kabul edilemez olsa da pratikte yoğun olarak görülen ve belki de doğal karşılanabilecek bir vatanperverlik refleksidir. Ancak Pentagon'un Embedded gazetecilik ve medyayı kontrol çabaları Amerikan basınını gerçeklikten uzak hale getirmiş ve bu süreç hem kamuoyunu hem de karar mercilerini yanıltmıştır. Habercilikte adalet ve doğruluk (FAIR) kurumu sorumlularından Steve Rendell, CNN'e verdiği bir mülakatta savaş öncesi ABD'nin 4 büyük haber organında savaş karşıtı konuşmaların oranının sadece %1 olduğunu tespit ettiklerini belirtmiştir.[14] Aşağıdaki tablo medyanın ABD özelinde insanların olaylara bakışını ne denli etkilediğinin çarpıcı bir göstergesidir.
Grafik  Kaynak: [15]
Irak savaşına yüz binlerce asker ve askeri ekipmanının %40'ını seferber eden ABD ve müttefikleri daha savaşın ilk aylarında ülkede bir medya ağı oluşturmaya başlamışlardır. Danimarka merkezli bir araştırma kurumu hazırladığı raporda Irak'ta medya sistemi oluşturmaya yönelik koalisyon çalışmaları incelenmiş ve günümüzdeki Irak medyasının %90 oranda batılı güçler tarafından oluşturulduğu ortaya çıkmıştır.[16] Tarafsız yayınlarından rahatsız oldukları El Cezire'yi yasaklayan koalisyon güçleri bazı bağımsız gazetecileri de öldürerek medya savaşını yönlendirmeye çalışmışlardır.
ABD başkanı George W. Bush'un medya danışmanı Peter Teeley bir röportajında şöyle demiştir.
Bir tartışmada yalan yanlış istediğinizi söyleyebilirsiniz. Bunu 80 milyon insan dinler. Ama daha sonra bir gazetede düzeltme yaparsınız. Bunu ise sadece 2 bin ya da maksimum 200 bin insan okur.
Savaş sırasında ABD'nin operasyonlarının istediği gibi başarılı yürümediğini haber yapan NBC muhabiri Peter Arnet gibi bir çok gazeteci "başarılı olmadıkları" gerekçesiyle işten atılmışlardır.
500 kişilik gazeteci ordusu
ABD Ordusu savaşa başlamadan önce savaş süresince kullanılacak dil, yapılacak haberler, dikkat edilecek konular ve kaçınılacak yorumlar detaylı bir biçimde incelenmiş ve tam 500 gazeteciye ordu ile berber savaş cephelerine girme yetkisi bahşedilmiştir. Yapılan araştırmalar Embedded tabir edilen bu gazetecilerin haberlerinin %90'lara varan oranlarda ABD yanlısı olduğunu göstermiştir.
3200 kişilik medya danışmanı olan Başkan
Savaş süresince ABD başkanı Bush ve Tony Blair'e danışmanlık yapan medya uzmanı sayısı yüzlerle değil binlerle ifade edilmektedir. 1997 yılında İşçi Partisine danışmanlık hizmeti veren medya uzmanı sayısı 300 iken Tony Blair'e savaş sırsında danışmanlık hizmeti veren uzman sayısı 3200'dur.[1]
Savaş boyunca salt metin mesajları veren çok sayıda özel propaganda haberi bütün dünyanın gündemini değiştirse de kurgu olduğu oldukça açık olan bir çok senaryo da televizyon ekranlarını süslemiştir. Mesela Saddam Hüseyin'in heykelinin devrilişini ve heyecanlı kalabalığın Saddam'ın yıkılan heykelini terliklerle dövdüklerini gösteren görüntülerin bir ABD medya operasyonu olduğu aşikardır.
savaş boyunca medya organlarının ABD ordusunu haklı çıkarma girişimleri değişik biçimlerde sürmüştür. Mesela 31 Mart 2003 tarihinde bir ABD askerinin 7 kadın ve çocuğu öldürmesi  olayı medya  tarafından aşağıdaki ifadelerle kamuoyuna sunulmuştur.
"Üzerime gelmeye devam ediyorlardı. Üzerime geliyorlardı" (BBC 10 O’Clock News/Sky TV News/BBC
News 24).
Bir asker ne yapabilir ki: Sadece dur emrine uymakta başarılı olamadılar. (BBC Radio 5 Live)
Herkes 3. tümen askerlerinin suçlu duruma sokulmasından dolayı üzüntülü. (Major
David Holly, BBC radio 5 Live)
Askerler kendilerini savunmakta haklıydılar. ( BBC Radio 4).


[1] Mass Media and the Battle for PuBlic oPinion in the GloBal War on  terror:  Violence and leGiti Macy in  iraq Greg si Mons S 3
ABD 2006'da Irak'ta etkin bir medya sisteminin kurulması için 20 milyon dolar para sağlamıştır. Bu proje ABD'nin medya savaşını kazanması için yürüttüğü çalışmaların bir parçasıdır.[17] 19 Mart 2003 ile 1 Mayıs 2003 tarihleri arasında ABD ordusuyla beraber operasyon bölgesine gidip çekim yapan gazetecilerin ürettiği 742 medya ürününün incelendiği bir araştırma gazetecilerin büyük bölümünün ABD yanlısı ve işgalin zararlarını göz ardı eden haberler yaptığını ortaya koymuştur.[18]
Bir kalem 1 milyon dilden daha etkilidir.
Gabriel Tarde
BBC haber yetkililerinden Kenneth Payne ABD'nin Somali, Kosova ve Afganistan gibi savaşlarda başarı ya da başarısızlığının sadece askeri sonuçla değil politik etki ve medyayla alakalı olduğunu vurgulamaktadır.[19]
ABD ordusunun medyaya olan ilgisi Irak savaşıyla beraber oldukça artmıştır. Ancak buna rağmen ABD Başkan yardımcısı Hillary Clinton 3 Mart 2011'de yaptığı bir açıklamada ABD'nin enformasyon savaşını kaybetmekte olduğunu belirtmiştir. Hollywood etkisini Bollywood'la CNN ise gücünü El Cezire ile paylaşmak zorunda kalmıştır.
ABD medyasının erkek ve bayan askerlerin bir arada çekilmiş neşeli görüntülerini yayınlaması sahip oldukları demokratik değerlere ve eşitliğe dikkat çekmeyi amaçlarken,büyük cephanelikler önünde çekilmiş komutan fotoğrafları ise ABD'nin karşı  konulamaz gücüne işaret etmektedir. ABD'nin devam eden savaşta kullandığı medya ve enformasyon yöntemlerinin bir çoğu gizlidir. Ancak ABD ordusu ve istihbaratının kullandığı psikolojik harp teknikleri ayrı tutulursa, ABD medyasının yukarda bahsedilen basit ve klasik yöntemleri kullandığı görülmektedir.

Irak, savaş boyunca dünyada en fazla gazetecinin yaşamını yitirdiği ülkedir.

Zerkavi İsimli Biri Var Mıydı?
"Zerkavi isimli biri yoktur. Bu ABD uydurması bir efsanedir."
(Şii lider Mukteda El Sadr)

Batı medyası El Kaide'nin Irak liderleri Zerkavi, Ebu Eyyüb El Mısrı ve Bağdadi'nin ortaya çıkarak yaşadıklarını taraftarlarına ilan etmeleri böylece istihbarat açığı vermeleri için defalarca öldürüldükleri ya da yakalandıkları yönünde haberler yapmıştır. Bu haberlerden biri aşağıdadır:
Uzun süren saldırılarına ve ününe rağmen Zerkavi hiç medya önüne çıkmamış ve asla görüntü vermemiştir. Bu süreçte özellikle Sadr başta olmak üzere Şii liderler ve İran, Zerkavi diye birinin olmadığını, bu ismin ABD tarafından uydurulduğunu iddia ederek propaganda yapmışlardır. Zerkavi aşağıdaki görüntülerinin yayınlanmasından kısa süre sonra ABD tarafından öldürülmüştür.

Zerkavi'nin Irak savaşındaki ilk görüntüsü


ABD'li komutan Zerkavi'nin ölümünü  dünya kamuoyuna duyuruyor
Ebu Mus'ab el Zerkavi 'nin varlığı ispatlanmasına rağmen daha önce böyle bir kişinin yaşamadığı ve ABD uydurması bir efsane olduğunu iddia eden ABD destekli Iraklı liderler ve yazarlar konu hakkında hiç bir yorum yapmamışlar ve olayı görmezlikten gelmişlerdir.
Sahte El Kaide Lideri ve İtirafları
Irak televizyonunun itiraflarını yayınladığı sahte El Kaide lideri
Irak'ta yaşanan en başarılı propaganda operasyonlarından biri de El Kaide lideri Ebu Ömer El Bağdadi olduğu iddia edilen bir şahsın itiraflarının devlet televizyonunda yayınlanmasıdır. Devlet televizyonuna konuşan sahte Bağdadi El Kaide'nin mezhep savaşı çıkarmak istediğini, Şii camileri kendilerinin bombaladıklarını, pazar yerlerine saldırılar düzenleyerek halkın Şii-Sünni çatışmasına girmesini amaçladıklarını, örgütün üyelerinin tümünün yabancı olduğunu, örgütün oldukça zor bir dönemden geçtiği ve dağılma sürecine girdiğini belirtip pişman olduğunu açıklamıştır. El Kaide açıklama yapan kişinin liderleri olmadığını açıklamış örgütün gerçek lideri Ebu Ömer El Bağdadi hemen bir ses kaydı yayınlayarak Irak yönetimini yalanlamıştır. Ancak bir çok haber kaynağı manipülasyon olduğu açık olan görüntüleri gerçekmiş gibi yayınlamıştır.[20] Mesela Sistani'yi destekleyen ve Türkiye'de faaliyet yürüten www.yakındoğuhaber.com'da bu görüntüler hala mevcuttur.[21]
Sahte Bağdadi
Sahte Ebu Ömer El Bağdadi'nin görüntülerini yayınlayan Irak yönetimi olaydan kısa bir süre sonra örgütün Savaş Emiri Ebu Hamza El Muhacir ve lideri Ebu Ömer El Bağdadi'yi 24 saat süren bir çatışma sonucu ele geçirmiştir. Şii lider Nuri El Maliki Bağdadi'nin öldürüldüğü görüntüleri basına açıklamış ancak daha önce konuşan kişi hakkında hiç bir yorumda bulunmamıştır. Maliki'nin tavrı bu manipülasyondan haberdar olduğunu göstermektedir.

Gerçek Bağdadi
Bağdadi Öldürüldü

Nuri El Maliki gerçek El Kaide liderinin ölümünü açıkladığında propaganda hedefini çoktan bulmuştu.
ABD ve Şii liderlerin Irak'ta küresel cihad yanlılarına karşı kullandıkları temel argümanlar şunlardır:
a-Mezhep savaşı çıkarmak
b-Sivillere saldırmak
c-Askeriye türbesini yıkmak
d-Sadece yabancılardan oluşan bir grup olmak
Irak'ta mezhep savaşı çıkarmaya yönelik söylemler İslam dünyasında büyük hassasiyetle takip edilmiştir. Savaş süresince ABD güçleriyle anlaşan Şii silahlı hareketler, başta Irak İslam Devrimi Konseyi'ne bağlı Bedir Tugayları Irak Ordusu'na dönüşmüşlerdir. Bununla birlikte işgal sonrası kurulan Hükümetle anlaşan Mukteda Sadr'a bağlı Mehdi Ordusu'da sünni direniş örgütlerine karşı savaşa başlamışlardır.
El Kaide Askeriye türbesine düzenlenen saldırıyı yaptığı iddialarını ise yalanlamış ve asıl hedeflerinin işgal güçleri olduğunu vurgulamıştır. Aşağıdaki videoyu inceleyiniz.
Bölgede etkin olan İran medyası da yoğun olarak Sünni direniş aleyhine haberler yapmış ve Vahhabi-Tekfirci-Nasıbi söylemini kullanarak Sünni direnişin meşruiyetini hedef almışlardır. Yukarda El Kaide'nin Askeriye Türbesine saldırıyı reddettiği görüntüler yer almaktadır. Fakat propaganda sonuç vermiştir. Şii lider Mukteda el Sadr'ın sözcüsünün ve Iraklı Şii merci Ayetullah Şirazi'nin Sünnileri öldürme yönündeki fetvası.

Irak savaşı boyunca Mukteda el Sadr, Abdulaziz el Hekim ve Sistani'ye bağlı güçler ABD ile işbirliği yapmış ve direniş hareketlerine karşı operasyonları bizzat yönetmişlerdir. El Kaide bu güçleri kukla ve işbirlikçi olarak suçlamıştır. Basına sızan bazı görüntüler ise Şii hareketlerle ABD arasındaki ilişkinin insani değerlere saygı duyulan birbirine denk bir ilişki türü olmadığını göstermektedir.
ABD'li Komutandan Şii Polislere Ağır Hakaretler
Savaş Petrol İçin Mi?
Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi savaşın 3 Trilyona mal olduğu varsayıldığında ABD 80 yıl boyunca Irak petrolüne el koysa dahi  harcadığı masrafı karşılayamadığı ortadadır. Öyleyse bu savaşın daha başka amaçlarının ve dini hedeflerinin de olması gerekmektedir.
ABD'nin Stratejik Hedefleri ve Yanılgıları
ABD açısından Irak savaşı Hegemonik İstikrar'ının (Hegemonic Stability) garantisi olarak algılanmıştır. ABD küresel otoritesine bölgesel bazda medyan okuyan Irak'a saldırarak tüm dünyada gücünü ispatlamayı amaçlamıştır.[22] Ancak küresel cihad yanlılarının ABD'yi uzun yıllar süren bir savaşla yıpratması ve ABD ordusunu basit silahlarla aşağılaması ABD'nin bu planını sekteye uğratmıştır.
Geleneksel kavramların globalleşmeyle beraber yeniden tanımlandığı günümüzde emperyal güç olmak büyük alanları işgal etmekle alakalı değildir. Global dünyada emperyalizm fenomeni multinational şirketler, uluslararası medya ağı, dil emperyalizmi, liberal ekonomi ve açık pazar, STK'ların kontrolü  gibi temel basamaklar üzerinden yürütülmektedir. Irak savaşının "Global Kapitalizmin" açık pazar arayışıyla da değerlendirilmesi mümkündür. Bilinen Emperyal operasyonlar (İşgaller) günümüz dünyasında aktör ülkelere ciddi yük ve maliyetlere sebep olmaktadır. ABD'nin temel yanılgılarından biri de modern dünyada klasik emperyalist operasyonları Irak ve Afganistan'da uygulamasıdır. Oysa Roma imparatorluğu gibi büyük bir gücün potansiyelini kontrol edemeyeceği kadar geniş alana yayması sonucu zayıfladığı tarihi bir realitedir.
Irak savaşı başlamadan 1 yıl önce ABD'nin yeni yüzyıla dair stratejisinin incelendiği American Academy of Arts and Sciences tarafından hazırlanan bir raporda ABD'nin demokratik ve liberal bir dünya düzeni ön gördüğü ve açık pazar ekonomisini yaygınlaştırarak hakimi olduğu global liberal ekonomiyi güçlendireceği belirtilmiştir.[23]
Jessicessica T. Mathews tarafından 2008 yılında kaleme alınan bir makalede ABD'nin Irak'ı demokratik bir İslam dünyası için model olarak tasarladığı belirtilmektedir. Aynı makalede Mathews ABD'nin bir ülkenin dönüşümünün nesiller alacağını fark edemediğini ve büyük askeri gücünün bir ülke halkını değiştirebilecek boyutta olduğu yanılgısına düştüğünü belirtmektedir.[24]
Irak işgali sonrası ABD karşıtı cephede de toplumun dönüştürülmesi hususunun gündemleştirildiği bilinmektedir. Savaşın daha ilk yıllarında yazdığı bir mektupta Eymen El Zevahiri, Irak Kaidesi lideri Ebu Mus'ab El Zerkavi'ye halkı "Selefi" düşünceye zorlamaması uyarısında bulunmakta ve "Bir halkın değişimi nesiller sürecek bir eğitim programıyla gerçekleşir. Değişim tedrici bir süreçtir" tavsiyesinde bulunmaktadır. Zevahiri mektubunda İslam ümmetinin tek bir mezhepten ibaret olmadığını ve Selefi olmayanların ümmete asırlar boyu çok hizmet ettiklerini belirtmiş en büyük tehlikenin Cihad Hareketi'nin bir mezhebe bağlı kılınması olduğunu vurgulamıştır.
İşgale Karşı Küresel Cihad Projesi
Global sistemin dünyada oluşturmaya çalıştığı "Yeni Dünya Düzeni" klasik araçları değil küresel araçları kullanmaktadır. Sınırların buharlaştığı, kıtalararası ittifakları yapıldığı, multi-national şirketlerin ekonomik baskı ve savaş unsuru olarak kullanıldığı günümüz dünyasında savaşın retoriği lokalden küresele doğru yol almaktadır. İslam dünyasında İslami hareketlerin lokal güçlere (Mübarek, Esad, Buteflika) karşı kullandıkları klasik savaş teknikleri 11 Eylül ile beraber yerini El Kaide'nin "Uzak Düşman Stratejisine" bırakmıştır. İslam dünyası kendisine yönelik bu küresel tehdide küresel bir proje ve dille karşılık vermektedir. İşte bu karşı koyuş projesi Batılılar tarafından Global Jihad Movement olarak tanımlanan "Küresel Cihad Hareketi"dir.
Kur'an'da "...Size karşı toplu bir biçimde savaştıkları gibi siz de onlara karşı toplu olarak savaşın"[25] ve " Hep birden Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, bölük bölük olmayın "[26] ayetleri İslam dünyasının dış saldırılara ortak refleks göstermesini sağlayan temel motivasyon kaynaklarıdır. El Kaide temelde " Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır."[27] ayetini siyasal zemine taşımış, klasik ümmet birlikteliğini de globalleşmeyle beraber daha etkin ve interaktif bir sahada küresel cihad projesine taşımıştır.
Oxford Üniversitesi tarafından hazırlanan 2007 tarihli bir analiz Bush yönetiminin Irak'ı İslam dünyasında artan İslamcı yönelişe karşı demokratik bir nesil yetiştirmek amacıyla işgal ettiği belirtilmektedir. Otoriter yönetimlerin halklarda derin öfkeye neden olduğunun vurgulandığı raporda liberal ekonomi ve demokratik rejimlerin İslamcı yönelişi azaltacağı ve ABD'nin uzun vadede çıkarlarına hizmet edeceği iddia edilmektedir.[28] Ancak gelinen noktada savaşın ABD açısından hedeflerini gerçekleştirmede başarısız olduğu ve ABD'nin Irakta denediği toplum mühendisliğinin sonuç vermediği açıkça görülmektedir.
Irak savaşını inceleyen bir çok resmi belge ve CIA analizinin Irak El Kaidesi'nin ABD'ye karşı direnişin asıl aktörü olduğunu kabul  ettiği bilinmektedir. Bu nedenle daha geniş bir siyasi projeye sahip olan ve değişik ülkelerde Batı karşıtı savaşa liderlik eden küresel cihadçılar bu çalışmanın odak noktasını oluşturacaktır.
Irak savaşı ABD ile hesaplaşmak isteyen ve ABD'nin askeri gücünü kontrol edemeyeceği kadar geniş alana seferber ederek ekonomisinin  de çökmesini amaçlayan El Kaide'ye altın fırsatlar sunmuştur. Beyaz Saray tarafından yayınlanan bir belgede El Kaide'nin Irak'ta ABD karşıtı bombalamaların büyük çoğunluğunu organize eden örgüt olduğu kabul edilmiştir.[29] Savaş örgüte Afganistan'da aktive edemediği potansiyelinin bir bölümünü harekete geçirme imkanı vermiştir. 2007 yılında kongreye brifing veren David Petreus Irak-Suriye sınırından ayda ortalama 70 savaşçının Irak'a girdiğini belirtmiştir.  2006 yılında Irak'a savaşmaya gelen 700 savaşçıdan %60'ının Suudi Arabistan ve Libya vatandaşı olduğu tespit edilmiştir.[30] Irak savaşına temelde Arap ülkelerinden savaşçıların katılmasının nedeni dil ve renk uyumudur. Afganistan'da ve Pakistan'da devam eden savaşta Araplar yerel halkın dilini konuşamadıkları ve beyaz tenli olmaları nedeniyle hemen tanındıkları için savaşa yeterince katılamamışlardır. Ancak Irak savaşı Arap ülkelerindeki potansiyel küresel cihadçılarının ABD ile savaşmak için yeni bir alan bulmalarını sağlamıştır.
Irak işgali öncesinde Afganistan'da bulunan Ebu Mus'ab El Zerkavi ABD'nin Irak'a savaş açacağını önceden tahmin etmiş ve aktivitelerini Irak'a kaydırmıştır. Zerkavi bu süreçte Irak'ta gizli hastaneler, ve silah depoları gibi lojistik merkezler hazırlamış ABD'ye karşı savaşın planlamasını yapmıştır.
Ağustos 2003'te BM'nin Irak binasına büyük bir saldırı düzenleyen Irak Kaidesi bu saldırıyla ABD'yi müttefiklerinden ayırıp yalnızlaştırmayı amaçlamıştır.
Aynı şekilde ABD yanlısı Irak polis ve asker adaylarına da büyük saldırılar düzenleyen örgüt ABD'nin savaşta öne sürebileceği yerel işbirlikçi (El Kaide'ye göre) sistemi kurmasını geciktirmiştir.
ABD iç güvenlik kurumunun hazırladığı bir rapora göre El Kaide yeni durumlara ve siyasi şartlara adapte olma konusunda Irak güvenlik güçlerinden de ABD ve Uluslararası güçlerden de çok daha başarılıdır. [1]


[1] AL QAEDA IN IRAQ by M. J. Kirdar Homeland Security & Counterterrorism Program Transnational Threats Project S 11

El Kaide Anbar vilayetinin ülkenin en büyük şiddet merkezi haline getirdi. Ele geçirdiğimiz bazı belgeler El Kaide'nin Anbar Eyaletinin kontrolünü ele geçirmeye çalıştığını gösteriyor. Örgüt böylece Irak demokrasisini baltalayıp bölgede İslami bir imparatorluğun temelini atacak.
(George W. Bush 10 Ocak 2007)
Ordumuz acımasız bir düşmanla savaşıyor. Hiç bir düşman Irak El Kaide'si kadar acımasız değil.
(George W. Bush 27 Temmuz 2007)
2007-2008 yılları arasında Usame Bin Ladin ve Eymen El Zevahiri Irak'ı Kudüs'ün kurtuluş projesinin ön cephesi olarak tanımladıkları 7 açıklama yapmışlardır.
ABD'nin küresel cihad'a yönelik stratejisi
Ekim 2003 tarihinde ABD makamlarına yaptığı bir sunumda 9/11 Raporu Komisyonu üyesi ve eski ABD "counter terrorism" birimi  başkanı Daniel Byman cihadçı örgütleri mağlup etmek için aşağıdaki önerilerde bulunmaktadır:
1-11 Eylül sonrasındaki 2 yıllık saldırgan dil terk edilmeli  ve ABD askeri ve istihbari çatışma konsepti daha da genişletilmelidir.
2- İslam dünyasında demokratikleştirme: Ancak ABD bu süreci kademeli olarak işletmeli ABD çıkarlarına aykırı davranacak radikal partilerin iktidara gelmesini engellemelidir.
3-Ekonomik büyüme (Kapitalist dönüşüm) sağlanmalıdır.
4-İslam Dünyasında açık toplumlar (Liberal)  ve refah düzeyinin (İslamcılar bu olguyu dünyevileşme olarak tanımlamaktadır) artırılması kilit önem taşımakadır.
5-Hedeflerine ulaşmak için ABD uluslararası ve bölgesel işbirliğini artırmalıdır.
6- Uluslararası yargı kurumlarını İslam dünyasını reformlar yapmaya zorlayacak kanun ve kararlar çıkarmaya ikna etmelidir. (Sudan Başkanı Ömer Beşir'e UCM'de verilen ceza sonucu Güney Sudan'ın parçalanması gibi)
7-ABD İslam ülkelerinde ılımlı İslami akımları desteklemelidir. (Bill Clinton Sufi hareketleri desteklemek gerektiğini açıklamıştır.)
8-Irak ve Afganistan yeniden inşa edilerek İslam alemine model olarak sunulmalıdır.[31]
9-Eğitim reformları desteklenmelidir. Ortadoğu'daki orotiter rejimlerin yeterli devlet okuluna sahip olmaması ailelerin çocuklarını dini okullara göndermesine neden olmaktadır. Bu süreç çocukların modern eğitim anlayılışına göre yetişmesini engellemektedir. (ABD'nin Ezher dahil bir çok İslami eğitim kurumunda müfredata müdahale ettiği bilinmektedir. Türkiye Diyanet İşleri de bu çalışmalar çerçevesinde müfredat ve hutbelerde değişikliklere gitmiş, Pakistan’da medreseleri devlete bağlayarak müfredatlara müdahale etmiştir.)
10-Ateşli  söylemleri engellemek: Bir çok Arap liderinin özellikle İsrail karşıtı ateşli açıklamaları bilinmektedir. ABD bu tür açıklamalara müdahale etmeli ve batı karşıtı söylemlere müsamaha göstermemelidir.
11- ABD İslam dünyasındaki  otoriter rejimlere kendi iç siyasetlerinde büyük özgürlük sağlamıştır. ABD'nin Ortadoğu ve Fars Körfezi gibi bölgesel çıkarlarına destek vermek karşılığında kısıtlı özgürlük verdiği bu rejimler sınırları içindeki terör faaliyetlerini engelleyememektedirler. ABD bu rejimlerin ihmallerine daha fazla göz yummamalıdır.
ABD, yukarıda özetlenen politik ve enformatik çalışmasıyla birlikte başta El Kaide olmak üzere Irak direniş örgütleri üzerindeki baskısını da giderek arttırmıştır.
Irak savaşının ilk aylarında başlayan direniş ABD'nin Irak ile alakalı planlarını alt üst etmiştir.  Bu süreçte Ebu Mus'ab El Zerkavi ABD'ye karşı direnişin sembol ismi  olmuştur.  7 Haziran 2006'da ABD Zerkavi'nin Bakuba'daki yerini tespit edip bir hava operasyonu gerçekleştirmiştir. Saldırının görüntüleri aşağıdadır. Görüntülerde sivil yerleşim yerlerinin ağır bombardımana tabii tutulduğu görülmektedir.

http://www.pressmedya.com/dosya/6266/irak-dosyasi-2-bolum.html

..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder