7 Aralık 2014 Pazar

Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet döneminde Atatürk ve Kürtler - 3




Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet döneminde
Atatürk ve Kürtler - 3



Şeyh Sait isyanı ve Mustafa Kemal tedbiri: Takrir-i Sükun, İstiklal Mahkemesi

Fethi Okyar ve İsmet İnönü











İkinci uydurmanın da çürütülmesinden sonru Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet idaresinde Kürt meselesinin nasıl ele alındığına geçebiliriz. Burada karşımıza Musul Sorunu çıkar. İngilizler’le Musul müzakereleri sürmektedir. Türkiye Musul’u geri almak için askeri bir harekatın da hazırlıklarını yapmaktadır. Tam bu ortamda Şeyh Sait isyanı patlak verir.
Kürtler yine İngilizlerin oyuncağı olmuştur. İngiliz desteği ile ayaklanan Şeyh Sait, önemli başarılar kazanır. Başbakan Fethi Okyar’dır. Fethi Bey, isyanı çok önemsemez ve üzerine hemen gitmez. Daha sonra Meclis’te kendini savunacağı üzere “gereksiz kan dökülmesine karşıdır”
Tam bu sırada Mustafa Kemal, Ankara Garı’nda İsmet Paşa’yı beklemektedir. Hükümet değişir, İsmet Paşa kabinesi kurulur. İsmet Paşa hükümeti iki karar alır, biri İstiklal Mahkemelerinin kurulması, ikincisi Takrir-i Sükun kanunu. Bu, devletin isyanın üzerine sertlikle gideceğinin işaretidir.
Takrir-i Sükun görüşmeleri, gizli Kürtçü liboşlarla, Cumhuriyetçilerin hesaplaşmasına dönüşür. Terakiperver Cumhuriyet Fırkası liderleri, Kazım Karabekir, Ali Fuat, Rauf Bey, Takrir-i Sükun’a karşı çıkarlar. Onlara göre isyancılarla masum halkı ayırmak gerekmektedir. Takrir-i Sükun özgürlükleri ortadan kaldıracak ve bir dikta idaresi kuracaktır.
Mustafa Kemal’in İzmit basın toplantısıyla ilgili 21 Ocak 1923 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesi
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın liderleri: (Soldan sağa) Kâzım Karabekir, Refet Bele, Dr. Adnan Adıvar, H. Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın 15 milletvekili bulunmaktadır. Bunlardan özellikle Dersim milletvekili Feridun Fikri’nin isyancıları korumak için çırpındığı görülür. TCF’nin tüm muhalefetine karşın Takrir-i Sükun Yasası ve İstiklal Mahkemeleri’nin kuruluşu yasası kabul edilir.
Çünkü başta Atatürk olmak üzere, Cumpuriyetçiler, isyancılara özgürlük tanımanın Cumpuriyet’in sonu olacağını görmektedirler. Cumhuriyet Halk Fırkası içinde de bir bölünme olmuştur. 92 millitvekili isyanın üzerine sertlikle gitmekten yana tavır koyarken 60 milletvekili buna karşı çıkmaktadır. Son noktayı Mustafa Kemal koyar. 2 Mart günü kürsüye çıkar ve kararı açıklar: “Milletin elinden tutmaya lüzum vardır. Devrimi başlayan tamamlayacaktır.”

Nifak vardır vahdet olsun diyoruz

Böylece Mustafa Kemal’in çözümü uygulanmaya koyulur. Mustafa Kemal muhalifleri ve ürtçüler ise özellikle İstanbul basınında yuvalanmıştır. Milli Savunma Bakanı Recep Peker durumu şu şekilde ifade eder:

Şeyh Sait idam sehpasında.
“... Türkiye’de devlet nüfuzu adına gösterilen hoşgörünün sonunda devlet işlemez hale gelmiştir. Çok yüksek adlar adına yapılmış yasalar da buna yol açmıştır. Basın, özellikle İstanbul sbasını Türkiye’de devlet gücü diye ne kadar kutsal yer ve makam varsa hepsini ite kaka meşruluk dışı bir çekişme aracı yapmıştır. Bunlar, devlet kuruluşu diye ne varsa hepsine birden yalan ve iftiralarla saldırıp tüm devleti tahrip etmektedirler.
“Her sabah milletin yüzüne fışkıran mikroplu balgamlar masum halka devlet gücünün değerli birşey olmadığını aşılyamaktadır...
“Hükümetimiz pislik yuvalarını temizlemeye yetkisi olmadan bu ülkenin yönetimini ele alamaz. İç tehhlike içinden yanan yangın gibidir. Eğer devlet kuruluşları, meclisler ve hükümetler, bu yangını patlamadan önce bulup gereken yasal önlemleri almazsa yangın büyüdükten sonra önlem almaya da zaman kalmaz.


Şeyh Sait idam sehpasında




























Şeyh Sait idam sehpasında.

“Herhangi bir düşünce ile ve herhangi bir amaçla, özgürlüğü yine bizzat özgürlüğe çevrilmiş bir silah gibi kullanmak, gerçeğe ve yurt yararına uygun değildir.”
Sonuçta isyan bastırıldı.
İsyanın elebaşılarındak 46’sı idam edildi.
Mehmet Emin Bey, Meclis’te Cumhuriyet’in isteğini açıklıyordu:
“Memlekette nifak vardır vahdet olsun diyoruz.İhanet vardır sadakat olsun diyoruz. 
İzmihlal tehlikesi vardır beka olsun diyoruz. 
Ölüm vardır hayat olsun diyoruz.”


Güneydoğu’ya Umum Müfettişlik

1925 yılında çıkan Şeyh Sait isyanının bastırılmasından sonra Cumhuriyet yönetimi meselenin üzerine daha hassasiyetle yaklaşmaya başladı. Bu yaklaşımla birlikte Cumhuriyet idaresinin Kürt meselesindeki tedbirleri de oluşmaya başladı. Cumhuriyet idaresinin meseleyi çözmek için Takrir-i Sükun Kanunu çıkarttığını ve İstiklâl Mahkemeleri’ni yeniden kurduğunu geçtiğimiz haftaki yazımızda görmüştük. İstiklâl Mahkemeleri’nin çalışma süresinin dolması ile birlikte yerine bir şey konulup konulmayacağı tartışılmaya başlandı.
Bu noktada Umum Müfettişlik kurulması Cumhuriyet idaresinin çözümü oldu. Umum Müfettişlik ya da o dönem kullanılan öz Türkçe karşılığı ile Genel İnspektörlük kurulması önerisi Başbakan İsmet İnönü’den gelmişti. Gerekçe, bu bölgede daha güçlü bir yönetim kurulması gerekliliğiydi.


25 Haziran 1927 tarihinde Umum Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun kabul edildi. Bu kanuna göre Umum Müfettişlik Elaziz, Urfa, Hakkari, Bitlis, Diyarbekir, Siirt, Mardin ve Van illerini kapsayacaktı. Görüldüğü üzere bu bölge Kürt isyanlarının merkezi olan Güneydoğu Bölgesiydi.

Umumi Müfettişlikler

Umumi Müfettişlikler

















Haritayı büyütmek için tıklayın.



Umum Müfettişliğe beş yıl bu görevi sürdürecek olan İbrahim Tali Öngören atandı. Bu tercih dikkat çekiciydi çünkü Öngören aynı zamanda milletvekiliydi. Öngören milletvekilliğinden istifa ederek bu göreve geldiğine göre görev oldukça önemliydi. Ancak Öngören’in çok daha önemli bir özelliği daha vardı o da Mustafa Kemal’le birlikte Bandırma Vapuru’na binen ilk kadrodan olması ve o günden beri de Mustafa Kemal’in güvenini hiç kaybetmemesi idi.
Umum Müfettişlik görevine 1935 tarihinde Abidin Özmen’in atanması da üzerinde durulması gereken bir noktadır. Abidin Özmen, Milli Mücadele yıllarında Mudanya Kaymakamıdır. Bu görevini sürdürürken Yunanlılara karşı ajanlık faaliyetini organize eder. Bu görevi sırasında Yunanlara esir düşer. Atina Hapishanesi’nde iki buçuk yıl hapislikten sonra Zafer’le birlikte kurtulur ve yurda döner. O da Mustafa Kemal’in güvenini kazanan kadrolardandır.
Güneydoğu bölgesinde göreve başlayan Umum Müfettişliklerin kapsamı daha sonra genişletilir. İkinci Umum Müfettişlik 1934 tarihinde Trakya’da Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale illerinde kurulur. 1935 tarihinde Erzurum merkezinde Erzurum, Kars, Gümüşhane, Çoruh, Erzincan, Trabzon ve Ağrı illerini kapsayan Üçüncü Umum Müfettişlik kurulur. 1936 yılında ise Bingöl, Tunceli, Elaziz ve Erzincan illerini kapsayan Dördüncü Umum Müfettişlik kurulacaktır.
Bu görevlere atananlar da dikkat çekicidir. İkinci Umum Müfettişliğe İbrahim Tali Öngören geçerken, Üçüncü Umum Müfettişliğe Tahsin Uzer atanır. Tahsin Uzer de başından itibaren Mustafa Kemal’in yanındaki kadrodandır. Dördüncü Umum Müfettişliğe ise Korgeneral Abdullah Alpdoğan atanır. Alpdoğan Paşa, Koçgiri İsyanı’nı bastıran Nurettin Paşa’nın oğludur.

Abidin Özmen ve İbrahim Tali Öngören










Görüldüğü gibi Atatürk, Umum Müfettişliklere büyük önem vermiş ve bu göreve hep çok güvendiği isimleri getirmiştir. Umum Müfettişliklerin kuruluş tarihi de oldukça dikkat çekicidir. Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra Birinci Umum Müfettişlik teşkil edilirken, Ağrı İsyanı ertesinde Üçüncü Umum Müfettişlik, Dersim İsyanı döneminde ise Dördüncü Umum Müfettişlik teşkil edilir. Aslında Dördüncü Umum Müfettişliğin teşkili, Cumhuriyet Yönetimi’nin Dersim’e yönelik hazırlıklarının sonucudur. Zaten Dördüncü Umum Müfettişliklere sadece Korgeneral rütbesindeki askerler atanabilecektir.
Mustafa Kemal’in İzmit basın toplantısıyla ilgili 21 Ocak 1923 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesi
Umum Müfettişliklerinin kurulmasına ilişkin kararname






















Atatürk kurdu, Demokrat Parti kapattı
Umum Müfettişliklerle ilgili aslında önemli bir ayrıntı daha belirtilmelidir. Umum Müfettişlik daha Milli Mücadele sürerken, yani Birinci Meclis döneminde de kabul edilmiştir. Koçgiri İsyanı’nın hemen ertesinde gündeme gelen Umum Müfettişlik idaresine muhalefet şu gerekçeyle karşı çıkıyordu: “Memleketten İstiklâl Mahkemelerini kamilen kaldıralım, memlekete adalet verelim. Adalet için çare İstiklâl Mahkemeleri’ni kaldırmak... Müfettişi Umumilik Kanununda toptan tüfekten bahsediliyor. Bu milletin üzerine hâlâ top ile tüfek ile mitralyöz ile mi yürüyeceğiz?”
Ancak Mustafa Kemal bu tür muhalefeti yenerek Umum Müfettişlik yasasını o dönemde de çıkartmıştı. Çünkü bölücülük, her dönemde insan hakları ve hürriyet laflarının arkasına sığınarak idareyi gevşetmeye çalışmıştır.
Atatürk’ün Cumhuriyet döneminde Umum Müfettişlikle ilgisi de belirtilmelidir. Umum Müfettişlerin çalışmalarını yakından takip eden Atatürk, özellikle Dersim Harekatı sırasında Dördüncü Umum Müfettiş Alpdoğan Paşa’ya büyük destek vermiştir. Nitekim İnönü’nün Alpdoğan Paşa’ya 30 Mayıs 1937 tarihli mektubunda şu sözler dikkati hemen çeker: “... Atatürk sizden bana büyük bir takdir ve memnuniyetle bahsetti. Bilhassa hanımefendinin asalet ve nezaketi ve Sabiha Gökçen’e gösterdiği alaka ve şefkat kendisini pek mütehassis etmiştir.” Bilindiği gibi Sabiha Gökçen, Atatürk’ün manevi kızıdır. Ve Dersim İsyanı’nı bastırmak için havadan bombardıman yapan pilotlarımızdandır.
Umum Müfettişliğin önemi Cumhuriyet idaresinin Kürt meselesine yaklaşımını bizzat yürüten kurum olmasıdır. Bu bakımdan 7-22 Aralık 1936 tarihleri arasında düzenlenen Umum Müfettişler Toplantısı özel önem taşımaktadır. Dersim İsyanı öncesindeki toplantı Cumhuriyet idaresinin olaya yaklaşımını özetler. Şu satırlar Dördüncü Umum Müfettiş Alpdoğan Paşa’nın raporunda geçmektedir:
Mustafa Kemal’in İzmit basın toplantısıyla ilgili 21 Ocak 1923 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesi

Atatürk’ün kurduğu umum müfettişlikler Demokrat Parti döneminde kapatıldı. Kapatma önergesini veren ise
DP Diyarbakır milletvekili Mustafa Remzi Bucak’tı (Önerge yukarıdadır). Yani Bucak aşiretinin o dönemki önde gelenlerinden!
“...Türkçe bilmeyen çocuklara bu mekteplerde Türkçe öğretiliyor. Türk duygusu aşılanıyor. Tunceli içerisinde dilini unutmuş Türk soyundan insanların kasaba ve nahiyelerle civarına iskanları düşünülüyor. ... Toplu bir Türk camiası vücuda getirecek bu hususta hazırlıktayız. ... Soyadı kanunu mıntıkada takip edilerek Türk soyu adlarının soyadı olarak halka verilmiş olması ve bu adlarla kendilerinin çağrılmasıdır..”
Umum Müfettişliklerin kaldırılması ise Demokrat Parti iktidarı altında olacaktır. Kürt bölücülüğüne kucak açan DP, daha ilk görev yılında bu kurumu lağvedecektir. Kürtçülüğün önde gelen isimlerinden DP Diyarbakır milletvekili Mustafa Remzi Bucak, Umum Müfetişliklerle ilgili görüşmede şu sözleri sarfedecektir: “... Bu memleketin siyasi idare tarihinde kapkara bir leke olarak yer almış olan Umum Müfettişlikler... Bu bakımdan Umum Müfettişlikler, idare ve siyasi tarihimizde iğrenç ve korkunç kanlı sahifeler ilave etmekten başka bir vazife görememişlerdir...”
Aynı Bucak’ın daha sonra Kürdistan’a özerklik verilmesi ve federasyon kurulması için İsmet İnönü’ye başvurduğunu da göreceğiz.
Görüldüğü gibi 1927 tarihinde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in imzası ile kurulan Umum Müfettişlikler 1952 yılında karşıdevrimci Demokrat Partililer tarafından ortadan kaldırılmıştır. Tıpkı köy enstitüleri, Halkevleri gibi...
Birinci Umum Müfettişlik çalışmaları sonuçlarını vermeye başlar. Şeyh Sait isyanından sonra Birinci Umum Müfettişlik bölgesinde Kürt isyanı gerçekleşmez. Ancak Kürt bölücülüğü bu dönemde merkez üssünü Diyarbakır’dan Ağrı’ya kaydırır. 1927 ile 1931 yılları arasında Ağrı’da üç ayaklanma gerçekleşecektir. Bunların en büyüğü ve en önemlisi Üçüncü Ağrı isyanıdır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder