26 Mart 2021 Cuma

2000'Lİ YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ. BÖLÜM 1

2000'Lİ YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ. BÖLÜM 1 

Ortadoğu, Güvenlik, Kimyasal Silahlar, Ortadoğu,Prof. Dr. Sibel TURAN, H. Ekber KAYA, Nükleer silahlar,11 Eylül Saldırısı,Kitle imha silahları, konvansiyonel silahlar,sarin gazı, tabun gazı, hardal gazı, Hafız Esed, Suriye, ABD, 

Prof. Dr. Sibel TURAN* 
*Trakya Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü 
sibelturan1@gmail.com 
H. Ekber KAYA** 
**Trakya Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler ABD Doktora Öğrencisi 
hulusiekber@gmail.com 

ÖZET 

Kitle imha silahlarından biri olan kimyasal silahlar tarihin eski dönemlerinden beri var olmasına rağmen, özellikle 20. yüzyılın ilk yıllarından itibaren daha fazla ilgi görmüş ve bu ilgi günümüze kadar devam etmiştir. Bilim adamlarının geliştirdikleri kimyasal silahlar büyük etkileri olan gazlar ve maddeler olup, yapımları da oldukça basittir. Nükleer silahlarla karşılaştrılıdığında maliyetinin daha az olması ve fazla teknik bilgi gerektirmemesinden dolayı genellikle az gelişmiş ülkeler tarafından tercih edilen bir silah türü olmuştur. 
"Uluslararası İlişkiler" literatüründe “fakir ülkelerin nükleer silahı” olarak da ifade edildiği görülmektedir. Bölgede İsrail'in nükleer silah sahibi olması ve Arap 
toplumlarını kendine tehdit olarak algılaması, İran'ın nükleer çalışmaları ve İsrail'e karşı izlediği politika diğer bölge ülkelerini de kitle imha silahları konusunda tetiklemiştir. Bu bağlamda Ortadoğu bölgesinin kimyasal silahlar bakımından incelenmesi ve söz konusu silahların bölgedeki güvenlik anlayışlarını nasıl şekillendirdiğini ortaya koymak yanlış olmaz. Bu bölge birçok ülkeyi içinde barındırmasına rağmen 2000'li yıllarda yaşanan gelişmeler çerçevesinde, 
kimyasal silahlarla birlikte anılan ülkelerin başında gelen Suriye ve Irak çalışmada öncelikli incelenecek devletler olacaktır. Kimyasal silahların Ortadoğu'daki varlığı ve yarattığı tehdit, ABD'nin 11 Eylül saldırılarından sonra Irak müdahalesinin gerekçesini, ülkedeki kimyasal silahların varlığına dayandırması, Arap baharı kapsamında; özellikle son gelişmeler ışığında, Suriye'de yaşanan kimyasal saldırılar, kimyasal silahların bazı devlet dışı aktörlerin eline geçmesi ve bütün bu söz konusu gelişmelerin Ortadoğu güvenliğine etkilerinin araştırılması çalışmanın amacı için önem arz etmektedir. 

Bunun yanı sıra bir on yıl önceki döneme geri dönümler yapılmadan anılan yıların açımlanması da mümkün görünmemektedir. 

2000'li YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU BÖLGESİNİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ 

Kitle imha silahları içinde en geniş etki edebilme yeteneğine sahip ve en yüksek maliyeti gerektiren nükleer silahlardır. Bu sebepten incelendiğinde ekonomik gelişmişlik düzeyi yüksek ve teknolojik altyapısı yeterli olan ülkelerde nükleer silahlanmanın ve bu kapsamda yapılan çalışmaların olduğunu görmekteyiz. Nükleer silahların aksine kimyasal ve biyolojik silahlar maliyetleri düşük, yüksek teknolojiye fazla gerek duymayan, bunların yanı sıra özellikle yasa dışı grupların eline geçme olasılığı da fazla olan silahlardır. Bu sayılan özellikleri ile kimyasal silahlar, Ortadoğu bölgesinin güvenliğini tehdit etmektedir. 
Dolayısıyla bu silahlar daha çok az gelişmiş ülkelerin elinde bulunmaktadır. 
Ortadoğu coğrafyası da bu silahların yakın tarihte kullanıldığı ve günümüzde de bölge güvenliğine zarar vermeye devam eden bir sorun olmuştur. Geçmişten 
günümüze çatışmanın ve silahlanmanın hız kesmeden devam ettiği bölgede kimyasal silahlar ülkelerin ellerinde bulundurdukları caydırıcılıkları yüksek 
silahlardır. Özellikle günümüzde ve yakın geçmişte Suriye ve Irak kimyasal silahlar kapsamında dünyanın dikkatini bu bölgeye çekmektedir. 
Kitle imha silahları (KİS), konvansiyonel silahlara göre daha fazla tahribat yapabilen ve çok daha fazla sayıda insan ve diğer canlıların ölümüne neden olan nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların ortak tanımıdır. Bunları taşıma yeteneğine sahip olan füzeler ve radyolojik silahlar da kitle imha silahları kapsamında değerlendirilmektedir.97 Kitle imha silahları ifadesi ilk kez Canterbury Başpiskoposu tarafından 1937'de kullanılmıştır. Ancak kitle imha silahlarının 
modern ifadesi 1947'de Başkan Harry Truman tarafından imzalanan belgede "kitle imhası için uyarlanabilen" ifadesinin eklenmesiyle tanımlanmıştır. Ardından 
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen önergede bu ifadeye rastlanmıştır. Birkaç yıl içinde "kitle imha silahları" ifadesinin kullanımı tercih edilmiştir. Ardından ifade 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde silahsızlanma antlaşmalarında yer almıştır. BM 1948'de ifadeye standart bir tanımlama getirmiştir. Buna göre kitlesel imha silahları atomik patlayıcı silahlar, radyo atomik materyalli silahlar, öldürücü biyolojik ve kimyasal silahlarla atom bombasına veya yukarıdakilere benzer etkiye sahip gelecekte üretilebilecek tüm silahlara verilen genel addır.98 

Kavramın ifade ettiği diğer bir anlam ise, Kitle imha silahları, konvansiyonel silahların defalarca kullanılması sonucunda ortaya çıkabilen insan kaybını sadece bir defa kullanılmaları sonucu meydana getiren, bununla birlikte konvansiyonel silahların oluşturamadığı saldırı sonrası olumsuz etkileri de bulunan silahlar olarak da tanımlanmaktadır.99 

Başka bir tanıma göre ise kullanıldıkları ortamlarda canlı cansız varlıklar arasında hiçbir ayırım yapmaksızın büyük yıkıma yol açan, ölüme ve sakatlanmalara 
sebebiyet veren konvansiyonel olmayan silahlara kitle imha silahları denilmektedir.100 
Stratejik bombardıman uçağı ile atılacak olan nükleer, kimyasal ve biyolojik silahların nisbi etkilerini inceleyen Birleşmiş Milletler'in çalışmasına göre: 1 megatonluk bir nükleer bomba 300 km²lik bir alan içinde korunmasız halkın %90'ını öldürebilir. 15 tonluk bir kimyasal silah 60 km²lik bir alandaki halkın %50'sini öldürebilir. 10 tonluk bir biyolojik silah 100 bin km² lik bir alandaki halkın %25'ini öldürür ve %50'sini hastalandırır. Bu etkiler, kimyasal ve biyolojik silahların geniş bir alana yayılabildiği ve toprak düzeyine ulaştığı durumlarda gerçekleşebilir. Nükleer silahların etkileri ise yer düzeyinde veya uygun yükseklikte patlatılması ile sağlanabilir.101 

Biyolojik ve kimyasal silahlar “yoksul adamın atom bombası”102 olarak tarif edilmiştir, fakat üretiminin ve programının kolaylığı yanıltıcı bir izlenim 
verir.103 

Kimyasal silahlar, ister sıvı ,ister gaz veya katı durumda olsun, kimyasal maddelerden oluşan ve kullanıldığında insanlar, hayvanlar ve bitkiler 
üzerinde doğrudan zehirleyici etkisi olan silahlardır. Bu bağlamda kimyasal maddeden de oluşsa doğrudan ilk etkisi ısıtma ya da basınç yaratma olan silahlar 
kimyasal silah sayılmamaktadır.104 Kimyasal silahlar biyolojik silahlara göre daha etkili ve çok daha ölümcüldür. Kimyasal silahların etkileri genellikle hızlı 
ve şiddetlidir. Bu silahlar nefes yoluyla, yutarak ve deri teması ile etki eder. 
Nükleer silahların aksine kimyasal silahlar nispeten ucuz ve üretimi kolaydır. 70 farklı kimyasalın oluşturulduğu bilinmekte ve buna bağlı olarak çok sayıda ülkenin kimyasal ajan stoklamayı sürdürdüğü tahmin edilmektedir. Kimyasal planların ve ülkelerin saptanamayan yeni kimyasallar üretebilmesi, Uluslararası anlaşmaları büyük ölçüde kimyasal silahların gelişimini kontrol etmekte etkisiz kılmakta dır.105 
Birleşmiş Milletler 1969 yılında insanlar, hayvanlar ve bitkiler üzerine doğrudan toksik etkileri nedeni ile kullanılan her türlü katı, sıvı ve gaz halindeki 
kimyasal maddeleri kimyasal savaş ajanları olarak kabul etmiştir. 1993'teki kimyasal silahlar konvansiyonu ile de kimyasal silah olarak tipleri ve miktarları 
uygun olan ve bunları elde etmek için kullanılan kimyasallar, bu kimyasalları kullanmak için gerekli cihaz ve mühimmatlarve bunların kullanımına yönelik 
özel olarak tasarlanmış her türlü teçhizat kimyasal silah olarak tanımlanmıştır.106 
30 Ekim 2010 itibariyle bildirilmiş 71.194 ton kimyasal silahdan 44.131 tanesi, 8.67 milyon bildirilmiş mühimmattan 3.95 milyonu imha edilmiştir. 

OPCW’ye (Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü) kimyasal silah stoklarıyla ilgili bilgi veren ülkeler Arnavutluk, Hindistan, Irak, Güney Kore, Libya, Rusya ve 
ABD’dir. Arnavutluk, Güney Kore ve Hindistan bütün stoklarını yok etmiştir. 
Ayrıca Üçüncü kategori kimyasal silahların da yok edildiğini bildirmişlerdir. ABD ve Rusya’nın politik ve ekonomik kısıtlamalardan dolayı kimyasal silahlarının 
tamamını imha etmelerinin imkansız olduğu anlaşılmıştır. 2010’da Irak kimyasal silah depolarının 1990’ların ilk yıllarında görevde olan UNSCOM’un taahütü 
altındaki Al Muthanna’daki 13. Ve 41. Sığınakta bulunduğunu açıklamıştır. Irak bunları yok etmeye olumlu yaklaşmaktaydı. 
Mayıs-Ağustos 2010’da danışman bir komite bir imha planı yapmış, Irak hükümeti de bu planı Kabul etmiştir.107 

Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının 
Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye göre Taraf olan Devletlerden her biri, hangi koşullar altında olursa olsun, hiçbir zaman : Kimyasal silah geliştirmemeyi, üretmemeyi, bir başka şekilde elde etmemeyi, stoklamayı ve elde tutmamayı, veya doğrudan doğruya veya dolaylı yoldan bir başkasına kimyasal silah devretmemeyi; Kimyasal silah kullanmamayı; 

Kimyasal silah kullanımı amacıyla herhangi bir askeri hazırlık içinde yer almamayı; Hiç kimseye, bu Sözleşme çerçevesinde bir Taraf Devlete yasaklanmış bulunan herhangi bir faaliyetle iştigal etmekte yardımcı olmamayı, bu yönde cesaret vermemeyi veya teşvik etmemeyi, taahhüt eder.108 
Kimyasal silahlar sözleşmesine göre kimyasallar amaç ve tedavilerine göre üç gruba ayrılır. Birinci grupta tipik olarak silahlarda kullanılan sarin, tabun ve hardal gazı, İkinci grupta Amiton ve BZ gibi silahlarda kullanılabilen kimyasallar. Üçüncü grupta ise araştırma, ilaç, boya, tekstil vb. 

Üretimlerde kullanılabilir olan en az toksit madde bulunduran kimyasallar. Özellikle insanlara karşı kullanılan kimyasal silah ajanları öldürücü ve sakatlayıcı olarak iki kategoriye ayrılır.109 
Nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlardaki gelişmeler ve üretim hızı ve bu silahların dünya üzerindeki yayılması, çıkabilecek savaşları ortak bir özelliğe 
doğru itmektedir. Dünyanın neresinde olursa olsun, bu silahların tahrip ve etki alanı çok geniş ve yıkım gücü çok yüksek olduğu için sivil ölümler eskisine göre 
çok daha fazla olacaktır.110 Bir metro ya da meydan gibi kapalı bir alana salınan, düzgün silahlandırılmış kimyasal ajan yüzlerce hatta binlerce kişiyi öldürebilir. 
Bir terörist toksik maddelerin bir bulutunu bırakarak kimyasal bir tesisin bir bölümünü havaya uçurup daha ölümcül sonuçlar elde edebilir.111 

Üçüncü Dünya ülkelerinin silahlanması, bulundukları bölgelerin ve genel olarak dünya istikrarını ve barışını tehdit ettiği açık bir gerçektir. Hareketleri ve 
izledikleri siyaset önceden tahmin edilmesi zor liderler ya da istikrarsızlık içinde olan bir ülkenşn elinde bu tür silahların bulunması durumunda, silahların 
nasıl, ne zaman ve kime karşı kullanılacağını ön görmek oldukça güçleşecektir. 
Kimyasal bir silaha sahip sorumsuz ve güç meraklısı bir lider ilk olarak kendi halkı ve komşu halklar olmak üzere Uluslararası sistem için bir endişe kaynağıdır. 
Bu kaygıların en çok yaşandığı bölge Ortadoğu bölgesidir. Ortadoğu ülkeleri ve gelişmekte olan ülkeler maliyeti ve geliştirilmeleri daha uygun olan balistik füze 
sistemlerini tercih etmektedirler. Özellikle Ortadoğu ülkeleri tehdit edebilecek yeteneklere kavuşabilmek için çağdışı bir teknolojiye de sahip olsa kimyasal 
silahlara sahip olmayı tercih etmektedirler.112 Ayrıca bölge ülkeleri birbirlerine çok yakındır. Coğrafi yakınlık silahların gizli tutulmasını zorlaştırmaktadır. 
Bu sebepten silahların yeri hakkında istihbarat toplamak kolaylaşmaktadır. Buna ek olarak artan sayıda nükleer devlet olduğunda yanlış stratejik hesaplama ve 
dikkatsiz ya da kazara ateşleme olasılığı artmaktadır. Bir diğer husus, bölgedeki zayıf rejimlerin varlığı ve silahların kontrolünün kimde olacağı hususudur. 
Bu da önemli bir istikrarsızlık konusudur. Hiç kimse ileride Suudi Arabistan, Suriye, Mısır, ya da Türkiye'nin nükleer silahlanmaya başlayacağından emin 
olamayacaktır.113 

Geleneksel olarak, birçok yazar güvenliğin tartışmalı bir kavram olduğu hususunda hemfikirdir. Bu yazarlardan birçoğu güvenliğin temel değerlere yönelik 
tehditlerden bağımsız olması anlamına geldiği konusunda uzlaşsalar da analizlerinin temel odağının “bireysel”, “ulusal” ya da “uluslararası” güvenlik 
mi olması gerektiği konusunda farklılaşmaktadırlar. Çoğunlukla askeri açıdan tanımlanan ulusal güvenlik, tarihsel olarak literatüre hakim olmuştur. 
Temel ilgi alanı ise devletlerin kendilerine yönelecek tehditlerle mücadele etmek için geliştirmeleri gereken askeri imkan ve kabiliyetlerdir. 

Buzan, siyasi, ekonomik, sosyal, çevresel ve askeri boyutları, analizine dahil ederek güvenliği daha kapsamlı bir uluslararası çerçevede tanımlamıştır. 
Bu, devletlerin sadece kendilerini referanas alarak geliştirdikleri güvenlik politikalarını terk etmelerini ve komşularının güvenlik çıkarlarını da dikkate 
almalarını içerir.114 Uluslararası güvenlik ise en genel anlamda; devletlerin ve Uluslararası örgütlerin karşılıklı barış ve güvenliği sağlamak için aldıkları 
önlemler bütünü olarak ifade edilebilir. 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder