8 Mart 2021 Pazartesi

İŞİD ÖRĞÜTÜ

İŞİD ÖRĞÜTÜ





Recep Tayyip GÜRLER & Ömer Behram ÖZDEMİR 
Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi 

BÖLGESEL GELİŞMELER IŞİD: IRAK’TA YERLİ SURİYE’DE YABANCI 


Irak’ta ABD’nin çekilmesine Maliki’nin Sünni gruplara karşı sert tavrı eklenince IŞİD için Sünni bölgelerde etkinliğini arttırma fırsatı doğmuştur. Anbar’da bir 
yıldır süren sivil protestolara Maliki güçlerinin silahlı müdahalesi ve Sünni milletvekili Ahmet El-Alvani’nin güvenlik güçlerince tutuklanması gibi hadiseler 
gerginliği had safhaya çıkarmıştır. Bunun sonucunda 2014’ün başında Sünni aşiretler ve IŞİD ortak hareket ederek Felluce ve Ramadi’de önemli bölgeleri ele 
geçirmiştir. 

IŞİD’in Yakın Geçmişi 

Suriye’deki varlığı ve yakın zamanda Musul ve çevresindeki ilerlemesi ile gündeme oturan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütü yayılmacı politikaları ve kanlı eylemleriyle gerek Türkiye gerekse de dünya kamuoyunda merak uyandırmıştır. 
IŞİD’in bugününü anlayabilmek için öncelikle dününü ele almak gerekmektedir. IŞİD çizgisi olarak nitelendirebileceğimiz akım, Ürdünlü Ebu Musab El-Zerkavi’nin liderliğinde Irak’ta ortaya çıkmıştır. 11 Eylül sonrası ABD’nin Afganistan’ı işgali, bu bölgede bulunan Zerkavi’nin bölgeden çıkmasına ve Irak’ın kuzeyine geçmesine yol açmıştır. Bu bölgede Ensar El-İslam ismindeki Kürt grubuyla kısa süre bir arada bulunan Zerkavi, ABD’nin Irak’ı işgalinin ardından “Tevhid ve Cihad” adlı grubuyla ABD güçlerine karşı saldırılarda bulunmuş ve en güçlü direniş yapısı olarak dikkat çekmiştir. 
    2004 yılında da El-Kaide’ye bağlılığını bildirmiştir. Böylece örgütün yeni adı “İki Nehir Arası El-Kaidesi” (Irak El-Kaidesi) olmuştur. 
ABD güçlerine karşı önemli kayıplar verdiren saldırılarda bulunan örgüt, zaman içinde Irak’taki en etkili örgütlerden biri haline gelmiştir. 
Lakin örgüt bir yandan ün kazanırken bir yandan da uyguladığı bazı politikalar nedeniyle eleştirilere hedef olmuştur. Zerkavi’nin akıl hocası olarak bilinen ve Selefi-Cihadi akımın önemli düşünürlerinden Ebu Muhammed El-Makdisi, Zerkavi’yi Şii ve Hristiyan sivilleri hedef almanın cihada zarar verdiğini belirterek yöntem açısından eleştirmiştir. 
Makdisi dışında El-Kaide merkezinden de benzer eleştiriler gelmiştir. Lakin Zerkavi, bu eleştirileri kabul etmemiş ve eylemlerini aynı doğrultuda devam 
ettirmiştir. 
    2006 Haziran’da ise Zerkavi’nin ABD güçleri tarafından bir operasyon sonucu öldürülmesi ile örgüt yeni bir döneme geçmiştir. 
Irak El-Kaidesi dahil olmak üzere bazı Sünni grupları da içine alarak oluşturulan Mücahitler Şura Konseyi dönüşüm geçirerek Irak İslam Devleti adını almıştır. Irak İslam Devleti’nin (IİD) ilanı, El-Kaide merkezine danışılmadan yapılan bir eylem olarak Irak ile merkezin arasında ileride yaşanacak kopukluğun ilk örneklerinden biri olmuştur. 
Yeni örgütün başına ise Ebu Ömer El-Bağdadi getirilmiştir. Ebu Ömer El-Bağdadi’nin başa geçişiyle örgüte getirilen “yabancılık” eleştirilerine karşın örgütün Iraklılaşma yolunda hareket etmeye başladığını görüyoruz. Lider kadrosu ve savaşçılarıyla Irak dışı bir unsur olarak gözüken IİD, bu hamlesiyle Irak Sünni toplumunu da “tabanlaştırmak” istemiştir. Günümüzde IŞİD lideri Ebubekir 
El-Bağdadi başta olmak üzere Eymen El-Iraki, Ebu Ali El-Anbari ve Ebu Ahmed El-Alvani gibi neredeyse tüm tepe kadro Iraklı unsurlardan oluşmaktadır. 

Örgüt, her ne kadar kendini Iraklaştırarak taban desteği sağlamayı amaçlasa da uyguladığı sert eylemler nedeniyle bazı Sünni gruplardan bu desteği görememiştir. 
Özellikle IİD’in otorite dikte edici tavrı, bazı Sünni aşiretlerce hoş karşılanmamıştır. Bunun neticesinde de ABD’nin maddi desteği ile IİD’ye karşı olan Sünni aşiretlerden oluşan Sahva (Uyanış) güçleri adında silahlı birlikler oluşturulmuştur. ABD güçleri ve Sahva birliklerinin operasyonları IİD’ye büyük kayıplar verdirmiştir. 2006’dan 2011’e kadarki sürede IİD’ye karşı yapılan operasyonların etkisi IİD’nin Irak çapındaki saldırı sayılarının azalmasına yol açmıştır. 2011 itibariyle ciddi manada etkinliği ve saldırıları azalan IİD, bu dönemden sonra tekrar güç kazanmıştır. Bunda ABD’nin Irak’tan çekilişi ve Suriye’deki otorite boşluğu en önemli etkenlerdir. 

BÖLGESEL GELİŞMELER 

<  IŞİD, eylemleri ile Şam yönetiminden ziyade muhalif unsurlara zarar vermekte ve orta vadede rejimin elini güçlendirmektedir. 
Rejimin göz yumması sonucu IŞİD’in Suriye’de alan hakimiyetini arttırması ise Irak operasyonları için örgüte güç kazandırmıştır.  >



Ayrıca ABD’nin çekilişi sonrası Maliki’nin Sahva birliklerinin devamını sağlamaması ve Sünnileri siyasal alanda dışlaması da IİD’nin yeniden ivme kazanmasına yol açan diğer sebeplerdir. 

El Kaide’den Kopuş ve Son Dönem Gelişmeleri 

2011’de Suriye’de rejim ile muhalifleri arasında başlayan savaşta Özgür Suriye Ordusu’nun ardından çok sayıda başka muhalif yapı da ortaya çıkmıştır. Selefi-Cihadi kimliğiyle öne çıkan El-Nusra da bunlardan biridir. 2013 itibariyle ses getiren bombalı eylemleri ve sahada etkinliğinin artmasıyla El-Nusra uluslararası kamuoyunun gündemine oturmuştur. Tam bu dönemde Ebubekir El-Bağdadi 
Nisan 2013’te bu örgütün IİD’nin Suriye’deki bir uzantısı olduğunu ve iki yapının birleştirilip Irak-Şam İslam Devleti’nin kurulduğunu ilan etmiştir. Bu ilana El-Nusra lideri Muhammed Cevlani karşı çıkmış ve örgütünün Eymen ez-Zevahiri’ye biatlı olduğunu duyurmuştur. Zevahiri de IŞİD’in ilanının kendilerine danışılmış bir hadise olmadığı için iptalini ve El-Nusra’nın Suriye’de IİD’nin de Irak’ta savaşa devam etmesi gerektiğini dile getirmiştir. Bağdadi, Cevlani ve Zevahiri arasındaki bu görüş ayrılığı karşılıklı mesajlarla sürmüş ve en sonunda 2014’ün ilk aylarında El-Kaide merkezinin IŞİD ile aralarında bir bağ kalmadığı açıklamasıyla nihayete 
ermiştir. Böylece bir dönem Irak El-Kaidesi olarak da bilinen çizgi ile El-Kaide arasında örgütsel bir bağ kalmamıştır. Lakin Bağdadi’nin ilanı El-Nusra içindeki yabancı savaşçıların büyük bir kısmının IŞİD saflarını oluşturmasına yol açmıştır. IŞİD, bugün itibariyle Suriye sınırları içinde Rakka, Carabulus ve Tel Abyad’da hakim güç olmanın yanı sıra Halep kırsalı, Deir ez-Zor ve Haseke’de de önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bölgeler, Suri-ye’deki petrol tesislerinin bulunduğu bölgeler olması nedeniyle IŞİD için bir gelir kaynağı niteliği taşımakta dır. Aynı zamanda Esad rejiminin IŞİD mevzilerine diğer muhalif unsurlara yaptığının aksine çok az hava saldırısında bulunması, IŞİD unsurları için kuzey Suriye’nin korunaklı bir bölge olmasını sağlamıştır. 
    IŞİD 2014 ile birlikte Özgür Suriye Ordusu unsurları, İslami Cephe, Mücahitler Ordusu, El-Nusra ve YPG (Halk Savunma Birlikleri-PYD’nin silahlı 
kanadı) ile kuzey Suriye’de bir hakimiyet savaşına girmiştir. Bu açıdan bakıldığında IŞİD, eylemleri ile Şam yönetiminden ziyade muhalif unsurlara 
zarar vermekte ve orta vadede rejimin elini güçlendirmektedir. Rejimin göz yumması sonucu IŞİD’in Suriye’de alan hakimiyetini arttırması 
ise Irak operasyonları için örgüte güç kazandırmıştır. 
Irak’ta ABD’nin çekilmesine Maliki’nin Sünni gruplara karşı sert tavrı eklenince IŞİD için Sünni bölgelerde etkinliğini arttırma fırsatı doğmuştur. 
Anbar’da bir yıldır süren sivil protestolara Maliki güçlerinin silahlı müdahalesi ve Sünni milletvekili Ahmet El-Alvani’nin güvenlik güçlerince tutuklanması 
gibi hadiseler gerginliği had safhaya çıkarmıştır. Bunun sonucunda 2014’ün başında Sünni aşiretler ve IŞİD ortak hareket ederek Felluce ve Ramadi’de önemli 
bölgeleri ele geçirmiştir. Irak güvenlik güçlerinin bu ani baskınlara karşı yetersizliği ise yeni değildir. 
2013 Temmuz ayında Taci ve Ebu Gureyb cezaevlerine IŞİD’in yaptığı baskınlar sonucu çok sayıda mahkumu serbest bırakması, olası baskınlarda Irak Ordusu’nun ne derece yeterli olabileceği sorusuna da cevap niteliği taşımaktaydı. IŞİD başta olmak üzere bölgedeki muhalif unsurların saldırılarına karşı mevzilerini savunmada yetersiz kalan Irak savunma güçleri, 10 Haziran’da Musul’un direnç gösterilmeden 
düşmesinde de etkili olmuştur. Irak ordusunun fazla direniş göstermeden Musul’u terk etmesi komplo teorilerinin sıkça dillendirilmesine neden olmuştur. 
Lakin Irak ordusuna mensup askerlerin düzensiz kaçışları pek çok askerin IŞİD’e esir düşmesi ve infaz edilmeleriyle sonlandı. IŞİD ve diğer Sünni unsurlar, Tikrit başta olmak üzere, çok sayıda kasabaya girmiş ve Irak’ın Ürdün ve Suriye sınırlarında da önemli kesimlerde hakimiyet sağlamışlardır. 
Bu açıdan bakıldığında Irak ordusunun geri çekilmesinin önlenebilir bir saldırıya karşı hamle olmaktan ziyade büyük askeri kayıplara uğramamak için zorunlu bir seçim olduğu söylenebilir. Aksi durum ise Bağdat yönetiminin sonuçlarını 
yanlış hesap ettiği bir oyun oynaması anlamına gelmektedir. 



Hedefleri ve Kapasiteleri 

    Irak ve Suriye’deki kaos ortamından faydalanan IŞİD’in bölgedeki geleceğine dair tahminlerde bulunmak için örgütün hedeflerine ve kapasitesine bakmak gerekmektedir. Zerkavi’den bu yana IŞİD lider kadroları devlet iddiasından vazgeçmemenin yanında savaşı Irak’ın ötesine taşımak arzusuna sahiptir. Lakin Zerkavi veEbu Ömer El-Bağdadi’nin gerçekleştiremedikleri cepheyi genişletme 
hedefi, Ebubekir El-Bağdadi ile gerçekleşmiştir. Nihai amacı hilafetin yeniden ihyası -elbette kendi yönetimlerinde- olan IŞİD, bu amacı doğrultusunda cephe genişletmektedir. 
Bu yol planına göreSuriye, Ürdün ve hatta Lübnan ile hat genişleyecek, İsrail’in sınırlarına dayanılacak ve asıl savaş İsrail ile yapılacaktır. 
Kudüs’ün özgürleştirilmesi ve bölgedeki Batı kuklası rejimlerin yıkılması ile İslam Devleti kuruluş amacına ulaşacak ve hilafet ihya edilecektir. 
    IŞİD’in kısaca bu şekilde özetlenecek hedefleri, sansasyonel olmakla birlikte kapasitesi itibariyle bu hedefleri zorlamaları şu an için zor gözükmektedir. 
Haraç, petrol tesisleri, savaş ganimetleri ve bağışlara dayanan mali yapısı ile bölgedeki diğer silahlı örgütlere nazaran önemli bir potansiyele sahiptirler. Lakin nihai amaçların ütopikliği bir yana, IŞİD mevcut insan kaynakları ile amaçlarına göre oldukça kısıtlı bir örgüt konumundadır. IŞİD Suriye’de neredeyse tüm muhalefet ile çatışma halindedir ve yerli bir taban desteğinden yoksundur. 
Irak’ta ise Bağdat’ın Sünnilere karşı politikaları Sünni tabandan destek ve diğer gruplardan işbirliği imkânı sağlamıştır. Ancak yakın geçmişte görüldüğü üzere iktidar paylaşımı hususunda oldukça katı olan örgütün diğer Iraklı Sünni gruplarla da tekrar çatışmaya girmesi pek uzak bir ihtimal değildir. 
Askeri bir güç olarak ise kapasitesi bir düzenli ordu olmaktan uzaktadır. 
Bölgede yaşanan otorite boşluğundan faydalanarak kimi bölgelerde hakimiyet kursalar da bu bölgelerde orta vadede kalıcı olabilmeleri şu an için pek mümkün gözükmemektedir. Ancak sansasyonel hedefleri önemli bir propaganda malzemesi dir. 
Kapasite açısından ütopik olsa da bu hedefler IŞİD’in yabancı savaşçı devşirmesin de etkili olduğu gibi IŞİD üzerinden “teröre karşı uluslararası destek” tezini savunan Esad ve Maliki gibi liderlerin de propaganda malzemesi haline gelmiştir. Zira “aşırı unsurlara karşı savaşmak” tezi, uluslararası toplum nazarında günümüzdeki yegane meşru güç kullanım sebebi olarak kabul görmektedir. “Aşırı unsurların” ortaya çıkış nedenleri yerine sadece sonuca odaklanıldıkça IŞİD gibi yapıların destekçi bulmaya devam edeceğini de söyleyebiliriz. 

Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder