18 Mart 2021 Perşembe

TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİ NÜFUSUN HUKUKİ STATÜSÜ İLE İLGİLİ BİR ANALİZ. BÖLÜM 2

TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİ NÜFUSUN HUKUKİ STATÜSÜ İLE İLGİLİ BİR ANALİZ. BÖLÜM 2

 
Hukuki Statü, Suriye Savaşı, Göçmenlik, Mülteci, Geçici Koruma, Türkiye, Lübnan,İsmail SARITEKE, Ömer Fuad KAHRAMAN, Abdullah AYDIN,


   1951 yılına gelindiğinde sorunun daha etkin bir biçimde çözülmesi amacı ile “1951 Cenevre Sözleşmesi (1951 Refugee Convention)” adı ile de bilinen “Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşme (Convention Relating to the Status of Refugees)” imzalanmıştır. 
Bu sözleşme ile mülteci (refugee) tanımı yapılmış, gerek mültecilerin gerekse devletlerin temel hak ve yükümlülükleri düzenlenmiş tir (www.multeci.org.tr). Bahsi geçen sözleşmenin 1. Maddesinin A fıkrasının 2. bendi uyarınca mülteci : 

“1 Ocak 1951'den önce meydana gelen olaylar sonucunda ve ırkı, dini, 
tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen” kişilerdir. Madde metninden de anlaşılacağı üzere sözleşme kapsamında olan kişilerin 1 Ocak 1951 tarihi öncesinde ve Avrupa’da gerçekleşen olaylar sonucunda mağdur olmuş olması gerekmektedir. Bir başka deyişle sözleşmede hem tarihsel hem de coğrafi şart bulunmaktadır. Ancak aynı maddenin B fıkrası bu kısıtlamayı genişletmiştir. Anılan fıkra uyarınca; “1 Ocak 1951'den önce meydana gelen olaylar" ifadesi, ya,"1 Ocak 1951'den önce Avrupa'da meydana gelen olaylar” veya" 1 Ocak 1951'den önce Avrupa'da veya başka bir yerde meydana gelen olaylar" anlamında anlaşılacak ve her Taraf Devlet bu Sözleşme'yi imzaladığı, tasdik ettiği veya ona katıldığı sırada bu Sözleşme'ye göre taahhüt ettiği yükümlülükler bakımından bu ifadenin kapsamını belirten bir beyanda bulunacaktır. 

İlk ifadeyi kabul eden her Taraf Devlet, herhangi bir zamanda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ne göndereceği bir notla, ikinci ifadeyi kabul ettiğini duyurarak yükümlülüklerini genişletme hakkına sahiptir. Bahsi geçen maddenin B fıkrası, sözleşmede yer alan coğrafi şartın kaldırılabilmesinin önünü açmıştır. Ancak tarihsel şart halen daha geçerliliğini korumaktadır. Geniş açıdan bakılırsa 1951’de yapılan düzenleme gelecekte oluşabilecek sorunları çözmeye yönelik bir çaba taşımamaktadır. Bunun yerine Mevcut nüfus hareketlerini düzenlemek istemektedir. 

Ancak nüfus hareketlerinin Konvansiyon’dan sonra da devam etmesi ve bu hareketlerin pek tabi olarak sorunlara yol açması sebebiyle 1967’de New York’ da “New York Protokolü” olarak da adlandırılan “1951 Sözleşmesine Ek Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin Protokol (1967 Protocol Relating to the Status of Refugees) kabul edilmiştir (www.goc.gov.tr).  Söz konusu protokol ile birlikte mülteci tanımlamasından "1 Ocak 1951'den önce meydana gelen olaylar sonucun da” ve "söz konusu olaylar sonucunda" ifadesi çıkarılmak sureti ile tarihsel şart kaldırılmıştır. Aynı zamanda “Taraf Devletler, işbu Protokolü, hiç bir coğrafi sınırlama yapılmaksızın uygulayacaklar dır.” denilmek suretiyle mülteci sayılmak hususunda getirilmiş olan coğrafi şart da kaldırılmıştır. 

Türkiye hem 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne hem de 1967 New York Protokolüne katılmıştır. 
Ancak Türkiye 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde yer alan coğrafi sınırlamayı kaldırmamıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin Avrupa ülkeleri dışında, ülkesine gelen kişileri “mülteci” olarak tanıması mümkün değildir. 

Bu sebeple Türkiye’de yaşayan Suriyeli nüfusun gelmiş oldukları ülke konumuna  bakarak “mülteci” sayılamayacağını belirtmek gerekir. Ancak ne yazık ki güncel hayatta en çok kullanılan tabir “Suriyeli mülteci” şeklindedir. Ancak az önce de belirttiğimiz üzere Suriye’den göç etmiş kimselerin “mülteci” olarak adlandırılması saydığımız bu sebeplerle mümkün değildir. 

Mülteci kavramı yer değiştirme sebepleri bakımından göçmen kavramı ile farklılıklar arz eder. Mülteciler bir zülum tehtidi altında, başka bir ifade ile zulme uğrama korkusu ile ülkesini terk ederken, göçmen kendince haklı gördüğü herhangi bir sebeple ülkesini terk edebilir. Bir başka farklılık ise sahip oldukları koruma yönündendir. Göçmen yurtdışında olsa dahi kendi ülkesinin korumasından yararlanmaya devam ederken, mülteci bu tarz bir korumaya sahip değildir (Hathaway, 2005:85). 

3-Yerinden Edilmiş Kişi (Displaced Person) 

Yerinden edilmeyi (displacement), kişinin bulunduğu yerden veya çevreden ayrılmak zorunda kalması şeklinde tanımlamak mümkündür. Bu duruma maruz kalan kişiye de yerinden edilmiş kişi (displaced person) adı verilir (Deng, 2002:2). En yaygın yerinden edilme sebebi savaş olmakla birlikte doğal afetler, açlık veya ekonomik sebepler de kişiyi yer değiştirmeye zorlayabilir. 

Genel olarak iki tür yerinden edilme kavramından bahsetmek mümkündür. 
Bunlardan ilki kişilerin daha çok geçim sıkıntısı veya daha iyi yaşam gibi sebeplerle yaşadığı yerleri terk etmesidir. Kalkınmakta olan ülkelerde sıklıkla yaşanan bir durumdur. Ülkemizde köyden kente (özellikle başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlere) göç şeklinde gerçekleşmiştir. Bu kişiler ülke içinde yer değiştirmekte olup Uluslararası Hukuk’a konu olmazlar (Deng, 2002:2). 

İkinci kısım ise; zorla çalıştırma, silahlı çatışma veya diğer insan hakları ihlalleri, insan yahut doğa kaynaklı afetler sonucunda yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalan ancak yasal olarak tanınmış bir devletin sınırlarına henüz geçmemiş, bir başka ifade ile ülkesini henüz terk etmemiş kimselerdir. (Deng, 2002:2). 

Yerinden edilmiş kişiler, yaşadıkları yerleri mülteciler ile aynı sebepten dolayı terk 
etmektedirler. Ancak ülkeleri sınırları içerisinde kaldıkları veyahut yasal olarak tanınmış bir başka ülke sınırına geçmedikleri için mülteci statüsünde yer almamaktadırlar. Üzülerek belirtmek gerekir ki bu kişileri koruyan uluslararası bir organ dahi bulunmamaktadır (Jacques, 2012, 185).4 

    Türkiye’de yaşayan Suriye’li nüfusun ülkesinden ayrılarak başka bir ülke (Türkiye) sınırlarına girmiş olduğu için hukuki manada yerinden edilmiş kişiler sayılması mümkün değildir. 

4- Sığınmacı (Asylum Seeker) 

Sığınmacı (asylum seeker) mülteci statüsü kazanmak için başvuruda bulunmuş ancak başvurusu hakkında henüz karar verilmemiş olan kişileri ifade eder. Basit bir ifade ile sığınmacı, mülteci olma yolunda olan kişidir (Perruchoud & Redpath, 2011:8). 

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere AİHEB’in 14. maddesi uyarınca “Herkes zulüm karşısında başka memleketlerden mülteci olarak kabulü talep etmek ve memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkını haizdir.” 

Bu hakkın etkin bir biçimde kullanılabilmesi amacıyla 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin 33. Maddesinde “ Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak üllkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade (refouler) etmeyecektir.” denilmiştir. 

  Bu duruma “geri göndermeme (non-refoulement)” ilkesi adı verilir (Hathaway, 2005:300). 

Hemen belirtmek gerekir ki bu madde kati surette olmayıp istisnaları mevcuttur. 
Bulunduğu ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılması yolunda ciddi sebepler bulunan veya özellikle ciddi bir adi suçtan dolayı kesinleşmiş bir hükümle mahkum olduğu için söz konusu ülkenin halkı açısından bir tehlike oluşturmaya devam eden bir mülteci bu hükümden yararlanmayı talep edemeyecektir. Yine 1967 tarihli “Devlete Sığınmaya İlişkin Beyanname’nin (Declaration on Territorial Asylum) 3. maddesi istisnalar dışında “hiç kimse, sınırda reddedilme, ya da sığınma hakkı 
aradığı ülkeye daha önce girmiş ise sınır dışı edilme ya da zulme uğrayabileceği herhangi bir ülkeye zorla geri döndürülme gibi önlemlere maruz kalmayacaktır.” demek suretiyle “geri göndermeme” yasağına bir kere daha vurgu yapmıştır. 
Hiç şüphesiz sığınmacı statüsü geri göndermeme yasağı uyarınca başvuru süresi sonuçlanana kadar geçirilen geçici bir statüdür. Belirtmek gerekir ki sığınmacı olabilmek için “mülteci” statüsünde sayılmak üzere başvuru yapmış olma şartı mevcuttur. Türkiye’de yaşayan Suriyeli nüfusun mülteci sayılmasının hukuki manada mümkün olmadığını daha önce de belirtmiştik. Bu sebeple Türkiye’de yaşayan Suriye’li nüfusun mülteci statüsüne geçişi mümkün olmadığından 
sığınmacı sayılması da mümkün değildir. 

5- Şartlı Mülteci (Conditional Refugee) 

1994 yılında yayınlanan Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in 3. maddesinde de sığınmacı tanımlaması yapılmış olup, sığınmacı “ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasidüşünceleri nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen yabancı” olarak tanımlanmıştır. Dikkat çekicidir ki yönetmelikte mülteci ve sığınmacı kavramının tanımı coğrafi sınırlama dışında aynıdır. Bu durum Türkiye’nin Avrupa dışından gelen kimselere “sığınmacı” statüsü verme isteğini göstermektedir. 

Zira Türkiye hukuki olarak sadece Avrupa’dan gelen kişilere mülteci statüsü vermektedir. 

2013 yılında yayınlanan 6458 tarihli “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu”5 bu hükmü zımni olarak ilga etmiştir. YUKK 62. maddesi uyarınca, “Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet 
ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci (conditional refugee) statüsü verilir.” Yine aynı hüküm uyarınca üçüncü bir ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir. Görüldüğü üzere şartlı mülteci ile sığınmacı kavramı benzer olmakla birlikte aynı değildir. Zira sığınmacı başvurduğu ülkede kalabilmek adına başvuru yapmıştır 
ve bunun sonucunu beklemektedir. Bekleme süresi sonucun açıklanması ile son bulur. Sonucun olumlu olması durumunda kazanacağı mülteci statüsü makable şamildir. Ancak şartlı mülteci için böyle bir durum söz konusu değildir. Şartlı mülteci üçüncü bir ülkeye yerleştirilmek üzere beklemektedir. Bu bekleme sonucunda Türkiye’den mülteci statüsü kazanması mümkün değildir. 

Bekleme süresi güvenli üçüncü bir ülkeye (safe third country) yerleştirme ile sonlanmış olacaktır. 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder