15 Mart 2021 Pazartesi

GÜÇ VE POLİTİKA KAVRAMSAL BOYUTLAR. BÖLÜM 3

GÜÇ VE POLİTİKA KAVRAMSAL BOYUTLAR. BÖLÜM 3


Siyasi İdeolojiler, Politika,liberalizmin yükselişi, Muhafazakar, demokrasi, Küreselleşme, Güç İlişkileri,Sait Yılmaz,

1.3.  GÜÇ VE GÜÇ MERKEZLERİ:

Fiziksel olarak güç, mevcut kuvvetlerin kullanılması ile elde edilen verimliliktir. Davranışsal bir tanımlama ile güç istenilen sonuçları elde etmek için başkalarının davranışlarını değiştirme yeteneğidir. Uluslararası ilişkilerde güç, bir devletin başka bir devlete karşı uyguladığı ve normal şartlar altında o devletin yapmak istemeyeceği bir şeyi yapmasını sağlamaya yönelik etkidir . Bir devletin uluslararası ilişkilerde uyguladığı politikanın yegane vasıtası güçtür. Bu vasıtaya sahip olmak devletin amaçlarından biridir. Siyasetin bir vasıtası olarak kullanılmayan veya kullanılma becerisi gösterilmeyen yeteneğin güç olma niteliği yoktur. Kısaca güç ancak kullanılabilirse ‘güç’tür. Bu yüzden günümüz hegemonya kurgusunun temelinde ülkelerin içeriden ve dışarıdan ağ stratejisi ile kuşatılarak etki ve kontrol altına alınması, güç kullanamaz hale getirilmesi yatmaktadır. 

1.3.1. Hegemon Gücün Kaynakları: 

Geleneksel olarak, bir ülkenin büyük bir güce sahip olup olmadığını anlamak için o ülkenin savaş gücüne bakılırdı. Yüzyıllar içinde, teknoloji geliştikçe, güç kaynakları değişti. 17 ve 18’ nci Yüzyıl Avrupa’sının tarım ekonomilerinde nüfus önemli bir güç kaynağı durumunda idi. Çünkü halk vergiler ve çoğunlukla paralı askerlerden oluşan kara orduları için temel kaynak oluşturuyordu. Nitekim bu dönemde Fransa üstün bir konuma sahipti. Ancak 19’ ncu Yüzyılda, sanayinin öneminin artması, önce eşsiz bir donanma ile denizlerin hakimi olan Britanya’nın sonra demiryollarına hakim Almanya’nın işine yaradı . Yirminci yüzyılın ortalarında ise ABD ile Sovyetler Birliği’nin süper güç konumunu belirleyen faktörler sınai üstünlük ve ideolojik çerçeveleri yanında özellikle nükleer silahlar başta olmak üzere askeri karşı konulmazlıkları idi.

Hegemonya-güç ilişkisi bakımından dikkati çeken bir çalışma Frankfurt Okulu olarak adlandırılan bilim adamları tarafından geliştirildi. Bu okulun önerdiği Eleştirel Kuram’a göre gücün üç boyutu vardır ;

          -    Açıkça, bir diğer devletin davranışını istenen yönde etkilemek için uygulanan aktif “üzerinde güç”, boyutlardan birisidir. 

          -   İkinci boyut, güçlü tarafın gündemleri belirlediği, göze açıkça çarpmadan uygulanan; daha edilgen ve fakat örgütleyici bir yönü olan “gizli (covert) güç”tür. Gizli güç, belli siyasa sınırlarını çizerek, bazı konuları gündem dışı bırakmak yolu ile uygulanır. 

- Üçüncü boyut, “yapısal güç”tür; maddi ve normatif yönleri ile belirli özendirme ve sınırlandırma sistemleri oluşturarak, tarafların ilişkilerini yapısal güç koşullandırır.

Hegemon gücün özellikleri ile ilgili bazı genel belirlemeler yapılmıştır; para biriminin uluslararası alanda geçerli olması, dünyanın her yerinde üsler ve müttefikler bulundurması, bölgesel kriz ve çatışmalara liderlik etmesi, nükleer silahlara sahip olması, diğer ülkeler üzerinde ikna gücünün olması, kültürel olarak kendi yaşam biçimini ve değerlerini tüm dünyaya yayarak konumunu meşrulaştırması gibi . Brezinski’ye göre; para, üretim kapasitesi ve askeri güç hegemonyanın üç sacayağıdır .

Susan Strange; Amerikan hegemonik gücünü uluslararası ekonomi politikteki güvenlik, üretim, finans ve bilgi yapılarından kaynaklanan, bölgeselliği aşan yapısal gücünün sağladığını ifade etmektedir. Strange’e göre, yapısal güç aşağıda sıralanan dört temel öğeye dayanmaktadır ; Uluslararası politik ekonomide bu unsurlara en fazla sahip ülke en güçlüdür; (1) Şiddete karşı güvenliklerini tehdit etmek ya da savunmak, inkar etmek ya da artırmak yoluyla, diğer ülkeleri etkileme yeteneğini elinde tutmak. (2) Mal ve hizmet üretim sistemlerinin kontrolünü elinde tutmak. (3) Finans ve kredi yapılarını belirleme yetkisini ve olanağını elinde tutmak ve (4) İster teknik, ister dinsel olsun, bilgi ve bilişim üzerinde edinim, oluşturma ve iletişim yoluyla en fazla etkili olacak imkanları elinde tutmak.

Yumuşak güç kavramını ortaya atan Joseph S. Nye’e 21’ nci Yüzyılda hegemonyanın güç kaynaklarını şu şekilde sıralamaktadır ; (1) Teknolojik liderlik, (2) Askeri ve ekonomik büyüklük, (3) Yumuşak güç, (4) Uluslar üstü iletişim ağının düğüm noktalarını kontrol etmek. Nye’e göre; bilgi çağında yumuşak güce sahip olacak ülkeler aşağıdaki hususları sağlamış olmalılar ; (1) Global normlara (liberalizm, çoğulculuk, otonomi) hakim olmaya yakın kültür ve fikirler, (2) Etki ve gündem oluşturacak global iletişim kanalları, (3) Ülke içi ve uluslararası performansı ile global saygınlık uyandırmak.

1.3.2. Ulusal Güç:

Dünya üzerinde kaynakların sınırlı, buna karşılık gereksinimlerin ve isteklerin sınırsız olduğu düşünülürse, ülkeler arasındaki çatışmalar ve güç kullanımı her zaman söz konusu olacaktır. Ulusal güç devletlerin ulusal stratejilerini yürütmeleri ve hedeflerine ulaşmalarında bir araçtır. Ulusal güç, ulusal güvenlik politikalarının ve uygulamalarının ana kaynağıdır . Ulusal güç bir milletin ulusal hedeflerine ulaşma yolunda ulusal çıkarlarını sağlamak maksadıyla sahip olduğu ve kullanacağı siyasi, askeri, coğrafi, demografik, bilimsel ve teknolojik, psiko-sosyal ve ekonomik kapasitelerinin bir araya gelmesi ile oluşan genel yetenektir .

Bir ulus-devlet ancak güç politikası uygularsa büyük bir güç olarak adlandırılır. Diğer bir deyişle güç kullanmaya istekli olur ve birçok kayıp vermeye razı olursa, küçük düşürülmeyi reddederse ve saygı uyandırırsa büyük bir güç olur . Ülkelerin güç politikalarının yavaş yavaş yok olması en güçlü temsilcilerinin de dahil olduğu ulus-devlet sisteminin değişmekte olduğunun önemli ve açık bir kanıtıdır. Ulus-devletin gerileyişinin bir temel faktörü de onun egemenliğini sınırlayan veya yerini alan yeni aktörlerin ortaya çıkışıdır. 

Yeni aktörler arasında güç yeniden biçimlenirken çeşitli otorite kaymaları meydana gelmesi muhtemeldir. Bu durumda ulus-devletler, gücün yeniden biçimlendirilmesi ile ilgili süreci nasıl idare edeceğini ve geriye kalan kapasitesini uluslararası ve bölgesel misyonları arasında nasıl bölüştüreceğini belirlemelidir. Ulus-devletlerin, küreselleşen dünyada belli bir miktarda dönüşüm ihtiyacı gittikçe bir güvensizlik kaynağı olarak ortaya çıkmakta ve kontrollü kaybetme duygusu yaratmaktadır.

Ulusal güvenlik politikalarının başarılı bir şekilde uygulanması ile ülkenin sahip oluğu ulusal güç ve bu gücü etkin olarak kullanma kabiliyeti arasında doğrudan bir ilişki vardır . Ülke yönetimini üstlenen siyasal mekanizmanın başlıca görevlerinden biri, ulusu, saptanmış olan ulusal hedeflerine ulaştırmaktır. Uluslar, varlıklarını sürdürebilmek ve hedeflerine ulaşabilmek için ulusal güçlerini sürekli olarak geliştirmeli, etkinleştirmeli ve kullanmalıdır. 

Ulusal hedefler sadece savaş yolu ile elde edilmeyeceği için ulusal güç genellikle barışta ve askeri güce dayanmadan ulusal çıkarları temin edecek vasıtalar sağlamalıdır. Politikacıların kabiliyeti ise bu vasıtaları hedefe tatbik etme ve sonuç alma hünerinde saklıdır. Ulusal güç vasıtaları, çağdaş değerlere uygun olarak yenilenmeli, güçlendirilmeli, nitelik ve nicelik olarak rakiplerine üstünlük sağlamalı ve zinde tutulmalıdır. 

        Ulusal gücün sürekli geliştirilmesi, devleti yönetenler ile birlikte öncelikle topluma düşen ve toplumun bilinçlendirilmesi gereken bir yükümlülüktür. Ulusal gücün kaynakları, ulusun içinde doğar, ulusça beslenir ve gelişir . Ancak bilinçli toplum haline dönüşen bir ulus, kendilerini yönetmek, ulusal varlığını korumak ve nihayet saptanmış olan ulusal hedeflere ulaşmak amacıyla, kendi içlerinden çıkardıkları siyasal iktidarlara yetki vermek suretiyle onları iş başına getirirler. O halde siyasal iktidarların, ulusal gücün sürekli olarak geliştirilmesi ve çağdaşlaştırmasında görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Bu sorumluluğun ana niteliği, kesintiye uğramadan sürekli inceleme ile gereken çarelerin bulunması olmalıdır. 

Bilgi teknolojilerinin gelişimi, özellikle bilgisayar ve iletişim alanlarındaki gelişmeler dünyayı süratle küçültmüş, fiziki sınırları kaldırmış, hükümetlerin gücünü özellikle ekonomik alanda ve bunun uzantısı olarak da siyasi alanda zayıflatmış, buna karşılık olarak her alanda hükümet dışı organizasyonların türeyerek, gelişmesine ve daha güçlü bir duruma gelmelerine sebep olmuştur. Öte yandan ülkeler de sanayileştikçe savaşarak kayıp vermek yerine toplumlarının refahını sağlayacak başka güç kullanma yöntemleri keşfettiler. Bugün gelinen aşamada artık tüm ülkeler güç kullanmanın ekonomik hedeflere zarar verdiğinin farkında ve kimse son aşamaya gelmeden askeri güç kullanmak taraftarı değildir. 

Ulusal gücün niteliği konusuna geçmeden önce niceliği ile ilgili yapılan bazı çalışmalara değinmekte fayda vardır. Ulusal gücün hesaplanmasında pek çok formül arayışı olmuştur. Bu tür formüller genellikle bir savaşı göze almada ilgili ülkenin tahmin edilen ulusal gücünü ortaya koyma amacına yöneliktir. Örnek olarak bu formüllerden biri tahmin edilen ulusal gücü (Pp) şu şekilde formüle etmektedir ;


Pp = (C + E + M) X (S + W)

Yukarıdaki formül içinde;

C = Kitle; Nüfus ve Toprak

               E = Ekonomik Yetenek

M = Askeri Yetenek

               S = Stratejik Maksat

               W = Ulusal Stratejiyi Uygulama Azmi’ni temsil etmektedir.

Bu formül içinde daha elle tutulur olan (C,E,M) sayılabilir değerlere sahip olmakla beraber gene de sübjektif değerlendirme dereceleri ile ortaya çıkmaktadır. Örneğin toprağın büyük bir bölümü işlevsiz olabilir ya da nüfusun eğitimsiz ve niteliksiz oranı bu derecelendirmeye nasıl yansıtılacaktır.  Askeri unsurda bulunan bilimsel ve teknolojik üstünlüğünüz karşı tarafın liderlik ve moral üstünlüğü karşısında değerini yitirebilir. Bununla beraber ulusal gücün hesaplanmasında önemli olan; unsurların tek tek toplanmasından ziyade bunların ortaya koyacağı ürün ya da sonuçtur. ABD’nin Vietnam’daki C, E ve M üstünlüğünün karşı tarafın ölçülemez değerleri olan S ve W karşısında etkisiz kaldığı hatırlanmalıdır . 

Ulusal güç unsurları değişik kaynaklarda farklı şekilde sınıflandırılmaktadır. Üzerinde en çok mutabık kalınan sınıflandırma ulusal gücü; coğrafi güç, psiko-sosyal güç, siyasi güç, ekonomik güç, bilimsel ve teknolojik güç, askeri güç olmak üzere altı ayrı grupta toplamaktadır . Bazı kaynaklar ise ulusal güç unsurlarını; doğal (coğrafya, nüfus, doğal kaynaklar) ve sosyal (ekonomik, askeri, politik, psiko-sosyal, bilgi) etmenler olarak iki başlıkta gruplandırmaktadır . Ancak bu kitapta gücün; askeri, ekonomik ve yumuşak şekli üzerindeki güncel tartışmalara odaklanılacaktır.

    A. Sert Güç:

Yakın zamana kadar bir ülkenin ulusal gücü denilince akla sadece Silahlı Kuvvetler gelirdi. Bugünde ülke güvenliğinin temel dayanağı Silahlı Kuvvetlerdir. Silahlı Kuvvetler varlığı ile barış döneminde ülkenin güvenliği ve daha geniş kapsamda çıkarlarını korumak için rakip ülkeler üzerinde caydırıcılık sağlar. Gerektiğinde sınırlı savaştan topyekun savaşa kadar bir seri askeri operasyon içerisinde belirlenen hedefleri ele geçirmek veya yok etmek üzere kullanılarak rakip ülkeye boyun eğdirilir. Bu yüzden barıştan itibaren güçlü ve kullanılmaya hazır bir Silahlı Kuvvetlere sahip olmak bütün ülke yöneticilerinin öncelikli görevidir.

Tablo 2: Savaş Çeşitleri


Bir devletin ulusal güvenlik çıkarlarının zorunlu kıldığı haller de kuvvete başvurmaktan çekinmeyeceğini inandırıcı biçimde ortaya koyması çoğu zaman etkili olur. Tabi bunun için o ülkenin yeterli güce ve gücü kullanacak siyasi idareye sahip olması gerekmektedir . Savunma gücünün barış zamanında en etkili biçimde kullanılması için diplomasi ile silahlı kuvvetlerin çok yakın bir uyum ve işbirliği içinde olmaları gereklidir. Askeri gücün dış politikada etkin bir unsur olabilmesi büyük ölçüde silahlı kuvvetlerin etkinliğine bağlıdır. Dünya politikasında önemli roller oynamak isteyen ülkeler, daima güçlü ordulara sahip olmaya önem vermiştir.

Tablo 3: 1997-2004 Yılları Silah Satışları


Silahlı Kuvvetler görev ve fonksiyonlarına göre genel olarak -Türkiye örneğinde olduğu gibi, Kara, Deniz, Hava, Jandarma ve Sahil Güvenlik gibi çeşitli kuvvet komutanlıklarından teşkil edilir. Bazı ülkelerde ideolojik veya kendine özgü sebeplerle Çin Halk Ordusu, İran Devrim Muhafızları veya Bolivya Kurtuluş Ordusu gibi farklı yapılar görülebilir. İstihbarat, İstihkam, Ulaştırma, Uzay, Özel Kuvvetler, Psikolojik Savaş gibi görev alanları da (ABD Ulaştırma Komutanlığı gibi) Silahlı Kuvvetlerin en üst düzeydeki müşterek karargahı olan Genelkurmay Başkanlığına doğrudan bağlı ana komutanlık haline getirilebilir. Ancak ABD örneğinde olduğu gibi bazı ülkelerde Kuvvet Komutanlıkları doğrudan Genelkurmay Karargahına bağlı olmayabilir ya da bu kuvvetlerle ilişkileri sınırlandırılabilir.

Bazı ülkeler Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerini ayrı ayrı olmak yerine daha barışta bir arada yapılandırarak Müşterek Komutanlıklar oluştururlar. Global ölçekte önemi olan kuvvetlere Stratejik Komutanlık adı verilebilir. Bazen belirli coğrafyalarda toplanan kuvvetler Bölge Komutanlığı adı altında (NATO Avrupa Bölge Komutanlığı gibi) bir araya getirilebilir. Ya da belirli bir harekat alanında ki kuvvetler bir Harekat Komutanlığına (NATO Bosna-Hersek İstikrar Kuvvetleri Harekat Alanı Komutanlığı gibi) bağlanabilir. Bazı kuvvetler sahip oldukları silahlarla (Kıtalararası Balistik Füze Komutanlığı gibi) adlandırılır. 

Genel olarak askeri unsurlar ön cephede savaşan manevra kuvvetleri (piyade, tank, avcı uçak filosu vb.), savaşan kuvvetleri yakından destekleyen muharebe destek kuvvetleri (topçu, istihkam, hava savunma uçak filosu, mayın arama gemisi vb.) ve doğrudan savaşa katılmayan idari ve lojistik birlik veya üniteler (fabrikalar, fırınlar, bakım merkezleri vb.) olmak üzere üçe ayrılır. Gelişmiş ülkeler silahlı kuvvetlerin dönüşümünde geçici askerlik yerine daha çok profesyonel personel bulundurma öte yandan özelikle idari ve lojistik faaliyetler için sivil personel temin etme ya da bu görevleri sivil kuruluşlara devretme eğilimindedir. 

Tablo 4: 2000 Yılında Tam Zamanlı Personel Sayısı Bakımından 


Tablo 4’de görüldüğü şekli ile ülkelerin silahlı kuvvetlerinin etkinliğini asker sayısına dayalı olarak sıralamak artık mümkün değildir. Son on yıldır yapılan uluslararası güvenlik müdahaleleri ve çokuluslu harekat örnekleri bu kapsamda önemli dersler ortaya çıkarmıştır. Bir ülkenin askeri gücünün uluslararası düzeyde etkinliğini belirleyen faktörleri şu şekilde sıralayabiliriz; (1) Nükleer silahlara sahip olma. (2) Dış ülkelerde askeri varlık bulundurma, güç projeksiyonu (üsler, denizaşırı varlıklar vb.), ve stratejik kuvvet kaydırma (ulaştırma) ve takviye yeteneği. (3) Stratejik ve taktik haberleşme kabiliyetleri. (4) Modern teknolojinin keskin uçlarını kullanan (rakipsiz veya karşı konulamaz) çevik ve etkili (isabetli ve tahrip gücü yüksek) ateş desteği ile takviye edilmiş manevra kabiliyetleri. (5) Süratli, zamanında ve emniyetli bir şekilde kuvvetlerinin lojistik desteğini, barınma ve idamesini sağlayacak kabiliyetler.

Silahlı Kuvvetler dışında da askeri işlevleri olan zorlayıcı güç unsurları bulunmaktadır. Bunların başında özellikle Irak Savaşı ile gündeme çok daha fazla oturan özel askeri şirketler gelmektedir. Paralı askerlerden farklı olarak, özel askeri şirketler yasal bir yapıya sahiptirler . Dünyada 90’a yakın özel askeri şirket bulunmakta ve bunlar 110 ülkede faaliyet göstermektedir . Özel askeri şirketler, devletlerin özel jandarmalığından, örtülü operasyonlarına, bir devletin başka topraklardaki faaliyetlerine, ticari şirketlerin çıkarlarının muhafızlığından mafya ve terör örgütleriyle dirsek temasına kadar, geniş bir yelpazede faaliyette bulunmaktadırlar . 

Tablo 5: Dünyadaki Nükleer Güçler


 Bilgi çağında ülkelerin genel bir konvansiyonel savaşa girme ihtimali çok düşüktür. Bir savaş olasılığı belirdiğinde tercih edilecek savaş yöntemi ancak belirli hedeflere ve kısıtlı kaynaklarla yöneltilen sınırlı savaş olacaktır. Kullanılacak sınırlı kuvvet konvansiyonel, taktik nükleer veya örtülü bir savaş gücü olabilir. Diğer ülkeyi zayıflatmak veya baskı altında tutmak isteyen ülkeler daha ekonomik olması ve gizli bir şekilde yürütülmesi nedeni ile hedef ülkeler üzerinde yürütülen diplomatik, ekonomik veya psikolojik baskılar veya yürüttükleri örtülü faaliyetler ve propaganda çalışmaları sonucunda ayaklanmalara yol açmak, gerilla savaşına yol açmak ve teröre destek vermek yöntemine daha sık başvurmaktadırlar. 

 Günümüzde gerilla savaşı 1950’lerde başlayan klasik görüntüsünü terk ederek pek çok durumda artık devlet destekli terör şekline bürünmüştür. Askeri ve ekonomik güç ile bunlar tarafından desteklenen güçlü bir devlet yapısı 21’nci Yüzyılda da önemini korumaktadır. Bilginin toplanması ve üretimi büyük yatırımlar gerektirmektedir. Üstelik bilgiye önce ulaşma stratejik avantaj sağlamaktadır. Devlet bu konularda öncü konumdadır. Ayrıca terörle mücadelede sofistike yöntemler kullanılması ve güvenlik alanında teknolojinin geliştirilmesi güçlü ekonomik ve askeri yapılanmayı gerektirmektedir. 

      B. Yumuşak Güç:

Kavramın yaratıcısı Joseph S. Nye’e göre yumuşak güç, zorlama veya paradan ziyade cazibenizle istediğinizi sağlama kabiliyetidir. İstediğinizi de başkaları da istediği zaman, başkalarını kendi istikametinize sokmak için havuç ve sopalara harcama yapma ihtiyacı duymazsınız. Bir ülke dünya politikasından istediği sonuçları başka ülkeler onun peşinden gitmek istediği, onun değerlerine hayran olduğu, teşkil ettiği örneğe gıpta ettiği, onun refah ve açıklık düzeyine erişmeyi arzuladığı için de alabilir. Nye,  bu güç şekline, yani istediğin şeyi başkalarının da istemesini sağlamaya, yumuşak güç adını vermektedir. Bu yüzden yumuşak güç, insanları zorlamak yerine onlarla işbirliği yapar. 

Nye’e göre; sert güç, ülkenin askeri ve ekonomik gücünden kaynaklanan zorlama kabiliyetidir. Yumuşak güç bir ülkenin kültürü ve politik fikirlerinin çekiciliğinden gelir. Eğer diğer ülkeler sizin politikalarınızı meşru görüyorsa yumuşak gücünüz fazladır. Yumuşak güç bir ülkenin kendi istediği şeyi başkalarının da istemesini sağlamaya yarayan güçtür. Sizin politikalarınız başkalarının gözünde meşru olduğunda, yumuşak gücünüz gelişir . Çünkü yumuşak güç, siyasi gündemi diğer insanların önceliklerini şekillendirecek biçimde belirleme kabiliyetine dayanır. Bir ülke kendi amaçlarının ve değerlerinin başka ülkeler tarafından benimsenmesini sağlayabilirse askeri güç ve ekonomik gücünün ağırlıkta olduğu sert gücünü (hard power) daha az kullanmak zorunda kalır. Yumuşak güç geleneksel güç dengesinin çok üzerinde etki ve kontrol imkanı verir.  

 Küresel bilgi toplumunda güç daha az oranda toprak, askeri güç ve doğal kaynaklara, daha fazla ise bilgi, teknoloji ve kurumsal esnekliğe dayanmaktadır . Uluslararası ilişkilerin tahmin edilmesi zor ve değişken ortamında, bilgi, düşünce ve ideallerin yumuşak gücü politik aktörlere hedeflerine ulaşma imkanı sağlayacaktır. Yumuşak gücün ne olduğu ile ilgili bir ayırım yapmak her zaman mümkün değildir. Daha çok hedefi ikna etmeye yönelik yumuşak gücün ölçülmesi ile ilgili şu kriterler geliştirilmiştir; bilgiye nüfuz etme kabiliyeti, reaksiyon hızı, iletişim gücü, ucuz istişare, hızlı değişim, zamana ve yere göre değişen sınırlar.

Tablo 6: Joseph S. Nye’e Göre Güç Çeşitleri

Yumuşak güç, hedef ülke veya ülkelere uygulanan veya uygulanma tehdidinde bulunulan bir güç değildir. Yumuşak güç edilgendir, yerinde durur; diğer ülkeler kendiliklerinden bu güçten etkilenirler ve davranış biçimlerini değiştirmeye hazır hale gelirler. “Yumuşak güç”, bir ülkenin kendi isteklerini “özendirerek” diğer ülkelere kabul ettirmesi ve bunu kültür, karşılıklı sıkı temas ve iletişim araçlarının kullanımı ile ekonomik yardımlar ve “kamu diplomasisi” yoluyla yapmaya çalışmasıdır. Yumuşak güç bir ülkenin sahip olduğu ve savunduğu demokrasi, insan hakları, özgürlükler, adalet gibi değerler; yüksek refah seviyesi; vatandaşlarına sağladığı üstün güvenlik ve gelecek imkânlarıdır .

Nye’nin yumuşak ve sert güç şeklindeki sınıflandırması bazı bilim adamlarınca geçerli bulunmamaktadır. Bu kapsamdaki bir görüşe göre yumuşak güç tanımlaması gelişen demokrasilerin bulunduğu, eğitim ve yeni bilgi teknolojilerinin girişine müsait, küresel haberlere ve medyaya açık ülkeler için geçerli olabilir. Ayrıca gücü bu derece kesin sınıflandırmak coğrafya, bilim ve teknoloji, insan gücü gibi diğer güç kaynaklarının yeterince değerlendirilmemesi gibi bir sonuç doğurabilir. Diğer yandan yumuşak güç gereğinde ekonomik ve askeri kapsamda da olabilir. 

Silahlı Kuvvetleri tek başına sert güç olarak görmekte mümkün değildir. Silahlı Kuvvetlerin asıl fonksiyonu caydırmak ve gerektiğinde zorla elde etmek olmakla birlikte bugün pek çok ülkenin askerleri diplomasinin ve yumuşak gücün birer unsuru olmuşlardır. Örneğin insani yardım amaçlı olarak askeri güç kullanımı bu tür amaca hizmet edebilir . Silahlı Kuvvetlerin olumlu ilişkileri, karşılıklı eğitim programları, teknolojik ve doktriner yenilikleri, savunma sanayi gibi pek çok işlevi ülkenin bir cazibe merkezi haline gelmesinde yumuşak gücüne katkıda bulunmaktadır. 

Tablo 7: Sert ve Yumuşak Güç Kıyaslaması


Hem zorlayıcı hem yumuşak güç olmak bakımından ekonomik güç daha belirgin ve dengeli bir ayırım göstermektedir. Ekonomik güç askeri güçten daha yumuşak olmakla birlikte, uygulandığı hedefe etkileri bakımından yumuşak güç olarak algılanmayabilir. Ülke ekonomisinin büyüklüğü, ticari mallarının ve şirketlerinin popülerliği ülkenin yumuşak gücü kapsamında değerlendirilebileceği gibi ekonomik ve finansal gücün ekonomik ambargo gibi yaptırımlar yanında dış borç, finansal kriz çıkarma gibi amaçlarla kullanılması zorlayıcı yönleri itibarı ile sert güç kapsamına girmektedir.

Yumuşak güç sahibi ülke cazibe merkezidir ve bu güçleri sayesinde diğer insanlar ve ülkeler bu güce sahip olan ülkeye benzemeye, onu taklit etmeye çalışırlar. "Yumuşak güç" hegemonyaya yönelik eleştirel analizleri süzen ve emperyal gücün kar (çıkar) ve simgeleriyle olumlu anlamda özdeşleşmesinin önünü açan "bir imaj" yaratmayı amaçlamaktadır. Örneğin, USAID'in hibe ettiği tüm pirinç, fasulye ve un torbalarının üzerinde büyük bir etiket de vardır: "ABD'den". Günümüz dünyasında artık ülke işgalleri yumuşak güç ile yapılmaktadır. İşgal edilecek ülkeye dost gibi yaklaşılmakta, hatta yardım edileceği görüntüsü ile o ülkede işbirlikçi kadrolar ve ağlar kurulmaktadır. Böylece ülkenin kaynakları ve kilit noktadaki kişileri ele geçirilerek yavaş yavaş ülkenin işi bitirilmektedir. 

Küresel bilgi çağında güç özellikle gelişmiş ülkeler arasında gittikçe daha elle tutulur ve daha az zorlayıcı nitelik taşımaktadır. Askeri, ekonomik ve yumuşak güç ulusal gücün temel çarpanları olacaktır. Askeri güç ile ekonomik güç, başkalarının fikirlerini değiştirmek için kullanılabilen sert komuta gücüne birer örnektir. Sert güç ikna (havuç) şeklinde olabildiği gibi tehdit (sopa) şeklinde de olabilir. Ancak Afrika ve Orta Doğu başta olmak üzere hala sanayileşmemiş ve otoriter rejimlere sahip ülkelerin bulunduğu bölgelerde güç dönüşümü gerçekleşmemiş veya Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerde bile geleneksel askeri güç hala ön plandadır. Bununla beraber pek çok durumda yumuşak güç 19 ve 20’ nci Yüzyılın tersine sert gücün önüne geçmiş ve daha etkili bir hale gelmiştir. 21’ nci Yüzyılda güç uygulamaları, sert ve yumuşak kaynaklarının oluşturduğu bir karışıma dayanacaktır.

Pek çok düşünürün kabul ettiği gibi yumuşak ve sert güç arasında kollanması gereken optimal bir denge vardır. Sert gücün şu anda ABD'nin yaptığı gibi aşırı kullanılması, yumuşak gücün kullanılma şansını da yok edebilir. Diğer bir deyişle yüksek askeri güç sizi kaba kuvvet kullanmaya sevk ettiği ölçüde, gerçek toplumsal imkanları seferber etmek zorlaşmaktadır. Sert ve yumuşak gücü birleştirme becerisi 'akıllı güç'tür . Sovyetler Birliği Soğuk Savaş'ta Macaristan ve Çekoslovakya'yı işgal ettiğinde, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'da oluşturduğu yumuşak gücünün altını oymuştu. İsrail’in 2006 yılında Lübnan'ı bombaladığında öyle çok sivil ölüme neden oldu ki, Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan'ın Hizbullah'a yönelttiği eleştirilerin değeri kalmadı. Zerkavi de 2005 yılında Amman'da sivilleri öldürdüğünde kendi yumuşak güç desteğini kaybetti. 

Günümüz dünyası karşılıklı konuşmayı ve ‘ikna’yı gündeme bir zorunluluk olarak getirmektedir. Baskı ve zor kullanarak alınan neticelerin kalıcı olma şansı olmadığı gibi, aynı şiddetle geri tepen siyasetleri meşrulaştırmaktadır. Dahası herhangi bir alanda baskı ve zor kullanan bir devletin, diğer alanlarda 'yumuşak' davranmasının da pek inandırıcılığı kalmamaktadır. Çünkü başarılı olabilmesi için yumuşak gücün kullanılmasında tutarlı ve inandırıcı olmak gereklidir. Ancak karşınızdakini ikna etmek; 'kandırmak' ya da 'dolduruşa getirmek' yani ötekini kendi amaçlarınıza doğru çekmek değildir. İkna, öteki ile eş düzeyli olarak iletişim kurduğunuz, sizin de ötekinin tezine ikna olmaya açık olduğunuz zaman inandırıcıdır.

     C. Ekonomik Güç:

Ekonomik güç, bir ülkenin refahı, mutluluğu, güvenliği ve gelişmesi için kullanılan bütün kaynakların toplam kapasitesi ve bu maksatlar için ürettiği değerlerin meydana getirdiği toplam hasıla olarak tanımlanmaktadır . Ulusal gücün diğer unsurları bir motor olarak kabul edilirse bu motorun yakıtı ekonomik güçtür. Sert ve yumuşak gibi bir ayırıma bağlı kalmadan ekonomik gücü ayrıca bir güç unsuru olarak ele alma gereği ihtiyacı buradan kaynaklanmaktadır. Çünkü ekonomik güç kitabın ilerleyen bölümlerinde görüleceği gibi gücün sert ve yumuşak güç unsurlarının yanı sıra kullanılmaktadır.

Bir ülkenin ekonomik gücünün ölçülmesinde; sahip olduğu doğal kaynaklar, ekonomik düzeninin genel yapısı, sektörlerin (tarım, sanayi) dağılımı ve kapasitesi, iş gücü, dışarıdan hammaddelere olan bağımlılığı, kendi kendine yeterliliği, parasının değeri, uluslararası ekonomik ve finans örgütleri ile ilişkisi, kredi notu, şirketleri, uluslararası tanınmış markaları, Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH), teknolojik kapasitesi, ulaştırma ver haberleşme ağı gibi faktörler göz önüne alınabilir. 

21’ nci Yüzyıla ilişkin Ronald L. Tammen ve Jasek Kugler tarafından hazırlanan bir tablo dünya üretiminin trendleri ile ilgili önemli sayılabilecek ipuçları vermektedir;

Tablo 8: Nisbi Gayri Safi Milli Hasıla (%)


Tablo’dan anlaşılacağı üzere halen dünya üretiminin % 30’unu yapan ABD’yi 2020 yılında Çin yakalamakta ve hem Çin hem Hindistan ABD’yi geçmektedir. Bu tablodan çıkarılacak diğer önemli bir sonuç ise güç dengesinin Batı Bloku (ABD ve AB)’ndan Uzak Doğu (Çin ve Hindistan)’ya kayacağıdır. 2050 yılında Batı Blokunun dünya üretimindeki payı % 35’e düşerken, Uzak Doğu’nun % 65’e çıkacağı anlaşılmaktadır. Türkiye için çıkarılacak bir sonuç ise; AB’nin üretim payı sürekli düşerken Türkiye’nin AB ve Uzak Doğu arasındaki ekonomik dengelerde önemli üretim potansiyeli ve bulunduğu coğrafyanın sağladığı ekonomik kapasiteleri, ticari ve lojistik trafiği yönlendirme avantajı ile güçlü bir aktör olma şansına sahip olduğudur. 

Tablo 9: GSMH’ya Göre Dünya Sıralaması (2006) (Milyon Dolar)


Tek başlarına ekonomi büyüklükleri dikkate alındığında, GSMH’ları dolar olarak dünyanın ilk yirmi ülkesi Tablo 9’da görülmektedir. Bu ülkelerin biri hariç (İngiltere), diğerlerinin hepsi tek başlarına ABD’nin küresel yönlendirme gücüne karşıdır. Ancak ne tek başlarına ne de oluşturmakta oldukları kıt’asal, bölgesel, birleşik veya sınırlı jeopolitik güç merkezleri  aracılığıyla tek küresel güç merkezi olan ABD’ye karşı koyabilmektedirler. Çünkü küresel güç olmak, sadece ekonomik güç ile dünya piyasasını belirlemek şeklinde ortaya çıkmamakta, ekonomik gücün güvenliğini sağlamak veya yeni ekonomik pazarları kontrol altına almak ve gerektiğinde ele geçirmek üzere hazır, kullanılabilir bir askeri güce sahip olmakla mümkün olabilmektedir.

Gelişmiş bir ekonomiye sahip ülkeler ürettikleri teknolojiyi, sanayi mallarını, finansal imkanlarını diğer ülkeleri ikna etmekte bir araç olarak kullanırlar. Günümüzün dünyasında, ulusal gücün en önemli belirleyicisi ekonomidir . Ancak tutarlı bir ulusal strateji çizip, insan kaynaklarını geliştirebilen ve ekonomisini güçlendirebilen ülkeler bölgesel ve küresel bir güç olma şansını elde edebilir. Bunu sağlamanın önkoşulu ise dünya sahnesinde dışlayıcı ve saldırgan bir ülke olarak değil, bütünleştirici ve uzlaştırıcı bir ülke olarak görünebilmek; iyi yetişmiş insanı, teknolojiyi ve sermayeyi ülkeye çekebilmektir. Bunların ötesinde, ülkenin büyüklüğü ve nüfus potansiyeli de dikkate alınması gereken faktörlerdir.

Günümüzde çok sözü edilen Çin ve Hindistan bu bakımdan örnek oluşturan ülkelerdir. Son 20 yıl içinde, insan kaynaklarını geliştirme ve ekonomik kalkınmayı hızlandırma yolunda dev adımlar atan bu iki büyük ülke, dünyanın jeopolitik dengelerini etkileme gücüne de sahip ama bu gücü mümkün mertebe öne çıkartmamaya özen göstermektedir. Dünya sahnesinde ABD gibi buyurgan bir "sert güç" olarak değil, kalkınmaya öncelik veren birer "yumuşak güç" olarak görünmeyi tercih etmektedirler. Çin ve Hindistan küreselleşmenin yarattığı fırsatları iyi kullanarak, hızlı kalkınma yolu ile kıt’asal ve küresel güç haline gelmeyi hedeflemektedir.

Ekonomik güç hegemonya kurgusu içinde kalkınma projeleri ile işlemektedir. Kalkınma projeleri ile ülkelerin ekonomik parametreleri ve öz kaynakları uyulması istenen serbest piyasa, özelleştirme, gibi global ekonomik düzen kurallarının dayatmaları ile bir bir ele geçirilir. Ya da bizzat ekonomik yardım veya baskılar ile siyasi ve kültürel güvenlik parametreleri dışarıdan kontrol edilebilir düzenlemelere uygun hale getirilir. Küreselleşme içinde sınır aşan sermaye rejimi üç temel işlev görmektedir ; (1) Mali ve parasal politikaların makro ekonomik sisteme adapte edilmesi, (2) Küresel ekonomi için gerekli altyapının kurulması ve (3) Sosyal düzenin global düzenle uyumlu hale getirilmesi. 

4. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder