16 Ocak 2021 Cumartesi

COVID-19’UN ETKİLERİ

COVID-19’UN ETKİLERİ 






Jose Ignacio TORREBLANCA  
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) Madrid Ofisi Direktörü, İspanya 
COVID-19’UN ETKİLERİ 

Küreselleşme, Çok Taraflılık,  Avrupa Birliği, Demokrasi, Jose Ignacio TORREBLANCA  ,

COVID-19 krizinin üç temel etkisi ortaya çıkmıştır. 

Birincisi, küresel düzende meydana gelmiştir. 

Koronavirüs, pandemiye karşı mücadele edebilecek kurumları güçlendirmek suretiyle çok taraflı işbirliğinin iyileştirilmesini zorunlu kalmıştır. Krizden en çok etkilenen az gelişmiş ülkelere yardım etmek için, başta Dünya Sağlık Örgütü    (DSÖ) olmak üzere, ticaretin sürdürülmesini sağlayan kuruluşlara ve uluslararası finansman kurumlarına gereksinim duyulmaktadır. COVID-19 dikkatleri bir kez 
daha küreselleşme karşıtı tartışmalara çekmiştir. Bazıları bu krizin, devletleri daha savunmasız bir konuma sürükleyen küreselleşmenin sonucu olduğuna inanmakta dır. Bununla birlikte, küreselleşme karşıtlığı bu krizden önce de var olan siyasi bir tercihtir. Devletlerin bazıları, diğerlerine göre çok daha savunmasız, zor durumda ve tedarik zincirlerine karşı aşırı bağımlı oldukları için pandemi ve kriz yönetimi 
ile yedek kaynakların kullanımında farklı uygulamalarda bulunacaklardır. Ancak bu durum, küreselleşme karşıtı bir sürecin yaşanacağı anlamına gelmemektedir. Aksine, pandemi ve sonuçlarına karşı mücadele etmek için çok taraflı kurumlara 
her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulacaktır. 

Salgının ikinci etkisi AB’nin yönetim tarzı ve bütünleşme süreci üzerinde görülmektedir. Kriz Avrupa yönetim mekanizmalarının güçlü ve zayıf yanlarını ortaya çıkarmıştır. Avrupa’da yetkiler, devletlerin elinde olmasına rağmen yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya adem-i merkeziyetçiliğe dayalı çok katmanlı bir hükümet sistemi içinde kullanılmaktadır. Bu durum devletlerin etkisiz veya savunmasız görünmelerine yol açabilmektedir. Bu yüzden, kriz birçok AB ülkesi için ekonomik ve sosyal açıdan gerileme riski oluşturmanın yanı sıra, Avrupa kurumlarının etkinliğinin ve krize karşı koyma mücadelesinde devletlere yardım etme kapasitelerinin sorgulanmasına da neden olmaktadır. Bu bağlamda, Koronavirüs tartışmaları çerçevesinde 2008 krizinde yaşanan Kuzey-Güney ayrışmasının yeniden ortaya çıkması iyiye işaret değildir. 

Bununla birlikte, adil olmak gerekirse, Avrupa kurumlarının 2008’de olduğundan daha süratli ve etkili bir şekilde salgına karşılık verdiğini söyleyebiliriz. Avrupa Merkez Bankası ile Avrupa Komisyonu, üyelere yardımcı olmak ve istikrarı sağlamak için müdahalede bulunulması gerektiğinin farkına daha erken vardılar. Ekonomik toparlanma için gerekli mekanizmaların uygulanması için ise Avrupa Birliği’nin önünde hala uzun ve zorlu bir yol bulunmaktadır. Bu görevi nasıl gerçekleştireceklerini ve kaça bölüneceklerini henüz bilmiyoruz, ama en azından birbirlerine ihtiyaç duyduklarının farkına vardılar. Avrupa iç piyasasına bakınca büyük tahribat İtalyan ve İspanyol ekonomilerinde görülüyor, bu durum doğal 
olarak Avrupa’nın bütününü olumsuz şekilde etkileyecektir. COVID-19’un üçüncü etkisi iç siyaset üzerinde olacaktır. Pandemiye karşı mücadelede otoriter rejimler in demokrasilerden daha etkili olup olmadığı tartışması, ABD ve Birleşik Krallık dahil olmak üzere birçok demokrasinin salgına geciken müdahalesi sonucunda, Çin ve diğer otoriter devletler tarafından demokrasinin eksiklerine ve uyguladıkları 
otoriter önlemlerin başarısına ilişkin söylemlerini dile getirmek için kullanılmakta dır. Ancak, demokrasilerin otoriter sistemlere kıyasla daha zayıf ve daha az etkili olduğu doğru değildir. Tayvan, Japonya veya Güney Kore gibi demokratik ülkeler, vatandaşlarının özgürlüklerinden ödün vermeden Koronavirüs’e karşı etkili bir şekilde mücadele edilebileceğini kanıtlamışlardır. Bu krizin, otoriter liderlerin 
güçlerini merkezileştirmesini, muhalefeti ezerek karşıtlarını bastırmasını, medyaya saldırmasını ve nihayetinde kişisel güçlerini pekiştirmesini kolaylaştıran bir yönünün bulunduğu doğru olmakla beraber, gerçekte COVID-19 krizi bu tür 
uygulamalar için bir sebep olmaktan ziyade bir mazeret oluşturmaktadır. 

Bu kriz ile mücadele edebilmek için otoriter olmayan, ancak daha etkin ve esnek bir idari yönetime ihtiyaç vardır. Büyük şehirlerde virüse karşı takip edilecek mücadele stratejisi, kırsal alanlarda uygulanacak stratejiyle aynı değildir. Merkezi 
makamlar salgınla mücadelede uygulanacak sıhhi ve ekonomik önlemlerin verimli olmasını sağlamak için yerel ve bölgesel yönetimlerin yanı sıra ekonomik ve sosyal sektörlerle de diyalog içinde olmalıdır. Gücü daha merkeze çekerek, diyaloğu ortadan kaldırmaya niyetlenenler muhtemelen başarısız olacaktır. 

Bu kriz, çok taraflılığın, AB’nin kapasitesinin ve ulusal düzeyde demokratik siyasetin güçlendirilmesine yol açmalıdır. 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder