16 Ocak 2021 Cumartesi

COVID-19 SONRASI DÜNYA DÜZENİNDE PARADİGMA KAYMASI OLMAYACAKTIR

COVID-19 SONRASI DÜNYA DÜZENİNDE PARADİGMA KAYMASI OLMAYACAKTIR 






Doç. Ibrahim FRAIHAT   
Doha Lisansüstü Araştırmalar Enstitüsü ve Georgetown Üniversitesi Katar Kampüsü Öğretim Üyesi, Katar 

 
ABD-Çin Rekabeti, Çin, Küreselleşme, Küresel Liderlik, COVID-19 Sonrası, Dünya Düzeni, Paradigma Kayması Olmayacaktır, 


Bir kaç ay önce patlak veren Koronavirüs salgınının dünya düzeni üzerinde bırakacağı etki hakkında çok sayıda spekülasyon yapıldı. Örneğin, pandemiye yönelik başarılı politikaları göz önüne alınarak Çin ve/veya Asya’nın yeni dünya düzenine öncülük edebileceği konusunda bazı iddialar ortaya atıldı. Öte yandan, krizle etkin bir şekilde başa çıkamaması nedeniyle Avrupa Birliği’nin dağılabileceği de savunuldu. 
Bu makale, COVID-19 pandemisinin uluslararası toplum üzerindeki büyük etkisine rağmen, salgın öncesi dünya düzeninin yok olmasına ve ülkeler arasındaki ilişkileri şekillendiren yeni bir paradigmanın doğmasına yol açmayacağını savunuyor. Salgının etkisi, büyük olasılıkla mevcut paradigmayı ve küresel güç liderliğinin eksikliğine doğru gidişatı güçlendirecek, ayrıca dünya sahnesinde gücün 
daha fazla yayılmasını hızlandıracaktır. 
Yeni bir paradigma neden doğmuyor? Tarihsel olarak dünya düzeninde köklü değişikliklere yol açan virüsler değil, büyük ölçekli ve belirleyici savaşlardır. Vestfalya, I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı yeni dünya düzenlerinin doğuşunu 
önceleyen dönüm noktalarıydı. Dünya düzenindeki değişim genellikle sağlık alanında değil, küresel güvenlik mimarisindeki değişiklikten kaynaklanmıştır. 
Salgınlar dünya siyasetinde oyun kurucu değildir. Savaşlardan farklı olarak, salgınlar dünya aktörlerinin sonrasında birbirleriyle nasıl etkileşime gireceğine dair kuralları belirleyen ve tartışmasız kazananlarla biten sıfır toplamlı muharebeler değillerdir. Aksine, COVID-19’da olduğu gibi salgınlar geleneksel rakipler arasında bile işbirliğine yol açabilmektedir. Çin’in Avrupa’ya ve ABD’ye, ABD’nin ise İran’a yardım teklifinde bulunması buna örnektir. Uluslararası arenadaki mücadelenin, küresel bir işbirliği olarak değil bireysel sürdürülmesi sebebiyle birçok kişide hayal kırıklığı yarattığı doğrudur. 
Ancak, yine de süreç kazananın kuralları ve düzenlemeleri belirlediği ve başkalarına dayattığı bir rekabetle şekillenmemiştir. 

ABD’nin Liderlik Rolündeki Zayıflamanın Hızlanması 

ABD’nin küresel liderliğinde düşüş ve göreceli içe kapanması salgından çok önce başlayan bir eğilimdir. Başkan Barack Obama Afganistan’dan çıkmak amacıyla Taliban’la güvenlik anlaşması imzalamak üzere müzakereleri başlatmıştı. 
Bu süreç, Donald Trump'ın Şubat 2020'te Doha'da Taliban ile bir barış anlaşması imzalaması ve Afganistan'dan ayrılmayı kabul etmesi ile tamamlandı. Obama Irak'tan çekilmişti ve daha sonra Trump Suriye'den çekildi ve her ikisi de Libya'yı 
terk etti. Başka bir deyişle, ABD'nin hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler tarafından uygulanan küresel liderlikten geri çekilme politikası, salgının patlak vermesinden önce mevcut bir geri çekilme paradigmasının varlığını göstermekte dir. COVID-19'un birincil etkisi, dünya düzenindeki Amerikan liderliğinin zayıflaması sürecini hızlandırmasıdır. 

Bu salgın paradigmayı pekiştirmiş, ancak değiştirmemiştir. 

Bu etki, “Vaşington'un uzmanlık konusundaki itibarının gücünün en büyük kaynaklarından biri olduğu,” “Koronavirüs pandemisinin onu geri dönüşü olmayan şekilde bitirebileceği” ve Stephen Walt’un “Amerikan yetkinliğinin ölümü” dediği 
olguda görülebilir. Aynı şekilde, Richard Hass, Amerika'nın geçmişte bir zamanlar temsil ettiği şeylerin bu günlerde “birçokları için giderek daha az cazip hale geldiği”nden hareketle “Amerikan çekiciliğinde bir düşüş” olduğunu savunan benzer bir sonuca varıyor. 
Joe Biden Kasım ayında seçilse bile, ABD’nin liderlik rolündeki bu düşüş eğiliminin değişmeyeceği söylenebilir. 
Örneğin, Biden’ın Avrupa ve NATO ile ilişkileri yeniden inşa ederek Trump'ın yarattığı hasarı azaltmayı hedefleyeceği doğru olsa da, ABD'nin bir zamanlar sahip olduğu tartışmasız liderliği yeniden kazanması pek olası görünmemektedir. 
Bununla birlikte, ABD'nin dünya siyasetindeki rolünün önemli ölçüde azaldığı sonucuna varmak konusunda dikkatli olunmalıdır. Süper güçler aniden çökmezler. Aksine, düşüşleri dünya siyasetindeki konumunu değiştirmek için yüzyıllar 
olmasa bile onlarca yıl süren tektonik bir hareketle şekillenir. Dolayısıyla, liderlik rolünün azalmasına rağmen, ABD dünya siyasetinde kilit bir oyuncu olarak kalmaya devam edecektir. 

Çin’in Yükselişi 

Öte yandan, Dünya Bankası verilerine göre Çin, 2018’deki %6,6 oranındaki büyümesi ile ABD’nin yalnızca %2,9’luk büyüme oranıyla karşılaştırıldığında, dünyadaki en yüksek GSYİH büyüme oranlarından birine sahipti. Çin'in 
krizden önce gerçekleştirmekte olduğu kalkınma ile pandemiye karşı gösterdiği direnç ve Pekin'in, izlediği yöntemden bağımsız olarak, virüsün yayılmasını eninde sonunda kontrol altına alması şaşırtıcı değildir. Bu nedenle, COVID-19'un 
Çin'in dünya düzenindeki yükselen rolünde bir paradigma değişikliğine neden olması beklenmemektedir. 

Bununla birlikte, bazı tahminlerde belirtildiği gibi, bu durum hiçbir şekilde Çin'in COVID-19 krizi sonrasındaki dünya düzenine liderlik edeceğini göstermemektedir. Dünya düzenine öncülük etmek, yüksek büyüme oranlarına ulaşmaktan ya da bir 
virüse karşı zafer ilan etmekten daha fazlasını gerektirmektedir. Çin'in COVID-19 sonrası dünya düzeninin lideri olmasını engelleyen en az üç neden bulunmaktadır. İlki, Çin’de bunu yapmak için gereken siyasi irade eksikliğidir. Geçtiğimiz yıllarda Çinli yetkililer ve akademisyenlerle yaptığımız hemen hemen tüm tartışmalarda, Çin'in Ortadoğu'nun güvenlik mimarisinde neden rol oynamadığı sorumuza verdikleri cevap her zaman, “bunu yapmak için ne kabiliyetimiz ne de ilgimiz 
var” olmuştur. İkincisi, Komünizm, ABD'nin demokrasi ve insan haklarını evrensel bir teori olarak kullanmasından farklı olarak, insanların şu anda kucaklama arzusuna sahip olduğu bir ideoloji değildir. Üçüncüsü, Çin’in sağlam bir uluslararası ittifak ağının olmamasıdır. ABD geleneksel olarak dünya politikasını tek bir oyuncu olarak yönetmedi, örneğin NATO da dahil eski Sovyetler Birliği ile mücadele eden müttefikleriyle birlikte hareket etti. ABD, Körfez bölgesinde SSCB'nin genişlemesini durdurmak için İran ve Suudi Arabistan'la “Çifte Sütun” politikasını kullanmıştı. Bugün Çin için durum kesinlikle böyle değildir. 

COVID-19 sonrası küreselleşme hareketlerinde de paradigma kayması sözkonusu değildir. 

Şartlar ertelenebilir, ancak küreselleşme COVID-19'dan sonra da, salgından önce olduğu gibi gelişmeye devam edecektir. Ülkelerin münferiden, Trump'ın halihazırda yaptığı gibi, dünya sahnesindeki milliyetçi gündemlerden daha fazla etkileneceği doğrudur, ancak ülkeler yine de küresel çapta etkileşime girerek küreselleşme hareketini güçlendireceklerdir. ABD'de, ülke dışındaki yatırımlara sona verilmesi ve Amerikan fabrikalarının ABD'ye geri getirilmesine yönelik halihazırda çağrılar yapılmaktadır.1 Bununla birlikte, ülke dışına yatırımlar ve diğer küreselleşme eğilimleri, hiçbir zaman ilk aşamada hükümetlerin kararlarıyla yukarıdan aşağıya bir şekilde başlamamıştır. Küreselleşme, aşağıdan yukarıya bir yaklaşımla ve dünya ekonomisindeki diğer gelişmelerin yanı sıra iletişim teknolojisindeki ilerlemenin bir sonucu olarak gelişmiştir. Trump veya Biden dahil kimin iktidarda olduğundan bağımsız olarak, Beyaz Saray'dan alınan bir kararla küreselleşmeden vazgeçilmeyecektir. 

Son olarak, COVID-19 bittiğinde dünya siyaseti üzerinde kesinlikle belirli bir etki yaratacaktır. Ancak, bu muhtemelen ulus devletlerin iç politikalarıyla sınırlı olacaktır. Bununla birlikte, COVID-19, salgından önce şekillenen biçimiyle 
gelişmeye devam eden dünya düzeninde yapısal bir değişiklik yaratmayacaktır. Muhtemelen mevcut paradigmaların, özellikle de daha fazla güç yayılımı alanında hızlanmasına yol açacak, ancak paradigmayı değiştirmeyecektir. 

Notlar 

1. Robert E. Lighthizer, “The Era of Offshoring U.S. Jobs is Over,” The New York Times, 11 Mayıs 2020, 
***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder