23 Mart 2020 Pazartesi

2002-2011 DÖNEMİ TÜRK SİYASETİNDE MİZAH., BÖLÜM 7

2002-2011 DÖNEMİ TÜRK SİYASETİNDE MİZAH.,  BÖLÜM 7


3.2.3. Kinaye 

“Gerçek ve mecazî anlamları olan bir sözü, onun mecazî anlamını kastederek kullanma sanatıdır.”(Kocakaplan 2002: 92) Kinaye açıkça söylenmesi sakıncalı durumları, alay ve hakaret maksadı taşıyan söylemler için kullanılmaktadır (Kocakaplan 2002: 93). 

26.10.2010 tarihli TBMM Genel Kurulunda şöyle bir diyalog geçer: 

Rahmi Güner (Devamla) – Halkın temel geçim kaynaklarına itibar etmiyorsunuz, halkın temel geçim kaynaklarına yatırım, teşvik yok; bir de bahsediyorlar “Ordu’da büyük yatırım yaptık” diye. Halk bunu görüyor değerli arkadaşlarım. 
Ne yatırımı, yatırım falan yok. Hepsi belli söylemden ileri geliyor. 

Bakanlar geliyor değerli arkadaşlarım, Başbakan geldi ilime ve yatırım konusunda tek bir lafı yok. Halkın ürününün değerlendirilmesi için, fındık ürününün değerlendirilmesi için, tekel olmaktan kurtulması için, yabancı alıcılarla iş birlikçilerin kurmuş olduğu bir komploya kurban giden üreticinin, hiçbir zaman onun yanında olduğunu söylemeyen bir İktidar, bir Başbakan, bir bakanlar değerli arkadaşlarım. İşte ben, bugün bunu dile getirmek istiyorum, bu halkın sorunlarını dile getirmek istiyorum. O on iki ay nasırlı elleriyle fındık dibinde çalışan o üreticinin hakkını Meclis kürsüsüne getirmek istiyorum. 
Muharrem İnce – Rahmi Bey, Ordu’yu savundun diye Ergenekoncu diyebilirler sana! 55 
Bu diyalogda, “Ordu” kelimesi üzerine bir kinaye yapılmıştır. Bilindiği üzere Ordu hem bir il ismi, hem de Türk Silahlı Kuvvetlerine için kullanılan bir ifadedir. Kinaye sanatında bir kelimenin öz anlamı yanında, başka bir anlamı da çağrıştırıyor olması mizaha sebebiyet verebilir. İktidar milletvekilinin Ordu ili üzerine yapılan hizmetleri anlatmasına müdahale eden muhalefet vekili, TSK için kullanılan ‘Ordu’ ifadesini hatırlatmıştır. Gündemde yer alan Ergenekon durumuma dikkat çekebilmek adına bu sanatı tercih etmiştir. 

07.04. 2011 tarihli TBMM Genel Kurulunda şöyle bir diyalog geçer: 

“Rasim Çakır (Devamla) –. İnsan gibi yaşamak için, sağlıklı yaşamak için, 
kendimizin, çocuklarımızın ve torunlarımızın sağlıklı bir insan gibi yaşayabilmesi 
için mücadele ediyoruz. Mum ışığında yaşamımızı devam ettirebiliriz ama nükleer bir tehdit altında yaşamımızı devam ettirebilmemiz mümkün değil. Diyorlar ki: 
“Herkes ‘Nükleere karşıyız.’ diyor ama hiç kimse 2 ampulden 1’ini kapatmayı 
kabul etmiyor.” Hayır arkadaşlar, öyle değil. 

Muharrem İnce – Ampulü toptan kapatacağız, fişini çekeceğiz.” 56 

Bazı kelimeler anlam itibariyle tek bir bağlam taşıyor olsa da; toplumda bazı durum ve kişiler için sembol olarak kullanılmış ve kültürel bellekte bu şekilde anlamı çeşitlenen kelimeler oluşmuştur. Esas itibariyle “ampul” kelimesi somut bir isimdir ve bir aydınlatma nesnesi olarak gerçek anlamında kullanılır. Ancak, AK PARTİ’nin parti sembolü olarak kullanılan bu nesne, bazı durumlarda AK PARTİ için kullanılmaktadır. 
Muharrem İnce’nin “Ampulü toptan kapatacağız, fişini çekeceğiz” cümlesinde böyle bir durum vardır. Dolayısıyla bu söylemde ‘ampul’ kelimesi mecaz anlama bürünmüş ve söylem mizahîleşmiştir. 

55 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem23/yil5/bas/b011m.htm 
56 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem23/yil5/bas/b088m.htm 

3.2.4. Mübalağa 

Bir olayın, heyecanın etkisiyle büyütülmesi veya küçültülmesi demektir (Kocakaplan 2002: 109). Bu sanat, edebi sanatlar içerisinde mizaha en yatkın olanlardandır. Zira, dikkati konuya çekebilmek adına yapılan abartma, bünyesinde gülmece unsurunu taşıyabilmektedir. 

CHP milletvekili Muharrem İnce 26.12.2010 tarihli TBMM Genel Kurulunda şöyle bir ifadede bulunur: 

“Polis İmdat” hattını kaldırıp “imdat polis” hattını kuran bir Başbakan….”57 

Abartma, var olan durumu mizahîleştirmek için sıkça kullanılan bir sanattır. Zira, kişiyi gülmeye sevk eden unsurların başında gelmektedir. Bu örnekteki abartma kısmı “imdat polis” ibaresindedir. Emniyet güçlerinin topluma yönelik orantısız güç kullandıklarına yönelik iddia, beraberinde muhalefet tarafından böyle bir ifadeyi doğurmuştur. Örnek, aynı zamanda hiciv içerir. 

3. 3. ANLATIM TÜRLERİNİN KULLANIMI 

3.3.1. Deyim ve Atasözleri 

Deyim, asıl anlamlarından uzaklaşarak yeni kavramlar meydana getiren kalıplaşmış sözlerdir. Duygu ve düşüncelerimizi dikkati çekecek biçimde anlatan isim, sıfat, zarf, basit ve birleşik fiil görünüşlü gramer unsurlarıdır (Elçin 2001: 642). 

“Atasözleri ise, anonim karakter taşıyan ve atalardan kaldığı kabul edilen, kısa, özlü, kalıplaşmış ve hüküm bildiren cümleler, milletlerin hayat anlayışının ortak bir ifadesi olan sözlerdir” (Elçin 2001: 625-626). Dolayısıyla “Atasözleri ve fıkralarla halk felsefesi ve eleştirel düşünce arasında önemli ilişkiler bulunmaktadır” (Özdemir 2010: 29).

 Bu bağlamda atasözleri ve deyimlerin, toplumların dönemin şartlarına göre 
biçimlenmiş zihniyetleri üzerine ipuçları vermesi önemlidir. 

CHP milletvekili Berhan Şimşek, 12.05.2004 tarihli TBMM Genel Kurulunda şöyle konuşur: 

“Sayın Bakan (Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik) ezberine bayılıyorum, iyi 
ezberler; fakat, ezberliyor da, belgeler, maalesef… Sayın Bakanın söylediğini 
doğrulamıyor. Sayın Bakanım, desteksiz atmak güzel iştir; ama, destekli atmak da omzu yormaz.” 58 

Bu örnekteki “desteksiz atmak” ifadesine baktığımızda karşımıza şöyle bir perspektif çıkıyor: Ömer Asım Aksoy tarafından hazırlanmış Deyimler Sözlüğü’nde böyle bir deyim karşılığı bulunmamaktadır. Ancak, popüler söylemler arasında girmiş olan bu tabir, deyim özellikleri gösterir. Anlamından uzak iki kelime, yepyeni bir anlam üretmiştir. Pek çok internet sitesinde karşılık bulabilen bu deyim, “inandırıcılıktan uzak bir şekilde konuşmak, abartmak” anlamlarına gelir. Tabii, muhalefet vekilinin bu söylemindeki amaç, iktidar üyesini deyimin halk arasında kullanılan bağlamına göre eleştirmektir. 

26.09. 2004 tarihli TBMM Genel Kurulunda milletvekilleri arasında şu diyalog geçer: 

“Orhan Eraslan - Haa, bakın, bir de, Başbakan bir taahhütte de bulundu, tüm 
milletin gözünün içine baka baka; yani, yüreğim kanadı arkadaşlar, sizle 
paylaşmak istiyorum. Bir Türk vatandaşı olarak acı duydum, üzüntü duydum; 
süklüm püklüm, süt dökmüş gibi, böyle üzüntü içerisinde büzülmüş... 

Fahri Keskin - Öyle bir şey yok! 
Orhan Eraslan (Devamla) - Yani "bir daha iktidarım süresi içerisinde asla çıkmayacak..." 

Fahri Keskin - Öyle bir şey yok! 
Orhan Eraslan (Devamla) - “...asla çıkmayacak" diye...Ee, ben televizyonda izledim. 

Fahri Keskin - O sizin görüşünüz. 
Orhan Eraslan (Devamla) - Ben televizyonda izledim. "İktidarım süresi içerisinde bu yasa asla çıkmayacak" diye söz verdi. Burada da aslan kesiliyordu; yani, bir şey hatırlatıyor: Onun adı Yaşar, karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar.” 59 

Bu örnekte “Yaşar karakolda doğru söyler mahkemede şaşar” ifadesi kullanılmıştır. Bu ifade Afyon yöresine ait “ Ben Giderim Oduna” adlı bir türkünün nakarat kısmıdır. 
Bu ifadenin her ne kadar Deyimler Sözlüğünde bir açıklaması olmasa da, Türk diline yerleşmiş ve bir deyim gibi kullanılabilmektedir. Bu bağlamda muhalefet milletvekili, iktidarı sözünde durmama ile eleştirmiş ve eleştirisini bu deyimle mizahîleştirmiştir. 

AK PARTİ milletvekili ile muhalefet milletvekili arasında 19.09.2006 tarihli TBMM Genel Kurulunda şöyle bir diyalog geçer: 

“Salih Kapusuz: -...Bir iktidarın meşruiyeti millettir, AK Partinin meşruiyeti de 
Türk Milletidir. Bir başkasıyla biz bunu tartışmayız, konuşmayız, aramayız; ama, 
değil mi ki, bu ülkenin, bu milletin, bu devletin çıkarı varsa, herkesle, en ileri 
seviyedeki düşmanlarımızla bile, çıkarımız lehine görüşmeyi, konuşmayı ve ilişkiyi devam ettiririz. Orada da aslolan, ülkemizin çıkarıdır. Onun için, biz, birilerinin anladığı manada, meşruiyetin kaynağını zinde çevrelerde, yabancı güçlerde, yabancı sermayede falan arayacak kadar hiçbir zaman küçülmedik! 

Süleyman Sarıbaş (Anavatan Partisi) - Ayağını yerden kaldırıyor musun?” 60 

Yukarıdaki bahsetmiş olduğumuz bu örnekte de mevcuttur. Yine, “ayağını yerden kaldırmak” deyimi Deyimler Sözlüğü’nde bulunmamaktadır. Bir çocukluk inanışına göre, yalan söyleyen insan ayağını kaldırırsa günah yazılmaz. Neticede, bir kalıp davranış olarak uygulanan bu eylem, Türkçede yalan söyleyen insanların yapmış oldukları bir hareket gibi algılanıp deyimleşmiştir. 

CHP milletvekili Feridun Fikret Baloğlu 31.06.2007 tarihinde TBMM Genel Kurulunda şöyle konuşur: 

“Son olarak söyleyeceğim şu: Sayın Badazlı'ya bu yanıtlan verdim. Benimle ilgili 
güzel sözleri için de teşekkür ediyorum, fakat benimle ilgili kanaatinin tam 
anlamıyla oluşmadığını da anlıyorum. Konuşmasında, benim kendisinin "gözünün yağı" olduğumu söyledikten dört satır sonra "göz ağrım" diyor. Bu konuda artık bir karara varması gerekiyor. Evet, zaman zaman Antalya'daki iktidar partisini ağrıttığımı biliyorum, sıkıntılara soktuğumu biliyorum, ama ben bir muhalefet milletvekiliyim, birtakım şeyleri söylemek zorundayım. Çünkü, insanlar bize soruyorlar, biz onların vekiliyiz, bunu onlara anlatmak gerekiyor.” 

Bu örnekte “göz yağı” ve “göz ağrısı” deyimleri birlikte kullanılmıştır. Anadolu’da 
“gözümün yağı”, “gözünün yağını yerim” şeklinde kullanılan bu deyim; sevgi belirtme durumlarında kullanılır; ancak, Deyimler Sözlüğü’nde açıklaması yoktur. “ Göz ağrım” ifadesi ise “ilk göz ağrım” şeklinde açıklama bulur. Açıklamaya göre “ilk sevgili, ilk evlat”lar için kullanılır (Aksoy 2013: 879). Her iki deyimin bu örnekte kullanımına bakıldığında muhalefet ve iktidar üyesinin söylemlerinde tutarlılık gözetir. Zira, göz ağrım ifadesini “iktidarı ağrıtmak” şeklinde kullanmış tır. Deyimlerin açıklamasına bakıldığında doğru bir anlam çıkmamaktadır; fakat, muhalefet üyesi her iki deyimi de birbirinin tezadı şeklinde kullandığından, mizahsal bir üslup oluşmuştur. 

03.11.2009 tarihli TBMM Genel Kurulunda şöyle bir diyalog geçer: 

“Suat Kılıç (Devamla) – Diğer grup önerileri üzerinde konuşan arkadaşlarımızın 
işaret ettiği bazı hususlar var, onlarla ilgili de birkaç konuyu açıklığa kavuştur mak istiyorum; Sayın Başbakanımızın bugünkü grup konuşmasında domuz gribi aşısıyla ilgili olarak ifade ettiği cümleler: Değerli arkadaşlarım, Hükûmetimiz bu konuda yapması gerekeni yapmış ve koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında en ileri düzeyde ihtiyaç duyulması hâlinde bile gerekecek olan sağlık tertibatını Sağlık Bakanlığı üzerinden temin etmiştir yani bugün itibarıyla Türkiye bu hastalık riski karşısında Avrupa ve Amerika da dâhil olmak üzere risk kapsamın da ki ülkeler içerisinde bakıldığı vakit konuya en hazırlıklı yaklaşan ülke 
durumundadır. Dolayısıyla Hükûmetin bu konuya hazırlıksız yakalanması hâlinde neler söyleyebileceğinizi düşündüğüm vakit 72 milyon insanımızın yaşadığı bir memlekette bu koruyucu sağlık önlemleri kapsamında atılan adımın doğru ve normal bir adım olduğu herkes tarafından idrak edilecektir. 

Ali Uzunırmak (Aydın) – İndira Gandhi olunca öyle oluyor canım!” 61 

Bu örnekte “İndira Gandhi” sözcüğü geçmektedir. İndira Gandhi Hindistan’ın eski başbakanlarındandır. Türkçede argo bir sözcük olarak kullanılan ve “çalmak” manasına gelen “indirmek” kelimesi ile “İndira” kelimesi arasında bir ilişki kurulmuştur. 
Böylelikle Deyimler Sözlüğünde açıklaması olmasa da “ çalan, hırsızlık yapan insanlar” için bu ifade bir deyim şeklinde kullanılmaktadır. Muhalefet milletvekili de iktidara yönelik eleştirisini bu deyimle mizahîleştirmiştir. 

22.07.2010 tarihli TBMM Genel Kurulunda Ertuğrul Kumcuoğlu şöyle konuşur: 

“ Bunu niçin yaptığınızı biraz sonra… Bunları niçin yapıyoruz? Diyoruz ki: 
Anayasa Mahkemesinden on madde döndü. Kanunda boşluk oldu. Bunu telafi 
etmek için bu düzenlemeyi yapmamız gerekir. Tamam, amenna ve saddakna, 
getirdiniz, bu düzenlemeyi yapıyorsunuz ama ben size söyleyeyim: Bu kanunun pek çok maddesi tekrar Anayasa Mahkemesinden dönecek ve siz ‘Hukuk önümüzü kesiyor.’ diye tekrar şikâyet edeceksiniz. Yani ‘Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur.’ ‘Yap kanun, boz kanun.’ ‘Yap kanun, boz kanun.’ Böyle kanun yaparak, bozarak ve bir hafta önce burada parmak kaldırarak kanunlaştırdığınız bir kanunu hemen bir hafta sonra değiştirerek “Biz doğru iş yapıyoruz. Biz haklı iş yapıyoruz. Biz bu memleketi iyi idare ediyoruz.” diyebilir miyiz Allah için yani?” 62 

Bu söylemde geçen “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” deyimi 
kullanılmıştır. Deyim, çalışmaları verimli olmayan, yerinde sayan ve aynı şeyleri 
tekrarlayıp duran insanlar için kullanılmaktadır (Aksoy 2013: 634). Bu bağlamda, muhalefet milletvekili, iktidarın anayasa kanunları üzerinde tutarlı olmadıkları yolundaki getirdiği eleştiriyi, bu deyimi kullanarak mizahîleştirmiştir. 

06.07.2010 tarihli TBMM Genel Kurulunda milletvekilleri arasında şu diyalog geçmiştir: 

“Suat Kılıç – Ankara’da Yıldırım Beyazıt üniversitesi yeni bir üniversite olarak 
kurulacak. Ecdadın hatırasını yad etmiş olacağız, artı, Ankara yeni bir üniversiteye kavuşacak. 

Bursalılar ekran başında, Bursa teknik üniversitesinin kuruluşu bekleniyor. 
İstanbul’da yeni bir üniversite, medeniyet üniversitesinin kuruluşu sağlanacak. 
İzmir’de Kâtip Çelebi üniversitesinin kuruluşu sağlanacak. Konyalılar ekran başında, Konya teknik üniversitesi bekleniyor ve yine Erzurum’da Atatürk Üniversitesinin yanında “Erzurum Üniversitesi” adıyla bir yeni üniversite kurulacak. İnsanlarımız bizden bunu bekliyor ve âdeta ekran başındakiler size şunu söylüyor: “ Bırakın da çalışsınlar.” Biz de senelerdir bunu söylüyoruz, “Bırakın da çalışalım.” E olmadı, bunu anlamayacaksanız şunu söylüyoruz… 

Mehmet Şandır – Yeriniz mi dar! 

Suat Kılıç (Devamla) – Meclis, İç Tüzük’e göre 1 Temmuz tarihi itibarıyla zaten 
tatile girmiş durumdadır ama buna rağmen, iktidar-muhalefet milletvekilleri 
çalışma süresini uzattık ve bir günlük çalışmamızda İç Tüzük’te yazılı sürelere göre bir haftalık çalışmaya değer sürelerle çalışıyoruz. Şu an bakarsanız İç Tüzük’e göre -15.00-19.00- yarım saat var ama yarım saat sonra biz yasama gündemine bile geçmiş olamayacağız maalesef. Değerli arkadaşlar, bu büyük bir kayıp. Yeni bir çağrıda bulunuyorum. “Bırakın da çalışalım.” çağrısını dikkate almıyorsanız… 

Kamer Genç – Yahu, geçmişte salı günleri kanun çıkmazdı. Sen daha süt 
kokuyorsun, sen bilmezsin.” 63 

Bu söylemlerde, iki muhalefet milletvekilinin kullanmış olduğu deyimler göze 
çarpmaktadır: “ yeri dar olmak” ve “ağzı süt kokmak”. Yeri dar olmak deyiminin 
Deyimler Sözlüğünde açıklaması yoktur. Ancak bu deyimin anlamını “çeşitli bahaneler sunarak bir işi yapmamak” şeklinde açıklayabiliriz. İktidarın “bırakın da çalışalım” sözüne karşılık, çalışmak için imkânlarının yeterli olduğunu söylemek isteyen muhalefet milletvekili bu deyimi kullanmayı tercih etmiştir. 

Öte yandan “ağzı süt kokmak” deyimi “çok genç ve deneyimsiz olmak” şeklinde karşılık bulur (Aksoy 2013: 546). Bu bağlamda, muhalefet milletvekili iktidar vekilinin genç yaşından hareketle, konuşmasına itibar edilmemesi gerektiği imasını bu deyimle vermiştir. Her iki deyimin kullandığı söylemlerde, aynı zamanda iktidar vekillerine yönelik bir istihza vardır. 

CHP milletvekili Muharrem İnce, 26.12. 2010 tarihli TBMM Genel Kurulunda şöyle konuşur: 

“Miting meydanlarında, Kocaeli mitinginde ‘İşsizliği yüzde 10’un altına 
düşüreceğiz’ dedi Sayın Başbakan; ama, 2010 bütçesinde yüzde 12 olacağı 
öngörülüyor. Yine, Ofer’le “görüştüm, görüşmedim”i, sabah yaktığınız mumun 
bırak yatsıya kadar gelmesini ikindide nasıl söndürdüğünüzü hepimiz biliyoruz.” 64 

Bu örnekte “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” atasözüne telmihte bulunulmuştur. 
“Bir kimsenin söylediği söz yalan ise durum çok geçmeden anlaşılır” (Aksoy 2013: 465) şeklinde açıklama bulan atasözünü kullanan muhalefet, Başbakan’ı hicvetmiştir. 

Recep Tayyip Erdoğan, 22.02.2011 tarihli parti grup konuşmasında şöyle der: 

“Sayın Kılıçdaroğlu, İstanbul'a Büyükşehir Belediye Başkan adayı olduğu zaman 
da biliyorsunuz bol miktarda bir şeyler dağıtacağını söyledi ve bol keseden attı. Şu kadar vereceğim, bu kadar vereceğim, şunu yapacağım, bunu yapacağım. Diyorum ki ne kadar güzel, o zaman adaydın. Şimdi Genel Başkan oldun. Peki, bak 3 tane büyükşehir belediye başkanlığı sizde; Antalya sizde, Mersin sizde, İzmir sizde. Hadi gel Antalya'da, Mersin'de, İzmir'de bu dediklerini uygulamaya koy. Gel, Genel Başkansın, o belediyelerde bunu yapın. Güzel bir şey değil mi bu? Güzel bir şey. Bu güzel şeyi oralarda uygula, dürüstlüğünü, samimiyetini görelim. Ve benim oralarda yaşayan vatandaşım da bu güzellikleri görsün ya, yap. Yapamaz, çünkü İstanbul'a aday olduğu zaman bekârdı. Bekâra karı boşamak kolaydır, yapar. Ama şimdi evlendi, siyasi evlilik öyle kolay değil.” 

Deyimler, bir dile çağrışım zenginliği kattığı gibi, dildeki üslubu pek çok açıdan 
mizahîleştirmektedirler. Erdoğan ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu yererken “ bol keseden atmak” deyimi ile “ Bekâra karı boşamak kolaydır” atasözü ile söylemini dikkat çekmek istemiştir. Türkçede bol keseden atmak; “bol bol, ölçüsüz, çok konuşmak” (Aksoy 2013: 656) anlamına gelir. “Bekâra karı boşamak kolay” atasözü ise “Sorumluluk sahibi olmayan, neticesini hesaplamadan kolayca hüküm verir.”65  anlamında kullanılır. Bu bağlamda, Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nu “boş ve ölçüsüz konuşmak” ve “vaat üretmek” gibi açılardan eleştirmiştir. 

13.04.2011 Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde bir Fransız parlamenterin Türkiye’de gayrimüslimlerin ibadet edemediği şeklindeki iddiasına Recep Tayyip Erdoğan şöyle yanıt verir: 

"Sizi ben Türkiye’ye davet etmek isterim. Türkiye’yi yakından takip etmiyorsunuz, duyduklarınızla hareket ediyorsunuz. Zannediyorum, arkadaşımız Fransız mı? Ama Türkiye’ye de Fransız…” 66 

Türk Dil Kurumu’nun deyimler ve atasözleri sözlüğüne göre “Fransız kalmak/olmak” şeklinde bir deyim yoktur. Ancak, dillerin literatürden bağımsız olarak, sıkça kullanılan üretimleri vardır. Bazı tabirler, ihtiyaç zuhur ettiğinde üretilmekte ve dilde yerleşik halini alabilmektedir. Yukarıdaki söylemde böyle bir örnek vardır. “Fransız kalmak” ifadesinin Deyimler Sözlüğünde bir karşılığı yoktur; ancak, “bir konuya uzak olmak, durumdan veya olaydan habersiz kalmak” şeklinde Türkçede kullanılmaktadır. Erdoğan, uluslar arası bir platformda bu deyimleşmiş ifadeyi kullanarak, Avrupalıların Türkiye’yi 
yeterince tanımadığına dikkat çekmek istemiştir. Erdoğan’ın bu ifadeyi kullanarak aynı zamanda Türkiye’ye yönelik bu yaklaşımlarla istihza ettiğini görebilmekteyiz. 

Konuşmalarında çoğunlukla ılımlı ve yumuşak bir üslup tercih eden Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Arınç, 11.11.2011 Manisa-Saruhanlı zeytin ve kültür festivalinde yaptığı konuşmada şöyle der: 

 “Sevgili Demirel, her gittiği ilçeyi il yapmayı vaad ederdi. Seçime üç gün 
kala…Alanya’ya giderdi, Alanyalılar sizi il yapacağız plakanız 78, Nazilliler 
sizinki 83, İskenderun seninki 89, Akhisar seninki 99, Salihli seninki 109. Ve işe 
ciddiyet katmak için de “bu sözlerimin altını iyice çizin” derdi. Allah Allah…Bir 
seçim geçti olmadı, iki seçim geçti olmadı, üçüncü seçimde de “baba” yine aynı 
vaadi söyleyince, biri uyanmış; “ baba ya hep vaat edip duruyorsun, plakayı da 
verdin, altını da çizin dedin, ne olacak bizim halimiz”. Sevgili kardeşim, şimdi de 
üzerini çizin” 67 

Konuşmanın devamında Arınç, kendi partilerinin böyle bir vaad partisi olmayacağını ifade etmiştir. Bunu belirtirken de Demirel’in bir anekdotunu kullanmıştır. Bu anekdotta; “altını çizmek” deyimini ve “üstünü çizmek” tabirini kullanır. “altını çizmek” deyimi, “bir sözün üzerine dikkati çekmek” anlamındadır. (Aksoy 2013: 569). 
“Üstünü çizmek” ise ‘vazgeçmek, unutmak, silmek” anlamlarında kullanılabilinir. 

57 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem23/yil5/bas/b042m.htm 
58 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem22/yil2/bas/b088m.htm 
59 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem22/yil2/bas/b124m.htm 
60 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem22/yil4/bas/b125m.htm 
61 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem23/yil4/bas/b012m.htm 
62 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem23/yil4/bas/b139m.htm 
63 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem23/yil4/bas/b129m.htm 
64 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem23/yil5/bas/b042m.htm 
65 http://www.sozlukanlaminedir.com/bekara-kari-bosamak-kolay-ne-demektir/ 
66 https://www.youtube.com/watch?v=cOZfDYoffQU 
67 https://www.youtube.com/watch?v=DsM0bTUEtec 


3.3.2. Şiir 

Anlatım türleri içinde yer alan şiir türü, siyasetçiler arasında kullanılmıştır. 

CHP milletvekili Hüseyin Bayındır 09.10 2003 tarihli TBMM Genel Kurulunda şöyle konuşmuştur: 

“Bakın arkadaşlar, ülke, gerçekten darda; sizin bize anlatmaya çalıştığınız gibi 
değil. Anadolu'da fiilî hayat bir başka yürüyor. Çaresizlik almış başını gitmiş. 
Umutsuzluk umut olmuş ülkede. Görün bunları. Görmezseniz, bir gün onlar 
gösterirler. 

Bakın, aklıma ne geldi biliyor musunuz; aklıma, çok değerli Şairimiz Orhan Veli 
Kanık geldi. Ne güzel söylemiş sizin iktidar günlerinizi, nasıl tarif etmiş 
ekonominizi. Memleketimdeki insan manzaraları için ne diyor biliyor musunuz?: 

‘Cep delik cepken delik 
Yen delik kaftan delik 
Don delik mintan delik 
Kevgir misin be kardeşlik?’ " 68 

Siyasîler söylemlerini etkili ve dinamik tutabilmek hatta durumu mizahîleştirmek adına şiir türünden faydalanmışlardır. Muhalefet vekilinin görüşüne göre, iktidarın ülke yönetimi arzu edilen şekilde değildir ve halk sıkıntıdadır. Bunu etkili bir şekilde ifade etmeye çalışan muhalefet üyesi, halkın yaşadığı sıkıntıyı Orhan Veli’nin mizahî öğeler içeren bu şiirini referans göstererek izah etmeye çalışır. 

CHP Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ, 25.06.2009 tarihli TBMM Genel Kurulunda şöyle konuşmuştur: 

“Değerli arkadaşlarım, siyaset kurumuna bu negatif bakışın nedeni halkımızın 
siyasetin bir kamu hizmeti olmaktan çıktığına, çıkar kapısı hâline dönüştüğüne, 
servet kazanımının ve devleti soymanın aracı hâline geldiğine inanmasından ileri 
geliyor. Dokunulmazlığı da bu kirli emellere ulaşmak için kullanılan bir zırh 
olarak görüyor. Bu nedenledir ki Neyzen Tevfik’in hepimizi isyana sevk eden şu 
dörtlüsü dillere pelesenk olmuştur: 

‘Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler, 
Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus dediler. 
Künyeni almak için partiye ettim telefon, 
Bizdeki kayda göre şimdi o mebus dediler.’ “ 69 

Şiir türünün kullanıldığı yukarıdaki söylem aynı zamanda bir hiciv içerir. Muhalefet vekili, toplumun siyasete ve siyasîlere olan güveninin azaldığını, bunun sebebinin de siyasiler olduğunu ifade etmeye çalışırken Neyzen Tevfik’in hiciv içeren bir dörtlüğüne yer vermiştir. Hicvin, keskin ve sert dili bu örnekte karşımıza çıkmıştır. ‘hırsız’, ‘alçak’ ve ‘deyyus’ kelimeleri mebuslar yani milletvekilleri için kullanılmıştır. 

Muhalefetin, siyasî çatışmada şiiri kullanmasına bir örnek de CHP’nin 2011 Genel Seçiminde sözleri Ali Dilki ve bestesi Onur Akın’a ait olan, Nilüfer Sarıtaş tarafından seslendirilen şarkıdır: 

“Halkım bir kumar oynadı Yazı dedi tura çıktı 

Düştü çukuru boyladı 
Her yerinden yara çıktı, 
Ak dediler kara çıktı 
Kaldırdılar keplerini 
Tanıdılar tiplerini 
Aradılar ceplerini 
Her taraftan para çıktı 
Ak dediler kara çıktı 
Bir araya tıkıştılar 
Kuyrukları sıkıştılar 
Bir ara çok takıştılar 
Ve askeri şur’a çıktı, 
Ak dediler kara çıktı. 
Getirdiler başımıza 
Uğramadı çarşımıza 
Geçemedi karşımıza 
Eli yüzü kara çıktı, 
Ak dediler kara çıktı. 
Karıştırdı dibimizi 
Ele aldı ipimizi 
Beğenmedi tipimizi 
Gözümüzse mora çıktı, 
Ak dediler kara çıktı. 
Tuttuğunu tıkıyorlar 
Ümüğünü sıkıyorlar 
Cayır cayır yakıyorlar 
Bunlar tam bir çıra çıktı, 
Ak dediler kara çıktı. 
Götürdüler kasa kasa 
Dedim ki bu nasıl yasa 
Sürgün yedim ta Sivas’a 
Tayinimiz Zara çıktı, 
Ak dediler kara çıktı. 
Birisini tutmak için 
İçeriye atmak için 
Mahpuslarda yatmak için 
Hemen bize sıra çıktı, 
Ak dediler kara çıktı. 

Ali: yobaz bunlar bence 
Söylemiştim daha önce 
Gerçekleri söyleyince 
Karşıma Ankara çıktı, 
Ak dediler kara çıktı.” 

Bu şiir, esas itibariyle hiciv türüne de en uygun örneklerden biridir. Muhalefet, AK PARTİ’yi hedef alan sözlerini, mizahtan yararlanarak kullanırken, maksat mizahın itibar zedeleme işlevinden faydalanmaktır. Bu şiir, hicvin sert ve keskin üslubunu gözler önüne sermek için spesifik bir örnektir. Bu şiiri bir seçim şarkısı olarak kamuoyuna sunan CHP’nin maksadı mizah yoluyla AK PARTİ’nin itibarını zedelemektir. 

CHP milletvekili Yılmaz Ateş 30.03.2011 tarihli TBMM Genel Kurulunda şöyle konuşur: 

“Sayın Başbakan, değerli arkadaşlar, çok ilginç bir şiir okudu, hak etmediği belki bir cezayı da aldı. Şimdi, şiir okudu diye kendini düşünce mağduru ilan eden Başbakana ve Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarına ben de bir şiir ithaf edeceğim. Değerli arkadaşlar, Demokrat Parti “Özgürlükler sağlayacağım.” diye iktidara geldi ama bir süre sonra onlar da sizin gibi demokratik hak ve özgürlükleri budamaya başlayınca Âşık Ali İzzet Özkan “Parti Destanı” diye bir şiir yazdı. O şiirin bir dörtlüğünü ben Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarına ithaf ediyorum. Bu dörtlükte diyor ki Âşık Ali İzzet Özkan: 

‘Demokrat Partiyi gözel kız sandık, 
Çirkin çıktı, kahpe çıktı, dul çıktı. 
‘Alnım açık, yüzüm ağ’ dedi, kandık, 
Yüzü kara çıktı, başı kel çıktı.’ 
Bunu AKP’ye ithaf ediyorum.” 70 

Bu söylemde muhalefet milletvekili Demokrat Parti’yi hicveden bir şiir okuyarak, 
esasen AK PARTİ’yi eleştirir. Zira, vekilin “Bu şiiri AKP’ye ithaf ediyorum” 
şeklindeki sözü bu şekilde yorumlanabilinir. Şiirde geçen satırlarda bir yanılgının 
olduğu ifade edilir. Bu bağlamda, vekil AK PARTİ iktidarının özgürlükler konusunda pozitif bir tavır sergilememesi şeklindeki görüşünü bir şiirle hicvetmeyi tercih eder. 

68 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem22/yil2/bas/b005m.htm 
69 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem23/yil3/bas/b110m.htm 
70 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem23/yil5/bas/b084m.htm 


3.3.3. Fıkra 

“Umumiyetle gerçek hayat hadiselerinden hareketle “hisse” kapmayı hedef tutan ve temelinde az çok nükte, mizah, tenkid ve hiciv unsuru bulunan sözlü, kısa, mensur hikâyelerdir” (Elçin 2001: 566). 

CHP milletvekili Uğur Aksöz 02.06.2007 tarihli TBMM Genel Kurulunda şöyle bir 
fıkra anlatmıştır: 

“Yönetemediniz... Yönetemediniz... Yönetemediğiniz gibi, ülkeyi de yönetemediniz, krizleri de yönetemediniz, hiçbir şeyi yönetemediniz. Bakın, arkadaşlar, yönetemediniz. Ben size, son olarak... Bu son konuşmamız herhalde, yarın Meclis kapanacak diye umuyorum, tabii sizin grup başkan vekilleri yarın sabah uyanıp Meclise devam demezlerse, akıllarına ilk geleni yapıyorlar. Yarın kapanacağını varsayarak size küçücük bir Temel fıkrası söyleyeceğim: Temel ile Dursun yolda gidiyormuş. Dursun muz kabuğuna basıp düşmüş, kafayı yere vurmuş. Kalkmışlar yola devam etmişler. İleride bir muz kabuğu daha görmüşler, Dursun demiş ki: "Aa, bak orada da muz kabuğu var." Temel de demiş ki: "Desene biraz sonra yine düşeceğuz." Gene düşeceksiniz, gene düşeceksiniz.” 71 

Siyasîlerin söylemlerinin arasında, var olan duruma ya da tespite dikkat çekebilmek ya da ifadelerini örneklendirmek adına fıkra türü kullanılmıştır. Muhalefet vekili Aksöz, bu fıkrayı anlatırken “kayıp düşmek” ile “iktidardan düşmek” ifadeleri arasında bir ilişki kurmuştur. Milletvekili, iktidarı bu şekilde ülke yönetmeye devam ettikleri sürece, akıbetlerinin iktidarı kaybetme olacağını bu komik fıkra üzerinden analiz etmiştir. Tabii, bir de fıkradaki Temel karakteri nin, “aynı hatayı bile bile yapması” üzerinden de iktidara bir gönderme yapmıştır. 

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 06.09.2011 tarihinde Aydın’da yaptığı konuşmada şöyle bir fıkra anlatmıştır: 

“Adamın biri ölüyor. Öbür dünyaya gidiyor. Bakıyor karşıda bir duvar ve 
milyonlarca saat var. Ucu bucağı görünmüyor. Yanındaki meleğe soruyor. ‘Nedir 
bu saatler?’ O da ‘Herkesin bir saati var, yalan söyleyince yelkovan oynar. O 
nedenle buradan insanları kontrol ediyoruz’ diyor. Karşıda akreple yelkovan 
12'nin üstünde durmuş bir saat görüyor ve ‘bu kimin saati’ diye soruyor. Melek de ‘Mustafa Kemal Atatürk’ün saati. Hayatında hiç yalan söylemedi’ diyor. 

Sonra kimisi biraz hafif oynuyor, kimisinin akrep yelkovan farklı yerlerde duruyor ve soruyor. ‘Kanuni Sultan Süleyman’ın saati hangisi’ filan diye. Birden aklına geliyor ve ‘Bizim ülkede Recep Tayyip Erdoğan var. Onun saati nerede?’ diyor. ‘Valla onun saatini zebani aldı, cehennemde vantilatör olarak kullanıyor’ yanıtını alıyor.” 72 

Muhalif siyasîler, iktidara yönelik eleştirilerini sıralarken, fıkra türünün anlatım 
geleneği içerisindeki vasıflarından yararlanmak istemişlerdir. Kılıçdaroğlu, Başbakan’a yönelik eleştirilerini somutlaştırmak ve mizahîleştirmek böyle bir fıkra anlatmayı tercih eder. Fıkranın anlamına bakıldığında Başbakana yönelik bir hicvin olduğunu görmekteyiz. Fıkraya göre, Başbakanın saatinin yelkovanı öyle dönüyor ki, dönme şiddetiyle vantilatör etkisi yaratabiliyor. 

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 18.10.2011 tarihli parti grup toplantısında şöyle bir fıkra anlatır: 

 “Adam karısından şüpheleniyormuş. Dedektif tutmuş. Birkaç gün sonra dedektif gelmiş “ Efendim karınız süslendi püslendi evden çıktı, pastanede yakışıklı biriyle buluştu sohbet etti, sonra adamın evine gittiler, eşiniz soyundu, adam da ceketini çıkardı ve perdeyi kapattı” demiş. Bunun üzerine pişkin koca “Tüh, yine ispat edemedik” diye dizine vurmuş.” 73 

Fıkrayı anlatan Kılıçdaroğlu konuşmasının devamında dönemin içişleri bakanı Beşir Atalay’la ilgili olarak ortaya konan belgeleri hatırlatarak “Ben ispat için daha ne yapayım?” diye sormuştur. Kılıçdaroğlu, Atalay ile eleştirilerini mizahîleştirmek için böyle bir fıkra anlatmayı tercih etmiştir. 

71 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem22/yil5/bas/b120m.htm 
72 http://www.chp.org.tr/?p=38827 
73 http://www.chp.org.tr/?p=45688 


3.4. MİZAH TÜRLERİNİN KULLANIMI 

3.4.1. Hiciv  74 

22.10.2009 tarihli TBMM Genel Kurulunda milletvekilleri arasında şu diyalog geçer: 

“Bayram Ali Meral (Devamla) - Kim alışveriş yapıyor ki? Alışveriş yapan mı var 
ki fiyatlar artsın. Fiyatlar nasıl artar? Enflasyon nasıl yükselir? Onu bilmiyorsan 
ben sana ne söyleyeyim! Değerli arkadaşlarım, muhterem arkadaşlarım, bakınız, Türkiye'nin… 

Abdülhadi Kahya – İtham ediyorsun. O kadar kolay değil. 

Bayram Ali Meral (Devamla) – Bak, gözünü sevdiğim kardeşim, benimle uğraşma, senin alnına öyle bir yazı yazarım ki, yetmiş karton zımparayla çıkaramazsın, otur oturduğun yerde! Yerinde otur, otur! Benimle ne konuşuyorsun, ben, altınların içinde yüzmedim. 

Abdülhadi Kahya – Sen oraya cevap ver! 

Bayram Ali Meral (Devamla) – Ecevit, altın satanlara, kuyumculara, satışlarınızı 
yazın dediği zaman, devlete vergi vermemek için kapımı kilitlemedim. Benimle 
konuşamazsın, otur oturduğun yerde! ” 75 
Mizahın türlerinden en sert ve keskin ifadeleri içeren hiciv, siyasîlerin söylemlerinde de kullanılmıştır. Muhalefet milletvekilinin bu söyleminde iktidar milletvekiline yönelik bir hiciv vardır. Eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in vergi uygulamasında, iktidar milletvekilinin kuyumculuk mesleğine atfen, vekilin vergi vermemesi yönündeki iddiası hiciv içeren bir ifadeyle sunulmuştur. 

Yaşar Ağyüz 09.12.2009 tarihli TBMM Genel Kurulunda şöyle konuşur: 

“Bu durumdan çıkmamızın yolu, iktidarın ekonomik ve sosyal politikalara 
eğilmesinden geçer değerli arkadaşlarım. Gerilim siyasetiyle hiçbir parti puan 
kazanmaya çalışmasın. Özellikle iktidar partisi ve Başbakan son aylarda hep 
gerilim siyaseti yapıyor. Gerilim siyaseti bu topluma yarar getirmez. Uzlaşmacı 
siyaset yapmanız lazım, uzlaşmacı tavır ortaya koymanız lazım ama diyor ki: 
“Muhalefet liderleri konuşurken televizyonu kapatın çocuklar.” Bunu Başbakan 
diyor. Peki, ben ona, partisine “AK PARTİ” denmedi diye bazı yazarlara “edep…” 
lafı söyleyen Başbakana nasıl güveneceğim? Eleştiren muhalefete “şeref…” diyen Başbakana nasıl güveneceğim? Eleştiren muhalefete “namus…” diyen Başbakana nasıl güveneceğim? O konuşurken televizyonu kapatmak lazım. Bereket Amerika’ya gitti, bir de bayramda üç gün kayboldu da toplum bir rahat nefes aldı, “oh” dedi. Demek ki Türkiye’yi içerdeyken kötü yönetiyor, gerilim siyaseti yapıyor, dışarıdayken gerilim azalıyor.” 76 

Muhalefet vekiline göre, Başbakanın toplum üzerinde gerilimi tırmandıran yaklaşımı vardır ve o yokken ülke rahat nefes almaktadır. Vekilin Başbakana yönelik gerilim siyaseti yaptığı eleştirisi üzerine şekillenen söylemde “O konuşurken televizyonu kapatmak lazım” cümlesi mizahî bir amaç için söylenmiş bir hiciv örneğidir. 

CHP milletvekili Muharrem İnce, 16.03. 2010 tarihli Star Tv’de yayımlanan Arena adlı programda şu konuşmayı yapmıştır: 

“…Başbakan geçenlerde diyor ki: Ben de Kunta Kinte’yim. Bunu gerçekten basit 
bir dille açıklamak istiyorum. Kunta Kinte, hepimizin televizyonlarda izlediği, 
gemilerin bodrumlarında onun ataları zincirlerle bağlı olarak Afrika’dan 
Amerika’ya getirildi. Kunta Kinte’nin gemisi yoktu, bu bir. İkincisi, Kunta 
Kinte’nin evinin etrafı duvarlarla çevriliydi, Sayın Başbakan’ın da evinin etrafı 
duvarlarla çevrili bu doğru; ama, Kunta Kinte dışarı kaçmasın diye etrafı 
çevriliydi. Başbakan’ın evi ise halk içeri girmesin diye çevrili…” 77 

“Kunta Kinte” Amerikalı yazar Alex Haley tarafından yazılmış “Roots”(Kökler) isimli bir romanın kahramanıdır. Kunta Kinte, romana göre genç bir delikanlı iken Afrika’dan kaçırılmış ve Amerika’ya köle olarak satılır. Başbakanın kendisini Kunta Kinte’ye benzetmesiyle İnce istihza eder. Zira, ona göre Kunta Kinte kaçmasın diye etrafı çevrilidir. Başbakanın ise halktan kopuk yaşadığını, kendisine ulaşılmasın diye etrafını sardırdığını iddia eden İnce, bu benzetme ile aynı zamanda Başbakanı hicveymiştir. 

Yine CHP milletvekili Muharrem İnce 26.10.2010 tarihli TBMM Genel Kurulunda 
şöyle konuşur: 

“Bir buçuk yılda kırk dört ülkeye yetmiş bir ziyaret yapmakla övünen bir Devlet Bakanı. Eğitimin farklı iki tanımını dahi yapamayan bir Millî Eğitim Bakanı. 
Yumurta atan öğrenciden siyah ceketinin sol omzu kirlendiği için davacı 
olan Vakko bayisi Devlet Bakanı. Bugünlerde, geçmişte düğünlerde “amcasından bir bilezik, halasından bir tencere” diye hediyeler dağıtılırken, artık Bursa’daki seçimlerde “Bakanımdan bir greyder” tartışmalarına geldik. 

“Sıfır sorun yapacağız.” deyip elde var sıfır yapan bir hayalci Dışişleri Bakanı. 
Ben son olarak sizlere şunu söyleyeyim: Siz biraz sonra “Bu kürsüdekinin boynunu vurun, tez susturun, telefonlarını dinleyin, peşine polis takın.” diyeceksiniz. Siz de 

“Padişahım çok yaşa, padişahım çok yaşa!” diyeceksiniz.” 78 

74 1. Bölüm, Mizah Türleri, Hiciv. 
75 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem23/yil4/bas/b010m.htm 
76 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem23/yil4/bas/b028m.htm 
77 https://www.youtube.com/watch?v=wqVOLNTFeMc 
78 http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem23/yil5/bas/b011m.htm 


8.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder