23 Mart 2020 Pazartesi

2002-2011 DÖNEMİ TÜRK SİYASETİNDE MİZAH., BÖLÜM 5

2002-2011 DÖNEMİ TÜRK SİYASETİNDE MİZAH.,  BÖLÜM 5




2.6. DÜNYADA SİYASÎ MİZAHIN KULLANIMINDAN BAZI ÖRNEKLER 


 C:\Users\ww\Downloads\tumblr_luio6piKyq1qze2tmo1_r1_1280.jpg

(Karikatürdeki yazılar: Editor; “Her şey Demokrasi İçin”. Kapitalist; “Her şey şeref için”. Politikacı;” Her şey barış için”. Başkan;” Her şey İsa İçin”. Kaynak: Hart, Boss 2007: 42). 

Mizaha bir çıkış noktası aramak beyhude bir uğraş olacaktır. Mizah, ne bir siyasal sistem, ne bir edebî akım ne de bir sosyolojik/antropolojik/felsefi bir kuramdır. Mizah bir “çatışma” hâlidir ve dolayısıyla “şu tarihte, şurada doğdu” diyemeyiz. Bu da demek oluyor ki, insanın herhangi bir uzvu gibi, her zaman doğasında ve varlığında olagelmiştir. 
Mizah üzerine ilk söylenenler, mizaha dayanak oluşturan gülmenin yanı sıra komedya kavramına dair konuşulanlarda mevcuttur. Dünyada mizah yakın çalışmalar, komedya ile başlamıştır. 
Antik Yunan filozofları, komedyayı o dönem için eleştirmişlerdir. Aristo, komedya hakkındaki söylediklerini sınırlı tutar. O dönemdeki gülme öğesinin fiziksel kusurlar ve eksiklikler olmasından hareketle, kişisel taşlamaya karşı olduğunu, acıtıcı alayı kınadığını belirtir (Şener 2008: 50). Platon ve Aristo gerek siyaset gerekse komedi üzerine teoriler oluşturmuşlardır; ancak bu iki kavramı birbirlerinin dışında tutmayı yeğlerler. “Onların politik ahlakları gözlerini kör eder” ( Schutz 1997: 38). 

“Aristophanes, komedyanın yalnızca eğlence sağlamakla kalmadığını, ayrıca toplumun beğenisini eğittiğini, ahlak eğitmeni ve siyaset danışmanı görevini ileri sürmüş, eserlerinde doğruyu, gerçeği söylediğini, büyük mevkilerdeki kötü kişilere saldırarak ülkeyi pakladığını belirtmiştir” (Şener 2008: 52). 

Antik Yunan’dan günümüze uzanan siyasi mizaha işlevsellik açısından bakmak yararlı olacaktır. Mizahın, siyasetteki rolü, toplum düzenindeki istikrar arayışı yahut yıkıcı/yapıcı/onarıcı performansı tüm Dünya ülkeleri için söz konusu olabilir. Mizah evrensel bir gelenektir. Salt bir bölgeye ya da bir millete / halka / topluma ait olamayacak kadar hitap ve etki alanı geniş bir kültür öğesidir. Tüm Dünyadaki ülkelerin ya da toplulukların mizah anlayışları ve gelenekleri birbirlerinden farklı nitelikler gösterebilir. 

Mizah yapmak ciddilik istemesinin yanında geniş bir bilgi birikimine de sahip olmayı gerektiriyor. Mizahın komediden ayrılan yanı da budur. Sadece güldürmek için özellikle günümüzde kişi taklitleri, bölgesel ağız farklılıkları, bedensel gösteriler, beklenilenin tam aksi hareketler, argo, cinsellik gibi konular yetebiliyor. Ancak mizah yapmak farklı bir perspektif istiyor. 
Mizah evrensel bir gelenektir. Salt bir bölgeye ya da bir millete/halka/topluma ait olamayacak kadar hitap ve etki alanı geniş bir kültür öğesidir. Tüm Dünya’daki ülkelerin ya da toplulukların mizah anlayışları ve gelenekleri birbirlerinden farklı nitelikler gösterebilir. 
Mizah kültürel doku, toplumsal ve hukuksal normlar, geleneksel motifler ya da coğrafik farklılaşmalar gibi pek çok unsurdan etkilenir. Örneğin, Amerika’da çizilmiş bir karikatür sadece gülümsetirken, Ortadoğu’da farklı sonuçlara daha açık bir ifadeyle hukukî cezalara götürebilir. 

1998 yılında bazı ülkelerde yapılan 1 Nisan şaka örnekleri şöyledir. 

“ Japonya’nın Asahi Şimbun gazetesi politikacılara gerçekleri söyletecek, 
sözlerindeki şifreleri çözecek bir makinenin icat edildiğini; Portekiz’de yayın 
yapan Radyo-Paris, İran milli futbol takımının Dünya Kupası’na gitmekten 
vazgeçmesi üzerine FIFA’nın Portekiz milli takımını kupaya seçtiğini; Kıbrıs Rum 
Radyosu, Kıbrıslı Türkler katılamadığı için Rum tarafının da Eurovision şarkı 
yarışmasına katılmaktan men edildiğini; BBC radyosu ABD’de hem yumurta hem de süt veren tavukların yetiştirilmeye başlandığını; bir Danimarka gazetesi 
rahibeler için bacakları ve göğsü açıkta bırakan seksi giysiler tasarlandığını; 
Senegal’de yayımlanan Vel Fecr gazetesi ülkeye giden Amerikan Başkanı 
Clinton’un Dakar Camii’ni ziyareti sırasında Müslümanlığı kabul edeceğini ve 
adını da Bilal olarak değiştireceğini; Vietnam’ın Thanh Nien gazetesi Diego 
Maradona’nın savaş konusunda çok cesur oldukları için Vietnam halkının milli 
takımını çalıştırmaya karar verdiğini haber olarak ilettiler. Türkiye’de Gözcü 
gazetesi ise Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller’in görüşmesini seçim pazarlığı olarak 
yorumlarken, Akşam gazetesi oyunculardan biri dopingli çıktığı için Kocaeli’nin 
Fenerbahçe karşısında hükmen yenik sayıldığını ve ligin allak bullak olduğunu 
yazarak 1 Nisan şakası yaptılar.” (Ökten 2001: 150). 

Bu yazıyı kaleme alan yazar, Türkiye’nin şaka/mizah anlayışını diğer ülkelerle 
mukayese etmiş; hatta, Türk şaka anlayışını eleştirmiştir. Ancak, şöyle bir bakış açısı da ortaya çıkmaktadır. Toplumlardaki kültürel doku, yaşanan hassasiyetler, toplumun sıkı sıkıya sarıldığı dinî/millî motifler mizah anlayışlarını direkt olarak etkilemekte hatta şekillendirmektedir. 1998’de Türk medyasının yaptığı şaka, Türk toplumunun siyasete olan ilgisini ve futbola olan düşkünlüğünü ispatlar nitelikte görünmektedir. 

2.6.1. Amerika Birleşik Devletleri 

Amerikan mizahında, cinsellik, etnik mizah ve kaba şakalaşmalar oldukça yaygındır. 
Aynı zamanda Knauer’in dediği gibi agresiflik Amerikan mizahında görülür (Torun 2006: 76). Bu anlamda, Amerikan başkanlarından Franklin Delano Roosevelt için aşağıda anlatılan anekdot, Amerikan toplumunun sivri ve saldırgan mizahına örnek teşkil edebilir: 

“Başkan Franklin Delano Roosevelt, alçakgönüllülük için ironik mizahı kullanırdı ve politika oyununda heyecanlı bir artistti. Aynı zamanda, dolaylı olarak rakipleriyle alay ederdi. Başkanın favori öyküsü, New York’un Cumhuriyetçi Westchester ilçesinde bir trende anlatılır: Her sabah, bir adam tren istasyonunda gazeteci çocuğa bir çeyreklik veriyor ve bir gazete seçiyor. İlk sayfaya göz ucuyla bakıyor ve gazeteyi trenden dışarı fırlatıyor. Sonunda, gazeteci çocuk, merakla müşteriye neden sadece ilk sayfaya baktığını sordu: 

“Ben ölüm ilanlarıyla ilgileniyorum” dedi adam. 

“Fakat onlar yirmi dördüncü sayfada olurlar ve sen onlara hiç bakmadın” dedi genç. “Genç, benim ilgilendiğim o.çocugu birinci sayfada olur.” (Schutz 1977: 266) 

Amerikan siyasetinde nükte denildiğinde ilk akla gelen isin şüphesiz ABD eski 
başkanlarından Abraham Lincoln’dür. Kendisi hakkında anlattığı hikâyeler şöyledir: 

“İki dindar kadın tren kompartımanında konuşuyor. Biri der ki: “Jefferson 
Davis’in kazanacağını zannediyorum.” Diğeri sorar: “Nereden biliyorsun?” İlki 
cevap verir: “ Çünkü Jefferson mütedeyyin bir insan. 22 
” İkincisi “Haklısın, ama Lincoln de mütedeyyin bir adam.” İlki cevap verir:” 
Evet, ama Allah onun şaka yaptığını zannedecek” (Muallimoğlu 1997: 130). 

22 Mütedeyyin, dine bağlı, dindar anlamına gelmektedir (Develioğlu 2002: 763). 

Lincoln’un şaka sever tavrı halk tarafından bilinmektedir ve aralarında konuşan iki kişi Lincoln’un dindarlığı üzerine böyle bir espri yapabilmektedirler. 
“Lincoln’un fiziksel görüşünü pek de iyi değildir. Hatta birçoklarına göre çirkin 
bir adamdır ve çirkinliğini konuşmalarına konu yapar. Lincoln ile senatör Stephen Dougles ile aralarında geçen diyalogda Dougles, Lincoln’ü ikiyüzlülükle suçlar. Lincoln: “Bu konuda dinleyicilerin hükmüne müracaat etmeyi tercih ederim” dedi ve ekledi: “ Eğer benim bir diğer yüzüm daha olsaydı, hiç bu gördüğünüz yüzü takınır mıydım?” (Muallimoğlu 1997: 131) 

Nüktedanlık, bir sözel sataşma halinde, ustaca kendisine edilen lafın altından 
kalkabilmek; hatta, lafı gediğine koyabilmektir. Lincoln’e yönelik yukarıdaki 
“ikiyüzlü” suçlaması, onun bir şekilde karşı tarafı yenilgiye uğratmasını 
gerektirecektirmiştir. Kendi fiziksel özelliklerini bile, bu durumda kullanan 
Lincoln, “ikiyüzlü” kelimesini mecazen yerinde bir espriyle değerlendirmiştir. 

“Lincoln’e bir adamı övüyorlarmış: 
-Bütün ömrü bilgi denizinde yüzmekle geçti. Çok değerli, iktidar sahibi bir şahsiyettir... 
Meğer adamı Lincoln de tanıyormuş. Anlatılanlara başını sallamış: 
-Haklısınız, hayatı boyunca bilgi denizinde yüzdü; ama daima hiç ıslanmadan çıktı.” 

Lincoln, bir başka isim için kendisine yapılan yorumlar üzerine, mecazlı bir 
anlatım sergilemiştir. Aslında, Lincoln’un bu fıkradaki tavrı, övülen insanı 
hicvetmeye yöneliktir. Zira, övülen kişi, çok bilgili bir adam olsaydı, Lincoln’un 
tanıması gerekirdi. Bu anlamda, Lincoln övülen kişinin bilgi arasında dolaşmış 
olabileceğini; ancak, o bilgilerden hiç faydalanmadığını ifade etmeye çalışmıştır. 

Bunu da kendine has bir nükte ile ifadelendirmiştir. 

“Lincoln başbakanken bir genç iş istemek için huzuruna çıkmış. Konuya girmeden önce de dedesinin, babasının, amcasının iç savaş sırasında gösterdikleri kahramanlıklardan, bu yolda hayatlarını bile feda ettiklerinden bahsetmiş. Lincoln delikanlıyı sakin sakin dinledikten sonra tepkisini şöyle dile getirmiş: 
-Evlât, sen bana patatesi hatırlatıyorsun. Zira onun da en iyi tarafı, - işe yarayan kısmı- toprak altındadır.”23 

Abraham Lincoln’un, genç bir delikanlı ile diyalogu verilmiştir. Ancak, sıradan bir 
diyalog olmadığı gibi, benzetme ile bir istihza söz konusudur. Lincoln’un delikanlıya olan bu tavrı, iş istemek için geldiğinde, kendisinden ziyade, akrabalarının özelliklerini anlatmasından kaynaklıdır. 

Öte yandan Amerikan mizahının cüretkâr tarafı ABD’nin Fox isimli kanalında 
yayımlanan bir animasyon dizisi olan Family Guy’ı adlı dizinin 11 Mart 2007 tarihli bölümünde ABD eski Başkanı Bill Clinton üzerinden mizah yapılmasıyla kendini gösteriyor. Bölümün adı Bill and Peter Bogus Journey. Peter, Bill Clinton’ın arabasını tamir ederken sakatlanıyor. Bill Clinton da Peter’ı ziyarete geliyor. Peter ile Bill’in yatak sahnesi ve ot içme sahneleri kanal tarafından sansürleniyor ancak dizinin DVD formatında tüm sahnelere erişmek mümkün. 
Voa News’ün haberine göre; Lewis Black televizyonda siyasi mizah yapan “Daily 
Show with Jon Stewart” programında ün saldı. Stewart ve Black, Amerika’da medyayla ve siyasetçilerle dalga geçen komedyenlerin başında geliyor. “Komedyenler artık kamuoyu oluşturmaya başladı. Kamuoyu yoklamalarına göre gençlerin temel haber kaynağı bu mizah programları.” Hatta, habere göre Amerikalıların çoğu siyasette kutuplaşmanın aşırıya kaçtığını düşünüyor. Siyasetçilere güven tükeniyor. Ancak anlaşılan o ki seçmenin güvendiği başkaları var: komedyenler. Lewis Black siyasetçilerin riyakârlığını gözler önüne sermenin önemli olduğunu vurguluyor: “Halka bu aptalların işe yaramaz olduğunu hatırlatmak bize düşüyor.” şeklindeki ifadesi dahi Amerikan mizahının keskin ve sivri dilini gösteriyor.24 

23 http://ebitik.azerblog.com/anbar/6218.pdf) 
24 (http://www.turkishny.com/hot-news/50-hot-news/38989-amerikada-siyasi-mizahn-gucu/printing). 

Amerikan mizahı, sözlü mizahta olduğu kadar, karikatür mizahında da oldukça agresif ve cüretkardır: 

 C:\Users\ww\Desktop\shoe-fits-sb1216d.jpg

(Karikatürün yazısı: Eğer ayakkabı olursa (uyarsa anlamında kullanılmıştır). Karikatürdeki şahsın sağ kulağındaki ayakkabının üzerinde “ekonomi”, sol kulağının üzerindeki ayakkabıda ise “Irak” yazmaktadır. Kaynak: (http://politicalhumor.about.com/od/bushcartoons/ig/Bush-Cartoons/If-The-Shoe-Fits.htm) 



 C:\Users\ww\Desktop\dick-quiz.jpg

(Karikatür yazısı şöyledir: 2002 Irak’ın Kitle İmha Silahları Var (Wmds: Weapons of mass destruction) 2003 Irak ve El-Kaide işbirliği içindeler. 2006 Biz işkence etmeyiz. 2009 Güvenliğimizi korumalıyız. 
Kaynak: 
(http://politicalhumor.about.com/od/dickcheney/ig/Dick-Cheney-Cartoons/Dick-Cheney-Quiz.05XT.htm) 

2.6.2. Rusya 

Rusya’da özellikle Komünizm dönemindeki şakalar, geleneksel ve demokratik 
toplumlarda söylendiğinden daha çok kişisel, politik, zekâ ürünü ve tarihsel öneme sahipti; ama, kontrolü ele geçirmeye bağımsızlığı, sosyal kuruluşları değiştirmeye veya heyecan duymaları için ısrar etmeyi amaçlamıyordu (Davies 2007: 292). 

“-Rusya ve Hindistan arasında ne fark vardır? 

 -Hindistan’da bir insan diğerleri için açlıktan ölür ve Rusya’da insanlar bir insan için açlık çeker” (Davies 2007: 295). 

Sovyet Rusya’da üretilen bu fıkra, toplumda bazı insanların Komünizm rejimine 
yönelik rahatsızlıkları olduğu göstermektedir. Toplumun hepsi tarafından memnuniyetle karşılanmayan Komünizm’in sınırlı üretim sistemine yönelik bir hicvi, bu örnekte görebilmekteyiz. 

“Sovyetler Birliği 1964 yılında Kanada’dan buğday aldığında, Radyo’da halka bir soru soruldu. 

Ermenistan: Neden buğdayı Kanada’dan aldık? 

Kapitalizm’in eksikliğinden… Kronik aşırı üretim…” (Davies 2007: 299). 

Bu örnekte ise hem Komünizm, hem Kapitalizm eleştirilir. Bir ülkenin başka bir ülkeden tarım ürünü alması Komünizm’in sınırlı üretiminden kaynaklanmıştır. Kapitalizm ise kâr amaçlı bir üretim sistemi olduğundan aşırı üretim görülebilmektedir. Bu iki sistemin, eksiklikleri bu fıkrada, esprili bir dille anlatılmıştır. 

“İki Rus, Stalin mi yoksa Başkan Hoover mı daha iyi diye tartışıyordu. 
Biri ‘’ Hoover Amerikalıların içmemesi gerektiğini düşünüyor’’ dedi. 
Diğeri ‘’Evet ama Stalin de onların yemek yememesi gerektiğini düşünüyor‘’ diye yanıtladı (Davies 2007: 295). 

Bu örnekte ise, iki farklı devlet liderlerinin mukayesesi verilirken, maksat Amerikan rejimi karşısında, Sovyet Rusya rejimindeki Komünizm’in sınırlayıcı ilkesi ile alay etmektir. 

 “ Bir fili bir gazeteye sarabilir misin? 
Eğer kâğıt, Khruschev’in konuşmalarından birini içeriyorsa, evet!” (Davies 2007: 295). 

Bu örnekte ise Nikita Khruschev’in25 uzun süren konuşmaları esprili bir biçimde anlatılmıştır. 

25 27 Mart 1958- 15 Ekim 1964 Dönemlerinde Sovyetler Birliği Bakanlar Kurulu Başkanlığı yapmıştır.( 
http://tr.wikipedia.org/wiki/Nikita_Kru%C5%9F%C3%A7ev) 

2.6.3. İngiltere 

Knauer’e göre; “İngilizler bir başkasının başına gelmiş bir talihsizliğe gülmeyi tercih ederler.” Belki de bu bir savunma mekanizmasıdır. “Genellikle İngilizler insaflı insanlardır; ama, her nedense size yardım etmeden önce gülerler. İngilizlerin kendi durumlarına gülmek yani kendilerinle dalga geçmek gibi de önemli özellikleri vardır” (Aktaran Torun 2006: 74). 

“1950lerde İngiliz parlamentosunun bazı “tabu”ları var idi. Mebuslar birbirlerine aptal ya da yalancı diye hitap edemezlerdi. Dönemin Başvekili Winston Churchill, 16 Şubat 1953’teki bir parlamento oturumunda Sosyalistlerden şu şekilde bahsetti: 

“Daima şuna dikkat ediyorum. Muhalefet partisi üyeleri, kendilerinden sadır 
olmadığı için kabul etmeyi reddettikleri zihni tekliflerle karşı karşıya kaldıkları 
vakit, kazan altında çatırdayan boynuz seslerini hatırlatırcasına gülüşüyorlar. 
İncil’de şöyle bir pasaj var: Kazan altında çatırdayan boynuzların çıkardığı ses ne ise, aptalın gülüşü de öyledir ” (Muallimoğlu 1997: 257). 
Mizahın, zekâ ürünü olduğu bu noktada anlaşılıyor. Direkt aptal kelimesini yasa gereği kullanamayan Churchill, İncil örneğiyle bunu ifade edebiliyor. 
İngiliz mizahı Felsch için “Biraz ironi ve dokunaklı alayla şekillenmiş tuhaf ve gülünç bir yanı vardır” der (Aktaran Torun 2006: 74). Winston Churchill hakkında anlatılan başka bir anekdot; Felsch’in bahsettiği ılımlı tuhaflığa işaret eder: 

“Churchill, 85. yaş günü kutlamalarına gazetecileri de çağırmış. Parti çok 
kalabalık olmuş ve neşeli geçmiş. Davetli gazeteciler veda edip ayrılırken 
Churchill için bir temennide bulunmuşlar. 
-Efendim yüzüncü yaş gününüzü de böyle neşeyle kutlamayı dileriz... 
- Elbette kutlarız. Kendinize iyi bakarsanız niçin olmasın?” 

Felsch’in bahsettiği “dokunaklı alay” ibaresi ise aşağıdaki anekdotta görülür: 

“Türklere karşı Yunanlıları kışkırtması ve Yunan yandaşlığı ile de tanınan İngiliz 
Başbakanlarından Lloyd George (1864-1945), oldukça kısa boyluymuş. Bazen 
bundan üzüntü ve kompleks duyduğu da olurmuş. Bir siyasal toplantıda, toplantı başkanı, Lloyd George’u takdim ederken: 

 - Ben L.George’u her bakımdan büyük bir insan sanırdım. Gördüğünüz gibi alçacık boylu biri, demiş. 

 L.George sözlerine bu takdim edilişe cevap vermekle başlamış: 

- Sayın başkan, benim doğduğum yörelerde insanların büyüklüğünü anlamak için çenesinden yukarısını ölçerler. Görüyorum ki siz çenesinden aşağısını ölçüyorsunuz.”26 

26 (http://ebitik.azerblog.com/anbar/6218.pdf) 

Bu örnekte, toplantı başkanının Lloyd George ‘ye “kısa boyluluğu” üzerine sözel bir sataşması vardır. Toplantı başkanının amacı Lloyd George üzerinden kusur gösteren bir şaka yaparak, toplantıdakilerin bu duruma gülmelerini sağlamaktır. Ancak, Lloyd George’nin hazırcevabı sayesinde, kendisini bu durumdan kurtarabilmiştir. Hatta, asıl “alay eden” kendisi olmuştur. 
1916- 1922 yılları arasında İngiltere başkanlığı yapmış David Lloyd George hakkında şöyle bir anekdot anlatılır: 
“ Bir seçim nutku söylerken bir kadın, Başvekilin sözünü kesti: 

-Eğer ben senin karın olsaydım, yemeğine zehir katardım. 

Başvekil hemen cevap verdi: 

-Muhterem hanımefendi, eğer ben de sizin kocanız olsaydım, o yemeği hemen yerdim” (Muallimoğlu 1997: 161). 

David Lloyd George, kendisine yapılan bu sözel sataşmayı, hazır cevaplılığıyla 
karşılamıştır. ilk okumada nazik bir yanıt gibi görünen Başkanın sözleri, en az kadının yaklaşımı kadar rencide edebilecek tarzdadır. Ancak bu örnekteki mizahî söylemin, dolaylı ve kurgusal anlatımı durumu kurtarabilmektedir. 

2.7. TÜRKİYE’DE SİYASÎ MİZAHIN KULLANIMINDAN BAZI ÖRNEKLER 

Gülin Öğüt- Eker’in ifadesiyle, “bir tüketim nesnesi haline gelen mizahın, popüler kültürün bir fenomeni mi yoksa içgüdüsel ortaya çıkan bir muhalefet mekanizması mı?” olduğu sorularının cevabı, mizahın kullanım alanlarının genişliği sebebiyle, her iki durumu da karşılayabilmektedir. 
“Bu anlamda mizah, gülümseme veya kahkaha gibi bir eylemle reklam, sinema, 
ekonomi, siyaset, spor vb. çok farklı alanlarda hedef kitlenin zihnine söz, yazı, resim vb. aracılığıyla gönderilen bir tür yönlendirici mesajdır” (Öğüt-Eker 2009: 203). Siyasî mizahın, gerek mizahçılar gerekse siyasîler açısından kullanım amaçları da birbirlerinden farklı yöntemler izleseler de, nihayetinde bu aşamalar mizah kanalıyla birer politik propagandaya dönüşmektedir. 

Kitle iletişim araçlarının artması, yaygınlaşması daha önemlisi iyiden iyiye 
modernleşmesi üzerine siyasal iletişim dilinin ve icra ortamlarında da farklılıklar 
gözetilmiştir. Siyasetin bir pazar olarak görülmesi beraberinde ürün, pazarlama, sunma, satış, reklam, alış-veriş, ikna gibi kavramları da ortaya koyar. Siyasetçi, rekabet ortamının vermiş olduğu hırsla ürününü pazarlayabilecek yeni yöntemler arayacaktır. 

Türkiye Cumhuriyeti siyasî tarihine baktığımızda, siyasîler esas itibariyle mizahı, 
gündelik söylemlerinde ve siyasî münasebetlerde kullanmışlardır. Aşağıdaki örneklere baktığımızda, bilinçli/bilinçsiz bir mizahsal tavır karşımıza çıkmaktadır. 

2.7. 1. Demokrat Parti Dönemi Siyasetçileri 

Demokrat Parti, Türkiye’nin çok partili hayata geçişinin sembolüdür. Tabii, çok partili hayatla birlikte, mizahın da salt iktidar nezdindeki tutumunda yeni bir devinim oluşacaktır. Mizahçılar açısından bakıldığında, Adnan Menderes çizimleri mizaha yeni bir süreç katmıştır. Siyasîler tarafında da, CHP’ye muhalif ve etken bir siyasi oluşumun varlığı, karşılıklı siyasi söylemlerde mizahın kullanımına olanak verecektir. Zira, mizahın “çatışma” halinden beslendiği düşünülürse, çatışmak için de en az iki “taraf”a ihtiyaç vardır. 

“Bir dönem siyasetle ilgilenmiş olan edebiyatçı Arif Nihat Asya, 1950 seçimlerinde DP Adana listesinden aday olmuş. Adaylığı kesinleştikten sonra bazı dostları A. Nihat’a: “Sen, CHP’nin Adana’dan Kasım Gülek, Kemal Satır, Cavit Oral gibi devlerinin karşısına hangi cesaretle çıkıyorsun?”diye sorarlar. 

Seçim öncesi bir mitingde konuşan A. Nihat Asya sözlerine dostlarının 
uyarılarından ilham alarak şöyle başlamış: 

“Sevgili Adanalılar! Politikaya soyunmamızdan sonra bazı dostlarım bana "Sen 
CHP’nin Adana’dan falan filan devlerine karşı hangi cesaretle çıkıyorsun?" diye 
sordular. Gerçekte ise bu söz bana cesaret verdi. Çünkü şimdiye kadar sizin 
karşınıza hep birtakım devler çıktı. Biraz da insan görün diye ben huzurunuza 
çıkmış bulunuyorum!” 

Yukarıdaki söylem, Demokrat Parti’nin CHP eleştirilerine dair bir örnektir. Söylemdeki maksat, CHP’nin toplumun bakış açısındaki CHP imajını zedelemekken, “insan görün” ibaresindeki sözel sataşma, aynı zamanda bir hiciv niteliğindedir. 
Demokrat Parti bakanlarından Emin Kalafat’ın oldukça kısa boyu, Adnan Menderes’in şaka malzeme olur. Menderes’in ilk kurduğu kabinede bakan olamayan Kalafat bir gün hayal kırıklığı içerisinde Menderes’in yanına gelir: 

“- Sayın başbakanım, bakanlarınızı neye göre tespit ediyorsunuz acaba? 
Menderes’in cevabı güzel bir espri olarak o günlerde uzun zaman dillerde dolaşmış: 

-Boy sırasına göre Eminciğim, boy sırasına göre…”27 

27 http://ebitik.azerblog.com/anbar/6218.pdf) 

Bu söylem ise Adnan Menderes’in mizahsal tavrına örnek teşkil edebilir. 
Karşısındakinin muhtemel gerilimini azaltmak için, Menderes’in bu mizahî söylemin altındaki istihzayı da görmezden gelemiyoruz. 

2.7.2. Erdal İnönü., 

Türkiye siyasal tarihinde parti liderliği ve başbakan yardımcılığı yapmış Erdal İnönü, Türk siyasetinin gergin simaları arasında bir istisnadır. Genellikle gülümser bir yüz ifadesi ile belleklerde kalan İnönü, mizaç itibariyle mizahtan yana olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. 
Siyasete atıldığı il zamanlarda bir CHP’linin otobüsün önüne atladığında aralarında şu diyalog geçer: 

“-Senin Uğrunda ölürüm' 
-Sakın ha ölme, bir oya bile ihtiyacımız var. 28 

28 http://www.sodev.org.tr/Etkinlikler/2010/erdal_inonu_anildi.htm 

Erdal İnönü, SHP genel başkanlığı dönemimde diğer sol parti liderleri ve bürokratlarla bir restorana gider. Garson ile aralarındaki diyalog ise şöyledir: 

“-Bir şey almak ister misiniz, efendim? 
- ´Teşekkürler biz birbirimizi yiyeceğiz” 

İnönü, basitçe sol görüşü benimsemiş siyasilerin, sürekli olarak çekişmelerini, ortak bir paydada buluşamadıklarını, “birbirini yemek” deyimiyle özetlemiş, bir yerde kendileriyle alay etmiştir. 

Bir miting öncesi SHP milletvekili ile İnönü arasında bir konuşma şöyledir: 

“Milletvekili: Sayın Genel Başkanım siz iyi konuşamıyorsunuz, bakın Özal’a esip 
gürlüyor. 

İnönü: Peki ne yapacağım 

Milletvekili: Konuşurken masaya yumruğunuzu vuracaksınız, biz şöyle partiyiz, 
şöyle yaparız, böyle yaparız diye kükreyeceksiniz. 

İnönü kürsüye çıkar, yumruğunu masaya vurur ve şöyle der: 

-Bir öyle bir partiyiz ki adamı…Devamını bu arkadaş söyleyecek.” 29 

29 http://gunlukmizah.com/tag/erdal-inonu/ 

İnönü ile milletvekili arasında geçen bu diyalog, esas itibariyle İnönü’nün siyasete yaklaşımı hakkında ipuçları vermektedir. Siyasetin “çatışmacı” hallerinden uzak, çoğu zaman ılımlı bir üslup kullanan İnönü için, milletvekilinin önerileri uygunsuz görünmektedir. Anlayışını sergilemek adına, bu anekdotta İnönü, sözü millet vekiline vermiş; hatta onu zor bir duruma düşürmüştür. 


 6. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder