30 Mart 2020 Pazartesi

ASLAN ÇAKKAL OLUPDU

ASLAN ÇAKKAL OLUPDU 


Bayram Ankaralı, 
Çoban Ateşleri,
4.3.2004 

ASLAN ÇAKKAL OLUPDU, 
ÇAKKAL ASLAN OLUPDU 
DÜNYA’NIN MODASIDIR... 

Yukarıdaki başlık bir Kerkük Horyatından alınmıştır. Günümüzü ezgiyle anlatıyor. Mehmet Özbek tarafından hazırlanan ve piyasaya sunulan “Mum kimin yanan Kerkük” isimli eseri dinlerseniz daha ne tatlar ve doğrular bulursunuz.. 

Cephe Gittikçe derinleşiyor.. Saflar belirginleşiyor.. 

Çakallar kendini orman kıralı zannetmeye başladılar.. 

Artık kendilerine “işbirlikçi” ve hatta “hain” denmesini bile “Yarabbi şükür” diyerek karşılayanlar türedi, her yerde.. 

Attila İlhan Türkiye’nin %10 hain kontenjanı olduğunu dile getirirken sanki biraz insaflı davranmış. Ya da bu %10, tepeleri iyice ele geçirmiş. 

Her yerde onların havlaması duyuluyor. 

Türk milletine tarihte görülmemiş bir sansür uygulanarak, gerçekler saptırılıyor. 

Ancak, kendisini “İslamcı” çizgide tanımlayan bir gazetenin (YENİ ŞAFAK), bir yazarının (KORAY DÜZGÖREN) 4 Mart 2004 tarihli yazısını görünce kanım dondu. 

Molla Said, Ali Kemal, Şeyhülislam Mustafa Sabri gibi tescilli işbirlikçilere haksızlık mı edildi yoksa diye düşündüm. 

Ülkesinin askerine, şehidine ve gazisine hakaretler yağdıran, vatan toprağından “toprak parçası” diye hafifsemeyle bahseden birine verilecek isim bulamadım. 

Bulan varsa bana bildirsin, lütfen. 

Dün Ankara’da düzenlenen ''Hilafetin İlgası'' ve ''Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun 80. Yılı ile Günümüz Türkiyesi'' adlı toplantıyla ilgili iki milli cehpe gazetesinde çıkan yazıların dışında “mütareke basını” kılıklı yazılı ve görsel yayın organları tarafından ilgi gösterilmedi. 

Koray Düzgören ise korkmuş ya da endişelenmiş olacak ki, sütununda panik havasında aşağıdakileri döktürmüş: 

“...İşte bu teşkilatın düzenlediği panele katılan komutanlar salonda bulunanlar tarafından alkışlanmış ve o sırada "Dayan Denktaş Türkiye seninle" diye bağırılmış. 

Tabii bu tezahürata, bu amaçla oraya getirilen ve açıkça Kıbrıs'ta bir çözüm olmaması için çaba harcayan bu çevrelerce, maalesef 'kullanılan' Kıbrıs gazileri de katılmış. 

Daha önce bir TV programında da zoraki konuşturulmuşlardı bu gaziler. 

'Kıbrıs Barış Harekatı' adı verilen Kıbrıs'ın işgal operasyonunda yaşamlarını yitiren askerlerin mezarları başında... 

"Biz kanlarımız, canlarımız pahasına Kıbrıs'ı aldık, bir taşını bile vermeyiz" diye 
konuşmuşlardı. 

Çok acıklı görüntülerdi. 

Zavallı insanlara Türkiye'nin Kıbrıs'ı fethettiği görüşü benimsetilmiş, buna inanmaları sağlanmıştı. 

Kimse de kalkıp onlara, bu toprakların, mülklerin sahipleri bulunduğu ve daha geçenlerde, ele geçirilen bu topraklarda evi olan bir Rum kadının mülküne ulaşamamaktan dolayı Türkiye'yi Avrupa Mahkemesi'nde bir milyon dolar tazminata mahkum ettirdiğini söylememişti. 

Türkiye, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği ile başı daha fazla derde girmesin diye bu parayı, bazı şartlar ileri sürse de tıkır tıkır ödemişti.“ 

".....Dayan Denktaş" demeleri bundan... Denktaş da bu çevrelere ve bu görevlilere sırtını dayayarak dayanıyor. 

Gelen haberler, Denktaş'ın son günlerde çözüm olasılıklarına karşı iyice 'dayandığı'nı gösteriyor. 

Artık son olarak, ilk söylediği sözü tekrarlyyor: 

"Annan Planı'na hiç inanmadım" diyor. "Görüşmelere Türkiye'nin ricası üzerine girdim." 

Bu plana ve çözüme hiç mi hiç inanmayan bir görüşmeci ile Kıbrıs meselesini çözmeye çalışmak, daha önce bir yazımda da belirttiğim gibi, "Ciğeri kediye teslim etmek"ten başka bir anlam taşımıyor. 

Hükümetin umudu BM Genel Sekreteri Annan'da... Son sözü o söyleyecek... 

Denktaş'ın ve komutanların umudu ise referandumda... 

Referandumun, 35 bin askere karşılık yüz kusur bin seçmenin bulunduğu küçük bir toprak parçasında yapılacağını unutmayın.” 

Böyle bir yazıya imza atan kalem herhalde hicabından kırılmıştır. 

Soydaşının soykırıma uğramasını normal karşılayabilen, hatta haklı görüp “sözde barış harekatı” diyerek “Kıbrıs’ın işgal operasyonu” diyebilecek kadar şaşırmış ve paniklemiş adamları ciddiye almalı mıyız, yoksa bırakıp köpeksiz köyde değneksiz dolaşmalarını mı izlemeliyiz? 

Benim umudum alevlendi... 

Çünkü bunlar artık panikledi... 

En güçlü döneminde panikleyenler, en küçük bir zayıflıkta kaçacak delik bulamazlar.. 

4.3.2004 

****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder