23 Mart 2020 Pazartesi

2002-2011 DÖNEMİ TÜRK SİYASETİNDE MİZAH., BÖLÜM 4

 2002-2011 DÖNEMİ TÜRK SİYASETİNDE MİZAH.,  BÖLÜM 4



2.2.1. Siyasî İletişim Dili Olarak Mizah 

Siyasete yönelik farklı yaklaşımları; hükümet etme sanatı, kamusal hayat, uzlaşma uyum ve gücün- kaynakların dağıtımı (Türköne 2007: 32) şeklinde sıraladığımızda, özellikle siyasette kullanılması gereken dilin önem derecesi artıyor. 
Siyasal iletişim yöntemleri, siyaset mekanizması içerisinde kamuoyunun desteğine yönelik yaklaşımlar olduğu için, bizim burada altını çizmek istediğimiz, bu yöntemlerle birlikte, Dünya’da ve Türkiye’de siyasî dilin önemidir. Siyasî bir figürün, topluma ve toplumla münasebetine aracı olan medyayla olan ilişkisinde mizahın ne oranda ve nasıl etkilediği, sosyo-kültürel alanda üzerinde durulması gereken bir noktadır. 

Mizahın, savunma/saldırı, statü zedeleme, değersizleştirme gibi işlevleri, genel anlamda siyasi mekanizmaların tolerans gösterebileceği durumlar değildir. Mizahın, otoriter yapılanmayı sevmediği gibi iktidar cenahı da mizaha karşı mesafelidir. Ancak, görülen o ki; siyasette farklı söylemlerin belirmesiyle, birlikte siyasi dil de ılımlılaşmış, mizah pek çok hitapta kendisine yer bulmuştur. 

Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle, Kültür Bakanı’na dönüp bir gün; "Sayın bakan, son zamanlarda karikatürlerim çıkmaz oldu, hakkımda espri yapılmıyor, halk beni sevmiyor mu?" diye sormuş.7

Bu örnekten hareketle diyebiliriz ki; mizahın olumlu propaganda yapabileceğini ve statüye karşı göreceli olumlu katkısına inanan siyasetçiler, mizahtan ve mizahçılardan medet ummuşlardır. 

Siyasetçilerin “ne söylediğinden” çok “nasıl söylediği” artık daha çok cazibe noktası hâline gelirken, üsluplarına ve yaklaşımlarına ana malzeme edilecek mizah, onları halkın nazarında mizahın ince ve kıvrak zekâsından ötürü hem saygınlaştıracak hem de aradaki mesafeyi kısaltacaktır. Siyasal İletişim Enstitüsü Direktörü Yrd. Doç. Dr. Abdullah Özkan bu anlamda şöyle bir yorum getirir: 

“MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sosyal medyayı adeta sallayan 
“Püskevit” söylemini, siyasal iletişim açısından çok ilginç buluyorum. Bahçeli’nin 
kurgulamadan, doğaçlama olarak ortaya koyduğu bu söylemle, halkla daha da 
yakınlaştığına, sempati kazandığına, partisinin reklamını yaptığına, geniş kitlelerin dikkatini çektiğine inanıyorum. İşin içine biraz mizah da girince özellikle gençler üzerinde olumlu etkisinin olacağını değerlendiriyorum.”

Türk siyasetinin temelinde “siyasal particilik” yatar. Belli kural, tüzük, program ve ilkeler etrafında ve bir ana ideoloji temelinde teşkilatlanan bir grubun ülke yönetime talip olması ile başlayan particilik, Türk siyasetinde “siyasal parti kültürü” diye bir analiz edilmesi gereken bir alanı da beraberinde geliştirmiştir. Siyaseti halkbilim perspektifiyle değerlendiren Nebi Özdemir’e göre, toplumu yönlendirebilecek güce sahip siyasetçilerin, kültürü de şekillendirebilme yetisine sahip olmaları normaldir (2002: 60). 
Bu bağlamda, belli bir hâkimiyet alanına sahip olan siyasal partilerin, 
toplum değerlerinin sürekliliğini sağlamakla alakalı işlevsel olabilmeleri gerekebilir. Bir kültür ögesi olarak mizah da, siyasetçilerin hitabet geleneğinde yerini muhafaza ettiği sürece gerek siyaset bilimcilerin, gerek davranış bilimcilerin, gerek iletişim bilimcilerin ve gerekse halkbilimcilerin araştırma alanı olarak sözlü ve yazılı kültürde yerini alabilecektir. 

7 ( http://t24.com.tr/haber/biz-kostuk-basbakan-kovaladi/101010) 

8 (http://www.siyasaliletisim.org/index.php/haber-ve-yorum-arsivi/analiz/712-qpartilerimiz-siyasaliletiimin-oenemini-henuez-anlayamad.html) 


2.3. SOSYAL PROTESTO YÖNTEMİ OLARAK MİZAH 

2.3.1. Sosyal Protesto Nedir? 

İlkel toplumlardaki insanın iyi-vahşi olduğu tezinden yola çıkan İlber Ortaylı’ya göre, insanın bir toprak parçasını çitle çevirmesiyle mülkiyet kavgası başlamış oldu. Mülkiyet kavgalarından doğan anarşiyi önlemek için devlet dediğimiz bir birlik kuruldu (1997: 12). Bütün devletli toplumlar da bünyesinde bir bölünme yaşadılar: Hükmedenler ve hükmedilenler (Clastres 1991: 69). 

İnsanların bir arada yaşama, barınma, yeme-içme, eğlenme, avlanma, korunma gibi temel ihtiyaçlarının bir uzantısı da birbirleri arasında yaşanılabilecek çekişmeler ve uyumsuzluklardır. Egemen sıfatını büyük bir gösterişle taşıyan devlet, idare ve yönetim organlarıyla insanın hizmetinde, refahında ve yanında olacak, bu çekişmeleri kontrol edebilecektir. 

İnsanların birbirleriyle olan çekişme/sürtüşme/mücadele gibi görünüşte negatif ancak bünyesinde boyun eğmez/hürriyetçi bir kimlik taşıyan bu eylemler fikir ayrılıklarından doğar ve karşı tarafı ikna edememenin verdiği hırstan beslenir. Toplum içinde yaşayan sıradan insanın, yani yönetilenin çekişmesi sadece rütbedaşıyla olmayacaktır. Daha elverişli yaşam koşulları adı altındaki talepler ve kabullenil(e)memiş uygulamalar toplum insanını, kendini yönetene yani devlete de isyan ettirebilecektir. 

Çalışmamızın bu bölümünü ayıracağımız esas konumuz olan sosyal protesto “isyan etme” dediğimiz red ve karşı cephe arayışlarıdır. Ersin Kalaycıoğlu’na göre “Protesto bir talebin varlığına dikkat çekmekte, bunu isteyen bireylerin ortak hareket edebilme yeteneğine sahip olma ve daha ileride de bu tür faaliyetlere girebilecek durumda olduklarını ifade eden bir hareketi belirtmektedir” (Aktaran Ersoy 1998:121). 

Ancak Kalaycıoğlu’nun tanımına ek olarak belirtmemiz gerekir ki; protestonun özünde sadece istekler ve talepler yatmamaktadır. Protesto; isyan etmek, başkaldırmak gibi güdüsel hareketlerin legal düzlemde çeşitli materyallerle desteklenerek gösteriye dönüşmesidir. 

Protesto, yöneten ile yönetilenin arasındaki bir nevi “soğuk savaş” tır. 
Toplumun yahut bir bireyin varlığı ve istikbali üzerinde uygulanan kurallar, alınan kararlar, devlet bürokrasisi ve yönetim sistemini yanlış/ çarpık/ kuraldışı/ insan haklarına aykırı/ adaletsiz/ işe yaramaz bulan yönetilenin itiraz etme biçimidir protesto. Protesto etmek tek kişilik bir eylem biçimi iken, bunu kitleler halinde, yönetene karşı çeşitli savunma mekanizmaları yaratarak, sesini duyurma ve dikkat çekme eylemleri sergilemek bizi sosyal protesto kavramına götürür. Yukarıda söylemiş olduğumuz gibi, sosyal protestonun temelinde muhalefet yatarken, bu muhalif duruşun toplumsal harekete doğru evriminin eylemi ise protestodur. 

Anayasal bir hak olan protesto, vatandaşın toplum içinde karşılan(a)mamış 
beklentilerinin ve taleplerinin çoğu zaman öfke ve kızgınlıkla beslenmiş, eylem veya eylemler silsilesidir.9 

9 Anayasa`nın 34. Maddesi : B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı: Herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir…(www.tbmm.gov.tr/develop/owa/anayasa.uc?p1=34). 

Protesto, belli bir amaç etrafında toplanmış kişi veya kişilerin, toplum nezdinde 
farkındalık yaratma sürecidir. Bu süreçte, kişi/kişilerin dikkat çekmek için gösterdikleri performans, örgütlü olsun olmasın, orijinal ve marjinal eylemlerle beslendiğinde çok daha dikkat çekici ve etkili olabilmektedir. 

“Hakarete uğrayan bir birey, kişisel bir öç ve hesaplaşma fantezisi geliştirebilir; ama hakaret bütün bir ırk, sınıf ya da tabakanın maruz kaldığı bir hakaretse, bu fantezi kolektif bir eylem haline gelebilir” (Scott 1995: 32). Bireyin toplum içinde kazanmış olduğu statü ve beraberinde kişilik hakları bireyi, sosyal varlık dediğimiz kavramla özdeşleştirir. Haklarına yahut sosyal kimliğine karşı bir tehdit hisseden birey, Scott’un ifadesiyle bu “hesaplaşma”yı, dikkat çekici yöntemlerle kamuoyuna duyuracak ve destek olunmasını bekleyecektir. 
Protestonun kökeninde muhalefet ve isyan yatar. “Muhalefet gelecekte ne olmasını ve dolayısıyla ne olmamasını istiyorsak onu bugünden var etme çabasıyken” (Cantek 2003: 59) aynı zamanda sosyal protesto dediğimiz kitlesel hareketin zemininde yatan yenileşme sürecinin de baş aktörüdür. Muhaliflik durumun düşünsel/ fikirsel boyutunu oluşturur. Yani sisteme ya da iktidara karşı verilecek mücadelenin zihinde planlanan izdüşümüdür. 

Protesto, otoritenin tam aksi düşünüldüğü zamanlarda ortaya çıkar. Sanıldığı gibi, protesto salt devlete yahut iktidara yönelik değil, iktidar ve devlet kavramlarını da kapsayan otoriteye yöneliktir. Zira, otorite hem pozitif hem de negatif pek çok kimliğiyle karşımıza çıkar. Richard Sennett’e göre; “Bir orkestrayı yöneten bir şef bir otorite imgesidir ve bu anlamda güven, üstü yargılama yeteneği, disiplin uygulama yeteneği ve korku uyandırma kapasitesi, bir otoritede bulunan niteliklerdir” (1992: 22- 24). 

Bu noktada, otorite kavramını red ve ve bu kavrama olan itaatsizlik, çeşitli yöntem ve alanlarda, farklı kesimlerden aktörlerle protestoya zemin hazırlayabilir. James M. Jasper’ın, Ahlâki Protesto Sanatı Toplumsal Hareketlerde Kültür, Biyografi ve Yaratıcılık adlı eseri protestonun dinamikleri hakkında yazılmış, fazlaca kanıta sahip kapsamlı eserlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Eserinde özellikle ahlâki sıfatını kullanmış olması manidardır, zira ona göre bir protestonun başarı şansı ahlakî değerlerle örtüşüp örtüşmediğiyle anlaşılabilinir. 

Jasper, ahlakî protestonun kültürel yaratıcılığını, ciddi/ahlakî amacını ve modern 
toplumlara sağladığı katkıyı anlamak için var olanlara ilaveten yeni kavramlar ve yeni bir dil ortaya koyarak boşlukları doldurmak ister (2002: 35). Çünkü Jasper, protesto üzerine düşünülmüş kuramların ezilen halktan ziyade ayrıcalıklı kesimin hakları için düzenlenmiş olduğunu düşünür. Bazı akademik yaklaşımların ise, ahlakî protestoyu bir kalabalık dinamiği, çok sayıda insanın bir araya gelmesiyle açığa çıkan irrasyonel bir taşkınlık hâli olarak tanımlanarak, bir kenara itilmesinden rahatsızdır (2002: 35). 

Sosyal protesto kavramı, bizi örgütlenmiş ve organize olmuş bir gruplaşma hareketine götürür. Grup hâlinde hareket eden protestocular, aslında bir nevi toplumsal bir hareketin içine girmiş olurlar. Jasper, toplumsal hareketleri şu şekilde tanımlar: 
“Kurumsal yolların dışındaki yollarla toplumun bazı yönlerini değiştirme amacı güden( siyasi partiler, ordu, endüstri alanındaki meslek gruplarının aksine) sıradan insanların oluşturduğu örgütlü gruplarca yürütülen, bilinçli, ortak ve görece devamlılık gösteren çabalardır” (2002: 29). Bu tanımdaki “sıradan insan” ifadesi önemlidir. Zira sıradanlık harcamaları devlet tarafından karşılanmayan, bürokrasiden ve ordudan uzak kitlelerle ilişkilendirilir. 

Günümüzde protesto yapmak olağan bir eylem olmanın yanında, ses getiren bir 
toplumsal olay olarak medyada her zaman yerini bulmaktadır. Mitingler, yürüyüşler, Jasper’in deyişiyle “Simgesel ya da stratejik bölgeleri işgal etmek, kışkırtıcı görsel ya da sözlü retorik oluşturmak, bir görüşü yaymak için daha fazla kulis ve seçim propagandası yapmak” (2002: 30) kullanılan protesto yöntemlerindendir. Birey, devlet yönetimi altında hak arama yoluna gitmişse, protesto etmeyi rahatlıkla tercih edecektir. 

Çünkü medya nezdinde protesto gösteri ve eylemlerinin haber niteliği taşıması, hem protestocu hem de medyanın işine gelecek; birey hareketini kitlelere duyurabilmiş olmanın rahatlamasını yaşayacaktır. 

İnsan neden protestoya ihtiyaç duyar? Bu sorunun cevabı hem sosyolojik incelemeler için önemli hem de insan psikolojisini direkt ilgilendiren geniş perspektifte bir inceleme alanıdır. 
Birey; sosyal, siyasî ve ekonomik haklarına uzaktan ya da yakından hissettiği bir tehdit karşısında öncelikle bekler. Bu tehdit karşısında gerekli bilişsel hazırlığını yapan kişinin, itirazı mantıksal zeminde yer almalıdır ki, tehdidin kendisine olmadığını düşünen insan da bu platforma katılıp destek olsun. Jasper’ a göre, protestocuların bir şeyleri protesto etmedeki amaçları, bazı güdülerle iç içedir. Cinsel arzu, arkadaşlık duygusu, kişisel kimlik oluşturma, güvenlik ihtiyacı, teknokratların kararlarına yönelik tepki ve iş/aile dinamikleri gibi güdüler (2002: 135-136), protestonun zeminini oluşturabilir. Bunlara ek olarak, vicdanî baskı, etik, istikbal kaygıları, hırs-intikam duygusu gibi daha duygusal güdülerle de bu zemini örtüştürebiliriz. 
Devlet otoritesi altında yönetilen toplumun bu tür eylemleri, iktidar tarafından hoş karşılanamaz. Zira kitle, “onlar için örtük bir tehdit oluşturacağından” (Scott 1995: 99); devletin emniyet organları tarafından bir an evvel dağıtılmalıdır. Devletin, bu tür itaatsizliklere müsamaha göstermesi demek, onun itibarının zedelenebileceği anlamına gelmektedir. 17 Eylül 2011’de ABD’de “Occupy Wall Street” adıyla başlayan hareket kısa süre içinde New York'taki Zuccotti Parkı'ndan dünyanın dört bir yanına yayılan bir protestodur. ABD hükümeti bu protesto gösterilerine yaklaşık iki ay boyunca müsamaha göstermiş; ancak, sonrasında müdahalelere başlamıştır.10 

10 (http://www.hurriyet.com.tr/planet/23456627.asp) 

2.3.2. Sosyal Protesto Yöntemleri 

Sosyal protestonun dikkat çekici özellikleri Scott’a göre şöyledir: “Yönetimde olanların geniş bir kitle hâlinde olmalarının hem kendi üyelerine, hem de hasımlarına karşı bu kolektif gücün görsel bir etkisi vardır. İkinci olarak, böyle bir kitle her katılana belli bir anonimlik ya da gizlenme olanağı sağlar, kişisel olarak teşhir ve teşhis edilme riski azalır. Son olarak da, ortak bir ifade söylenir ya da yapılırsa, kitlenin nihayet kendini kanıtlamış olmanın coşkusuyla, hareketin etkileyiciliğinde bir artış olacaktır” (1995: 103). 

Bu özelliklere bakıldığında protesto, bireysel bir girişimden ziyade, toplumsal bir 
boyut kazanmışsa bu girişim aynı zamanda bir halk hareketi olacak ve iktidarı 
“düşürmeye” sebep olacaktır. Bu iddianın en yakın tarihli kanıtı Aralık 2010’da 
Cezayir, Libya, Ürdün, Moritanya, Umman, Yemen, Suudi Arabistan, Mısır, Suriye, Fas, Sudan gibi pek çok Arap ve Afrika ülkesine yayılan Arap Baharı denilen halk hareketidir. Bu halk hareketleri, Tunus’ta Zeynel Abidin Bin Ali’nin yönetimi bırakıp ülkeyi terk etmesine ve Mısır’da Hüsnü Mübarek’in, Libya’da ise Muammer Kaddafi’nin yönetimden düşürülmesine yol açmıştır. 

Sosyal protestonun pek çok yöntemi olabilir. Hâlihazırda yaratıcılığa çok müsait olan bu kavram, pek çok dikkat çekici yöntemle uygulanmaktadır. “Toplu grev, toplantı, gösteri ve yürüyüşler, bildiri yayımlamak, basın açıklaması, imza kampanyaları, dilekçe vermek, boykot, işgal, trafiği engellemek, kamu malına zarar vermek, bayrak/poster/fotoğraf yakmak” gibi bilindik yöntemler günümüzdeki protesto hareketlerinin pek çoğunun yerleşik yöntemidir. 

Esasında bu yöntemler, protestonun türleri arasında dağılım göstermelidir. Çünkü bir protesto anayasal yöntemlerle baş gösterebildiği gibi, şiddeti içeren meşru olmayan eylemlerle de dikkat çekebilmektedir. Yukarıda örneğini vermiş olduğumuz Arap Baharı adlı kitlesel hareketler, protestoların saatlerce hatta günlerce meydanlardaki şiddete dönüştüğü ortadadır. Bu açıdan bakıldığında protestonun türlerine ve bu türlerin içerdiği eylemsel motiflilik önem arz eder. 

Anton J. Zijderveld Soyut Toplum adlı eserinde üç protesto türünden bahsetmektedir. 
Gnostisizm’de savaş ve sosyal adaletsizlikler için protestoda bulunulmaz. 11 
Bu görüşteki insanlara, eylemler heyecan verir ve duygusal şoklar yaratırsa katılabilirler. 

11 Gnostisizm, Antikçağ Yunan Felsefesini gizemcilik ve Hıristiyanlıkla kaynaştırmaya çalışan dinselgizemsel bir mistik felsefedir. Temel düşünce, saltık bilginin anlık sezişlerle kavranabileceği inancıdır. 
Gnostikler’e göre, gerçekte, gizemci tarikat adamlarıdır ve tüm dinleri saltık bilginin sağlanmasında yetersiz bulurlar (Hançerlioğlu 2008: 142). 

Anarşistler, modern dünyanın geleneksel değerlerine karşı mücadelede bulunurlar. 
Kendisine özgü bir yaşam tarzı bulunan ve modern toplum içinde kutsal olan ne varsa tamamını inkâr eden anti kültürü, yani karşı kültürü savunurlar. Düzene, düzenin normlarına ve geleneksel değerlere karşı olan isyan üzerinde tüm enerjilerini boşaltabilir ler (1984: 168-170). 

Aktivistler ise sosyo-politik alanların yeniden düzenlenip biçimlendirilmesi davasını gütmektedirler. Toplumsal değişimi amaçlayan aktivistler, genç entelektüellerin özellikle üniversite öğrencilerinin, öğretim üyelerinin ve sanatçıların yürüttükleri bir harekettir (1984: 172-175). 

Çoğu zaman bu eylemler şiddetsiz dir. 

2.3.3. Değişen Protesto Anlayışında Mizahın Yeri ve Kullanımı 

Toplumsal hareketleri inceleyen araştırmacıların, eylemcilerin toplumsal psikolojik kimliğinin nasıl oluşturulduğuna, fikirlerin ve ideolojilerin siyasî eylemlerdeki rolüne dikkat çektiklerini söyleyen Jasper, kültürün protestodaki önemini vurgular. Zaten Jasper, kültürü protestonun temel boyutlarından biri olarak göstermektedir (2002: 118). 

Bilişsel inançlarımız, duygusal tepkilerimiz ve ahlakî değerlendirmelerimiz (kültürün üç alt bileşeni) birbirinden ayrılamaz ve siyasî eylemi motive eder, rasyonel kılar ve yönlendirir (2002: 39). 
Jasper, sosyal protestoda kültürün önemini vurgularken, kültürün eylemler içerisinde bir güdü ve amaç rolü üstlendiğini ifade eder (2002: 135). Kültür ile birlikte toplumda yaşanan sosyo-ekonomik vakalar da toplumun protesto anlayışına etki eder, dönüştürür. 

Örneğin, Türkiye’de protesto anlayışında 90larla birlikte bir kırılma yaşanır. “Hizayı bozmayan muhalefete alışan Türkiye’de yeni bir muhalif üslupla tanıştı. Anti-Eurogold hareket, bir dakika karanlıkçı muhalefet, memur eylemlerinin kuklalı, davullu zurnalı karnavalımsı eylemleriyle 90lı yılarda tanış olduk.” (Bizden 1998: 41). 
Türkiye’nin muhalefet etme biçemindeki yenilik, bu mizaha da ihtiyaç duyulduğunu gösterir. Zira, “İnsan neden protestoya ihtiyaç duyar? ” sorusunun cevabı, “İnsan neden mizaha ihtiyaç duyar? ” sorusunun cevabıyla paraleldir. İnsan doğası itiraz etmeyi, hem güdüsel bir ihtiyaç hem de toplumsal bir vazife olarak addeder. Mizah; düzeni ve ayak uydurulan sistemi daha katlanılabilir bir hale dönüştürmek, çatışmadan ve çarpışmadan uzak, huzurlu bir yaşam arzusunda olan insanın kalkanı olarak kullanılmıştır. 

Değişmeden kalabilecek tek bir varlık ya da oluşumun olmadığı Dünyada; değiştirme çabası ve tekniği insanın protesto sanatında gizlidir. Bu sanatı icra ederken, kişinin düzeni değiştirebileceğine olan inancı tam olmalıdır ki, her türlü hukuksal ve yaşamsal riski de göze alabilsin. 
Mizah ile sosyal protesto ilişkisini anlayabilmemiz için mizahın temel işlevlerinden biri olan protesto kavramını değerlendirmemiz gerekmektedir. Konuya iki şekilde bakılabilir: Mizahın işlevlerinden biri olarak sosyal protesto… Ya da sosyal protesto yöntemlerinden biri olan mizah… Her iki durumda da karşımıza çıkan ortak payda mizah ile sosyal protestonun müttefik duruşudur. Zira, mizah yapısı ve özü itibari ile itirazcı kimliğini, var olanı protesto ederek kazanır. Mizahın amacı bu noktada önem kazanır. Var olan düzen üzerinden sosyal yahut bireysel başkaldırı araçlarından olan mizah çoğu zaman otoritenin kolay kolay baş edemeyeceği bir güç haline gelir. John Lennon bu konuda şöyle der: 

   “Olay şiddet kullanımına dönüştüğü zaman sistemin oyununa geliyorsunuz 
demektir. Yerleşik düzen sizi kavgaya sokmak için kızdırmaya çalışacak, sakalınızı çekecek, yüzünüze fiske atacaktır. Çünkü siz bir kere şiddet kullanmaya başvurduktan sonra sizinle nasıl baş edeceklerini bilirler. Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey, şiddet dışı eylemler ve mizahtır. ” 

Mizah, yaptırım ve dayatma denen sistematik olguları reddeder ve her türlü seçme hakkının bireyde kalmasını ister. Bu bağlamda mevcut olanı kabullenmek mizahın işine gelmeyeceği için, bu noktadaki duruşu başkaldıran bireyin yardımcısı olacaktır. “Platon da gülmenin yerleşik düzeni bozguna uğratma gücüne, kenetlenmiş iktidar saflarını alt üst etmedeki kuvvetinin altını çizer” 12 (Sanders 2001: 111). 

Dolayısıyla mevcut otoriteye karşı etkin protesto yöntemi olan özellikle siyasi mizah, tarihin her döneminde popülerliğini koruyarak, aidiyetini tescilletecektir. Zira mizahın dinamik ve sempatik yüzü, birleştirici niteliğiyle bir cazibe merkezi haline gelir ve kitleler tarafından benimsenen ve uygulanan etkin bir mücadele yöntemi olur. 

Burada bahsedilen, mizahi gülme durumudur. 

Mizahın sosyal protesto ile işbirliğine bakıldığında, toplumsal protesto zamanlarında mizah, kendini karikatür sanatı ile ifade eder. Hatta Randall P. Harrison, siyasal karikatürü iki unsurla tanımlar: “toplumsal protesto” ve “siyasal ikna” (Aktaran Gönenç ve Cantek 2010: 26). 

Sadece güldürmek için çizilen karikatürlerde herhangi bir toplumsal ileti arayamayız. 
Karikatürün protestoya katkıda bulunabilmesi hatta eylemin propagandasını 
yapabilmesi için siyasî bir bakış açısı taşıması gerekmektedir. Dünyada ve Türkiye’de bugün siyasi karikatürün hatırı sayılır bir yerdedir. Sosyal protesto için mizah bir yöntem iken, çoğu zaman da mizah çeşitli protestolara yol açabilmektedir. 
12 Mayıs 2006’da Tahran’da devletin resmi haber ajansı İRNA’ ya bağlı olan İran gazetesinin ekinde yer alan, Türklere hakaret içeren bir karikatür nedeniyle başlayan Azerbaycan öğrenci ayaklanması, kitlesel bir toplum hareketine dönüşmüştür. Güney Azerbaycan Türkleri, hakaretamiz bu karikatüre karşı ciddi bir hareket başlattıklarını protestolarla ortaya koymuştur.13 

Danimarka’da yayımlanan Jyllands-Posten adlı gazetede 2005 yılında yer alan Hz. Muhammed karikatürü, İslam coğrafyasında ciddi tepkilere yol açmıştır. Birçok İslam ülkesinde Danimarka ülkesi protesto edilmiş, hatta karikatürü çizen kişi tehdit dahi edilmiştir.14 
Sosyal protestoda diğer bir araç ise bir mizah türü olan alaydır. Otorite dediğimiz güç, ciddi, ağırbaşlı, saygın ve şaka kaldırmaz bir kesimi temsil eder. Dolayısıyla bu gücün maneviyatıyla alay etmek, onun itibarına gölge düşürmek anlamına gelecektir. 
Sevinç Sokullu, Türk Tiyatrosunda Komedya’nın Evrimi adlı eserinde, alayı acımasız ve düşmanca olan ve kendini gülünen kişinin üstünde sayan bir gülünçleme olarak tanımlar. Sokullu buradaki amacın ise, kötülüklerin farkında olmayanları uyarmak, uyarmakla kalmayıp kişileri kötülük yapanlara karşı tavır almaya zorlama şeklinde görüldüğünü ifade eder (Aktaran Metin-Basat 2010 : 82). 
Mizahın doğasında bulunan alay, günümüzde değişen protesto uygulamalarında önemli bir yerdedir. Alay, aynı zamanda protestoyu protesto etmekte de etkin bir araç olabilir. 
15 Aralık 2008’de görev süresinin bitmesine yakın Irak’ı ziyaret eden ABD eski 
başkanı George W. Bush’a Iraklı gazeteci Muntazar El Zeydi tarafından ayakkabı 
fırlatılır. Durumu espriyle ve dahası kıvrak bir mizah manevrasıyla kurtaran Bush’un tepkisi “ Sadece ayakkabı numaralarının 10 olduğunu söyleyebilirim” cümlesidir.15 

Dünya tarihinin en ilginç protesto eylemlerinden biri kabul edilen Vietnam Savaşı sonrası Washington’da yürüyüş yapan bir grup askerin süngüsüne çiçek takan bir gencin eylemdir.16 Savaş zihniyetiyle ve tüm savaş argümanlarıyla alay eden bu protesto gösterisi, aynı zamanda Dünyada pek çok eyleme de ilham kaynağı olmuştur. 

12 John Morreal gülme durumlarını mizahî olanlar ve mizahî olmayanlar şeklinde sınıflandırmıştır. 
13 http://www.gunaskam.com/tr/index.php?option=com_content&task=view&id=113 
14 Detaylı bilgi için bkz. http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/359620.asp 
15 (http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/468979.asp#storyContinues). 
16  (http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/06/130610_world_protest_history.shtl). 

2.4. SİYASETTE SAVUNMA VE SALDIRI ARACI OLARAK MİZAH 

Bireylerin birbirleriyle ya da bireyin kurumsal otoriteyle olan mücadelesinde etkin ve etken bir araç olarak mizah kullanılabilir. Kıvrak bir zekâ, ince bir alay anlayışıyla mizahın mücadelede edebileceği -sözel anlamda- hiçbir alan yoktur. Karşısındakinin kalabalıklar önünde itibarını zedeleyebilecek kapasitede uygulanan mizah, dolayısıyla yönetim katlarında çok da hoş görülen bir olgu olmayacaktır. 

“Toplum kendisine yapılan saygısızlığın öcünü gülerek alırken” (Öğüt-Eker 2009: 38), topla tüfekle kazanamadığı savaşı, attığı kahkahalarla kazanacaktır. 

“Zalim, ele geçirdiği ülkeler halkının can, mal ve namusunu almak için işkenceler yaptırırmış. Buna bazen kendi askerleri bile üzülürmüş. 

-Bağışlayın artık kralım! Ağlayıp inliyorlar. Alınacak bir şeyleri kalmadı. derlermiş ama; 
-İşkenceye devam edin! emrini alırlarmış 

Nihayet bir gün huzura çıkmışlar: 

-Tuhaf şey kral hazretleri. Halk artık ağlamıyor, her evde tef, darbuka, zilli maşa çalınıyor. Hepsi göbek atıp oynuyorlar. 

-Öyle mi? Kesin işkenceyi. Çünkü bu, umutların kesildiğini gösteriyor. Ümitsiz bir halktan her fenalık beklenir” (Kabaklı 2002: 211-212). 

Bireyin çeşitli durum ve olaylar karşısında çeşitli savunma mekanizmaları ürettiğini bilinen bir olgudur. Nietzsche’nin söylemiyle “Bir kahkahanın eşlik etmediği her hakikati sahte saymalıyız” (Aktaran Avcı 2003: 80). Hayattan umduğunu bulamayan/bulamamış insanların çılgınca kahkahalar atmalarına şaşırmamak gerek. Umduğu ile bulduğu arasındaki derin uçurum gören kişilerin hezeyana kapılmasındansa, hayatla alay edecek denli kahkahalarla yaşaması, artık onun psikolojik savunması hâline gelmiştir. Bir yandan da hayatla alay etmesi de esasında bir yaşam belirtisidir, zira birey alay ederek “saldırma” eylemini de gerçekleştirir. 
Bu noktada savunma ve saldırı eylemlerini birbirlerinin tamamlayıcısı olarak görmekte fayda vardır. 
“Mizah kavramı, yüceltilmiş saldırganlığın bir ifadesi olarak siyasette önem 
taşımaktadır. Sosyal uyuşmazlıkların çözümlenmesinde barışçıl bir araç olan 
siyaset, vatandaşların doğrudan eylem ya da taleplerindeki saldırgan 
baskılarından vazgeçmelerine ihtiyaç duymaktadır. Vatandaşlar, ilkel dürtülerini 
bastırarak yüksek seviyede yapılandırılmış olan kaidelere göre davranmalıdırlar. 
Saldırgan mizah, vatandaşların saldırganlıklarını barışçıl bir şekilde talim 
etmelerine ve uygar yaşamda meydana gelen bazı gerginliklerin zararsız bir 
şekilde salıverilmesine olanak sağlar. Böylece mizah politikayı kolaylaştırmakta; 
fakat, çelişkili olarak baskı gerektiren politikalar saldırgan mizahın birincil hedefi 
olmaktadır ” (Schutz 1977: 31-32). 
Aşağıdaki örnekte ise mizahın savunma işlevi söz konusu olmuştur. Adı geçen lider, mizahın kendisini kullanmasını pozitif bir yaklaşım olarak görmekte, hatta mizah sayesinde olumlu bir popülerlik kazandığına inanarak, mizahı bir savunma kalkanı olarak görmektedir:

“İtalya eski başbakanlarından Romano Prodi, hükümeti güvenoyu alamayınca 
istifa etmişti. Ünlü karikatürist Laura Pellegrini de, L’Unita gazetesindeki köşesini, Prodi hakkındaki ölüm ilanı ve taziye mesajlarını içeren 11 kutucukla doldurmuş, sayfadaki tek konuşma balonunda ise Prodi kastedilerek, “Benim için artık o ölmüş biri” cümlesi yer almıştı. Kendisi hakkındaki bu mizahı tebessümle karşılayan Prodi, daha sonra karikatürist Pellegrini’yi telefonla arayarak, “Çok eğlendim biliyor musunuz? Zor günlerde mizah insanın moralini düzeltiyor. Bu nedenle size teşekkür ettiğimi belirtmek için arıyorum” der. 17 

17 http://www.milliyet.com.tr/prodi--olum-ilanini-veren-karikaturiste-tesekkuretti/dunya/haberdetayarsiv/01.02.2008/237039/default.htm 


   Türkiye Cumhuriyeti 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, başbakanlığı döneminde mizah dergisi Gırgır'ı ziyaret ederek kendisinin eleştirildiği on dergi kapağı istedi. Özal’ın amacı IMF yetkililerine “Bakın beni memlekette ne hale düşürüyorlar” demekti. Yaşananları Gırgır’ın o dönemki çizeri Mehmet Çağçağ şöyle anlatır: 

"1984'te Özal, dergiye geldi. Kurucusu ve genel yayın yönetmeni Oğuz Aral'la 
görüştü. Ondan kendisini eleştiren geçim sıkıntısıyla ilgili 10 kapak istedi. 
Çerçeveletip IMF yetkililerine vereceğini söyledi. Amacı 'Bakın beni memlekette ne hale düşürüyorlar’ mesajı vermekti. Kapaklar hazırlanıp kendisine teslim edildi.”18 

18 http://m.haberturk.com/para/haber/838266-derdini-girgir-kapaklariyla-anlatti 

Görülen o ki; Turgut Özal, mizahın saldırı işlevinden hareketle, IMF ile yapacağı bir görüşmede, mizahçıların kendisi hakkında çizilenlerin ve söylenenleri baz alıp, bir çeşit kendi savunma mekanizması oluşturmak istemiştir. 

Mizahın bu iki işlevi arasında bağ, mizahın kimin tarafından kullanıldığına göre şekil alabilir. Siyasetçi, düştüğü durumdan kendisini kurtarabilme, önyargıları engelleme yahut sempatik imaj sergilemek adına, pek çok noktada mizahsal bir üslup kullanırsa, bu mizahın savunma fonksiyonuyla alakalıdır. Ancak, mizahçı siyasetçinin hâllerini ifşa etmeye kalkışırsa ve itibarını sarsmaya yönelirse, bu da mizahın saldırı fonksiyonuyla alakalıdır. Elbette, bu iki fonksiyonu değerlendirmek, diğer taraflar için de geçerlidir. 

Siyasetçi, diğer siyasînin komik duruma düşmesi için de mizahsal saldırıyı dener. Bu da, parlamento içi fiziksel çatışmalardan ziyade, toplumun görmeyi ve duymayı tercih edeceği sahnelerdir. Arabesk kültürden miras “ dil yarası” dediğimiz deyim, mizahta en güçlü performansını sergileyebilir. Zekice söylenmiş bir nükte, kıs kıs gülen bir ironi ve ipliği pazara çıkartan bir hicvin altından kalkmak, nihayetinde çok da kolay bir beceri değildir. 

2.5. MİZAHIN SİYASÎ LİDER İMAJINA ETKİLERİ 

1950’lerden sonra tüm Dünyada hızla teknoloji çağına girildi. Birçok alanda ve sektörde teknolojinin günümüz tabiriyle nimetlerinden yararlanabilmek için etkin bir arayışa girişilir. Kitle iletişim araçlarını artması ve bilginin yaygınlaşması hem sermaye sahibinin, hem sektör çalışanının hem de bireysel girişimcinin işine yarar.
 Bu anlamda bu araçların yaygınlaşması ile siyaset arenasında da olumlu/olumsuz yansımaları olur. En basit örneğiyle; sadece seçim meydanlarında sınırlı sayıda seçmene sesini duyurabilen siyasetçinin, halka erişim alanı genişler. Hatta, kitle iletişim araçları belli konulara dikkat çekerler ve politik figürlerin kamusal imajlarını oluştururlar (Aktaran 
Özer 2000: 117). 

Bu tanımdaki politik figürlerden kasıt; tüm siyasî lider ve parti yöneticileri, bir ülkenin devlet başkanı, başbakanı, cumhurbaşkanı hatta kral ve kraliçedir. Bu politik figürler sıradanlıktan uzak oldukları için toplum nezdinde imajları ve liderlik karizmalarıyla dikkat çekicidir. Dolayısıyla bu figürlerin imajlarını çok iyi korumaları, herhangi bir karalamaya maruz kalmaları gerekmektedir. İmaj, belli durum ve statüler için oynanacak rolün görselleşmesi ve biçimlenmesidir. 

İmaj, kişi yahut kurumun, belli bir hedef ve oluşum için toplum nezdinde ilgi ve itibar görebilmek için arz talep dengesi içinde girdiği kalıptır. İmaj, giyim, saç modeli, beden dili, hitabet tarzı, özel yaşamına kadar pek çok unsurdan etkilenir. 
Liderlik ise; yönetme, başı çekme, idare etme, kılavuzluk etme gibi eylemlerle 
tanımlanabilir. Lider olmak bir statü üstünlüğü olduğu gibi, bir süreçtir. Yönetim 
değişikliği, rejim değişikliği, seçimler, atamalar, ölüm ve hastalıklar bu süreçleri 
belirleyebilir. Hatta pek çok ülkede tarihte uygulana gelmiş askerî darbeler dahi liderlik süreçlerini belirlemiştir.19 

19 Türkiye’de 27 Mayıs 1960’ta Askerî darbe sonucu Demokrat Parti lideri ve Başbakan Adnan Menderes idam edilmiş, dolayısıyla liderliği son bulmuştur. 

“Bizden bir şey bekleyen kişinin, aslında bunu istemeye hiç de hakkı olmadığını, 
yani bir iktidar sahibi olmadığını biliriz; ama, yine de onun beklentisine uyarız; 
çünkü, onun, anlama, aydınlatma, değerlendirme yeteneğinin bizimkisinden fazla olduğuna inanmışızdır, bir kez. Bunun içindir ki, çömez ustasının dediğinden çıkmaz, birine hayran olan kişi, ona boyun eğer, sevdalı sevdiğine kapılır, cahil de saygı duyduğu bilginin peşini bırakmaz. Öndere, toplulukça tanınmış olan bir iktidar yüzünden değil, salt saygınlığından dolayı itaat edilir” (Duverger 2011: 130). 

Duverger’in bu ifadesine göre bir lider için saygınlık birincil niteliktir. 

Bu bağlamda, saygınlığını korumak da liderin kişisel yükümlülüğüdür. Bu saygınlığa toplum nezdinde gölge düşürebilecek durumlar olabilir. Liderin herhangi bir davranış ya da tutumu, mizahın malzemesi olduğunda, toplumun tamamı tarafından kabul görsün görmesin, zihinlerde bir bulanıklığa neden olabilir. 
Depree (1998) bir liderde var olması gereken özellikleri şu şekilde sıralar: “Dürüstlük, başkalarına değer vermek, anlayış, insan ruhunu tanımak, ilişkilerde cesaret, mizah duygusu, entelektüel enerji ve merak, tutarlılık, belirsizlikten rahatsız olmamak, her an hazırda bulunmak, geleceğe saygı duymak, bu güne bakmak, geçmişi anlamak ve geniş düşünmek” (Aktaran Çeliker 2009: 13). Bu özelliklerden herhangi biri olmadan lider olunmaz diyemeyiz; ancak, Depree başarılı ve uzun vadedeki bir liderlik süreci için bu özellikleri belirtmiştir. Zira demokratik toplumlarda yönetilen kitle, memnun olmadığı liderini değiştirme şansına sahiptir. 
Yukarıdaki özelliklere bakıldığında, bizi ilgilendiren kavram mizah duygusudur. Bir liderdeki mizahi anlayış, onu sıcak, samimi, dürüst ve katlanılabilinir kılacaktır. Sık sık bahsettiğimiz gibi, mizahın birleştirici, kucaklayıcı bir tavrı vardır. Olaylara ve durumlara mizahî bir üslupla yaklaşıyor olmak, bir lideri gülünç kılmaz. Zira gülünç duruma düşmek ile güldürmek fonetik benzerlikten öteye gitmez. Bir siyasi lider söylemlerinde, halka hitabında ve basın ile olan diyalogunda mizahî bir üslup kullanıyorsa, bu onun “hazırcevaplılığı, nüktedanlığı ve ince zekâsıyla orantılıdır” diyebiliriz. 

Mizahın siyasî lider imajını olumlu ve olumsuz anlamda etkileyebilme şansı vardır. 
Randall P. Harrison, siyasal karikatürü tanımlarken kullandığı siyasal ikna unsuruna atıfta bulunursak, siyasal karikatür de bir mizah türü olduğundan mizahın siyasal ikna gücü görülebilmektedir. 

“1870lerde New York, William Marcy Tweed’in liderliğini yaptığı bir “çete” 
tarafından yönetilir. 
Tweed çetesi, şehri ve şehrin zenginlerini yağmalamaktadırlar. Dönemin gazete ve dergileri, Tweed çetesine karşı savaş açar. Ancak çete üyeleri aleyhlerinde çıkan yazılardan çok karikatürlerden rahatsız olmaktadırlar. Tweed isyanını şu sözlerle dile getirir: “Bir son verin şu lanet olası resimlere! Gazetelerin yazdıkları umurumda değil, benim halkım okuma bilmez ama bu resimleri görebilirler.” Yargılanma sürecinden geçen Tweed, kaçar, ancak bir İspanyol gemisinde çalışırken, karikatürlerden tanınarak ihbar edilir” 
(Aktaran Gönenç ve Cantek 2010: 28). 
Bu örnek konumuzla alakalı spesifik bir örnektir; ancak, günümüzde siyasal ikna için mizahın tek başına yeterli olamayabilir. Çeşitlenen kitle iletişim araçlarıyla birlikte, siyasi liderlerin mizahtan pek de hoşlanmadıkları örneklerle açıktır. Mizahı kendileri için etkin bir silah gibi kullanmak da onların elindedir. Muhalefet oldukları tarafa karşı mizahı kullanmak işlerine gelecektir. Çünkü siyasetçi, mizah karşısında eli kolu bağlı kalır. Mizahın kendine özgü alt etme yöntemi, itibarı zedelerken, bunu en yasal yollardan yapabilir. Mizah yapmak, hakaret öğelerini taşımadığı sürece seçim meydanlarında birbirleriyle atışan parti liderlerini tabir yerindeyse sıradanlıktan ve avamlıktan kurtaracaktır. 

İngiltere Başbakanlarından Lord Atlee, bir mizah türü olan nüktenin politikadaki etki ve rolü hakkında şunları söyler: 

“Nükteli ve hicivli sözler parlamentodaki tasarıların kanunlaşıp 
kanunlaşmayacağına pek etki etmezse de, vekillerin tutumlarını etkilediği 
aşikâr. Şaheser bir nükte ile nutku kesilen mağrur bir vekil sözünü kesene 
gerektiği şekilde cevap veremezse sandalyesini kaybedebilir. Nükte ve hiciv 
tartışmalara canlılık ve parlaklık getirdiği gibi, tartışmalarla ilgili önemli 
bir nokta, bir nükte ile anlatıldığı vakit, çok daha iyi anlaşılır…”(Muallimoğlu 1997: 266). 
Öte yandan günümüzde Türkiye’de şöyle bir tablo karşımıza çıkıyor. Mizahçılara açılan davalar…."Düşüncedeki özgürlüğün bir başkasının özgürlük alanına kadar olduğuna inanıyorum. Sınırsız olduğuna inanmıyorum, bunu kabul etmiyorum."20 şeklindeki sözler Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a aittir ve ülke mizahçılarına yönelik yaklaşımı 9 Mayıs 2004’te kendisini “kedi” şeklinde çizmiş olan Cumhuriyet gazetesinin çizeri Musa Kart’a açmış olduğu dava ile gündeme gelir. 

20 (http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-14392-34-mizahcilarin-arasina-kara-kedi-girdi.html) 

Bu davayı protesto etmek amacıyla, Penguen dergisi çizerleri “Tayyipler Âlemi” 
başlıklı bir karikatürü 24 Şubat 2005 tarihli dergi kapağında kullandılar. “Başbakanın kişilik haklarına saldırı” ibareli dava dilekçesiyle birlikte 40 bin liralık manevi tazminat istendi. Ancak, dava reddedilir. 
Bir diğer dava ise Leman dergisinin 6 Temmuz 2006 tarihinde, Reco Kongo kenesi Türkiye’nin anasını ağlatıyor başlığı ile kapak yaptığı ve bir vatandaşın sırtına Kırım Kongo hastalığına neden olan bir kene’nin bindirildiği şekliyle resmedilmiş Leman dergisi çizerlerinden Mehmet Çağçağ'ın karikatürüne açılır. 
Kapak nedeni ile Leman dergisi aleyhinde Erdoğan’ın avukatlar tarafından; Başbakanı kan emici, habis ve parazit bir hayvan olan keneye benzeten karikatürün kişilik haklarına tecavüz niteliğinde olduğu, Erdoğan’ın küçük duruma düşürülerek eleştiri sınırları aşıldığı iddiası ile Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 25 bin YTL’lik manevi tazminat davası açılmıştır. 

Dava karikatürün, dünyada en pahalı benzin kullanan Türk halkının tepkisini, en yüksek vergi veren yurt insanının dileklerini tepkisel olarak anlatmak amacıyla 
çizildiğini, Kırım Kongo kanamalı hastalığına yol açan kan emici kenenin dünyada bilinen bir varlık, benzetmenin de Erdoğan’ın kişilik haklarına saldırı değil eleştiri hakkı olduğu vurgulanarak reddedilmiştir.21 

21 (http://tr.wikipedia.org/wiki/Dava_konusu_olmu%C5%9F_Recep_Tayyip_Erdo%C4%9Fan_karikat%C3%BCrleri). 


5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder