25 Kasım 2018 Pazar

SYKES-PICOT GİZLİ ANTLAŞMASI, BOP VE YENİDEN ŞEKİLLENEN ORTADOĞU. BÖLÜM 7

SYKES-PICOT GİZLİ ANTLAŞMASI, BOP VE YENİDEN ŞEKİLLENEN ORTADOĞU. BÖLÜM 7




Yrd. Doç. Dr. İsmail ŞAHİN 
Karabük Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü 

Yrd. Doç. Dr. Cemile ŞAHİN 
Karabük Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 

İsmail ŞÜKÜR 
Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Öğrencisi 

Yayın Süreci 
Yayın Geliş Tarihi 
Yayınlanma Tarihi 
21.07.2015 
17.10.2015 

Özet 

Bu araştırmanın amacı Sykes-Picot Antlaşması hakkında bilimsel bir çalışma ortaya koymaktır. Modern Ortadoğu’nun oluşturulmasında önemli bir belge niteliğinde olan bu antlaşmanın bugüne kadar etraflıca araştırılıp bilimsel bir uslupla ortaya konmamış olması çalışmanın ana gerekçesini oluşturmaktadır. Yerli ve yabancı bilimsel kaynaklar ışığında hazırlanan bu çalışma, antlaşmanın tüm süreçlerini ve tarafların tutumlarını dönemin kayda değer olayları bağlamında incelemeye çalışmıştır. 

Aynı zamanda bu çalışma, antlaşmanın mimarlarına da ayrıca yer ayırmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın en hareketli döneminde gizli bir şekilde kaleme alınan Sykes-Picot Antlaşması’nda tarafların yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri görülmüştür. 

Bu bağlamda, bölgenin sosyokültürel ve sosyoekonomik yapısı dikkate alınmamıştır. Bölgede önemli çıkarları bulunan İngiltere’nin eş zamanlı olarak hem Araplarla hem de Fransızlarla gizli görüşmeler yaptığı ve nihayetinde Şerif Hüseyin önderliğindeki Arapları muğlak sözlerle oyalayıp, onlara vaat ettiği sözleri yerine getirmediği tespit edilmiştir. Diğer taraftan İngiltere, Rusya’nınSıcak Denizlere İnme” şeklinde özetlenebilecek Güney siyasetini engelleyebilmek adına Fransa’yı kullanmıştır. 

Bu amaçla İngiltere, Sykes-Picot Antlaşması yoluyla, Rusya ile arasına Fransa’yı yerleştirmiştir. Ayrıca çalışma göstermiştir ki, dönemin büyük güçleri İngiltere, Fransa ve Rusya bölgesel çıkarları uğruna yerel halkları bir piyon olarak kullanmaktan çekinmemişlerdir. Araplar, Ermeniler ve Yahudiler büyük güçlerin bu satranç oyununda edilgen unsurlar/piyonlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Sykes-Picot Antlaşmasının bölgenin doğal düzenini altüst ederek, uzun yıllar kaosun hüküm süreceği bir yapı inşa ettiği bu çalışmanın ana iddiasını oluşturmaktadır. 

Anahtar Kelimeler: Sykes-Picot Antlaşması, Ortadoğu, İngiltere, Arap İsyanı, Şerif Hüseyin, 

GİRİŞ 

İngiliz siyaseti, yeryüzüne yayılmış çıkarlarından dolayı 19. yüzyıl boyunca çok yönlü olmuştur. İlkesel olarak daima mutlak çıkarlarından yana olan İngiltere, 
kurmuş olduğu çıkar oyununun içinde Osmanlı Devleti’ni bir piyon olarak tutmuş ve kendi çıkarlarını korumak için potansiyel tehlike olarak gördüğü Rusya ile arasında, bir tampon olarak kullanmaya çalışmıştır. 

Hindistan ve Hindistan yolunun kara ve deniz yolu ulaşım güzergâhının güvenliğinin nasıl sağlanacağı konusundaki ara tampon devleti ayakta tutma politikası, İngiliz başbakanlarından Palmerston’un icadı sayılabilir.1 İngilizlerin Osmanlı Devleti’ni, Kırım Savaşı’nda destekleyerek, Asya’da bir Rus üstünlüğünü dengelemeye çalışması, bu duruma örnek olarak gösterilebilir. 


20.yüzyıl ile birlikte Büyük Oyun* olarak adlandırılan bu politika farklı bir boyut kazanmıştır. Öncesinde Çarlık Rusya ve Britanya arasında oynanan Ön Asya’daki liderlik mücadelesi, bölgede emperyalist etkinliğini artıran Almanya karşısında bu iki gücün ittifak yapmasına zemin hazırlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun Asya’daki toprakları üzerinde yaşayan Türk olmayan halkların, Büyük Oyun içinde yeni piyonlar olarak kullanılabileceği fikri, batılı büyük güçlerin ve özellikle de İngiltere’nin en belirgin yeni stratejilerinden biri olarak önem kazanmıştır. İşte bu noktada Sykes-Picot görüşmeleri karşımıza çıkmaktadır. İstanbul Antlaşması ile tanınan Boğazlar ve İstanbul üzerindeki Rus çıkarları, diğer iki müttefik, İngiltere ve Fransa’nın kendi çıkarlarını savaş sonrası için koruma arzusunu doğurmuştur. Sykes-Picot, bu anlamda müttefik güçlerin birbirlerinin çıkarlarını tanıma belgesi olarak da kabul edilebilir. 

*Büyük Oyun* teriminin çıkış noktası Orta Asya’da Rus- İngiliz hâkimiyet mücadelesidir. Öncesinde bölgede nüfuz mücadelesine girişen taraflar yaklaşan 
Alman tehdidine karşı 1907’de anlaştılar. Bu tarihli İngiliz-Rus antlaşması iki tarafın Tibet, Afganistan ve İran’daki nüfuz alanlarını belirliyordu. Ayrıntılı bilgi 
için bakınız: Djalili Mohammad-Reza, Kellner Thierry, İran’ın Son İki Yüzyıllık Tarihi, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2011, s. 47. 


Buna ek olarak, Filistin’in siyasi durumu ile ilgili varılan antlaşma da bu belgenin dikkat çekici bir diğer boyutudur. Harici maddeler daha çok ekonomik, stratejik, askeri ve benzeri birçok kaygının işareti olarak görülebilecekken, Filistin’de öngörülen uluslararası yönetimin tek başına bu gerekçelerle açıklanması beklenmemelidir. 

Bu açıdan bölgede yaşanan hızlı gelişmeler ve değişiklikler ve bunlara bağlı olarak oluşturulan politikalar, I. Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında had safhaya ulaşmıştır. Tarihin akışında bu belgenin önemine atfen sorulacak şu soru bu çalışmanın aradığı cevaplardan belki de en önemlisi sayılabilir. 
Küçük Asya.2 Antlaşması’nda Filistin’in siyasi statüsünün büyük devletlerin ortak kararıyla belirlenmesinin Balfour Deklarasyonu’na giden yolda anlamı nedir? 
Bu amaçla çalışmada antlaşmanın vücuda getiriliş süreci aşamalarıyla incelenerek tarafların hedefleri analiz edilmiştir. Ayrıca adından da anlaşılacağı üzere bazı siyasi figürlerin antlaşma müzakerelerinin yürütülmesi sırasındaki rolü üzerinde durulmuştur. 

De Bunsen Komitesi ve Sykes-Picot Antlaşması 

Bilindiği üzere Sykes-Picot Antlaşması, İngiltere ve Fransa arasında Mayıs 1916’da imza edilmiştir. Daha sonra bu halkaya Rusya da dâhil olmuştur. Antlaşma ismini, İngiliz müzakereci Sir Mark Sykes ve onun Fransız muhatabı François Georges Picot’dan almıştır. Antlaşma, tarafların daha önceden yaptıkları çalışmalardan beslenmiştir. İngiltere tarafından gelişmeleri ele aldığımızda, “De Bunsen” komitesinin varlığı ve çalışmaları önem arz etmektedir. İngiltere’nin Türkiye’nin Asya’daki toprakları üzerindeki taleplerini belirlemek üzere oluşturulan ve başında Sir Maurice De Bunsen olan komite, Başbakan Asquith 
tarafından Nisan 1915’te oluşturulmuştur.3 

Komite’de ilgili bakanlık ve dairelerden birer kişi olduğu gibi, ayrıca Savaş Bakanı Lord Kitchener, Sykes’ı kendi özel temsilcisi sıfatıyla komitede görevlendirmiştir. 




Varlıklı bir aileden gelen Sykes, 1911’de Muhafazakâr bir vekil olarak Avam Kamarası’na girmiş,4 1913’te de 6. Baronet olarak Sledmere’deki mülklerin mirasını alarak babasının yerine geçmiştir. Sykes’ı diğerlerinden farklı kılan şey, onun kısa zaman içinde yaptığı Doğu seyahatleri ve bu seyahatlerden edindiği bilgilerdir. İlk seyahatini henüz on bir yaşındayken ailesiyle birlikte 1890’da Mısır, Lübnan ve Kudüs’e yapan Sykes, daha sonra İstanbul’da fahri ateşe olarak görev yapmıştır.5 

Çıktığı Doğu seyahatleri sayesinde Osmanlı İdaresi’nde yaşayan farklı etnik ve dini grupları tanıma fırsatı bulmuştur. Seyahatlerini yazıya dökmüş ve kitaplaştırmıştır.6 
Bu sebeple Sir Mark Sykes’ın bilgileri, yaklaşan I. Dünya Savaşı sırasında oluşturulacak politikalar açısından oldukça önemli görülmüştür. 
Sykes’ın savaştan önce sarf ettiği şu cümleler, İngiliz dış politikasını anlayabilmek açısından oldukça önemlidir: ‘‘Londra’dan Kalküta’ya kadar uzanan alanda İngilizlerin sonsuz çıkarı vardır. Barışta ya da savaşta karadan, denizden veya kanaldan olan iletişimimiz asla kopmamalıdır.’’7 

Buna ek olarak Türk yanlısı olarak bilinen arkadaşı meclis üyesi Aubrey Herbert’e yazmış olduğu mektup bile Sykes-Picot Antlaşması’nın genel hatlarını gözler önüne sermesi bakımından önemlidir. Mektubun konu ile ilgili kısmı şu şekildedir; 

Mektubundan hala Türk yanlısı olduğunu anladım. Politikan tümüyle yanlış. Türkiye diye bir şey artık var olmamalı. İzmir Yunanlıların olacaktır. Adana İtalyan, Güney Toroslar ve Kuzey Suriye Fransız, Filistin ve Mezopotamya İngiliz ve geri kalan, İstanbul dâhil Rusya (...) Ayasofya’da Te Deum ve Ömer Camii’nde bir Nunch Dimittis okuyacağım. Bunu bütün kahraman küçük ulusların şerefine Galce, Lehçe, Keltçe ve Ermenice okuyacağız...8 

Savaş sırasında müttefikler arası yaşanacak olası derin ayrılıklar, Almanya karşısında sıkıntıya neden olabileceğinden, yukarıdaki mektupta da geçtiği gibi Rusya için öngörülen İstanbul ve Boğazlar konusu, Mart 1915’te İstanbul Antlaşması’yla karara bağlanmıştır.9 Daha önceleri, İngiliz ticareti ve stratejisi için güçlü ve birleşik bir Türk İmparatorluğunun gereğine inanan Sykes, 1914’te savaşın patlak vermesi ve Osmanlı’nın Almanya ile birlikte Fransa ve 
İngiltere’ye karşı savaşa girmesiyle, bu fikrini değiştirmiştir.10 Komitenin kurulmasından önce İngiliz politikacılar, izlenecek yol ile ilgili fikir ayrılıkları yaşamışlardır. 

Savaş Bakanlığı ve Hindistan’daki İngiliz yönetimi arasında, Mezopotamya ve çevresinin savaş sonrası pozisyonu ile ilgili fikir ayrılıkları olup, Hindistan’dan sorumlu devlet bakanı Lord Crewe’nin, Bağdat ve Basra’nın doğrudan Hindistan’a bağlanması gerektiği fikrini dahi ortaya attığı görülmektedir.11 Komitenin öncelikli hedefinin, Savaş Bakanlığı ve Hindistan hükümeti arasındaki bu görüş ayrılıklarını belirleyip en doğru kararı verme konusunda, her kesimin görüşünden faydalanma olduğu söylenebilir. 

İşte bu noktada, Savaş Bakanı ve onun komitedeki temsilcisi Sir Mark Sykes’ın düşünceleri büyük önem taşımaktadır. Öncesinde Mısır Valisi olan Feldmareşal Horatio Herbert Kitchener, Deniz Kuvvetleri Komutanı Churchill’in tavsiyesiyle, o an için işlerin iyi gitmediği Savaş Bakanlığı’na, 1914 yılı Ağustos’unda atanmıştır.12 Kitchener, Rus hedeflerinin kendisinde yarattığı etkiden olacak ki, Mezopotamya bölgesinin İngiltere’ye bağlanmasından yana bir tavır sergilemiş tir. Churchill de onunla aynı fikri paylaşmakla kalmayıp, Rusya’nın İstanbul’u kontrol etmesi durumunda oluşan tehdidi dengelemek için İskenderun Limanı’nın alınıp, tarihi Babil sınırının Akdeniz’e kadar uzatılması gerektiğini savunmuş tur.13  Nedenleri daha önceden belirtildiği üzere Komite’nin nihai kararının belirlenmesinde, Kitchener ve onun temsilcisi Sykes’ın düşüncelerinin etkisi kaçınılmazdır. Tabi ki o dönemin reelpolitik atmosferinin, bu kararların alınmasını kaçınılmaz kıldığı da yadsınamaz. 

De Bunsen Komitesi, 29 sayfalık nihai raporunu 1915 Nisan ve Haziran ayları arasında yapılan 13 ayrı toplantı sonunda tamamlamıştır.14 Raporun öncelikli amacı, mevcut durumun tespit edilmesi ve böylece Majesteleri hükümetinin önündeki seçeneklerin, getirileri ile götürülerinin hesaplanmasıdır.15 İngiliz hükümetinin, Osmanlı ülkesi konusunda Rus iddialarını kabul etmesi, en azından ülkenin bir kısmının bölünmesi anlamına geldiğinin tespiti, rapora yansımıştır. Fransızların ise Kilikya ile Kutsal Yerler ve Filistin dâhil Suriye’yi kendi hakkına düşecek bölgeler olarak gördüğü raporda ifade edilmiştir.16 

İskenderun’un, Fransa’ya bırakılması öngörülürken, Hayfa, Britanya’nın nüfuz bölgesinde yer alacaktır.17 Kitchener, İskenderun’u istemesine rağmen, Sykes’ın isteğiyle seçilen Hayfa, Mezopotamya’yı Akdeniz’e bağlayacak demiryolunun liman kenti olarak düşünülmüştür.18 
Komite, Fransız emellerini önlemek için geleneksel Ortodoks Rusya ve Katolik Fransa rekabetine güvenirken, Hicaz’ın kaderi ise, Mekke Şerifi Hüseyin’in İtilaf Güçleri’nin yanında yer alıp almamasına göre değişecektir. Ayrıca Filistin, ya İngiliz himayesinde olacak ya da özel bir yönetime devredilecektir.19 Komite, bunların yanında dokuz alt başlıkta bazı talepleri de sıralamıştır.20 Bu başlıklar maddeler halinde şu şekilde özetlenebilir: 

1. İran Körfezi’nde İngiltere’nin pozisyonunun tanınması ve sağlamlaştırılması, 
2.Türkiye’ye ait olacak bölgelerde İngilizticaretine dezavantaj oluşturacak ayrıcalıkların önlenmesi, 
3. İngiliz ticaretinin mevcut pazarlardaki konumunun güçlendirilmesi, 
4. Mekke Şerifi Hüseyin’e ve diğer Arap Şeyhlerine verilen sözlerin tutulması, 
5.Sulama işlerinin inşası ve nehir ulaşımı,petrol üretimi gibi konulardaki işletmelerin gelişim güvenliğinin sağlanması, 
6. Hindistan kolonisi için de muhtemel tarım alanı olabilecek sulanan Mezopotamya’nın tahıl arzının geliştirilmesi, 
7. Doğu Akdeniz ve İran Körfezi’nde İngiltere’nin stratejik pozisyonunun ve İngiliz iletişim güvenliğinin korunması, 
8. Arabistan ve kutsal yerlerin bağımsız Müslüman idareye tâbi olması, 
9. Ermenistan sorununun çözümü ve Hıristiyan âleminin kutsal yerleri ve Filistin konusunda uzlaşılması.21 



Komite, Sykes’ın muhtemel etkisiyle Osmanlı Devleti’nin savaş sonrasında öngörülen siyasi yapısının alternatiflerini şu şekilde açıklamıştır: 


1. Osmanlı Devleti’nin İtilaf devletlerince ilhakı, 
2. İmparatorluğun nüfuz bölgelerine ayrılması, 
3. Osmanlı İmparatorluğu’nu olduğu gibi bırakmak ama hükümetini tâbi kılmak, 
4. Devletin federe yapılara bölünerek yerinden yönetilmesi.22 

Dönemin baskın politik yapısı, Osmanlı Devleti’nin ilhakı planını arzulamasına rağmen Komite, öncelikle müttefikler arasında sürtüşmelere neden olabileceği ve sonrasında özellikle İngiliz tarafına fazladan ek sorumluluk ve maliyet getireceği kaygısıyla, bu planının uygulanmasını uygun bulmamıştır.23 
Bunun yerine Komite, merkeziyetçi yapısı bulunmayan Osmanlı Devleti’nin Asya’daki topraklarında; Suriye, Filistin, Ermenistan, Anadolu ve Mezopotamya (Irak) olmak üzere beş federe devletin kurulmasını önermiştir.24 Son planın esnek oluşu, taraflara birçok avantaj sağlayacaktır. Buna göre İngiltere, bu planın uygulanması durumunda herhangi bir ek mali ve askeri bir yükümlülüğün altına girmekten kurtulacak, ilerde oluşabilecek şartlara göre Filistin ve Irak eyaletlerinin kendi kontrolünde bağımsızlığını veya ilhakını ilan edebilecek ya da nüfuz alanına katabilecektir.25 

   Komitenin bu raporu hiçbir zaman İngiliz Hükümeti tarafından tam olarak uygulanmamıştır. Ancak komitenin aldığı kararlar, İngiliz politika yapıcılarının niyetlerini göstermesi bakımından önemlidir. Sykes-Picot Antlaşması’nın İngiltere açısından ön hazırlığı niteliğinde olan bu rapor, Osmanlı Devleti’nin öteden beri savunulan toprak bütünlüğünün, artık İngiliz siyasetçilerinin tamamıyla gündeminden düştüğünün somut bir delili olarak yorumlanabilir. 
Raporun genel ağırlığı İran Körfezi üzerine26 olduğundan, Körfezin kontrolü için yukardan gelecek tehlikeye karşı, kuzey ve çevre bölgesinin kontrol edilmesi ve bu bölgenin Akdeniz’deki bir liman kentiyle bağlantısının oluşturulmak istenmesi, bu durumu izah edebilir. Ancak Sykes aynı fikirde değildir. 3 Mayıs 1915’te, Britanya’nın sadece İran Körfezi’ndeki konumunu garanti eden bir yaklaşımın, Doğu politikası için yetersiz olduğunu Komite’ye bildirmiştir.27 Sykes’ın rehberliğinde oluşturulan komite raporunun, 30 Haziran 1915’te teslim edilmesinden sonra Kitchener, Sykes’tan, Ortadoğu’nun her yerine gitmesini ve kendisine bölgenin durumu hakkında bilgi vermesini istemiştir.28 

    Altı ay süren yolculuk boyunca Sykes, iki kere Mısır’a, Mezopotamya’ya, Balkanlar’a ve Hindistan’a gitmiştir.29 Seyahatleri sırasında De Bunsen Komitesi’nin tavsiye ettiği politikaları anlatmaması düşünülemez. Savaş öncesinden tanıştığı Ronald Storrs, onu, Gilbert Clayton ile tanıştırmış ve Sykes, bu ikilinin ve Wingate’in, Mısır yönetimi lehine geliştirilmesi planlanan Ortadoğu politikasına ikna olmuştur.30 Mısır’dan edindiği önemli bir izlenim ise, Ortadoğu’da bir İngiliz-Fransız rekabetinin söz konusu olduğudur. Sonrasında bu durumla baş etmek için girişimlerde bulunmuş ve ayrıca 1915 yılı sonunda İngiltere’ye döndüğünde bölgedeki politikaları ve propagandayı koordine edecek Kahire İstihbarat Dairesi’ne bağlı Arap Bürosu’nun kurulmasına ön ayak olmuştur.31 

Fransız Yaklaşımı ve Sykes-Picot Antlaşması 

Fransızlar, kendilerini ‘Şark’ın büyük Hıristiyan gücü’ olarak görmüşlerdir.32 Tarihi ve dini bağları nedeniyle Doğu Akdeniz kıyılarında yaşayan Hıristiyan halklara ilgi duyan ve bölgeyi kendi nüfuz alanı olarak gören Fransa, bu emelini gerçekleştirmek için müttefiklerinden farklı davranmamıştır. Ancak, bu politikanın benimsenmesinden önce Fransızların genel yaklaşımı, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunması fakat bu bütünlükte Fransız etkisinin varlığı olmuştur.33 

   Osmanlı ülkesindeki yatırımlarının, bu politikanın oluşmasında belirleyici olduğu söylenebilir. Ancak, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla bölgede dengeler değişmiş ve ortaya çıkan yeni koşullar, Fransa’nın Doğu politikasını yeniden gözden geçirmesine sebep olmuştur. Aslında Fransızlar, Rusya’nın bölgesel iddialarının kabul edilmesi ve akabinde Osmanlı ile savaşın kızıştığı Çanakkale Muharebeleri ve yaşanan ağır kayıplara kadar, Osmanlı topraklarında radikal bir değişiklik istememişlerdir.34 

Savaş sırasında ortaya çıkan Rusya’nın, Boğazlar ve İstanbul konusundaki taleplerinden ve İngiltere’nin bunu kabullenmeye hazır oluşundan, büyükelçisi vasıtasıyla anında haberdar olan Fransa Dışişleri Bakanı Delcasse, kabineyi aynı hızla ve doygunlukla bilgilendirememiş, sonuçta talepler hükümetin önüne geldiğinde quid pro quo’ya razı olmaktan başka seçeneği kalmamıştır.35 

Bunun yanında Fransız Asya Komitesi, oluşan quid pro quo durumundan önce, Suriye ve Kilikya’nın Fransız hâkimiyetine girmesi yönündeki politikayı benimsemeye başlamıştır.36 Ayrıca Fransız Sömürge Partisinin hedefleri arasında, Batı Afrika’da Alman ve İngiliz yerleşimlerini ele geçirmekten başka, Türk İmparatorluğu’ndaki emperyalist çıkarlarını tehdit eden oluşumları defetmek de vardır.37 Bu çıkarların merkezini ağırlıklı olarak, Suriye ve İskenderun bölgesi oluşturmakta olup, Fransız sömürgecilere göre, Suriye bölgesi içerisinde Filistin de yer almıştır. 

*Fransız sömürge hedefleri, kabine tarafından değil sömürge partisi ve onun yabancı ve koloni yönetimlerindeki sempatizanları tarafından oluşturuluyordu. 
Ayrıntılı bilgi için bkz: C. M. Andrew, A. S. Kanya-Forstner, “The French Colonial Party and French Colonial War Aims, 1914-1918”, The Historical Journal, Vol. 17, No.1(Mar., 1974), pp. 79-106, s. 79. 

Bu algının müttefiklerce de kabulü için oluşturulan “la Syrie integral” kampanyasına, 1915 baharı ve yazında Sömürge Partisi’nin diğer grupları da katılmıştır.38 
Fransızlar tarafından, İngilizlerin Levanten Akdeniz sahilindeki tek taraflı askeri hareketleri, Türk İmparatorluğu’nun saldırgan tavrından daha ciddiye alınmıştır.39 
Elbette karşı tarafta da benzer görüşler vardır. Sonradan Arabistanlı Lawrence adıyla ünlenecek Arap Bürosu ajanı Albay Thomas Edward Lawrence, savaşın ilk 
dönemlerinde İngiliz donanması istihbaratında çalışan David Hogarth’a* 22 Mart 1915’te, “Suriye konusunda düşman, Türkler değil Fransızlardır” diye yazmıştır.40 
Diğer yandan Fransız tarafının, 1914’ten önce Musul bölgesindeki petrol varlığı ile ilgili olarak yapılan araştırmaların ve yazılan raporların sonucundan haberdar olduğu anlaşılmaktadır.41 

Ancak, 20 Mart 1915’te Dışişleri Bakanı Delcasse’nin, Londra ve Roma’daki Fransız elçiliklerine gönderdiği Osmanlı İmparatorluğu’nun taksimiyle ilgili görüşlerini içeren bilgi notunda, Musul bölgesinin ilhak hedefleri arasında gösterildiğini içeren bir ibareye rastlanılmamıştır.42 

*Arkeolog olan Hogarth, savaşın ilk dönemlerinde İngiliz donanması istihbaratı adına çalışırken 1916’dan itibaren Arap Bürosu’nun gayri resmi önderi olarak 
Kahire’de görev yaptı. Ayrıntılı bilgi için bkz: Schneer, a.g.e., s. 15. 

Rusya’nın, İstanbul ve çevresinden daha fazla toprak talebinde bulunacağı ve İngiltere’nin Fırat ve Dicle Irmağı bölgesini Mezopotamya’nın kuzey sınırına kadar isteyeceği görüşüne karşılık Fransa, Konya’dan başlayarak Anadolu Platosu boyunca uzanan Bağdat hattı istikametinde olan merkezi bölgeleri, Kuzey Mezopotamya sınırına kadar almak istemiştir.43 Fransa’nın bahsi geçen çıkarlarının müttefiklerce tescil edilmesi gerektiğini içeren görüşme teklifi, Fransa’nın Londra büyükelçisi Cambon aracılığıyla İngiltere Dışişleri bakanı Grey’e 23 Mart’ta iletilmiştir. Ancak Grey, hükümetinin bu konuda hazırlığı bulunmadığı ve zamanlamayı erken bulduğu gerekçesiyle teklifi geri çevirmiştir.44 

Cambon tarafından yapılan teklif ile De Bunsen Komitesi’nin kurulması, kronolojik bakımdan ardışıklık göstermektedir. Bu açıdan bakılacak olursa Cambon’un teklifi, İngiliz tarafında bu konuda hazırlıklar yapılması için, De Bunsen Komitesi’nin kurulması sürecini başlatmış olabilir. 

Sykes-Picot görüşmeleri öncesinde Fransa’nın genel olarak amacı; Filistin, Doğu Akdeniz sahili ve iç kesimlerini kapsayan Suriye bölgesiyle İskenderun ve çevresini ilhak etmektir. Hatta Fransa Donanma Bakanı Victor Augagneur, mevkidaşı Winston Churchill ile 26 Ocak 1915’te yaptığı bir toplantıda Çanakkale Seferine katılma şartını, İngilizlerin İskenderun bölgesine yerleşme planlarından vazgeçmesine bağlamıştır.45 
Fransız Asya Komitesi ise 1915 Temmuzunda Filistin dâhil, Suriye ve Kilikya’nın ilhakını önermiştir.46 

Hüseyin McMohan Mektuplaşması 



Sykes-Picot Antlaşması, her ne kadar dönemin üç büyük gücü arasında şekillenen bir antlaşma olsa bile, görüşmelerin bir diğer boyutu da Mekke Şerifi Hüseyin ile Mısır Yüksek Komiseri McMohan arasında gerçekleşen mektup alışverişidir. 
McMohan-Hüseyin görüşmeleri gerçekleşmeden evvel bölgede bazı önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bunların başında, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin, 23 Ocak 1913 günü Babıali Baskını’yla hükümeti ele geçirmesi olayının ardından ortaya koyduğu merkeziyetçi politikalar gelmektedir.47 İttihat ve Terakki’nin merkeziyetçi yapısından rahatsız olup özerklik talebiyle kurulan El-Ahit ve El-Fettat gibi gizli derneklerin üyeleri arasında, Osmanlı ordusunda görev yapan Arap subaylar da yer almıştır.48 
Mekke Şerifi’nin oğlu Faysal, daha sonra bu gizli örgütlerle Şam’da babasının talimatıyla temas kurmuş ve aralarında aldıkları kararla kendi öngördükleri Arap Krallığı’nın sınırlarını çizen Şam Protokolü’nü kabul etmişlerdir.49 
Şam protokolünün sınırlarından ve kendisine verilen destekten haberdar olan Şerif, McMohan’a gönderdiği 30 Ağustos 1915 tarihli mektubuna bu protokolde öngörülen sınırları aynen aktarmış ancak bu talepler, Kahire’de fazlasıyla abartılı bulunmuştur.50 Arap tarafında Şerif, merkezi Osmanlı himayesinden sıyrılıp büyük güçlerin korumasında bir Arap Krallığı ve olursa Halifelik hayal ederken, İngiliz tarafının tamamıyla askeri gerekçelerle  konjoktürel olarak Araplara yanaştığı iddia edilebilir. 

McMohan’ın aktardığına göre, Dışişleri kendisinden; o zamanlar Osmanlı ordusunun birçok cephede önemli bir kısmını oluşturan Arap askerlerini ve mümkünse cephe gerisinde Osmanlı tebaasının bir bölümünü oluşturan Arapları savaşın dışına çekmek ve Osmanlı otoritesine isyan edip, İngiliz safında yer almalarını sağlamak için Şerif ile iletişime geçmesini istemiştir.51 Aynı süreçte Osmanlı Halifesi cihat ilan etmiş ancak Şerif, muhtemel İngiliz saldırısını bahane ederek bu çağrıya olumlu cevap vermemiştir. Wingate’e göre Osmanlı tarafından uygulanan ve Hindistan bölgesinde de muhtemel tehlikelere neden olabilecek Panislamizm politikasına karşı dengeleyici güç olarak kullanılabilecek Panarabizm politikası, Şerif’in taleplerine cevap verilerek gerçekleştirilebilecektir.52 Kahire’de Clayton ve Hartum’daki Wingate’e göre Şerif, halifeliğin gerektirdiği bütün özelliklere sahiptir ve Sudan uleması da Hüseyin konusunda aynı fikirdedir.53 

Bu durumda Kahire’deki İngiliz yönetiminin amacı, Halifeliği, savaşın kazanılması durumunda Rusya’ya kalacak İstanbul’dan alıp İngilizlerin daha kolay 
yönlendirebileceği Ortadoğu bölgesinde bir Arap şeyhine vermek olarak yorumlanabilir. Zaten Kahire’deki görevi sırasında Kitchener ve adamları, Hüseyin’in oğlu Abdullah ile yaptığı görüşmelerde, Şerif’in ve oğullarının niyetini açıkça anlamışlardır.54 Sonrasında savaş bakanı olarak görev yapacak olan Kitchener’ın Hicaz’ın nabzı olan bu gücü, Çanakkale Cephesi’ndeki başarısızlık durumunda daha etkin bir şekilde kullanmak istemesi, savaş stratejisine uygun bir davranış olacaktır. 

Şerif’i böyle planlar yapmaya iten gelişmelerden birisi de Babıali’nin kendisini bertaraf etmeye yönelik planlar yaptığından haberdar olmasıdır.55 

Zaten oğlu Faysal’ı Osmanlı’yı bu fikrinden vazgeçirmek için İstanbul’a göndermiş ve aynı seyahat sırasında Faysal, babasının talimatı ile Suriye’deki gizli Arap derneklerinin Şerif’e olan desteğini yoklamıştır. Ortaya çıkan Şam protokolünden, McMohan’a gönderilen mektup vasıtasıyla haberdar olan Kitchener’ın, daha önceden niyetlerine bizzat şahit olduğu Arap tarafını ve Şerif’in şahsında birleştiği düşünülen Arap kamuoyunu, İngiliz vaatleriyle kendi tarafına yönlendirmek istemesi doğaldır. 

İşin diğer boyutu ise, Sykes’ın, De Bunsen Komitesi raporunun tamamlanması  sonra Ortadoğu gezisi sırasında Kahire’de el-Faruki adında bir Osmanlı Arap 
subayının verdiği ifadelerden, Clayton aracılığıyla haberdar olmasıdır. Bu subay, Suriye’deki Osmanlı Komutanı Cemal Paşa tarafından sadakatinden şüphe duyularak Çanakkale Cephesi’ne gönderilen Arap kökenli subaylardan birisidir ve cephedeyken firar ederek İngiliz tarafına geçmiş ve daha sonra Mısır’a gelerek Kahire İstihbarat Başkanı Gilbert Clayton tarafından sorgulanmıştır.56 Bu kişinin verdiği ifadelerle, Şerif’in İngilizler’den talep ettiği toprakların birbiriyle örtüşmesi Kahire’dekileri fazlasıyla telaşlandırmıştır. 

Faruki’nin gizli örgütlerin ve Şerif’in temsilcisi olduğu yönündeki yanlış algı, İngiliz politikasını şekillendirirken, Faysal’ın bu şahsı tanımadığı henüz bilinmiyordu.



Haritadan anlaşıldığı üzere Şam Protokolüne göre Şerif’in arzuladığı ve McMohan’a gönderdiği mektubunda yer alan sınırlar; Sina Yarımadası’ndan başlayıp tüm Arap Yarımadası’nı, Suriye’nin Akdeniz sahili ile Hama, Humus, Halep, Şam, İskenderun, Basra ve Bağdat bölgelerini de kapsıyordu. Faruki’nin ifadelerine göre Arap isyancılar da bu toprakları, kurulacak krallığın içinde tutmakta kararlı davranmışlardır.57 Hatta Türkler ve Almanlar durumdan haberdar olup taleplere olumlu cevap verme eğiliminde olmuşlardır.58 

Faruki’nin ifadelerinin abartılı olduğu aşikâr olmasına rağmen, Kahire istihbaratının ve dolayısıyla Sykes’ın, verilen ifadelere inanmaya dünden hazır olmaları, öngördükleri politikalarla da uyuşmuştur.59 Öte taraftan bu taleplerin Fransız çıkarlarıyla ters düşmesi, İngiltere’nin baş etmesi gereken bir başka konu olduğundan McMohan, Hüseyin’e gönderdiği 24 Ekim 1915 tarihli mektubunda, Mersin ve İskenderun bölgeleri ile Şam, Hama, Humus ve Halep’in batısında kalan toprakları, öngörülen krallığın sınırlarından çıkarmayı önermiştir.60 

18 Ekim’de de Londra’yı uyaran McMohan, Arapların yol ayrımında olduklarını ve acele davranıp onları memnun edecek bir garanti verilmezse Almanların ve Türklerin kucaklarına itileceklerini belirtmiştir.61 Dışişleri Bakanı Edward Grey, McMohan’a cevaben gönderdiği 20 Ekim tarihli telgrafta ise Suriye’nin sınırları ve Şerif’in hak iddia ettiği bölgelerin sınırları hakkında, mümkün olduğu kadar belirsiz davranmasını istemiştir. 

McMohan da bu direktiflere uyarak gönderdiği 24 Ekim tarihli mektubunda, Grey’den aldığı yetkiyi de kullanarak, İran Körfezi çevresi ve Suriye sahili hariç Şerif’in bölgedeki iddialarını Britanya’nın tanıyabileceğini bildirmiştir.62 Fakat bu cevaplar hiçbir zaman Şerif’i memnun etmemiştir. Bu yazışmalardaki temel İngiliz politikası, görüşmeleri mümkün olduğu kadar uzatarak Arap isteklerini verilen umutlarla canlı tutmak, bu başarılamazsa bile, hiç olmazsa İngiltere’ye karşı bir mücadelenin içine girmelerinin önünü kesmek şeklinde değerlendirile bilir. McMohan aracılığıyla Şerif ile görüşülmesine ve bulanık vaatlerde bulunulmasına ses çıkarmayan Dışişleri Bakanlığı, kendi kaynaklarından aldığı bilgilere de güvenerek Arapların isyan etmeyeceğine inanmıştır.63 Gerçekte ise durum çok karışıktır. 
Şerif’in iddia ettiği gibi bir birlik ve hareketten söz etmek neredeyse imkânsızdır.64 İran Körfezi hinterlandı İngiliz çıkarlarının karşılığı iken Suriye ve Filistin, Fransa’nın hak iddia ettiği bölgelerdir. Geriye kalan Arap Yarımadası’nda ise İngiltere’nin anlaştığı İbn Suud gibi Şerif’in rakibi liderler de vardır.65 Savaşın tüm hızıyla sürdüğü bir ortamda Ortadoğu’da var olan karmaşık ilişkiler yumağını çözme çabası olarak tanımlayabileceğimiz Sykes-Picot Antlaşması, birbiriyle çatışan talepleri nihai bir sonuca ulaştıramasa da en azından savaşın şiddetinin dayanılmaz boyuta ulaştığı ve risklerin arttığı bir dönemde taraflara nefes alma imkânı sağlamıştır. Yukarıdaki bahse konu açmazlar bu antlaşmayla bir çözüme kavuşturulmaya çalışılmıştır.  

Sykes-Picot Görüşmeleri ve Nihai Antlaşma 

Buraya kadar anlatılan sürecin önemli bir kısmı ve Sykes-Picot görüşmeleri, aslında aynı zaman dilimlerine denk gelmektedir. Hüseyin ile McMohan yazışmaları devam ederken İngilizler ile Fransızlar, Londra’da Ortadoğu haritasına şekil vermeye çalışıyorlardı. Fransız tarafının Kahire büyükelçisi Defrance vasıtasıyla, Hüseyin ile yapılan görüşmelerden haberdar olduğu anlaşılmaktadır.66 Ayrıca Grey, Cambon’a Britanya’nın Hüseyin ile olan yazışmalarını anlattıktan sonra Fransa’nın Suriye’deki çıkarlarını belirlemek üzere Londra’ya bir temsilci göndermesini istemiştir.67 21 Ekim tarihli bu görüşme, Hüseyin ile ilgili talimatın McMohan’a telgrafla gönderildiği 20 Ekim tarihinden bir gün sonraya denk gelir, ki bu durum İngilizlerin görüşmeler için hazır olduğunun bir işareti olarak düşünülebilir. 

Gerçekte liberal Asquith ve onun aynı çizgideki Dışişleri Bakanı Grey, Ortadoğu’da maliyet getirecek yeni yükümlülükler altına girme taraftarı değildir. Fakat Rusya’nın İstanbul, Fransa’nın Suriye konusundaki tasarrufları, İngilizleri de kendi pozisyonunu belirlemeye itmiştir.68 Savaşın başlarında İran Körfezi ve çevresine Hindistan üzerinden yapılan seferlerin, bölgedeki İngiliz destekli Arap şeyhlerini rahatlatmak ve Abadan petrollerini güvence altına almak maksadıyla olduğu bilinmektedir.69 İngiliz Dışişleri Bakanı Grey, İngiliz Kahire yönetiminin başındaki McMohan ile Mekke Şerifi Hüseyin arasındaki görüşmelerden, Fransız tarafının haberdar olduğunu fark etmiştir. Bu durumda, İngiliz himayesindeki Arap devleti ile Fransız çıkarlarının altının oyulabileceği fikrinin karşı tarafta benimsenmesi durumunun, Grey’i Fransızlarla, Osmanlı Devleti’nin paylaşılması üzerine resmi görüşmeler yapmaya ittiği söylenebilir.70 

Cambon, Grey’den görüşme teklifini aldığında, müzakerelerde Fransız temsilcisi olarak aklından geçen isim Georges François Picot idi.71 Babası Fransız Afrika 
Komitesi’nin kurucusu, abisi Fransız Asya Komitesi’nin saymanı olan Picot, savaştan önce Beyrut konsolosuyken o dönemde Paris’in Londra Büyükelçiliği’nde başkâtip olarak görev yapmaktaydı.72 Bu bilgilere bakarak Picot’un aklından geçen hayalleri tahmin etmek zor değildir. Fransız Asya Komitesi, Suriye’nin Fransız toprağı olduğunu öne sürmekle kalmıyor, bu sınırların içine Filistin’i de katmaktan çekinmiyordu. Picot’un görüşmeler boyunca savunacağı haklar, Senato’da Fransız Suriye’si lideri Pierre Etienne Flandin’in, 1915’te yayınladığı Suriye ve Filistin konulu raporda dile getirilmiştir. Bu raporda, Fransa için Suriye’nin ekonomik, tarihi, stratejik konulardaki hayati öneminden bahsedilerek, Filistin ile birlikte Fransız toprağı olarak kabul edilmesi talep edilmiştir.73 Ayrıca rapor, Suriye sahilinde doğrudan hâkimiyet sağlayıp bu bölgeyi Musul’a kadar uzatmayı amaçlıyordu.74 Picot’a göre Fransa, Osmanlı’nın ortadan kalkmasıyla kaybedeceği ayrıcalıklı konumunu, Büyük Suriye la Syria integrale ile tazmin edebilirdi. 

Fransızların Büyük Suriye’si, güneyde Filistin’den kuzeyde Toros Dağları’na ve doğuda Musul’a kadar uzanıyor ve böylece yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla 
kendine yeten büyük bir Suriye kolonisi oluşturulması planlanıyordu.75 Picot’un Londra’ya ulaşmasıyla, ilki 23 Kasım’da Whitehall’da yapılan görüşmelerde, 
İngiltere’yi Dışişleri, Hindistan ve Savaş Bakanlığı’ndan katılan üyeler temsil etmiştir.76 

Picot, Filistin ve Suriye’yi, Fransa için isterken, Musul, Bağdat ve Basra’nın Arapları memnun edebileceğini öne sürüyordu. 

Kurnazca davranan Picot, Fransız nüfuz alanındaki Musul’u Araplar için feda ederken İngilizleri de Bağdat ve Basra konusunda aynı fedakârlığı yapmaya teşvik etmiştir.77 İngiliz heyetinin başında bulunan Dışişleri Bakanlığı daimi müsteşarı Arthur Nicolson, Picot’un taleplerine, Fransa’nın dolaylı yönetim ve ayrıcalıklı nüfuz yetkisinin getireceği ekonomik haklarla memnun olabileceğini belirterek cevap vermiştir.78 Aynı toplantıda İngiliz yetkililer, Picot’a, Hüseyin ile yapılan görüşmelerden ve öngörülen Arap ayaklanmasından bahsetmişlerdir.79 Bu görüşmeler sırasında Picot, Nicolson’un istediği şeyin, Fransa’nın çıkarlarını sınırlandıracak Hüseyin yönetimindeki Arap devletine Fransız desteğini sağlamak olduğunu fark etmiştir. Zaten İngiliz görüşmeci grubu, Suriye’de kurulması öngörülen Arap devletine Fransız desteğini sağlamak için 13 Kasım’da çalışmalara başlamıştır.80 Yapılan ilk görüşmelerde Picot’un taktiği, mümkün olduğu kadar uzlaşmaz davranıp, talepleri geniş tutmak ve böylece sonraki görüşmeler için pazarlık alanı kazanmaktır. Ancak, İngiliz görüşmecilerin Fransız çıkarlarıyla uyuşmaz niyetleri ve Picot’un uzlaşmaz tavrı yüzünden ilk görüşmeler bir sonuç alınamadan tamamlanmıştır. 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

1 David Fromkin, Barışa Son Veren Barış, Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı 1914-1922, Çev., Mehmet Harmancı, Sabah Kitapları, İstanbul, 1993, s. 15. 
2 Sykes- Picot anlaşmasının bir diğer adı ‘‘Küçük Asya Antlaşması’’dır. 
3 Aaron S. Klieman, “Britain War Aims in the Middle East in 1915”, Journal of Contemporary History, Vol. 3, No. 3, The Middle East (July, 1968), pp. 237-251, s. 237. 
4 Fromkin, a.g.e., s. 137. 
5 James Barr, A Line in the Sand: The Anglo-French Struggle for the Middle East, 1914-1948, W.W. Norton &Company, New York, 2012, s. 4. 
6 Shane Leslie, Mark Sykes His Life And Letters, Cassell And Company, LTD, London, 1923, s. 86-116. 
7 Leslie, a.g.e., s. 234. 
8 Fromkin, a.g.e., s. 140. 
9 Geniş bir okuma için Bkz: Alexander Lyon Macfie, The Eastern Question 1774-1923, Routledge, New York, 2014. 
10 James Barr, A Line in the Sand: The Anglo-French Struggle for the Middle East, 1914-1948, W.W. Norton &Company, New York, 2012, s. 3. 
11 Dart Brooks Risley II, British Interests and the Partition of Mosul, BA Thesis, The University of Texas at Austin, May 2010, s. 30. 
12 Fromkin, a.g.e., s. 69-70. 
13 Risley II, a.g.e., s. 33. 
14 Aaron S. Klieman, “Britain War Aims in the Middle East in 1915”, Journal of Contemporary History, Vol. 3, No. 3, The Middle East(July, 1968), pp. 237-251, s. 237. 
15 CAB 24/159/49, 13 Mart 1923. 
16 Klieman, a.g.e., s. 242-43. 
17 Risley II, a.g.e., s. 37. 
18 Fromkin, a.g.e., s. 140. 
19 Klieman, a.g.e., s. 243. 
20 CAB 24/159/49, 13 Mart 1923. 
21 Klieman, a.g.e., s. 244. 
22 Fromkin, a.g.e., s. 139. 
23 Klieman, a.g.e., s. 244. 
24 Fromkin, a.g.e., s. 140. 
25 Klieman, a.g.e., s. 249. 
26 Klieman, a.g.e., s. 245. 
27 V. H. Rothwell, “Mesopotamia in British War Aims, 1914-1918”, The Historical Journal, Vol. 13, No. 2 (Jun., 1970), pp. 273-294, s. 278. 
28 Jonathan Schneer, Balfour Deklarasyonu, Arap-İsrail Çatışmasının Kökenleri, Çev. Ali Cevat Akkoyunlu, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2011, s. 70. 
29 Fromkin, a.g.e., s. 160. 
30 Fromkin, a.g.e., s. 161. 
31 Fromkin, a.g.e., s. 161-2. 
32 Paul C. Helmreich, Sevr Entrikaları, Büyük Güçler, Maşalar, Gizli Anlaşmalar ve Türkiye’nin Taksimi, Çev. Şerif Erol, Sabah Kitapları, İstanbul, 1996, s. 10. 
33 C. M. Andrew, A. S. Kanya-Forstner, “The French Colonial Party and French Colonial War Aims, 1914-1918”, The Historical Journal, Vol. 17, No.1(Mar., 1974), pp. 79-106, s. 80. 
34 Marian Kent, The Great Powers and the End of the Ottoman Empire, Frank Cass, London, 1996, s. 156. 
35 C. M. Andrew, A. S. Kanya-Forstner, a.g.e., s. 82. 
36 C. M. Andrew, A. S. Kanya-Forstner, a.g.e., s. 83. 
37 C. M. Andrew, A. S. Kanya-Forstner, a.g.e., s. 81. 
38 C. M. Andrew, A. S. Kanya-Forstner, a.g.e., s. 83. 
39 C. M. Andrew, A. S. Kanya-Forstner, a.g.e., s. 82. 
40 Elie Kedourie, England and The Middle East, The Destruction of the Ottoman Empire 1914-1921, Mansell Publishing Limited, London, 1987, s. 98. 
41 Edward Peter Fitzgerald, “France’s Middle Eastern Ambitions, Sykes-Picot Negotiations, and Oil Fields of Mosul, 1915-1918”, The Journal of Modern History, Vol. 
66, No. 4 (Dec., 1994), pp. 697-725, s. 700-703. 
42 Fitzgerald, a.g.e., s. 703. 
43 Fitzgerald, a.g.e., s. 703. 
44 Matthew Smith Anderson, Doğu Sorunu 1774-1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, Çev. İdil Eser, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2010, s. 348. 
45 C. M. Andrew, A. S. Kanya-Forstner, a.g.e., s. 82. 
46 Kent, a.g.e., s. 156. 
47 Feroz Ahmad, “War and Society Under the Young Turks, 1908-1918”, Review (Fernand Braudel Center) Vol. 11, No.2, Ottoman Empire: Ninteenth-Century 
Transformations (Spring, 1988), pp.265-286, s. 267. 
48 Schneer, a.g.e., s. 45. 
49 Schneer, a.g.e., s. 77. 
50 CAB 24/68/86, Kasım 1918. 
51 Elie Kedourie, “Cairo and Khartoum on the Arab Question, 1915-18”, The Historical Journal, Vol. 7, No: 2(1964), pp. 280-297, s. 281. 
52 CAB 24/68/86, Kasım 1918. 
53 Elie Kedourie, “Cairo and Khartoum on the Arab Question, 1915-18”, s. 283. 
54 Schneer, a.g.e., s. 55. 
55 Fromkin, a.g.e., s. 166. 
56 Elie Kedourie, England and The Middle East…, s. 36-7. 
57 CAB 24/68/86, Kasım 1918. 
58 Schneer, a.g.e., s. 85.
59 Barr, a.g.e., s. 19. 
60 CAB 24/68/86, Kasım 1918. 
61 Barr, a.g.e., s. 19. 
62 Barr, a.g.e., s. 20. 
63 Fromkin, a.g.e., s. 178. 
64 Dönemin şartlarını değerlendiren bir çalışma için bkz: İsmail Şahin, Cemile Şahin, Samet Yüce, “Birinci Dünya Savaşı Sonrası İngiltere’nin Irak’ta Devlet 
Kurma Çabaları”, Gazi Akademik Bakış Dergisi, C. 8, S. 15, Kış 2014, ss. 105-132. 
65 Fromkin, a.g.e., s. 176. 
66 Barr, a.g.e., s. 22. 
67 Barr, a.g.e., s. 21.
68 Elie Kedourie, England and The Middle East…, s. 35. 
69 Elie Kedourie, England and The Middle East…, s. 29. 
70 Fitzgerald, a.g.e., s. 707. 
71 Fitzgerald, a.g.e., s. 708. 
72 Schneer, a.g.e., s. 100. 
73 Fromkin, a.g.e., s. 182. 
74 Fromkin, a.g.e., s. 182. 
75 Fitzgerald, a.g.e., s. 709. 
76 Schneer, a.g.e., s. 101. 
77 Elie Kedourie, “Cairo and Khartoum on the Arab Question, 1915-18”, s. 287. 
78 Fitzgerald, a.g.e., s. 710. 
79 Schneer, a.g.e., s. 101. 
80 Fitzgerald, a.g.e., s. 710. 

8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder