3 Kasım 2018 Cumartesi

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 3

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 3



03.09.2009: İstanbul Barosu'nun Skandal Avukat atama/atamama tavrı:

Ergenekon soruşturmasının başlangıcından bu yana soruşturma ve dava aleyhindeki girişimleriyle sürekli gündeme gelen İstanbul Barosu, çok tartışılacak iki karara daha imza atmaktan çekinmedi. Baro, itirafları Danıştay saldırısı davasının Ergenekon'la birleştirilmesinde önemli rol oynayan ve bu itiraflarını sürdürmeye kararlı olduğunu her duruşmada açıklayan sanık Osman Yıldırım'a diğer Ergenekon sanıklarının da avukatlığını yapan bir avukatı tayin etti. Adalet Bakanlığı'nın ödenek ayırmamasından dolayı avukatların görev kabul etmediğini, Yıldırım'ın avukatlığını üstlenen kişinin ise gönüllü olduğunu açıklayan Baro başkanı Muammer Aydın'a bir ay sonra yalanlama geldi. Ödenek yokluğundan avukat ataması yapılamadığını iddia eden Muammer Aydın'ın aksine baronun askeri mahkemeye avukat görevlendirdiği ortaya çıktı. Bu skandal gelişme üzerine açıklama yapan birçok avukat da, görev kabul etmedikleri iddialarının doğru olmadığını, baro yöneticilerinin siyasi davranarak kendilerini davalara atamadığını, Her dava gibi Ergenekon davasında da görev almaya hazır olduklarını belirttiler.

 18.09.2009: Gazeteciyi cezalandırarak Ergenekon savcılarına mesaj:

 Ergenekon sanıkları arasında geçen ve iddianamede de yer alan bir telefon görüşmesini köşe yazısında yayınlayan Star gazetesi yazarı gazeteci Şamil Tayyar'a 1 yıl 6 ay hapis cezası verildi ve bu ceza tekrar benzer bir yazı yazmamak koşuluyla ertelendi. Bu skandal mahkeme kararı üzerine, yargıya sızmış kontrgerillacıların hedefinin aslında Şamil Tayyar değil onun şahsında HSYK'da kellesini alamadıkları Ergenekon savcıları olduğu yorumları yapıldı. Bu kararın diğer amacının da gazetecileri Ergenekon konularında yazı yazmaktan caydırmak olduğu ileri sürüldü.

 06.10.2009: Savcılara Yargıtay'da tazminat davaları:

Ergenekon savcılarına yönelik yepyeni bir kıskaç girişimi başlatıldı. Savcılara, adli mahkemelerde değil Ergenekon sanıklarıyla çok sayıdaki ilişkileri medyaya da yansıyan Yargıtay'da çok sayıda tazminat davaları başvurusu yapıldı. Birinci Ergenekon iddianamesinin altında imzası bulunan Ergenekon savcıları Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın hakkında, Ergenekon sanık ve yakınlarının Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nde çok sayıda tazminat davası açtığı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nce her iki davada da bu davaların ilk derece adliye mahkemelerinde görülmesi gerektiği belirtilerek görevsizlik kararı verildiği öğrenildi. Davaların doğrudan Yargıtay Hukuk Dairesi’nde açılmış olmasına dikkat çeken uzman hukukçular, davacı vekillerinin pek çok üyesinin Ergenekon sanıklarıyla irtibatı ortaya çıkan Yargıtay nezdinde daha etkili olabileceklerini düşündüklerini belirtiyorlar.

 07.10.2009: Sincan hakimi Kaçmaz'dan skandal karar:

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e yargı yolunu açan tartışmalı kararı veren, ardından Adalet Bakanlığı'nın hakkında başlattığı Ergenekon kapsamındaki soruşturmayla gündeme gelen Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, Ergenekon soruşturmasını sakatlayabilecek skandal bir karara imza attı. Kaçmaz, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (Yarsav) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun dinlendiği iddialarıyla ilgili delillerin kendi mahkemesince değerlendirilmesine hükmetti. Böylece kendisi de aynı soruşturma kapsamında soruşturulan Hakim Osman Kaçmaz, soruşturulan diğer hakim ve savcıların isimlerini öğrenebilecek. Bu garip durum akıllara, 19.08.2008'de AYM üyesi Osman Paksüt'ün başvurusuyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Ergenekon soruşturmasına bakan İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şubesi'ne hukuk kılıfı altında yapılan baskınını getirdi. 'İkinci baskın girişimi' olarak da adlandırılan Kaçmaz'ın bu girişimi gündemi sarstı.

08.10.2009: Hakim ve savcıların iftar yemeğine tepki:

Emniyet Genel Müdürlüğü'nün her yıl tüm hakim ve savcılara verdiği geleneksel iftar yemeğine savcı ve hakimlerin katılması bu sene nedense, bazı medya kuruluşlarından sonra Ergenekon sanıkları tarafından da çarpıtıldı. Duruşmalarda ilk olarak bunu gündeme getiren Kemal Kerinçsiz'den sonra çok sayıda sanık da söz alarak aynı konuda şikayette bulundu ve reddi hakim talebinde bulundu. CHP'li milletvekilleri de aynı şikayette bulunarak durumu HSYK'ya iletti. Duruşmalarda bu konunun peşpeşe dile getirilmesi, bu konunun bir savunma taktiği olarak çalışılmış olduğunu gösteriyor. Savcı ve hakimlerin her yıl birçok resmi kurum ve kuruluş tarafından verilen resepsiyonlara ve kokteyllere katıldığını hatırlatan çevreler, bugüne kadar bunun eleştiri konusu yapılmadığına da dikkat çekiyor. Dikkati çeken çok önemli bir ayrıntı daha var. Resmi bir kurum olan ve zaten savcı ve hakimlerle hergün görüşmekte olan Emniyet'in iftarına, isimleri Ergenekoncu çevrelerin 'bizden' şeklinde gördükleri 12. ve 14. mahkemenin tartışmalı isimlerinin bile katıldığına dikkat çeken aynı çevreler, Ergenekoncu çevrelerin davayı siyasallaştırmak ve çıkmaza sokmak için malzeme aradığını belirtiyorlar. Bir olasılık olarak geleneksel yemeğin iftar olduğu için 'dini' yönü bulunması sebebiyle, savcı ve hakimlerin İstanbul Emniyeti'nin iftarına katılmaları olay yapılmak isteniyor. Aynı tartışmaların devamında savcı ve hakimler, F-tipi (Fethullahçı) olarak nitelendirilerek kamuoyu laik-antilaik çatışmasına çekilerek Ergenekon Terör Örgütü, uzman olduğu kışkırtma-gerilim-çatışma çıkarma yeteneğini cezaevinde bile sürdürmeye çalışıyor. Ergenekon soruşturma ve dava sürecinde sanıklar, avukatları ve medyası, her fırsatta mahkeme heyeti ve savcılar üzerinde baskı kurmaya ve davayı kişiselleştirmeye çalışıyor. Savcı ve hakimlere yönelik F-tipi suçlamaları ilk değil. Ergenekon soruşturma ve davası sürecinde bu tür suçlamaları daha önce de gündeme getiren çevreler birçok yerde ele geçirilen çok miktardaki silah ve suikast krokileri sonrası sessizliğe gömülmüşlerdi.

 19.10.2009: Basını 2000 davayla yıldırma çabası:

Ergenekon soruşturmasının başlamasından itibaren geçen 2 yıllık sürede soruşturma ve davayla ilgili 2 bin civarında dava açılmak suretiyle Ergenekon konusunda belirli medyanın, gazeteci ve yazarların bunaltılarak, tazminat ve hapis cezalarıyla yıldırılarak yayın yapmasının engellenmeye çalışılması. Yargıdaki savcı ve hakimlerin Ergenekon sanıklarıyla yakınlık ve ilişkilerini somut şekilde ortaya çıkaran medyanın Ergenekon iddianamesinde yeralan bilgileri dahi yazması adeta yasaklanmaya, cezalandırılmaya çalışılıyor. En çok dava açılan gazetelerin Taraf, Star ve Zaman olması, Ergenekon'un yargıda da uzantıları olduğu ve ellerindeki tüm imkanları kullanarak örgüt lehine mücadele verdikleri iddialarını adeta ispatlıyor. Ergenekon konusunda belirli medyaya dava açılırken, Ergenekon sanıklarına ve görüşlerine yakınlık gösteren siyasetçilere, bürokratlara, hakimlere ve HSYK üyelerine yargıyı etkilemekten hiçbir soruşturma açılmaması dikkat çekiyor. Ergenekon sanıklarına yakın olanların yaptıkları yargıyı etkilemek kabul edilmiyor, silah arkadaşını ziyaret ya da örneğin HSYK üyesinin kişisel görüşünü açıklaması ve teklif sunması olarak geçiştiriliyor.

 20.10.2009: Hakimleri birbirine düşürme gayreti:

Ergenekon sanıkları, iftar yemeğine katıldılar diye Mahkeme Başkanı Köksal Şengün ve diğer hakimleri reddetmişler, iki kez yaptıkları reddi-hakim talepleri başka mahkeme heyetince reddedilmişti. Bunda başarılı olamayan sanıklar bir hafta sonra da hakimlerin arasına nifak sokmayı deniyorlar. Her zaman reddini istedikleri Başkan Köksal Şengün'e karşı dikkat çekici bir tavır değişikliği göründü. Şengün'ü övmeye başlayan sanık ve avukatları onu diğer hakimlere karşı kışkırtıyorlar. 8.10.2009 tarihli oturumda Ergenekon sanığı Doğu Perinçek'in avukatı Servet Bora, Mahkeme Başkanı Köksal Şengün'ün, heyetin diğer üyelerine karşı devamlı muhalif olduğunu ancak alınan kararlarda görüş birliğinde olduğu görüntüsü verme çabasında bulunduğunu, korkusundan muhalefet şerhi koyamadığını iddia etti. Bora, Başkan Şengün'e hitaben 'Hiçbir şey yapamıyorsanız bu iki üye ile birlikte çalışamayacağınızı bir dilekçe yazarak HSYK'ya bildirerek kendinizi kurtarın' dedi. 20.10.2009'daki duruşmada söz alan Savcı Mehmet Ali Pekgüzel de bu nifak çabasını dile getirdi. Savcı, avukat Bora'nın sözlerinin, Başkanlık makamına açıkça hakaret unsuru taşıdığını belirterek hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Ayrıca Pekgüzel, mahkemenin her aldığı kararda oy birliği şartının aranamayacağını, her hakimin kendi görüşünü bildirmesinin yasal hakkı olduğunu vurguladı. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün'ün duruşmaya ara vermeye hazırlandığı anda tutuklu sanık Doğu Perinçek ısrarla söz aldı. Savcı Pekgüzel'in görüşünü açıklarken başkanlık makamını açık olarak tehdit ettiğini ileri süren Perinçek, 'Bunu anlamamak için ahmak olmak lazım. Savcıların mahkemeyi tehdit etmesi bizi yaralamıştır. Savcılar duruşma sırasında mahkemeyi açıkça tehdit ederek suç işlemiştir. Silivri Savcılığı'na suç duyurusunda bulunulmasını istiyorum' diyerek adeta 'yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış' örneğinde olduğu gibi 'kışkırtma' konusuna ne kadar alışık ve usta olduğunu gösterdi.

 27.10.2009: Islak imza tartışması:

Genelkurmay'da hazırlanmış olduğu, ıslak imzalı aslının ortaya çıkmasıyla kesin olarak anlaşılan 'İrticayla Mücadele Eylem Planı'nı inkar etmek ve konuyu saptırmak için Ergenekoncu çevrelerin bin dereden su getirme çabası. Haziran ayında Ergenekon sanığı Avukat Serdar Öztürk'ün ofisinde fotokopisi ele geçen ve 1 hafta sonra Taraf gazetesinde yayınlandığında Türkiye'yi sarsan 'AKP ve Gülen'i Bitirme Planı' ya da diğer adıyla 'İrticaya Karşı Eylem Planı'nın ıslak imzalı aslı 23.10.2009 tarihinde ortaya çıktı. Daha doğrusu basına bu tarihte yansıyan olayın aslında 23 Ekim'den yani basına yansımasından 12 gün önce yaşandığı, Belgenin fotokopisinin Taraf gazetesinde yayınlanması üzerine paniğe kapılan Genelkurmay'daki üst düzey subayların evrakları ve bilgisayar harddisklerindeki bilgileri imha etmeye başladıklarını ileri süren ve belgenin hazırlanmasında rol aldığını iddia eden Genelkurmay'daki adını vermeyen bir subayın, bu ve diğer bazı belgeleri hemen gizlice alarak imha edilmekten kurtarabildiğini ve diğer bazı vahim iddialarını da içeren bir ihbar mektubuyla birlikte Ergenekon savcılarına gönderdiği ortaya çıktı. Ergenekon savcılarının da ıslak imzalı belgeyi alır almaz Adli Tıp'a göndererek daha bu gelişmeler kamuoyuna yansımadan imzanın belgeyi hazırlayan Albay Dursun Çiçek'e ait olduğunu tespit ettikleri anlaşıldı. Savcıların daha sonra Genelkurmay'a başvurarak Albayın ve ihbar mektubunda adı geçen birçok subayın ifadesini almak istedikleri, ancak Genelkurmay'ın olay basına yansıyıncaya kadar savcılara cevap vermediği, hatta askeri savcılık kanalıyla bir şekilde örtbas teklifi yaptığı ileri sürüldü. Orjinal belgenin basına yansımasıyla Türkiye adeta bir deprem daha yaşadı. Dikkat çeken bir ayrıntı da, Ergenekon soruşturmasını eleştirmeleriyle tanınan bazı gazetecilerin skandal olay üzerine görüş değiştirmelerine karşın, başını CHP'lilerin çektiği bazı çevrelerin ise şok belgeyi tartışmaya hiç yanaşmayarak belgenin ortaya çıkma zamanlamasını ya da başka ayrıntıları tartışmaya açmaları oldu. CHP'liler, 'Islak İmza' olayının Adli Tıp'ta kontrolünden 1 hafta önce hükümetin kuruma üç uzman atadığını, dolayısıyla ıslak imza'nın Albay Çiçek'e ait olduğunu tespit eden Adli Tıp raporunun siyasi ve güvenilmez olduğunu iddia ettiler. Bu çevrelerin son iddiası ise komedi filmlerini hatırlattı: 'Albay'ın ıslak imzası taklit edilmiş olabilir.' Tüm dünya kriminologlarını şaşırtan bu iddianın ileri sürülebilmiş olması Ergenekoncu çevrelerin bilimsel gerçeklerden ne kadar habersiz olduklarını ortaya koyuyor. İmza sahibi Albay Çiçek'in avukatı tarafından başlatılan bu iddiaya göre, 'Islak İmza Makinesi' adı verilen 1000 Dolarlık bir makineyle Albayın imzası kolayca taklit edilebilir ve bu olayda da edilmişti. Türkiye'nin varlığını Ergenekoncular sayesinde öğrendiği bu makine için yurtiçi ve dışından çok sayıda uzmanın görüş açıklamasıyla bunun kesinlikle doğru olmadığı ortaya çıktı. Makine şeklen bir imzayı benzetebilirdi, ancak gerçek imzanın bazı özelliklerini, özellikle de basınç sonucu kağıtta oluşan derinlikleri kesinlikle taklit edemiyordu. Oysa kriminal incelemelere tabi tutulan bir ıslak imza, o şahsa ait örnek imzalar ile çok farklı açılardan mukayese edilmektedir: Tersim tarzı, işleklik derecesi, istif, eğim, doğrultu, hız, seyir, alışkanlıklar ve baskı derecesi. Bu farklı açıların tamamını taklit etmek tüm uzmanların ortak kanaatiyle imkansızdır. Komplo Belgesi'ndeki ıslak imzanın Albay Dursun Çiçek'in el ürünü olduğu da, işte tüm bu mukayese kriterlerini karşılaması neticesinde kesin olarak belirlenmiş ve "205 / 16.10.2009 57814-9760 / 8014" No'lu Adli Tıp raporuyla açıklanmıştır.

 16.12.2009: Hakim Haşıloğlu'na baskı:

Ergenekon sanık ve çevrelerinin hakimlerin çekilmesi için defalarca yaptıkları başvuruların reddedilmesi üzerine taktik değiştirdikleri, Mahkeme Başkanı Köksal Şengün'ü iyi adam diğer iki hakimi ise kötü hakim göstermeye çalıştıkları yukarıda da sıralanan örneklerden anlaşılıyordu. Bu taktiğe uygun olarak Ergenekoncuların bir süredir davaya bakan hakim heyetinden Sedat Haşıloğlu'na yoğunlaştıkları görülüyor. Çeşitli iddiaları bir bir gündeme getiren sanık ve çevreleri, baskı altına almaya çalıştıkları Haşıloğlu'nun heyetten çekilmesi için gayret ediyorlar. Önce Çatalca'da ucuz taşınmaz satın almak için yetkililere baskı uyguladığını iddiasını CHP'lilere dayanarak ileri sürmüşler ve Haşıloğlu'nun davadan çekilmesini istemişlerdi. Ancak bu talebin reddedilmesi üzerine son olarak Haşıloğlu'nun 4 adet tarikatçı vakfın sahibi olduğu iddiasını Ergenekon sanığı Ergün Poyraz'a dayandırarak ileri sürdüler. Bu iddiaya sinirlenen Haşıloğlu'nun iddia konusu vakıflar hakkında ayrıntılı bilgi vermesi üzerine sanıklar özür diledi ve eksik bilgilendirildiklerini iddia etti. Ancak sanıkların iddiaları durmadı. Aynı duruşmanın devamında, Ergenekon soruşturması kapsamındaki tutuklamaların çoğunun üye Hakim Haşıloğlu tarafından yapıldığını söyleyen sanıklara bu kez, mahkeme heyetinin diğer üyesi Hasan Hüseyin Özese isyan etti. Bunun Adalet Komisyonu tarafından belirlendiğini hatırlatarak, hakimlerin herhangi bir davaya bakma konusunda talepleri olamayacağını dile getirdi. Özese, 'Bu konuda araştırmalar doğru yapılmıyor. Bizim dışımızda, bize suçlama yöneltiliyor' diyerek Ergenekoncuların art niyetlerini ortaya koydu.

 21.12.2009: Ergenekon sanığı Ersöz'e suikast girişimi:

Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün yattığı Çapa Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Servisi'nde önceki gün silahlı saldırı girişimi yaşandı. İlerleyen süreçte, soruşturmayı yürüten Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün, Ersöz'e suikast konulu iddianamesi mahkemece kabul edilerek dava açıldı. Olayın kendisini kuşku ve endişeye sevk ettiğini belirten Ersöz'ün avukatı Ali Rıza Dizdar, 'Birileri mesaj mı vermek istiyor, diye düşündüm' diyerek endişeli olduklarını ifade etti. Ergenekon soruşturmasının en önemli şüphelilerinden biri olarak bilinen Jandarma istihbarat komutanı Ersöz'ün çok önemli bilgilere sahip olduğu iddia ediliyor. Polisçe arandığını haber alır almaz yurtdışına kaçan ve aylarca firari kalan Ersöz, tedavi görmek için gizlice geldiği Ankara'da polisin nefes kesen bir takibi ve operasyonuyla yakalanmıştı. Ersöz'ün kendisine destek olunması ve kurtarılması için üstlerine dolaylı yolla mesaj gönderdiği, 'Ben ışığı göremezsem onlar da göremez' şeklindeki ifadesinin de bulunduğu bir ses kaydı internet sitelerine düşmüştü. Yine çeşitli rahatsızlıkları nedeniyle GATA'da tedavi görürken kendisine esrarengiz şekilde 'et yiyen bakteri' enjekte edilmişti. Kendisi halen yatmakta olduğu Çapa Hastanesi'nde bu sebeple Enfeksiyon hastalıkları bölümünde tedavi görüyor. Yine Ersöz, kendi el yazısı ile Ergenekon davasına bakan mahkemeye ilginç bir belge göndermişti. Belgede Jandarma Genel Komutanlığı'nın çalışma şeması yer alıyordu. Belgede Ersöz, darbe hazırlıklarının yapıldığı iddia edilen dönemde görevde olan komutanların isimlerini tek tek belirterek, 'Jandarma Genel Komutanlığı'nda her şey emir komuta zinciri içinde yapılır ve başkanlar kendi başlarına hiç bir görev ifa edemezler' ifadelerini kullanmıştı. Ersöz, el yazısıyla yazdığı şemada, iddianameyi hazırlayanları hiyerarşik yapıyı dikkate almamakla suçluyordu. Karargahın çalışmasından doğrudan sorumlu olan kurmay başkanının adının davada hiç geçmemesini eleştiren Ersöz, 'Eğer bir çalışma grubu kurulduysa, bu kişinin emriyle olur. Eğer bir plan yapıldıysa sorumlu olan kişi kurmay başkanıdır. Ama esamesi okunmuyor!' ifadelerini kullanmıştı. Ersöz'ün TSK yöneticilerine bu yolla, 'Bana sahip çıkın. Bildiklerim çok fazla. Bakarsınız dilimi tutmayı daha fazla başaramam. Bildiklerim ortaya çıkıverir de sizler de sıkıntıya girersiniz' mesajını vermeyi amaçladığı ileri sürülüyor.

 25.12.2009: Ergenekon delilleriyle alay:

Ergenekon soruşturma sürecinde ortaya çıkan silahlar, suikast planları, krokiler, ıslak imzalı belgeler bazı medya organlarınca ve CHP tarafından, 'Kafes Eylem Planı'nın ortaya çıkmasında olduğu gibi ya görmemezlikten geliniyor ve küçümsenmeye çalışılıyor, ya da polis tarafından olay yerine yerleştirildiği iddia ediliyor.  Ya güya hükümetin gündemi değiştirmek için tezgahladığı oyunun unsurları olduğu iler sürülüyor ya da  Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast soruşturmasında olduğu gibi geçmiş olsun demek bile düşünülmeden alay konusu yapılıyor. Ergenekon soruşturmasına sürekli karşı çıkan, açıklarını bulmaya ve onu durdurmaya çalışan bu grup, ortaya çıkarılan suç örgütüne dair delillerin ciddiyetini gözlerden kaçırmaya çalışıyor.

 17.02.2010: HSYK Erzincan Ergenekon savcılarını görevden aldı:

Erzurum'da Ergenekon soruşturmasını yürüten özel yetkili savcıların Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'i Ergenekon Terör Örgütü üyeliği suçlamasıyla gözaltına alması üzerine acilen toplanan HSYK'daki 5 üye, Erzurum'da Ergenekon soruşturmasını yürüten özel yetkili savcıların yetkilerini kaldırarak soruşturmayı ellerinden aldı. HSYK, Erzurum özel yetkili Başsavcıvekili Tarık Gür, Cumhuriyet savcıları Rasim Karakullukçu, Mehmet Yazıcı ve Osman Şanal'ın, CMK'nın 250. maddesi kapsamındaki yetkilerinin kaldırılmasına ve Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı Sinan Kuş, savcılar ve diğer ilgililer hakkında yasal gereğinin yapılması için suç duyurusunda bulunulmasına da karar verdi. HSYK'nın bu kararı Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın yürüttüğü Şemdinli soruşturmasına Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt'ı iddianameye dahil etmesi üzerine acilen görevden alınmasını hatırlattı. 

02.04.2010: Savcı Öz askerlikten kaçtı iddiası:

Ergenekon sanıklarının avukatlarından Vural Ergül, Savcı Zekeriya Öz'ün aşırı kiloları yüzünden usulsüz yollarla 11.05.2000 tarihinde "Askerliğe elverişli değildir" raporu aldığını öne sürdü. Ergül, Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'ün kısa dönem askerlik hizmeti sırasında aşırı kiloları yüzünden üç kere hava değişimi alarak "Estrojen Obezite" tanısıyla, kendisine "askerliğe elverişli değildir" raporu aldığını belirterek, suç duyurusunda bulundu. Vural Ergül, Zekeriya Öz'ün hileli rapor aldığını iddia etti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na, Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere verilen suç duyurusunda, Savcı Zekeriya Öz hakkında "Kendini askerliğe yaramayacak hale getirmek ve askerlikten kurtulmak için hile kullanmak, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak" iddialarında bulunuldu. Savcı Zekeriya Öz'ün Ağustos 1999'da kısa dönem askerlik hizmeti yaparken aşırı kiloları yüzünden usulsüz yollarla 11.05.2000 tarihinde "Askerliğe elverişli değildir" raporu aldığını belirten Vural Ergül, 4 sayfadan oluşan suç duyurusunu savcılığa teslim etti. Vural Ergül şikayeti kapsamında Zekeriya Öz'ün, Kütahya Hava Er Eğitim okulu komutanlığı erbaş bölüğünde askerlik yaptığı sırada üç kere hava değişimi olarak 9 ay rapor kullandıktan sonra "Askerliğe elverişli değildir" şeklinde alınan raporun hile ile alındığını belirtti. Ergül, resmi belgenin düzenlenmesinde kamu görevlisine yalan beyanda bulunarak, Türk Ceza Kanununun 206. Maddesi ile cezalandırılan resmi belgenin düzenlenmesine yalan beyan suçunun da işlendiğini belirtti. Vural Ergül, Zekeriya Öz'ün askerliğe elverişsiz raporu aldığı sırada sunduğu beyanında "Çocukluğundan bu yana şişman olduğunu" söylediğini, Adalet Bakanlığı'ndaki memuriyete giriş sırasında sunduğu sağlık raporlarında ise askerliğe elverişli olmayacak derecede şişman olduğuna dair bir ibarenin bulunmadığını iddia etti. İddialar arasında, Zekeriya Öz'ün İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi yıllığında kendisini tanıyan arkadaşları tarafından "Yemeklerle arası çok iyi. İri yarı bir yapıya sahip ama hantal değil" sözlerine yer verildi. Vural Ergül yaptığı araştırmada Zekeriya Öz'ün raporunda "Sportif faaliyetlerden sonra şiddetli nefes darlığı ve çarpıntı olduğunu, eforu yarıda bıraktığını" beyan etmiş olsa da yine üniversitenin yıllığında Öz'ün arkadaşlarının "Halı saha futbolunu çok seviyor ve maçlarda hırsıyla dikkat çekiyor" ifadelerini kullandığını belirtti. Vural Ergül, Zekeriya Öz'ün hemen hemen her Cuma günü mesai sonrasında halı saha maçı yaptığını ve hiçbir şekilde nefes darlığı çekmediğini vurguladı. Suç duyurusunda, Zekeriya Öz'ün askerlik sırasında verilen hava değişiminde kendisine diyet programı verildiğini fakat Zekeriya Öz'ün bu diyet programına uymayarak, üzerine 8 kilo daha aldığını, fakat askerlikten muaf sayıldıktan sonra ise hızla kilo verdiği iddia edildi. Vural Ergül, çeşitli beyanlarla delillendirerek hazırladığı suç duyurusunda, Zekeriya Öz'ün Askeri Ceza Kanunu ve Türk Ceza Kanunun uygun maddeleri gereğince cezalandırılmasını istedi.

 06.04.2010: HSYK korsanlarından bir kriz daha:

HSYK'nın bugünkü olağan toplantısında korsan kararname krizi yaşandığı ortaya çıktı. Adalet Bakanı Sadullah Ergin başkanlığında başlayan toplantıda kritik davaların hakim ve savcılarını görevden almayı içeren korsan kararnamenin görüşülüp görüşülmeyeceği merak ediliyordu. Toplantının normal şekilde bittiği sanılırken öyle olmadığı ortaya çıktı. İlerleyen saatlerde yapılan açıklamada korsan kararnamenin gündeme alınmasının üye Suat Ertosun tarafından talep edildiği, ancak Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in bu kararnameyi gündeme almayacağını belirterek toplantıdan ayrıldığı duyuruldu. Kuruldaki Kontrgerillacı üyelerin korsan kararname ile Ergenekon ve benzeri kritik davaları etkisizleştirme çabalarından vazgeçmedikleri anlaşılıyor.

 08.04.2010: Savcı Öz'e fax mesajıyla ölüm tehdidi:

Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz, kendisine faks yoluyla gönderilen bir mesajda ölümle tehdit edildi. Başlatılan soruşturmada tehdit mesajını faxla gönderen kişi belirlendi. Şahsın asker kaçağı olduğu ve savcıyı tehdit emrini bir astsubaydan aldığını söylediği ortaya çıktı. İlerleyen süreçte dava açıldı. Dava Ergenekon davasıyla birleştirildi.

 24.04.2010: HSYK'da isyan: 6 kişi toplanıp karar alırız!:

Ergenekon savcı ve hakimlerini görevden almak için korsan kararnamelerin hazırlayıcısı HSYK üyesi Ali Suat Ertosun, bu kez de kuruldan korsan şekilde karar çıkartmaya hazırlanıyor. Bunun için yasaları çiğnemeye de hazır olan Ertosun, kendince haklı bir gerekçe de bulmuş: 'Yargı ve hukukun tıkanmasını aşmak'. Oysa yargı ve hukuku asıl tıkayanlar kendileri. Tıkanıklığı aşmak için cüppelerini çıkararak siyasete girmek ve seçimlerde milletten yetki almak yerine hep alışageldikleri gibi korsan yöntemlerle amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar. HSYK üyesi Ali Suat Ertosun, Anayasa Mahkemesi'nin 48. kuruluş yıldönümü resepsiyonunda çok tartışılacak bir çıkış yaptı. Ertosun, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman'ın toplantılara katılmaması halinde yüksek yargıdan toplanan üyelerle karar alabileceklerini söyledi. Resepsiyonda bir gazeteci, Ertosun'a, "HSYK'da müsteşar 5-6 toplantıya katılmadığı zaman ne yaparsınız?" sorusunu yöneltti. Ertosun, "Müsteşar veya vekili makul sürede toplantılara katılmazsa, daraldığımız yerde 6 kişi toplanıp karar almayı düşünüyoruz." dedi. Başka bir gazetecinin, bu durumun yönetmeliğe aykırı olduğu, müsteşar olmadan toplantının yapılamayacağını hatırlatması üzerine Ertosun, hükümetin yargı ve hukukun tıkanması için çalıştığını ileri sürdü. Son HSYK krizinin de Ertosun'un bu yöndeki teklifi üzerine çıktığı belirtiliyor. Bu öneri HSYK Kanunu'na da aykırı. HSYK Kanunu'nun 'Toplantı ve karar yeter sayısı' başlıklı 10. maddesinde, "Müsteşar bulunmadığı zaman kendisine vekalet etmekte olan Kurul'a katılır" hükmü bulunuyor. Kanunda müsteşarın veya vekilinin katılmadığı hallerde, Kurul'un yedek üyesinin katılacağı yönünde bir düzenleme bulunmuyor. Ertosun, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'i tutuklayan hakimler hakkında işlem yapıp yapmayacakları yönündeki soruya ise şu cevabı verdi: "Biz yazımızda tüm ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunduk. Biz şikayette bulunuyoruz ama yetki onlarda (Adalet Bakanlığı'nda)."

 14.05.2010: Erzincan Ergenekon davasına şok müdahaleler:

Başsavcı İlhan Cihaner, bugün Yargıtay'da hakim karşısına çıktı. Silahlı terör örgütü yöneticisi iddiasıyla yargılanan Cihaner için Yargıtay'daki 'evrakta sahtecilik' suçlamasıyla süren davanın bugün yapılan ikinci duruşmasında, görev suçu davasıyla Erzincan'daki terör suçu davasının birleştirilmesi ve yargılamanın Yargıtay'da yapılması, Cihaner'in tıpkı Sincan hakimi Osman Kaçmaz gibi beraat ettirilerek kurtarılması talebinin karara bağlanması bir olasılık olarak bekleniyordu. Ancak dosya kendilerine gelmediği için bu kararı veremeyen Yargıtay mahkemesi bu duruma öfkelenerek dosyayı kendileri yerine İstanbul'daki mahkemeye gönderen Erzurum mahkemesi için suç duyurusunda bulunulmasına ve dosyanın ivedilikle kurye ile getirtilmesine karar verdi. Şemdinli Davası sürecinde olduğu gibi her istediklerini HSYK vasıtasıyla yaptırabileceklerini düşünen yargıdaki Kontrgerillacıların kendilerine giderek daha fazla direnmeye başlayan yerel mahkemelere diş geçirip geçiremeyeceği ilerleyen günlerde netleşecek. Bu güçlerin tıpkı dün ortaya çıkan ses kaydında olduğu gibi Cihaner'i yerel mahkemelerin elinden kurtararak(!) yargıtaya almayı ve Sincan hakimi Osman Kaçmaz gibi beraat ettirmeyi başarıp başaramayacakları da anlaşılacak. Şemdinli davasında şok gelişmeler yaşanmıştı. Van'daki yerel mahkemeler, kitapevini bombalayıp halkın üzerine de ateş açarak iki kişinin ölmesine yol açan asker ve itirafçı sanıklara ağır cezalar vermiş ve bu kararlarında direnmişlerdi. Ancak devreye giren Yargıtay ve HSYK'ya o zaman direnmeyen hükümet, HSYK'nın kararında direnen mahkeme heyetlerini sürgün etmesine ve yerlerine yenilerini atamasına onay vermiş, yeni atanan üyeler ilk duruşmada davayı askeri mahkemeye göndermiş, askeri mahkeme de ilk duruşmada sanıkları tahliye etmişti. İşte Yargıtay'daki Kontrgerillacıların Şemdinli'deki gibi devreye girerek davayı yerel Erzurum ve İstanbul mahkemelerinden koparmayı içeren bu planını somutlaştıran şok gelişmeler yaşanıyor. Dün internete düşen bir ses kaydında Yargıtay üyesi Hamdi Yaver Aktan'ın, Cihaner'in terör davasının nasıl yargıtaya alınmaya ve kurtarılmaya çalışılacağına dair şok ifadeleri yer alıyor. Erzincan soruşturması sürecinde bir başka şok gelişme daha yaşanmış ve soruşturma henüz sürerken Yargıtay'dan çekilen bir faks ile Cihaner'in, savcıların teknik takibi altında olduğu ve dikkatli olması gerektiği şeklinde uyarıldığı ortaya çıkmıştı. Cihaner'in başsavcı olması nedeniyle yargılamasının ancak yargıtayda yapılabileceğini savunan Kontrgerillacılar, ona atfedilen terör suçlarının da görevliyken işlenmiş olması nedeniyle görev suçu kapsamına girmesi gerektiğini iddia ediyorlar. Ancak Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi şu ana kadar iki kez yapılan görevsizlik talebini reddetti, Cihaner'in işlediği suçların görev değil terör suçu olduğunu vurguladı ve yargılamasının da adli mahkemelerde yapılabileceğini belirtti. Yine Erzurum Mahkemesi, bir kaç gün önce aldığı kararla da Kontrgerillacı çevreleri şok etti ve yargılama dosyasını, talep eden Yargıtay'a değil, İstanbul'daki ıslak imzalı kontrgerilla belgesi davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne, davaların birleştirilmesi talebiyle gönderdi. İstanbul mahkemesinin de bu birleşme talebine onay vermesi durumunda davalar İstanbul'da birleştirilerek Silivri'de görülmeye başlanacak.

 18.05.2010: Şok Ses kaydı: Yüksek Yargıçların sinsi planı:

İnternete bir ses kaydı daha düştü. Yargıtay 8. Dairesi üyesi Hamdi Yaver Aktan ile Yargıtay 10. Hukuk Dairesi Üyesi Fatih Arkan arasında geçen ses kaydı şok eden ifadeler içeriyor. 2.04.2010 tarihinde Yargıtay 11. Ceza dairesinde yargılanmaya başlanan Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner hakkında yapılan duruşmadan hemen sonra yapıldığı anlaşılan konuşmada, Erzurum’da devam eden Erzincan Ergenekon davasının Ankara’ya alınması ile ilgili planlar üzerinde konuşuluyor. Bu plana göre Erzurum ve İstanbul Ağır Ceza mahkemelerinden ivedilikle kurye ile asılları istenen dava dosyalarını ele geçiren Yargıtay mahkemesi, bu davaları kendisinde birleştirerek yerel mahkemelere geri göndermeyecek. Tutuklu sanıkları da tahliye ederek davayı zamana yayacak. İşi oyalayarak dosyayı kapatacak. Konuşmanın bu bölümünde, işlerin planlandığı gibi gitmemesi halinde neler olabileceğini de şöyle öngörüyorlar: "Erzurum, dosyayı göndermeyiverirse ne yapacağız? - Göndermek zorunda. - Yapmayın böyle diye diye böyle oldu. HSYK’yı da rezil etiler. Göndermiyorum derse ne yapacaksınız? - Fotokopi bile gönderse birleştirme kararı verip esası kapatıp dosyayı gönder kardeşim. Fotokopiyi bile gönderse burası cesaretli ise, ben olsam birleştiririm basarım tahliyeyi." Ses kaydındaki bir bölümde ise, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de yargılanmak istendiği 'Kayıp Trilyon' davasıyla ilgili şok edici şantaj ifadeleri yer alıyor. 'Kayıp Trilyon' davasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen takipsizlik kararına konuyla ilgisi ve davanın tarafı olmayan bir vatandaş tarafından yapılan itiraz üzerine Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, Cumhurbaşkanının yargılanmazlığını ortadan kaldıran skandal bir karar vermişti. Bu skandal üzerine devreye giren Adalet Bakanlığı Kaçmaz’ın kararı aleyhine yazılı emir yoluna başvurmuştu ve bu dosya halen incelenmek üzere Yargıtay 11. Ceza Dairesinde beklemekte. Hamdi Yaver Aktan konuşmasında bu dosyanın Erzurum’daki dosyanın birleştirilmesine kadar elde tutulması gerektiğini şu şekilde ifade ediyor: "Ersan’a dedim ki, cumhurbaşkanlığı dosyasını sakın karara çıkartma, beklet. Bir akademisyen bu konuda görüş yazacak bana." Ses kaydının devamında Hamdi Yaver Aktan, birleştirme ve sanıkların tahliyesini başarması halinde yargıladığı sanık İlhan Cihaner'e 'İlhan anlat bakalım' diyerek samimiyetini ortaya koyan 11. Ceza Dairesi Başkanı Ersan Ülker’e Yargıtay başkanı olacağını söylediğini açıkça ifade ediyor. Ses kaydında ayrıca Yargıtay cumhuriyet başsavcısının bir kapatma davası daha açabileceği ancak anayasa değişikliği sürecinde bunun yapılmasının zor olduğu ve seçimleri olumsuz etkileyebileceği ifade ediliyor. Konuşmada çarpıcı bir bölüm de, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın gözaltına alınma korkusu yaşadığını iddia eden ifadeler. Ses kaydının geneline bakıldığında görülebilecek olan bir başka ayrıntı ise, kamuoyunda bu konuların konuşulmasının yüksek yargıda örgütlenmiş Kontrgerilla ve Ergenekoncuları rahatsız etmesi ve planlarının bozulmasına neden olduğunu düşünmeleri.

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder