3 Kasım 2018 Cumartesi

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 7

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 7



 26.11.2010: HAKİMLERDEN YARGITAY'A: BASKI YAPMAYIN!:

Balyoz iddianamesini kabul eden İstanbul 10. Ağır Ceza’nın üç hakimi, sanık Çetin Doğan’ın açtığı tazminat davasını kabul eden Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ne hukuk dersi niteliğinde itiraz dilekçesi gönderdi. Hakimler 24 sayfalık dilekçelerinde davanın Yargıtay’da değil ağır cezada açılması gerektiğine ve Yargıtay’ın bu konuda yetkisiz olduğuna dikkat çekerek, 'Tazminat davası, devam eden bir ceza davasıyla ilgilidir. Bu dava karara bağlanmadan tazminat davası açılamaz' dediler.

 27.11.2010: Şaka gibi: 'Perinçek Öcalan'ın kadim dostu' ifadesine dava:

 Terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan ile çektirdiği samimi fotoğraflarla büyük tepki çeken Ergenekon sanığı Doğu Perinçek, 'Abdullah Öcalan'ın kadim dostu' ifadesini kullanan Bursa Olay Gazetesi'nden Gazeteci Nihat Nasır'a dava açtı. Gazete ve yazar aleyhine toplam 60 bin liralık dava açan Perinçek, kişisel haklarına saldırı ve hakaret edildiğini iddia etti. Perinçek'in bölücübaşı Öcalan'la çektirdiği samimi fotoğrafların yayınlanmadığı mecranın kalmadığını belirten Nihat Nasır, 'Hem maddiyata önem vermediğini söyleyen komünist biri, özellikle dava açarken parayı yasal faiziyle birlikte istiyor. Bu bir çelişkidir. Söylediği her şeyin tersini yapan biri haline geldi. Ben değil Perinçek'e hiç kimseye hakaret etmem. Öcalan'la çektirdiği fotoğraflarda ilişki içerisinde oldukları görülüyor. Yazımdaki ifadeyi hakaret olarak algılanmasına şaşırdım. Perinçek her zaman olduğu gibi gündem oluşturmaya çalışıyor. Şaka gibi, halen inanamıyorum.' dedi.

 28.11.2010: JİTEM infazlarını anlattı, hayatı alt üst oldu:

Eski korucubaşı ve Derik Şehit Aileleri Derneği Başkanı Bedran Akdağ, JİTEM'in Mardin'de yaptığı infazları bazı milletvekili ve devlet görevlilerine anlatınca hayatı değişti. Bu olay nedeniyle hakkında infaz kararı alındığını belirten Akdağ, tehditler nedeniyle bölgeyi terketti. Akdağ, şimdi Güneydoğu dışında bir ilde meyve bahçesinde çalışıyor.

 29.11.2010: ABD Ergenekon soruşturmasından hoşlanmıyor:

Wikileaks internet sitesi tarafından yayımlanan belgelerden birinde Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarıyla ilgili Amerikan büyükelçisinin görüşleri de var. Belgeye göre ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi James F. Jeffrey, 'Balyoz Operasyonu' kapsamındaki tutuklamalar hakkında bilgi vererek, resmi suçlama yapılması durumunda TSK'nın bunlara yanıt vermek zorunda kalacağını ancak yeterli delil bulunmazsa, operasyonun 'hükümete karşı geri tepeceği' yorumunu yapmış. Jeffrey, 'ABD'de yasal sürecin uygulanması sırasında, geçerli kanıtlar bulunmadan ve dava açılmasına gerek olduğuna hükmedilmeden kimsenin gözaltına alınmadığına, tutuklanmadığına' dikkat çekiyor, ancak Türkiye'deki operasyonlarda buna dikkat edilmediğini, şüpheli ya da tanıkların, otomatik silahlı polislerin yanında sürüklendiklerini ve basın önünde küçük düşürüldüklerini iddia ediyor. Jeffrey, 'kamuoyu önünde küçük düşürülen bu kişilerin çoğunun, delil yetersizliği ya da davaların reddedilmesi nedeniyle serbest bırakıldıklarını' da iddia ediyor.

 29.11.2010: Kozmik Oda soruşturması kapatılıyor, derin güç yenileniyor:

 'Derin devlet bitmedi. Derin devleti en çok sarsan şey kozmik odaya girilmesiydi' diyen Doç. Dr. Emre Uslu; çok çarpıcı bilgiler içeren 'Dün Kürtler Bugün Cemaatler' adlı kitabını yayınladı: 'İlk olarak orada savcının açıklamasına göre 20 adet dosya ayrıldı ve bunlarda suç unsuru olduğu ifade edildi. Bunlarla ilgili hukuki süreç henüz başlamadı. Belki başlar bilemiyoruz. Ya da sessizce kapatılacak. Kozmik odaya girilmesinden sonra derin devlet bütün planlarını revize etti. Hem planlar hem de planlarda kullanılan beyaz ve siyah kuvvetler yeniden yapılandırılmaya başladı. Yani derin devletin re-organize olması kararı çıktı. Hatırlar mısınız bilmem Ankara'da içi bomba dolu bir kamyon durduruldu. Neydi bu? Bu yeniden yapılanmanın bir sonucu. O bombalar Seferberlik Tetkik Kurulu'na bağlı bir kamyonda çıktı. Muhtemelen bu yeniden yapılanma içinde bir transferdi. Benzer biçimde, bu Seferberlik Tetkik Kurulu'nda görevlendirilmiş subaylar yeniden organize edildi. Özellikle asker çocuklarından seçilen yeni bir ekip kurulmaya başlandı. 2011 seçimleri, derin devlet için hayat memat meselesi. AK Parti'nin iktidardan düşürülmesi en azından bir koalisyon çıkartılması için her şey yapılacak. Son dönemde bunun işaretleri özellikle dış basında verilmeye başlandı.

29.11.2010: Balyoz sanıklarından gazeteci Baransu'ya dava:

Balyoz davasının açılmasına savcılığa bir valiz dolusu belgeyi teslim ederek neden olan Taraf yazarı Mehmet Baransu, dava sanığı Çetin Doğan'ın, hakkında açtığı 30 bin TL'lik tazminat davasıyla ilgili 'Korkacağımızı düşünüyorlarsa şunu kafalarına soksunlar, 'biz korkmayacağız.' İsterse milyon kere dava açsınlar, milyon yılla yargılasınlar kamuoyunu bilgilendirmeye devam edeceğiz' dedi.

 29.11.2010: HABERAL RAPORUNU GİZLEYEN DOKTORLARA SORUŞTURMA!:

Ergenekon sanığı Mehmet Haberal'ın taburcu olabileceği ifade edilen sağlık raporunun mahkemeden gizlendiği iddiasını kanıtlayan delillerin elde edilmesi üzerine sorumlular hakkında 'Ergenekon Terör Örgütü'ne yardım' iddiasıyla soruşturma başlatıldı.

30.11.2010: Sanıklar, savcı ve hakimlerden 468 bin lira tazminat istiyor:

 Savcılar finans kaynaklarını kuruttukça, örgüt yenilerini buluyor. Ergenekon ve Balyoz davalarına bakan 18 hakime karşı açılan çok sayıdaki davaya bugün Yargıtay'da devam edildi. Toplam 468 bin TL talep ediliyor. Yargıtay'da peşpeşe açılan bu davalardan amacın, Ergenekon Terör Örgütü'nün yüksek yargıdaki uzantılarını kullanarak mahkemelerin örgütün daha fazla üzerine gitmesini engellemek ve tazminat cezası verdirilen hakimlerin reddi hakimle davalardan çekilmesini sağlamak olduğu ileri sürülüyor. Bu taktik, Vakit gazetesine karşı 367 general tarafından açılan davada, gazeteyi çökertmeyi amaçlayan yüklü miktardaki skandal tazminat cezasını hatırlatıyor. Ergenekon ve benzeri davaların sanıkları, hakimler aleyhine şu ana kadar çok sayıda tazminat davası açmış bulunuyor. Ergenekon savcıları finans kaynaklarını bir bir ortaya çıkarıp çökerttikçe örgüt, finans ihtiyacını karşılamak için yenilerini buluyor. Ergenekon ve balyoz sanıklarının, Kent Otel toplantıları ve ses kayıtlarıyla da ortaya çıktığı gibi, yüksek yargıdaki uzantılarını kullanarak örgütü ayakta tutabilmek için finansman sağlamaya çalıştığı iddia ediliyor. Ergenekon'un cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilen ve Ergenekon sanıkları arasında bir gün bile cezaevinde yatmayan tutuklu sanık Mehmet Haberal'ın açtığı kapıdan diğer sanıklar da peşpeşe geçmiş ve tazminat davası açmışlardı. Hukuk hiçe sayılarak ve kamuoyunun gözünün içine baka baka yürüyen davalara müdahale ediliyor. Yargıtay'ın skandal tazminat kararları kamuoyunda, örgütün ayakta kalmaya, finans bulmaya, savcı ve hakimlerin yıldırılması yoluyla soruşturma ve davaların örgütün yüksek yargı ayağına tırmanmasını engellemeye yönelik olarak yorumlanıyor. İtalyan Ergenekonu 'Gladio'yu çökerten savcının da dediği gibi Kontrgerilla en sert direnişini yargıda gösteriyor.

 01.12.2010: Kontrgerilla değil cinayeti kapatıldı: Türkler davası düştü:

 26 yıldır süren Kemal Türkler davası zaman aşımı nedeniyle düştü. 1980 yılında işlenen ve 12 Eylül darbesine giden kanlı süreçte sağ ve sol grupları birbirine düşürebilmek için grupların önde gelen kişilerine suikastler düzenleniyordu. 22 Temmuz 1980'de evinin önünde vurularak öldürülen Kemal Türkler, Solcuların önde gelen isimlerindendi. Cinayet davası üç kez bozulmuştu. Türkler ailesi, avukatlar ve DİSK 11 yıllık yargılama süresince zamanaşımı olasılığına karşı sık sık uyarılarda bulunmuştu. Babası gözü önünde öldürülen Türkler’in kızı karara 'Bugün bu ülkede doğduğuma lanet ediyorum' diyerek tepki gösterdi. Ünal Osmanağaoğlu’nun babasını öldüren katillerden biri olduğunu belirten Nilgün Türkler Soydan, 'Ben bunu gözlerimle gördüm. Ben cinayetin birebir tanığıyım. O zaman 19 yaşında genç ve büyük bir insandım. Hiçbir insan babasının katilini görüp unutamaz herhalde. Ünal Osmanağaoğlu benim babamın katillerinden biridir. Asla ömrüm boyunca peşini bırakmayacağım. Devlet, önce babamı öldürttü, ondan sonra öldürttüğü katili senelerce korudu, daha sonra gözümüzün içine baka baka davaları görmedi, normal seyrinde görülmesine izin vermedi. Şimdi gözümüzün içine bakarak, zaman aşımına uğradığı için Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Ünal Osman Ağaoğlu’nun Kemal Türkler’in katili olduğuna onay verdiği, karar verdiği halde şu anda zaman aşımı nedeniyle bu davanın ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi' diyerek isyan etti.

 02.12.2010: Ergenekon davasına etki etmeye çalışan TİBT üyeleri yakalandı:

Ankara Emniyeti'nin TİBT'e yönelik yaptığı operasyonun fezlekesinde örgütün en büyük çalışmasının Başbakan Tayyip Erdoğan’a yönelik suikast planı olduğu ortaya çıktı. 27 Kasım'da örgüte düzenlenen operasyonda örgütün bağlantıları da ortaya çıkarıldı. Polisin savcıya gönderdiği fezlekede, TİBT yapılanmasına üye olduğu belirtilen şahısların Ergenekon davası sanıklarından emekli Orgeneral Şener Eruygur ve Ergun Poyraz tarafından yönetildikleri yer aldı. Ayrıca yapılan teknik takipte gözaltına alınan şahısların Ergenekon sanıkları ve iletişim kurdukları ve kritik davalara müdahil olmaya çalıştıktan öğrenildi. Fezlekede, örgüt üyelerinin Necip Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili önemli bilgilere sahip olduğuna yer verildi. Yine fezlekede, TİBT’nin Türkiye’nin her bölgesinde silahlı birliklerinin bulunduğu yer aldı. Irak’ta bir, Türkiye’de ise dört ayrı kampı bulunan örgütün, silahlı ve ideolojik eğitim verdiği ve bu çalışmaları kayıt altına aldığı belirtiliyor. Fezlekede, Karadeniz ve İç Anadolu’da bulunan kamplarda eğitim aldıkları öne sürülen TİBT Suikast Timi’nin önümüzdeki günlerde BDP’nin Antalya’da bulunan teşkilat binasına bombalı eylem hazırlığı içerisinde oldukları, ancak geçen haftaki operasyonla bunun önlendiği belirtildi. TİBT üyelerinin, Ergenekon Davası'nın durdurulması için silahlı eylemlerin yapılması gerektiğine dair mailleşmeleri de dosyada yer alıyor: 'TİBT olarak silahlı eylem karan alan teşkilatımız, Ergenekon Operasyonları adı altında yapılan bu hain saldırılara karşı gerekli cevabı verecektir.'

 03.12.2010: Doktorlardan mahkemeye tehdit: Haberal Adli Tıp'a gidemez:

 Ergenekon tutuklusu Mehmet Haberal'ın tedavi görmekte olduğu Haseki Kardiyoloji bölümü yazılı bir açıklama yaptı. Yazıda, Haberal'ın beklemediği şekilde tutuklanmasının iki uçlu major depresyon gelişmesine neden olduğu, tutuklamanın sürmesinin ruhsal çöküntünün ciddiyetini gün geçtikçe arttırdığı ve ölüm tehlikesi bulunduğu, hastanın Adli Tıp'a gönderilerek muayene edilmesi halinde de ölüm riski bulunduğu iddia edildi. Yazıda, 'Cebren derdest edilerek nakli ise biz sorumlu hekimleri ve tüm sorumluları hukuki, cezai, vicdani yaptırımlarla karşı karşıya bırakabilir' denildi. Ortaya çıkan bulgular, Haberal'ın sağlığının ciddi olduğuna dair iddiaların Adli Tıp'ta doğru olmadığının ortaya çıkacağından korkulduğunu gösteriyor. Yargıtay'dan sonra doktorların da hakimleri cezai yaptırımlarla tehdit etmesi ilginç bulundu.

 06.12.2010: Savcıya eşkiya diyen CHP, dünyaya hükümdar olmaz:

Gültekin Avcı (Bugün): CHP lideri Kılıçdaroğlu, Haberal raporunun mahkemeden gizlenmesi üzerine mahkeme emriyle Kardiyoloji Enstitüsü'nde yapılan 'arama ve elkoyma' işlemlerini 'baskın' olarak niteliyor ve ateş püskürüyor. Baskın tabirini Ergenekon dalgaları sırasında da çok duymuştuk. 'Baskın' kelimesi genellikle hukuksuz, illegal eylemleri çağrıştırır. Baskını eşkıya yapar. Halbuki ceza yargılamasında ve adli soruşturmada 'baskın' diye bir tabir yoktur. Hakim kararıyla yapılan yakalama, arama ve elkoyma olguları vardır. Peki, mahkeme kararıyla yapılan işlemler neden 'baskın' olsun? Yıllardır yapılagelen ceza yargılaması işlemleri ve tedbirleri, 'yüksek ve kilit statülü seçkinler'e uygulandığında yaygarayı basıyorlar. Arama ve elkoyma için savcı emriyle veya mahkeme kararıyla gelen polis ekibi eşkıya tayfası mı? CHP'ye göre öyle. CHP'li Mustafa Özyürek 2008 yılında Ergenekon savcılarına 'eşkıya' diyerek alenen hakaret etmişti. Kılıçdaroğlu'nun hala aynı noktada hatta daha geride olduğu görülüyor.

 06.12.2010: ŞOK ses kaydı!!! Ayağına sık ifadeye çağıran o p.. polisin. Tümg. Kaya ile Jand. Kurmay Albay Cural arasında geçtiği iddia edilen, ordunun yönetime derhal el koyması gerektiği, Ergenekon ya da balyoz soruşturmalarında ifade verme davetini getiren polise karşı onbaşının dipçik vurmaya kışkırtılması gibi dehşet verici ifadeler içeren bol küfürlü görüşmeye ait ses kaydı internete düştü.

 12.12.2010: Asgari mahkeme azami hukuksuzluk: Hipnoz ve işkence yasal!:

 Sivil yargının 'yasadışı elde edilen delil' dediği ve hatta askeri savcının iddianamede yer bile vermediği, hipnoz ve işkenceyle alınan ifadeler askeri mahkemede yasal delil kabul edildi. Hipnozlu sorgu davası, Karargah Evleri yapılanmasını da konu alan Ergenekon davasıyla birçok noktada kesişiyor. Karargah Evleri soruşturması şüphelisi bir albaya para toplanmasını isteyen sözlü emri, deşifre etmek amacıyla yazılı hale getirerek askeri intranete koyan 3 astsubaya yasadışı şekilde hipnoz ve işkenceyle sorgu yapılmış, sorguyu yapan emekli yarbay sivil mahkemede hapis cezasına çarptırılmıştı.

13.12.2010: Ankara'daki Danıştay Davası'nda skandal yaşanmış:

Danıştay davasına bakan Ankara'daki mahkemenin, saldırıda yaralanan Danıştay üyelerinin ifadesini almadığı ve Arslan'la yüzleştirme yapmadığı ortaya çıktı. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün saldırının Ergenekon'la bağlantısına dair delilleri gösteren mektubu dikkate bile alınmamış ve olay dinci terör denilerek kapatılmıştı. Saldırıya uğrayan üyelerden Tansel Çölaşan saldırganın tekbir getirerek kurşun yağdırdığını iddia etmiş, ancak diğer üyeler böyle bir şeyin yaşanmadığını açıklamışlardı. Bu çelişkinin ortaya çıkması üzerine mahkemenin yüzleştirme ve ifadelere başvurmaması, hatta bu çelişki çıkmasa bile gerçeğin ortaya çıkması için yargılamadaki temel kurallardan biri olarak kabul edilen yüzleştirme ve ifade alma işlemlerine başvurmaması büyük bir skandal olarak nitelendiriliyor. Bu skandal, Danıştay saldırısının ikinci Kubilay provokasyonu olduğu ve Ankara'daki yargılamanın da olayı kapatmak için yapıldığı iddialarını güçlendiriyor.

 14.12.2010: Bir kısım medya gelişmeleri okurlarından gizliyor:

Nazlı Ilıcak (Sabah): Ergenekon'daki son gelişmeler, bazı medyayı hiç ilgilendirmiyor. Mesela Gölcük Donanma Komutanlığı'nda ele geçirilen darbe arşivi ya da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ile Çağdaş Eğitim Vakfı'na (ÇEV'e) ilişkin iddianamenin İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmesi. ÇYDD'nin Kadıköy Şubesi'nde, bir hard diskte ele geçen belgeler ve Gölcük Donanma Komutanlığı'nda K.Y.'nin makam odasında, parkenin altındaki gizli bölmede ele geçirilen sekiz çuval dolusu belge ile farklı davalar arasında kopuk kalan irtibat, yavaş yavaş kuruluyor. Ama bu gelişmelerden, bir kısım medyanın okurlarının haberdar olması mümkün değil. Nedense bu konular, her sabah saat 11'de basında çıkan konuları değerlendiren arkadaşlarımızın da gündeminde değil.

 16.12.2010: Demirel'in derdi Türkiye'nin rahatı: Tutuklular bırakılsın!:

 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Türkiye'yi rahatlatacak bir formül önerisi olduğunu söyledi. Demirel, Ergenekon davası kapsamında tutuklanarak cezaevine konulan Prof. Dr. Mehmet Haberal, Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, Gazeteciler Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan'ın seçim öncesinde serbest bırakılmasının ülkeyi rahatlatacağını öne sürdü: 'Türkiye'nin hapishanelerindeki ahalinin yarısı için tutukluluk süresi çoktan aşılmıştır. Memleketi rahatlatmak lâzım. Pekâlâ, general kaçıp gidecek değil ya, niye tutuyorsunuz adamı? Profesör kaçıp gidecek değil ki, niye tutuyorsunuz? Tutmayın. Seçime giderken rahatlatın Türkiye'yi.' Bu sözleri Yargıtay'ın başkanı ve başsavcısının sözlerine dayanarak söylediğini savunan Demirel'i tekzip edercesine dün ilginç bir gelişme olmuş, Yargıtay'da 23 Daire başkanının yaptıkları toplantıda, terör davalarında tutukluluk süresinin 10 yıla kadar çıkabileceğine karar verilmişti.

 16.12.2010: 'Hırsız, yobaz, laik din bezirganı' demek hakaret değil!:

 Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Ergenekon tutuklusu gazeteci Tuncay Özkan'ın Başbakan Erdoğan'a yönelik 'hırsız, yobaz, din bezirganı' gibi ağır ifadelerini hakaret değil, 'Hükümet icraatlarına karşı düşünce açıklama niteliğinde sözler olarak' kabul etti. Bu şaşırtıcı karar, Meclis'in görüşmeye hazırlandığı, 'Yargıtay'ın Haberal aleyhine karar veren hakimleri tazminat cezalarıyla yıldırma ve Ergenekon davalarını çökertme girişimini engelleme' amaçlı yasa tasarısına karşı intikam girişimi olarak değerlendiriliyor. Yargıtay'ın bu kararının, hükümeti yıpratmak ve küçük düşürmek için bazı aşırı sol gruplarca seçimlere 7 ay kala peşpeşe gerçekleştirmeye başlanan yumurta fırlatma eylemlerinin Ergenekon tarafından organize edildiği iddialarıyla örtüştüğüne de dikkat çekiliyor.

 18.12.2010: Yarsav savcılara dava açtı, Yargıtay reddetti.:

 Telefonlarının Ergenekon soruşturması kapsamında savcılarca yasalara aykırı dinlendiğini ileri sürerek dava açan YARSAV Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'na Yargıtay'dan kötü haber geldi. Yargıtay 4. Ceza Dairesi, Ergenekon soruşturması kapsamında yapılan dinlemelerin yasal olduğuna, kamu görevlilerine dava açılamayacağına hükmetti.

 18.12.2010: Ergenekon yüksek yargıyı böyle hareketlendirmiş:

Ergenekon soruşturması kapsamında ÇYDD ve ÇEV yöneticileri ile üyeleri hakkında düzenlenen iddianamede, Ergenekon sanıklarının yüksek yargı üyeleriyle irtibatı ve yargının hükümete karşı harekete geçmesinde etkili olmaları gözler önüne seriliyor. TBMM'de başörtüsü yasağı 411 gibi yüksek oyla kaldırılınca, 3 gün sonra Ergenekon sanıkları Şener Eruygur’un isteğiyle yüksek yargı üyeleriyle görüştü. Bir ay sonra da AK Parti hakkında kapatma davası açıldı. Danıştay Başkanı, Yargıtay Başsavcısı, Yargıtay Başkanı ve Anayasa Mahkemesi'nin bir üyesi ile yapılan görüşmeleri sanıklar şöyle anlatıyor: 'Son derece emin, son derece kararlı konuştular. Son derece olumlu yanıtlar verdiler ve 'Hukuk olarak, Hukuk çerçevesinde, yargı olarak sonuna kadar direneceğiz ve kimse merak etmesin' dediler. Selma Hanım diye bir bayanla görüştük ama çok akıllı, çok militan. (Selma Hanım'ı kastediyor). Anayasa Mahkemesi'nde üye...'

 20.12.2010: HABERAL'IN ADLİ TIP SEVKİ FİİLEN ENGELLENDİ!:

Haberal'ın Adli Tıp'a sevki için gelen ambulans engellendi. Mahkemenin emriyle Mehmet Haberal'ın kaldığı Kardiyoloji Enstitüsü'ne sabah 07.00 sıralarında gelen 112'a ait ambulans görevlilerine, Haberal'ın Adli Tıp Kurumu'na sevk edilmeyeceğine dair tutanak imzalatıldı. Sağlık görevlileri, yaklaşık 4 saat bekledikleri hastane önünden ayrıldı. Mahkemenin bu gelişme üzerine nasıl hareket edeceği merak ediliyor. Diğer yandan Haberal’ı, Adli Tıp Kurumu’na sevk etmek için gelen ambulansın, İstanbul’a geldiğinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a tahsis edilen ambulans olduğu öğrenildi. Ambulans tam donanımlı. En üst seviyede ve en donanımlı cihazlar bulunan ambulansta, uzman doktorlar hazır bekletiliyor. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı ve Metris Cezaevi yetkililerinin, Haberal ve avukatlarının, 'Ambulans, Adli Tıp Kurumu’na sevk için yeterli değildir...' şeklindeki iddialarını ortadan kaldırmak için söz konusu ambulansı tahsis ettikleri öğrenildi. Yoğun bakımdaki eski Fenerbahçeli futbolcu Lefter'in Yunanistan'dan Türkiye'ye tedavi için getirilebildiği bugünlerde Haberal'ın 7 kilometre uzaklıktaki Adli Tıp'a sevkinin engellenmesi şok etkisi yaptı. Haberal'ın örgütçe korunmaya çalışıldığı ve sağlıklı olduğunun Adli Tıp'ta ortaya çıkmasından korkulduğu iddiaları giderek güçleniyor.

 21.12.2010: Yalancının 'Aydınlık'ı yatsıya kadar:

Genelkurmay Başkanlığı, Aydınlık Dergisi'nde yayınlanan 'Fetullahcı Gladyonun 'Gladyo' operasyonu' başlığıyla yayınladığı haberde yer alan bilgilerin gerçeği yansıtmadığını açıkladı. İçişleri Bakanlığı ise aynı dergide yer alan 'Fethullah Emniyetteki 30 maşasını harcıyor' başlıklı haberdeki bilgilerin doğruluğuna dair bilgiye ulaşılamadığını bildirdi. Dergi haberlerinde gerçek dışı bilgilere yer verdiği baş komiser Murat Çetiner'e 6 bin TL manevi tazminat ödemeye mahkum edildi. Aydınlık dergisi bu tür yalan haberlerle Ergenekon soruşturma ve davasını karalamaya çalışıyor, Fethullah cemaati tarafından tezgahlandığını iddia ediyor.

 21.12.2010: Haberal seçimlere kadar hasta, sonra iyileşecek!:

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'milletvekili yapma' formülüyle kurtarmayı planladığı Ergenekon tutuklusu Prof. Dr. Mehmet Haberal, genel seçimlere kadar hasta. Tutuklandığı günden bu yana Silivri Cezaevi yerine hastanede yatan Ergenekon tutuklusu Haberal'ın sağlık durumunun seçimlere kadar kötü gösterileceği iddia ediliyor..06.2011 seçimlerinde CHP'den milletvekili yapılarak hem hastaneden hem de cezaevinden kurtarılması planlanıyor. Sağlıklı olduğu halde hasta gösterildiği iddialarının aydınlatılabilmesi için Haberal'ın Adli Tıp'a sevki mahkeme tarafından kararlaştırılmıştı, ancak sevk için giden ambulans dün engellendi. Haberal'ın sağlıklı olduğuna dair raporların mahkemeden saklanması gibi açık deliller bir tarafa, diğer mahkumlar için gösterilmeyen koruma ve kollamanın Haberal'a ısrarla gösterilmesi ve bunun kamuoyunda örgüt işi olarak algılanması üzerine mahkemenin nasıl hareket edeceği merak ediliyor. Haberal'ın yargılandığı Ergenekon davasında iddia olunan örgütlenmenin olup olmadığının ortaya çıkarılabilmesi ve davanın adaletle görülebilmesi için mahkemenin örgütün sağlık ayağını gösteren bulguların üzerine, Danıştay saldırısının üzerine gittiği gibi gidip gitmeyeceği merak ediliyor. Haberal'ın hastanede bir türlü iyileşememesi, akıllara Bülent Ecevit'in başbakanlıktan düşürülmesi için Haberal'ın hastanesinde bilinçli olarak iyileştirilmediği iddialarını getirdi. Doktor Mehmet Haberal'ın kontrolündeki Ecevit hastanede bir türlü iyileşememişti. Bu süreçte yakınlarına gelen bir ihbar üzerine apar topar hastaneden çıkarılan ve tedavisine evde devam edilen Ecevit hayret verecek şekilde hızla iyileşmişti. O ihbara göre, Başbakan Bülent Ecevit hasta tutularak hakkında 'sağlıklı değil, işgöremez' raporu verdirilecek, böylece başbakanlıktan düşürülerek yerine parti içinden Ergenekon örgütünün direktifleri doğrultusunda başka biri geçirilecekti. Bu korkunç iddiayı doğrulayan çarpıcı gelişmeler oldu. Bu iddia Haberal'ın yargılandığı Ergenekon davasında dikkate alındı. Bu iddiada çok yönlü yer alan Haberal hakkında dikkati çeken çarpıcı bir ayrıntı da onun o dönem cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesiydi. Ancak Ecevit diğer koalisyon ortaklarıyla anlaşarak sürpriz şekilde Necdet Sezer'i cumhurbaşkanlığına seçtirmişti. O zaman cumhurbaşkanı seçilmesi sağlanamayan Haberal'ın, sağlıktaki örgüt uzantılarınca seçimlere kadar kollanarak, seçimde de CHP tarafından milletvekili seçtirilerek Ergenekon'un amacına ulaşmaya çalışacağı anlaşılıyor.

 23.12.2010: KGB, Ergenekon davasına çok öfkeli:

Kontrgerilla Gençlik Birliği olarak da nitelendirilen Türk Gençlik Birliği (TGB) sitesinde yayınlanan görüntülerde, Ergenekon duruşmasında İşçi Partililerin ve Ergenekon'un gençlik yapılanması olan TGB mensubu izleyicilerin protesto görüntüleri yayınlandı. Ergenekon davasına ait görüntüler ilk kez dışarı sızdı. Sızdırılan görüntülerde izleyicilerin gerçekleştirdiği protesto anları yer alıyor. Ergenekon davasından bugüne kadar ne tek bir kare fotoğraf, ne de bir görüntü alınmasına izin verildi. İzleyiciler sıkı güvenlik önlemleri altında salona alındı ve didik didik arandı. Dışarıya görüntü sızdırılmaması için büyük gayret gösterildi. Ancak bugün ortaya Ergenekon duruşmasından görüntülerin yer aldığı bir video kaydı çıktı. Görüntüler 7.06.2010 tarihine ait. Tgb.gen.tr sitesinde yayınlanan görüntülerde, 5 Haziran'da gerçekleşen Ergenekon operasyonunda hukukçuların gözaltına alınmasını protesto eden izleyicilerin görüntüsü yer alıyor. Görüntülerde, Doğu Perinçek'in avukatlarından Hasan Basri Özbey söz alıyor ve "Biz bu tiyatroda figüran olmayız, bu koşullarda burada bir dakika daha kalmayacağız. Buna isyan ediyoruz. Bu koşullarda Sayın Başkanım, bu ortam bizi şu yapacağımız davranışa mecbur ve mahkum etmiştir. Ben burada cüppemi çıkartıyorum ve bu salonu terk ediyorum" diyerek cüppesini çıkartıyor. Bunun üzerine salonda yer alan avukatlar cüppelerini çıkartarak salonu terk ediyor. Daha sonra izleyiciler de ayağa kalkarak slogan atmaya başlıyor.

 23.12.2010: Dursun Çiçek'in şaka gibi şikayeti reddedildi:

Albay Dursun Çiçek'in, ihbar mektubu ile birlikte ıslak imzalı belgeyi gönderen kişiler hakkında 'iftira ediyorlar' şikayetinde kovuşturmaya gerek olmadığına karar verildi. Çiçek iftiraya uğradığını belirten şikayetinde, elinde somut bir bulgu olmadığı halde ihbarı yapabilecek beş emniyet görevlisinin adını vermiş, böylece o kişilere iftirada bulunmuştu. Çiçek'in Özel Harp Dairesi'nin (ÖHD) psikolojik savaş biriminde yönetici olduğu hatırlanırsa, böyle ilginç bir şikayette bulunmasının şaşırtıcı olmadığı, mesleğinin hakkını verdiği söylenebilir.

 23.12.2010: Kıbrıs, Ergenekon'u örtbas etti:

KKTC Meclis Araştırma Komitesi, KKTC'de 'Ergenekon Soruşturmasıyla' ilgili olarak somut bir bilgiye rastlamadığını açıkladı. Oysa çok sayıda somut bulgu, Kıbrıs'ın Ergenekon üssü olduğunu gösteriyordu. Ancak UBP'nin iktidara gelmesiyle Ergenekon'un Kıbrıs ayağı soruşturması birden yavaşlamıştı. KKTC'nin Rauf Denktaş'tan sonraki cumhurbaşkanı olan Mehmet Ali Talat, Ergenekon'un Kıbrıs uzantısına yönelik Ada'da yürütülen soruşturmada istenilen araştırmanın yapılamamasıyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu. Talat, 'Kıbrıs bu işin üssüydü. Örgütün beli kırıldı ama onların destekçileri hala iktidar. Dolayısıyla soruşturmanın ilerleyememesini normal karşılıyoruz' ifadelerini kullanmıştı.

24.12.2010: Adım Kemal. Görürüm demişsem görürüm, işime geleni!:

Gazeteci Şamil Tayyar, 'CHP'ye Hamurcu'nun belediye ile ilgili iddialarına dört elle sarılırken, Ergenekon'la bağlantısı üzerine neden gitmiyorsunuz' dedi. CHP’nin iddialarına dayanak yaptığı belgede sahtecilik suçundan 6 yıl hapis cezasına çarptırılmış Hacı Ali Hamurcu’nun Ergenekon soruşturma sürecinde gözaltına alındığında verdiği ifadeyi de ciddiye alırsak işin rengi hayli değişiyor. Ne demişti Hamurcu? Aynen şöyle: “Senet Yusuf Erikel ve Hurşit Tolon tarafından dolduruldu!” Bu iddiayı, hem Erikel (doğrudan) hem Tolon (avukatı aracılığıyla) yalanladı. Ancak, senetle ilgili emniyet kriminalin raporu, Erikel’i zora sokacak gibi gözüküyor. Zira senedin Erikel tarafından doldurulduğu iddiasını teyit ediyor. Erikel öfkeli, avukat olarak bir süre savunduğu müvekkili Hamurcu için “şizofrenik vaka” diyor. CHP’nin Kayseri’yle ilgili tüm iddiaları ise Hamurcu’nun ifadeleri üzerine dayanıyor. Haliyle akla şu soru geliyor: Hamurcu’nun hangi iddiası doğru? Başkan Özhaseki’nin yorumu şöyle: “Bana senetle ilgili şantaj yapanlar arasında Yusuf Erikel ile Ali Durmuş Özoğlu var. İkisi de Ergenekon sanığı. Hacı Ali Hamurcu’nin ifadeleri de ortada. Kriminal rapora göre senedin Erikel tarafından doldurulduğu ortaya çıktı. Bunların üzerine gidilirse Ergenekon’un Kayseri’de nasıl bir komplo planladığı ortaya çıkacaktır.” Kemal Kılıçdaroğlu da bu konuda açıklama yaparsa iyi olur. Hacı Ali Hamurcu’nun belediyeyle ilgili tüm iddialarına dört elle sarılırken, Ergenekon soruşturmasındaki ifadelerini neden görmezlikten geliyorsunuz? Dersimli Kemal olarak neden Ergenekon’un üzerine gitmiyorsunuz? Sakın ha, “Benim adım Kemal” demeyin...

 24.12.2010: Hakim de hayret etti: Bomba haberler sadece TRT'ye yasak!:

 'Bomba yüklü kamyon' haberi için TRT'ye açılan dava beraatle sonuçlandı. Duruşma savcısı da mütalaasını beraat yönünde verdi. Ancak iddianameyi hazırlayan diğer savcı, Yargıtay'a temyize gidip gazetecilik faaliyetine ceza istedi. Beraate hükmeden hakimin tespiti ise oldukça dikkat çekici: 'Aynı haberi bütün ulusal kanallar yaptı. Diğerlerinin şüpheli konumundan çıkarılıp sadece bir devlet kurumu olan TRT'nin şüpheli olarak gösterilmesinin nedeni tespit edilememiştir.'

 24.12.2010: Kendi yazısını unuttu, Özal ailesini tantanayla suçladı:

Özal'ın şüpheli ölümü soruşturmasında gazeteci-yazar Emin Çölaşan, Ankara Adliyesi'nde ifade verdi. Özal'ın öldürüldüğüne inanmadığını söyleyen Çölaşan, 'Özal ailesi tantana çıkarıyor' dedi. Oysa Çölaşan, 2002'de yazdığı 'Özal'ı öldürmüşler' başlıklı yazısında, akrabası olan dönemin Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk ile dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in Özal'ın birkaç ay içinde öleceğini bildiklerini iddia etmişti.

 24.12.2010: Detaylı ifadelerini titreyerek inkar ettiler:

Güneydoğu'da 1993-95 yılları arasında işlenen faili meçhul cinayet ve kayıp olayları ile ilgili Temizöz davasında ilginç gelişmeler yaşandı. Davanın bugünkü duruşmasında tanık olarak dinlenen Asker-Rabia Pökön çifti, daha önce Cizre'de savcıya verdikleri ifadelerinin kendilerine ait olmadığını savundu. Tanık karı-kocanın titremesi dikkat çekti. Avukatların 'neden korktukları' şeklindeki sorusuna Temizöz'ün avukatları karşı çıktı. Temizöz davası sürecinde çok sayıdaki tanığın birer ikişer ifadelerini geri çekmesi dikkat çekti. Ancak tanıklardan birine yapılan baskı ve tehditler tespit edildi ve mahkeme dosyasına konuldu. Hukukçulara göre bu çok önemli. Bu baskılar diğer tanıklara da yapılmış olmalı ki başlangıçta verdikleri ifadeleri geri çektiler. Tanıkların ifadelerini geri çekmelerini izah etmek için yaptıkları açıklamalardaki tutarsızlık ve suçlamalar ile ifadelerin geri alınma dilekçelerinin tek elden çıkmış izlenimi vermesi de dikkat çekmişti. Ayrıca tanıkların anlattıklarının ancak o olayda yeralan kişilerce bilinebilecek ayrıntıları içerdiğine de dikkat çeken hukukçular, bu davada ifade veren tanıkların ifadelerini geri çekmelerinin çok önemli olmadığını, çünkü anlattıklarının başka bulgularla doğrulandığını ve bunların o olaylarda yeralmayan kişilerce bilinemeyecek ayrıntılar olduğunu vurguluyorlar. Tanıkların verdiği ifadeler birbirini ve diğer bir çok tanık ve mağdur yakınlarının ifadelerini doğruluyor. Hukukçular, savcının buna da dikkat çektiği iddianameyi çok sağlam görüyor, hatta tanıkların ifadelerini çekmiş olmasının iddianameyi daha da güçlendirdiğini ileri sürüyorlar.

 25.12.2010: 'Darbe olmazsa Ergenekon bizi bitirecek':

ÇYDD davasının firari sanığı Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) eski başkanı Gülseven Yaşer'in mahkeme kararıyla yapılan dinleme kayıtlarında tüyler ürperten ifadeler yer alıyor. Yaşer, Ergenekon gözaltılarına engel olmak için darbe yapılması gerektiğini söylüyor: 'Yani bir askeri ihtilal olursa kurtarır, artık bir tek o kaldı onu yaparlarsa, yoksa bitmiştir.'

 26.12.2010: '9 kez müebbet verseniz de Yargıtay 3 yıla indirecek':

 Diyarbakır'da görülen faili meçhuller davasında Temizöz'ün avukatı Özhan, mahkeme heyetine adeta rest çekti. Özhan, mahkeme başkanı Yılmaz'a, 'Siz 9 kez müebbet verseniz de Yargıtay bunu 3 yıla indirecek. Onun için bir an önce kararınızı verin' dedi.

 27.12.2010: Balyoz'da 'reddi hakim' reddedildi, sanıklar şok oldu:

İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 'Balyoz Planı' iddialarına ilişkin davaya bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin üye hakimleri Ali Efendi Peksak, Davut Bedir ve Murat Üründü hakkındaki reddi hakim taleplerini kabul etmedi. Bu karar Ergenekon ve Balyoz gibi davaların sanıkları üzerinde şok etkisi yaptı. Çünkü 'reddi hakim' talebine dayanak yapılan Yargıtay kararında, 'Haberal'ın gereksiz yere tutuklandığı' gibi skandal bir gerekçeyle çok sayıda Ergenekon ve Balyoz hakimine tazminat cezası verilmişti. Sanıklar bu skandal tazminat cezasıyla kendileriyle hakimler arasında husumet doğduğunu iddia etmiş ve reddi hakim talebinde bulunmuşlardı. Yargıtay'ın yürüyen davalara skandal şekilde müdahalesi sonrası, Ergenekon ve benzeri davaların etkilenmesinin, hakimlerin reddi hakimle devre dışı bırakılarak davanın gidişatının değiştirilmesinin hesaplandığı iddia edilmişti. Ancak bu karanlık hesabın şimdilik tutmadığı görülüyor.

 29.12.2010: TSK'dan Ergenekon sanıklarına para yardımı:

Genelkurmay bünyesinde, Ergenekon ve bağlantılı davalarda yargılanan askerlere avukat giderleri için yasadışı yardım toplama kampanyasının 'gizli' ibareli emirle yapıldığı ortaya çıktı. Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı'nda görev yapan subaylara özel iletişim ağı 'Karanet' üzerinden ulaştırılan 01 Kasım tarihli emirde, askerlere para yardımı yapılması istendi: 'Unutmayalım yaptığımız yardımlar kendi bünyemizdeki arkadaşlara gidecek. Bugün onların başı darda. Yarın kim olacağı belli değil. Biz zor günlerde birbirimize sahip çıkmalıyız.' Kişisel yardım yapmaya kimse karışmazken, gizli emir verilerek TSK'nın bu işe alet edilmesi, cami bombalamak gibi en ağır terör suçlarıyla Türk mahkemelerinde yargılanan şüphelilere kurumsal olarak sahip çıkılması, erlerden baskıyla bağış toplanması kamuoyunu isyan ettirdi.



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder