Muammer Aydın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Muammer Aydın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Kasım 2018 Cumartesi

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 7

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 7



 26.11.2010: HAKİMLERDEN YARGITAY'A: BASKI YAPMAYIN!:

Balyoz iddianamesini kabul eden İstanbul 10. Ağır Ceza’nın üç hakimi, sanık Çetin Doğan’ın açtığı tazminat davasını kabul eden Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ne hukuk dersi niteliğinde itiraz dilekçesi gönderdi. Hakimler 24 sayfalık dilekçelerinde davanın Yargıtay’da değil ağır cezada açılması gerektiğine ve Yargıtay’ın bu konuda yetkisiz olduğuna dikkat çekerek, 'Tazminat davası, devam eden bir ceza davasıyla ilgilidir. Bu dava karara bağlanmadan tazminat davası açılamaz' dediler.

 27.11.2010: Şaka gibi: 'Perinçek Öcalan'ın kadim dostu' ifadesine dava:

 Terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan ile çektirdiği samimi fotoğraflarla büyük tepki çeken Ergenekon sanığı Doğu Perinçek, 'Abdullah Öcalan'ın kadim dostu' ifadesini kullanan Bursa Olay Gazetesi'nden Gazeteci Nihat Nasır'a dava açtı. Gazete ve yazar aleyhine toplam 60 bin liralık dava açan Perinçek, kişisel haklarına saldırı ve hakaret edildiğini iddia etti. Perinçek'in bölücübaşı Öcalan'la çektirdiği samimi fotoğrafların yayınlanmadığı mecranın kalmadığını belirten Nihat Nasır, 'Hem maddiyata önem vermediğini söyleyen komünist biri, özellikle dava açarken parayı yasal faiziyle birlikte istiyor. Bu bir çelişkidir. Söylediği her şeyin tersini yapan biri haline geldi. Ben değil Perinçek'e hiç kimseye hakaret etmem. Öcalan'la çektirdiği fotoğraflarda ilişki içerisinde oldukları görülüyor. Yazımdaki ifadeyi hakaret olarak algılanmasına şaşırdım. Perinçek her zaman olduğu gibi gündem oluşturmaya çalışıyor. Şaka gibi, halen inanamıyorum.' dedi.

 28.11.2010: JİTEM infazlarını anlattı, hayatı alt üst oldu:

Eski korucubaşı ve Derik Şehit Aileleri Derneği Başkanı Bedran Akdağ, JİTEM'in Mardin'de yaptığı infazları bazı milletvekili ve devlet görevlilerine anlatınca hayatı değişti. Bu olay nedeniyle hakkında infaz kararı alındığını belirten Akdağ, tehditler nedeniyle bölgeyi terketti. Akdağ, şimdi Güneydoğu dışında bir ilde meyve bahçesinde çalışıyor.

 29.11.2010: ABD Ergenekon soruşturmasından hoşlanmıyor:

Wikileaks internet sitesi tarafından yayımlanan belgelerden birinde Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarıyla ilgili Amerikan büyükelçisinin görüşleri de var. Belgeye göre ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi James F. Jeffrey, 'Balyoz Operasyonu' kapsamındaki tutuklamalar hakkında bilgi vererek, resmi suçlama yapılması durumunda TSK'nın bunlara yanıt vermek zorunda kalacağını ancak yeterli delil bulunmazsa, operasyonun 'hükümete karşı geri tepeceği' yorumunu yapmış. Jeffrey, 'ABD'de yasal sürecin uygulanması sırasında, geçerli kanıtlar bulunmadan ve dava açılmasına gerek olduğuna hükmedilmeden kimsenin gözaltına alınmadığına, tutuklanmadığına' dikkat çekiyor, ancak Türkiye'deki operasyonlarda buna dikkat edilmediğini, şüpheli ya da tanıkların, otomatik silahlı polislerin yanında sürüklendiklerini ve basın önünde küçük düşürüldüklerini iddia ediyor. Jeffrey, 'kamuoyu önünde küçük düşürülen bu kişilerin çoğunun, delil yetersizliği ya da davaların reddedilmesi nedeniyle serbest bırakıldıklarını' da iddia ediyor.

 29.11.2010: Kozmik Oda soruşturması kapatılıyor, derin güç yenileniyor:

 'Derin devlet bitmedi. Derin devleti en çok sarsan şey kozmik odaya girilmesiydi' diyen Doç. Dr. Emre Uslu; çok çarpıcı bilgiler içeren 'Dün Kürtler Bugün Cemaatler' adlı kitabını yayınladı: 'İlk olarak orada savcının açıklamasına göre 20 adet dosya ayrıldı ve bunlarda suç unsuru olduğu ifade edildi. Bunlarla ilgili hukuki süreç henüz başlamadı. Belki başlar bilemiyoruz. Ya da sessizce kapatılacak. Kozmik odaya girilmesinden sonra derin devlet bütün planlarını revize etti. Hem planlar hem de planlarda kullanılan beyaz ve siyah kuvvetler yeniden yapılandırılmaya başladı. Yani derin devletin re-organize olması kararı çıktı. Hatırlar mısınız bilmem Ankara'da içi bomba dolu bir kamyon durduruldu. Neydi bu? Bu yeniden yapılanmanın bir sonucu. O bombalar Seferberlik Tetkik Kurulu'na bağlı bir kamyonda çıktı. Muhtemelen bu yeniden yapılanma içinde bir transferdi. Benzer biçimde, bu Seferberlik Tetkik Kurulu'nda görevlendirilmiş subaylar yeniden organize edildi. Özellikle asker çocuklarından seçilen yeni bir ekip kurulmaya başlandı. 2011 seçimleri, derin devlet için hayat memat meselesi. AK Parti'nin iktidardan düşürülmesi en azından bir koalisyon çıkartılması için her şey yapılacak. Son dönemde bunun işaretleri özellikle dış basında verilmeye başlandı.

29.11.2010: Balyoz sanıklarından gazeteci Baransu'ya dava:

Balyoz davasının açılmasına savcılığa bir valiz dolusu belgeyi teslim ederek neden olan Taraf yazarı Mehmet Baransu, dava sanığı Çetin Doğan'ın, hakkında açtığı 30 bin TL'lik tazminat davasıyla ilgili 'Korkacağımızı düşünüyorlarsa şunu kafalarına soksunlar, 'biz korkmayacağız.' İsterse milyon kere dava açsınlar, milyon yılla yargılasınlar kamuoyunu bilgilendirmeye devam edeceğiz' dedi.

 29.11.2010: HABERAL RAPORUNU GİZLEYEN DOKTORLARA SORUŞTURMA!:

Ergenekon sanığı Mehmet Haberal'ın taburcu olabileceği ifade edilen sağlık raporunun mahkemeden gizlendiği iddiasını kanıtlayan delillerin elde edilmesi üzerine sorumlular hakkında 'Ergenekon Terör Örgütü'ne yardım' iddiasıyla soruşturma başlatıldı.

30.11.2010: Sanıklar, savcı ve hakimlerden 468 bin lira tazminat istiyor:

 Savcılar finans kaynaklarını kuruttukça, örgüt yenilerini buluyor. Ergenekon ve Balyoz davalarına bakan 18 hakime karşı açılan çok sayıdaki davaya bugün Yargıtay'da devam edildi. Toplam 468 bin TL talep ediliyor. Yargıtay'da peşpeşe açılan bu davalardan amacın, Ergenekon Terör Örgütü'nün yüksek yargıdaki uzantılarını kullanarak mahkemelerin örgütün daha fazla üzerine gitmesini engellemek ve tazminat cezası verdirilen hakimlerin reddi hakimle davalardan çekilmesini sağlamak olduğu ileri sürülüyor. Bu taktik, Vakit gazetesine karşı 367 general tarafından açılan davada, gazeteyi çökertmeyi amaçlayan yüklü miktardaki skandal tazminat cezasını hatırlatıyor. Ergenekon ve benzeri davaların sanıkları, hakimler aleyhine şu ana kadar çok sayıda tazminat davası açmış bulunuyor. Ergenekon savcıları finans kaynaklarını bir bir ortaya çıkarıp çökerttikçe örgüt, finans ihtiyacını karşılamak için yenilerini buluyor. Ergenekon ve balyoz sanıklarının, Kent Otel toplantıları ve ses kayıtlarıyla da ortaya çıktığı gibi, yüksek yargıdaki uzantılarını kullanarak örgütü ayakta tutabilmek için finansman sağlamaya çalıştığı iddia ediliyor. Ergenekon'un cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilen ve Ergenekon sanıkları arasında bir gün bile cezaevinde yatmayan tutuklu sanık Mehmet Haberal'ın açtığı kapıdan diğer sanıklar da peşpeşe geçmiş ve tazminat davası açmışlardı. Hukuk hiçe sayılarak ve kamuoyunun gözünün içine baka baka yürüyen davalara müdahale ediliyor. Yargıtay'ın skandal tazminat kararları kamuoyunda, örgütün ayakta kalmaya, finans bulmaya, savcı ve hakimlerin yıldırılması yoluyla soruşturma ve davaların örgütün yüksek yargı ayağına tırmanmasını engellemeye yönelik olarak yorumlanıyor. İtalyan Ergenekonu 'Gladio'yu çökerten savcının da dediği gibi Kontrgerilla en sert direnişini yargıda gösteriyor.

 01.12.2010: Kontrgerilla değil cinayeti kapatıldı: Türkler davası düştü:

 26 yıldır süren Kemal Türkler davası zaman aşımı nedeniyle düştü. 1980 yılında işlenen ve 12 Eylül darbesine giden kanlı süreçte sağ ve sol grupları birbirine düşürebilmek için grupların önde gelen kişilerine suikastler düzenleniyordu. 22 Temmuz 1980'de evinin önünde vurularak öldürülen Kemal Türkler, Solcuların önde gelen isimlerindendi. Cinayet davası üç kez bozulmuştu. Türkler ailesi, avukatlar ve DİSK 11 yıllık yargılama süresince zamanaşımı olasılığına karşı sık sık uyarılarda bulunmuştu. Babası gözü önünde öldürülen Türkler’in kızı karara 'Bugün bu ülkede doğduğuma lanet ediyorum' diyerek tepki gösterdi. Ünal Osmanağaoğlu’nun babasını öldüren katillerden biri olduğunu belirten Nilgün Türkler Soydan, 'Ben bunu gözlerimle gördüm. Ben cinayetin birebir tanığıyım. O zaman 19 yaşında genç ve büyük bir insandım. Hiçbir insan babasının katilini görüp unutamaz herhalde. Ünal Osmanağaoğlu benim babamın katillerinden biridir. Asla ömrüm boyunca peşini bırakmayacağım. Devlet, önce babamı öldürttü, ondan sonra öldürttüğü katili senelerce korudu, daha sonra gözümüzün içine baka baka davaları görmedi, normal seyrinde görülmesine izin vermedi. Şimdi gözümüzün içine bakarak, zaman aşımına uğradığı için Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Ünal Osman Ağaoğlu’nun Kemal Türkler’in katili olduğuna onay verdiği, karar verdiği halde şu anda zaman aşımı nedeniyle bu davanın ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi' diyerek isyan etti.

 02.12.2010: Ergenekon davasına etki etmeye çalışan TİBT üyeleri yakalandı:

Ankara Emniyeti'nin TİBT'e yönelik yaptığı operasyonun fezlekesinde örgütün en büyük çalışmasının Başbakan Tayyip Erdoğan’a yönelik suikast planı olduğu ortaya çıktı. 27 Kasım'da örgüte düzenlenen operasyonda örgütün bağlantıları da ortaya çıkarıldı. Polisin savcıya gönderdiği fezlekede, TİBT yapılanmasına üye olduğu belirtilen şahısların Ergenekon davası sanıklarından emekli Orgeneral Şener Eruygur ve Ergun Poyraz tarafından yönetildikleri yer aldı. Ayrıca yapılan teknik takipte gözaltına alınan şahısların Ergenekon sanıkları ve iletişim kurdukları ve kritik davalara müdahil olmaya çalıştıktan öğrenildi. Fezlekede, örgüt üyelerinin Necip Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili önemli bilgilere sahip olduğuna yer verildi. Yine fezlekede, TİBT’nin Türkiye’nin her bölgesinde silahlı birliklerinin bulunduğu yer aldı. Irak’ta bir, Türkiye’de ise dört ayrı kampı bulunan örgütün, silahlı ve ideolojik eğitim verdiği ve bu çalışmaları kayıt altına aldığı belirtiliyor. Fezlekede, Karadeniz ve İç Anadolu’da bulunan kamplarda eğitim aldıkları öne sürülen TİBT Suikast Timi’nin önümüzdeki günlerde BDP’nin Antalya’da bulunan teşkilat binasına bombalı eylem hazırlığı içerisinde oldukları, ancak geçen haftaki operasyonla bunun önlendiği belirtildi. TİBT üyelerinin, Ergenekon Davası'nın durdurulması için silahlı eylemlerin yapılması gerektiğine dair mailleşmeleri de dosyada yer alıyor: 'TİBT olarak silahlı eylem karan alan teşkilatımız, Ergenekon Operasyonları adı altında yapılan bu hain saldırılara karşı gerekli cevabı verecektir.'

 03.12.2010: Doktorlardan mahkemeye tehdit: Haberal Adli Tıp'a gidemez:

 Ergenekon tutuklusu Mehmet Haberal'ın tedavi görmekte olduğu Haseki Kardiyoloji bölümü yazılı bir açıklama yaptı. Yazıda, Haberal'ın beklemediği şekilde tutuklanmasının iki uçlu major depresyon gelişmesine neden olduğu, tutuklamanın sürmesinin ruhsal çöküntünün ciddiyetini gün geçtikçe arttırdığı ve ölüm tehlikesi bulunduğu, hastanın Adli Tıp'a gönderilerek muayene edilmesi halinde de ölüm riski bulunduğu iddia edildi. Yazıda, 'Cebren derdest edilerek nakli ise biz sorumlu hekimleri ve tüm sorumluları hukuki, cezai, vicdani yaptırımlarla karşı karşıya bırakabilir' denildi. Ortaya çıkan bulgular, Haberal'ın sağlığının ciddi olduğuna dair iddiaların Adli Tıp'ta doğru olmadığının ortaya çıkacağından korkulduğunu gösteriyor. Yargıtay'dan sonra doktorların da hakimleri cezai yaptırımlarla tehdit etmesi ilginç bulundu.

 06.12.2010: Savcıya eşkiya diyen CHP, dünyaya hükümdar olmaz:

Gültekin Avcı (Bugün): CHP lideri Kılıçdaroğlu, Haberal raporunun mahkemeden gizlenmesi üzerine mahkeme emriyle Kardiyoloji Enstitüsü'nde yapılan 'arama ve elkoyma' işlemlerini 'baskın' olarak niteliyor ve ateş püskürüyor. Baskın tabirini Ergenekon dalgaları sırasında da çok duymuştuk. 'Baskın' kelimesi genellikle hukuksuz, illegal eylemleri çağrıştırır. Baskını eşkıya yapar. Halbuki ceza yargılamasında ve adli soruşturmada 'baskın' diye bir tabir yoktur. Hakim kararıyla yapılan yakalama, arama ve elkoyma olguları vardır. Peki, mahkeme kararıyla yapılan işlemler neden 'baskın' olsun? Yıllardır yapılagelen ceza yargılaması işlemleri ve tedbirleri, 'yüksek ve kilit statülü seçkinler'e uygulandığında yaygarayı basıyorlar. Arama ve elkoyma için savcı emriyle veya mahkeme kararıyla gelen polis ekibi eşkıya tayfası mı? CHP'ye göre öyle. CHP'li Mustafa Özyürek 2008 yılında Ergenekon savcılarına 'eşkıya' diyerek alenen hakaret etmişti. Kılıçdaroğlu'nun hala aynı noktada hatta daha geride olduğu görülüyor.

 06.12.2010: ŞOK ses kaydı!!! Ayağına sık ifadeye çağıran o p.. polisin. Tümg. Kaya ile Jand. Kurmay Albay Cural arasında geçtiği iddia edilen, ordunun yönetime derhal el koyması gerektiği, Ergenekon ya da balyoz soruşturmalarında ifade verme davetini getiren polise karşı onbaşının dipçik vurmaya kışkırtılması gibi dehşet verici ifadeler içeren bol küfürlü görüşmeye ait ses kaydı internete düştü.

 12.12.2010: Asgari mahkeme azami hukuksuzluk: Hipnoz ve işkence yasal!:

 Sivil yargının 'yasadışı elde edilen delil' dediği ve hatta askeri savcının iddianamede yer bile vermediği, hipnoz ve işkenceyle alınan ifadeler askeri mahkemede yasal delil kabul edildi. Hipnozlu sorgu davası, Karargah Evleri yapılanmasını da konu alan Ergenekon davasıyla birçok noktada kesişiyor. Karargah Evleri soruşturması şüphelisi bir albaya para toplanmasını isteyen sözlü emri, deşifre etmek amacıyla yazılı hale getirerek askeri intranete koyan 3 astsubaya yasadışı şekilde hipnoz ve işkenceyle sorgu yapılmış, sorguyu yapan emekli yarbay sivil mahkemede hapis cezasına çarptırılmıştı.

13.12.2010: Ankara'daki Danıştay Davası'nda skandal yaşanmış:

Danıştay davasına bakan Ankara'daki mahkemenin, saldırıda yaralanan Danıştay üyelerinin ifadesini almadığı ve Arslan'la yüzleştirme yapmadığı ortaya çıktı. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün saldırının Ergenekon'la bağlantısına dair delilleri gösteren mektubu dikkate bile alınmamış ve olay dinci terör denilerek kapatılmıştı. Saldırıya uğrayan üyelerden Tansel Çölaşan saldırganın tekbir getirerek kurşun yağdırdığını iddia etmiş, ancak diğer üyeler böyle bir şeyin yaşanmadığını açıklamışlardı. Bu çelişkinin ortaya çıkması üzerine mahkemenin yüzleştirme ve ifadelere başvurmaması, hatta bu çelişki çıkmasa bile gerçeğin ortaya çıkması için yargılamadaki temel kurallardan biri olarak kabul edilen yüzleştirme ve ifade alma işlemlerine başvurmaması büyük bir skandal olarak nitelendiriliyor. Bu skandal, Danıştay saldırısının ikinci Kubilay provokasyonu olduğu ve Ankara'daki yargılamanın da olayı kapatmak için yapıldığı iddialarını güçlendiriyor.

 14.12.2010: Bir kısım medya gelişmeleri okurlarından gizliyor:

Nazlı Ilıcak (Sabah): Ergenekon'daki son gelişmeler, bazı medyayı hiç ilgilendirmiyor. Mesela Gölcük Donanma Komutanlığı'nda ele geçirilen darbe arşivi ya da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ile Çağdaş Eğitim Vakfı'na (ÇEV'e) ilişkin iddianamenin İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmesi. ÇYDD'nin Kadıköy Şubesi'nde, bir hard diskte ele geçen belgeler ve Gölcük Donanma Komutanlığı'nda K.Y.'nin makam odasında, parkenin altındaki gizli bölmede ele geçirilen sekiz çuval dolusu belge ile farklı davalar arasında kopuk kalan irtibat, yavaş yavaş kuruluyor. Ama bu gelişmelerden, bir kısım medyanın okurlarının haberdar olması mümkün değil. Nedense bu konular, her sabah saat 11'de basında çıkan konuları değerlendiren arkadaşlarımızın da gündeminde değil.

 16.12.2010: Demirel'in derdi Türkiye'nin rahatı: Tutuklular bırakılsın!:

 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Türkiye'yi rahatlatacak bir formül önerisi olduğunu söyledi. Demirel, Ergenekon davası kapsamında tutuklanarak cezaevine konulan Prof. Dr. Mehmet Haberal, Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, Gazeteciler Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan'ın seçim öncesinde serbest bırakılmasının ülkeyi rahatlatacağını öne sürdü: 'Türkiye'nin hapishanelerindeki ahalinin yarısı için tutukluluk süresi çoktan aşılmıştır. Memleketi rahatlatmak lâzım. Pekâlâ, general kaçıp gidecek değil ya, niye tutuyorsunuz adamı? Profesör kaçıp gidecek değil ki, niye tutuyorsunuz? Tutmayın. Seçime giderken rahatlatın Türkiye'yi.' Bu sözleri Yargıtay'ın başkanı ve başsavcısının sözlerine dayanarak söylediğini savunan Demirel'i tekzip edercesine dün ilginç bir gelişme olmuş, Yargıtay'da 23 Daire başkanının yaptıkları toplantıda, terör davalarında tutukluluk süresinin 10 yıla kadar çıkabileceğine karar verilmişti.

 16.12.2010: 'Hırsız, yobaz, laik din bezirganı' demek hakaret değil!:

 Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Ergenekon tutuklusu gazeteci Tuncay Özkan'ın Başbakan Erdoğan'a yönelik 'hırsız, yobaz, din bezirganı' gibi ağır ifadelerini hakaret değil, 'Hükümet icraatlarına karşı düşünce açıklama niteliğinde sözler olarak' kabul etti. Bu şaşırtıcı karar, Meclis'in görüşmeye hazırlandığı, 'Yargıtay'ın Haberal aleyhine karar veren hakimleri tazminat cezalarıyla yıldırma ve Ergenekon davalarını çökertme girişimini engelleme' amaçlı yasa tasarısına karşı intikam girişimi olarak değerlendiriliyor. Yargıtay'ın bu kararının, hükümeti yıpratmak ve küçük düşürmek için bazı aşırı sol gruplarca seçimlere 7 ay kala peşpeşe gerçekleştirmeye başlanan yumurta fırlatma eylemlerinin Ergenekon tarafından organize edildiği iddialarıyla örtüştüğüne de dikkat çekiliyor.

 18.12.2010: Yarsav savcılara dava açtı, Yargıtay reddetti.:

 Telefonlarının Ergenekon soruşturması kapsamında savcılarca yasalara aykırı dinlendiğini ileri sürerek dava açan YARSAV Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'na Yargıtay'dan kötü haber geldi. Yargıtay 4. Ceza Dairesi, Ergenekon soruşturması kapsamında yapılan dinlemelerin yasal olduğuna, kamu görevlilerine dava açılamayacağına hükmetti.

 18.12.2010: Ergenekon yüksek yargıyı böyle hareketlendirmiş:

Ergenekon soruşturması kapsamında ÇYDD ve ÇEV yöneticileri ile üyeleri hakkında düzenlenen iddianamede, Ergenekon sanıklarının yüksek yargı üyeleriyle irtibatı ve yargının hükümete karşı harekete geçmesinde etkili olmaları gözler önüne seriliyor. TBMM'de başörtüsü yasağı 411 gibi yüksek oyla kaldırılınca, 3 gün sonra Ergenekon sanıkları Şener Eruygur’un isteğiyle yüksek yargı üyeleriyle görüştü. Bir ay sonra da AK Parti hakkında kapatma davası açıldı. Danıştay Başkanı, Yargıtay Başsavcısı, Yargıtay Başkanı ve Anayasa Mahkemesi'nin bir üyesi ile yapılan görüşmeleri sanıklar şöyle anlatıyor: 'Son derece emin, son derece kararlı konuştular. Son derece olumlu yanıtlar verdiler ve 'Hukuk olarak, Hukuk çerçevesinde, yargı olarak sonuna kadar direneceğiz ve kimse merak etmesin' dediler. Selma Hanım diye bir bayanla görüştük ama çok akıllı, çok militan. (Selma Hanım'ı kastediyor). Anayasa Mahkemesi'nde üye...'

 20.12.2010: HABERAL'IN ADLİ TIP SEVKİ FİİLEN ENGELLENDİ!:

Haberal'ın Adli Tıp'a sevki için gelen ambulans engellendi. Mahkemenin emriyle Mehmet Haberal'ın kaldığı Kardiyoloji Enstitüsü'ne sabah 07.00 sıralarında gelen 112'a ait ambulans görevlilerine, Haberal'ın Adli Tıp Kurumu'na sevk edilmeyeceğine dair tutanak imzalatıldı. Sağlık görevlileri, yaklaşık 4 saat bekledikleri hastane önünden ayrıldı. Mahkemenin bu gelişme üzerine nasıl hareket edeceği merak ediliyor. Diğer yandan Haberal’ı, Adli Tıp Kurumu’na sevk etmek için gelen ambulansın, İstanbul’a geldiğinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a tahsis edilen ambulans olduğu öğrenildi. Ambulans tam donanımlı. En üst seviyede ve en donanımlı cihazlar bulunan ambulansta, uzman doktorlar hazır bekletiliyor. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı ve Metris Cezaevi yetkililerinin, Haberal ve avukatlarının, 'Ambulans, Adli Tıp Kurumu’na sevk için yeterli değildir...' şeklindeki iddialarını ortadan kaldırmak için söz konusu ambulansı tahsis ettikleri öğrenildi. Yoğun bakımdaki eski Fenerbahçeli futbolcu Lefter'in Yunanistan'dan Türkiye'ye tedavi için getirilebildiği bugünlerde Haberal'ın 7 kilometre uzaklıktaki Adli Tıp'a sevkinin engellenmesi şok etkisi yaptı. Haberal'ın örgütçe korunmaya çalışıldığı ve sağlıklı olduğunun Adli Tıp'ta ortaya çıkmasından korkulduğu iddiaları giderek güçleniyor.

 21.12.2010: Yalancının 'Aydınlık'ı yatsıya kadar:

Genelkurmay Başkanlığı, Aydınlık Dergisi'nde yayınlanan 'Fetullahcı Gladyonun 'Gladyo' operasyonu' başlığıyla yayınladığı haberde yer alan bilgilerin gerçeği yansıtmadığını açıkladı. İçişleri Bakanlığı ise aynı dergide yer alan 'Fethullah Emniyetteki 30 maşasını harcıyor' başlıklı haberdeki bilgilerin doğruluğuna dair bilgiye ulaşılamadığını bildirdi. Dergi haberlerinde gerçek dışı bilgilere yer verdiği baş komiser Murat Çetiner'e 6 bin TL manevi tazminat ödemeye mahkum edildi. Aydınlık dergisi bu tür yalan haberlerle Ergenekon soruşturma ve davasını karalamaya çalışıyor, Fethullah cemaati tarafından tezgahlandığını iddia ediyor.

 21.12.2010: Haberal seçimlere kadar hasta, sonra iyileşecek!:

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'milletvekili yapma' formülüyle kurtarmayı planladığı Ergenekon tutuklusu Prof. Dr. Mehmet Haberal, genel seçimlere kadar hasta. Tutuklandığı günden bu yana Silivri Cezaevi yerine hastanede yatan Ergenekon tutuklusu Haberal'ın sağlık durumunun seçimlere kadar kötü gösterileceği iddia ediliyor..06.2011 seçimlerinde CHP'den milletvekili yapılarak hem hastaneden hem de cezaevinden kurtarılması planlanıyor. Sağlıklı olduğu halde hasta gösterildiği iddialarının aydınlatılabilmesi için Haberal'ın Adli Tıp'a sevki mahkeme tarafından kararlaştırılmıştı, ancak sevk için giden ambulans dün engellendi. Haberal'ın sağlıklı olduğuna dair raporların mahkemeden saklanması gibi açık deliller bir tarafa, diğer mahkumlar için gösterilmeyen koruma ve kollamanın Haberal'a ısrarla gösterilmesi ve bunun kamuoyunda örgüt işi olarak algılanması üzerine mahkemenin nasıl hareket edeceği merak ediliyor. Haberal'ın yargılandığı Ergenekon davasında iddia olunan örgütlenmenin olup olmadığının ortaya çıkarılabilmesi ve davanın adaletle görülebilmesi için mahkemenin örgütün sağlık ayağını gösteren bulguların üzerine, Danıştay saldırısının üzerine gittiği gibi gidip gitmeyeceği merak ediliyor. Haberal'ın hastanede bir türlü iyileşememesi, akıllara Bülent Ecevit'in başbakanlıktan düşürülmesi için Haberal'ın hastanesinde bilinçli olarak iyileştirilmediği iddialarını getirdi. Doktor Mehmet Haberal'ın kontrolündeki Ecevit hastanede bir türlü iyileşememişti. Bu süreçte yakınlarına gelen bir ihbar üzerine apar topar hastaneden çıkarılan ve tedavisine evde devam edilen Ecevit hayret verecek şekilde hızla iyileşmişti. O ihbara göre, Başbakan Bülent Ecevit hasta tutularak hakkında 'sağlıklı değil, işgöremez' raporu verdirilecek, böylece başbakanlıktan düşürülerek yerine parti içinden Ergenekon örgütünün direktifleri doğrultusunda başka biri geçirilecekti. Bu korkunç iddiayı doğrulayan çarpıcı gelişmeler oldu. Bu iddia Haberal'ın yargılandığı Ergenekon davasında dikkate alındı. Bu iddiada çok yönlü yer alan Haberal hakkında dikkati çeken çarpıcı bir ayrıntı da onun o dönem cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesiydi. Ancak Ecevit diğer koalisyon ortaklarıyla anlaşarak sürpriz şekilde Necdet Sezer'i cumhurbaşkanlığına seçtirmişti. O zaman cumhurbaşkanı seçilmesi sağlanamayan Haberal'ın, sağlıktaki örgüt uzantılarınca seçimlere kadar kollanarak, seçimde de CHP tarafından milletvekili seçtirilerek Ergenekon'un amacına ulaşmaya çalışacağı anlaşılıyor.

 23.12.2010: KGB, Ergenekon davasına çok öfkeli:

Kontrgerilla Gençlik Birliği olarak da nitelendirilen Türk Gençlik Birliği (TGB) sitesinde yayınlanan görüntülerde, Ergenekon duruşmasında İşçi Partililerin ve Ergenekon'un gençlik yapılanması olan TGB mensubu izleyicilerin protesto görüntüleri yayınlandı. Ergenekon davasına ait görüntüler ilk kez dışarı sızdı. Sızdırılan görüntülerde izleyicilerin gerçekleştirdiği protesto anları yer alıyor. Ergenekon davasından bugüne kadar ne tek bir kare fotoğraf, ne de bir görüntü alınmasına izin verildi. İzleyiciler sıkı güvenlik önlemleri altında salona alındı ve didik didik arandı. Dışarıya görüntü sızdırılmaması için büyük gayret gösterildi. Ancak bugün ortaya Ergenekon duruşmasından görüntülerin yer aldığı bir video kaydı çıktı. Görüntüler 7.06.2010 tarihine ait. Tgb.gen.tr sitesinde yayınlanan görüntülerde, 5 Haziran'da gerçekleşen Ergenekon operasyonunda hukukçuların gözaltına alınmasını protesto eden izleyicilerin görüntüsü yer alıyor. Görüntülerde, Doğu Perinçek'in avukatlarından Hasan Basri Özbey söz alıyor ve "Biz bu tiyatroda figüran olmayız, bu koşullarda burada bir dakika daha kalmayacağız. Buna isyan ediyoruz. Bu koşullarda Sayın Başkanım, bu ortam bizi şu yapacağımız davranışa mecbur ve mahkum etmiştir. Ben burada cüppemi çıkartıyorum ve bu salonu terk ediyorum" diyerek cüppesini çıkartıyor. Bunun üzerine salonda yer alan avukatlar cüppelerini çıkartarak salonu terk ediyor. Daha sonra izleyiciler de ayağa kalkarak slogan atmaya başlıyor.

 23.12.2010: Dursun Çiçek'in şaka gibi şikayeti reddedildi:

Albay Dursun Çiçek'in, ihbar mektubu ile birlikte ıslak imzalı belgeyi gönderen kişiler hakkında 'iftira ediyorlar' şikayetinde kovuşturmaya gerek olmadığına karar verildi. Çiçek iftiraya uğradığını belirten şikayetinde, elinde somut bir bulgu olmadığı halde ihbarı yapabilecek beş emniyet görevlisinin adını vermiş, böylece o kişilere iftirada bulunmuştu. Çiçek'in Özel Harp Dairesi'nin (ÖHD) psikolojik savaş biriminde yönetici olduğu hatırlanırsa, böyle ilginç bir şikayette bulunmasının şaşırtıcı olmadığı, mesleğinin hakkını verdiği söylenebilir.

 23.12.2010: Kıbrıs, Ergenekon'u örtbas etti:

KKTC Meclis Araştırma Komitesi, KKTC'de 'Ergenekon Soruşturmasıyla' ilgili olarak somut bir bilgiye rastlamadığını açıkladı. Oysa çok sayıda somut bulgu, Kıbrıs'ın Ergenekon üssü olduğunu gösteriyordu. Ancak UBP'nin iktidara gelmesiyle Ergenekon'un Kıbrıs ayağı soruşturması birden yavaşlamıştı. KKTC'nin Rauf Denktaş'tan sonraki cumhurbaşkanı olan Mehmet Ali Talat, Ergenekon'un Kıbrıs uzantısına yönelik Ada'da yürütülen soruşturmada istenilen araştırmanın yapılamamasıyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu. Talat, 'Kıbrıs bu işin üssüydü. Örgütün beli kırıldı ama onların destekçileri hala iktidar. Dolayısıyla soruşturmanın ilerleyememesini normal karşılıyoruz' ifadelerini kullanmıştı.

24.12.2010: Adım Kemal. Görürüm demişsem görürüm, işime geleni!:

Gazeteci Şamil Tayyar, 'CHP'ye Hamurcu'nun belediye ile ilgili iddialarına dört elle sarılırken, Ergenekon'la bağlantısı üzerine neden gitmiyorsunuz' dedi. CHP’nin iddialarına dayanak yaptığı belgede sahtecilik suçundan 6 yıl hapis cezasına çarptırılmış Hacı Ali Hamurcu’nun Ergenekon soruşturma sürecinde gözaltına alındığında verdiği ifadeyi de ciddiye alırsak işin rengi hayli değişiyor. Ne demişti Hamurcu? Aynen şöyle: “Senet Yusuf Erikel ve Hurşit Tolon tarafından dolduruldu!” Bu iddiayı, hem Erikel (doğrudan) hem Tolon (avukatı aracılığıyla) yalanladı. Ancak, senetle ilgili emniyet kriminalin raporu, Erikel’i zora sokacak gibi gözüküyor. Zira senedin Erikel tarafından doldurulduğu iddiasını teyit ediyor. Erikel öfkeli, avukat olarak bir süre savunduğu müvekkili Hamurcu için “şizofrenik vaka” diyor. CHP’nin Kayseri’yle ilgili tüm iddiaları ise Hamurcu’nun ifadeleri üzerine dayanıyor. Haliyle akla şu soru geliyor: Hamurcu’nun hangi iddiası doğru? Başkan Özhaseki’nin yorumu şöyle: “Bana senetle ilgili şantaj yapanlar arasında Yusuf Erikel ile Ali Durmuş Özoğlu var. İkisi de Ergenekon sanığı. Hacı Ali Hamurcu’nin ifadeleri de ortada. Kriminal rapora göre senedin Erikel tarafından doldurulduğu ortaya çıktı. Bunların üzerine gidilirse Ergenekon’un Kayseri’de nasıl bir komplo planladığı ortaya çıkacaktır.” Kemal Kılıçdaroğlu da bu konuda açıklama yaparsa iyi olur. Hacı Ali Hamurcu’nun belediyeyle ilgili tüm iddialarına dört elle sarılırken, Ergenekon soruşturmasındaki ifadelerini neden görmezlikten geliyorsunuz? Dersimli Kemal olarak neden Ergenekon’un üzerine gitmiyorsunuz? Sakın ha, “Benim adım Kemal” demeyin...

 24.12.2010: Hakim de hayret etti: Bomba haberler sadece TRT'ye yasak!:

 'Bomba yüklü kamyon' haberi için TRT'ye açılan dava beraatle sonuçlandı. Duruşma savcısı da mütalaasını beraat yönünde verdi. Ancak iddianameyi hazırlayan diğer savcı, Yargıtay'a temyize gidip gazetecilik faaliyetine ceza istedi. Beraate hükmeden hakimin tespiti ise oldukça dikkat çekici: 'Aynı haberi bütün ulusal kanallar yaptı. Diğerlerinin şüpheli konumundan çıkarılıp sadece bir devlet kurumu olan TRT'nin şüpheli olarak gösterilmesinin nedeni tespit edilememiştir.'

 24.12.2010: Kendi yazısını unuttu, Özal ailesini tantanayla suçladı:

Özal'ın şüpheli ölümü soruşturmasında gazeteci-yazar Emin Çölaşan, Ankara Adliyesi'nde ifade verdi. Özal'ın öldürüldüğüne inanmadığını söyleyen Çölaşan, 'Özal ailesi tantana çıkarıyor' dedi. Oysa Çölaşan, 2002'de yazdığı 'Özal'ı öldürmüşler' başlıklı yazısında, akrabası olan dönemin Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk ile dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in Özal'ın birkaç ay içinde öleceğini bildiklerini iddia etmişti.

 24.12.2010: Detaylı ifadelerini titreyerek inkar ettiler:

Güneydoğu'da 1993-95 yılları arasında işlenen faili meçhul cinayet ve kayıp olayları ile ilgili Temizöz davasında ilginç gelişmeler yaşandı. Davanın bugünkü duruşmasında tanık olarak dinlenen Asker-Rabia Pökön çifti, daha önce Cizre'de savcıya verdikleri ifadelerinin kendilerine ait olmadığını savundu. Tanık karı-kocanın titremesi dikkat çekti. Avukatların 'neden korktukları' şeklindeki sorusuna Temizöz'ün avukatları karşı çıktı. Temizöz davası sürecinde çok sayıdaki tanığın birer ikişer ifadelerini geri çekmesi dikkat çekti. Ancak tanıklardan birine yapılan baskı ve tehditler tespit edildi ve mahkeme dosyasına konuldu. Hukukçulara göre bu çok önemli. Bu baskılar diğer tanıklara da yapılmış olmalı ki başlangıçta verdikleri ifadeleri geri çektiler. Tanıkların ifadelerini geri çekmelerini izah etmek için yaptıkları açıklamalardaki tutarsızlık ve suçlamalar ile ifadelerin geri alınma dilekçelerinin tek elden çıkmış izlenimi vermesi de dikkat çekmişti. Ayrıca tanıkların anlattıklarının ancak o olayda yeralan kişilerce bilinebilecek ayrıntıları içerdiğine de dikkat çeken hukukçular, bu davada ifade veren tanıkların ifadelerini geri çekmelerinin çok önemli olmadığını, çünkü anlattıklarının başka bulgularla doğrulandığını ve bunların o olaylarda yeralmayan kişilerce bilinemeyecek ayrıntılar olduğunu vurguluyorlar. Tanıkların verdiği ifadeler birbirini ve diğer bir çok tanık ve mağdur yakınlarının ifadelerini doğruluyor. Hukukçular, savcının buna da dikkat çektiği iddianameyi çok sağlam görüyor, hatta tanıkların ifadelerini çekmiş olmasının iddianameyi daha da güçlendirdiğini ileri sürüyorlar.

 25.12.2010: 'Darbe olmazsa Ergenekon bizi bitirecek':

ÇYDD davasının firari sanığı Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) eski başkanı Gülseven Yaşer'in mahkeme kararıyla yapılan dinleme kayıtlarında tüyler ürperten ifadeler yer alıyor. Yaşer, Ergenekon gözaltılarına engel olmak için darbe yapılması gerektiğini söylüyor: 'Yani bir askeri ihtilal olursa kurtarır, artık bir tek o kaldı onu yaparlarsa, yoksa bitmiştir.'

 26.12.2010: '9 kez müebbet verseniz de Yargıtay 3 yıla indirecek':

 Diyarbakır'da görülen faili meçhuller davasında Temizöz'ün avukatı Özhan, mahkeme heyetine adeta rest çekti. Özhan, mahkeme başkanı Yılmaz'a, 'Siz 9 kez müebbet verseniz de Yargıtay bunu 3 yıla indirecek. Onun için bir an önce kararınızı verin' dedi.

 27.12.2010: Balyoz'da 'reddi hakim' reddedildi, sanıklar şok oldu:

İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 'Balyoz Planı' iddialarına ilişkin davaya bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin üye hakimleri Ali Efendi Peksak, Davut Bedir ve Murat Üründü hakkındaki reddi hakim taleplerini kabul etmedi. Bu karar Ergenekon ve Balyoz gibi davaların sanıkları üzerinde şok etkisi yaptı. Çünkü 'reddi hakim' talebine dayanak yapılan Yargıtay kararında, 'Haberal'ın gereksiz yere tutuklandığı' gibi skandal bir gerekçeyle çok sayıda Ergenekon ve Balyoz hakimine tazminat cezası verilmişti. Sanıklar bu skandal tazminat cezasıyla kendileriyle hakimler arasında husumet doğduğunu iddia etmiş ve reddi hakim talebinde bulunmuşlardı. Yargıtay'ın yürüyen davalara skandal şekilde müdahalesi sonrası, Ergenekon ve benzeri davaların etkilenmesinin, hakimlerin reddi hakimle devre dışı bırakılarak davanın gidişatının değiştirilmesinin hesaplandığı iddia edilmişti. Ancak bu karanlık hesabın şimdilik tutmadığı görülüyor.

 29.12.2010: TSK'dan Ergenekon sanıklarına para yardımı:

Genelkurmay bünyesinde, Ergenekon ve bağlantılı davalarda yargılanan askerlere avukat giderleri için yasadışı yardım toplama kampanyasının 'gizli' ibareli emirle yapıldığı ortaya çıktı. Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı'nda görev yapan subaylara özel iletişim ağı 'Karanet' üzerinden ulaştırılan 01 Kasım tarihli emirde, askerlere para yardımı yapılması istendi: 'Unutmayalım yaptığımız yardımlar kendi bünyemizdeki arkadaşlara gidecek. Bugün onların başı darda. Yarın kim olacağı belli değil. Biz zor günlerde birbirimize sahip çıkmalıyız.' Kişisel yardım yapmaya kimse karışmazken, gizli emir verilerek TSK'nın bu işe alet edilmesi, cami bombalamak gibi en ağır terör suçlarıyla Türk mahkemelerinde yargılanan şüphelilere kurumsal olarak sahip çıkılması, erlerden baskıyla bağış toplanması kamuoyunu isyan ettirdi.



***

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 3

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 3



03.09.2009: İstanbul Barosu'nun Skandal Avukat atama/atamama tavrı:

Ergenekon soruşturmasının başlangıcından bu yana soruşturma ve dava aleyhindeki girişimleriyle sürekli gündeme gelen İstanbul Barosu, çok tartışılacak iki karara daha imza atmaktan çekinmedi. Baro, itirafları Danıştay saldırısı davasının Ergenekon'la birleştirilmesinde önemli rol oynayan ve bu itiraflarını sürdürmeye kararlı olduğunu her duruşmada açıklayan sanık Osman Yıldırım'a diğer Ergenekon sanıklarının da avukatlığını yapan bir avukatı tayin etti. Adalet Bakanlığı'nın ödenek ayırmamasından dolayı avukatların görev kabul etmediğini, Yıldırım'ın avukatlığını üstlenen kişinin ise gönüllü olduğunu açıklayan Baro başkanı Muammer Aydın'a bir ay sonra yalanlama geldi. Ödenek yokluğundan avukat ataması yapılamadığını iddia eden Muammer Aydın'ın aksine baronun askeri mahkemeye avukat görevlendirdiği ortaya çıktı. Bu skandal gelişme üzerine açıklama yapan birçok avukat da, görev kabul etmedikleri iddialarının doğru olmadığını, baro yöneticilerinin siyasi davranarak kendilerini davalara atamadığını, Her dava gibi Ergenekon davasında da görev almaya hazır olduklarını belirttiler.

 18.09.2009: Gazeteciyi cezalandırarak Ergenekon savcılarına mesaj:

 Ergenekon sanıkları arasında geçen ve iddianamede de yer alan bir telefon görüşmesini köşe yazısında yayınlayan Star gazetesi yazarı gazeteci Şamil Tayyar'a 1 yıl 6 ay hapis cezası verildi ve bu ceza tekrar benzer bir yazı yazmamak koşuluyla ertelendi. Bu skandal mahkeme kararı üzerine, yargıya sızmış kontrgerillacıların hedefinin aslında Şamil Tayyar değil onun şahsında HSYK'da kellesini alamadıkları Ergenekon savcıları olduğu yorumları yapıldı. Bu kararın diğer amacının da gazetecileri Ergenekon konularında yazı yazmaktan caydırmak olduğu ileri sürüldü.

 06.10.2009: Savcılara Yargıtay'da tazminat davaları:

Ergenekon savcılarına yönelik yepyeni bir kıskaç girişimi başlatıldı. Savcılara, adli mahkemelerde değil Ergenekon sanıklarıyla çok sayıdaki ilişkileri medyaya da yansıyan Yargıtay'da çok sayıda tazminat davaları başvurusu yapıldı. Birinci Ergenekon iddianamesinin altında imzası bulunan Ergenekon savcıları Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın hakkında, Ergenekon sanık ve yakınlarının Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nde çok sayıda tazminat davası açtığı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nce her iki davada da bu davaların ilk derece adliye mahkemelerinde görülmesi gerektiği belirtilerek görevsizlik kararı verildiği öğrenildi. Davaların doğrudan Yargıtay Hukuk Dairesi’nde açılmış olmasına dikkat çeken uzman hukukçular, davacı vekillerinin pek çok üyesinin Ergenekon sanıklarıyla irtibatı ortaya çıkan Yargıtay nezdinde daha etkili olabileceklerini düşündüklerini belirtiyorlar.

 07.10.2009: Sincan hakimi Kaçmaz'dan skandal karar:

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e yargı yolunu açan tartışmalı kararı veren, ardından Adalet Bakanlığı'nın hakkında başlattığı Ergenekon kapsamındaki soruşturmayla gündeme gelen Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, Ergenekon soruşturmasını sakatlayabilecek skandal bir karara imza attı. Kaçmaz, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (Yarsav) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun dinlendiği iddialarıyla ilgili delillerin kendi mahkemesince değerlendirilmesine hükmetti. Böylece kendisi de aynı soruşturma kapsamında soruşturulan Hakim Osman Kaçmaz, soruşturulan diğer hakim ve savcıların isimlerini öğrenebilecek. Bu garip durum akıllara, 19.08.2008'de AYM üyesi Osman Paksüt'ün başvurusuyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Ergenekon soruşturmasına bakan İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şubesi'ne hukuk kılıfı altında yapılan baskınını getirdi. 'İkinci baskın girişimi' olarak da adlandırılan Kaçmaz'ın bu girişimi gündemi sarstı.

08.10.2009: Hakim ve savcıların iftar yemeğine tepki:

Emniyet Genel Müdürlüğü'nün her yıl tüm hakim ve savcılara verdiği geleneksel iftar yemeğine savcı ve hakimlerin katılması bu sene nedense, bazı medya kuruluşlarından sonra Ergenekon sanıkları tarafından da çarpıtıldı. Duruşmalarda ilk olarak bunu gündeme getiren Kemal Kerinçsiz'den sonra çok sayıda sanık da söz alarak aynı konuda şikayette bulundu ve reddi hakim talebinde bulundu. CHP'li milletvekilleri de aynı şikayette bulunarak durumu HSYK'ya iletti. Duruşmalarda bu konunun peşpeşe dile getirilmesi, bu konunun bir savunma taktiği olarak çalışılmış olduğunu gösteriyor. Savcı ve hakimlerin her yıl birçok resmi kurum ve kuruluş tarafından verilen resepsiyonlara ve kokteyllere katıldığını hatırlatan çevreler, bugüne kadar bunun eleştiri konusu yapılmadığına da dikkat çekiyor. Dikkati çeken çok önemli bir ayrıntı daha var. Resmi bir kurum olan ve zaten savcı ve hakimlerle hergün görüşmekte olan Emniyet'in iftarına, isimleri Ergenekoncu çevrelerin 'bizden' şeklinde gördükleri 12. ve 14. mahkemenin tartışmalı isimlerinin bile katıldığına dikkat çeken aynı çevreler, Ergenekoncu çevrelerin davayı siyasallaştırmak ve çıkmaza sokmak için malzeme aradığını belirtiyorlar. Bir olasılık olarak geleneksel yemeğin iftar olduğu için 'dini' yönü bulunması sebebiyle, savcı ve hakimlerin İstanbul Emniyeti'nin iftarına katılmaları olay yapılmak isteniyor. Aynı tartışmaların devamında savcı ve hakimler, F-tipi (Fethullahçı) olarak nitelendirilerek kamuoyu laik-antilaik çatışmasına çekilerek Ergenekon Terör Örgütü, uzman olduğu kışkırtma-gerilim-çatışma çıkarma yeteneğini cezaevinde bile sürdürmeye çalışıyor. Ergenekon soruşturma ve dava sürecinde sanıklar, avukatları ve medyası, her fırsatta mahkeme heyeti ve savcılar üzerinde baskı kurmaya ve davayı kişiselleştirmeye çalışıyor. Savcı ve hakimlere yönelik F-tipi suçlamaları ilk değil. Ergenekon soruşturma ve davası sürecinde bu tür suçlamaları daha önce de gündeme getiren çevreler birçok yerde ele geçirilen çok miktardaki silah ve suikast krokileri sonrası sessizliğe gömülmüşlerdi.

 19.10.2009: Basını 2000 davayla yıldırma çabası:

Ergenekon soruşturmasının başlamasından itibaren geçen 2 yıllık sürede soruşturma ve davayla ilgili 2 bin civarında dava açılmak suretiyle Ergenekon konusunda belirli medyanın, gazeteci ve yazarların bunaltılarak, tazminat ve hapis cezalarıyla yıldırılarak yayın yapmasının engellenmeye çalışılması. Yargıdaki savcı ve hakimlerin Ergenekon sanıklarıyla yakınlık ve ilişkilerini somut şekilde ortaya çıkaran medyanın Ergenekon iddianamesinde yeralan bilgileri dahi yazması adeta yasaklanmaya, cezalandırılmaya çalışılıyor. En çok dava açılan gazetelerin Taraf, Star ve Zaman olması, Ergenekon'un yargıda da uzantıları olduğu ve ellerindeki tüm imkanları kullanarak örgüt lehine mücadele verdikleri iddialarını adeta ispatlıyor. Ergenekon konusunda belirli medyaya dava açılırken, Ergenekon sanıklarına ve görüşlerine yakınlık gösteren siyasetçilere, bürokratlara, hakimlere ve HSYK üyelerine yargıyı etkilemekten hiçbir soruşturma açılmaması dikkat çekiyor. Ergenekon sanıklarına yakın olanların yaptıkları yargıyı etkilemek kabul edilmiyor, silah arkadaşını ziyaret ya da örneğin HSYK üyesinin kişisel görüşünü açıklaması ve teklif sunması olarak geçiştiriliyor.

 20.10.2009: Hakimleri birbirine düşürme gayreti:

Ergenekon sanıkları, iftar yemeğine katıldılar diye Mahkeme Başkanı Köksal Şengün ve diğer hakimleri reddetmişler, iki kez yaptıkları reddi-hakim talepleri başka mahkeme heyetince reddedilmişti. Bunda başarılı olamayan sanıklar bir hafta sonra da hakimlerin arasına nifak sokmayı deniyorlar. Her zaman reddini istedikleri Başkan Köksal Şengün'e karşı dikkat çekici bir tavır değişikliği göründü. Şengün'ü övmeye başlayan sanık ve avukatları onu diğer hakimlere karşı kışkırtıyorlar. 8.10.2009 tarihli oturumda Ergenekon sanığı Doğu Perinçek'in avukatı Servet Bora, Mahkeme Başkanı Köksal Şengün'ün, heyetin diğer üyelerine karşı devamlı muhalif olduğunu ancak alınan kararlarda görüş birliğinde olduğu görüntüsü verme çabasında bulunduğunu, korkusundan muhalefet şerhi koyamadığını iddia etti. Bora, Başkan Şengün'e hitaben 'Hiçbir şey yapamıyorsanız bu iki üye ile birlikte çalışamayacağınızı bir dilekçe yazarak HSYK'ya bildirerek kendinizi kurtarın' dedi. 20.10.2009'daki duruşmada söz alan Savcı Mehmet Ali Pekgüzel de bu nifak çabasını dile getirdi. Savcı, avukat Bora'nın sözlerinin, Başkanlık makamına açıkça hakaret unsuru taşıdığını belirterek hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Ayrıca Pekgüzel, mahkemenin her aldığı kararda oy birliği şartının aranamayacağını, her hakimin kendi görüşünü bildirmesinin yasal hakkı olduğunu vurguladı. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün'ün duruşmaya ara vermeye hazırlandığı anda tutuklu sanık Doğu Perinçek ısrarla söz aldı. Savcı Pekgüzel'in görüşünü açıklarken başkanlık makamını açık olarak tehdit ettiğini ileri süren Perinçek, 'Bunu anlamamak için ahmak olmak lazım. Savcıların mahkemeyi tehdit etmesi bizi yaralamıştır. Savcılar duruşma sırasında mahkemeyi açıkça tehdit ederek suç işlemiştir. Silivri Savcılığı'na suç duyurusunda bulunulmasını istiyorum' diyerek adeta 'yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış' örneğinde olduğu gibi 'kışkırtma' konusuna ne kadar alışık ve usta olduğunu gösterdi.

 27.10.2009: Islak imza tartışması:

Genelkurmay'da hazırlanmış olduğu, ıslak imzalı aslının ortaya çıkmasıyla kesin olarak anlaşılan 'İrticayla Mücadele Eylem Planı'nı inkar etmek ve konuyu saptırmak için Ergenekoncu çevrelerin bin dereden su getirme çabası. Haziran ayında Ergenekon sanığı Avukat Serdar Öztürk'ün ofisinde fotokopisi ele geçen ve 1 hafta sonra Taraf gazetesinde yayınlandığında Türkiye'yi sarsan 'AKP ve Gülen'i Bitirme Planı' ya da diğer adıyla 'İrticaya Karşı Eylem Planı'nın ıslak imzalı aslı 23.10.2009 tarihinde ortaya çıktı. Daha doğrusu basına bu tarihte yansıyan olayın aslında 23 Ekim'den yani basına yansımasından 12 gün önce yaşandığı, Belgenin fotokopisinin Taraf gazetesinde yayınlanması üzerine paniğe kapılan Genelkurmay'daki üst düzey subayların evrakları ve bilgisayar harddisklerindeki bilgileri imha etmeye başladıklarını ileri süren ve belgenin hazırlanmasında rol aldığını iddia eden Genelkurmay'daki adını vermeyen bir subayın, bu ve diğer bazı belgeleri hemen gizlice alarak imha edilmekten kurtarabildiğini ve diğer bazı vahim iddialarını da içeren bir ihbar mektubuyla birlikte Ergenekon savcılarına gönderdiği ortaya çıktı. Ergenekon savcılarının da ıslak imzalı belgeyi alır almaz Adli Tıp'a göndererek daha bu gelişmeler kamuoyuna yansımadan imzanın belgeyi hazırlayan Albay Dursun Çiçek'e ait olduğunu tespit ettikleri anlaşıldı. Savcıların daha sonra Genelkurmay'a başvurarak Albayın ve ihbar mektubunda adı geçen birçok subayın ifadesini almak istedikleri, ancak Genelkurmay'ın olay basına yansıyıncaya kadar savcılara cevap vermediği, hatta askeri savcılık kanalıyla bir şekilde örtbas teklifi yaptığı ileri sürüldü. Orjinal belgenin basına yansımasıyla Türkiye adeta bir deprem daha yaşadı. Dikkat çeken bir ayrıntı da, Ergenekon soruşturmasını eleştirmeleriyle tanınan bazı gazetecilerin skandal olay üzerine görüş değiştirmelerine karşın, başını CHP'lilerin çektiği bazı çevrelerin ise şok belgeyi tartışmaya hiç yanaşmayarak belgenin ortaya çıkma zamanlamasını ya da başka ayrıntıları tartışmaya açmaları oldu. CHP'liler, 'Islak İmza' olayının Adli Tıp'ta kontrolünden 1 hafta önce hükümetin kuruma üç uzman atadığını, dolayısıyla ıslak imza'nın Albay Çiçek'e ait olduğunu tespit eden Adli Tıp raporunun siyasi ve güvenilmez olduğunu iddia ettiler. Bu çevrelerin son iddiası ise komedi filmlerini hatırlattı: 'Albay'ın ıslak imzası taklit edilmiş olabilir.' Tüm dünya kriminologlarını şaşırtan bu iddianın ileri sürülebilmiş olması Ergenekoncu çevrelerin bilimsel gerçeklerden ne kadar habersiz olduklarını ortaya koyuyor. İmza sahibi Albay Çiçek'in avukatı tarafından başlatılan bu iddiaya göre, 'Islak İmza Makinesi' adı verilen 1000 Dolarlık bir makineyle Albayın imzası kolayca taklit edilebilir ve bu olayda da edilmişti. Türkiye'nin varlığını Ergenekoncular sayesinde öğrendiği bu makine için yurtiçi ve dışından çok sayıda uzmanın görüş açıklamasıyla bunun kesinlikle doğru olmadığı ortaya çıktı. Makine şeklen bir imzayı benzetebilirdi, ancak gerçek imzanın bazı özelliklerini, özellikle de basınç sonucu kağıtta oluşan derinlikleri kesinlikle taklit edemiyordu. Oysa kriminal incelemelere tabi tutulan bir ıslak imza, o şahsa ait örnek imzalar ile çok farklı açılardan mukayese edilmektedir: Tersim tarzı, işleklik derecesi, istif, eğim, doğrultu, hız, seyir, alışkanlıklar ve baskı derecesi. Bu farklı açıların tamamını taklit etmek tüm uzmanların ortak kanaatiyle imkansızdır. Komplo Belgesi'ndeki ıslak imzanın Albay Dursun Çiçek'in el ürünü olduğu da, işte tüm bu mukayese kriterlerini karşılaması neticesinde kesin olarak belirlenmiş ve "205 / 16.10.2009 57814-9760 / 8014" No'lu Adli Tıp raporuyla açıklanmıştır.

 16.12.2009: Hakim Haşıloğlu'na baskı:

Ergenekon sanık ve çevrelerinin hakimlerin çekilmesi için defalarca yaptıkları başvuruların reddedilmesi üzerine taktik değiştirdikleri, Mahkeme Başkanı Köksal Şengün'ü iyi adam diğer iki hakimi ise kötü hakim göstermeye çalıştıkları yukarıda da sıralanan örneklerden anlaşılıyordu. Bu taktiğe uygun olarak Ergenekoncuların bir süredir davaya bakan hakim heyetinden Sedat Haşıloğlu'na yoğunlaştıkları görülüyor. Çeşitli iddiaları bir bir gündeme getiren sanık ve çevreleri, baskı altına almaya çalıştıkları Haşıloğlu'nun heyetten çekilmesi için gayret ediyorlar. Önce Çatalca'da ucuz taşınmaz satın almak için yetkililere baskı uyguladığını iddiasını CHP'lilere dayanarak ileri sürmüşler ve Haşıloğlu'nun davadan çekilmesini istemişlerdi. Ancak bu talebin reddedilmesi üzerine son olarak Haşıloğlu'nun 4 adet tarikatçı vakfın sahibi olduğu iddiasını Ergenekon sanığı Ergün Poyraz'a dayandırarak ileri sürdüler. Bu iddiaya sinirlenen Haşıloğlu'nun iddia konusu vakıflar hakkında ayrıntılı bilgi vermesi üzerine sanıklar özür diledi ve eksik bilgilendirildiklerini iddia etti. Ancak sanıkların iddiaları durmadı. Aynı duruşmanın devamında, Ergenekon soruşturması kapsamındaki tutuklamaların çoğunun üye Hakim Haşıloğlu tarafından yapıldığını söyleyen sanıklara bu kez, mahkeme heyetinin diğer üyesi Hasan Hüseyin Özese isyan etti. Bunun Adalet Komisyonu tarafından belirlendiğini hatırlatarak, hakimlerin herhangi bir davaya bakma konusunda talepleri olamayacağını dile getirdi. Özese, 'Bu konuda araştırmalar doğru yapılmıyor. Bizim dışımızda, bize suçlama yöneltiliyor' diyerek Ergenekoncuların art niyetlerini ortaya koydu.

 21.12.2009: Ergenekon sanığı Ersöz'e suikast girişimi:

Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün yattığı Çapa Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Servisi'nde önceki gün silahlı saldırı girişimi yaşandı. İlerleyen süreçte, soruşturmayı yürüten Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün, Ersöz'e suikast konulu iddianamesi mahkemece kabul edilerek dava açıldı. Olayın kendisini kuşku ve endişeye sevk ettiğini belirten Ersöz'ün avukatı Ali Rıza Dizdar, 'Birileri mesaj mı vermek istiyor, diye düşündüm' diyerek endişeli olduklarını ifade etti. Ergenekon soruşturmasının en önemli şüphelilerinden biri olarak bilinen Jandarma istihbarat komutanı Ersöz'ün çok önemli bilgilere sahip olduğu iddia ediliyor. Polisçe arandığını haber alır almaz yurtdışına kaçan ve aylarca firari kalan Ersöz, tedavi görmek için gizlice geldiği Ankara'da polisin nefes kesen bir takibi ve operasyonuyla yakalanmıştı. Ersöz'ün kendisine destek olunması ve kurtarılması için üstlerine dolaylı yolla mesaj gönderdiği, 'Ben ışığı göremezsem onlar da göremez' şeklindeki ifadesinin de bulunduğu bir ses kaydı internet sitelerine düşmüştü. Yine çeşitli rahatsızlıkları nedeniyle GATA'da tedavi görürken kendisine esrarengiz şekilde 'et yiyen bakteri' enjekte edilmişti. Kendisi halen yatmakta olduğu Çapa Hastanesi'nde bu sebeple Enfeksiyon hastalıkları bölümünde tedavi görüyor. Yine Ersöz, kendi el yazısı ile Ergenekon davasına bakan mahkemeye ilginç bir belge göndermişti. Belgede Jandarma Genel Komutanlığı'nın çalışma şeması yer alıyordu. Belgede Ersöz, darbe hazırlıklarının yapıldığı iddia edilen dönemde görevde olan komutanların isimlerini tek tek belirterek, 'Jandarma Genel Komutanlığı'nda her şey emir komuta zinciri içinde yapılır ve başkanlar kendi başlarına hiç bir görev ifa edemezler' ifadelerini kullanmıştı. Ersöz, el yazısıyla yazdığı şemada, iddianameyi hazırlayanları hiyerarşik yapıyı dikkate almamakla suçluyordu. Karargahın çalışmasından doğrudan sorumlu olan kurmay başkanının adının davada hiç geçmemesini eleştiren Ersöz, 'Eğer bir çalışma grubu kurulduysa, bu kişinin emriyle olur. Eğer bir plan yapıldıysa sorumlu olan kişi kurmay başkanıdır. Ama esamesi okunmuyor!' ifadelerini kullanmıştı. Ersöz'ün TSK yöneticilerine bu yolla, 'Bana sahip çıkın. Bildiklerim çok fazla. Bakarsınız dilimi tutmayı daha fazla başaramam. Bildiklerim ortaya çıkıverir de sizler de sıkıntıya girersiniz' mesajını vermeyi amaçladığı ileri sürülüyor.

 25.12.2009: Ergenekon delilleriyle alay:

Ergenekon soruşturma sürecinde ortaya çıkan silahlar, suikast planları, krokiler, ıslak imzalı belgeler bazı medya organlarınca ve CHP tarafından, 'Kafes Eylem Planı'nın ortaya çıkmasında olduğu gibi ya görmemezlikten geliniyor ve küçümsenmeye çalışılıyor, ya da polis tarafından olay yerine yerleştirildiği iddia ediliyor.  Ya güya hükümetin gündemi değiştirmek için tezgahladığı oyunun unsurları olduğu iler sürülüyor ya da  Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast soruşturmasında olduğu gibi geçmiş olsun demek bile düşünülmeden alay konusu yapılıyor. Ergenekon soruşturmasına sürekli karşı çıkan, açıklarını bulmaya ve onu durdurmaya çalışan bu grup, ortaya çıkarılan suç örgütüne dair delillerin ciddiyetini gözlerden kaçırmaya çalışıyor.

 17.02.2010: HSYK Erzincan Ergenekon savcılarını görevden aldı:

Erzurum'da Ergenekon soruşturmasını yürüten özel yetkili savcıların Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'i Ergenekon Terör Örgütü üyeliği suçlamasıyla gözaltına alması üzerine acilen toplanan HSYK'daki 5 üye, Erzurum'da Ergenekon soruşturmasını yürüten özel yetkili savcıların yetkilerini kaldırarak soruşturmayı ellerinden aldı. HSYK, Erzurum özel yetkili Başsavcıvekili Tarık Gür, Cumhuriyet savcıları Rasim Karakullukçu, Mehmet Yazıcı ve Osman Şanal'ın, CMK'nın 250. maddesi kapsamındaki yetkilerinin kaldırılmasına ve Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı Sinan Kuş, savcılar ve diğer ilgililer hakkında yasal gereğinin yapılması için suç duyurusunda bulunulmasına da karar verdi. HSYK'nın bu kararı Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın yürüttüğü Şemdinli soruşturmasına Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt'ı iddianameye dahil etmesi üzerine acilen görevden alınmasını hatırlattı. 

02.04.2010: Savcı Öz askerlikten kaçtı iddiası:

Ergenekon sanıklarının avukatlarından Vural Ergül, Savcı Zekeriya Öz'ün aşırı kiloları yüzünden usulsüz yollarla 11.05.2000 tarihinde "Askerliğe elverişli değildir" raporu aldığını öne sürdü. Ergül, Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'ün kısa dönem askerlik hizmeti sırasında aşırı kiloları yüzünden üç kere hava değişimi alarak "Estrojen Obezite" tanısıyla, kendisine "askerliğe elverişli değildir" raporu aldığını belirterek, suç duyurusunda bulundu. Vural Ergül, Zekeriya Öz'ün hileli rapor aldığını iddia etti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na, Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere verilen suç duyurusunda, Savcı Zekeriya Öz hakkında "Kendini askerliğe yaramayacak hale getirmek ve askerlikten kurtulmak için hile kullanmak, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak" iddialarında bulunuldu. Savcı Zekeriya Öz'ün Ağustos 1999'da kısa dönem askerlik hizmeti yaparken aşırı kiloları yüzünden usulsüz yollarla 11.05.2000 tarihinde "Askerliğe elverişli değildir" raporu aldığını belirten Vural Ergül, 4 sayfadan oluşan suç duyurusunu savcılığa teslim etti. Vural Ergül şikayeti kapsamında Zekeriya Öz'ün, Kütahya Hava Er Eğitim okulu komutanlığı erbaş bölüğünde askerlik yaptığı sırada üç kere hava değişimi olarak 9 ay rapor kullandıktan sonra "Askerliğe elverişli değildir" şeklinde alınan raporun hile ile alındığını belirtti. Ergül, resmi belgenin düzenlenmesinde kamu görevlisine yalan beyanda bulunarak, Türk Ceza Kanununun 206. Maddesi ile cezalandırılan resmi belgenin düzenlenmesine yalan beyan suçunun da işlendiğini belirtti. Vural Ergül, Zekeriya Öz'ün askerliğe elverişsiz raporu aldığı sırada sunduğu beyanında "Çocukluğundan bu yana şişman olduğunu" söylediğini, Adalet Bakanlığı'ndaki memuriyete giriş sırasında sunduğu sağlık raporlarında ise askerliğe elverişli olmayacak derecede şişman olduğuna dair bir ibarenin bulunmadığını iddia etti. İddialar arasında, Zekeriya Öz'ün İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi yıllığında kendisini tanıyan arkadaşları tarafından "Yemeklerle arası çok iyi. İri yarı bir yapıya sahip ama hantal değil" sözlerine yer verildi. Vural Ergül yaptığı araştırmada Zekeriya Öz'ün raporunda "Sportif faaliyetlerden sonra şiddetli nefes darlığı ve çarpıntı olduğunu, eforu yarıda bıraktığını" beyan etmiş olsa da yine üniversitenin yıllığında Öz'ün arkadaşlarının "Halı saha futbolunu çok seviyor ve maçlarda hırsıyla dikkat çekiyor" ifadelerini kullandığını belirtti. Vural Ergül, Zekeriya Öz'ün hemen hemen her Cuma günü mesai sonrasında halı saha maçı yaptığını ve hiçbir şekilde nefes darlığı çekmediğini vurguladı. Suç duyurusunda, Zekeriya Öz'ün askerlik sırasında verilen hava değişiminde kendisine diyet programı verildiğini fakat Zekeriya Öz'ün bu diyet programına uymayarak, üzerine 8 kilo daha aldığını, fakat askerlikten muaf sayıldıktan sonra ise hızla kilo verdiği iddia edildi. Vural Ergül, çeşitli beyanlarla delillendirerek hazırladığı suç duyurusunda, Zekeriya Öz'ün Askeri Ceza Kanunu ve Türk Ceza Kanunun uygun maddeleri gereğince cezalandırılmasını istedi.

 06.04.2010: HSYK korsanlarından bir kriz daha:

HSYK'nın bugünkü olağan toplantısında korsan kararname krizi yaşandığı ortaya çıktı. Adalet Bakanı Sadullah Ergin başkanlığında başlayan toplantıda kritik davaların hakim ve savcılarını görevden almayı içeren korsan kararnamenin görüşülüp görüşülmeyeceği merak ediliyordu. Toplantının normal şekilde bittiği sanılırken öyle olmadığı ortaya çıktı. İlerleyen saatlerde yapılan açıklamada korsan kararnamenin gündeme alınmasının üye Suat Ertosun tarafından talep edildiği, ancak Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in bu kararnameyi gündeme almayacağını belirterek toplantıdan ayrıldığı duyuruldu. Kuruldaki Kontrgerillacı üyelerin korsan kararname ile Ergenekon ve benzeri kritik davaları etkisizleştirme çabalarından vazgeçmedikleri anlaşılıyor.

 08.04.2010: Savcı Öz'e fax mesajıyla ölüm tehdidi:

Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz, kendisine faks yoluyla gönderilen bir mesajda ölümle tehdit edildi. Başlatılan soruşturmada tehdit mesajını faxla gönderen kişi belirlendi. Şahsın asker kaçağı olduğu ve savcıyı tehdit emrini bir astsubaydan aldığını söylediği ortaya çıktı. İlerleyen süreçte dava açıldı. Dava Ergenekon davasıyla birleştirildi.

 24.04.2010: HSYK'da isyan: 6 kişi toplanıp karar alırız!:

Ergenekon savcı ve hakimlerini görevden almak için korsan kararnamelerin hazırlayıcısı HSYK üyesi Ali Suat Ertosun, bu kez de kuruldan korsan şekilde karar çıkartmaya hazırlanıyor. Bunun için yasaları çiğnemeye de hazır olan Ertosun, kendince haklı bir gerekçe de bulmuş: 'Yargı ve hukukun tıkanmasını aşmak'. Oysa yargı ve hukuku asıl tıkayanlar kendileri. Tıkanıklığı aşmak için cüppelerini çıkararak siyasete girmek ve seçimlerde milletten yetki almak yerine hep alışageldikleri gibi korsan yöntemlerle amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar. HSYK üyesi Ali Suat Ertosun, Anayasa Mahkemesi'nin 48. kuruluş yıldönümü resepsiyonunda çok tartışılacak bir çıkış yaptı. Ertosun, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman'ın toplantılara katılmaması halinde yüksek yargıdan toplanan üyelerle karar alabileceklerini söyledi. Resepsiyonda bir gazeteci, Ertosun'a, "HSYK'da müsteşar 5-6 toplantıya katılmadığı zaman ne yaparsınız?" sorusunu yöneltti. Ertosun, "Müsteşar veya vekili makul sürede toplantılara katılmazsa, daraldığımız yerde 6 kişi toplanıp karar almayı düşünüyoruz." dedi. Başka bir gazetecinin, bu durumun yönetmeliğe aykırı olduğu, müsteşar olmadan toplantının yapılamayacağını hatırlatması üzerine Ertosun, hükümetin yargı ve hukukun tıkanması için çalıştığını ileri sürdü. Son HSYK krizinin de Ertosun'un bu yöndeki teklifi üzerine çıktığı belirtiliyor. Bu öneri HSYK Kanunu'na da aykırı. HSYK Kanunu'nun 'Toplantı ve karar yeter sayısı' başlıklı 10. maddesinde, "Müsteşar bulunmadığı zaman kendisine vekalet etmekte olan Kurul'a katılır" hükmü bulunuyor. Kanunda müsteşarın veya vekilinin katılmadığı hallerde, Kurul'un yedek üyesinin katılacağı yönünde bir düzenleme bulunmuyor. Ertosun, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'i tutuklayan hakimler hakkında işlem yapıp yapmayacakları yönündeki soruya ise şu cevabı verdi: "Biz yazımızda tüm ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunduk. Biz şikayette bulunuyoruz ama yetki onlarda (Adalet Bakanlığı'nda)."

 14.05.2010: Erzincan Ergenekon davasına şok müdahaleler:

Başsavcı İlhan Cihaner, bugün Yargıtay'da hakim karşısına çıktı. Silahlı terör örgütü yöneticisi iddiasıyla yargılanan Cihaner için Yargıtay'daki 'evrakta sahtecilik' suçlamasıyla süren davanın bugün yapılan ikinci duruşmasında, görev suçu davasıyla Erzincan'daki terör suçu davasının birleştirilmesi ve yargılamanın Yargıtay'da yapılması, Cihaner'in tıpkı Sincan hakimi Osman Kaçmaz gibi beraat ettirilerek kurtarılması talebinin karara bağlanması bir olasılık olarak bekleniyordu. Ancak dosya kendilerine gelmediği için bu kararı veremeyen Yargıtay mahkemesi bu duruma öfkelenerek dosyayı kendileri yerine İstanbul'daki mahkemeye gönderen Erzurum mahkemesi için suç duyurusunda bulunulmasına ve dosyanın ivedilikle kurye ile getirtilmesine karar verdi. Şemdinli Davası sürecinde olduğu gibi her istediklerini HSYK vasıtasıyla yaptırabileceklerini düşünen yargıdaki Kontrgerillacıların kendilerine giderek daha fazla direnmeye başlayan yerel mahkemelere diş geçirip geçiremeyeceği ilerleyen günlerde netleşecek. Bu güçlerin tıpkı dün ortaya çıkan ses kaydında olduğu gibi Cihaner'i yerel mahkemelerin elinden kurtararak(!) yargıtaya almayı ve Sincan hakimi Osman Kaçmaz gibi beraat ettirmeyi başarıp başaramayacakları da anlaşılacak. Şemdinli davasında şok gelişmeler yaşanmıştı. Van'daki yerel mahkemeler, kitapevini bombalayıp halkın üzerine de ateş açarak iki kişinin ölmesine yol açan asker ve itirafçı sanıklara ağır cezalar vermiş ve bu kararlarında direnmişlerdi. Ancak devreye giren Yargıtay ve HSYK'ya o zaman direnmeyen hükümet, HSYK'nın kararında direnen mahkeme heyetlerini sürgün etmesine ve yerlerine yenilerini atamasına onay vermiş, yeni atanan üyeler ilk duruşmada davayı askeri mahkemeye göndermiş, askeri mahkeme de ilk duruşmada sanıkları tahliye etmişti. İşte Yargıtay'daki Kontrgerillacıların Şemdinli'deki gibi devreye girerek davayı yerel Erzurum ve İstanbul mahkemelerinden koparmayı içeren bu planını somutlaştıran şok gelişmeler yaşanıyor. Dün internete düşen bir ses kaydında Yargıtay üyesi Hamdi Yaver Aktan'ın, Cihaner'in terör davasının nasıl yargıtaya alınmaya ve kurtarılmaya çalışılacağına dair şok ifadeleri yer alıyor. Erzincan soruşturması sürecinde bir başka şok gelişme daha yaşanmış ve soruşturma henüz sürerken Yargıtay'dan çekilen bir faks ile Cihaner'in, savcıların teknik takibi altında olduğu ve dikkatli olması gerektiği şeklinde uyarıldığı ortaya çıkmıştı. Cihaner'in başsavcı olması nedeniyle yargılamasının ancak yargıtayda yapılabileceğini savunan Kontrgerillacılar, ona atfedilen terör suçlarının da görevliyken işlenmiş olması nedeniyle görev suçu kapsamına girmesi gerektiğini iddia ediyorlar. Ancak Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi şu ana kadar iki kez yapılan görevsizlik talebini reddetti, Cihaner'in işlediği suçların görev değil terör suçu olduğunu vurguladı ve yargılamasının da adli mahkemelerde yapılabileceğini belirtti. Yine Erzurum Mahkemesi, bir kaç gün önce aldığı kararla da Kontrgerillacı çevreleri şok etti ve yargılama dosyasını, talep eden Yargıtay'a değil, İstanbul'daki ıslak imzalı kontrgerilla belgesi davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne, davaların birleştirilmesi talebiyle gönderdi. İstanbul mahkemesinin de bu birleşme talebine onay vermesi durumunda davalar İstanbul'da birleştirilerek Silivri'de görülmeye başlanacak.

 18.05.2010: Şok Ses kaydı: Yüksek Yargıçların sinsi planı:

İnternete bir ses kaydı daha düştü. Yargıtay 8. Dairesi üyesi Hamdi Yaver Aktan ile Yargıtay 10. Hukuk Dairesi Üyesi Fatih Arkan arasında geçen ses kaydı şok eden ifadeler içeriyor. 2.04.2010 tarihinde Yargıtay 11. Ceza dairesinde yargılanmaya başlanan Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner hakkında yapılan duruşmadan hemen sonra yapıldığı anlaşılan konuşmada, Erzurum’da devam eden Erzincan Ergenekon davasının Ankara’ya alınması ile ilgili planlar üzerinde konuşuluyor. Bu plana göre Erzurum ve İstanbul Ağır Ceza mahkemelerinden ivedilikle kurye ile asılları istenen dava dosyalarını ele geçiren Yargıtay mahkemesi, bu davaları kendisinde birleştirerek yerel mahkemelere geri göndermeyecek. Tutuklu sanıkları da tahliye ederek davayı zamana yayacak. İşi oyalayarak dosyayı kapatacak. Konuşmanın bu bölümünde, işlerin planlandığı gibi gitmemesi halinde neler olabileceğini de şöyle öngörüyorlar: "Erzurum, dosyayı göndermeyiverirse ne yapacağız? - Göndermek zorunda. - Yapmayın böyle diye diye böyle oldu. HSYK’yı da rezil etiler. Göndermiyorum derse ne yapacaksınız? - Fotokopi bile gönderse birleştirme kararı verip esası kapatıp dosyayı gönder kardeşim. Fotokopiyi bile gönderse burası cesaretli ise, ben olsam birleştiririm basarım tahliyeyi." Ses kaydındaki bir bölümde ise, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de yargılanmak istendiği 'Kayıp Trilyon' davasıyla ilgili şok edici şantaj ifadeleri yer alıyor. 'Kayıp Trilyon' davasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen takipsizlik kararına konuyla ilgisi ve davanın tarafı olmayan bir vatandaş tarafından yapılan itiraz üzerine Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, Cumhurbaşkanının yargılanmazlığını ortadan kaldıran skandal bir karar vermişti. Bu skandal üzerine devreye giren Adalet Bakanlığı Kaçmaz’ın kararı aleyhine yazılı emir yoluna başvurmuştu ve bu dosya halen incelenmek üzere Yargıtay 11. Ceza Dairesinde beklemekte. Hamdi Yaver Aktan konuşmasında bu dosyanın Erzurum’daki dosyanın birleştirilmesine kadar elde tutulması gerektiğini şu şekilde ifade ediyor: "Ersan’a dedim ki, cumhurbaşkanlığı dosyasını sakın karara çıkartma, beklet. Bir akademisyen bu konuda görüş yazacak bana." Ses kaydının devamında Hamdi Yaver Aktan, birleştirme ve sanıkların tahliyesini başarması halinde yargıladığı sanık İlhan Cihaner'e 'İlhan anlat bakalım' diyerek samimiyetini ortaya koyan 11. Ceza Dairesi Başkanı Ersan Ülker’e Yargıtay başkanı olacağını söylediğini açıkça ifade ediyor. Ses kaydında ayrıca Yargıtay cumhuriyet başsavcısının bir kapatma davası daha açabileceği ancak anayasa değişikliği sürecinde bunun yapılmasının zor olduğu ve seçimleri olumsuz etkileyebileceği ifade ediliyor. Konuşmada çarpıcı bir bölüm de, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın gözaltına alınma korkusu yaşadığını iddia eden ifadeler. Ses kaydının geneline bakıldığında görülebilecek olan bir başka ayrıntı ise, kamuoyunda bu konuların konuşulmasının yüksek yargıda örgütlenmiş Kontrgerilla ve Ergenekoncuları rahatsız etmesi ve planlarının bozulmasına neden olduğunu düşünmeleri.

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***