2 Nisan 2015 Perşembe

Ulusal Savaşım

Ulusal Savaşım,



Yekta Güngör Özden


Yeni yüzyıl, önceki yüzyıldan kalan ulusal ve uluslar arası sorunlarla birlikte kendi çağının sorunlarıyla boğuşmaktadır. İnsanlığın karşı karşıya olduğu güçlüklerin başında açlık, hastalık, savaş ve doğa yıkımları gelirken siyasal bağlamdaki olumsuzlarla haksızlıklar, inanç ve soy ayrılıklarından kaynaklanan karşıtlıklar, varlığını sürdürme çabaları hemen ikinci sırayı almakta, kimi zaman boyutu ve kapsamı nedeniyle öne çıkmaktadır. Geçen yüzyılın başlarındaki Birinci ve İkinci Balkan Savaşlarını izleyen Birinci Dünya Savaşı daha çok milliyetçi akımların, emperyalist açılımların sonucu olarak yıkıma dönüşmüş, siyasal doyumsuzlukların sonucu sayılan İkinci Dünya Savaşı da bir tür kıyım niteliğiyle dünyayı sarsmıştır. 

   İnsan hakları ve demokrasi özleminin birleştirdiği güçlü devletlerin öncülüğünde kurulan Birleşmiş Milletler, soğuk savaşı önlemeye çalışmışsa da beklenen ortam sağlanamamış, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlık uğraşları ağırlık kazanınca kutuplaşmanın sona erdiği sanılarak ekonomik atılımlara öncelik verilmiştir. Karmaşık siyasal oluşumların kendi amaçlarına uygun düzen oluşturma girişimleri, Avrupa Birliği'ne uzanan ortaklık ve uyum çalışmaları kimi sorunları çözümlemişse de kimi yeni sorunların doğmasına da kaynak olmuştur. Özellikle bölgecilik ve din bağı, birleştirici olduğu ölçüde ayrımcı da olmuştur. Avrupa Anayasası'nın hıristiyan dinine dayandırılması önerileri sonuca bağlanmış değildir. ABD'nin diktatörlük kıyımlarını ve kitle imha silâhlarını bahane ederek Irak'ı işgali, kuzeyde kürt devletini oluşturması, Türkiye'yi bölmeye çalışan terör örgütüne destek vermesi, İsrail yandaşlığıyla özürlü Filistin ikilemi, Büyük Ortadoğu Projesi dayatmaları, Afganistan uygulamaları, dost göründüğü ve stratejik ortak saydığı Türkiye'yi oyalaması yetmiyormuş gibi sözde ermeni soykırımı tasarılarını tehdit aracı gibi kullanması, çok kimsenin olasılık vermediği Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı kazanarak mucize yaratmış Türklerin, Atatürk ilkeleri temelinde gerçekleştirilmiş Türk Devrimi ile edindiği düzeyi yitirmeme özenini bir yaşam andı bilerek korumasının anlam ve önemini doğrulamaktadır. Bu anlayış bir yaşam ilkesi değeriyle sıcaklığını ödünsüz sürdürecektir. Bağımsız yaşamanın onur ve erdemini yansıtan soylu bir düşünce, güçlü bir duygu tümlüğünü anlatmaktadır.

Teokratik monarşinin bozukluklarını, kötülüklerini yüzyıllarca dayatmış, yabancılarla işbirliğini başarı saymış, yayılmacı ve sömürgeci dış güçlerin topraklarına yerleşmesine ses çıkarmamak bir yana bu durumu kurtuluş biçiminde önererek halkını aldatıp Ulusal Kurtuluş Savaşı'na karşı çıkmış hanedan-hilâfet karanlığını yaşamış bir ulusun haklarına sahip çıkarak bağımsızlığını, özgürlüğünü, ulusal egemenliğini kazanıp aydınlanma gönencine kavuşması örnek bir insanlık gerçeğidir. Bunu unutarak yitirme olasılıklarını gözardı etmek olanaksızdır. Batılıların silâhla alamadıklarını siyasal ve ekonomik baskılar ve oyunlarla alma çabalarının aracı durumuna düşen kimi sapkınlar türemiş, bilgiçlik taslayan, kitap okumaktan söz eden kimi karşıdevrimciler Atatürk'ü, ilkelerini, dönemini karalayan gerçekdışı anlatımlar, insanlık ve terbiye dışı yaklaşımlarla saldırılarını artırarak cumhuriyetle amaçlanan demokratik yapıyı yıkmaya uğraşmaktadır. Özellikle 1950 sonrasının çoğunluk diktası kalkışmalarının ürünleri ve ardılları, kendi kusurlarını, kötü siyasetçilerin kötü yönetimlerinin sonuçlarını Atatürk ilkelerine ve gerçek Atatürkçülere yükleyerek Türkiye Cumhuriyeti ile Atatürk'ün birbirinden ayrılması olanaksız ve düşünülemez özdeşleşmesini koparıp yıkmak istemektedir. Yurttaşlık bağı yerine din bağını öne geçiren şeriatçı-köktendinci-yeni ümmetçilerle din ekseninde Türk-İslâm senteziyle ırkçılığa kayan sözde milliyetçiler, tarihsel örnekleri, gerçekleri, Türk Ulusu'nun karakterini ve yapısını unutup kendi kıt akıllarının doğrultusunda sonuç almaya yeltenmektedir. Gerçek milliyetçiliği, çağdaş milliyetçiliği en uygun biçimde yansıtan Atatürk milliyetçiliğinin, soyunun özgün değerlerine, iyi geleneklerine, bağımsız yaşama ülküsüne sımsıkı bağlı kalarak dostluk, karşılıklı saygı ve güvenle barış içinde yaşama istenci olduğu, başka uluslara da böyle bakan bir anlayış olduğu bilinmelidir. Milliyetçilik tutuculuk, üstünlük, soyutlanma ve saldırganlık değildir. Bağımsızlık, özü ve temel öğesidir. Elbet, tam bağımsızlık!
Günümüzde büyük kesimiyle terör aygıtı durumuna gelmiş medya; kimi üniversitelerin koruyuculuğunu ve destekçiliğini yaptığı karşı devrimciler; siyasal iktidarın lâik cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığıyla yoğun kadrolaşması; Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir" sözündeki anlamın güzelliğini kavrayamamış kimi ayrılıkçı, bölücü, yıkıcılar; değişik alanlarda ve katlarda Atatürkçülükle, cumhuriyetçilikle, milliyetçilikle, yurtseverlikle, insanlıkla, dindarlıkla asla bağdaşmayan sakıncalı tutum ve davranışlar içindeki çıkarcılar, aymazlar, sapkınlar; bunlara dayanan, bunlardan yararlanan, bunları kullanan yabancılar, Kurtuluş ve Kuruluş yüceliğini karartan iç ve dış düşmanlardır. Amaçları Türkiye Cumhuriyeti'ni anayasal niteliklerinden yoksun kılıp uydu durumuna düşürmek, ulusal ilkelerin dışında ve onlara aldırmadan kendi inanç ve etnik güdüleriyle yaşamaktır. Bu yıkım oyununa tüm gücüyle karşı çıkarak ulusal varlığını özgün nitelikleriyle korumak, ulusal bağımsızlığını sonsuza değin sürdürmek, çağdaşlığın ve uygarlığın olanaklarıyla donanıp özgür, mutlu yaşamak ve yaşatmak kendini bu ulusun, bu toprakların insanı bilen, bu değerlere yaraşır olan herkesin borcu ve görevidir. Bu nedenle Ulusal Savaşım (Millî Mücadele) sürmektedir, sürmelidir, sürecektir. Bu soylu savaşımı gölgeleyen, hepsi en çağdaş Atatürk ilkelerinin dışına çıkarak, bu anlamlı ilkeleri yozlaştırarak sakıncalı amaçlar güden, Atatürk'ün gösterdiği yönden, çizdiği yoldan ayrılan karışık ve karanlık kişilerin uğraşı kargaşa ve bozgunculuktur. Sapmadır, sapkınlıktır.
Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı başarıya ulaştıran ulusal savaşım, müdafaa-i hukuk ruhu ve kuva-yı milliye ateşiyle yoğrulmuş bir istençtir. Gününün tüm olumsuz koşullarına, ortamın elverişsizliğine, olanakların yoksunluğuna, yönetimin işbirlikçiliğine, idam fetvasının ihanetlere ve isyanlara karşın zaferle sonuçlanması, ölüm-kalım olgusunun "yoktan varetme"ye dönüşmesi insanlık için umut ışığı sayılmıştır. Tutsak uluslar için en belirgin örnek oluşturmuştur. Dincilerle sarmaş dolaş eski faşistlerle yeni liberal sözde demokratların kötülemeye çalıştığı dönem, altın kuşağın yarattığı en görkemli dönemdir. Kimilerinin açık karşıtlığını, kişisel kusurlarını, zamanın kaçınılması güç ekonomik buhranıyla savaş kıvılcımlarını, Osmanlı bağımlılarının engellemelerini, köktendincilerin karıştırıcılıklarını gözardı edip suçlamak tam bir bağnazlıktır. Serbest Fırka'nın kendini kapatmasını bile sapkınca yorumlar, gerçekdışı anlatımlarla "irtica" nedeninden soyutlamaya çalışanlar tarihi karartmaktadırlar. Bugünün olumsuzluklarını bırakıp kuruluş dönemini lekelemeye uğraşmak düşüklüğün ne ölçülere vardığını ortaya koymaktadır. Atatürk'ün Büyük Söylevi'ndeki gerçekleri tersine çevirmek, "resmî ideoloji" nitelemesiyle katılmadıkları doğallığı ve uygunluğu suçlamak, sözde demokrat ve sözde araştırmacının bilinen tutarsızlığıdır.
Siyasal amaçlı oyunlar, özellikle iktidarlar desteğindeki karşıtlıklar, kalkışmalar, tehlikenin gülünüp geçilmesine engeldir. Demokrat Parti Genel Başkanı Adnan Menderes de Vicdan ve Toplanma Hürriyetini Koruma Yayası (6187 no.lu) için yaptığı konuşmada "Bu memlekette elbette mürteci vardır. Halifeliği canlandırmak, saltanatı geri getirmek hülya ve tasavvurları hâlâ birtakım hayalperestlerin kafalarında kavak yelleri gibi esmektedir" diyerek yasalaşmayı sağlamış ama 29.11.1955 günlü Demokrat Parti TBMM Grubu toplantısında "Şahsım adına ve kendim için sizden itimat oyu istiyorum. Benim sizin karşınızda diktatör olmama ihtimal var mıdır? Siz grup olarak her şeye kadirsiniz. İsterseniz hilâfeti bile getirebilirsiniz!" sözleriyle kötü bir çığır açmıştır. Bugün, Genelkurmay Başkanı'nın Washington'daki Türklerle yaptığı görüşmede geçen ".rüyâlarını kâbusa çevirmek" sözü, önceki bölümleriyle önemsenmeli ama bunun silâhlı kuvvetlerimizin bir Atatürk Ocağı olarak yalnız başına değil ulusla bütünleşerek ulusal savaşım biçiminde gerçekleşebileceği unutulmamalıdır.
Ulusal savaşım, savaşla sınırlı değildir. Onu da içeren bir kapsamı vardır. Savaş sonrasının sorunlarının çözümünde de aynı istenç, yaratıcı gücün kaynağıdır. Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndan sonra siyasal ve ekonomik savaşların süreceği sözüyle 17 Şubat 1923 İzmir İktisat Kongresi'ndeki açıklamaları Atatürk'ün çağdaş gelişmeleri ulusal birlikle edinme özenini kanıtlamaktadır. Lozan Barış Antlaşması görüşmeleri de bir savaşımdır. Siyasal bağlamda bir kurtuluş savaşıdır. Cumhuriyetle birlikte başlayan aydınlanma ve uygarlık atılımları, birbirini izleyen devrimler, anlayıştan kurallara, ilkelerden kurumlara uzanan bir çağdaşlaşma savaşımıdır. Hukuksallık, ekonomik güç kazanma savaşımı günümüzde de sürmektedir. Lâik Atatürk Cumhuriyeti'ne yönelen karşıtlıkları önleyip giderecek bağımsızlık ve özgürlük savaşımı, gerçek demokrasi savaşımı iç ve dış dayatmalara karşı sürecektir. Bu savaşımların korumaya çalıştığı değerler ve ulusal yapımız, varlığımızın özeti ve simgesidir. Sonuç alacak güç, insanlık ve yurttaşlık yükümlülüklerinin bilincinde gerçek yurtseverlik, gerçek Atatürkçülük, gerçek milliyetçilik, gerçek demokratlık, gerçek hukuka bağlılık, gerçek saygı, sevgi ve güvenle, ödünsüz devrimcilikle yaşama geçer. Özveri, çalışkanlık, ahlâk, inanç, istek ve birliktelik savaşımın koşuludur. Dayanışmadan yoksun, birbirine karşı barış yerine kavgayı yeğleyen insanlarla savaşım da, savaş da yitirilir. Yıpratma ve yıkma çabaları bu nedenle birbirine eklenmektedir.
Avrupa Birliği'nin dayatmaları, ABD'nin baskıları, yeni projeleri, uygulamaları, oyalama-aldatma ve tüm askerî ve siyasal oyunları, dost bildiğimiz kimi ülkelerin tutumları, kimi komşularımızın yaklaşım bozuklukları, iktidarın amaçladığı düzen, eğitimden ekonomiye, özelleştirmeden petrole, kimlik tartışmalarından inanç sömürüsüne değin tüm olumsuzlukları, suskunluk, tepkisizlik, yazgıcılık, çıkarcılık, şakşakçılık. her şey gözetilmeli, Atatürk'ün kutsal armağanı ve emaneti Türkiye Cumhuriyeti her zaman, her koşulda, her durumda korunmalı, daha güçlü ve daha iyi kılınması için ulusal savaşım sürdürülmelidir. Sorumluluk onurdur. Tembellikle, çıkar gözeterek, kimi beklentiler ve partizanlıkla "adamlık" niteliklerini yitirenler hiçbir savaşım veremezler. Yürekleri yetmez, beyinleri çalışmaz. Türkiye sevgisi, ulus saygısı, ilkeli ve tutarlı davranma özeni, insanlık duyarlığı, kimlik ve kişilik anlayışımız ulusal savaşım ateşimizdir. İlerici ve demokrat görünmek özentisiyle, gösterilerle, büyüklenme ve yaranma çabalarıyla, aşağılık duygularıyla varlık nedenlerimize, yaşam felsefemize karşı çıkanlara örnek davranışlarla yanıt vermeliyiz. Tam bağımsızlığımızdan, özgürlüğümüzden, ulusal egemenlik ilkemizden ödün vermeden tüm değerlerimizi, kaynaklarımızı koruma çabamızı artırmalıyız. Atatürk'e yaraşır yurttaşlar olmak özenimizi ulusal bilincimizle güçlendirmeliyiz. Tüm kötülere, tüm kötülüklere, kaynaklarımızla varlıklarımızı satmaya kalkışanlara, satılmışlara, sapkınlara, soygunculara, yağmacılara, kaçakçılara, diktacılara, yalancılara, partizanlara, rüşvetçilere, soysuzlara, ahlâksızlara, ikiyüzlülere, Türk Devrimi düşmanlarına, düşünce, inanç, insan hakları ve demokrasi sömürücülerine, ayrılıkçılara, bölücü ve yıkıcılara, mandacılara, numaracılara, kışkırtıcı ve destekçilerine karşı ulusal savaşım. Yılmadan, yorulmadan, duraksamadan. 

Eşsiz önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü örnek alarak.


..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder