29 Nisan 2015 Çarşamba

KALICI EBLEHLİK ÜZERİNDEN GÜNCEL DEZENFORMASYONLAR





KALICI EBLEHLİK ÜZERİNDEN GÜNCEL DEZENFORMASYONLAR



Kıvanç Değirmenli,



Bir ülkede gerçekleştirilen dezenformasyonun kalitesi; o ülke insanının da eğitiminin ve bilinçinin de bir göstergesidir. 

İnsanlar eğitimli ve bilinçli ise; dezenformatif güçlerin işi daha zordur ve kamuoyunu yanlış yönlendirmek için daha fazla çaba göstermek, daha dolaylı yolları kullanmak zorundadırlar.

Millet ne kadar eblehleşirse; dezenformatif güçlerin de işi o kadar kolaylaşır.

Bilinçli veya eğitimli olduğundan değil ama; yüzyıllardır binlerce oyunun döndüğü bir coğrafyada yaşamanın getirdiği reflekslerden; içselleştirdiği "şark kurnazlığının" verdiği avantajlara kadar Türk millleti üzerinde dezenformasyonun niteliği ile; Bush gibi bir adamı seçen ve hala yeniden seçmeye çok yakın olan ABD milleti üzerinde gerçekleştirilecek dezenformasyonun niteliği de bu nedenle farklı olmalıdır.

Bu nedenledir ki; 


"Enerjisiz Kalacağız" manşetlerinin atıldığı günlerde aynı zamanda E-5'teki ışıkların günlerce kapatılması ve hemen ardından Türkiye'yi gaza boğan milyarlarca dolarlık doğalgaz boru hatları ve santralleri ihalelerine girilmesini bu ülkede kimse yutmadı.

Milletin; cebinden milyarlarca doların alınıp; Rusya bağlantılı enerji tekellerine sifonlamasına tepki vermemesinin sebebi "dezenforme" olması değil; uyuşmuşluğunun göstergesi idi.

Fakat; ABD'deki bir elektirik kesintisi ve bir kaç "sarı bülten", "turuncu bülten", "teröristler kapımızda" açıklaması ile toplumun bütün dinamikleri bir gecede değiştirildi.
Bu nedenledir ki;

Türkiye'de; hiç bir zaman; eski MİT Başkanı'nın Başbakan, eski Genelkurmay Başkanı'nın Dışişleri Bakanı, Genelkurmay Başkanı'nın oğlunun Telekomunikasyon Kurumu Başkanı, Holding Yönetim Kurulu üyelerinin Başkan Yardımcısı ve bakan olduğu bir sistemi
millete demokrasi diye yutturamazsınız. 

ABD'de ise bırakın demokrasiyi diye yutturmayı; bu sistemi yeniden seçtirebilirsiniz bile. İşte bu yüzden; tepkisizlikten nasır bağlamış bu toplumun ölüsünü bile, ABD milletinin en uyanık haline değişmemek gerekir.
Toplumlar arası eblehlik farkının dezenformasyon kalitesinde yarattığı fark; sözkonusu Türk medyası olunca çok işe yarıyor.

Türk medyası üzerinden yaratılan fırtınaların hangilerinin dış, hangilerinin iç kaynaklı olduğunu "eblehlik farkı" testine tabi tutarak çok rahat tespit edebilirsiniz.

İki örnek üzerinden konuşalım.


Bir tanesi; günlerdir tartışılan Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun yayınladığı "Baskın Oranındır" tarzı rapor.

Dünya tarihinde "emperyalizme tek bir raporla en fazla hizmet eden akademisyen ödülü" verilecekse; Baskın Oran, Huntington ve Fukuyama gibi abilerinin ardından bir mansiyonu kesin hakedecektir. Tabi; yazdığı raporu; Fikret Başkaya'nın "paradigmanın iflası" isimli kitabından ciddi anlamda esinlenerek yazdığı ortaya çıkarsa ödülünü elinden alıp, Başkaya'ya verebilirler ama sonuçta küresel güçler açısından bir şey değişmez.

Bu raporun basına düşmesi ile birlikte; ortaya bir de; "akademisyenin densizliği/zamansızlığı " havası da yayıldı ve Başbakan'dan Abdullah Gül'e kadar hükümet üyelerinin nasıl da bu rapora karşı oldukları konuşulmaya başlandı.

Hükümet bir yandan raporun sorumluluğundan sıyrıldı, bir yandan da raporun içeriğinin kamuoyunda tartışılmasına vesile oldu. Ve tabi tepkisizlikten nasır bağlayan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin buna bile tepki göstermeyeceğini ve sineye çekeceğini test etmiş oldu. (Pentagon'un "TSK'nın tepkisi sinirlenmekten öteye geçemez" tespiti ne kadar da doğruymuş. Adamlar; doktrine ettikleri kurumu bilmeyecek de biz mi bileceğiz. ) 

Bir yandan raporu kamuoyuna salıp; bir yandan da "habersizdik" havası yaratmak; Türk Milleti'ni tanıyanların yarattığı bir dezenformasyon dalgasıdır.

İkinci örnekte ise; karşımızda Akşam gazetesinin dünkü nüshası duruyor.

Akşam; durup dururken ana sayfasından "Hristiyanlığın Şeytan Ayetleri" başlığı ile Dan Brown'un şu ünlü "Da Vinci Şifresini" yeniden gündeme getirdi ve bu kitabın Hristiyanlığın yüzlerce yıllık temel öğretilerini sarsmasından ve "paganizmi yani putperestliği" övmesinden şikayetçi oldu.

Bunla kalsa kurtulabilirlerdi belki ama; bir de bu habere yorum olarak; yarım sayfa, Patrikhane ile hayli yakın ilişkilere sahip Prof. Hatemi'nin "bu kitap Katolikliğe karşı ısmarlanmıştır", "Opus Dei'nin mafya ile ilişkisi yoktur" gibi ifadelerini içeren yorumlarını ekleyince Akşam'ın dezenformasyon çabası gittikçe anlamsızlaştı ve eblehleşti. En azından hastanelik ettikleri ve Da Vinci'yi Türkiye'nin gündemine ilk kez taşıyan Serdar Turgut'un yorumunu hap kadar vermeselerdi.

Aylar önce çıkan bir kitabı yeniden ana sayfaya taşımanın anlamsızlığını bırakın; %99'u müslüman olan bir ülkede; "Hristiyanlık Elden Gidiyor" kaygısını dile getirmenin bize ne faydası olduğunu anlamak imkansız.

Ama belki size bir ipucu verebiliriz.

Bu haberin hemen yanıbaşında "MİT'e Arman Suar mı Geliyor?" başlığı ile "MİT'in Yeni Başkanı Kim Olacak?" spekülasyon denizine katkıda bulunan Güler Kömürcü'nün haberini görüyorsunuz. 
Bu noktada aklıma; Güler Kömürcü'nün Teşvikiye'deki "cafe"lerde yaptığı sohbetlerde kullandığı "Katolikliğe destek olmalıyız, onlarla işbirliği yapmalıyız" şeklindeki yorumları geliyor...
Sonra sabah haberlerinde Karamehmet'in temerrüte düşen ödemesini gerçekleştirdiğini dinliyorum...

Yurdum baronlarının çıkış yolları bulmak için aynı anda hem Katoliklerle, hem Şeytanla aynı yatağa girmesi konusunda yeteneği ile bir kez daha gurur duyuyorum. 

Aynı yeteneği bir de dezenforme ederken gösterseler...



K.D.

Biliyor muydunuz?


1500'lü yılların başında İspanyol şifrecilerin; Fransızların yaydığı "asla kırılamaz" dezenformasyonuna güvenerek tek alfabeli yerine koyma yöntemi ile şifrelemeye devam etmeleri sonucu onlarca yıl şifrelerinin Fransa ve Vatikan tarafından okunduğunu ve bu dezenformasyonun bugün ABD tarafından yayılan "128 bit ve üzeri şifrelemeler asla kırılamaz" dezenformasyonu ile çok benzeştiğini..


Toplumlar arası "eblehlik farkı" dezenformasyonun kaynağını tespit  etmek için yararlı. 


"Emperyalizme Tek Raporla En Fazla Hizmet Eden  Akademisyen Ödülü" Baskın Oran'a mı, Fikret Başkaya'ya mı verilmeli ? 


"Azınlık" raporu ile TSK'nın tepkisizliği toplumun gözünün içine sokulmuş oldu. 


Akşam durup dururken; "Da Vinci"'yi , Hristiyanlığın Şeytan Ayetleri başlığı ile niye ana sayfaya taşıdı? 


Katoliklerle işbirliğini savunan yazar kim?




http://www.acikistihbarat.com/oyunbozan/oyunbozan271004.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder