13 Nisan 2015 Pazartesi

TURUNCU TEHLİKE , SIRA AZERBAYCANDAMI.?



TURUNCU  TEHLİKE ,  SIRA AZERBAYCANDAMI.?

HÜSEYİN ADIGÜZEL,
05.12.2005

Azerbaycan, 1991 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra, dönemin cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov'un, Hocalı ve Şuşa katliamlarından sorumlu tutulması üzerine istifa etmesi ile komünist yönetimden kurtulma yolunda oldukça önemli bir adım atmıştı. Haziran 1992'de yapılan ve belki de Azerbaycan'da bugüne kadar yapılan tek demokratik seçim sonucunda, Azerbaycan Halk Cephesi Başkanı Ebülfeyz Elçibey cumhurbaşkanı oldu. Bu seçim demokratların bir zaferiydi ve Azerbaycan'ın demokratikleşmesi yolunda atılan ikinci büyük adımdı. Bu adımın atılmasında, Halk Cephesi içinde yer alan ve bugün çeşitli siyasi partilerde görev yapan, İsa Kamber, Ali Kerimli, Sabir Rüstemhanlı, Fazıl Gazanferoğlu, Hasan Kudret Guliyev gibi genel başkanların ve üyelerin önemli rolleri vardı.


Azerbaycan'da Turuncu Tehlike

Elçibey iktidarı uzun ömürlü olamadı. Elçibey gibi halk tarafından çok sevilen, Atatürkçü, milliyetçi bir lider, ne iç, ne de dış güçler tarafından sindirilemedi. Rusya ve İran ile el ele veren içteki muhalifler, yani eski rejimin artıkları, Elçibey iktidarını bir darbe ile devirdiler.
Elçibey, gerçek bir vatansever ve inanmış bir demokrat olarak iktidarı boyunca, ülkesinin çıkarları doğrultusunda kararlar aldı ve uyguladı. Bunların en önemlilerinden biri, Rus askerlerinin kimsenin burnu dahi kanamadan Azerbaycan sınırlarının dışına çıkartılması kararıdır. Bunun ne kadar önemli olduğu, Gürcistan ve Moldovya'nın bütün çabalarına rağmen, bugüne kadar Rus askerlerini ülkelerinden çıkaramamalarını dikkate aldığımız zaman daha kolay anlaşılır. Yeni para çıkarılması, Ruble'nin tedavülden kaldırılması, Basın Özgürlüğü Kanunu’nun çıkarılması gibi daha bir çok olumlu demokratik çabaların altında Elçibey'in imzası vardır. Elçibey iktidarı bir yıl bile sürmemiştir. İktidarın kaybedilmesinde elbette, iktidarın da sorumluluğu olduğu bir gerçektir. Ama esas sorumlular, Elçibey iktidarına tahammül edemeyen Rus ve İran yönetimleridir.

Sosyalist Azerbaycan'ın ilk devlet başkanı Nerimanov'un Bakü'deki heykeli Sovyet sonrası ayakta kalan tek heykel

Elçibey iktidarının devrilmesi sonucu iş başına gelen Haydar Aliyev büyük bir kaos ortamı ile karşılaştı. Ülkede, kanun hakimiyeti bozulmuş, Gence'de isyan eden Suret Hüseyinov, askerleri ile Bakü'ye gelmiş, adeta “devlet benim!” diyordu. Yani, yeni kurulan devlet, yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Haydar Aliyev dönemi, bu yüzden demokratikleşmenin kesintiye uğradığı, siyasi istikrarın bozulduğu bir dönem gibi görünür. Bu durumun oluşmasında hiç şüphesiz, yeni bir devlet kurmanın, komünist sistemden, daha demokratik bir sisteme geçişin yarattığı kaos ortamının büyük rolü vardı. Yeni devlet başkanının birinci görevi, devleti rayına oturtmak, devlet olmanın şartlarını yerine getirmek ve halkın güvenliğini sağlamak olduğundan, Haydar Bey, ilk etapta demokrasiyi değil, devleti düşünmek zorunda olduğunun bilinci içinde hareket etti.
Büyük devlet adamı olduğundan hemen hiç kimsenin şüphesi bulunmayan Haydar Aliyev iktidarının ilk yılları büyük olaylar ve sancılarla dolu olarak geçti. Elçibey döneminde başlatılan geçiş döneminin esas sancıları Haydar Aliyev iktidarının ilk yıllarında kendini iyice gösterdi. İhtilal girişimleri, (Ruşen Cevadov olayı) suikast girişimleri ve bir türlü istikrara kavuşturulamayan ekonomik yapı, birbiri ardına gelişen siyasi olaylar, bilhassa bölge üzerinde hak iddiasında bulunan Ermeni, Rus, İran ve ABD'nin değişen politikaları, Haydar Aliyev iktidarının başını ağrıtan en önemli olaylardı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen demokratik haklar, basın özgürlüğü, kişi hak ve özgürlükleri yeteri kadar olmasa da genişletildi. Siyasi partilerin kurulmasına ve faaliyet göstermelerine izin verildi. Parlamento üyeleri ve cumhurbaşkanı halk tarafından seçildi. Parlamentoya muhalif üyeler de girdi.
Haydar Aliyev döneminin üzerinde en fazla konuşulan konularından birisi, siyasi istikrarın sağlanamaması ve yapılan tüm seçimlerin, sadece göstermelik seçimler olduğu konusunda yapılan eleştirilerdir. İktidar kanadı seçimlerin adil ve özgürce yapıldığını iddia ederken muhalifler seçimlerin adil olmadığını, hile yapıldığını, seçim sonuçlarının sahteleştirildiğini iddia ediyorlardı. Bu döneme ait ikinci büyük eleştiri, Aliyev ailesinin ve yakın akrabaları ile yandaşlarının, Azerbaycan'ın bütün zenginliklerini talan ettikleri ve ailenin fertlerinin hak etmedikleri bir zenginliğe kavuştukları eleştirileridir. Bu eleştirilere hak veren tarafsız gözlemcilerin büyük çoğunluğu, ülkedeki adaletsiz gelir dağılımını da eleştirmektedirler.
Haydar Aliyev'in ölümünden sonra, oğlu İlham Aliyev cumhurbaşkanı seçildi. Bu dönem Azerbaycan'ın politik yaşamında önemli gelişmelerin ortaya çıktığı bir dönemdir. Öncelikle, İlham Aliyev'in seçildiği seçimlerin hileli, aldatmacalarla dolu olduğu, adil olmadığı ve sonuçların sahteleştirildiği, muhaliflerle birlikte geniş bir çevre tarafından dile getirildi. AGİT, İnsan Hakları Derneği ve Birleşmiş Milletler seçim gözlemcilerinin, seçimlerin adil yapılmadığı şeklindeki açıklamalarına, ABD, İngiltere ve Norveç büyükelçileri de katıldılar. Burada, ilginç olan, seçimlere gözlemci olarak gelen Türkiye Parlamento Heyeti’nin, seçimlerin adil ve demokratik olduğunu söylemeleriydi. Ufak çaplı protesto gösteriler yapılmasına rağmen, devletin aldığı sıkı önlemler sonucu, olaylar çok fazla büyümeden önlendi. Norveç Büyükelçisi, hükümet tarafından istenmeyen adam ilan edildi.
Politik istikrar yine bir başka bahara kaldı. Azerbaycan'ın sosyal yaşamından kaynaklanan bir takım bölgesel ayrılıklar, politik yaşamı da yakından etkilediğinden, Azerbaycan muhaliflerinin ve iktidarının birbirleri ile anlaşmaları zorlaşıyordu. İktidar ve muhalefetin anlaşamaması doğal olarak algılanabilir. Fakat, muhaliflerin birbirleri ile anlaşamamaları oldukça ilginç bir görüntü arz ediyor. Bu durum, Azerbaycan politik yaşamanın başka ülkelerden farklılığını ortaya koyarken aynı zamanda parçalanmış bir muhalefetin görüntüsünü de sergilemektedir.
Azerbaycan'ın, uluslararası güçler tarafından mercek altına alınması ve sıkı bir gözetlemeye tabi tutulması, 2003 cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonraya tesadüf eder. Bu, yazdığımız gibi bir rastlantı mıdır, yoksa uluslararası güçlerin yeni politikalarının sonucu mudur? Görünen o ki, bu bir rastlantı değildir. ABD'nin Irak'ı işgali ile başlatılan Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) bir parçası olarak Azerbaycan, sıkı bir denetime alınmıştır. BOP çerçevesinde, demokratikleştirilmesi düşünülen İran'ın en yakın komşusu Azerbaycan'dır. İran, kuzeyden ve güneyden yapılacak saldırılarla demokratikleştirilecektir.(!) Aynen Irak gibi… Kuzey üssü, kesinlikle Azerbaycan'da olacaktır.
Rahmetli Haydar Aliyev, her ne kadar Ruslardan kesinlikle kopmuş olmasına rağmen, ABD tarafından hiçbir zaman güvenilir bir dost olarak kabul görmemişti. Haydar Bey'in geçmişi, ABD'nin şüphelerinin temelini oluşturuyordu. Oğul Aliyev, babası kadar tecrübeli ve siyasi geçmişi olan birisi olmadığından, babadan daha çok tercihe şayandı ve bu yüzden ABD, İlham Aliyev'in seçilmesine pek sıcak bakmasa da, olumsuz bir tutum da sergilemedi. Hatta seçimlerden sonra, sıcak ilişkiler bile kurulmaya başlandı. Aynı yıl içerisinde ABD, Güney Kafkasya'da, geniş anlamıyla söz sahibi olabilmek için, Ukrayna ve Gürcistan'da, tıpkı Yugoslavya'da olduğu gibi, halk kitlelerini harekete geçirerek iktidar değişiklikleri gerçekleştirdi. Bu iki “turuncu devrim”, ABD'nin Güney Kafkasya'ya hakim olma yolunda attığı çok önemli iki adımdı. Aynı zamanda, bu iki devrim, bölge üzerinde Rus etkisinin kırılması anlamı taşıyordu. Devrimlerin art arda gelmesi, konunun uzmanlarının gözlerinin Azerbaycan'a çevrilmesine sebep oldu. Sıra Azerbaycan'a mı gelmişti? Çünkü, Güney Kafkasya'nın en önemli ülkesi, hem stratejik hem de doğal zenginlik bakımından Azerbaycan'dı. Azerbaycan'ı kontrolü altında tutamayan ülkenin, Güney Kafkasya'ya hakim olması düşünülemezdi. İran'ın demokratikleştirilmesi için de, Güney Kafkasya'nın elde tutulması, olmazsa olmaz şartlardan biriydi.
Turuncu devrimlerin para babası olduğu öne sürülen George Soros, uzun yıllardan beri, vakıflarının desteklediği "Demokrasi Enstitüsü" ile zaten Azerbaycan'da faaliyetteydi. Düğmeye basılması için, beklenen fırsat, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in İran gezisi sırasında ortaya çıktı. ABD, daha önceleri, İran'ın demokratikleştirilmesi operasyonu sırasında, Azerbaycan topraklarını kullanmak istediğini Azerbaycan yönetimine iletmiş, olumlu ya da olumsuz bir cevap alamamıştı. Siyasi kulislerde, İlham Aliyev'in bu işe sıcak baktığı, fakat, Güney Azerbaycan'da, yani İran'da yaşayan otuz milyon Azeri Türk'ünün kaderinin ne olacağının cevabını alamadığı için olumlu cevap vermediği fısıltıları dolaşmaya başladı. Bu husus, gerçekten sadece Azerbaycan'ı değil, bütün Türk dünyasını yakından ilgilendiriyordu ve Türkiye başta olmak üzere, bütün Türk ülkeleri, ABD'nin Irak'ta yaptığını yapacağından ve bölgede yapay bir Kürt devleti oluşturacağından endişe duyuyorlardı. Bu endişe, ABD tarafından bugüne kadar giderilemedi. Görünen o ki, parçalanan Irak'ta olduğu gibi, parçalanan İran'da da yapay bir Kürt devleti kurulacak ve otuz milyon Azerbaycanlı, bu devletin azınlıklarından biri olacak. Ve bütün Türklerin, birbirleri ile olan bağlantıları, hem kuzeyden, hem güneyden bu yapay Kürt devletçikleri ile kesilecektir.
İlham Aliyev, bütün bunları bilerek İran'a gitti ve İran ile saldırmazlık anlaşması imzaladı. Kendisine sorulan bir soruya, televizyon kameraları karşısında, isim vermeden, fakat kimi kastettiği anlaşılır bir biçimde " Azerbaycan topraklarını kullanarak hiçbir komşu ülkeye bir saldırı yapılmasına, izin vermeyecekleri" şeklinde cevap verdi. Tarafsız gözlemcilere göre, İlham Aliyev'in sözleri, ABD için kabul edilemezdi ve derhal, İlham Aliyev iktidarının yıkılması için düğmeye basıldı. Azerbaycan muhalefeti turuncuya boyandı, mitingler başladı. Yaklaşan parlamento seçimleri öncesi, bir çok senaryolar hazırlandı. Seçimlerin sahteleştirilmesi ve adil olmaması durumunda muhalefetin meydanlara ineceği ve haklarını alıncaya kadar protesto eylemlerine devam edecekleri şeklinde açıklamalar yapıldı.
Muhalefet seçimlerden önce ikiye, hatta üçe bölündü. İsa Kamber Bey’in başında bulunduğu Müsavat Partisi, Ali Kerimli Bey'in başında bulunduğu Azerbaycan Halk Cephesi Partisi ve sürgündeki Resul Guliyev'in başında bulunduğu Demokrat Parti "Azatlık Bloğu" adı altında birleştiklerini duyurdular. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olan Liberal Parti Başkanı Lale Şevket Hanım da, Azatlık Bloğu’na katıldı. Azatlık Bloğu’nu oluşturanların ABD'nin dümen suyuna girdiklerini iddia eden bir gurup muhalefet partisi, Milli İstiklal Partisi, Vatandaş Dayanışması Partisi, Adalet Partisi gibi partiler, ABD karışmasa işlerin daha rahat halledileceğini söyleyerek Azatlık Bloğu’nu, ABD uşağı olmakla suçlayıp eleştirdiler. Rusya ve İran ile daha sıkı ilişkiler kurulmasını isteyenlerin partilerinin de muhalefet saflarında olduklarını düşünürsek, muhalefetin üç, dört parça olarak seçime girdiğini rahatça söyleyebiliriz.
6 Kasım 2005 günü seçimler yapıldı ve beklendiği gibi, seçimleri iktidar partisi olan Yeni Azerbaycan Partisi kazandı. Yüz yirmi beş üyeli parlamentonun altmış üç ya da altmış dört üyesi Yeni Azerbaycan Partisi’nden parlamentoya girdi. İtirazlar olduğu ve bazı bölgelerde seçimlerin yenileneceği duyurulduğu için, kesin rakam veremiyoruz. Ancak şu kadarını söylemekle yetinelim; Azerbaycan Parlamentosu’nun ancak yüzde onu muhalefet tarafından doldurulacaktır. Muhalif liderlerden, Sabir Rüstemhanlı, Ali Kerimli, Lale Şevket, Penah Hüseyinov, Fazıl Gazanferoğlu Parlamento’ya girerlerken İsa Kamber Bey Parlamento dışı kalmıştır.
Seçimlerden hemen sonra, muhalefet seçim sonuçlarının sahteleştirildiği, seçimlerin adil yapılmadığı ve taraftarlarına baskı yapıldığı gerekçeleri ile Yüksek Seçim Kurulu’na başvurdu. İtirazlar sonuçlanıncaya kadar bekleyeceklerini, haklarını alamazlarsa miting başta olmak üzere bir takım eylemlere başlayacaklarını duyurdular. İtirazları görüşmek üzere toplanan Yüksek Seçim Kurulu’nun ilk toplantısında, çoğunlukta olan iktidar tarafı, muhalefet temsilcilerinin bir kaçını kuruldan atınca, mitingler başladı.
Mitinglerde kullanılan Bush posterleri, "kurtar bizi Bush" afişleri, turuncu bayraklar ister istemez, insanın aklına ABD'nin turuncu devrimlerinden birine daha tanıklık edeceği düşüncesini getirmektedir. Muhalif liderlerin hemen hepsi ile 1991 yılından beri sıkı bir dostluğum olduğu için, kendileri ile görüşmeden, bu konu ile ilgili kesin bir yargıya varmamın zor olduğunu düşündüğüm için, Bakü'ye gittim ve kendileri ile görüştüm. Hatta, genç dostum Ali Özsoy ile son mitinge bile katıldık ki, siz o mitingi TRT televizyonlarından izlediniz. Polis zoru ile dağıtılan bu mitingde Ali Kerimli bile polis copundan nasibini aldı. İzlenimlerimi, düşüncelerimi, liderlerin kendi söylediklerini okumanızdan sonra yazacağım. Önce liderler, ikircikli bulunduğumuz konularda neler diyorlar? Bu bizim objektifliğimiz açısından oldukça önemli. Onların söyledikleri hiçbir yoruma yer bırakmayacak kadar açık. Onlarla olan dostluğumuzun, bu samimi ifadelerin oluşmasında büyük etkisi olduğunu biliyorum. Muhalefet bilhassa boyalı basının kendilerini, bambaşka gösterecek şekilde yayın yaptığını söylüyor. Mesela İsa Kamber Bey, Türkiye'de birkaç büyük gazetenin kendisinin Soros ile Türkiye'de görüştüğü şeklinde haber verdiğini, bunun tamamen yalan olduğunu, böyle bir görüşmenin hiç olmadığını, ama gerekirse Soros ile de görüşebileceğini ve bunda bir sakınca görmediğini söyledi. Biz, böyle spekülasyonlara yer vermemek için kendileri ile konuştuk, çekim yaptık ve konuşmaları teybe kaydettik.
Yaptığımız röportajları tam metin halinde İleri dergimizde bulacaksınız. Burada kısaltarak verdiğimiz bölümlerde bile, liderleri tanıyabileceğiniz ve haklarında bir kanaat edinebileceğiniz kadar malzeme olduğuna inanıyorum.
Azerbaycan yeni bir dönemin eşiğinde… İktidar ve muhalefet birbirleriyle didişirlerken, maalesef Karabağ sorununu rafa kaldırmışlar. Seçim propaganda çalışmaları sırasında, ne iktidar, ne de muhalefet Karabağ sorunu hakkında, sözleşmişler gibi hiçbir şey söylemediler. Hatta, ısrarlı sorularımıza kaçamak cevaplar verdiler. Bunları ropörtajlarda kendiniz de okuyacaksınız. Görünen o ki, ABD ve Rusya, Karabağ konusunda Azerbaycan'ın inisiyatif almasına izin vermiyorlar. Bu durum pek iç açıcı değil. Halbuki, halkın en hassas olduğu konu Karabağ ve Ermeni sorunu… Ama partiler, iktidar ve muhalefet bu konuda söz birliği etmiş gibi konuşmuyorlar.
Gittik, gezdik, gördük ve konuştuk. Halka dayanarak Azerbaycan'da bir turuncu devrimin olması pek mümkün değil. Bunu, daha önceki sayılarımızda da yazmıştım. Azerbaycan'ın sosyal yapısı böyle bir oluşuma izin vermez. Şimdi yakından gördük ki, halk ABD'ye son derece karşı. Mitingin hemen arkasından Halk Cephesi Partisi Başkanı Ali Kerimli'nin basın toplantısını can kulağı ile dinleyenler bile, ardından başka bir yerde demeç veren, miting sırasında polisin davranışını kınayan ABD Büyükelçisi’nin sözlerine "sen kendi işine bak arkadaş, bizim içişlerimize karışma" dediler. Yani halkın, ABD tarafından gerçekleştirileceğine inandığı bir turuncu devrime sıcak bakmadığı kesin. Çünkü, bu sözleri söyleyenler, hükümetin karşısında yıllardır mücadele verenler. Onlara göre, demokrasi, Azerbaycan halkının isteğidir ve halk bu isteğini kendi gücü ile elde edecektir. ABD'ye ihtiyacı yoktur. Genel kanaatin bu olduğu kesin gibi bir şey. Biz, bu yüzden, Azerbaycan'da şu anda böyle bir durumun olmasının mümkün olmadığını söylüyoruz.
Azerbaycan dosyası İleri dergimizde, bütün boyutları ile ele alınacak ve Azerbaycan'ın Türk halkları için önemi kesinlikle ortaya konulacaktır. Senaryolar ve uydurmalarla bizleri şaşırtmaya çalışanlara en güzel cevabı burada vereceğiz. Oturdukları yerden ahkam kesenler ve oralara gittikleri halde liderlerle görüşmeden, onların ağzından görüşmüş gibi yazı yazanların bütün foyaları böylece ortaya çıkacaktır. Göreceksiniz ki, durum hiç de boyalı basının naklettiği şekilde değil. Türkiye ile ilişkilerin boyutları gerçekçi bir bakışla değerlendirilecek ve yapılması gerekenler de anlatılacaktır.
Azerbaycan bizim can kardeşimizdir. Bizi, can kardeşimizden koparıp çalmaya çalışanların, ister ABD, ister Rusya, ister İran, emperyalist emeller peşinde koştuklarını bilerek hareket etmenin, sadece Türkiye'ye değil, bütün Türk dünyasına yarar sağlayacağını anlamak gerekir.

http://www.turksolu.com.tr/96/kapak96.htm
..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder