2 Nisan 2015 Perşembe

Güneydoğu'ya NATO Müdahalesi







Güneydoğu'ya NATO Müdahalesi




Gökçe Fırat


















Diyarbakır'dan Libya nasıl izleniyor?

Tunus ve Mısır'da başlayan Amerikan destekli yeni darbeler dalgası devam ediyor.
Bu defa hedef Libya.
Türk medyası her zamanki işbirlikçi tavrı ile haber yapmaya devam ediyor.
Türkiye'de halk düşmanı, devrim düşmanı olan medya ne hikmetse Kuzey Afrika'da hep halkçı, hep devrimci, iflah olmaz bir muhalif...
Medya kafaları karıştırır, süreci yönlendirir ve manüpile ederken, aslında kafası çok net olan bir kesim var.
O kesim, Türkiye'nin Güneydoğusunda üstlenen ve bir ayaklanma hazırlığı içinde olan PKK.
PKK'nın Güneydoğu'da ciddi bir tabanı var, nereden baksak 2.5 milyon oy alıyor.
Hemen şu soruyu soralım kendimize:
Acaba bu insanlar televizyonlardan Libya, Mısır ve Tunus'taki olayları nasıl izliyor?
Bu sorunun cevabı aslında sürecin nasıl işlediğinin ve işleyeceğinin de cevabı.
PKK yandaşları açısından olaylar son derece umut vericidir. Halk sokağa döküldüğünde rejimler değişmekte, liderler devrilmekte, düzen yenilenmektedir.
Üstelik bu halk, son derece tecrübesiz, silahsız ve örgütsüzdür.
ABD'nin ufak bir desteği bile bölge ülkelerini altüst etmeye yetmiştir.
Şimdi bu gelişmeleri izleyen PKK ve ona destek veren Kürtler, sıranın kendilerine gelmesini dört gözle beklemektedir.


















Kürt ayaklanmasının psikolojik zemini hazır

Bu insanlar için başarılı her ayaklanma, kendi ayaklanmalarının altyapısını hazırlamaktadır.
Bugüne kadar Güneydoğu'da sokak gösterileri hiç eksik olmamıştı. Halk sokağa çıkmaya, devlete karşı koymaya alışkındır.
Ama yine de karşısında ona müdahale etmeyen bir devlet olduğunun da bilincindedir. Bugün Kürtler devlet onlara müsamaha gösterdiği için sokakta eylem yapabilmektedir.
Peki bu müsamaha biterse ne olur?
İşte bu sorunun cevabı Kuzey Afrika'dan alınmaktadır. Devlet müsamaha göstermese bile arkasında ABD olan halk, istediğini rahatlıkla alabilmektedir.
Türkiye'de ilk defa Kürt ayaklanmasının psikolojik altyapısı bu şekilde oluşturulmuştur. Kafalardaki "ne olur sonumuz" sorusu cevaplandırılmıştır.
Bu bakımdan bundan sonra Kürt meselesinin kaçınılmaz bir şekilde topyekün, bölgesel bir ayaklanmaya doğru gideceğini görmemiz gerekir.

Kürt Ayaklanması ve iç savaş geliyor

Ancak Türkiye'nin Kuzey Afrika ülkelerinden bir farkı var.
Bir yandan Türk devleti ve Ordusu son derece güçlü, köklü ve organizedir.
Türk devleti şu anki ülkelere benzemez. 12 Eylül günü tüm Türkiye'de aynı anda sıkıyönetim ilan edebilmiş güçlü bir ordusu vardır.
Olası bir ayaklanmada devlet harekete geçtiğinde işler hiç de bu ülkelerdeki gibi olmaz.
Fakat Türkiye'nin ayaklanmacı cephesi de son derece güçlüdür.
PKK, Güneydoğu'da belediyeleri eline geçirmiş ve oranın devleti haline gelmiştir.
Bölgede asker ve polisin hiçbir hakimiyeti kalmamıştır.
PKK'nın bölgesel bir ayaklanmayı koordine edecek örgütlülüğü, militan kadrosu, haberleşme ağı ve kitlesi bulunmaktadır.
Dolayısıyla bir Kürt ayaklaması, hiç de Kuzey Afrika ülkelerindeki gibi olmayacak, büyük bir savaşın başlangıcı olacaktır.
Üstelik burada Türkiye'nin Batı bölgeleri de devreye girecektir. PKK'nın Batı bölgelerindeki ayaklanmalara destek eylemleri ile birlikte çatışma tüm Türkiye'ye yayılacaktır.
Kaldı ki böylesi bir durumda bir iç savaşın Batı bölgelerinde başlaması da güçlü bir olasılıktır.

Ergenekon tertibi devam edecek

ABD tarafından çizilen Türkiye tablosu hemen hemen budur.
Şu anda yaşanan Kuzey Afrika ve Ortadoğu'daki gelişmeler bu tür bir ayaklanma ve iç savaşı hızlandırmakta ve güçlendirmektedir.
Ancak burada önemli olan faktör dış müdahaledir.
Mısır'da Mübarek'in devrilmesinden hemen sonra yönetimi Ordu aldı.
Ancak Türkiye'nin Ordusu, ABD açısından güvenli bir müttefik değildir.
Kaldı ki tüm Ergenekon operasyonunu, Kürt ayaklanması öncesi Ordu'nun tasfiye edilmesi süreci olarak okumak gerekir.
Amerika Kürtleri ayaklandırdığında karşısına çıkacak bir Ordu istememektedir. O nedenle de Ordu seri operasyonlarla yıpratılmakta ve teslim alınmaktadır.
Kürt ayaklanması başlayana kadar Ergenekon operasyonları bu nedenle devam edecektir.

Türkiye'ye NATO müdahalesi,





Libya örneği ise bambaşka bir olasılığı ortaya koymaktadır.
Libya'da Kaddafi, direnişe geçmiş ve isyancılara savaş ilan etmiştir.
Fakat bu durum Batı'nın müdahale hakkını doğurmuştur. Amerikan Donanması Libya'ya saldırmaya hazırdır, kaldı ki NATO'nun Libya'ya gönderilmesine hazırlık yapılmaktadır.
İşte mesele de burada karmaşıklaşmaktadır.
Tayyip Erdoğan'ın "NATO'nun Libya'da işi ne" çıkışını anlamamız gerekmektedir.
Tayyip, Mısır'da Mübarek rejiminin yıkılması için Amerika adına taşeronluk yaparak Amerikancılığını ispatlamıştır.
Geçmişindeki NATO övgüsü bilinmektedir.
Kaldı ki ABD'nin Irak işgaline Türkiye'yi de dahil etmek için çırpınmış ama bunda başarılı olamamıştır.
"NATO'nun Libya'da işi ne" diyen Tayyip aynı zamanda Türk askerini NATO komutasında Afganistan'a süren insandır.
O halde NATO'nun Libya'da işinin ne olacağı ortadadır.
İyi de taşeron Tayyip neden burada itiraz etmektedir?
Burada NATO müdahalesi kapısının açılması, aslında Türkiye'ye yönelik bir NATO tehdidinin de güncel olduğunu ortaya koymaktadır.
Güneydoğu'da başlayacak bir Kürt ayaklanmasında, Türkiye, Birleşmiş Milletler yaptırımı ve NATO müdahalesi ile karşı karşıya kalacaktır.
Tayyip, NATO'nun Libya için değil Türkiye için de kullanılacağını görmekte, kapalı kapılar ardında kendisine yöneltilen tehditleri bu şekilde cevaplandırmaktadır.

Tayyip Türkiye'yi şer eksenine soktu

Ancak Tayyip Erdoğan bir taraftan NATO karşıtı bir söylemi dillendirmekle birlikte, aynı zamanda Türkiye'ye yönelik bir NATO müdahalesinin de kapısını açmaktadır.
Tayyip'lerin Ortadoğu'da güçlü Türkiye diye çıktıkları yol, hızla Türkiye'yi ABD'nin şer eksenine doğru sürüklemektedir.
İsrail karşıtlığı, Filistin'de Şeriatçı terör örgütlerine verilen destek, soykırımcı Sudan'la kurulan ilişkiler, İran'la arabuluculuk gibi girişimler, Türkiye'nin gücünü değil düştüğü tuzağı simgeler.
Tayyip, giriştiği bu proje ile Türkiye'yi müdahale edilmesi gereken bir ülke konumuna sokmuştur.
Bu tavrı onun Kasımpaşalı, delikanlı rolü olarak okumamak gerekir, tam tersi bir provokasyon söz konusudur. Bu sözde delikanlılığın bedelini Tayyip'ler değil Türkler ödeyecektir.
NATO Türkiye'yi işgal ettiğinde, Tayyip zaten bu ülkede olmayacaktır ki!
NATO ile ve yine Batı ile savaşa sokulacak olan Türk milletidir.
Fakat o zaman Türk milleti iki düşmanla birlikte mücadele edecektir; bir taraftan içerdeki Kürt isyanı, diğer taraftan Amerikan ve NATO askerleri.
İşte Tayyip, kendinden sonra Türkiye'yi yöneteceklere, böylesi bir Türkiye bırakmaktadır. Onun rolü, Türkiye'yi işgale ve bölünmeye hazır bir ülke haline getirmekti. Şu anda bu misyonu tamamlamaktadır.

Kürtler eyaletle yetinmez

Tayyip ABD'nin taşeronu olarak süreci idare edebileceğini düşünmektedir.
Seçimlerden hemen sonra bir eyalet anayasası ve Başkanlık sistemi getirecektir.
Bu kozla Kürtleri ikna edebileceğini düşünmektedir ama burada fena yanılmaktadır.
Mesele Kürtlerin ne istediği olsaydı, büyük kısmı Türkiye Cumhuriyeti içinde Türk olarak yaşamak isterdi. Ancak önemli olan Batı'nın ne istediğidir.
Batı ve ABD, Büyük Kürdistan ve Küçük Türkiye istemektedir.
O halde Kürtlerin de özerklikle, eyaletle, federasyonla yetineceklerini sanmayalım.
Kürt hareketlerinin bugün için bu talepleri savunmalarının nedeni, bu adımların Büyük ve Bağımsız Kürdistan'ın altyapısını hazırlamasıdır. Bu sayede devlet adım adım kurulmaktadır.
Fakat son adım bağımsızlık olacaktır.
Dolayısıyla Tayyip Kürtlerle dansta kaybedecektir.
Kaldı ki Tayyip'in asıl yanılgısı ABD ve Batı konusundadır.
Tayyip, Batı'ya ve ABD'ye hizmet ettiği sürece başta kalabileceğini düşünmektedir.
Fakat ABD'nin harcamayacağı uşağı yoktur. Hatta bunu harcamak olarak da değerlendirmemek gerekir. Her uşağın görevi farklıdır ve görevini yapan uşak emekliye sevkedilir.
ABD'nin nihai hedefi Türksüz Anadolu olduğu için eğer Amerikan planı gerçekleşirse, Tayyip en fazla Pontus'un Başkanı olabilir.

Amerikan planları tutar mı?

ABD, Büyük Ortadoğu Projesi'ni uygulamaya koymuştur. Proje şimdilik tıkır tıkır işlemektedir. Ancak bu projenin tamamlanacağı anlamına gelmez.
Amerika'nın şu anda başarılı olduğu tüm bölgeler, Osmanlı mirası olan bölgelerdir. Bundan 100 yıl önce o dönemin büyük gücü İngiltere Ortadoğu'yu biçimlendirmeye kalkarken Arap bölgelerini Osmanlı'ya karşı ayaklandırmıştı. O gün Osmanlı'ya arkadan saldıran Araplar hâlâ bu hareketlerinin bedelini ödüyorlar.
Osmanlı'ya karşı kışkırtılan Araplara kurdurulan bu yapay devletler, görüldüğü gibi bir türlü devlet, millet ve ordu oluşturamıyor.
Bölgenin, tarihsel olarak tek devleti Türkiye'dir.
Türkiye milleti, ordusu, devleti ile bambaşka bir ülkedir.
Üstelik Türkler, Arapların isyanınını, Yunan işgalini, Ermeni terörünü, Kürt ayaklanmalarını görmüş, yaşamış ve elbette ders çıkartmıştır.
Türk'e açılacak yeni bir savaşta, ilk kaybeden isyancılar olacaktır.
İsyancıları NATO da Birleşmiş Milletler de kurtaramaz.
Türk ayağa kalktığında, dünya onun önünde eğilecektir!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder