13 Nisan 2015 Pazartesi

ORTA ASYADA TÜRK UFKU.,


ORTA  ASYADA  TÜRK  UFKU.,




04.04.2005/Sayı:79

Kırgızistan’ın ABD için önemi,

TÜRKSOLU: Orta Asya ve Ortadoğu’da bir sömürgeleştirme saldırısından bahsediliyor. Bu saldırı iki temel yöntemle ilerliyor. Biri Irak’ta görüldüğü gibi doğrudan ABD’nin askeri işgaliyle. Diğeri ise son günlerde gördüğümüz sivil, Amerikancı “turuncu devrimler” ile. İlk olarak Kırgızistan da ABD’nin yönlendirdiği bir darbe gerçekleşti. Bu hareket niçin ilk olarak Kırgızistan’da gerçekleşti?

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Kırgızistan Orta Asya’nın hatta eski Sovyetler Birliği’nin en yoksul ülkesidir. Bu ülkenin sömürülebilecek çok büyük bir doğal zenginliği yok. Petrol, doğal gaz yok. Altın madenlerini de zaten Amerikalılar almışlar, işletiyorlar. Ülkenin dörtte üçü dağlık. Ekilecek bir arazi de yok. Fakat görülüyor ki Gürcistan ve Ukrayna’da görülen kadife-yumuşak devrim ilk defa Kırgızistan’da oldu. Niçin?

ABD 1994 yılında Bişkek’te büyükelçiliğini açtı. Bu büyükelçiliğini açtığı zaman ben de Kırgızistan’daydım. Büyükelçiliğe giriş o dönem serbestti. İçeriye girdiğimde yüzü aşkın ve çok iyi Kırgızca konuşan ABD’li personelle karşılaşmıştım.

O dönemde Kırgızistan’da mecliste Sosyal Demokrat Parti çoğunluktaydı. Bu partinin başkanına bu durumu sormuştum. Neden Kırgızistan’da ABD’nin bu kadar çok personeli var? Bu pek çok Avrupa ülkesinden bile yüksek bir rakamdı.

O bana “demek ki ABD buraya dünyanın diğer bölgelerinden daha çok önem veriyor” demişti. Bu turuncu devrim hareketi olduktan sonra, iki gün önce adı Almaz Beg Atanbayev olan aynı şahısla bir telefon görüşmesi yaptım. Bana 1994’te sorduğum soruyu hatırlattı. “Hatırlıyor musun sorunu? İşte bugün sorunun cevabı ortaya çıktı” dedi.

Demek ki ABD 1994’ten itibaren böyle bir planı uygulayacağını karar vermişti. Buna başka önemli bir olguyu ekleyelim. Benim daha önce 1990’larda ele geçirdiğim ABD senatosunda Türk Dünyası için düzenlenen komisyonda hazırlanan tutanakları tekrar vurgulamalıyım.






Türk Dünyası en Büyük Tehdit

Bu tutanaklarda “ABD artık bu bölgede hata yapmayacak” denmektedir ve eklenmektedir: “ABD, Türk arabasının farlarının Türk bölgesine çevrilmesine izin vermeyecektir.”

Buradan kastedilen Türkiye’nin bu bölgeyi aydınlatmasına, eğitmesine, geliştirmesine asla izin vermeyecekleridir. Yine bu tutanaklarda eklenmektedir: “Türkiye’yi dışlamakla birlikte, bölgede güçlü olmak için Türk taşeronlar kullanılabilir.”

Ne yazık ki bu taşeronu da buldular. Maalesef Fethullah Gülen bu görevi üstlendi. Oraya ABD’yle açtıkları okullarla Amerikan, Anglo-Sakson kültürünü taşıdılar. Ve zemini hazırladı. Örneğin Kırgızistan’da 28 tane Fethullah Gülen okulu vardır.

GÖKÇE FIRAT: Aslında Sovyetler Birliği’ni ABD dağıtırken ortaya bir tane tehlike çıkıyordu. O da Türk Dünyası. 1989 tarihli başka önemli bir belgeyi burada aktarmak istiyorum. Bu Sovyetler Birliği’ne karşı uygulanacak psikolojik harp belgesi: “Sovyetler Birliği’nin merkezi otoritesi çöktüğü zaman Rusya’dan başka 16-17 devlet ortaya çıkacaktır. Ortaya çıkan yeni devletlerden 5-6 tanesi Türk devleti olacaktır. Bunların bulundukları coğrafya stratejik yönden çok önemli ve doğal kaynakları zengindir. Bu devletler batıdaki Türkiye Cumhuriyeti’yle birleşirse o zaman Hitler Almanyası ve Stalin Rusyasından daha büyük bir tehdit Batılıların karşısına çıkacak.”

Yani daha 15 yıl öncesinde bugün Kırgızistan’da yaşadığımız, yarın diğer Türk cumhuriyetlerinde yaşayacağımız olay ABD tarafından planlanmıştır ve belgelenmiştir.

TÜRKSOLU: Bölgedeki petrol ve diğer enerji kaynaklarından çokça bahsediliyor. Ama esas dikkate alınmayan nokta ABD’nin çekindiği bölgedeki bir siyasi birlik ve Türklerin alternatif stratejik güç olarak ortaya çıkması diyebilir miyiz?

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Türk Birliğinin engellenmesi en önemli stratejik hedefleri. Zaten ancak bu gerçekleştirilebilirse diğer hedefler gerçekleştirilebilir.

Kırgızistan Türkistan’dır

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Bölgede önemli gelişmeler yaşıyoruz. Kırgızistan’da ABD’nin diğer turuncu devrimlerinden çok daha sert ve ani bir darbe yaşandı.

Aslında turuncu devrime çok daha zıt olan bir yöntemi ABD 1980’lerden beri Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’da uygulamaya çalıştı. Bu Pakistan ve Afganistan’ı üs edinerek, Taliban güçleri aracığıyla ve Suudi Arabistan’daki Faysal El Türki’yle işbirliği içinde Orta Asya’ya sarkma stratejisiydi.

Ancak ABD’nin Ortadoğu’da İsrail ile birlikte başlattığı petrol kaynaklarına yönelik yeni saldırısıyla birlikte Vahabilik ile ABD arasına çelişki girdi. Böylelikle İslamcı taşeronların bir kısmı bırakıldı. Ve farklı stratejiler Orta Asya’da devreye girdi. İşte bugün “demokratikleşme” olarak adlandırdıkları sivil müdahaleler başladı. Kırgızistan’daki operasyon dünyanın stratejik olarak en önemli bölgesi sayılan Avrasya’da bu yeni yöntemin ilk örneği sayılmalıdır.

Avrasyacılık Çin’in bir ideolojisi olarak ele alınırsa Çin sömürgeciliği, Rusya’nın bir ideolojisi olarak ele alınırsa Rusya sömürgeciliği olarak somutlaşır. Ama esas olarak bu bölgeye talip olan ve Avrasyacılığı emperyalist bir güç olarak somutlaştıracak sömürgeci güç, küresel denklemde ABD’dir. Şimdi ABD’nin tüm gövdesiyle bu coğrafyaya yüklenmesine şahit oluyoruz.

Tarih boyunca Rusya’nın, bugün ABD’nin Türkiye’yi “aman Türk coğrafyasıyla birleşmesin” şeklindeki engellenmesini, esas üstlenen sömürgeci olduğunu görüyoruz. Türklerin birleşmesini ve bağımsızlığı “bu Pan-Türkizmdir” diye engellendiler ve tersine Pan-Slavizm yaptılar.

Aynı şekilde bir Üçüncü Dünya ülkesi olarak Çin’in gerçekleştirdiği ve hepimizin takdir ettiği devriminden sonra, hızla rota değiştirip emperyalistleşmesi ve bu bölgede farklı emeller gütmesi de bir olgudur. Çinci Avrasyacılık da aynı şekilde Türk ekseninin birliğini engellemeye çalışmaktadır.

Ama bahsettiğimiz gibi Avrasya’da esas, söz sahibi olmak ve Türk devletlerini parçalayıp sömürgeleştirme görevini ABD üstlenmiştir bugün. Demin de bahsettiğimiz Türkiye’deki ve Orta Asya’daki Çin ve Rusya’ya karşı kullanılan İslamcı taşeronlar da zaten aslında Amerika’nın hizmetindeydi.

Kırgızistan’ın önemi nedir? Aslında burası Türkistan’dır. Türkistan’ın ortasıdır. Fergana Vadisi’ne haritada büyüteçle bakarsak iç içe girmiş Özbek, Kırgız ve Tacik unsurlarını görürüz. Bu iç içelik ortak Türkistan olgusunu ortadan kaydırmak için yaratılmıştır. Bunu ilk Sovyetler Birliği yaptı. Türkistan olarak girdiği bölgeye, suni ayrımları ön plana çıkararak, sözde kabileleri onurlandırarak, yapay olarak ülke ülke parçalamıştır.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Bir not düşmek istiyorum. Sizin bahsettiğiniz Fergana Vadisi tarih boyunca Rus istilacılığına karşı en büyük direnişi göstermiş bölgedir. Bir türlü disipline edilemeyen bir bölgedir burası. Türk unsuru burada çok güçlüdür.

ABD Özbekistan’a ilk üssünü açtığı zaman bu bölgede açtı. Burada iki tane Kırgız şehri var. Bu iki şehrin tam orta yerinde Özbekistan var. Ruslar böyle bir sınır çizmiş. Siz bir şehirden diğerine pasaportla geçebiliyorsunuz ancak. Araları 70 km. bunların. Tam aralarında Harabad isimli bir Özbek kenti var. Özbekistan toprağında. Bu kentin Afganistan ile hiçbir bağlantısı yok. Ama ABD 11 Eylül’de ilk üssünü burada açtı. Ve bu üs tarihsel olarak Rus düşmanı olan bu eski Türk bölgesindeki insanların eğitilmesi için kullanıldı. Bu üste eğitim yapıldı.

Bişkek’teki bu yeni turuncu devrimde Bişkek’ten hareket eden kimse yok. Başkentte isyan yok. İlk hareket zaten Celalabad ve Os’ta oldu ve bu üsten Amerikan uçaklarıyla taşınan göstericiler başkente getirildi.

Kırgızistan’daki Amerikan üssüTÜRKSOLU: Kırgızistan’da Akayev Gürcistan ve Ukrayna’daki gibi bir turuncu devrimle devrildi. Ancak kendisi tıpkı Şevardnadze gibi ABD’ye sürekli tavizler vermeye ve Rusya’yla ABD arasında denge politikası gütmeye çalışan biriydi. ABD’ye istediği askeri üssü de vermişti. ABD niçin kendisine kafa tutmayanları ve kendisine yakınlaşanları bile devirme yolunu tutuyor?

Rusçuluk da Amerikancılık da kurtarmıyor

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Tabii yakınlaşmanın boyutu çok önemli. ABD bugün iktidara gelenleri 1994 yılından beri defalarca kendi ülkesine getirdi, götürdü. Konferanslar verdirtti. Eğitti. Ama Akayev’i bir defa bile götürmedi. Akayev bir geçiş döneminin şahsıydı ve onu çok güzel kullandılar. Hatta Akayev isyanın ilk günlerinde sert bir tepki gösterdi, Oş ve Celalabad’da 7-8 kişi öldü. Bunun üzerine ABD büyükelçisi çok sert bir uyarı yaptı. Bu insanların hakkıdır isyan etmek dedi. Ve Akayev hemen geri adım attı. Ve hemen sonra da devrildi zaten.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Sorduğunuz soruda şu önemli nokta ortaya çıkıyor. Türk ekseninin oluşturulmasında ABD’yle Rusya arasında bir tercih yapabilir miyiz? Veya bu ikisinden biriyle işbirliği olasılığı var mı?

Akla gelen başka bir soru ise Rusya’nın güçlü olduğu bu ülkelerde, zayıfladığı bir dönemde, ABD’ye direnmeden çekilmesi ve ABD’nin Rusya’nın yerini doldurması, aslında Putin yönetimiyle ABD arasında bir konsensüse mi işaret ediyor?

Rusya gerçekten keskin çelişkilerini ABD’yle sürdüren bir ülke olsaydı, Gürcistan hatta Ukrayna’da ABD’yle uzlaşarak geri çekilir miydi? Rusya’nın geçmiş dönemdeki “Ben patronum. Avrasya’ya ABD’yi sokmuyorum” politikası geçerli olsaydı o zaman Orta Asya’da çatışırdı.

Önümüzdeki dönem ABD ile Rusya arasındaki konsensüsün ne olduğunu daha somut göreceğiz. Petrol fiyatları bunun bir öğesi olabilir. Petrol fiyatlarının 30 dolar olacağı bir yerde 50 dolar olması hatta 70 dolardan bahsedilmesi; son dönemlerde Rusya ekonomik krizinin aşılmasını sağlamıştır. Rusya’nın uysalca geri çekilmesinin altında bu konsensüs yatabilir.

Diğer taraftan ise ABD Rusya’yı tehdit de ederek yıldırmaktadır. Pentagon’un tezi şudur: Tataristan, Kafkasya ve Sibirya da büyük petroller potansiyeli var. Bu bölgelerde eğer Rusya bizimle birlikte çalışmazsa, Rusya tekrardan parçalanır.

Bu tehdide baştan Putin karşı çıkarken şimdi uzlaşma rotasına daha çok giriyor. Gökçe Fırat’ın “Müttefik Kuşatması” kitabında keskin bir şekilde tespit ettiği Türkiye’yi doğudan ve güneyden ayıran İsrail-ABD kuşatmasının yanı sıra, ABD’nin tek başına gerçekleştirdiği ve İsrail’den çok Rusya’yı kullandığı başka bir kuşatma ekseni mi oluşturuluyor sorusu akla geliyor?

ABD’ye karşı direniş çizgisi

GÖKÇE FIRAT: Aslında Rusya’yla ABD arasında bir çatışma var. Çin’le ABD arasında da bir çatışma var. Türkiye’yle ABD arasında da, AB’yle ABD arasında da var.

ABD diyor ki “tüm dünya benim.” Buna iki türlü direnme çizgisi uygulanabilir. Birini Bin Ladin uyguladı. “Ben sana saldırırım” dedi. Ne oldu? Bin Ladin kaybetti belki bir süreliğine, şimdilik ortalıklarda yok.

İkinci direniş çizgisi ise Putin’in veya Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan gibi bölge ülkelerinin direniş çizgisidir. Herkes ABD’nin o bölgeye saldıracağını biliyor. Ama diyorlar ki: “biz bunu yatıştıralım.” Yatıştırma çizgisini uygulayan tüm liderler devriliyor. Şimdi Akayev o çizgiyi uyguluyordu. Gördüğümüz kadarıyla Kazakistan da aynı çizgiyi uyguluyor. ABD’ye ılımlı mesaj veriyor.

ABD’ye ılımlı mesaj veren zaten güçsüzlüğünü kabul ediyor demektir. ABD direkt düğmeye basıyor. Farkındaysanız zaten ABD’ye en ufak bir boyun eğmenin görüldüğü yerde turuncu devrim hemen başlıyor çünkü ABD zaten orada belirli unsurları çoktan örgütlemiş durumda. Aynı şey Türkiye için de geçerli. Tayyip Erdoğan ABD’ye karşı çok az bile başını kaldırdığı anda, birden altının oyulduğunu görünüyor.

O zaman ABD’nin projesi ve nerelere saldıracağı ortada. ABD’ye %100 direnen belki yıkılabilir, belki iktidarını da kaybedebilir, Saddam ve Bin Ladin örneklerinde olduğu gibi. Ama bir şansı var. Ama ABD’ye direnmeyenler zaten iktidarını kaybediyor.

Burada Putin’in durumunu iyi tespit etmek lâzım. Putin ABD’ye saldırı politikasını benimseyip, “burası benimdir” deseydi, ABD girmeye çekinebilirdi. Ama Putin uzlaşma çizgisini benimsediği andan itibaren ABD saldırısı Rusya’nın içine bile girdi. Belarus’ta başladı. Ve Brzezinski’nin en son açıklaması ne? “Sıra Rusya’da.”

Türk varlığı yok ediliyor

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Gürcistan, arksından Ukrayna geldi. ABD Almanya’daki üslerini de Romanya ve Bulgaristan’a taşıyor. Böylelikle hem Türkiye’nin ABD tarafından kuşatılması tamamlanmış oldu, hem de Almanya-Fransa ittifakına karşı da bunların dış çemberinde ABD güçlenmiş oldu.

Azerbaycan ve Orta Asya’daki diğer Türk devletleriyle eğer Türkiye somut bir güç birliğine gitmezse, hem kendinin hem de Orta Asya’nın altını oymuş olacaktır. Bu birliği biz dar bir anlamda Alman güdümünde ham Turancı bir hayal gibi ele almıyoruz. Gerçekten bu coğrafyada halkaların varlığını devam ettirebilmesi için Türk devletleri arasında birlik şarttır. Hatta İran ve Uygur’un da dahil olduğu bu bölgede Türkiye’nin ağırlığı zorunluluktur. Uluslaşmış Türk alanının bu bütünlüğünü parçalamaya yönelik her türlü müdahaleyle mücadele etmek en temel görevdir.

TÜRKSOLU: Niçin özellikle Türk ulusu ve birliği hedef?

GÖKÇE FIRAT: ABD veya genel olarak Batı açısından bakıldığında, bu adamlar esas olarak tehlikenin nereden geleceğini biliyorlar. Çok akıllıca tespit ediyorlar. Biz şimdi bugün petrolden, doğalgazdan bahsediyoruz. Bunların stratejisinden bahsediyoruz. Aslında stratejik olan tek bir şey vardır dünyada bu da insandır.

Batı uygarlığı iki tane stratejik saldırıya uğradı tarihi boyunca. Birincisi Türk saldırısıdır. Türkler Orta Asya’dan itibaren Avrupa’nın yarısını alan bir uygarlık yarattılar. Ve Türkler en daraldıkları anda bile, ne kadar az kalsalar bile mutlaka yayılan bir uygarlıktır.

İkinci uygarlık Arap uygarlığıdır. İslamiyet ile çıktıkları andan itibaren genişleme potansiyeli taşır. Şimdi Batı uygarlığı bu stratejik uygarlık alanında, bu stratejik insan nüfusuna bir operasyon düzenliyor. Üç buçuk milyonluk Kırgızistan’ın bunun için çok büyük önemi vardır.

Ama daha önemlisi şu soruyu soralım? Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerinde niye Türk nüfusu bu kadar az? Bilinçli bir şekilde bizim nüfusumuz azaltılıyor. Şimdi Türk cumhuriyetleri dediğimiz bölge bizim yüz ölçümüzün üç katı ama nüfusunu toplasan bizim kadar etmiyor.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Şunu ekleyeyim. Ruslar bu Türk cumhuriyetlerine geldiği zaman burada bir tane Türkistan vardı. Nüfusun normal artış hızıyla yüzyıl sonra bugün burada 150 milyon Türk olması gerekiyordu.Bugün 150 milyon olması gereken nüfus en fazla 50-60 milyon.

GÖKÇE FIRAT: Ama Rus nüfus arttı.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Evet. Rus nüfusu hiç yokken arttı. Şu anda Kazakistan 2.7 milyon kilometre karelik bir yüz ölçümüne sahip. Bu toprakta bütün nüfus 16 milyondur. Bu 16 milyonun maalesef Kazak oranı hatta genişletelim Özbekler ve diğer Müslümanları da katalım tüm Rus olmayanların oran yalnızca %48’dir. Geri kalanı Rus’tur.

Bu durum da bu Türklere ne oldu? Söyleyelim. Stalin döneminde orada büyük bir açlık yaşanmıştır ve devletin resmi rakamıyla 3 milyon Kazak burada ölmüştür. Ki aslında 8-10 milyonu bulan Türk ölmüştür diyebiliriz. Sultan Galiyev aynı dönemde Merkez Komite’ye yazdığı raporda Tataristan’da insanları açlıktan, ölmüş insanların etlerini yediğini yazmaktadır.

Türk nüfusunu yok etme politikası kademeli bir şekilde uygulanmıştır. Bu politika bugün de ABD tarafından aynen uygulanıyor. Bunu görmemek mümkün değildir.

GÖKÇE FIRAT: Aslında nüfus planlaması dediğimiz şey Batı’nın en kapsamlı saldırı silahıdır. Tüm nükleer bombalardan daha etkilidir.

Bugün ABD, Çin’e müdahale edemiyor. Niye? 1,5 milyar insan var. 1,5 milyarlık bir ülkeye müdahale etmek çok zordur. Asya’da Pakistan ve Hindistan’da nüfus artışı çok yüksek, Çin Halk Cumhuriyeti çok yüksek. Bir tek Türklerin nüfusu artmıyor bu da çok bilinçli bir tercihtir. Çünkü Türkler önümüzdeki dönem tehdit yaratabilir.

Burada bir Türk olarak bakış açımız şu olmalıdır: Türklerin nüfusu ne kadar azaltılsa da bizim sembolümüz Ergenekon’dur. Mutlaka ürer ve çıkış yolunu bulur.

Anadolu Türklüğüne karşı saldırı

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Türk nüfusunun azaltılmaya çalışılması mutlak bir olgudur. Ama bunun da yanında “siz Türk değilsiniz” şeklinde ideolojik bir tavır da var.

Örnek olarak yine Batı’nın Kürtçü tarih tezlerine dönebiliriz. Kürtler Yavuz Sultan Selim sayesinde 1500’lerle Eşref Bitlisi’yle birlikte Kırmançlar olarak Anadolu’ya geldi. Yine Soranilerin ortaya çıkışı 1800’lerdir ki aslında Kerkük’te 1000 yıldır egemen olan Türkmen boylarının yardımcılarıdır, bir koludur kendileri. Keza İran’a bakalım Partlardan itibaren Selçuklar, Harezmşahlar, İlhanlılar, Timur, Akkoyunlular, Karakoyunlar, Safeviler, Kaçarlar ana unsur olarak İran’ı Türkleştirmiştir. Kesintisiz Türkler iktidardır. Ama 1925’ten sonra Türkler sanki İran’da hiç yokmuş gibi Pehlevi Hanedanı ve Fars egemenliği ortaya çıkarılmıştır. Bu da İngilizlerin Türklerin Basra’daki petrolden uzak tutmak için bulduğu bir çözümdür.

Osmanlı tarihçileri İran’daki Türklüğü Kızılbaş diye damgalayarak Türklüğün tarihini parçalamıştır. İran’da sadece iki dönem Fars hanedanlığı olmuştur. Kısa bir dönem için M.Ö 500’lerde bir de Pehlevi kimliği uydurularak Farslığı iktidar yapmaya çalışan son hanedan dönemi. Bu dönemler haricinde kuzeyden, Orta Asya’dan gelen kavimler veya Araplar İran’ı hep yönetmiştir.

İran’a Türklük yok sayılırken, Anadolu’da Osmanlı’dan kaçan ve katledilmemek için Kürtleşen Kızılbaş Türkmenleri de uyduruk bir şekilde bizden koparılmaktadır. Zaza terimi uydurulmuştur.

Türklüğe karşı Kürt etnik kimliği yaratılmak istenmektedir. Oysa 1500 yılından önce Şeref Han tarihinin de dürüstçe ortaya koyduğu gibi yoklar. Şeref Han örneğin “Çemişkezek” diyor “bir Türkmen boyudur.” Belki Ermeniler vardı ama Kürtler yoktu.

Ama Oxford’daki Kürdoloji Enstitüsü Ermenileri bile, Safevileri bile, Kaçarları bile, antik Kapadokya’yı, Medleri bile Kürt yapınca ortaya şu gerçek çıkıyor. Kürdü her şey yapmak isteyerek, aslında hiçbir şey olmadığını açığa çıkarmaktadırlar.

İran’da gerçekten Gorani denen kitle için bile Kürt kelimesi ilk kez 20.yy’da kullanılmaya başlanmıştır. Bunlar da Kırmançlarla kan düşmanı. Kırmançlar da Osmanlı’nın geliştirdiği bir güç olarak Ermenilerle, Nasturilerle, Süryanilerle esas çatışanlar olmuştur. Onların köylerine yerleşmiştir. Katliam yapıldı denen 1915’te bile Avrupa’da 2. Enternasyonal Kürtleri Ermenileri katlediyor diye lanetlemiştir. Bugün ise Türkler hem Ermenileri hem de Kürtleri katletti gibi saçma tarih tezleriyle geliyor.

Türkistan’a dayatılan sahte etnik kimlikler ve bölünme bugün de Türkiye’ye dayatılmaktadır. Oysa tarihi gerçek nedir? Tıpkı Latin Amerika’da Che Guevera’nın da dediği gibi biz tek bir melez ırkız. Orta Asya’da Galiyev, Türkiye ve İran-Afganistan hattında da Mustafa Kemal’in de Kurtuluş Savaşı döneminde vurguladığı da bu tezdir. Bu etnik bütünlük vurgusu aynı zamanda politik bir bütünlük ve ulus kavramını gündeme getirmektedir.

Ulus kavramı ve uluslaşma kapitalizm ile birlikte ortaya çıkmış değildir. Kapitalizmden çok daha önce uluslar oluşur. Her isteyen ulus oluşturamaz. Ben Kürt ulusu oluşturacağım diyemez. Çünkü tarihsel kolektif aksiyonu olmamıştır. Bu anlamda biz ırkçılığa düşmeden, gerçek anlamda Batı’nın ırkçılığına karşı mücadeleyi bu tarihsel ortak kimliği savunarak yapabiliriz.

Kuşatanları kuşatmak

GÖKÇE FIRAT: Birkaç kuşatma var aslında. Sadece Türkiye kuşatılmıyor. ABD çok stratejik bir saldırı geliştiriyor. Mesela bugün Kırgızistan, Kazakistan, Moğolistan’da olaylar başladı. Hindistan Amerikan denetimindedir. Böylelikle Çin Halk Cumhuriyeti kuşatılmış durumdadır.

Sırf Çin değil Rusya’da kuşatılıyor. Rusya parçalanacaktır. Finlandiya sınırında başlayarak, tüm Doğu Avrupa, Orta Asya’da kuşatılmış. Belarus ve Tuva Cumhuriyeti’yle süreç devam edecek. Zaten Çin ve Rusya kuşatmaları tamamlandıktan sonra, Irak’taki işgalle beraber bugün AB’nin herhangi bir çıkış kapısı yok. Araplar ve Türkler de kuşatılmış durumda.

Buradan tek bir çıkış stratejisi vardır. Düşmanın saldırdığı yerde ancak bir saldırı politikasıyla ayakta kalabilirsin. Bir savunma politikasıyla değil.

Bizim Türkiye açısından önerdiğimiz şey şu. Türkiye birincisi Kuzey Kıbrıs’la birleşecek. Burası bizim eyaletimizdir dersiniz. İkincisi Azerbaycan’la birleşme. Birleşme gerçekleştiği andan itibaren sizi kuşatanları siz kuşatmaya alabilirsiniz.

Bunu yapmazsanız, Kuzey Irak’ın bölündüğü gibi, Rusya’nın bölündüğü gibi, işte Türk cumhuriyetlerinin bölündüğü gibi bölünecektir, parçalanacaktır.

Ayakta kalmanın bugün tek yolu; ABD’ye açıktan “biz size karşıyız, size karşı da politika uygulayacağız, birleşeceğiz ve savaşacağız” demektir. Savaşma azmini açıkladığınız andan itibaren, tüm Türk cumhuriyetlerinde ve Türkiye’de tüm ABD üslerini ve okullarını kapatıp, bütün hepsini uçağa bindirip yolladığınız andan itibaren, ABD burada turuncu devrim falan yapamaz.

ABD turuncu devrim dediğimiz şeyi neyle yapıyor. Halkla yapıyor. Siz izin vermişsiniz adamlar istediği gibi örgütleniyor. Dokunamıyorsunuz. Bu büyükelçilikler her şeyi yapıyor. Bu büyükelçilikler bizim bağımsızlık savaşımızda da aynı şeyi yapıyorlardı.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Soros faktörü var burada. ABD üssünün kurulduğu Harabad’da Soros da demokrasi enstitüsünü kurdu. Bişkek’te bir tane daha var. Azerbaycan’da da bir tane var.

Kırgızistan’da Akayev devrildi hemen ardından Azerbaycan’da muhalefet lideri İsa Kamber bir açıklama yaptı. “Seçimleri doğru düzgün yapmazsanız eğer, durum Kırgızistan’dan farklı olmaz” dedi. Bu bir tehdit. Peki İsa bu gücü nereden alıyor? Soros’un enstitüleriyle etkinlik gösteren ABD’den alıyor.

GÖKÇE FIRAT: Bu büyükelçilikler aynısını Türkiye’de de yaptı.

Burada çizgi şudur. Türk Kurtuluş Savaşı sırasında İngiliz ajanları Türkiye’de de benzer ayaklanmalar yapacağı sırada Mustafa Kemal İngilizleri astırdı. 40’a yakın İngiliz subayı asıldı.

İkincisi İran’da benzer bir gelişme yaşandı bir ay önce. Amerikan ajanları tıpkı Kırgızistan’’da olduğu gibi bir ayaklanma planlarken, yakalandılar. Ve İran “hepsini astık” diye açıklama yaptı.

Biz astık diye açıklama yapana ABD müdahale edemez çünkü orada ajanlaştıracağı insan kelle koltukta kalır. “Bizi koruyacak kimse yok” der. Ama pasif tavır her zaman için size kaybettirir.

Orta Asya’da Amerikan üsleri

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Şimdi kuşatma tamamlanmış gibi. Geçen akşam televizyonda da izledim. Kırgızistan’da hiçbir Amerikan üssü yok diyorlar. Bunu açmak lâzım. Doğru değil.

Özbekistan’da da sadece Taşkent’te üs var diye bir demeçleri var. Kazakistan’da ise Alma Ata sivil havaalanı aslında tamamen Amerikan askeri faaliyetlerine açılmış durumdadır.

Yine Kazakistan’ın kuzeyinde Semipalatinsk isimli bir Amerikan üssü var. Buranın Afganistan ile arasında 1000 km. var. Yani Afganistan savaşıyla ilgisi yok buranın. Yine Ahmed Yesevi Üniversitesi’ne çok yakın olan Çim Kent’in havaalanında da bir Amerikan üssü var.

Hemen aşağı inelim. Kırgızistan’da Manas’ta bir Amerikan üssü var. Fotoğraflarını da çektik getirdik. Özbekistan’da Fergana Vadisi’nde Hanabad’da bir üs var. Taşkent’teki üste ise 15 bin asker de var. ABD bu üslerle ve güçle her istediğini yapabilir şu anda.

Ve benim turuncu devrimin ilk hedefi olarak gördüğüm yer şu anda Tacikistan. Tacikistan’da Kulyaf şehrinde bir üssü var ABD’nin. Ve Tacikistan’ın tam kuzeyinde iki tane üs birden var. Buralar F-16’ların her türlü bakımının yapılabileceği oranda yetkinleştirilmiş üslerdir. Birisi Tubet Urgan şehrinde diğeri ise Hodcan şehrinde. Hodcan Selçukluların kurduğu tarihi bir Türk kültür şehridir.

Haritaya alın elinize bakın. Türkiye ve Orta Asya ABD tarafından açıkça kuşatılmıştır. Türkmenistan ve Özbekistan’da turuncu devrimlerde bu haritaya bakıldığında kaçınılmaz gibi görülüyor.

Ama bence esas mesele Azerbaycan’dır. Burası ABD için çok önemlidir çünkü her an Türkiye’yle birleşebilir. Bir set oluşturulabilir. Böyle bir tehlike mevcuttur. Halkı da buna çok istekli ve hazırdır. O yüzden bence öncelikle Tacikistan ve Azerbaycan’ı ABD vuracaktır.

Azerbaycan’da zaten Soros’un sivil toplum örgütleri ve ağı hemen hemen tamamen oluşmuştur. Seçimlerden hemen sonra bir deneme yapıldı. Ama hareket kordinesiz olduğu için başarısız oldu.

Kuşatma tamamlandıktan sonra ABD’nin işi bitecek mi? Hayır bitmeyecek. Bu sefer Rusya’nın parçalanması süreci başlayacak. Ve ben Putin’in bunu anlamamasına şaşırıyorum.

Putin-Bush anlaşması

Belki de Putin’de bu işe ortak. Azerbaycan’da bir arkadaşımız bir hat çiziyor. Diyor ki: “ABD, Hazar Denizi’nin kuzeyinden itibaren petrol yataklarını Rusya’ya bıraktı. Buraya karışmayacağına ABD söz verdi ve 300 milyar dolarlık da teknoloji yardımı sözü verdi ABD Rusya’ya bu petrol için.”

Bu çok önemli. Hocamızın demin dediği gibi konsensüs var mı yok mu? Bence kesinlikle var. Olmaması mümkün değil.

TÜRKSOLU: Şener Hocamız ayrıca Avrasyacılığın aslında Amerikancılık olduğunu söylüyordu.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Bu noktada ABD’nin “eski Avrupa” dediği Fransa ve Almanya’nın planladığı, Rusya-İran ve Kuzey Afrika’yı birleştiren Avrupa merkezli emperyalist eksen yaratma stratejisinin darbe yediğini ortaya koymalıyız. ABD, bu ekseni parçalamak için önce Romanya’ya sonra da Polonya ve Bulgaristan’a üsleriyle yerleşti ve egemenlik kurdu.

Paris-Berlin-Moskova hattı var olduğu dönemde Rusya’nın tavrı Putinizm’di. Avrasyacılık bu hat için imal edildi. Fakat daha sonra ABD’nin “Ya benim petrol şirketlerimle beraber burayı işletiriz ya da parçalanırsın” tehdidine dayanılamadığı için Putinizm yeniden Yeltsinizme dönüştü. Bu anlamda Avrasya’da Rus-ABD uzlaşma çabaları ağır basmaya başladı.

Bu tavır değişikliği ben Türkistan’ın kalbiyim, Timur’un torunuyum diyen Kerimov’un ülkesi Özbekistan’ın ABD’ye açılmasıyla sonuçlandı. Özbekistan’a ABD’nin sızmak için eski stratejisi Vahabilik’ti. Şimdi “demokratikleştirici” turuncu devrimler. Hatta Kerimov’u bir kez devirmek istediler ama başarısız oldu. Kerimov bunun üzerine Türkiye’ye ve taşeron olarak kullanılan Fethullah’a tavır aldı. Fethullah’ın tüm okullarını kapattırdı.

Tarihsel Türk bütünlüğü

Özbekistan Rusya’yla ilişkileri sıklaştırmayla birlikte ABD egemenliğini dengelemeye çalıştı. Kırgızistan aynı şekilde ayaklanmaların ilk belirtileri başladığı zaman Türkiye’den destek istedi ama bu desteği bulamayınca Çin’e yakınlaşmaya çalıştı. Keza Tacikistan’da da Kulyabiler ve Garbiler kabileleri arasındaki çelişkide iktidardaki laik ve komünist olarak tanınan Garbiler Rusya’ya sığındı.

Ama sonuçta başta Özbekistan olmak üzere tüm bölge ülkeleri çaresizce ABD’ye teslim olmaktadır. Bu aslında Rusya’nın da ABD’ye teslim olduğunu işaretidir. Fakat diğer taraftan bari “Rusya’ya direnç verdirmeliyiz” politikası öneriliyor. Oysa Rusya 400 yıldır Türk kimliğini bölgede ortadan kaldırmaya dayalı bir politika yürütüyor ve eninde sonunda ABD’yle anlaşıyor. Bu tarihi bir olgu.

Yapay ulusal kimlikler yaratmak tarihle zıtlaşmaktır. Bugün de aynı etniler jeostratejik alanı belirlemektedir. Yeter ki biz son yüzyılda egemen kılınan kimliğin altındaki örtük gerçek kimliği açığa çıkarabilelim.

Bu tarih anlayışından kurtulmak lâzım. Eğer biz Türk bütünlüğünü kavrayamazsak, kendi içimizde bile hiç yoktan Turanlara karşı Hint-Avrupa kavmi olan Kürtler gibi saçma sapan bir uydurmaya bile engel olamayız.

Bu tarihi olgu kavrandığında tek bir kültürel, siyasi ve stratejik bütün oluşturmak gündeme gelecektir. Turan denilen olgu o zaman Almanların veya Amerikanların kullandığı şizofrenik akımlarının hayali coğrafyası olmaz. Güncel bir gerçeklik olur.

Şimdi Rusya ABD karşısında geri adım atıyor. Keza Çin ABD sistemine dahil olmuş durumda. Ama bu bölgenin kurtuluşu yine Türk bütünlüğündedir. O zaman karamsarlık ve hayali ittifak arayışlarından kurtulabiliriz. 1930’larda Atatürk’te, bugün TÜRKSOLU’nda bu bakış açısı var. Emperyalistler de bu potansiyeli görüyor.

Bir tek dünya var. Başka yok. Bu dünyanın merkezi ekseni Türkiye’den başlayıp, İran’dan geçip Sibirya’ya ulaşan Türk eksenidir. Burada binlerce yıldır pek çok etniler karışa karışa bugüne gelmiştir. Türklük kavramı bütünleştirici kültürel-siyasi olgu olarak yine ön plana çıkmaktadır. Buna ırkçılık diyenler esas emperyalizmin borazanlığını yapmaktadır.

Ancak burada şuna işaret etmek istiyorum. Son bayrak olayıyla beraber bir mücadele yükselmeye başladı. Türk halkı ayağa kalktı. Gurur duyuyoruz. Ama geçmişteki ırkçılık davasına karışmış bazı gruplara yani ülkücülerin önderliğine bu mücadele bırakıldığında bu büyük Türk ekseninin bütünleşmesi davasının darbe yiyeceğini görüyoruz. Niye? Türk ırkçılığına karşı Kürt ırkçılığı diye karşı bir tez kolaylıkla yaratılıyor. Oysa ortada Kürt diye bir ulus olmadığı gibi Türk Kürt ırklarının çatışması da yok. Ortada emperyalizme karşı Türk eksenini birleştirme gibi çok daha büyük bir mücadele var.

Oysa MHP’nin üstlendiği misyonda, ne kadar samimi çok ülkücü var olsa da, birden bire bayrak davasında iki uç ve marjinal ırkçı kitlenin karşıt hale geldiği bir saflaşma görüyoruz. Toplumun büyük kısmı ise iki tarafa da tepki gösterip, bir müddet sonra tarafsızlaşıp bayrak mücadelesine kayıtsız kalacaktır. İki gruba eşit kalınacaktır. O yüzden bayrak mücadelesine bugün mutlaka Atatürkçüler önderlik etmelidir. Yoksa toplumun büyük kısmı harekete geçirilemez.

Burada da özellikle TÜRKSOLU çizgisinin önem kazandığını görüyorum. Çünkü geçmişteki hatalarıyla, artık toplumdaki işlevi açığa çıkmış ve tecrit olmuş ülkücüler bir zıt olarak bayrak olayında öne çıktıkları zaman kendi antagonist karşıtı Kürt ırkçılığıyla beraber gerçek milliyetçi hareketi kendiliğinden söndürecektir.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Katılmamak mümkün değil hocam. Hiçbir şeyden korkmadan ve hiçbir şeyden çekinmeden Türk milletin mücadelesinin doğru çizgisini TÜRKSOLU başlatmıştır. Öyleyse başlattığı misyonun da takipçisi olmalıdır. Asla bu tavırlara taviz verilmeden doğru yoldan yürünmelidir.

Çıkış yolu: Attilâ çizgisi

GÖKÇE FIRAT: Burada tek çıkış yolu şudur: Attila’nın çizgisi. Yani pek çok Türk Cumhuriyeti olabilir, Türkler kendilerini başka boylardan da hissedebilir. Öyle öğretilmiş de olabilir. Ama Attila tüm Türk boylarını birleştirip büyük bir imparatorluk yaratmıştır.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Evet. Bu her zaman olmuştur.

GÖKÇE FIRAT: Daha sonra diyelim ki aynı misyonu Cengiz Han üstlenmiştir. Daha sonra Mustafa Kemal toparlanmayı başlattı. Galiyev Orta Asya’daki ayağıydı. Ama Galiyev’e bunu yaptırmadılar.

Bizim tüm bu kuşatmayı yarmak için böyle bir Türk çizgisi uygulamamız şarttır. Attila çizgisi, Cengiz Han çizgisi, Galiyev çizgisi, Atatürk çizgisi uygulamamız lâzım.

Zaten Batının en çok korktuğu tehlike bu. Çünkü diğer saldırılardan farklı olarak bu bir uygarlık misyonudur. Türk gittiği her yeri uygarlaştırmıştır. Avrupa da ne kadar varsa, kendi uygarlığını Türklere dayatmaya çalışmıştır.

İkincisi biz Türkler çok zavallı insanlarmışız gibi ya Rusya’yı ya Avrupa’yı ya Çin’i yanımıza alalım diyoruz. Halbuki bugün Batı’ya tehdit olan şey Türklerdir. ABD’nin Rusya’ya karşı herhangi bir hareketi yoktur çünkü zaten yavaş yavaş parçalanmaya hazır bir topluluktur. Ama Türkler öyle değil. ABD ve Rusya arasında 50 yıllık bir Soğuk Savaş yaşandı. Batı insanı şunu çok iyi biliyor; Sovyetler Birliği’nin devamı olan ülke hiçbir zaman ABD’ye saldırmayacaktır.

Geldi ABD Afganistan’a saldırdı. Niye? Çünkü orada çok radikal bir unsur var ve her an her şeyi yapabilir. Şimdi dikkati çekmek lâzım, turuncu devrimin geleceği ülke Pakistan. Çünkü nükleer güç. Ve o nükleer gücü radikal unsurlar ABD ve İsrail’e karşı çok rahat bir şekilde kullanabilecek insanlardır.

Bakın herhangi bir Rus elinde nükleer silah olur ama bunu kullanmaz. Ama Afganistan’dakiler de Pakistan’dakiler de kullanabilir. Şimdi zaten Amerikancı olduğu halde Müşerref’in de aleyhinde gösteriler başladı. Düşürecekler ve oradaki nükleer tehdit de bitecek.

Bundan sonra sıra Kuzey Kore’de. Kuzey Kore’de de aynısını yapacaklar. Çünkü ABD için iki tür tehdit var. Birincisi bu tür Pakistan, Kuzey Kore’de, Afganistan’da olduğu gibi radikal güçlerdir. Bunlar K.Kore’de olduğu gibi Sovyet radikali de olabilir. Ama bunlar radikaldir. Ve hiçbir şeyden sakınmadan ABD’ye saldırabilir. Rusya böyle bir ülke değildi. Çin de değil. En güçlü oldukları dönem de bile saldırmadılar. Hiçbir yere saldırmadılar.

Bu radikal unsurlar engellendiği andan itibaren ikinci önemli tehdit ortaya çıkar. Nedir ikinci tehdit? Türklerdir. Türkler radikal bir unsur değildir ama büyük bir birliktir ve uygarlaştırıcı bir misyonu vardır Türk’ün.

Tarihi ve haritayı doğru okumak

Bu iki unsuru engellemek için geldiler. Şimdi sırada Pakistan, K.Kore’ye girecekler. Türk cumhuriyetlerinde ise bu tür bir müdahaleye gerek yok. Göreceksiniz orada çok güçlü denen Türkmenbaşı da, Nazarbayev de yakında düşecek. Düşecek ama neden? Biz tarihi bu şekilde okumadığımız. Atlasa bakmadığımız için.

Amerikalı şimdi alıyor önüne haritaya ve bakıyor. Tespit ediyor bu noktaları ve müdahaleyi başlatıyor. Ama biz alıyoruz aynı haritayı, çok dar bakış açıları içinde “aman bizim şuyumuz yeter mi, buyumuz yeter mi? Rusya da olsun, Çin de olsun. Aman Avrupa’yı kızdırmayalım” gibi küçük hesaplarla önümüzü göremiyoruz. Bize büyük hesaplar lâzım. Bu büyük hesapları açtığımız andan itibaren savunmaya geçen Batı olur.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Burada şunu özellikle belirtmek istiyorum. Turuncu ve Amerikancı da olsa bu devrimler bir süreç başlatmıştır. Engellenemez bir süreç. Bu da şu: Burada toplumlar politize olmaya ve kimliğinin peşine düşmeye başlıyor. Özellikle son yüzyılda Sovyetler döneminde Rus emperyalizminin yarattığı yapay ve durağan toplumlar yıkılıyor.

Elbetteki Amerikan darbelerine ve müdahalelerine karşıyız. Ama burada şunu vurgulamak lâzım. Bu iktidarlar kaçınılmaz olarak devrilecek. Örneğin Özbekistan’da Türklüğü reddeden bu iktidarın devrilmesi, belki kısa vadede Orta Asya’yı Amerikan egemenliğine götürecek olsa bile, bir sonraki aşamada bir sosyal ve ulusal devrimin de ilk tohumlarını atacaktır.

Galiyev, 1924’lerde ancak Sovyetler Birliği yıkılınca esas Türkistan’da devrimin başlayacağını söylemişti. İşte şimdi gecikmeli olarak Türkistan’da aynen Galiyev’in dediği gibi emperyalizme karşı gerçek ulusal mücadelenin ve sosyal-ulusal devrimin başladığını görüyoruz. Sovyetler yıkıldıktan sonra, onların kalıntısı iktidarların da yıkılması da gündemde.

Sahte ulusalcı iktidarlar emperyalizme direnemez

Buradaki Türk cumhuriyetlerinin başkanları aslında ulusalcı gibi gözükerek, Türk ulusalcılığını parçalayarak, Soveyteler’den, KGB’den aldığı daraltıcı bakışla Özbek, Kazak, Kırgız, Türkmen ulusalcılığına indirgediler. Hepsi birbirine karşı konumlandı.

TÜRKSOLU: Bunların yıkılması zaten kaçınılmaz diyorsunuz.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Kaçınılmaz. Fakat Türkiye özellikle Azerbaycan’la başlayarak bu sahte, dar milliyetçi anlayışları bütünleşme misyonuyla ortadan kaldırabilir.

Dar milliyetçiliğin amacı sahte yapay devletleri, emperyalizm ile işbirliği içinde ulusal burjuva yaratarak ayakta tutmaktır. Kerimov “ben Türk değil, Timur’um” diyor, Timur’un kim olduğundan bahsetmiyor. KGB’nin olanaklarını kullanarak, kendi ailesini zenginleştirmeye ve yapay burjuvazisini Rusya ve ABD’yle yaratmaya çalışıyor.

Diğer taraftan Nazarbayev petrol prensi olarak varlığını sürdürme çabasındadır. Kendince Avrasyacılık yürütmektedir.

Tabii ki ABD’nin turuncu devrim yapmasını, bu bölgeye girmesini istemiyoruz. Tabii ki karşıyız ama 100 yıllık bu köhne yapı çökecektir. Bu engellenemez. Bir dinamitin fitilinin yakılması gibi, devrimin şafakları bölgede ortaya çıkacaktır.

TÜRKSOLU: O zaman hocam bu sahte ulusalcı iktidarlar başta kaldığı zaman Türk ekseninin birleşmesi zaten mümkün değildir. ABD zaten kaçınılmaz olarak bölgeye sahip olacaktır diyorsunuz. Türk ekseninin oluşması için ancak devrimci yolu çıkar yol görüyorsunuz.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Bence asla mümkün değil.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Sahte ulusalcılarla mümkün değil. O zaman ancak Türkiye içinden çağdaş, Atatürkçü bir önderlik bu role soyunabilir. 28 Şubat’ta Atatürkçülüğü Vahabi İslam’a karşı konumlandırmaya çalıştılar. Şimdi de ABD’yle birlikte Vahabilige karşı gardrop Atatürkçülüğü rolü biçmeye çalışıyorlar. Oysa ancak ABD ve gericiliğe aynı anda bir karşı çıkış olarak gerçek Atatürkçülük tarihsel misyonuna kavuşabilir.

GÖKÇE FIRAT: ABD devrimlerini onaylamak anlamında değil ama bu süreç kaçınılmaz. ABD yayılacak bir güçtür. Yayılacak güç bu tür halk ayaklanmalarını kullanabilir. Ben aynı noktaya geleceğim. ABD saldırsın. Zaten kaçınılmaz.

Bence bugün ABD saldırmasın demek tarihi dinamikleri görmemektir. Yani ABD’nin Irak’a müdahalesi elbette hoş bir şey değildir. Ama ABD Irak’a Ortadoğu’ya isterse 300 bin askerle gelsin, isterse Orta Asya’ya 500 bin asker getirsinler. ABD bu bölgelere ne kadar yerleşmek isterse o kadar iyi. Çünkü bu bölgelerde bizim ABD’yi yok edebiliriz. Niye? Çünkü burası bizim vatanımız. Ama tutup buradan Amerika’ya gidip saldırmak zaten bizim açımızdan çok zor. Ama ABD buraya yerleşemez. Mesela Rusya’yla ABD arasında şöyle bir farklılık var. Rusya bölgenin içine sızdı. 400 yıldır sızdı ve atamıyorsunuz. Niye? Çünkü etnik ırklar birleşiyor, diller karışıyor ve Türk boyları birbirinden ayrılıyor.

Ama ABD’nin böyle bir şansı yok. ABD’nin bu bölgede herhangi bir şansı yok. O yüzden ben her zaman şunu savunuyorum. Bırakalım gelsinler. Gelsinler ki yok edelim. Ama gelmezlerse onları yok edemeyiz.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Şunu tekrar açıklığa kavuşturmak istiyorum. Bu devrimler turuncu ve Amerikancı da olsa artık halk harekete geçmiştir. İngiliz ve Fransızlara karşı olan ama Almanların inisiyatifinde gelişen Enverlerin devrimi, Mustafa Kemal’i doğurmuştur. Bir kere halk harekete geçerse karşı devrimler bile devrimleri tetikler. Halk hareketi gerçek önderliğini bulur. Devrimciler olarak hareketten korkmuyoruz.

GÖKÇE FIRAT: Yine Kurtuluş Savaşımızdan örnek. İngilizlere karşı Amerikan mandacılığı doğdu. Ama Amerikan mandacılığı Türkleri kurtaramazdı. Kaçınılmaz olarak Atatürk milliyetçiliği çıktı tarih sahnesine. Yani karşı devrimci hareketler ancak devrimci bir halk hareketiyle bastırılabilir. Yoksa bugünkü iktidarlarla bastırsanız da bunlar çıkacak. İstediğiniz kadar bastırmaya çalışın bunlar çıkar.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Galiyevcilik ve Mustafa Kemalciliğin ana tezi şu: Kendi vadinde, kendi köyünde, kendi dar coğrafyanda ben ulusum deyip, devlet kurup, bir ulus uydurup, arkasından kendi burjuvazini yaratan milliyetçilik gerçek milliyetçilik değildir. Türkistan’da kabile kabile kurulan yapay devletler ancak kolektif bir aksiyomla yıkılıp birleştirilebilir. Artık modern devlet dar bir bölgede sözde bağımsızlıkla uluslararası burjuvaziye entegre olmak isteyen sözde ulusal bir burjuvazinin palazlandırılması temelinde kurulamaz. TÜRKSOLU’nun milliyetçiliği bölgesel olmak zorundadır.

Latin Amerika’da Che Guevera’yı o yüzden vurguluyoruz. Latin Amerika’da çok yeni bir dönemde ABD’ye karşı tek bir ulus yaratma mücadelesi veriliyorken, biz 3000 yıllık bir Türk ulusunu Batılı tarihçilerin uyduruk teorilerinin dayatmaları çerçevesinde dağıtıyoruz.

Mustafa Kemal’in ömrünün yetmediği bu tarihsel misyonu tamamlamak yine bizim önümüze çıkıyor. Başka türlü karamsar bir dünyada, Rusya’ya sığınalım, Çin’e sığınalım, Hindistan’a sığınalım düşünceleri tamamen hezimete götürecek hayalciliktir.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: ABD’ye sığınmaktan ne farkı var. Daha da beter.

Vakti gelen Türk Asrı

GÖKÇE FIRAT: Bir de şöyle önemli bir olgu var. Türk uygarlığının yükseliş evrelerin dikkat incelemek lâzım. Bizim diyelim ki 800’li yıllarda Attila’yla bir çıkış vardır. Sonra bir dağılma. 400 yıl sonra Cengiz Han ile bir çıkış vardır. Sonra dağılma. Bir 400 yıl sonra Osmanlı en büyük alanına gelmiştir.

Şimdi 2000 yılında tam bu döngü tamamlanmış oluyor. Mustafa Kemal tam bu işe başlamıştı ama ömrü yetmedi. Şimdi bence Türk Dünyası’nın yeniden birleşme dönemindeyiz. Bence çok uzayan bu dağılma dönemi yerini bütünleşme dönemine bırakmıştır. Türk Yüzyılı’nın zamanı başladı bence. Tarihin bu döngüselliği mutlaka kavranmalıdır.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Bu savunduklarınızı şimdi Orta Asya’da çok rahat savunabilirsiniz çünkü oranın halkı buna hazır. Biz kendi ülkemizde bu iş için daha büyük sıkıntılar çekebiliriz. Çünkü demin hocamızın da dediği gibi Sünnilik-Alevilik, Türklük-Kürtlük gibi tarihçilerin yapay olarak yarattığı etnojenik ayrılıklar vardır.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: İşte burada o zaman milliyetçilik ile komünizm arasında ABD ve Rusya’nın ördüğü duvarları yıkmamız gerekiyor. Bir tarafta Rus ve Çin güdümüne girmek şeklinde algılanan yanlış bir komünizm anlayışı, diğer taraftan ABD’nin güdümünde sahte milliyetçilik anlayışı halkın gerçek kurtuluşuna götürecek kavramsal çerçeveyi de engelledi. Bunu aşmalıyız.

Turancılık, Orta Asya’da Galiyevcilik’tir. Kemalizm de Türkiye-İran-Afganistan hattına yoğunlaştı. Bizim bu bayrağı yeniden yükseltmek görevimizdir.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: En büyük şansımız Atatürk gibi bir öndere sahip olmamız.

http://www.turksolu.com.tr/79/kapak79.htm

..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder