12 Eylül 2019 Perşembe

Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Suriyeli Mültecilerin Dayanıklılığını Geliştirme Stratejileri BÖLÜM 2

Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Suriyeli Mültecilerin Dayanıklılığını Geliştirme Stratejileri BÖLÜM 2



2. Avrupa Birliği’nin Dış İlişkilerinde Dayanaklılık

AB, dayanıklılığı “bir bireyin, bir hane halkının, bir topluluğun veya bir bölgenin uzun vadeli kalkınmadan ödün vermeksizin, stres ve şoklara hazırlıklı olma, başa çıkma, uyum sağlama ve şok ve krizleri en kısa zamanda atlatıp, ayağa kalkma becerisi” olarak tanımlamıştır (European Commission, 2012 s.5). Krizler ve şoklar doğal ve insan kaynaklı olabilirler (Council of European Union, 2013 s.2).

AB’nin dayanıklılık perspektifinin temel iki boyutu vardır: Bunlardan ilki toplulukların veya bireylerin doğası gereği stres ve şok ile daha iyi baş edebilme
kapasitesidir. İkincisi, söz konusu varlıkların, krizin ve şokun etkisinden eski haline en kısa zamanda dönebilme becerisi veya esnekliğidir. Bu durumda AB bir
taraftan toplulukların gücünün artırılmasını, bir taraftan da krizin veya şokun etkisinin azaltılmasını hedefleyen politikaları aynı anda uygulamayı öngören bir
dayanıklılık stratejisi benimsemiştir.

AB dış ilişkilerinde dayanıklılık artırma yaklaşımını ilk kez Afrika’daki gıda güvenliği krizinde somutlaştırmıştır. Komisyon 2012’de 30 milyondan fazla insanın açlık çektiği Afrika ülke ve toplulukların dayanıklılığını geliştirmek için uzun vadeli ve sistematik bir perspektifin geliştirilmesi gerekliliğini vurgulamıştır (European Commission, 2012). Böylece ilk defa doğal felaketler, ekonomik krizler, iklim değişikliği ve çevresel bozulma nedeniyle karşılaşılan risklerin azaltılması için hassas ülke ve toplulukların desteklenmesi AB’nin stratejilerinden biri haline gelmiştir (European Commission, 2012). Başlangıçta gıda güvenliği çerçevesinde ele alınan dayanıklılık stratejisi; kalkınma, ticaret ve işbirliği, enerji (Juncos, 2017 s:13), savunma ve güvenlik (European Commission, 2014a; European Commission, 2016c) gibi alanlara genişletilmiştir.

Özellikle Arap Baharının ardından AB, Komşuluk Politikası ve dış ilişkilerine güçlü bir dayanıklılık perspektifi getirmiştir. AB Komisyonu Başkan Yardımcısı ve
Güvenlik ve Dış Politika Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini tarafından Haziran 2016’da açıklanan Küresel Güvenlik ve Dış Politika Stratejisi’nde (European
Council, 2016 s.23) AB güvenliğinin ve istikrarının sadece içsel faktörlere bağlı olmadığı, aynı zamanda dış dünya ve komşu bölgelerdeki istikrar ile yakından
alakalı olduğu anlayışı belirtilmiştir. Küresel Strateji’nin dört öncelikli alanından bir tanesi de devletlerin ve toplumların krizlere dayanma kapasitelerinin
geliştirilmesidir. Küresel strateji doğuda Orta Asya’ya ve güneyde Orta Afrika’ya uzanan toplulukların ve devletlerin dayanaklığının artırılmasını amaçlamıştır.

2.1. AB’nin Dayanıklılık Artırma Stratejisi

AB’nin yerlerinden edilmiş kişiler ve mülteciler gibi hassas konumdaki hane halklarının ve topluluklarının dayanıklılığını artırması komşuluk ve dış
politika alanlarında öncelikli olarak hedeflemiştir (Council of European Union, 2013 s.3). Avrupa Birliği’nin yerinden edilmiş kimselere yönelik dayanıklılık
stratejisi 26 Nisan 2014 tarihinde benimsemiş olduğu Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, Ekonomik ve Sosyal Komite ve Bölgeler Komitesine sunmuş olduğu “Onurlu Yaşamlar: Yardım Bağımlılığından Kendine Yeterliliğe: Zorla Yerinden Edilme ve Kalkınma (Foreign Affairs Council, 2016 )” adlı bildirisi ve aynı bildiriye istinaden Komisyon’un hazırlamış olduğu Komisyon Çalışma Belgesinde ortaya koyulmuştur (European Commission, 2016b). 

Bu düzenlemelerle AB yerinden edilmiş kimselerin insani yardıma olan bağımlılıklarını ortadan kaldırarak, kendilerine yetebilen, misafir olduğu toplumlara katkı sağlayan ve böylece onurlu bir yaşam sürdürebilmelerine olanak tanıyan, bağlama özel, kapsayıcı bir politika çerçevesi çizmeye çalışmıştır. AB, insan haklarının korunması, çatışmaların önlenmesi, insani yardım gibi farklı konulardaki yaklaşımları bir araya getirerek, ortaya çıkan bağları işlevsel olarak güçlendiren, kapsayıcı bir perspektif oluşturmuştur (European Commission, 2016a s:7).

AB’nin yeni yaklaşımının temel olarak üç boyutu vardır (European Commission, 2016b s.6). Birinci olarak, insani yardım ve kalkınma stratejilerinin yanı sıra, yerinden olma gibi ciddi bir travmayla yüzleşen sığınmacıların krizle baş edebilme güçlerini artırma stratejileri boyutudur. Bununla yerinden edilmiş
kimselerin kısa vadeli sorunlarını çözen insani yardım perspektifiyle sığınmacıların tekrar ayağa kalkmalarını sağlayacak, dayanıklılık geliştirici orta vadedeli programları uzun vadeli kalkınma stratejileri ile birleştirmek hedeflenmiştir. İkinci olarak, AB yerinden edilmiş kimselerin dayanıklılığını artırmak için yerel ve ulusal düzeyde işbirliğinin ve diyaloğun artırılmasını öngörmüştür. Bu yaklaşım öz itibariyle uluslararası hukukta ve insan hakları hukukunda sığınmacıların korunmasına ilişkin sorumluluğun devletlere verilmesinden kaynaklanmaktadır. Hükümetler esasen sağladığı yasal ve politik çerçevelerle yerinden edilmiş kimselerin ihtiyaçlarının nasıl ele alınabileceğine ilişkin temel parametreleri belirlerler. Bu nedenle AB uzun vadeli strateji ve kalkınma planlarını ev sahibi ülkelerle politika diyaloğunu geliştirerek oluşturmaya çabalamıştır. Somut olarak AB’nin ev sahibi devletlerle diyaloğundan bekledikleri adımlar 
a) Tüm yerinden edilmiş nüfusun kayıt altına alınması ve böylece yeni bir devletsiz topluluğun oluşmasının engellenmesi, 
b) Yerinden edilmiş kimselere korunmanın sağlanması, 
c) Ev sahibi ülkenin sosyal ve ekonomik yaşamına aşamalı olarak entegre edilmesi ve yerel makamlarla şehir planlaması, bölgesel
iktisadi kalkınma ve hizmetlerin sunulması gibi alanlarda kapasitenin geliştirilmesi için daha fazla merkezi olmayan işbirliğinin geliştirilmesidir (European Commission, 2016b s:10-11). Üçüncü boyut ise, Avrupa Birliği’nin dayanıklılık inşası stratejisinde sektörel müdahale alanlarını belirtmektedir. 

Söz konusu alanlar eğitim sektörü, emek piyasasına erişim ve temel hizmetlerin sağlanması gibi müdahale alanlarını içermektedir (European Commission, 2016b s:10-11).
Eğitim sektörü müdahale alanı AB’nin müdahale alanlarından ilki eğitimdir. Avrupa Birliği’ne göre yerinden edilmiş kimselere sağlanan eğitim olanaklarının 
eksikliği sosyal ve ekonomik refahın azalmasına, insan kaynaklarında nesiller arası bir düşüşe, umutsuzluğa, marjinalleşmeye, cinsel sömürüye, suç, şiddet 
ve radikalleşme riskine neden olabilmektedir (European Commission, 2016b s:12-13). 

Bu nedenle, yerinden edilmiş kimselere eğitimin sağlanması AB’nin dayanıklılık planının öncelikli konuları arasında yer almaktadır. 
AB’ye göre dayanıklılık programının en temel hedefi hem yerlerinden edilmiş nüfusa hem de yerel nüfusa anaokulu, ilkokul, ortaokul ve yüksek öğrenim 
düzeylerinde “eşit ve kaliteli” eğitim sağlamaktır (European Commission, 2016b). Bu anlamda kalkınma işbirliği çerçevesinde ev sahibi topluluklara bütçe 
yardımı yapılması ve alt yapı oluşturma desteği verilmesi öngörülmüştür. Ayrıca yerinden edilmiş çocuklara dil eğitimi sağlanması da desteklenmektedir. 
(European Commission, 2016b).

Emek piyasasına erişim müdahale alanı AB’nin dayanıklılık planının diğer bir ayağı ise yerinden edilmiş kimselerin emek piyasasına erişimlerinin sağlanması 
ve böylece mültecilerin insani yardıma bağımlılıklarının azaltılmasıdır (European Commission, 2016b s.14). AB, emek piyasasına erişimin mültecilere ekonomik 
bağımsızlık sağlamanın yanı sıra,onların ev sahibi topluluklarla uyum içerisinde olmalarına ve ev sahibi ülkenin dillerini öğrenmelerine yardımcı olacağına 
ve bu durumun ev sahibi ülkenin üzerindeki mali ve siyasi baskıyı azaltacağına inanmaktadır. AB, sığınmacıların iş piyasasına erişimin olmaması durumunda 
kayıt dışı ekonomide çocuk işçiliği, zorla çalıştırma, sömürücü iş biçimleri gibi olumsuz durumların ortaya çıkabileceğini vurgulamıştır. 
Bu nedenle AB’nin yerinden edilmiş kimselerin dayanıklılıklarını iş piyasasına erişimlerini sağlayacak hukuksal çerçevenin oluşturulması vasıtasıyla 
gerçekleştirilebileceğine inanılmaktadır.

Temel hizmetlerin sağlanması müdahale alanı

Barınma, sağlık, beslenme, koruma gibi sığınmacıların ihtiyaçları sadece insani yardım ile karşılanmaz. Sığınmacıların temel kamu hizmetlerinden
dışlanması onların yardımlara bağımlı olmasına ve böylece sürdürülebilir kalkınma süreçlerinin engellenmesine neden olabilir. AB zorla yerinden edilenlerin kamu hizmetlerine eşit ve adil bir şekilde erişmelerinin sağlanması gerektiğine inanmaktadır. 

Bu anlamda Avrupa Birliği ev sahibi ülkelere 

a) Yerinden edilmiş kimselere hizmet sunma ve sosyal koruma programları geliştirme konusunda yardımcı olmayı, 
b) Ev sahibi devletlere ve sivil toplum örgütlerine sığınmacıların temel gereksinimlerinin karşılanması konusunda bütçe sağlamayı, 
c) Mültecilere ve zorla yerlerinden edilmiş insanlara güvenlik ve adalet hizmetlerinin genişletilmesi konusunda teşvik ve destek sağlamayı taahhüt etmiştir  (European Commission, 2016b s.15-16).

Yukarıda belirtilen müdahale alanları, sığınmacıların ev sahibi ülkelerde dayanıklılığını artırması bakımından oldukça önemlidir. İnsani bir kriz karşısında
yumuşak bir güç olan AB’nin benimseyeceği normatif bir çerçeveye atıfta bulunmaktadır. Ancak uygulamada AB’nin dayanıklılık geliştirme stratejisi, AB
sınırlarına dayanmış olan sığınmacıları Türkiye gibi geçiş ülkelerinde kabul edilebilir bir “mutluluk” ve “refah” düzeyini sağlayarak, AB’nin sınırları dışında
tutabilme çabasıdır. Bir başka ifadeyle, dayanıklılık stratejisi AB’nin normatif soslarla tatlandırılmış pragmatist tutumundan başka bir şey değildir. 
Bu durumun en somut yansımasını ise AB-Türkiye arasında 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan Geri Kabul Antlaşması’nda bulmak mümkündür.

2.2. Türkiye-AB İlişkilerinde Göç ve Geri Kabul Antlaşması

Geri Kabul Antlaşması 11 AB’ye üye ülkelerin birine yasa dışı yollarla giren, Türk vatandaşlarının, vatansızların, Türkiye’nin ikili geri kabul antlaşmasının
olduğu “üçüncü ülke vatandaşlarının Türkiye’ye geri kabulünü, söz konusu antlaşmada belirtilen şartlar ve kurallar çerçevesinde,” öngören bir antlaşmadır
(Güder 2016, s:133). Antlaşma 1 Ekim 2014’te yürürlüğe girmekle birlikte, Türkiye’nin ikili geri kabul antlaşmasının olmadığı üçüncü ülke vatandaşlarının
geri kabulünü 1 Ekim 2017 tarihinden itibaren uygulanmasını öngörmüştür (European Commission, 2016b)

11 Official Journal of the European Union, Agreement betweeen the European Union and the Republic of Turkey on the Re-admission of Persons Residing without Authorisation, L 134/3.

Geri Kabul Anlaşması karşılığında Türkiye, Türk vatandaşlarının vizesiz AB’ye girişini öngören Vize Serbestisi Diyaloğunun başlatılması (European Commission, 2016d s.2), üyelik müzakerelerinde ilerleme ve nakdi yardım sözleri almıştır. Ancak bu sözler karşılıksız değildir. Türkiye AB ile ortaklaşa hazırladığı
Vize Muafiyeti Yol Haritasında belirtilen “

a)Seyahat Belgelerinin Güvenliği, 
b) Göç Yönetimi, 
c) Kamu Düzeni ve Güvenliği ve d)Temel Haklar” alanlarında 72 kriteri gerçekleştirmek zorundadır.12 

12 Mehmet Uğur Ekinci, Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması ve Vize Diyaloğu, SETA Rapor, 2016, s: 34.


Türkiye’nin yol haritasına paralel olarak atacağı adımlar AB Komisyon’un raporları tarafından incelenmeye alınacak (European Commission, 2014b, 2016e;  Commission, 2016f), Komisyon yapılan reformlardan tatmin olursa, Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi’ne Türkiye’ye uygulanan vizelerin kaldırılabilmesini  önerebilecektir. Parlamento’daki oylamada salt çoğunluk, Konsey’deki oylamada nitelikli çoğunlukla vize serbestisi kararı alınabilecektir. 
Ayrıca, AB Türkiye’ye “kapasite artırımı ve geçici koruma altındakilerin ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılmak üzere 3 milyar avroluk ek kaynağı” da içeren toplamda 6 milyar avroluk bir mali desteği ve teknik yardımı taahhüt edecektir.13 
13 İbid.

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder