Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Suriyeli Mültecilerin Dayanıklılığını Geliştirme Stratejileri BÖLÜM 3
Kısaca, Türkiye politik ilişkilerin yoğunlaştırılması, mali teşvikler ve vize muafiyeti karşılığında istenmeyen ziyaretçileri Avrupa sınırından uzak tutacaktır.
Ancak, geri Kabul Antlaşması geçici koruma altında olan kimselerin haklarıyla ilgili ciddi riskler taşımaktadır. Öncelikle antlaşma Türkiye ve Avrupa Birliği geri kabul antlaşması ile vize muafiyeti arasında bir ilişki kurmuş ve Suriyeli mültecileri bir pazarlık konusu yapmıştır.
Kamuoyuna geri kabul antlaşması vize muafiyetinin bir ön koşulu olarak sunulmuştur. Oysa AB ile Türkiye arasında vize muafiyeti tartışması 2000’li yılların başına kadar gitmektedir (Ekinci, 2016 s:18).
Vize muafiyeti ve geri kabul antlaşması arasında illiyet bağı yoktur. Turist vizesi üzerinden yaşamları tehdit altında olan insanların geri gönderilmesine ilişkin bir pazarlık sürdürmek normatif bir pozisyon değildir. Ayrıca, Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmeye çabalayan kimseler genel olarak insan hakları ihlallerinin ve çatışmaların yoğun olarak yaşandığı ülkelerden kaçmaya çalışan kimselerdir.
Aşağıda ayrıntılı bir şekilde tartışıldığı gibi Türkiye 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi ve 1967 New York Protokolüne getirdiği coğrafi çekince nedeniyle
Avrupa dışından iltica talebinde bulunanları mülteci olarak kabul etmemektedir. Bu nedenle güvenli iltica ülkesi değildir. Türkiye’de etkili koruma usullerinin
olmaması yerinden edilmiş kimselerin dönemin siyasi iradesine bağlı olarak kaynak ülkeye rahatlıkla gönderilmesine neden olabilecektir. Bu olasılık ileriki
süreçte Türkiye’nin Avrupa’ya en çok mülteci gönderen kaynak ve transit ülkelerle geri kabul antlaşmaları imzalamasıyla artacaktır. Gerçekte, Türkiye 10
Eylül 2001 tarihinde Suriye ile imzalamış olduğu Geri Kabul Antlaşmasını esas alarak 2002-2013 yılları arasında 2675 Suriyeli mülteciyi Esad rejimine teslim
etmiş,14 ve bu insanların hayatlarının riske atılmasına neden olmuştur.
14 Senar Ataman, Geri Kabul Antlaşması, AB ve Türkiye, 22 Nisan 2014. Web sitesi: http://multeci.net/?p=379. Son erişim tarihi. 15.07.2018.
Son olarak, AB’nin katı güvenlik mekanizmalarını güçlendirmeye yönelik göç politikasıysa insan ticareti ve kaçakçılığı yapan suç şebekelerini güçlendirmekte ve bu durum sığınmacıların yaşamlarını da tehdit etmektedir. 15
15 Cahide Sarı, Geri Kabul Anlaşması: Bir Taşeronlaştırma Zinciri, Ayrıntı Dergi. Web sitesi:
http://ayrintidergi.com.tr/geri-kabul-anlasmasi-bir-taseronlastirma-zinciri/. Son erişim tarihi: 10.08.2018.
AB, Geri Kabul ve Vize Muafiyeti antlaşmasıyla giderek artan mülteci akınını durdurmayı ve böylece mültecilerin bütünleşme projesine getireceği siyasi
ve iktisadi maliyeti dışsallaştırmayı hedeflemiştir. Söz konusu antlaşmalar bir nevi AB’nin sınır kontrol mekanizmalarını güçlendirmenin yollarından bir tanesidir. AB düzensiz göçü sınırları dışında kontrol ve denetim altına almayı ve böylece sorumluluktan kurtulmayı hedeflemiştir. Bu nedenle Komisyon’un Vize Muafiyeti Yol Haritasında istenilen reformların önemli bir bölümü sınır güvenliği ve yönetimi ve vize rejiminin AB standartlarına uygun hale getirilmesi gibi teknik
konuları içermektedir. AB’nin Türkiye’den sığınmacıların geçimlerini sağlama, kamu hizmeti ve soysal haklardan yararlanma ve Türkiye toplumu ile uyumun
sağlanması gibi mültecilerin dayanıklılık kapasitesini artırmaya yönelik reform talebi oldukça sınırlıdır. Sınır yönetimi ve belge güvenliğine ilişkin reformlarla
AB’nin doğuya doğru genişleyen sınırlarının güvenliği ve kontrolünün sağlanmasına ilişkin güçlü bir vurgu söz konusudur. Fonların kimlere ve hangi
nedenlerle dağıtılacağına ilişkin açık bir ifade yoktur.
Toplamak gerekirse, AB için yerinden edilmiş kimselerin dayanıklılıklarının geliştirilmesi insani ve normatif olmaktan ziyade araçsal bir yaklaşımı ifade
etmektedir. Yerinden edilmiş kimselerin sürdürülebilir ve asgari bir refah düzeyine sahip olması ve böylece Türkiye gibi AB’ye sınırdaş ülkelerde
yaşamlarını sürdürme olanaklarının artırılması, AB’nin Suriyeli sığınmacıları çeperinde tutmanın yollarından biridir. Geri Kabul Antlaşması ve Vize Muafiyeti
Yol Haritası gibi belgelerin lafzı ve ruhunda Suriyeli göçmenlerin krizler karşısında ayağa kalkma kapasitesi olarak tanımlanan dayanıklılık geliştirmeye yönelik zayıf vurgusunun altında böylesi bir perspektif yatmaktadır. Bir başka ifadeyle, Geri Kabul Antlaşması ve Vize Muafiyeti antlaşmasıyla Türkiye’ye sağlanan fonlar Suriyeli mültecileri güçlendirmekten ziyade, Türkiye hükümetinin “jandarma” rolü karşılığında verilen bir bedel olarak da değerlendirilebilir. Yerinden edilmiş kimselere yönelik böylesi güvenlik eksenli bir yaklaşımın altında sığınma hakkının Birlik sınırları dışında veya çeperinde tutulması anlayışı yatmaktadır.
Böylece AB yerinden edilmiş kimseleri koruma sorumluluğunu Türkiye’ye devretmekte ve sığınmacıların haklarının üstü örtülü bir biçimde ihlaline neden olmaktadır.
3. Türkiye’nin Sığınmacıların Dayanıklılığını Artırma Stratejileri
Suriye’den Türkiye’ye ilk mülteci akını Suriye’deki iç savaştan kaçan sayıları yüzlerle ifade edilebilecek mültecinin 29 Nisan 2011 tarihinde Türkiye’ye sığınma
talebinde bulunmasıyla başlamıştır. Türkiye hükümeti, Suriyeli sığınmacıların iltica talepleri karşısında “açık kapı” politikasını uygulamaya koymuştur. İlk olarak da bir sınır kenti olan Hatay’da kamplar kurmaya başlamıştır. Suriye’deki krizin ilk aylarında çatışmaların yakın zamanda sona ereceği ve sığınma talep eden Suriyelilerin kısa vadede ülkelerine geri dönecekleri göz önünde bulundurulmuştur. Bu nedenle, Türkiye Suriyeli sığınmacılara yönelik kalıcı
tedbirler almaktan ziyade, kamplarda ikamet eden Suriyelilere acil insani yardım sağlamıştır. Suriyeli sığınmacılara yönelik kısa vadeli çözümlerin yetersizliği,
Türkiye’nin dayanıklılık inşasına ilişkin uzun vadeli stratejileri geç de olsa benimsemesine neden olmuştur.
Türkiye’nin Suriyeli mültecilerin dayanaklılıklarını artırmaya yönelik stratejilerinin iki temel boyutu vardır. Bunlardan ilki Suriyelilere sağlanacak hak ve yükümlülükleri belirleyecek olan hukuksal zemin, ikincisiyse, yasal mevzuatının Suriyeli mültecilerin dayanıklılık kapasitelerini artırmaya yönelik uygulanmasıdır.
3.1. Suriyelilerin Dayanıklılığının Artırılması Hukuksal Çerçevesi
Türkiye Suriye iç savaşı nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda olan ve günümüzde sayıları 3 milyonu aşan sığınmacıyı mülteci statüsünde
değerlendirmemiştir. Savaşın başlangıcında Suriyelileri misafir olarak görmüştür (Kaya & Eren, 2015 s: 48). İçişleri Bakanlığınca hazırlanan, “Türkiye’ye Toplu
Sığınma Amacıyla Gelen Suriye Arap Cumhuriyeti Vatandaşlarının ve Suriye Arap Cumhuriyetinde İkamet Eden Vatansız Kişilerin Kabulüne ve Barındırılmasına
İlişkin Yönerge” ile sadece barınak, yiyecek, hijyen gibi günlük temel ihtiyaçları sağlamaya yönelik tedbirler alınmıştır. Suriyelilerin sanıldığından daha uzun
ikamet edeceği anlaşılınca, Türkiye kalıcı tedbirler almaya başlamış, hukuki statülerinin ve akabinde sağlanacak korumanın biçimlerine ilişkin bir tartışma
doğmuştur.
Suriyeli sığınmacıların dayanıklılığını artırmaya yönelik en önemli adım, uzun vadeli korumanın hukuksal bir zemininin oluşturulmasıdır. Hukuki olarak
Suriyeliler Avrupa dışından geldikleri için mülteci olarak değerlendirilememiştir.
Bu nedenle, Suriyeli sığınmacıların hukuksal durumunu belirlemek amacıyla, ağırlıklı olarak AB’nin baskıları sonucunda, yukarıda belirtilen 6458 sayılı
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu benimsenmiştir.16
16 İç İşleri Bakanlığı Göç İdaresi, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Yayın No: 3, Aralık 2013.
http://www.goc.gov.tr/files/files/goc_kanun.pdf. Son erişim tarihi: 10.08.2018.
Bu kanun etkili bir iltica ve göç yönetimini hedefleyerek, Suriyelilere sağlanan hakları uluslararası standartlara uygun hale getirmiştir. Kanun göç alanına ilişkin politika ve stratejileri uygulamak, göç alanında çalışma yürüten “kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak, yabancıların Türkiye'ye giriş ve Türkiye'de kalışları, Türkiye'den çıkışları ve sınır dışı edilmeleri, uluslararası koruma, geçici koruma ve insan ticareti mağdurlarının korunmasıyla ilgili iş ve işlemleri yürütmek üzere Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün” kurulmasını öngörmüştür.17
17 İç İşleri Bakanlığı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 03.01.2007. Web sayfası: http://www.goc.gov.tr/icerik6/gocidaresinden-sorumlu-vali-yardimcilari-toplantisi-yapildi_359_5766_427_icerik. Son Erişim Tarihi: 10.08.2018.
Bu kanunla birlikte Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 81 ilde, 148 ilçede ve yurt dışında teşkilatlanmıştır. 18
18 İbid.
Söz konusu kanun mülteci, şartlı mülteci, ikincil koruma ve geçici koruma gibi farklı koruma biçimlerini tanımlamıştır. Suriyeliler bir kitlesel akın sonucu
Türkiye’de bulunduklarından bireysel koruma biçimi olan “şartlı mülteci” ve “ikincil koruma” statüsünde değerlendirilmemiştir. “Çok sayıda, aniden ve
kitlesel olarak” Türkiye’ye girdikleri için geçici koruma hukuksal statüsüne tabii kılınmışlardır (Kaya & Eren, 2015 s: 48). Yukarıda ayrıntılı bir biçimde tartışıldığı
gibi geçici koruma “öngörülemeyen ve ivedi nitelikteki bir durum sebebiyle baş gösteren acil akınlar sonucunda göç etmek zorunda kalan kişilerin korunmasını
sağlamak üzere geliştirilmiş” bir statüyü ifade etmektedir (Kaya & Eren, 2015 s: 33).
6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 91. Maddesi geçici korumaya ilişkin temel noktaları belirledikten sonra, uygulamaya yönelik
ayrıntıları bir yönetmelikle düzenlemeyi öngörmüştür. Bu hükme istinaden Geçici Koruma Yönetmeliği 22.10.2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.19
19 Geçici Koruma Yönetmeliği, Bakanlar Kurulu Tarihi: 13.10.2014. No: 2014/6883. Yayınlandığı Düsturun Tertibi: 5. Cilt: 55.
Geçici Koruma Yönetmeliğinin geçiş hükümlerini düzenleyen geçici Madde 1’e göre Suriye’de olan olaylar yüzünden Türkiye’ye kitlesel veya bireysel olarak
gelen Suriye vatandaşlarının geçici koruma altına alınmasını öngörülmüştür. Yönetmelik “uluslararası koruma talebi bireysel olarak değerlendirmeye
alınamayanlara sağlanabilecek geçici koruma işlemlerinin usul ve esasları ile bu kişilerin Türkiye’ye kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve yükümlülükleri, Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemleri, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirleri ve ulusal ve uluslararası kuruluşlar arasındaki işbirliğiyle ilgili hususları” düzenlemiştir.20
20 Ibid.
3.2. Geçici Koruma ve Suriyelilerin Dayanıklılığını Artırmaya Katkısı
Hukuksal alanda yapılan düzenlemelerin dışında, Türkiye Suriye mülteci krizinin ve ülkede halihazırda ikamet eden mülteci topluluklarının değişen gerçeklerine bir yanıt olarak, farklı alanlardaki politikaları yeniden düzenlemiştir.
Mülteci krizine ilişkin devlet merkezli yaklaşım yerine uluslararası örgütleri ve sivil toplum örgütlerini politika yapım ve uygulama süreçlerine katan iyi yönetişim perspektifini benimsemiştir (İçduygu, 2015 s:9). Aynı şekilde, mülteci krizinden insani yardım ekseninden çıkarak kısa vadeli acil müdahaleye dayalı politikalar yerine, Suriyeli mültecilerin Türkiye ile toplumsal uyumunu mümkün kılacak ve onların dayanıklılık kapasitelerini artıracak uzun vadeli politikaları benimsemiştir.
Başlangıçta Suriyeli mültecilerin kabul ve yardımlarının dağıtılmasına ilişkin asıl sorumluluk Türk Kızılayı ve AFAD gibi örgütlerin inisiyatifine bırakılırken, zaman
içerisinde Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Kurumsallaşma mülteci politikasında önemli bir değişimin ve uzun vadeli planlama ihtiyacının önemli bir
işaretidir.21
21 İbid.
Geçici koruma mevzuatı Suriyeli vatandaşların dayanıklılık kapasitesini geliştirmeye ve toplumsal uyumu artırmaya yönelik önlemleri düzenlemiştir.
Suriyeli mültecilere “sağlık, eğitim, iş piyasasına erişim, sosyal yardım ve hizmetler ile tercümanlık ve benzeri hizmetler” sağlanması öngörülmüştür.22
22 Geçici Koruma Mevzuatı, Madde 26. Ayrıca bakınız: Türkiye Cumhuriyeti Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Türkiye’de Geçici Koruma Statüsündeki
Suriye Vatandaşlarına Yönelik, Sosyal Uyum ve Psiko-Sosyal Destek Çalışmaları, Suriyeliler Koordinasyon ve Planlama ve Çalıştayı, s: 59. Ankara, 2016.
Geçici Koruma Yönetmeliğinin 27. Maddesi, Suriyeli sığınmacılara sağlanacak sağlık hizmetlerini ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir. 23
23 Geçici Koruma Mevzuatı, Madde 27.
Söz konusu maddeye göre Suriyelilere geçici barınma merkezlerinde ve merkezlerin dışında Sağlık Bakanlığı’nın kontrolünde sağlık hizmetlerinin sağlanması güvence altına alınmıştır. Sağlık hizmetlerini yürütmek üzere geçici barınma merkezlerinin içinde sürekli faaliyet gösterecek sağlık merkezleri kurulabilmektedir. Ayrıca, Suriyeliler hastaneler ve sağlık ocaklarında tedavi görebilirler. Sunulan sağlık hizmetinin bedeli AFAD tarafından ödenir. Geçici barınma merkezlerinin bulunduğu koşulların sağlık açısından uygun hala getirilmesi sağlanır.
Yönetmeliğin 28.Maddesinde Suriyelilere sağlanacak eğitim hizmetleri hüküm altına alınmıştır. Geçici korumaya tabii olan Suriyeliler okul öncesi eğitim
ve öğretim, ilköğretim ve orta öğretim ve her yaş grubuna yönelik olarak dil eğitimi ve meslek edinme, beceri ve hobi kurslarının isteğe bağlı olarak
düzenlenmesini mümkün kılmıştır.24
24 Geçici Koruma Mevzuatı, Madde 28
Suriyelilere yönelik eğitim faaliyetlerinin düzenlenmesi için Milli Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürlüğü “Yabancılara Yönelik Eğitim ve Öğretim Hizmetlerini” benimsemiştir.
Yönetmeliğin 29. Maddesi geçici koruma statüsünde olanların iş piyasasına erişim haklarını güvence altına almıştır. Bakanlar kurulunca belirlenecek sektörlerde, iş kollarında, coğrafi alanlarda, çalışma iznini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından alabilecekleri belirtilmiştir. 25
25 Türkiye Cumhuriyeti Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Türkiye’de Geçici Koruma Statüsündeki Suriye Vatandaşlarına Yönelik, Sosyal Uyum ve Psiko-Sosyal Destek Çalışmaları, Suriyeliler Koordinasyon ve Planlama ve Çalıştayı, s: 59. Ankara, 2016.
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ve Geçici Koruma Yönetmeliği Suriyeli mültecilerin acil insani ihtiyaçlarına cevap verebilecek ve aynı zamanda
sağlık ve eğitim hizmetlerine erişimleri mümkün kılacak güçlü bir iltica çerçevesi oluşturmuştur.
4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder