3 Aralık 2020 Perşembe

AKP NİN 15 YILI EKONOMİ., BÖLÜM 3

AKP NİN 15 YILI EKONOMİ.,  BÖLÜM 3


akp nin 15 yılı, Bilal Bağış, abd, ab, İspanya, Güney Kore, Almanya, Japonya, Mali Kriz, Marmaray, Tüp geçit, Osmanlının Fetret Devri,

  15 Temmuz 2016.nın hemen sonrasında karşımıza çıkan 3 önemli şoku ( Darbe Girişimi, Not indirimi ve OHAL ilanı); 1990.larda, hatta 2000.lerin başında yaşamış olsaydık, ülkenin hali nice olurdu.20 

   FETÖ darbe girişimi sonrası yaşanan bu sınırlı etki, Türkiye ekonomisinin aldığı yolu göstermesi açısından oldukça önemlidir. 

15 Temmuz, bu anlamda, Nebi MiŞ.in de özetlediği gibi, devlet ve milletin birlikte tüm terör ve kriz çığırtkanlarına karşı verdiği topyekun bir savaştı.21 

Türkiye.nin, son 15 yılda, batı ile geliştirilen güçlü ilişkileri de önemli bir başka artıdır. Batı ile ilişkilerin geliştirilmesi ve piyasa ekonomisinin etkinliği de krizlerle mücadelede önemli unsurlardan biridir. Bu açıdan, AK Parti iktidarları döneminin önemli kazanımlarından biri de ilk yıllardan itibaren Türkiye.nin batı ile entegrasyonuna verdikleri önem oldu. 1950.lerde, Menderes iktidarıyla başlayan ilişkiler; 1980.lerdeki Özal iktidarı ve liberal politika açılımları ile geniGledi. 2000 sonrası başlayan AK Parti iktidarları, AB üyelik adımları ve proaktif dış politika ile bu ilişkileri zirveye çıkaracaktı. 

Türkiye ekonomisinin dönüşümü ile ilgili altı çizilmesi gereken bir başka önemli unsur da„borç. kavramıdır. AK Parti iktidarı sonrası Türkiye ekonomisinin 
en önemli kazanımlarından biri de gerileyen borç/GSYH oranıdır. Unutulmamalı ki; modern krizlerin merkezindeki önemli unsurlardan biri de „borç.tur. 

Borcu ve borcun tarihini anlayamadan, modern finansal sistemi de anlayamaz sınız. 22 

Bu toprakların borç ile ilk ciddi imtihanı, ilk önemli ölçekli acı yenilgilerden 1839 Balta Limanı antlaşması sonrası başladı.23 

Modern dünyanın o günkü egemenleri, sonrasında, Türkiye.yi borca boğup; ülke ekonomisi ve siyaseti üzerinde uzun yıllar (hatta yüzyıllar) sürecek sağlam 
hakimiyetlerini kurdular. Türkiye.nin daha 2002'de toplam bütçesinin yüzde 86'si borç faizine gidiyordu. 2017 yılına gelindiğinde ise artık toplam bütçenin 
sadece yüzde 10-11'i borç faizine gitmektedir. Aradaki uçurum dikkat çekicidir. 
Borç ile bağlantılı bir diğer önemli veri de „bütçe açıkları dır. 

Bütçede çok ciddi bir disiplin ile büyük bir başarı yakalandı. Türkiye'nin zaten önemli bir CAD sorunu bulunuyor, sağlanan bu bütçe disiplininin bozulmaması 
hayati önemdedir. Borç sorunu artık geçmişte kaldı diye düşünmek de ciddi bir yanlışlığa sürükler. Anadolu topraklarının on yıllardır acısını derinden hissettiği 
borç-faiz sarmalını, bugünün birçok GOÜ.leri hala derinden yaşamaktadır. Bugün, gelişmekte olan ülkelerde hala sürdürülebilir borç dinamiği adı altında borçluluğun devamı aşılanmaya devam ediliyor. 

Eggertsson ve Krugman.ın etkili bir makalesi, 2008 krizini, borçların artışını takip eden bir „borç-ödeme. sürecine bağlar.24 

   Borçların geri ödenmesi için, varlıkların satılması ve devamında da fiyatlar genel seviyesinin düşmesi, Büyük Buhran dönemindeki Fisher.in meşhur „debt-deflation. teoremini hatırlatır.25 

Küresel finansal sistemin bugünkü karmaşık yapısını ve finansal piyasaların derinliğini türev ürünler piyasasını anlamadan da tam olarak kavrayamazsınız. 
2008 krizinin arefesinde, küresel türev ürünler piyasası, tüm dünyanın ekonomik üretiminin yaklaşık on katını ifade eden $700 trilyon seviyelerinde idi. 
2009.daki toparlanma sürecinin ardından, bugün, özellikle de özel sektör kaynaklı borç birikiminin tekrar artma eğiliminde olduğu konuşuluyor. Bu anlamda, 
2008 krizinin sebeplerinin başında, türev ürünler piyasasında, finansal kağıtlar üzerinde yapılan çoklu işlemler öncelikli olarak anlaşılması gereken bir faktördür. 
Türkiye.de bu tehlikeli enstrümanların henüz yaygın kullanımda olmaması ve piyasasının aktif olmaması önemli bir avantaj sağlarken; finansal piyasanın 
henüz düzenlenmemesi ve denetim eksikliği de ciddi riskler barındırır. 

Emtia ve varlık fiyat balonu ile bunların yurtiçi yansımaları da, dikkat çekilmesi gereken, önemli bir başka konudur. Sadece konuta dayalı kredi ve kağıtlar değil, 
kaya gazına yapılan ciddi yatırımlar ve bağlantılı fiyat artışları; konut fiyatlarının sürekli artacağı beklentisi ve onunla bağlantılı borçların sürdürülebilirliği 
sorununa da kafa yorulmalıdır. Özel sektör tahvillerine yapılan yüklü yatırımların geleceği, kaya gazı vb. alanlarda yapılan ciddi yatırımlar ve bu yatırımların 
sonuç vermeme ihtimali önemlidir. Artan faizler, bu tahvillerin değerini düşürürse; bir çok hedge fund batabilir. Bu da 1990.ların sonundaki gibi yeni bir kriz getirebilir. Konut piyasasında balon endişelerinin henüz dinmemiş olması da yeni bir kriz söylemini güçlü tutumaktadır. Diğer yandan, yeni bir krizin merkezi olarak da olağan şüpheliler listesinin en önünde Çin ve Avrupa ülkeleri sıralanır. Ancak, Japonya ve Almanya gibi doygunluğa ulaşmış yaşlı ülkeleri de bu sıralamanın ve yeni finansal krizlerin önemli kaynakları olmaya adaydırlar. 

Hala var olan risk teşvikleri, devamındaki yüksek risk alma eğilimi ve aşırı gevşeklik ile regülasyon eksikliği de ciddi bir risk unsuru olarak karşımızda 
durmaktadır. Malum, 2008 krizinin arkasında, agresif risk alarak karlarını maksimize etmeye çalışan büyük şirketler ve finansal kurumlar vardı.26 

Bankalar, yatırım şirketleri ve hatta sigorta şirketleri bu kategoriye giren belli başlı kurumlar olarak göze çarpıyor. Dünya.daki pastanın mümkün olduğunca daha fazlasını elde etmeye çalışan (bazen de yatırımcılarca buna zorlanan) aç gözlü yöneticiler ve finansal kurumlar, finansal sistemin sonunu hazırlıyor. Bu yüzden de, yeni dönemde, kriz riskini minimize etmenin bir yolu da muhtemelen yine bu agresif yüksek kar güdüsünün önüne geçilmesinden geliyordur. 

 Malum, 2008 krizi döneminin en çok konuşulan konularından biri de konut piyasası idi. ABD ve Avrupa.da kök salan küresel finans krizi, temelde, bu ülkelerin konut piyasalarından ve onunla bağlantılı krediler ve türev ürünlerden kaynaklanıyordu. ABD.de subprime denen, düşük ve alt gelirli aileler grubuna sunulan konut kredileri ile; tüm bu özel sektör kağıtları üzerine kurulan türev varlıklar, krizin tam merkezinde idi. Türkiye.de ise, hem konut kredisi piyasasının çok derin olmaması hem konuta dayalı teminatlandırılmış krediler ve borçların çok büyük olmaması iyi bir önlem oldu. Bunun yanında herkese konut kredilerinin verilmemesi ve yüzde 25 özsermaye şartı gibi önleyici önlemler de özel sektör borç piyasasında dallanıp, budaklanma yaşanmasına engel oldu. 

Eichengreen ve Temin gibi örnekler ise, 2008 krizini temelde bir sabit kur krizi olarak değerlendirmektedir.27 Bu liberal görüş, 2008.deki küresel finansal krizi, 
1930.lardaki Büyük Buhran döneminin „ altın standardı. benzeri finansal sınırlama uygulamasına bağlar. Buna göre, krizin özellikle de Avrupa.da yayılması ve 
genişlemesi de çok doğaldır.28 

Diğer yandan, Türkiye, AK Parti iktidarı sonrası sağlamlaştırdığı dalgalı kur sistemi ve Avro dışında olmanın da avantajı ile bu etkiyi minimize ediyordu. 

Nitekim, 2001.de, finansal sistemimizdeki yapısal sorunlar, o dönem aktif olan sabit kurun sürdürülmesini imkansız kılmış ve kriz patlak vermişti. 
Finansal sistemin regülasyonu da bir diğer önemli sorundur. 1980 sonrasının liberalleşme dalgası, beraberinde aşırı gevşeklik ve özellikle de türev piyasalar üzerinden aşırı borçlanma, bireysel kar ve kaygıyı önceleme ve agresif risk alımını getirdi. Doğrusu, regülasyonlar ve denetim, Türkiye.nin birçok batı ülkesine karşı, oldukça avantajlı olduğu temel konulardan biridir. Regülasyonlar, bir anlamda „tail risk. denen, düşük olasılık ve yüksek zarara sahip krizleri önleme amacı güder. Bu yüzden de, hükümetler ve politikacılar, bankaların ve finansal sistemin batmaması için, gerekli görünen yerlerde, tekrar istikrarın sağlanması için her zaman tetikte 
beklerler. Bu noktada, Türkiye.de özellikle de finansal alanda atılan adımlar; örneğin, SPK, BDDK, TMSF ve TCMB.nin bazısının özerk birer kurum olarak kurulması ve bazısının da yetkilerinin artırılması ile ekonomi koordinasyon kurulu gibi yeni birimlerin kurulması önem kazanmaktadır. 

Kredi genişlemesi de Türkiye.de önemli sorunlardan ve finansal tehlike unsurlarından biri olma potansiyeli taşımaktadır. 

Ancak bu riskin batıdaki, özellikle de ABD.deki seviyesinde olduğunu iddia etmek abartı olur. Burada önemli bir risk faktörü de, dış kaynakların sınırlı olduğu bir dönemde; TL kredilerin TL mevduata oranının yüzde 142 seviyelerinin üzerinde seyretmesidir. 
Nitekim, son dönemde, Çin gibi gelişmekte olan ülkelerde büyümenin kredi ile gerçekleşmeye başladığı belirtiliyor. Türkiye ekonomisi ile ilgili önemli 
risklerden biri, bugün Çin ekonomisinin yaşadığı Keynez- Schumpeterian tipi kredi-yatırım-büyüme trendine girilmesi olasılığıdır. Bu tehlike farkedilip, 
taksitlendirme ve aşırı borçlanmaya karşı alınan önlemler önemlidir. 

Borç faiz sarmalına dönüş anlamına gelebilecek olası adımlar, ülkenin yarınlarını riske atma tehlikesi barındırır. Kredi büyümesi ile ilgili bir başka önemli 
faktör de özel sektör borcudur. 

Mian ve Sufi, birçok ekonomistin aksine bankacılık krizlerinin değil hanehalkı borçlarının 2008.deki küresel krizi getirdiğini iddia eder.29 

Özel sektör borçlarının, kamu borçlarından daha tehlikeli olabileceğini çok güzel açıklayan bu çalışma; kriz dönemlerinin zayıflayan talepleri ve onunla 
bağlantılı sorunların krizde nasıl katlanarak büyüdüğünü göstermesi açısından önemlidir. 

Özetle, 2008 krizinin teğet geçtigi Türkiye, tarihi etkiler gösteren 2001 krizinden bu yana çok yol aldı. Çok tecrübe kazanıldı. 

Yukarıda da basedildiği gibi, mali ve para politikaların görece uyumu ve 2001 sonrası hayata geçirilen finansal reformlar, 2008 krizine rağmen, ciddi bir sıçrama hamlesi ve sağlam ekonomik ve finansal temeller kazandırdı. Türkiye, 2002-2016 arası her alanda ilerledi; piyasaları derinleşti ve ekonomi büyüdü. 

Doğrusu, 2013 Mayıs ayındaki Gezi olaylarına dek, herkesin gıpta ile baktığı bir ülke görünümündeydik. Aradan geçen zamanda, krizler, irili ufaklı sarsıntılar ve ekonomik büyüme rekorları ile dolu dönemin sonunda Türkiye, kişi başı GSYH.yı üç katına çıkarıp; Dünya bankasının gelişmiş ülkeler sınıfına girdi. 

Büyük resimde, Mehmet Simşek.in de yerinde deyimiyle, Türkiye.nin son 10-15 yıllık kriz ve önlemler tecrübesinden diğer ülkelerin, özellikle Türkiye ile aynı sıkıntıları yaşayan gelişmekte olan ülkelerin, alması gereken çok dersler var. 

Bu durum, hem 2001 krizi sonrasını hem de 2008 krizi sonrası dönemi kapsamaktadır. En basitinden, makro ihtiyati önlemler uygulanırken, ulusal ve 
uluslararası risklerin birlikte düşünülmesi becerisi, yeni dönemdeki değişimin önemli bir yansımasıdır. Cari açık ve kur risklerine dayalı kısa vadeli sorunların çözümü ve daha uzun vadeli, rekabet gücü yüksek sektörler oluşturulması gibi planlar da birlikte ele alınmalıdır. 
***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder