3 Aralık 2020 Perşembe

AKP NİN 15 YILI EKONOMİ., BÖLÜM 1

  AKP NİN 15 YILI EKONOMİ.,  BÖLÜM 1


akp nin 15 yılı, Bilal Bağış, abd, ab, İspanya, Güney Kore, Almanya, Japonya, Mali Kriz, Marmaray, Tüp geçit, Osmanlının Fetret Devri,

KRİZLERLE MÜCADELE STRATEJİSİ VE EKONOMİ POLİTİKALARINDA YENİ DÖNEM, 

BİLAL BAĞIŞ 1 

GİRİŞ

Bu çalışma, Türkiye.nin özelde 2008-2009 dönemindeki, geneldede son 15 yıldaki kriz tecrübelerine odaklanır. 
Çalışma, bu tecrübeleri, hem küresel hem gelişmekte olan ülkeler perspektifinde değerlendirerek; yeni Türkiye.nin krizlerle mücadele tecrübesi ile ilgili dersler sunmayı amaçlar. 

Son 15 yıldaki AK Parti hükümetlerinin, gerek yeni 2023 vizyonu ve gerekse kuruluşundan bu yana bağlı kaldığı görülen „istikrarlı ve güçlü ekonomi. amacı 
doğrultusunda Şekillendirilen beyanname ve politika uygulamaları analiz edilmektedir. AK Parti hükümetlerinin 2002 sonrası hayata geçirdikleri ekonomi 
politikaları ve krizlerle mücadele tecrübelerinin, ABD.de Büyük Buhran sonrası hayata geçirilen bir dizi ekonomi politikası ile de ciddi bir benzerliği ve kader 
birliği vardır. Bu açıdan da, çalışma, 2002 sonrası dönüşüm hamlesini hayati önemde ve yerinde olarak değerlendirir. Elde edilen sağlam temel, Türkiye 
ekonomisine, son 15 yılda, ABD ekonomisinin Büyük Büyüme dönemi gibi bir sıçrama fırsatı oluşturdu. Bu çalışma, ekonomi alanındaki reformların ve son 
15 yıldaki performansın, AK Partinin sürekli iktidarının anahtar unsuru olduğunu iddia etmektedir. 

2002 Sonrası Dönüşüm 

Türkiyenin kendi gelir ve gelişmişlik düzeyindeki birçok ülkeye örnek olabilecek ekonomik dönüşüm ve krizlerle mücadele tecrübesinin başlangıcı, 2001.in 
karanlık bir Çarşamba gününe denk gelir. Özellikle de 2012 e kadar, politika uygulamaları ve reform iradesi hızlı ve başarılı olarak sürdürüldü. 3 Kasım 2002.de başlayan AK Parti iktidarı, 2008 dönemindeki kısa bir bocalama evresinin dışında, bu dönüşüm hamlesini kesintisiz sürdürdü. AK Parti iktidarlarının, özellikle de ilk 2 dönemde, başlattıkları ekonomik dönüşüm hamlesi ve Türkiye.ye kazandırdıkları diliriş umudu, devamında sürekli bir iktidar serisi de getirdi. Birçok 
kesimde seveni olduğu kadar, tarihteki birçok önemli lider gibi sevmeyeni de çok bir lider olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu dönüşümün önderi olarak, ülke tarihinde adından uzun yıllar söz ettirecek gibi görünüyor. 

Hikayeyi biraz daha geriden almak gerekirse; Modern Türkiye, 1923.teki devrim ve Cumhuriyetin ilanını takiben, Osmanlı.nın tarım ağırlıklı iktisadi yapısından; 
yeni bir sanayileşme hamlesi ile, yepyeni bir ekonomi mucizesi oluşturmaya çalıştı. Çok yol alındığı şüphesiz; ancak gelinen noktada, bugün hala istediğimiz 
yerde değiliz. AK Parti hükümetlerinin de son 15 yıldaki ekonomik dönüşüm mucizesi Türkiye.ye ciddi yol aldırdı; fakat, gelişmiş ülkeler (GÜ) seviyesine 
ulaşmaya henüz yetmedi.2 

İspanya, Güney Kore, hatta Almanya ve Japonya gibi yeni bir iktisadi mucize örneği için en az 20-30 yıllık uzun bir dönem boyunca yüzde 5.in üzerinde 
büyüme gerekiyor. Bunun yolu da, AK Parti iktidarının yapmaya çalıştığı gibi, yeni bir uzun vadeli istikrar yolu (başkanlık sistemi gibi) veya ekonomi politikaları anlamında trendin dışını zorlamaktan geçiyor.3 

Son 15 yıldaki reformların devamı ve reform iradesinin kaybedilmemesi, güçlü bir merkezi otoritenin oturtulması ve  kurumsal kalitenin artırılması açısından da önemlidir. Yerli ve milli ekonomi politikası oluşturma çabalarına gelen eleştiriler de, özgün politika anlamında alınacak çok yol olduğuna işaret ediyor. Basit bir örnek, içinde bulunduğumuz bu politika trajedisini anlamaya daha çok yardımcı olacaktır. Amerikalı ekonomist Minsky, 1986 yılında, FIH teorisini ortaya attığında, en kuzey uçtaki Washington eyaletinde kendi halinde inzivaya itilmişti.4 

Akademisyen arkadaşları, bu çılgın ekonomiste gülüyorlardı. Ancak, tam 20 yıl sonra, küresel ölçekte borç krizi patlak verdiğinde akla ilk gelen isimlerden biri de Minsky idi. Yine, Nobel ödüllü ekonomist Krugman bile son 50 yılda, modern ekonominin ve özellikle de makroekonomide öğrendiklerimizin, en iyi ihtimalle hiç bir fayda sağlayamadığını yazmaktadır. 

Bu anlamda, gelinen noktada, son 15 yıldaki iktidarların bize öğrettiği temel değerlerden biri şu oldu: Son 200 yılın batı egemen ekonomi anlayışından daha fazlasını söyleyebilmeli; özgün alternatifler üretebilmeliyiz. Daha genel anlamda, bugün modern borç ve faiz sarmalının insanlığı kara deliklere ittiği gerçeği görüldükçe; yeni söylemlere neden bu denli ihtiyaç duyduğumuz daha kolay ve 
anlaşılabilir görünüyor. 2002 sonrası dönüşüm, tam da bu yüzden, önemli dersler sunar. 

KRİZLERLE MÜCADELE TECRÜBESİ 

   2001 krizinden yorgun düşen Türkiye.de, 2002 sonrası iktidara gelen AK Parti hükümetlerinin temel felsefesinin, daha müreffeh, daha güçlü ve daha istikrarlı 
yeni bir Türkiye olduğu görülüyor.5 

   2002 sonrası dönemde, bu doğrultuda, özellikle de maliye politikasında ciddi başarılar elde edildi. Doğrusu, AK Parti hükûmetlerinin 2002 sonrası hayata 
geçirdikleri ekonomi politikalarının, ABD.de Büyük Buhran sonrası hayata geçirilen bir dizi ekonomi politikası ile de ciddi bir benzerliği söz konusudur.6 

Ancak, ABD.dekinden farklı olarak bizimki, her üç AK Parti iktidarı boyunca sürdü. 2002.de başlayan bu dönüşüm hamlesi ile, Türkiye, her yeni dönemde daha da güçlendi ve Batı ile arasındaki gelişmişlik farkını adım adım eritti. Finansal altyapının sağlamlaşmasını müteakip, son birkaç yüzyıllık finansal tarihin en önemli krizlerinden 2008 Küresel Finansal Krizi de Türkiyeyi sadece Teğet geçecekti. 

AK Parti iktidarlarının önemli özelliklerinden biri de, politik istikrar ile birlikte, ekonomik istikrarı da Türkiye.ye kazandırmalarıdır. 

Özal sonrası Türkiye.nin en ciddi eksikliği bu sayede giderilmiş oldu. Hatırlamakta fayda var: 1990.lardaki kronik finansal sıkıntılar, ülkeye Osmanlının
 „Fetret Devri.nin bir benzerini yaşatmıştı. 2001 krizine dek, ülkeye hakim olan siyasi belirsizlik, üretici, tüketici ve yatırımcının ekonomiye güvenlerinde ve uzun 
vadeli karar alma yetilerinde ciddi engeller oluşturdu.7 Ekonomideki kırılganlıkların bir sonucu olarak da, 2001.de, Türkiye, tarihinin en büyük krizlerinden 
birini yaşadı. 

Ekonomi Eski Bakanı Sayın Dervişin 2001 krizinden sonra Türkiye.ye daveti ve hayata geçirdigi „güçlü ekonomiye geçiş programı., 

Özünde batıda uygulanan klasik bir Neo-liberal politikalar setiydi. Sosyal yönleri zayıftı. Önceki IMF programlarında olduğu gibi, kemer sıkma ve daralma programda öncelikli idi. AK Parti iktidarları, bunun üzerine, yapısal reform niteliğinde sosyal programlar, altyapı yatırımları, kurumların ve finansal 
sistemin güçlendirilmesi gibi eklemelerde bulundu. Bu sayede de makro ekonomik ve finansal istikrar yönünde ciddi yol alındı. 

Bugünün Başkanlık Sistemine geçiş çabaları da bu istikrarın devamı doğrultusunda değerlendirilmelidir. 

2001 deki bu ilk ciddi krizin sonrasında, AK Parti iktidarı, sıkı para politikası, mali disiplin ve bankacılık sisteminin daha sıkı denetimi politikalarını güçlü bir irade ile devam ettirdi. Merkez Bankası bağımsızlığı ve para politikası stratejisi ilk kez hayata geçirildi ve belli bir program dahilinde politikalar uygulama bilinci kazanıldı. Finansal sistemin denetimi ve yeniden düzenlenmesi ile ilgili adımlar, özellikle önemlidir ve 2008.deki tarihi kriz döneminde önemli bir dayanak oluşturdu. Yıllarca potansiyelinin altında üretmeye zorlanan ekonomi, adım adım gerçek kimliğine ve limitine ulaştı.8 

Burada, altı çizilmesi gereken önemli bir nokta da: AK Parti hükümetlerinin temel politika aracının çoğunlukla Keynezyen politikalar olduğu gerçeğidir. 

Bu Keynezyen politikalar, daha özelde, altyapı projeleri (yeni havaalanları, köprüler ve duble-yollar gibi), otoyollar, tüneller, adalet sarayları, şehir hastaneleri, yeni üniversiteler, raylı sistem (Marmaray ve Tüp geçit gibi), hızlı-trenler, bölgesel kalkınma ajansları, GAP.a onlarca milyar dolarlık yeni ciddi yatırım gibi örneklerle sıralanabilir. Bu yönüyle de, uygulanan politikalar, 1930.ların ABD.sindeki New Deal.dan çok da farklı değildir doğrusu. 
 Diğer yandan, izlenen politikaların neoliberal yönleri de açıkça göze çarpıyor. Hatta, birçok ekonomiste göre de, 2001 krizi sonrası büyük oranda, neo-liberal 
politikalar benimsenecekti. 

Özellikle de Derviş in ekonomi bakanlığı döneminde temelde bahsi geçen bu neo-liberal politikalar önceliklendirilmişti. Neo-liberalizmin, herhangi bir sıkıntı 
anında hemen kemer sıkmaya yönelme dogması ile yine aynı akımın iki kutsal ilkesi Merkez Bankası bağımsızlığı ve enflasyon hedeflemesine geçişi de yine bu doğrultuda değerlendirebiliriz. Özelleştirmeler, döviz kurunun serbestleşmesi ve rekabetçiliğin artırılmasına yönelik adımlar da bu örnekler arasında sayılabilir. 

Kısacası, AK Parti iktidarları, 2002 sonrası dönemde, krizin ardından hayata geçirilen Neo-liberal „ Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı.nı, kalkınma ve sosyal 
programlarla zenginleştirerek; daha Neo-Keynezyen hale dönüştürdü ve özgünleştirdi. Bu da, sonraki dönemlere daha hazırlıklı ve güçlü bir ekonomi ve 
finansal altyapı ile girme fırsatı sundu. Bunun yanı sıra, özellikle de iktidarın ilk dönemini ifade eden 2002-2007 arasında, tek başına iktidara gelen AK Parti, nispeten daha rahattı. Yaşanan kriz tecrübeleri ve 2001 sonrasında alınan önlemler, Türkiye.yi, 2008 Küresel Finansal Krizinde diğer ülkelerdeki 
gibi olağanüstü mali önlemler almak zorunda bırakmadı. 

2002 sonrasının bir diğer önemli unsuru, dönüşüm hikayesinin ayrıntıları ve içeriğidir. Türkiye ekonomisinde üretimin çeşitlendirilmesi, katkısı genelde daha 
yüksek varsayılan savunma sanayiine yatırımlar, ekonomiyi daha güçlü ve dirençli kılmaktadır. AK Parti iktidarlarının bu ülkeye en önemli katkılarından biri de 
devletin piyasaya müdahalelerinin minimize edilmesi ve piyasa ekonomisinin önünün açılmasıdır. Bu sayede, 2002 sonrası dönüşümde özel sektör aktif bir 
rol oynayacaktı. Özelleştirmeler ile özel sektörün ağırlığı artırıldı. Bu sayede de, devletin ekonomiye ve piyasanın işleyişine müdahalesi minimize edildi. 
Bu anlamda, AK Parti iktidarlarının piyasa ekonomisine inancı, son 15 yılda ülke ekonomisine kazandırılan önemli bir farklılıktır. 

Farklılıklar, ekonomik aktivite ile ilgili ayrıntılardan ibaret değil elbette. Birçok ekonomik parametrede olduğu gibi, krizlerde de tüm Dünyanin tersine bir 
trend izledik Türkiye.de. Bu durum, aslında, her konuda ters hareket eden Türkiye gerçekleri ile de uyumlu idi. 

Örneğin, bizim politik sistemin hep karşılaştırılan ABD den bir farkı; bizdeki sosyal demokrat partinin, ABD.deki muhafazakar partinin politikalarını sürdürüyor 
olmasıdır. Daha çok demokrat parti çizgisindeki muhafazakar demokrat AK Parti.nin, Cumhuriyetçi Parti çizgisinde, piyasalara olan inancı, diğer bir farktır. 
Tüm bu olumlu reform ve değişim adımlarına rağmen; 2008.deki küresel kriz ve sonrasındaki kısa süreli belirsizlik dönemleri (Gezi ve 17-25 Aralık gibi), 
ciddi reformların devamını bir süre geciktirdi. Reformlar geciktikçe de orta-gelir-tuzağı gibi tartışmalar şiddetlendi. Bu noktadan sonra da, reformcu ve yenilikçi 
AK Parti iktidarının, 1990.ların kısır iç çekişmelerine çekilmesi ihtimali korkutucu boyutta artmaya başladı. Örneğin, 7 Haziranda tek başına hükümet kuramayan AK Parti, birkaç aylığına da olsa, dönüşüm hikayesine ara vermek zorunda kalacaktı. Diğer yandan, seçim sonrası başlayan koalisyon görüşmeleri 
de ciddi riskler ve belirsizlikler doğurdu.9 

Reformlar ve ekonomik dönüşüm bu kadar önemli ve direnç noktasında bu denli fayda sağlarken; daha önceki reform ve açılım dönemlerinin neden olumlu 
sonuç vermediği de önemli bir mevzudur. 

1990.lardaki açılımlarda, temelde, henüz tam hazır değilken giriştiğimiz için olsa gerek, bocalardık. Ciddi krizler yaşanmasının temel nedenlerden biri de, 
reform iradesini sürdürebilecek güçlü bir siyasi iktidarın yokluğudur. Nitekim, Osmanlının Fetret devri gibi, 1990.lar da, modern Türkiye.nin fetret devri oldu. 
2000.ler sonrası asıl ciddi ekonomik dönüşümü yaşadık. Modern ekonomik yapılar ve kurumsal kalite ile birlikte, piyasa ekonomisi 2002 sonrası dönemde oturmaya başladı. Ancak o da bir yere kadar geldi. gimdi, yeniden büyümek için yeni bir hikaye gerekiyor. Başkanlık sistemi tartışmaları da, işte, burada önem kazanıyor. 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder