2 Aralık 2020 Çarşamba

AB GÖÇMEN FONU NERELERE HARCANDI BÖLÜM 3

AB GÖÇMEN FONU NERELERE HARCANDI BÖLÜM  3



KAYIT DIŞI SUÇLAMASI,AB Komisyonu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Göçmen Bürosu, Gözde Kazaz , Göçmen  Geri Kabul Anlaşması,


TBMM ARŞİVİNDEN GERİ KABUL ANLAŞMASI..

Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE AVRUPA BİRLİĞİ ARASINDA İZİNSİZ İKAMET EDEN KİŞİLERİN GERİ KABULÜNE İLİŞKİN 
               ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
Yasama Yılı: 4
Birleşim: 106
Tarih: 19/06/2014

CHP GRUBU ADINA OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) - 

    Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma konusunda Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geri kabul anlaşması Genel Kurula gelmeden önce İçişleri ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonlarında görüşülmüş, sonrasında Dışişleri Komisyonunda ele alınmıştır. Anlaşmanın görüşüldüğü bütün komisyonlarda partimiz milletvekilleri kapsamlı muhalefet şerhleriyle itirazlarımızı kayda geçirmişlerdir fakat itirazlarımıza ne yazık ki kulak asan olmamıştır. Oysa, ciddi ulusal çıkarlarımız söz konusudur. Biliniz ki, biz, bu konuda siyaset yapma peşinde değiliz. Kaygılarımız ciddi ve samimidir. Amacımız, hep birlikte ülkemiz için uygun ve yararlı olanı bulmak ve yapmaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan geri kabul anlaşması mütekabiliyet temelinde Türkiye'de veya AB'ye üye ülkelerden birinde ülkeye giriş, ülkede bulunma veya ikamet etme koşullarını sağlayamayan veya sağlayamaz duruma düşen kişilerin anlaşmada belirlenen koşullar ve kurallar çerçevesinde ilgili ülkeye geri gönderilmesi işlem ve usullerini düzenlemektedir.
Bu anlaşmaya göre Türkiye, ülkesi üzerinden AB ülkelerine yasa dışı yollarla giden üçüncü ülke vatandaşlarını anlaşma yürürlüğe girdikten üç yıl sonra geri almaya başlayacaktır. Fakat, Türkiye'yle ikili geri kabul anlaşması veya benzer düzenlemeleri bulunan üçüncü ülkelerin vatandaşları ve vatansız kişilerin iadesi geri kabul anlaşması yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayacaktır. Geri kabul anlaşması uygulanmaya başlandıktan sonra AB ülkelerine yasa dışı yollardan giriş yapmış veya AB ülkelerinde ikamet eden düzensiz göçmen grubuna düşen vatandaşlarımız da maalesef Türkiye'ye iade edileceklerdir.

Yukarıdaki gerçekler ortada dururken, 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan geri kabul anlaşması ve vize muafiyeti için yol haritası belgeleri üzerinden yanıltıcı bir ilgi ve algı yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu anlaşmanın "Adalet, Özgürlük ve Güvenlik" başlıklı 24'üncü Fasıl'ın otomatik ve standart bir gereği olduğu ileri sürülmekte iktidar tarafından ve sanki Türkiye'nin imzadan başka seçeneği olmadığı izlenimi verilmeye çalışılmaktadır. Oysa, geri kabul ile vize arasındaki bağlantı, Avrupa Birliği tarafının kurduğu ve dayattığı bir bağlantıdır. Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkiye-AB ortaklık hukukunda yeri olmayan bir kurguyla maalesef bu dayatmada bulunmuş, Türkiye bu dayatmaya direnmemiş ve müzakere masasında başarısız olmuştur.

Şimdi müzakere sürecinin niçin başarısız olduğunu size somut örneklerle açıklayacağım:

Birincisi: Hükûmet yetkilileri, önceleri, hep, önce vize muafiyetinin sağlanacağını sonra geri kabul anlaşmasının imzalanacağının sözünü halkımıza vermişler fakat bu sözler unutulmuş ve 16 Aralıkta iki anlaşmaya da aynı zamanda imza atılmıştır; hatta, geri kabul anlaşmasının daha önce yürürlüğe girmesini de onaylamışlardır. Kısacası, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı sözünde duramamış, hakkımız olan vize bağışıklığını da sağlayamamıştır.

İkincisi: Anlaşma metninde Türkiye'nin coğrafi konumundan kaynaklanan özellikleri nedeniyle ilgili Cenevre sözleşmelerine koyduğu çekinceleri yansıtacak hükümlere de yer verilmemiştir. Türkiye korumasız bırakılmıştır.

Üçüncüsü: Söz konusu anlaşmanın bazı hükümleri taraf olduğumuz Birleşmiş Milletler temel insan hakları sözleşmelerinden olan Tüm Göçmen İşçiler ve Aile Fertlerinin İnsan Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme'nin 22'nci maddesiyle çelişmektedir. Bu sözleşme göçmen işçilere ve aile fertlerine, sınır dışı edilmeden önce, bulundukları ülkede birtakım güvenceler sağlar. Oysa, geri kabul anlaşması bu insanların sorgusuz sualsiz sınır dışı edilmelerini öngörmektedir.

Dördüncüsü: Hükûmet üyelerinin büyük bir zafer edasıyla halkımızı inandırmaya çalıştıkları "vize muafiyeti" müjdesi maalesef doğru değildir, bir aldatmacadan ibarettir. Anlaşmada böyle bir hüküm yoktur. Zira, Avrupa Birliği tarafından belirlenen koşullara bağlı olarak en erken üç buçuk yıl sonra, o da o tarihte karşı tarafın yapacağı son bir değerlendirmenin olumlu olması hâlinde vize serbestisi hayata geçecektir. Yani, AB'nin çıkarları bakımından sonu belli, bizim kazanımımız açısından ise sonu belirsiz olan bir süreçten bahsediyoruz. Diğer bir deyişle, vize muafiyetinin belirli koşullara bağlı olduğu ve Türkiye bu koşulları yerine getirse bile dizginleri Avrupa'nın elinde olan ucu açık bir süreçle karşı karşıya olduğumuz gerçeğini Hükûmet halkımızdan saklamaktadır.

Beşincisi: Geri kabul anlaşması, AB ülkelerinde doğmuş olanlar da dâhil olmak üzere, düzensiz konumda bulunan Türk vatandaşları ile düzenli konumlarını muhafaza edemeyen Türk vatandaşlarını da kapsamaktadır.
Arkadaşlar, bu, bu anlaşmanın en tehlikeli yönlerinden biridir ve Hükûmet hâlâ bu tehlikeyi görmezlikten gelmekte ısrar etmektedir. Bu ciddi tehlikeye burada özenle ve önemle dikkatinizi çekiyorum.

Değerli Arkadaşlar, Avrupa'da yaşayan yasal ikamet sahibi Türk vatandaşları, bu konumlarını çeşitli gerekçelerle kaybettikleri takdirde geri kabul anlaşması kapsamına girecekler ve sınır dışı edilecekler.
Bildiğiniz gibi, Türkiye ile Avrupa Birliği tarafından 1980 yılında imzalanan 1/80 ve 3/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararları, Türkiye-AB ortaklık hukukunu oluşturmaktadır. Vatandaşlarımızı bağlayan hukuk, işte bu ortaklık hukukudur. Dolayısıyla, AB ülkelerinde yasal ikamet hakkı bulunan Türk vatandaşlarının geri kabul anlaşması kapsamına alınmış olması hiçbir şekilde kabul edilemez. Zira bu anlaşma vatandaşlarımızın serbest dolaşımla ilgili bir dış kazanımlarını da tehdit etmektedir, bu tehdidi bertaraf eden bir hükmün geri kabul anlaşmasında yer almaması ise büyük bir eksikliktir.

Altıncısı: Ülkemize iade edilecek düzensiz göçmenlerin kaynak ülkelere, yani geldikleri ülkelere gönderilip gönderilemeyecekleri de belirsizdir. Ülkemizin konumu ve kara ve deniz sınırlarımızın yapısı düşünüldüğünde, önümüzdeki yıllarda ülkemizde uzun sürelerle kalan düzensiz göçmen sayısında önemli artışlar olacaktır. Zira Türkiye'ye gönderilecek göçmenler ile onların ülkeleri arasında bir geri kabul anlaşmamız yoksa ve o ülkelerde silahlı çatışma gibi insan hayatını tehdit eden durumlar varsa, bu insanları, Türkiye'ye geri kabul ettiğimiz göçmenleri kendi ülkelerine gönderemeyeceğiz.
Değerli Milletvekilleri, bu anlaşma, Türkiye'yi bir yasa dışı göçmenler deposu hâline getirecektir.

Yedincisi: Geri kabul anlaşması ülkemize aynı zamanda ağır ekonomik ve toplumsal külfetler getirmektedir. Ülkemize iade edilecek düzensiz göçmenlerin geri gönderme merkezlerinde idari gözetim altında tutuldukları süre boyunca barınma ve ülkelerine geri dönüşlerine ilişkin masraflar Türkiye tarafından karşılanacaktır. Geri kabul anlaşması bağlamında ülkemizin üstleneceği maliyetin Avrupa Birliği tarafından karşılanacağına ilişkin bir garanti bulunmamaktadır. Bu konuda AB İçişleri Komiseri Cecilia Malmström tarafından kamuoyu önünde yapılan sözlü bir taahhüt dışında somut herhangi bir taahhüt yoktur. AKP Hükûmeti, bu konuda sadece "Görüşmeler devam ediyor." demekle yetinmektedir. Dolayısıyla, arkadaşlar bilelim, faturayı Türkiye'nin ödeyeceği anlaşılmaktadır.

Sekizincisi: Vize serbestisini sadece geri kabul anlaşmasıyla yan yana getirerek sanki ikisi birbirlerinin net karşılığıymış izlenimi yaratılmaya çalışılmaktadır. Halkımızı eksik bilgilendiren AKP Hükûmeti, söz konusu anlaşmanın Avrupa Birliğine vizesiz girişin 4 ayrı koşulundan yalnızca 1'i olduğu gerçeğini de saklamaktadır. Bu koşullar şunlardır:

1) Belge Güvenliği,
2) Yasa Dışı Göç, ki bu geri kabul anlaşması bu bölümün bir parçasıdır,
3) Kamu Düzeni ve güvenliği,
4) Dış İlişkiler ve temel haklar.

4 Ana kriterden 3'üncüsü olan kamu düzeni ve güvenliği maddesinin içinde -burada özellikle iktidar partisi milletvekili arkadaşların dikkatini çekiyorum- bu maddede, bu başlık altında yolsuzlukla mücadele için uygulanacak stratejik eylem planı ve Avrupa Birliği ülkeleriyle bu konuda yasal iş birliği yükümlülüğü vardır.
Şimdi gerçekçi olalım, yolsuzluklar konusunda yüz kızartıcı bir sicile sahip olan ve temizlenmesine her türlü yolla karşı koyan AKP iktidarı, yolsuzlukla mücadele konusunda Avrupa Birliğiyle nasıl iş birliği yapacaktır?

Vize serbestisi için 4'üncü kriterin başlığı ise "Dış İlişkiler ve Temel Haklar"dır. Buna göre, vatandaşlarımızın ve yabancıların vatandaşlık haklarının uluslararası standartlara uygunluğunu düzenleme yükümlülüğü Türkiye için vardır.
Soruyorum: Nijeryalı Festus Okey'in İstanbul'un göbeğinde Beyoğlu Polis Merkezinde kurşunlanarak, iki gün önce de Afganistanlı Lütfullah Tacik'in Van'da polis tarafından dövülerek öldürülmesine seyirci kalan, kendi vatandaşlarının gaz bombalarıyla ve sokak ortasında öldürülmesine salık veren AKP Hükûmeti, vize serbestisi konusunda bu 4'üncü kriterin yani vatandaşlık hakları konusunun gereğini nasıl yerine getirecektir?

Dokuzuncusu: Vize serbestisi için Avrupa her ülkeye yönelik aynı yöntemi işletse de kararlar ülke bazında alınmaktadır. Her ülkenin farklı koşulları karar sürecini etkiler. Bu nedenle, Hükûmetin vize muafiyeti için halkımıza Avrupa Birliğiyle üçüncü ülkeler arasında vize muafiyet süreçlerini örnek göstermesinin Türkiye bakımından bir anlamı yoktur. Vize muafiyeti için yol haritası belgesi somut ve soyut birçok yükümlülük içermektedir. Türkiye'nin -bütün bu koşulları sağlasa da- vize muafiyetine ne zaman sahip olacağı kesin bir takvime bağlanmamıştır.

Onuncusu: Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve AB Bakanlığı, vize muafiyet diyaloğunun Türkiye'nin belli çekincelerinin yer aldığı meşruhatlı yol haritası üzerinden yürütüleceğini söylemektedir fakat imzalanan asıl anlaşmalarda Türkiye'nin çekinceleri yer almamaktadır. Sayın Davutoğlu'nun övgüyle bahsettiği meşruhatlı yol haritası bir anlaşma değildir, meşruhatlı yol haritasının hukuki bağlayıcılığı bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, yol haritası, Avrupa tarafının Türk tarafına talimatnamesi niteliğinde bir belgedir. Meclisimizin tam bir değerlendirme yapabilmesi için Hükûmetin yol haritası konusunda Meclise bilgi vermesi gerekirdi, oysa bu da yapılmamıştır.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, geri kabul anlaşması ile vize konuları arasında hukuki bir bağlantı yoktur. Karşı tarafın dayatmasını Adalet ve Kalkınma Partisi itirazsız kabul etmiştir. Beceriksiz ve başarısız bir müzakere süreci sonucunda imzalanan ve Türkiye'nin hak ve çıkarlarını çiğneyen söz konusu anlaşma üzerinden "Vize kolaylığı sağladık." propagandası yapılmakta ve kamuoyumuz aldatılmaktadır.
Geri kabul anlaşması Türkiye'ye toplumsal, ekonomik ve güvenlik bağlamında ağır yükümlülükler getirmektedir. Türkiye, sayıları giderek artacak yasa dışı göçmenlerin barındığı ve uzun süreler kalacağı bir ülke hâline gelecektir. Buna karşılık, vize kolaylığı en erken üç buçuk yıl sonra devreye girecektir. O da farklı koşullara ve AB tarafının yapacağı değerlendirme ve karara bağlı olacaktır.
Avrupa Birliğinin bu anlaşmayı hızla onayarak 7 Mayıs 2014 tarihinde yani bundan üç beş hafta önce resmî gazetelerinde yayımlamış olmasının, herhâlde, bizim için bir uyarı olması lazım. Avrupa acele ediyor çünkü ciddi çıkarları söz konusudur. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak diyoruz ki: "Bizim de hayati çıkarlarımız var. Onun için bu konuya bir daha bakalım."

Başbakan Erdoğan bazen farkında olmadan doğruları ağzından kaçırabiliyor. Hatırlayınız, geri kabul anlaşması imzalandığında, Başbakan Erdoğan "Biz Avrupa'ya yük götürmüyoruz, Avrupa'dan yük almaya gidiyoruz." demişti. Evet, bu anlaşma Avrupa'nın yükünü alıyor ve Türkiye'nin omuzlarına yüklüyor. Ancak, Türkiye yük taşıyıcısı değildir ve olmamalıdır. Bir anlaşmada tarafların karşılıklı yararlarının dengede ve eş zamanlı olması gerekir. Geri kabulde, Türkiye peşin ödeme yapmakta, karşılığında belirsiz bir vize sözü dışında bir şey alamamaktadır. Genel uygulama Avrupa Birliğiyle üyelik müzakerelerine başlayan ülkelere vize muafiyeti tanınması şeklindedir. Türkiye bu müzakerelere başlayalı kaç yıl olmuştur ama vize muafiyeti tanınmamıştır. Bu uygulamanın yani Avrupa Birliğinin genel uygulamasının tek istisnası Türkiye'dir. Türk hükûmetleri bu konuyu uzun bir süreden beri Avrupa yetkilileriyle ele alagelmiş ancak bugüne kadar bu konuda başarı sağlanamamıştır. AKP Hükûmeti de bu haksız ve istisnai duruma tepki göstereceği yerde bu haksızlığın sürmesine hizmet etmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu kapsamda bir geri kabul anlaşmasının imzalanması ancak ülkemizin üyeliğinin gerçekleşmesi hâlinde ya da belirttiğim gibi Türkiye'nin Avrupa'ya mülteci gönderen tüm ülkelerle geri kabul anlaşmaları yapması durumunda uygun olurdu. Fakat bulunduğumuz noktada üyelik hedefimiz her gün yara alırken böyle bir anlaşmayı imzalamak ülkemizi sosyal ve ekonomik alanlarda ve güvenlik alanında zora sokacaktır. Ayrıca, geri kabul anlaşmasını bu hâliyle imzalamak Türkiye'nin uluslararası platformlardaki itibarını da zedeleyecektir.
Bildiğimiz gibi, geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği Komisyonu büyük çoğunluğu Karayipler ve Pasifik bölgelerinde adalar olmak üzere 19 ülkeye vizeyi kaldırdı. Hâl böyleyken, yıllardır Avrupa Birliğiyle müzakere eden Türkiye ise yerinde saymakta, hatta yeni koşullara ve ucu açık bir sürece mahkûm edilmektedir. Biz ülkemizi itibarsızlaştıracak, Avrupa Birliğine katılım sürecini geriletecek bu onur kırıcı ve çifte standartlı durumu kabul etmiyoruz.

Yukarıda saydığım gerekçelere dayanarak biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu anlaşmaya "hayır" diyeceğiz ancak size ülkemiz, halkımız adına, özellikle iktidar partisi milletvekillerine samimi bir çağrımız da var, tabii, dinleyen varsa:

1) Böyle bir anlaşmanın imzalanmasına karşı değiliz, imzalansın.
2) Ancak, mevcut hâliyle bu anlaşma yetersizdir, dengesizdir, çıkarlarımızı korumamaktadır.
3) Cumhuriyet Halk Partisi vize muafiyetinin üç dört yıl sonra değil, şimdi başlamasını istemektedir.
4) Dolayısıyla, çağrımız, bu anlaşmayı geri çekin, eksikliklerini gidermek için Avrupa Birliğiyle masaya yeniden oturun ve yeniden müzakere edin, biz de size yardımcı olalım ve bu konuyu ulusal çıkarlarımız doğrultusunda tekrar değerlendirelim. Bunu yapmadığınız takdirde tarihî bir hataya imza atmış ve ulusal çıkarlarımızın zarar görmesine ortak olmuş ve hizmet etmiş olacaksınız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP Sıralarından alkışlar)


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder