25 Ocak 2020 Cumartesi

Can Ciğer Kuzu Sarması,

Can Ciğer Kuzu Sarması,


Levent Kırca.,

  Hırsızlık hırsızlıktır. 

  Ben beni bildim bileli, hırsızlık para kazanmanın en güzel yoludur. En kolayı, en zevklisi de devleti soymaktır. Büyük hırsızlıkları kitabına uydurmak daha kolaydır. Onun için banka soyan yırtar, ekmek çalan yatar. Sistemin gereğidir bu. Devlet, vatandaşını da soyar. Hak ettiği maaş zammını yapmaz, sıkıştıkça vergileri arttırır, ilave vergiler koyar. Sen elektriği, suyu öderken bunları da ödersin. Mesela paranı biriktirdin, yemedin içmedin bir araba alacaksın. KDV'yi geç, ÖTV olmuş yüzde yüzellibeş.. Geçen galerici bir arkadaşla ayaküstü sohbet ediyoruz; Nedir bu yahu? Fiyatının üç katına araba mı satılır, araba mı alınır?
Cevap şaşırtmıyor: Abi vergi kaçıranlardan para bu yolla geri alınıyor. Sadece arabadan değil, benzin, sigara, aklına ne gelirse.

Ben de soruyorum: Peki vergi kaçırmayanın günahı ne?

Cevap: Abi vergi kaçırmayan zaten bu arabalardan alamaz!

Vatandaş soyulduğunu bilmiyor mu? Biliyor. Üstelik yasayla soyuluyor. Vergisini ödeyen vatandaş iyi, ödemeyen vergi kaçakçısı oluyor. Devlet memurundan, işçiden, vergi peşin peşin kesiliyor, maaşını kesintiye uğradıktan sonra alıyor. Garibim, onun vergi kaçırma şansı yok.

Büyük holdingler, iş adamları, hükümetlerle işbirliği yaparak soyarlar devleti. Teşvik alırlar, affa uğrarlar. Sonuçta, parası olan hep kazanır. Gider, bir bankadan kredi talep edersin. Banka yöneticisi; "Tamam bu parayı öderim ama, şu kadarını da ben alırım" der. Verirken alacağı parayı keser, sonra ödeme yapar. Alan razı, satan razı. Genellikle bu iş böyle olur. İhalelerde de durum değişmez. Birileri açıktan para alır. Yani, bir ihaleye giriyorsunuz; size derler ki; " Tamam bu ihaleyi size veririz. Ancak, siz bu paranın şu kadarını bana, şu kadarını şuna vereceksiniz." Çekişmeli bir pazarlık olur ve siz o ihaleyi alabilmek için, ciddi bir bedel ödersiniz.
Bunun adı yolsuzluk mudur? Elbette... Ama kitabına uydurulmuş yolsuzluktur.
Mesela, ben şöyle şeyler yaşadım zamanında. Elektrik idaresine bir borcunuz var diyelim. İdareden bir memur gelir size. Diyelim beş milyar borcunuz var. Memur der ki; "İki milyar bize açıktan verin. Beş milyarlık borç dosyalarını yok edelim." Makbuz yok, vergi yok. İşte bu ayakkabı kutularından çıkan paralar, bir anlamda bunlar. Bu ülkede kaçak kullanılan elektriği engellemek, çözmek yerine, aradaki farkı dürüstçe ödeyenlere yansıtanlar kimdi?

Bal tutan, parmağını yalar. Bütün bu dönen olaylara sistem deniyor, malum. Çarklar böyle işliyor. En küçük bir işinizi bile rüşvet ödemeden çözemezsiniz. Artık bu adet değil, hak olmuştur.

AKP ve Cemaat

Önce el ele ve omuz omuzaydılar. Yani can ciğer kuzu sarması. Hısımdılar, hasım oldular. Sebep, "Çıkar kavgası". Cemaat, devletin içinde kadrolaştı. Bu kendiliğinden mi oldu? Elbette bu atamaları, Bay Tayyip yaptı. Ne karşılığında? "Oy" elbetteki.

Bugün Türkiye'nin yaşadığı nedir? "Çıkar Çatışması". Başbakan; "Ne istediniz de vermedik" diyor. Pazarlığa bak sen! Dershanelerde başlayan kapışma, yolsuzluk dosyalarıyla devam ediyor. Daha neler çıkacak neler! Seks kasetleri zulada bekliyor. Karşılıklı açıklamaların, itirafların ardı arkası kesilmiyor.
Bir AKP'li; "TSK'ya cemaat tarafından kumpas kuruldu"diyor. Biz bilmiyor muyduk TSK'nın taksiratının olmadığını? İnsanlar içerde boş yere yatıyorlar. Hala yatıyorlar. Onlar yatıyor, biz uyuyoruz. Şarkıcı şarkısını, türkücü türküsünü söylüyor. Oyuncusu dizisini oynuyor. Eski devrimcilerin bile başı kumda gömülü.
Geçen gün Kenan Doğulu'yla karşılaştım. Abicim, mabicim vınladı gitti. Halbuki; "Oğlum ülkenize niye sahip çıkmıyorsunuz? Cumhuriyetinizi niye korumuyorsunuz? Hitap ettiğiniz kitleleriniz var. Gençler sizi dinler, size inanır" diyecektim ki... O da bunu anladığı için, topukladı gitti. Ele geçirip de istediğimi söyleyebildiğim genç sanatçılar şöyle yanıt verdiler hep; " Abi, üzerimize vergi memurlarını gönderiyorlar. Konserlere çağırmıyorlar. Dizilerden atılıyoruz."
"Ulan, siz nasıl gençlersiniz oğlum? Kim sahip çıkacak bu memlekete?" "Siz çıkıyorsunuz ya, abi" diyor. " Oğlum, hep biz mi yanacağız? Azıcıkta siz yansanız ya."

Herkesin bir mazareti var. "Ah, ben memur olmayacaktım ki..." diyor biri. "Benim iş yerim var. Kapatmayacaklarını bilsem..."
Hükümetin icraatlerini beğenen, bu vesileyle yandaş olup çıkar sağlayanlar, şimdi cemaate güvenip hükümete veriştiriyorlar. Yarın da devrimci olurlar, emin olun.

Cem Yılmaz boşanmış...

Vah... Vah...

AKP biraz olsun sevinmiştir buna. Vatandaş merakını, Yandaş Cem'e çevirir de, biraz olsun yolsuzluk dosyaları unutulur diye.

Yılbaşı gecesi biz de, o kanal, bu kanal dolaşıyoruz. Kalite sıfır. Bir avuç leblebiyle, az orası, az burası idare ediyoruz. Biraz sosyete komiği Cem'e baktım... Ne yazık ki, gülümseyemedim bile.

Arkadaşım; "Yarın reytinglerde, kimin birinci olacağı belli" dedi. "Mümkün değil!" dedim. Ona bir sıralama yaptım. Ertesi gün, Cem benim sıralamam gibi dördüncü oldu. Arkadaşım; "Nerden bildin bunu?" dedi. "Seyirci halk olunca, durum değişir" dedim. Nasıl ki, hükümet başta sanatın içine etti, yani değiştirdi. Bu Cem de, mizahın yönünü, akışını değiştirdi. Türk mizahı dediğiniz şey, başka bir şey oldu.

Bülent Ersoy, programında bu kez bayılmadı, aksine ayıktı. Onun programının kara kutusu, Akil Orhan Gencebay'dı. Beş karış suratla oturuyordu sahnede. Yüzünden düşen bin parça. "Nerden düştük buraya? Bitse de gitsek" gibilerden... Herhalde, akilliğin utancını üzerinden atamamıştı.
Benim 3 dileğim var. Birincisi, Akil Orhan Gencebay'la, diğeri Başbakan'la soru cevap bir tv program yapmak. Sonuncusu da, Fatih Altaylı'ya bir şans daha vermek.

Demem o ki, Fatih dersini iyice çalışsın. Bir program daha yapalım onunla. İlkinin rövanşı olsun. Ama bu yürek onlarda nerdeee?...

Çanakkale

Ocak ayının üçüncü haftasından itibaren Çanakkale Kepez, yerleşik bir kültür merkezi kazanıyor. Benim sanat yönetmenliğini yapacağım kültür merkezinin babası, Kepez Belediye Başkanı Dr. Ömer Faruk Mutan. Opera, bale, klasik müzik konserleri, sanat müziği konserleri, her çeşit tiyatro, çocuk tiyatrosu ve bir tiyatro okulu, Çanakkalelilerin hizmetinde olacak.
Ne mutlu...

Bir kez daha, Dr. Ömer Faruk Mutan'a teşekkür ediyorum.


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder