22 Haziran 2017 Perşembe

Kerkük Krizi ve Türkiye'nin Irak Politikası, KERKÜK TELAFER KERKÜK..BÖLÜM 5


         Kerkük Krizi ve Türkiye'nin Irak Politikası, 
KERKÜK  TELAFER  KERKÜK..BÖLÜM 5


VIII. K. Irak'ta ABD ile Çatışmak

ABD, Türkiye'nin K. Irak'a PKK'ya karşı veya Kerkük'teki gelişmeleri
dengeleme amacı ile yapacağı bir askeri harekâta muhalefetini her vesile ile
açıklamaktadır. Amerikan muhalefetinin boyutları hangi noktaya uzanabilir?
İki NATO üyesi ülkenin silahlı kuvvetlerinin K. Irak'ta savaşması mümkün müdür? Diğer bir ifade ile Türkiye'nin K. Irak'a yönelik, hava, kara
veya hava-kara ortak operasyonlarına karşı Amerikan silahlı kuvvetleri etkili
bir direniş içine girerek savaşacak mıdır? Ankara'da 2001 senesinde ilgili resmi
çevrelere böyle bir soru yöneltildiğinde cevap genellikle “böyle saf bir
soru soracak bir adama benzemiyorsunuz” ifadesi taşıyan bir tebessüm olmuştur.

<  Türk askeri müdahalesinin hedefi, Irak'ın toprak bütünlüğünü korumak olmayabilir. Böyle bir durumda Türkiye ve Ortadoğu için en kabul edilebilir çözüm Musul Vilâyetinin (Süleymaniye, Dohuk, Erbil, Kerkük ve Musul illerinden oluşmaktadır) bir Kürt ve Türkmen devleti olarak ikiye bölünmesidir. >


Amerikan silahlı kuvvetlerinin K. Irak'taki Türk birliklerine yönelik değişik seviyelerdeki tacizlerinden sonra Süleymaniye'de Türk Özel Kuvvetlerine gerçekleşen Amerikan saldırısı dudaklardaki tebessümü ortadan kaldırmıştır. Ancak Süleymaniye'de yapılan komando baskını, öncesinde ve sonrasında yapılan tacizler ABD silahlı kuvvetlerinin Türk ordusu ile geniş kapsamlı
bir savaşa girmeyi arzu edeceği anlamına gelmez.

Irak, özellikle K. Irak'taki gelişmeler Türkiye için yaşamsal bir tehdit ve menfaat iken ABD için ikincil önemde bir menfaattir. Türkiye'nin yaşamsal menfaatlerini savunma konusunda göstereceği kararlılık ABD'nin sert protestolar yapmak ile birlikte Türkiye ile kapsamlı bir çatışmaya girmekten uzak tutacaktır.

<  Irak içinde Sünnî Araplar ve Şii Sadr Grubu ile çatışan, İran ile gerilim politikası izleyen ve İran'a saldıracağı tartışılan, Suriye ile düşmanlık politikalarını sürdüren, Afganistan'da istediği sonucu alamayan, Sünnî Arap müttefiklerinin şüphe ile baktığı, arka bahçesi saydığı Latin Amerika'da sürekli zemin kaybeden bir ABD'nin Türkiye ile silahlı çatışmaya girmesi makul görünmemektedir. >

Irak içinde Sünnî Araplar ve Şii Sadr Grubu ile çatışan, İran ile gerilim politikası izleyen ve İran'a saldıracağı tartışılan, Suriye ile düşmanlık politikalarını sürdüren, Afganistan'da istediği sonucu alamayan, Sünnî Arap müttefiklerinin şüphe ile baktığı, arka bahçesi saydığı Latin Amerika'da sürekli zemin kaybeden bir ABD'nin Türkiye ile silahlı çatışmaya girmesi makul görünmemektedir. Ayrıca Irak'taki kuvvetlerinin lojistik desteğinin büyük bir bölümünü Türkiye üzerinden sağlayan ABD Türkiye ile K. Irak'ta ne ölçüde çatışmaya girmek isteyecektir!37  

Sonuç olarak, Türkiye, K. Irak'ta izleyeceği politikayı “ABD ile silahlı çatışmaya
girer miyim?” sorusu/endişesi ile değil, “menfaatlerimi nasıl korurum”
ilkesi çerçevesinde belirlemelidir.


VIII. Yeniden Yapılandırılmış Türkmen Politikası

Türkiye K. Irak'ta Barzani ve Talabani güçlerine yönelik olarak politikalarını
yeniden şekillendirirken, Türkmenlere yönelik politikalarını da yeniden
yapılandırmalıdır. Şu ana kadar izlenen ve olumsuz sonuçlar doğuran
Türkmen politikalarının kökeninde, Türkmenlerin Ankara'ya aşırı bağımlılığı
neticesinde siyasal bir strateji belirleyememeleri, Ankara'nın da Türkmenlerin
strateji belirlemesini engelleme çabaları bulunmaktadır.
Türkmenler, 1991'den 2006'ya kadar geçen süre içinde Türkiye'nin
baskıları ile kendilerine ve aslında Türkiye'ye hiçbir şey getirmeyecek olan
ve Türkmenlerin Irak devletinin kurucu halkı olarak haklarından vazgeçme
anlamına gelen “Irak'ın toprak bütünlüğü ve Irak'ta demokrasi” söyleminin
ötesine geçen bir siyasal hedef belirleyememişlerdir.
ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde 22 ülkenin sınırlarını
değiştireceğini ilan ederek, Afganistan'dan sonra Irak'a yaptığı müdahale ve
Irak'ın işgali de Türkmenlerin yine Ankara'nın baskısı ile “Irak'ın toprak
bütünlüğü ve Irak'ta demokrasi” şeklindeki temeli olmayan söylemini
devam ettirmelerini engellememiştir.
Irak'ın toplam nüfusunun % 55-60'ını oluşturan Şii Araplar ve ABD'nin
desteklediği Kürtler Irak'ın birliği ve demokrasi ile ilgilenmeden milli hedeflerini
gerçekleştirmek için çalışırken, Türkmenler, inatla ve yanlış bir şekilde
kendi güçleri ile gerçekleştiremeyecekleri, Irak'ın üniter devlet zemininde
birliği hedefini savunmuşlardır. Aslında bu hedef de daha uygun bir politik
zeminde ve daha uygun araçların kullanılması durumunda Türkmenler için
milli bir hedef olabilirdi.

Örneğin Türkmenler, kuracakları ve bütün dünyayı dolaşacak heyetler,
oluşturacakları ve bütün dünyada açacakları temsilcilikler ile bu görüşü savunsalardı,
bu görüş daha etkin olabilirdi. Ancak bu durumda da artık Irak'ın
Saddam dönemi anayasası ile yönetilemeyeceği açıktı ve Türkmenler en
azından “üniter” Irak içinde “bölgesel özerkliği” hem kendileri hem de di-
ğer etnik ve dini gruplar için savunmalıydılar.

Şii Araplar ve Kürtler, kendileri için federe devlet, Irak için ise federal
model için savaşırken, Türkmen siyasî örgütleri kendileri için hiçbir şey talep
etmeden “Irak'ın toprak bütünlüğü” demenin ötesine geçmediler. Böylece
Türkmen siyaseti ciddî ve gerçekleşebilir bir amaçtan yoksun kaldı.
Ankara'daki zihniyet ise Türkmenlerin mümkün olduğunca zayıf kalmasını
gizli gizli arzu etti. Çünkü Türkmenlerin güçlü olması Ankara'nın
“başını belâya” sokacaktı. Aslında bu zihniyet sadece AKP ile Ankara'ya hakim olan yaklaşım değildir. Azerbaycan içinde Ermeni tankları ilerlerken,
Türkiye'den yardım isteyen Elçibey'in yardım talebine dönemin dış işleri bakanı
şöyle demişti: “Başımıza bir ikinci Kıbrıs belâsı çıkarmaya gerek yok.”
Türkiye, Türkmen meselesini Irak'ın iç meselesi olarak göremez.
Türkmen meselesi ayni zamanda Türkiye'nin toprak bütünlüğü meselesidir.
Ankara'da bazı çevrelerin “Türkiye'nin bir tek Türkmenleri desteklemesinin,
Türkmen-merkezli bir Irak politikasının yanlış olduğu” şeklindeki söylemleri
eğer konu ile ilgili bilgisizlikten kaynaklanmıyor ise Türkiye'nin aleyhine
nüfuz ajanlığının sonucudur. Çünkü Ankara boş söylemler bir yana
bırakılır ise Türkmen-merkezli/destekli değil, Barzani-merkezli/destekli
politikalar izlemiştir. Eğer Kerkük ve Türkmen meselesi uluslar arası hukuk,
demokrasi ve insan haklarının gerektirdiği şekilde çözülmez ise gelecek on
yıllar Orta Doğu ve Türkiye için istikrarsızlık, iç çatışma, kaynak israfı, kan
ve göz yaşı anlamına gelecektir. Özetle, Türkiye, Türkmen meselesi derken
neyi konuştuğunu bilerek konuşmalıdır. Söz konusu olan sadece Irak
Türkmenlerinin demokratik ve insan hakları değil, Ortadoğu'nun gelecek
on yıllarının kaderidir.

Türkmenlerin demokratik ve milli haklarını alabilmesi için Ankara'nın
yapması gerekenler ve Türkmenlerin yapması gerekenler başlıkları altında
toplanabilir.

Ankara'nın yapması gerekenler şu şekilde sıralanabilir.

1) Ankara, Türkmenlerin Bağdat ve bütün Dünyada çok etkili bir diplomasi ve politika yapmalarına yardımcı olmalıdır. Bunun için ITC Ankara tarafından önümüzdeki dönemde büyük ekonomik fonlarla beslenmelidir.
Türkmenler, siyasî hedeflerini Arap ülkelerinde, ABD'de, İngiltere'de ve AB ülkelerinde yoğun bir şekilde anlatmalıdırlar. Bu amaçla, anılan ülkelerden saygın gazetecilerin Kerkük'e gelmesi sağlanmalıdır. Saygın Ortadoğu
uzmanı akademisyenlerin Kerkük meselesi ile ilgili çalışmalar yapmaları
için fonlar oluşturulmalıdır. Batı başkentlerinde hızla ve yoğun bir şekilde Kerkük'ün Ortadoğu'nun istikrarı için taşıdığı önemi anlatan beyin
fırtınaları düzenlenmelidir.

2) Türkmenler geçtiğimiz 13 yılda Ankara'nın gereksiz müdahalelerinden
dolayı bir Türkmen "Denktaş"ını yetiştirememişlerdir. Ankara, Türkmenlerin iç işlerine müdahale etmemeli, kendi doğrularını ve yanlışlarını yapmaları sağlanmalıdır. Ancak Türkiye, Irak Türkmen Cephesi'ni Irak'ta normal süreç oluşana kadar elindeki bütün imkân ve yetenekler ile desteklemelidir.

3) Türkiye'de Türkmen meselesine ilgi artırılmalıdır. Türkmeneli
Televizyonun yayını Türkiye'de kablo televizyon yayınına derhal alınmalıdır.

4) Türkiye Irak'taki gelişmelerin Türkmenlerin aleyhine olacağını
varsayarak, Irak'taki tek silahsız halk olan Türkmen halkının silahlanması
için gereken ekonomik fonları hızla sağlamalıdır. Aksi takdirde gerçekleşecek
kan banyolarından sonra pişman olmak fayda sağlamayacaktır.

5) Türkiye, Kerkük referandumunun ertelenmesi ve yapıldığı zaman
bütün Irak'ı kapsayacak şekilde yapılması görüşünü savunmalıdır.




Irak Türkmen Cephesi başta olmak üzere Türkmenlerin yapması gerekenler aşağıdaki gibi sıralanabilir.

1) Türkmenler bütün faaliyetlerini, insan hakları, demokrasi ve devletler
hukuku eksenli gerçekleştirmelidirler.

2) Türkmenler açısından konu sadece Kerkük değildir. Türkmenlerin
Irak'ın geleceğindeki siyasi konumları belirlenmelidir. Türkmenlerin,
federe Arap Sünni devleti ile federe Kürt devleti arasında paylaşılarak gelecekte
asimilasyonla yok edilmesini engelleyecek düzenlemeler için ITC ve
diğer Türkmen örgütleri mücadele etmelidirler.

Bunun için en etkili yol, mevcut federal yapı içinde Türkmen bölgesi ile
Sünnî Arap bölgesinin birleştirilmesidir. 

Bu düzenleme ile Sünnî Araplar biraz olsun yatışacağı gibi, Türkiye, Türkmen-Kürt geriliminin olumsuzluklarını yaşamayacaktır. Irak'ın parçalanması kaçınılmaz hale gelir ise Türkmenler bağımsız Türkmeneli Cumhuriyeti için çalışmaya başlamalıdırlar.

3)Kerkük, özel bir statü ile Türkmen niteliği korunarak Bağdat'a bağ-
lanmalıdır. Bunun için Kerkük ile ilgili referandumun sadece Kerkük'te
değil bütün Irak'ta yapılması için özellikle Şii Arapların ikna edilmesi konusunda
Şii Türkmenler çalışmalıdır.

IX. Çevre Ülkelerle Etkili İletişim ve Diplomatik Atılım

Türkiye şimdiye değin “sorumlu politika” anlayışı ile bir kısım bölgesel
diplomatik girişim içinde olmuş ise de bu girişimlerin Türkiye'nin lehine bir
sonuç doğurması, kaygılarını karşılaması mümkün olmamıştır. Çünkü
Türkiye'nin Ortadoğu politikasında “etkisiz eleman” olarak çizdiği genel
görünüm onun öncülüğünü yaptığı iyi niyetli girişimlerin de sonuç almasını
engellemiştir.

Türkiye'nin, çevre ülkeleri, Irak'ın geleceği, özellikle de K. Irak konusunda
etkili bir diplomatik süreç içine çekmesi çok taraflı diplomatik ilişkilerden
çok Ankara'nın uygulayacağı etkili ikili ilişkilere bağlıdır. Türkiye,
özellikle İran'ı Şii Araplar üzerindeki etkisini Kerkük ve Türkmenler lehine
kullanmak konusunda ikna etmelidir.38 

Tahran, Ankara'nın kendisine destek vereceğinden emin bir tavır ile Türkiye'nin hiçbir talebine olumlu bakmamaktadır.

Ankara'da belirli çevrelerde İran'ın bir Kürt devletine zaten karşı çıkacağı
görüşü mevcuttur. Ancak Tahran, kendi ekseninde bir Şii Irak'ın bir Kürt devletinin üzerinde oluşturacağı baskı ile bağımsız Kürt devletini
dengeleyebileceği gibi bir yanlış tahlil ile hareket edebilir. Ankara, Tahran'ı
gerekir ise sert çıkışlar/uygulamalar ile Kerkük konusunda ikna etmelidir.
Türkiye'nin Irak'ın toprak bütünlüğü konusunda Suriye, Mısır, Ürdün
ve Suudi Arabistan ile de yoğun bir diplomatik temas içinde olması gerekmektedir.

Bu ülkeler ile yapılacak temaslarda da sadece devlet-devlet ilişkileri
değil, devlet-toplum (Türk devleti-Arap toplumları) ve toplum-toplum iliş-
kilerine başvurulmalıdır. Bu devletlerin alacağı ortak tutum, ABD içinde yeni-muhafazakâr politikalara tepki olarak gelişen realist ekolün iktidara gelmesi
Irak'ta ilerleyen bölünme sürecinin durmasına katkıda bulunacaktır. 

Irak ve Kerkük konusunda önemli muhataplardan birisi de İsrail'dir.
İsrail, Irak ve K. Irak'ta 2003 sonrasında ön plâna çıktıktan sonra tekrar geri
plana çekilmiştir ancak etkili politikalarını sürdürmeye devam etmektedir.39

Ankara, Telaviv'in K. Irak'ta Türkiye'nin aleyhine süreç, politika ve grupları
desteklerken, Türkiye ile dostluk münasebetlerini devam ettirmesinin mümkün olmadığını kesin ve ikna edici bir şekilde anlatmalıdır. İran'ın kendisi için yaşamsal tehdit oluşturduğunu ileri süren bir İsrail'in Türkiye'ye düşman süreçleri desteklemek gibi bir lüksü olamaz. 





Sonuç

Önümüzdeki aylarda Türk siyaseti ve güvenlik bürokrasisi Irak-Kerkük
ekseninde Türk halkının esenliği ve devletin bütünlüğünü güvence altına
alan politikalar geliştirmek ve uygulamak zorunluluğu ile karşı karşıyadır. Bu
zorunluluk ile beraber, şu da bilinmelidir ki, 2007 yılı Türk iç siyaseti
açısından çok zor bir yıl olacaktır. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel
seçimler siyasal karar alma süreci üzerinde baskı oluşturacaktır.
Buna rağmen K. Irak ile ilgili politikalar geliştirilirken konu yaklaşan
seçimlerde bir çatışma ve iç siyaset konusu yapılmamalıdır. Konu, kısa
vadeli ve düşmanlık körükleyici değil, uzun vadeli ve Irak'ı kuzeyi ve güneyi
ile Türkiye'nin dostu haline getirecek bir çizgi ile izlenmelidir.
Söz konusu olan sadece Irak'ın değil ayni zamanda Türkiye'nin yaşamsal
menfaati olan toprak bütünlüğüne yönelik tehditlerin azgınlaşma ihtimalidir.
Türkmenlerin haklarının yok edilmesi ve Kerkük'te demografik yapının
değiştirilerek kentin federe Kürdistan'a bırakılması durumunda Irak'ın par-
çalanması ve petrol zengini, saldırgan, denizlere çıkış arayan bir Kürdistan'ın
ortaya çıkması için gelecek 10-20 sene boyunca Ortadoğu ve Türkiye'de
çok fazla kan ve gözyaşı akacaktır.

Bu arada bölge ve dünya aynen 1990larda "K. Irak gerçeğine alıştırıldı-
ğı" gibi bağımsız Kürt devletine alıştırılacaktır. Takriben 4-4.5 milyon Kürt,
3 milyon Türkmenin (500 bini Bağdat'ta olduğu için) yaşayacağı bu küçük
devletçik, iç etnik gerilimlere ve şoven Kürt politikalarına sahne olacaktır.
Kendi içindeki Kürt-Türkmen çatışmalarını Türkiye'ye yansıtırken, pan
Kürdist politikalarla Suriye, Türkiye ve İran'da rahatsızlık uyandıracaktır.


Ancak bu devletçiğin saldırgan pankürdist politikalarının ilk hedefi Türkiye olacaktır. Mesele sadece 70 milyonluk bir Türkiye ile 7 milyonluk (4 milyon Kürt ve 3 milyon Türkmen) bir devletçiğin karşı karşıya gelmesi değil, arkasında Batı desteğini almış, Kerkük petrolünü Türkiye üzerinden değil, genişletilmiş ve içine Adana ve Mersin'i almayı hedefleyen, "K. Kürdistan"a yayılmayı isteyen ajan devletçiktir. Bir yandan Türkiye içinde PKK ve benzeri örgütlerle yeniden
istikrarsızlıklar çıkarılırken, 1980'li ve 1990' lı yıllarda gerçekleşmeyen Türk-Kürt gerilimi tırmandırılmaya çalışılacaktır.

Türk siyasetinde ve parlamentosunda kendisini "Barzani'nin temsilcisi olarak
gören" milletvekilleri ve bakanlar olacaktır.

Bazı eski bakanların ve milletvekillerinin kendilerini Barzani ile kamuoyu önünde hiç çekinmeden özdeşleştirmeleri başlamıştır.40

Önümüzdeki dönemde resmi görevlilerin ve görevdeki parlamenterlerin kamuoyu önünde Barzani yanlısı tavır almaları şaşırtıcı olmamalıdır. 

Türk milleti Anadolu üzerindeki hukuk ve egemenliğine meydan okuyan bu tehditleri uzun bir çatışmadan sonra muhakkak ki bertaraf edecektir. Ancak bütün bunlara gerek kalmadan Ortadoğu bölgesinde istikrar muhafaza edilebilir. 

DİPNOTLAR;

1 MİT Müsteşarı Emre Taner'in “Türk milletine açık mektubu” diyebileceğimiz açıklaması, bu görevinden kısa bir süre önce emekliye ayrılan eski MİT müsteşar yardımcısı Cevat Öneş'in Anayasanın ilk üç maddesinin de değiştirilebilirliğini öngören açıklamaları Türkiye Cumhuriyeti istihbarat seçkinlerinin farklı boyutlardan da olsa devletin bir beka sorunu ile karşı karşıya olduğunu düşündüklerini göstermektedir.
Tehditler temel olarak dört ana başlık altında toplanabilir. Bunlar sırası ile 
a) Yaşamsal tehditler,
b)Milli tehditler, 
c)Temel tehditler ve 
d) İkincil nitelikli tehditlerdir. 
Yaşamsal tehditler,doğrudan bir ülkenin varlığı, milli egemenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik tehditlerdir. Bu tür bir tehdit çeşiti ile uluslar arası sistemin oturmuş olduğu dönemlerde çok sık karşılaşılmaz. Ancak, Soğuk Savaş sonrasında başlayan ve hala içinde bulunduğumuz geçiş dönemi gibi jeopolitik
dengelerin yeniden oluştuğu dönemlerde bazı ülkeler yaşamsal tehditlerle karşı karşıya kalabilir hatta bu tehditlere yenik düşebilir. Son 15 sene içinde SSCB, Yugoslavya ve Çekoslavakya yaşamsal tehdit ile karşılaşmışlar ve yenik düşmüşlerdir. Halen Irak yaşamsal tehdit sürecini en yoğun olarak yaşayan ülkelerin başında gelmektedir. Milli tehdit ise ülkede iç istikrarın politik veya ekonomik nedenlerle sarsıntı geçirmesi, rejimin tehdit altına girmesi veya büyük bir tabii afet sonucu ortaya çıkan karışıklıklar olarak değerlendirilebilir. Keza bölgesel güvenliğin tehdit altına girmesi bir milli tehdit olarak algılanır. Temel tehditler ise bölgesel istikrarsızlık, demokratik süreçte ortaya çıkan olumsuzluk lar, mafyalaşma ve suç oranının artması, ekonomik gelişmenin köklü şekilde aksaması olarak sıralanabilir.İkincil tehditler ise sistem için uzun vadede temel tehdit veya milli tehdit niteliğine dönüşebilecek tehditlerdir. Bu çerçeveden bakıldığında, yaşamsal ve milli tehdit kategorileri açısından ülkemize yönelik bir tehdit değerlendirmesi yaptığımız zaman karşımıza aşağıdaki tablo çıkmaktadır.
3 Geçtiğimiz yıllarda basına sızan haberlerden Washington'da Ortadoğu ve Türkiye uzmanlarının katıldıkları toplantılarda Türkiye'nin bir Kürt devletine veya Kerkük'e müdahale edemeyeceğine dair uzman görüşlerinin ortaya konulduğu hatırlanmalıdır. Bu görüşler, Washington'da Ankara'nın tepkilerini ciddiye almama eğilimini körüklemiş olabilir.
4 KKTC'de varlığını kendisinden çok güçlü olan Yunanistan'a karşı Türkiye'ye dayandırmak zorundadır. Çünkü Kıbrıs adasındaki gerçek taraflar KKTC ve Rum kesimi değil, Türkiye ve Yunanistan'dır. Öyle olmasa idi KKTC varlığını öz gücü ile Rum kesimine rağmen sürdürecek öz güce sahiptir.
Sherifa D. Zuhur, Iran, Iraq, and The United States: The New Triangle's Impact On Sectariasm and The Nuclear Threat, November 2006, http://www.StrategicStudiesInstitute.army.mil/
Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan kriz ile ilgili olarak küçümsenmeyecek bir literatür oluşmuştur. Bu konu ile ilgili olarak Türk siyasetçilerinin okuması gereken makalelerin başında Ian O. Lesser, “Turkey, the United States and the Delusion of Geopolitics” adlı makale gelmektedir. Survival, Vol. 48 no 3, Autumn 2006
Robert M. Hickok, “Yükselen Hegemon”, Parameters, Yaz 2002; Hickok'un makalesi, TürkAmerikan ilişkilerinin tahlili açısından daha önemli olmasına rağmen bu konuda diğer önemli makale olan Ralph Peters, “Daha iyi bir Ortadoğu nasıl olabilir?” Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi Haziran 2006 kadar ilgi çekmemiştir.
8 ABD Kongresi'nde Amerikan Güvenlik sistematiğini üst düzey yetkilileri Türkiye'ye küfretmişlerdir. Aynı yıllarda Cumhurbaşkanı Demirel, Washington'da araştırma merkezlerinde yaptığı konuşmalarda Türkiye'nin ABD'nin Kürt politikasına güvenmediğini açıkça ifade etmiştir
Şanlı Bahadır Koç, “Çirkin Amerikalı ile Güven Bunalımı”, Stratejik Analiz, Ağustos 2003; Washington'da bazı kaynaklar, bu operasyona karşı olan Pentagon yetkililerinin Türk özel kuvvetlerinin direnmesi sonunda iki taraftan da çok insan kaybı olacağını, bunun neticesinde Wolfowitz başta olmak üzere bazı yeni muhafazakar yetkililerin görevden alınacağı umudu içinde olduklarını ileri sürmektedir.
10 K. Irak'taki Türk birliklerine yönelik sistemli elektronik saldırı ve tacizler yerel ABD güçlerinin değil, Washington'un politikasının sonuçlarıdır.
11 İki PKK'lı çete yöneticisinin Erbil'de bir hastanede tedavi görürken Türk istihbaratı tarafından uyarılmasına rağmen ABB ordusu tarafından “Erbil'de askeri gücümüz yok” bahanesi ile tutuklanmamaları ve bir hafta sonra Erbil'in İran konsolosluğuna baskın yapılarak İranlı diplomatların tutuklanması, Türkiye ile alay etmek anlamına gelmiştir.
12 Basına sızan haberlere göre Türk Dışişleri Bakanlığı 2006 yılında ABD ve Irak'a Kerkük konusunda Irak Anayasası'nın 140. maddesi dışında bir çözüm önermiştir. Bu çözüme göre Kerkük'teki etnik grupların kendi aralarında varacakları çözümü Irak genelinde bir referanduma,o mümkün olmaz ise Kerkük'te referanduma götürmelerini önermiştir. Irak Başbakanı El Maliki ve
Dış İşleri Bakanı Hoşyar Zebari Ankara'nın planını reddetmişlerdir.
Cumhuriyet, 21 Ocak 2007
13 Halen Ankara yanlış bir politika izlemeye devam ederek ABD ile yeni askeri anlaşmalar imzalamayı sürdürmektedir. 
14 Artık sadece bölücü siyasi çevreler değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin hayati öneme sahip kurumlarında görev yapmış güvenlik bürokratları dahi devletin karakterinin değiştirilmesi gerektiğini söyleyebilmektedirler.
15 İsmet Berkan, Radikal, 30 Kasım 2005, “Bir Beyin Fırtınası”; Bu makalenin bir değerlendirmesi için bkz. Hasan Ünal, Yeniçağ, 5 Aralık 2005, “Kürt Devleti artık gerçekleşmiş!!!”
16Gündüz Aktan, Radikal, 28 Kasım 2005, “Büyük Pazarlık”
17 Cüneyt Ülsever, Hürriyet, 30 Kasım 2005, “Şemdinli Üzerinden Irak (2)” 2007 başında yeniden başlayan Kerkük tartışmalarında Türk basınının büyük bölümündeki analizlere hakim olan hava budur.
18 Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet, 23 Kasım 2005, “ABD Irak'ta Nasıl Kalabilir?”: Bu konuda 2007 yılında yeni gelişmelerin olacağı Milliyet gazetesi'nde Yasemin Çongar tarafından ileri sürülmektedir. Tempo dergisi, “ABD Askerini K. Irak'a Çekip Türkiye'yi Müdahaleden caydırabilir” 18 Ocak 2007
19 Türkiye'de tek boyutlu olarak bakıldığı için destek bulan Hartinton-Baker raporunda da Türkiye'ye bu önerilmiştir.
20 Anayasada Sevr Anlaşmasının 62., 63 ve 64'ünci maddelerine atıfta bulunulmaktadır ki, bu maddeler Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu bölgesini tartışmalı hale getirmektedir.
21 Cumhuriyet, Mehmet Faraç, ve Ferhat Ünlü, “Barzani ile Apo'nun Önderlik Kavgası kızışıyor” Haftalık Haber Dergisi, 165, 2006, s.55-57 Mehmet Faraç, Cumhuriyet,2-6 Aralık 2005,Barzanicilik Güneydoğu' da yükseliyor mu?
22Tempo Dergisi, 931, 11 Ekim 2005, s.18-20
23Tempo Dergisi, 928, 20 Eylül 2005, s. 31
24 Bir çok faaliyetin yanında pankürdist politikalar çerçevesinde özellikle Güneydoğulu öğrencilere Barzani tarafından K. Irak'taki üniversitelerde burs verilmektedir. 
25 Barzani ve Talabani, ABD'nin olası bir İran saldırısında ABD'ye beklediği desteği vermeyeceklerdir.
Çünkü Barzani (İran'a daha mesafeli ve soğuk dursa da) ve Talabani, bu desteğin hesabının Tahran tarafından kısa vadede İslamcı Kürtler aracılığı ile orta ve uzun vadede Tahran tarafından sorulacağını bilirler. 
26 Kasım 1992 K. Irak askeri harekâtından önce ABD, Türkiye'yi yapılacak mahalli seçimlere ikna etmiştir. Ancak mahalli seçimler denilerek yapılan seçimlerden “Federe Kürt Devletini” kuran parlâmento çıkmıştır. parlâmento federe devleti ilan ettiği gün KDP ve KYB, PKK'ya savaş açmışlardır. Sınırı geçen Türk ordusuna yardımcı olmuşlardır. Türkiy 'de federe Kürt devleti
konusunda susmuştur. Aynı hata tekrarlanmamalıdır. 
27 Dış İşleri Bakanı Abdullah Gül, TPAO'ya K. Irak'ta petrol araması için görev verdiklerini duyurmuştur. Oysa, K. Irak ile her türlü sağlıklı ilişkinin temeli önce bölgedeki faşist ve saldırgan Barzani-Talabani yapılanmasının ehlileştirilmesi ve demokratik değerleri kabul eder hale gelmesine bağlıdır. Teröre yataklık yapan, saldırgan bir feodal-köylü faşizminin bunun için ödüllendirilmesi akla aykırı bir düşüncedir. TPAO'nun çıkardığı ve dünya piyasalarına naklettiği her damla petrol, yarın Türk askerine sıkılmış bir kurşun olacaktır.
28 Cumhuriyet, 20 Ocak 2007; Bütün bunların Başbakan Erdoğan'ın danışmanı ve bir AKP bölge milletvekilinin eşgüdümü ile sağlandığı ifade edilmektedir. 
29 Milliyet, 30 Nisan 2006
30 A. Erhan Çelik, “Barzani'ye Ödenen Türk Vergisi”, Haftalık Haber Dergisi, 965, Haziran 2006, s.22
31 Barzaniciliğin Türkiye'deki önde gelen temsilcilerinden Şeraffetin Elçi, ırkçı zihniyeti yansıtırken, Türkmenlerin zaten boyun eğmeye alışık bir halk olduğunu söylemektedir. Bkz. Radikal, Neşe Düzel ile söyleşi (Radikal, 14 Şubat 2005)
32 K.Irak'taki yolsuzluklar için bkz. KurdishMedia.com. Ayrıca uluslar arası basında çıkan yolsuzluk, kayırıcılık eleştirileri için bkz. RFE, 29.05.05, 
Washington Post, 20.06.05, Handelsblad 20.11.05. Barzani'yi eleştiren bir Avustralya yurttaşı Dr.Kemal Said adlı Kürdün bir saat süren yargılamadan sonra 30 yıl hapis cezasına çarptırılması faşizmin niteliğini sergilemektedir.
Bkz.Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet, 11 Ocak 2005
33 Alaedin Parmaksız, “Kerkük'ün Jeopolitiği ve Türkiye”, 21. Yüzyıl, Üç Aylık Düşünce Dergisi, Ocak, Şubat, Mart 2007, Sayı 1
34 Ensari İslam adlı grup halen sunni Arap direnişi ile işbirliği içindedir.
servislerinde yapılan analizlerde “Türkiye'nin müdahale etmeyeceğine dair”
varılan sonuçlar, çürük zeminlere dayanmaktadır. Bir Türk askeri müdahalesini
engellemenin tek yolu, Kerkük'ün Irak sınırları içinde kalmasını sağlamaktır.
35 K. Irak'ta etkili sonuç doğuran hava operasyonlarından birisi 1995'de PKK'nın Zeli Kampına düzenlenen operasyondur. Bu operasyonda 1700 PKK'lı öldürülmüştür. 
36 Suriye, Irak Kürtleri ile Suriye Kürtlerini birbirinden ayıracak bir Türkmeneli devletine olumlu bakacaktır.
37 Üstelik Amerikan Kongresi'nin sözde Ermeni soykırımı tasarısını kabul ettiği bir ortamda ABD'nin Türkiye'nin Irak'a girmesine karşı çıkması daha da zorlaşabilir.
38 İran'ın etkisinde olan Irak Başbakanı El Maliki Türkiye'nin Kerkük konusunda getirdiği öneriler ile Kerkük Türkmenlerinin getirdiği önerileri sürekli reddetmektedir. Bkz. Cumhuriyet, 21 Ocak 2007
39 İsrail'in K. Irak politikası için bkz. Cevat Eroğlu, “İsrail'in Beka Stratejisi ve Kürtler”, Sayfa yayınları , İstanbul 2003, Şalom Nakdimon, “Irak ve Ortadoğu'da Mossad” Elips Yayınları, Ankara 2004
40 1 Mart Tezkeresi görüşmeleri öncesinde Selahattin kentinde Irak muhalefeti nin bir toplantısında Barzani, Arap ve Türkmen muhalefet liderlerine TBMM'de Tezkerenin reddedileceğini, TBMM''de 70 " Adamının " olduğunu söylemiştir.


http://www.21yuzyildergisi.com/assets/uploads/files/27.pdf

****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder