1 Haziran 2017 Perşembe

27 MAYIS NEDEN OLDU BÖLÜM 3


27 MAYIS NEDEN OLDU BÖLÜM 3

KÖY ENSTİTÜLERİNİ KAPATMA SÜRECİNİ İLK BAŞLATAN ASLINDA CHP OLMUŞTU.

DP tarafından daha hızlı bir biçimde içleri boşaltıldı ve nihayet kapılarına kilit vuruldu. Kapatıldıklarında, o güne kadar yetiştirmiş oldukları insan sayısı, 16 bin 400 öğretmen, 7 bin 300 sağlık memuru, 8 bin 756 eğitmendi. (40)
Bütün bunların elbette bir bedeli olacaktı. Demokrat Parti’nin aydınlanmaya ve eğitime yönelik bu tür olumsuz tutumları sonrası Cumhuriyet döneminde okuma yazma oranının düştüğü tek dönem yaşanacaktı. 
1960 yılının 23 Ekim günü yapılacak olan nüfus sayımı ile Cumhuriyet dönemimizde okur-yazar oranının 1955-60 döneminde gerilediği, 1955’te % 41 iken 1960’da % 39,5 e düştüğü görülecekti. (41)
* * *
Menderes, basının eleştirilerine hiçbir zaman hoşgörü ile yaklaşamamıştı:
“Her gün kalemi alıyorlar ellerine, bir Derviş Vahdeti edebiyatıyla bu memleketi baştanbaşa zehirliyorlar” (42) sözleri onun özgür basına bakış açısını gösterir nitelikteydi.
İktidar, devlet kontrolü altındaki kağıt ve resmi ilan tahsisi ile kredi açma olanaklarını kullanarak kendisini destekleyen gazeteleri teşvik ederken, muhalif olanları baskı altına alıyor ve yayın politikalarını değiştirmeye çalışıyordu. (43)
Tirajları çok düşük ama devletin ilan ve kağıt olanaklarından sorunsuzca yararlanabilen iktidar destekçisi ‘besleme basın’ yaratılmıştı.
Yine de hükümet için bu tedbirler yeterli değildi.
1954 seçimleri öncesi basını baskı altında tutacak olan kanun değişiklikleri yapıldı.
Bu değişikliklerde en çok tartışmalara neden olacak olan ‘ispat hakkının ortadan kaldırılmasıydı.’
Örneğin gazetenizde, bir Bakan hakkında yolsuzluk haberi yaptınız.
O Bakanın itibarını zedelediğinizi öne sürerek savcı hakkınızda dava açabilirdi.
Ancak haberiniz yüzde yüz doğru ve Bakanı ömür boyu hapse mahkum edecek dahi olsa elinizdeki belgeleri mahkemede ortaya koyarak haberinizin gerçekliğini ispat etme hakkınız yoktu.
Üstelik bir de üstüne siz suç işlemiş sayılıp hapis ve para cezası alıyordunuz. 
Konu edilen Bakan da meclis çoğunluğu kararıyla bir soruşturma açılıp Yüce Divan’a sevk edilmediği takdirde kurtuluyordu. (44)
Bu kanun DP içerisinde çalkantılara neden oldu ve yasaya karşı çıkan 19 DP milletvekili partisinden istifa etti.
Bu vekiller daha sonra Hürriyet Partisi’ni kuracaklardı.
1954 seçimleri öncesi Halkevleri, Köy Enstitüleri, Millet Partisi kapatılmış, CHP’nin bütün mal varlığına el konulmuştu.
Basın iyice baskı altına alınmıştı.
İktidarın 1954 genel seçim kampanyasına, tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın da katılımı da eklenince (45) Türkiye eşit koşulların olmadığı seçimlere bir hayli sıkıntılı bir şekilde gidiyordu.
* * *
1954 seçimlerinden büyük zaferle çıkan Demokrat Parti, halkın onayı ve desteğini aldığı düşüncesi ile biraz daha dozu artırıyor; yüksek yargıçlar ve üniversite hocalarını, yaş sınırı getirip bu bahane ile emekliye sevk edebilmek için yasa değişikliği yapıyordu.
DP Seyhan milletvekili Sinan Tekelioğlu, mahkemelerin ‘Meclis’e bağlı bir teşekkül’ olması gerektiğini söylüyordu. (46)
Yargıtay Başkanı dahil, tüm yüksek yargıçları görevden alma yetkisi doğrudan doğruya Adalet Bakanı’na verilmişti.
Aynı şekilde üniversite öğretim üyelerini görevden alma yetkisi ise artık Milli Eğitim Bakanı’ndaydı. (47)
İktidar için kuvvetler ayrılığının bir önemi de anlamı da yoktu artık.
Yargı bağımsızlığı, hukuk devleti, basın özgürlüğü… 
Bütün bunlar, iktidar ne kadar izin verir, nasıl uygun görürse o şekilde olabilirdi. Demokrat Parti için ‘demokrasi’ demek sadece ‘sandık’ demekti.
Sandıkta da halk Demokrat Parti’yi seçmiş ve politikalarına onay vermişti.
Kendilerine muhalefet eden her kim olursa, milleti karşısına alıyor demekti.
Milli iradenin seçtiği iktidar eleştirilemezdi.
O yılların tanığı olan gazeteci Altan Öymen DP iktidarının demokrasi anlayışını şöyle tanımlıyordu:
‘Seçimi kazanırsam her istediğimi yaparım. Hukukun ilkeleriymiş, Anayasa’nın kurallarıymış, bunların anlamını ben belirlerim.
Yanlış yapsam bile, gene seçilirsem gene yaparım.
Çünkü seçmen bana bu hakkı vermiştir’ (48)
Kendisine bu hakkı vermeyen seçmen için ise artık ceza vaktiydi.
1954 seçimlerinde Cumhuriyetçi Millet Parti’li Osman Bölükbaşı’nı seçen Kırşehir il olmaktan çıkarılacaktı. (49) Kırşehir cezalandırılırken, muhalefete destek veren ya da verecek olan tüm illere de gözdağı veriliyordu.
İnönü’nün memleketi olan ve CHP’nin birinci geldiği Malatya ise ikiye bölünüyor, Adıyaman il oluyordu.
Muhalefetin sesini radyodan duyurması da bundan sonra imkansız olacak, 1954’ten 1961’e kadar muhalefet radyodan uzak tutulacaktı. (50)
* * *
Seçim sonrası antidemokratik uygulamalar tam gaz devam ederken yapılan yanlış iktisat politikaları nedeni ile ekonomik sıkıntılar baş göstermeye başlayacaktı.
Plansız yapılan yatırımlar ve uygulanan liberal ekonomi sonrası yokluk ve pahalılık baş göstermişti.
Önce nal çivisini, fiyatı 4 katına çıkmış olmasına karşın, piyasada bulmak imkansızlaşmıştı.
Sonra, kahve, otomobil ve kamyon lastiği, ilaç, şeker, röntgen filmi vs. nal çivisini izleyecekti. (51)
İkinci Dünya Savaşı koşulları olmasına nedeni ile ülkede yokluk yaşanmasını ve bazı gıda maddelerinin karneye bağlanmış olmasını her fırsatta dile getirerek CHP’yi yerden yere vurmuştu DP.
Şimdi ortada bir savaş olmamasına karşın, kahve, şeker gibi gıda maddeleri aile ya da kişi başına belli miktarlarda veriliyordu.
5 Ekim 1954’te piyasada nal çivisi bulunamamaktaydı.
14 Mart 1955’te kişi başına 250 gram şeker dağıtımına başlandı.
18 Nisan 1956’da İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay, ‘Her gün et yemeyin, yumurta da faydalıdır’ dedi.
Eylül 1956’da kahve karneye bağlandı.
Ocak 1957’de İstanbul’da et ve ekmek sıkıntısı baş gösterdi, akaryakıt dağıtımı karneye bağlandı.
Kasım 1957’de Brezilya’dan 300 ton kahve getirildi, kişi başı 12 gram kahve dağıtıldı.
Haziran 1958’de Tabipler Odası ilaç sıkıntısından yakındı.
Temmuz 1958’de Ankara’da benzin, İstanbul’da şeker ve gazyağı sıkıntısı başladı.
Aralık 1958’de gazinolarda zamlarla ilgili espri yapmak yasaklandı. (52)
Avrupa’nın başlıca buğday ihracatçısı olarak görülen Türkiye, 1954’te buğday ithal etmeye başladı. (53)
Menderes döneminde demiryolu politikasından vazgeçilip, karayolu yapımına ağırlık verilirken, uçak fabrikaları da bir bir kapatıldı. (54)
Bütün bunlar yaşanırken, hükümet ana muhalefet partisi ile uğraşmaktan ve baskı altına almaya çalışmaktan da asla geri durmayacaktı.
20 Temmuz 1955’te polis CHP Isparta İl Kongresini dağıttı.
Genel Sekreter Kasım Gülek kürsüden indirildi. (55)
1955 Ağustos’unda, yine Kasım Gülek, Zonguldak’ta yaptığı bir konuşma nedeni ile Sinop’ta tutuklandı, elleri bağlı bir şekilde İstanbul’a getirildi ve Bayrampaşa’da cezaevine kondu, bir gün hapiste kaldı. (56)
Ertesi yıl benzer bir geziye kalkışması ve Rize’de dükkân sahiplerinin elini sıkması, gösteri yürüyüşü sayılacak, 6 ay hapse mahkûm olacaktı. (57)
Gazetecilerden sonra muhalefet politikacıları hakkında soruşturmalar ve tutuklamalar da böylece gerçekleşmeye başlamıştı.
Bir önceki sene geçirilen kanun sayesinde Yargıtay Başkanı, Yargıtay İkinci Başkanı ve Yargıtay Savcısı’nı da içeren birçok yüksek yargı mensubu tasfiye edildi.
Suçları, çıkarılan bazı yasalar ile ilgili öneri ve eleştirilerini Adalet Bakanı’na iletmek istemeleriydi.
Böylece geride kalan yüksek yargıçlar için de gözdağı verilmiş oluyordu. (58)
Benzer uygulama üniversite hocaları için de geçerliydi.
Fakültenin açılış gününde öğrencilerine, ‘Nabza göre şerbet vermeyin’ öğüdünde bulunan Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu vekalet emrine alınacaktı.
(Yani yeni bir emre kadar işine son verilmişti.) Aynı durum, derste öğrencilerine, ‘Devletin olağanüstü durumlarda bile hukukun dışına çıkamayacağını’ anlatan Anayasa Hukuku hocası Prof. Dr. Hüseyin Naili Kubalı için de gerçekleşecekti. (59)
1958 yılında, pasaport verilmediği için, Kubalı uluslararası hukuk kongresine de katılamayacaktı. (60)

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder