27 Haziran 2017 Salı

Anti Emperyalist Direniş Merkezi BÖLÜM 3


Anti Emperyalist Direniş Merkezi BÖLÜM 3


,,
Ümit Gürtuna:

Misyonunu Cesurca Sürdürüyor ''

Türkiye' de en zor gerçekleştirilen yayıncılığın başında dergicilik gelir. Ülkemizde dergicilik her nedense bir türlü yerine oturamamıştır. Hele on beş günde bir 
yayınlanan dergilerin yaşaması daha zordur.

" Batı'nın değil Türkiye'nin , Sermayenin değil Solun Gazetesi" sloganıyla dergi yerine gazete olduğunu tanımlayan TÜRKSOLU dergicilikten on beş günde bir 
yayınlanan "Gazeteye" geçişin ender örneklerinden. Hem de başarılı olanlarından...

Genç bir kadronun hazırladığı TÜRKSOLU gazetesi yayıncılık teknolojisini kullandığı gibi içerik olarak da önemli mesajlar veriyor. 
Böylece bir misyonu da cesurca sürdürmüş oluyor. 
Bu özellikleriyle de uzun erimli bir savaşıma hazır gözüküyor. 
Başarıların devamı dilerim. >

Dünyaya Açılan Pencere: Anti-Emperyalizm;

TÜRKSOLU’nun milliyetçi politika izlemesi liberallerin (özellikle liberal solun) klasik saldırılarına neden oluyordu. Deniyordu ki; milliyetçilerin gözü dünyanın 
gerçeklerine kapalı. Milliyetçiler içe kapalı bir politika izliyorlar. TÜRKSOLU ise bu saçma ve sığ teze her seferinde dünyanın gerçeğini bunların yüzüne vurarak 
cevaplamayı seçti. TÜRKSOLU’nun Türkiye siyaseti içinde aldığı belirgin ve uzlaşmaz tavrın esası dünya çapındaki mücadeleye bakış açısından kaynaklanıyordu.

Dünyaya gözleri kapalı olanlar Amerikanofiller ve Avrupa hayranlarıdır. Batı haydutluğunun medyadaki paralı askerleri dünyaya at gözlükleri ile bakmaktadır. 
ABD gücüne tapınanlar, Batının mutlak üstünlüğüne inananlar, ezilenlerin her çıkışında şaşkına döndüler. Filistin’de çocukların İsrail tanklarına taşlarla 
saldırmaları bunları deliye döndürüyordu. Amerikan “uygarlığının” simgesi olan ikiz kuleler ve Pentagon saldırıya uğrayınca ne yapacaklarını, ne yazacaklarını 
şaşırdılar. ABD’nin bombalarıyla, özel harekât timleriyle Afganistan’a uygarlık götüreceğini duyunca sevindiler fakat, aradan iki yıl geçtiğinde Ladin hala 
Amerikalıları tehdit etmeye ve yok etmeye devam ediyordu.

Ufukları Batı haydutluğuyla kapalı bu kesimler şimdi ise her gün Irak’ta ölüp ölüp diriliyor. İki gün içinde ABD’nin Irak’ı bitireceğinin hesaplayan bu çevreler 
Irak direnişe başladıktan bir hafta sonrasına kadar köşelerinde ne yazacaklarını şaşırdılar. Türklükle değil dünya vatandaşı olmakla övünen köşe yazarları 
direniş boyunca havadan sudan bahsetmeyi tercih ettiler, ya da her gün başka bir yalan uydurarak bağlılıklarını tazelediler.

Ezilenlerin her direnişi sadece paralı Amerikan askerlerini değil, bizim “enternasyonalist” solcuları da şaşkınlığa uğratıyordu. İkiz kuleler yıkıldığında 
Pentagon askerleri ve Dünya Ticaret Merkezi’nin kan içici spekülatörleri için üzülmeyi tercih edenleri, Filistin’de “hepimiz İsrailliyiz” diye yazacak kadar 
aşağılıklaşanları, Irak’ta Bush’tan çok Saddam’a savaş açmayı solculuk sananları da hep gördük.

Gerek medyadaki paralı askerlerin gerekse diğerlerinin sonuçta dünyanın gerçeklerini görmelerine hiçbir olanakları olmayacağını başından beri vurgulamıştık. 
Bunların hepsi Batıya belli ölçülerde bağlılığın sonuçlarıydı. Böyle bir bağlılık içinde ezilenlerin tavrını anlamaya da, anlatmaya da imkan yoktu.

Buna karşın TÜRKSOLU’nun geçtiğimiz yıl içinde dünya çapında yaşanan gelişmeler içinde aldığı tavır her seferinde büyük yankı uyandırdı. 

TÜRKSOLU’nun bu yöndeki değerlendirmelerinin gerek TÜRKSOLU çizgisine yakın okur kitlemiz arasında, gerekse sağ-sol çeşitli siyasi kesimler içinde 
tartışıldığını gördük. Aslına bakılırsa, dünya çapında ezilenlerden yana aldığımız tereddütsüz ve radikal tavır TÜRKSOLU gazetesinin kimliğinin oluşmasındaki 
en belirleyici tavır oldu. TÜRKSOLU, büyük ölçüde bu tavrımız üzerinden tartışıldı. TÜRKSOLU’nun Türk siyasetinde aldığı tavır, dünya çapındaki mücadelede aldığı tavrın bir yansıması oldu. Bu anlamda kimin daha dünyalı olduğunu şimdi tartışmak gerekiyor.

Amiral Battı

Bu anlamdaki en önemli sayılarımızdan biri şüphesiz ki 11 Eylül’ün birinci yıl dönümünü değerlendirdiğimiz 12. sayı; “Amiral Battı” oldu. “Amiral Battı” da 
11 Eylül saldırılarıyla birlikte ABD hegemonyasının yıkılmakta olduğu bir sürece girildiğini açıklıyorduk. ABD’nin emperyalist zorunluluklardan ötürü asla 
kazanamayacağı bir saldırganlığa girdiğini görüyorduk. ABD’nin Doğu seferi Büyük İskender’in Doğu seferinden farksız olacaktı. ABD’nin yıkılışında ezilen 
ulusların inisiyatifinin ön plana çıkacağını söyledik.

Eylül 2002’de TÜRKSOLU’nda bunları yazdığımızda, değerlendirmeleri abartılı bulanlar, Irak direnişi karşısında şakınlığa uğradılar. Oysa ABD saldırganlığına 
karşı bir vatan savunmasının değerini iyi biliyorduk. Daha saldırı başlamadan Irak direnişi ABD saldırganlığını dünya çapında sarsmış, ABD’nin bugüne kadar 
dayandığı Batı ittifakı ve uluslararası kurumlar içinde büyük çatlamalara sebep olmuştu. ABD’nin Irak’ta olmasa bile Ortadoğu’da büyük bir rezalete ve iflasa 
doğru gittiğini hâlâ vurguluyoruz.

Filistin üzerine yazdıklarmız da aslında bunun belgesidir. İşte Filistin’de 50 yıldan fazla süredir bir işgal sürdürülmektedir. Dünyanın silahlanma bakımından 
en savumasız halkı, ABD destekli en militer devletine 50 yıldır kök söktürmektedir. 

TÜRKSOLU’nun ilk sayısı da Filistin’le başlamaktaydı. O gün Arafat portresini kapağımızda bayraklaştırıp “İntifadaya devam” dediğimizde, “Atatürkçülerin bununla ne ilgisi var” diyenler geçen yıl içinde her gün intifada mantığının doğrulandığını gördüler. Hatta en Batılı eylemler bile kendilerini “küresel intifada” olarak adlandırıyordu. Daha o gün İsrail işgaline karşı “canlı bomba”ları savunduğumuzda şaşkınlığa uğrayanlar, bugün ABD’yi tir tir titreten bu savaşçıların ,Iraklıların da en meşru savunma refleksi olduğunu görmekteler. Oysa yöntem önemli değil TÜRKSOLU’na göre: her koşulda bir şekilde işgalci kovulmalıdır. Emperyalistler dünya yüzeyinde işgalcidir ler. Onların sivili ve askeri yoktur.

Üçüncü Dünya dayanışması ve Che olmak

TÜRKSOLU’nda üçüncü dünya dayanışmasını örneklerine de büyük önem verdik. Filistin’de Arafat’ın, Irak’ta Saddam’ın, Venezüela’da Chavez’in koşulsuz 
destekçisi olduk. Gazete sınırları içinde kalmayarak doğrudan destek gösterilerine ve kampanyalarına da öncülük ettik. Atatürkçülüğün söz konusu olan “ Mazlum Milletler ” olduğunda koşulsuz destek vermek olduğunu anlatmak TÜRKSOLU’nun sistematik yayın yaptığı önemli konulardan biridir.

Geçtiğimiz yılın emperyalist karanlığı içinde Üçüncü Dünya dayanışması yönündeki gelişmeler hep ışık kaynağı oldu. Venezuela’nın devrimcisi Chavez’le 
Saddam’ın, ve Fidel Castro’nun yan yana gelmesi 21. yüzyılın kaderini belirleyecek önemde gelişmelerdir. Paralı asker medya yalnızca Chavez’in devrildiği yönündeki haberlere açıkken, TÜRKSOLU bu yönde dünyaya açılan bir pencere haline geldi.

TÜRKSOLU olarak antiemperyalist tavrımızı, hepimiz Che gibi olalım çağrısıyla, hem bir eylem hem bir yaşam biçimi olarak belirtiyorduk 14. sayıda. 
“Che Emperyalizmle Savaşa Çağırıyor” kapağıyla antiemperyalist mücadeleden neyi anladığımızı açıklıkla ifade ettik. Che elbette ki Türkiye’deki anti-emperyalist mücadele açısından en büyük örneklerden birini teşgil etti hep. Ama biz anti-emperyalizmin en somut anlamının birer Che olmaktan geçtiğini vurgulamayı gerekli görüyoruz. TÜRKSOLU’nun bu yöndeki çağrılarına genç arkadaşlarımızın büyük bir coşkuyla cevap verdiğini de sevinerek gördük.

TÜRKSOLU bir Direniş Merkezidir

Sonuç olarak bir yılı değerlendirdiğimizde, TÜRKSOLU’nun düzenle tüm bağlantılarını koparmış bir direniş merkezi olduğunu görüyoruz. 
Burada gazeteciliğimizin sınırlarından biraz uzaklaşarak bir değerlendirme yapmama da izin verin. TÜRKSOLU’nu çıkartan gençler olarak kendimizden kuşakça hayli büyük olan insanlara gittiğimizde büyük şaşkınlığa uğradık. Kapı kapı satış yapmak, Anadolu’yu dolaşmak bizim üslubumuzdu. Buralarda birçok insanla tanışma fırsatı buluyorduk. Bunların arasında karşısındakinin yaşına bakmadan güvenen ve “siz ne isterseniz onu yaparım”, “TÜRKSOLU hareketine tabiyim” diyecek kadar yüce gönüllü insanlarla karşılaştık.

Bu duygusal bir refleksle açıklanabilir mi? Ortaya çıkan durum şuydu; kuşaklar boyu aynı sorunlarla mücadele etmiş insanlarla karşılaşıyorduk. Aralarında 
dedemiz yaşında olanlar vardı. Ancak bunlar bizleri gördüklerinde Milli Mücadele’ye atılmış gençlik yıllarına dönüyorlardı. Türkiye’nin gerçeğidir bu. Atatürk’ten başlayarak 5 kuşaktır devrimcilik yapılmaktadır Türkiye’de. Bağımsızlık Savaşı’nın ve Türk Devrimi’nin kuşağı, 1960’ın ABD diktatörlüğünü yıkmış kuşağı, 68’in anti-emperyalist kuşağı, 70-80 arasının halktan başka bir kaygısı olmayanlarının kuşağı ve şimdi biz gençler.

TÜRKSOLU’nda bazı şeyleri büyük bir yetkinlikle aktarabiliyorsak, bu işte bu kuşaklar boyu tecrübenin ürünüdür. Başyazarımız Gökçe Fırat’ın bugünlerde 
internette günlük olarak da yayınlanmaya başlayan yazılarını ortaokul öğrencisinden, 60’ların devrimcisine herkes rahatlıkla tartışabiliyorsa, bu TÜRKSOLU geleneğinin yarattığı ideolojik netlikten kaynaklanmaktadır. TÜRKSOLU’nun köşe yazarları olan aydınlarımız ise tüm o medya karanlığı karşısında namuslu, vatansever aydın olmanın örneklerini vermektedirler.

Bu yüzden bu kuşaklar boyu ve evrensel direniş geleneğine bağlı olan TÜRKSOLU anti-emperyalist bir direniş merkezidir.

<  Vahap Erdoğdu: Kurtuluşun Bayrağını Dalgalandırıyor >

TÜRKSOLU yayın yaşamına adımını atarken, " Türk Solu " geleneğini sürdüreceğini söylüyordu.

Neydi "Türk Solu" geleneği ?

Anti-emperyalist, ulusalcı, demokratik ve devrimci gelenek. Bu gelenek, kaynağını tarihte ilk kez emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş Savaşını veren ulusumuzun, Doğunun "mazlum uluslarına" örnek olması gerçeğinden besleniyordu.

Bu gelenek Dünya'nın ve Türkiye'nin o günkü koşullarında 1960'lı yıllara taşındı. Türk Solu başka yayımlarla birlikte bu cephede mevzilenmişti.

O günlerde bir başka ülkenin, Vietnam'ın çocuklarının bedenleri, ABD emperyalizminin "napalm"ları ile kavruluyordu.

Filistinli çocuklar o günlerde de İsrail tanklarına karşı sapan taşlarıyla karşı koyuyordu.
Kastro o gün de emperyalizme meydan okuyordu.

TÜRKSOLU bir yıl önce devrimci geleneğimizin saflarında yerini yeniden alırken Dünya'nın siyasal coğrafyası oldukça değişmişti.

ABD emperyalizmi Dünyanın tek egemeni olarak kalmıştı. Dünya'nın siyasal coğrafyasını yeniden düzenleyerek egemenliğini kalıcı kılmak istiyordu. 
Pentagon'un ABD tekelleriyle birlikte kotardığı planın adı konmuş, hedefi belirlenmişti:
Adı "Medeniyetler Çatışması" idi. Hedefi ise Ortadoğu'nun petrol kaynakları üzerinde yaşayan geri bırakılmış "Mazlum Müslüman" halkları.
Gerçekten de bu bir "medeniyetler çatışması" olacaktı. Varlığını tarihin en acımasız soykırımına dayandıran dört yüz yıllık kovboy medeniyeti ile, altı bin 
yıllık Mezopotamya ve Ortadoğu medeniyetinin çatışması, bir başka anlatımla insanlık tarihinin vahşice yok edilmesi savaşıydı bu.

Yıllardan beri silah tekellerinin en iştahlı pazarı haline getirdikleri Ortadoğu, şimdi medeniyet canavarının kustuğu ateşin çemberinde yeni bir soykırım yaşıyor.

İnsanlık, bu soykırımı dehşet ve çaresizlik içinde seyrederken, ruhlarını dolara satmış bir avuç hain, gözbebekleri kavrulmuş Babil'in çocuklarını "zaferin" 
kanıtı olarak sergiliyorlar.

TÜRKSOLU vatanını " Kiraz ağacı altında kadın memesine " değişecek kadar yozlaşmış bir ideolojik ortam içerisinde, halklarımızın tarihini taçlandıran 
geleneğimizin bayrağını daha da yükselterek geleceğe onurla taşıyor.

Anasının kanlı memesiyle beslenen Bağdat'ın bebesi, misket bombaları ile delik deşik olmuş cesetler arasında insanlığa gülücük dağıtıyor.
Ve Davut' un torunları, Filistinli çocuklar, tanklara karşı hala taş atıyorlar.
TÜRKSOLU daha da pekiştirdiği mevzilerinden kurtuluşun bayrağını sallıyor. >


http://www.turksolu.com.tr/27/kapak27.htm


***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder