27 Haziran 2017 Salı

Atatürk, Saddam ve Atatürkçüler,

Atatürk, Saddam ve Atatürkçüler,


Gökçe Fırat  
08.04.2003/Sayı:27

ABD’nin Psikolojik Savaşı

ABD’nin Ortadoğu’ya saldırısı, tüm dünyada ve Türkiye’de nefretle karşılanıyor. Herkes ABD’den bu saldırıyı durdurmasını istiyor ve tüm dünyada Irak’ta 
ölen masum insanlar için gözyaşı dökülüyor. Bu, savaşın trajedi kısmı. Ve bu trajediye karşı herkes insanca bir tepki ortaya koyuyor.

Ancak bir de savaşın duyguların ötesinde gerçekleşen bölümü var ki esas savaş burada veriliyor. Bu, ABD’nin psikolojik savaşı. Hedef, kalben bu saldırıya karşı 
duranları bile ABD için nötralize etmek. Bunun için kalpleri bir yana bırakan ABD’nin psikolojik savaş makinesi beyinlere hücum ediyor. Emperyalist haydut, 
kalpleri ele geçiremeyeceğini bildiği için beyinleri ele geçirmeye çalışıyor.

ABD psikolojik savaşının bugüne kadarki esas malzemesi demokrasi savunuculuğu oldu. Yani ABD, demokrasi için savaşan bir güçtü. Tüm dünyada da demokrasinin yerleşmesi için savaşıyordu. Dolayısıyla bu savaş, insanlar için bir trajedi olsa bile, insanlık için gerekliydi. ABD, insanların günlük trajedisi 
pahasına da olsa insanlığın geleceğini inşa edecekti. Bu, onların insanlık göreviydi.

Bu propaganda özellikle Batı ülkelerinde etkili oldu. Ortadoğu’nun bu ilkel ülkesine ABD’nin demokrasi getirmesi, bu ülkenin başındaki diktatörü indirmesi, 
herşeyden önce Irak halkının iyiliği içindi. Hem zaten ABD de bu savaşı Irak halkının iyiliği için yapacaktı!

Propaganda son derece yalın ve bir o kadar da çiğdi. Ama elbet bu propagandadan etkilenecek insan da çok olurdu. Nitekim oldu da.

Her balığa uygun bir Amerikan oltası vardır

Ama ABD’nin bu oltasına takılmayan bazı uyanık balıklar çıkabilirdi. İşte o balıklar için de uygun bir olta bulunmalıydı. Bulundu da. ABD Irak’a saldırırken, 
tüm dünya ABD’yi lanetlemeye başladı. Fakat bu lanetleyenler sadece ABD saldırısına değil Saddam’ın zulmüne de karşı olduklarını söylüyorlardı.

Doğru; ABD saldırgandı, haksızdı, ama bu Saddam’ın haklı olduğu anlamına gelmezdi. Hele hele savaş karşıtı gösteriler Saddam’ı güçlendirmemeliydi.

Bu durumu iyi gören ABD Başkanı savaş karşıtı gösterilerin Saddam’ın aklanmasına neden olduğunu o nedenle de zararlı olduğunu belirtiyordu. 
Bush’un bu uyarısını dikkate alan savaş karşıtları da sadece ABD’yi değil aynı zamanda Saddam’ı da hedef almaya başladılar.

Politika bu “düzey”de yapılınca ortaya şöyle bir durum çıkıyordu; bir yanda ABD diğer yanda Saddam, iki zalim; diğer yanda masum Irak halkı. Irak halkı hem 
ABD’den hem Saddam’dan zulüm görüyor.

Şimdi politikanın bu “düzey”i üzerinde durmak lazım.

Çünkü politikayı bu “düzey”de yapanlar, bizim Saddam’a sahip çıkmamızı bir türlü anlayamıyorlar.

Komünist ABD kapitalist Saddam’a karşı

Öncelikle şunu belirtelim. Herkesin dilinde aynı nakarat, diktatör ve zalim Saddam. O zaman hemen soralım; Saddam neden diktatör, neden zalim?

Saddam’ın neden diktatör olduğunu ABD’liler güzel açıklıyor. ABD’liler şunu açıkça söylüyor. Bu adam diktatördür, büyük petrol kaynaklarının üzerine oturmuştur, 
buradan zenginleşmektedir ve halkı fakirken kendisi saraylarda yaşamaktadır.

O halde ortaya şöyle bir şey çıkıyor; ABD’nin komünist yönetimi, Saddam’ın kapitalist sömürüsüne karşı!

Şimdi ABD başkanının söyleyeceğini yazan propaganda uzmanı, sanıyor ki herkes kendi başkanı gibi aptaldır ve bu metne inanır. Ama hiç inandırıcı olmuyor. 
Madem ABD bu kadar komünist ve eşitlikçi, neden Kuveyt’in, Katar’ın, Bahreyn’in, Suudi Arabistan’ın petrol zengini şeyhlerine bırakın sömürüyü demiyor?

Demiyor çünkü onların hepsi Amerikancı, değil mi?

Bak uyanık propagandacı. Bizi aptal başkanınla karıştırma.

İstersen biraz daha kurcalayalım he?

Hem senin başkanın petrol işi yapıyor değil mi? Sadece başkanın değil, savunma bakanın da! Ne tesadüf değil mi? Sakın, Saddam’ın üzerine oturduğu o 
petrol kaynaklarından bir türlü pay alamadığınız için birden komünist olmuş olmayasanız?

Petrol fakiri sosyalist Irak

Gerçekten de böyledir.

Ortadoğu, petrol zengini şeyhlikler ve şeyhlerle dolu bir coğrafya. Dünyanın en zengin insanları sıralamasında bir sürü Ortadoğu şeyhi var. Ama bunların 
hiçbiri ABD’nin hedef listesinde değil.

Ortadoğu’da iki tane petrol fakiri ülke var. Biri Irak diğeri İran. İki ülkenin de önemli bir petrol geliri var. Ama iki ülke de bir türlü o şeyhliklerin ihtişamına 
erişememiş. Ve ikisi de Amerika’ya karşı ve ABD ikisini de düşman ilan etmiş.

O zaman burada duralım ve ortadaki denklemi görelim. ABD’yle iyi geçinen Ortadoğu şeyhlikleri ihtişam içinde yaşarken, ABD ile düşman olan ülkelerde 
öyle bir zenginlik görülmüyor. Ama bunun da nedeni var elbette. Çünkü ABD’ye bağlı şeyhliklerde halk dediğiniz insanlar için hiç bir şey yapılmazken, ABD’ye 
düşman olan bu ülkelerde halk için bir şeyler yapılıyor.

En büyük örnek Irak. Irak’ın büyük petrol geliri var. Daha doğrusu vardı, 91’den beri yok. Bu petrol geliri kime akıyordu. ABD’ye değil çünkü diğer şeyhliklerin 
aksine Irak’ta petrol millidir. Yabancıya para akmaz. ABD işte Irak’a bu yüzden düşmandır.

Ve üstelik Irak’ta sosyalist ekonomi vardır. Petrol geliri halkın, eğitim, sağlık gibi ihtiyaçları için kullanılır. Ve ABD özellikle bu yüzden Irak’a düşmandır.

Yani ABD’yi Irak karşısında komünist yapan iki neden vardır, Irak’ın petrolünün milli olması ve ülkede sosyalist rejim olması.

Çapı Bush’un beyni kadar politik “düzey”

Şimdi ABD’liler Irak’ın milli petrolünü ve sosyalist ekonomisini bir kenara bırakıp Saddam petrol gelirini yiyor diyorlar. Hem de nasıl? Çok silah alıyormuş! 
Gören de Saddam aldığı uçak ve tanklarla çölde gezmeyi çok seviyor sanacak.

Doğru, Irak, petrol gelirinin önemli bir kısmını silaha yatırıyor. Çünkü ABD gibi milli ve sosyalist rejimlere düşman ülkelerin kendi vatanına saldıracağını biliyor. 
Bu, milli ve sosyalist rejimin korunması için silahlanmadır. İşte ABD’yi hem komünist hem de silahlanma karşıtı yapan budur. Hem milli hem sosyalist bir ülke, bir de elinde güçlü bir silah olursa, bu ABD için tehlikelidir.

Şimdi ABD’nin bu oltasına takılanlar şunu kendilerine sorsun. Irak halkı elbet fakir. Ama bu fakirliğin nedeni Saddam’ın sarayları mı, yoksa milli, sosyalist ve 
silahlanmış bir ülke yaratma çabası mı?

Saddam’ın sarayları diyenlere bir diyeceğimiz yok. Siz Bush tipi bir komünizmin, Bush tipi bir silahlanma karşıtlığının ve Suudi tipi bir şeyhliğin savunucususunuz 
o kadar.

Politikanızın “düzey”i de işte bu kadar: Çapı Bush’un beyni, derinliği Bush’un komünizmi!

Ortadoğu liderleri ağızlarıyla kuş tutsalar demokrat olamazlar

Fakat bu oltaya tam takılmayanları da bekleyen başka bir tehlike vardır. Şimdi Saddam’a yönelik o propagandaya geçelim ama bu arada Saddam’ın, milli, 
sosyalist ve silahlanan bir ülke olduğunu aklımızın bir köşesine yazalım.

Şimdi ABD’liler diyor ki Saddam diktatör, hem de eli kanlı bir diktatör. Neden? Otuz yıldır ülkenin başında.

Bunu ABD’lilerin demesi gayet doğal. Çünkü ABD’liler kural olarak ve gelenek olarak asla doğru söylemezler. Ama ABD’liler söyledikleri yalanları o kadar 
sık tekrarlarlar ki bir süre sonra insanlar bunların gerçekliğini sorgulamayı bırakırlar. İşte Saddam’ın diktatörlüğü de böyle bir propaganda başarısının eseridir.

Fakat bu başarının temeli nedir? Saddam diktatör ama ABD demokrat, peki neden?

Bunun tek bir nedeni vardır. Irak bir Ortadoğu ülkesidir. Dolayısıyla Irak’ın demokratik olmasının imkanı yoktur. Bir Ortadoğu ülkesinin lideri ağzıyla kuş 
tutsa demokrat olamaz. Bu sadece Saddam için değil, Suriye ve İran gibi Ortadoğu ülkeleri için de geçerlidir.

Peki bu anti demokrasinin bir temeli var mıdır? Yoktur. Zaten olması da gerekmez. Bakın Ortadoğu’da seçim olan, yönetimlerin seçimle işbaşına geldiği, 
Anayasa’ya bağlı olan bir kaç ülke vardır: Irak, Suriye, İran, Mısır, Filistin. Bunların dışında hiçbir Ortadoğu ülkesinde ne Anayasa ne de seçim vardır. 
Hepsi babadan oğula geçen şeyhliklerle yönetilir. Ama bugüne kadar bunlar için antidemokratiklik suçlaması gelmemiştir. Çünkü bunların hepsi ABD ile dosttur. 
Ama seçim olan tüm ülkeler de ABD ile kavgalıdır. O zaman antidemokratlığın tek ölçütü vardır ABD’ye karşı olmak.

Saddam’a yargısız infaz

Tarihi gerçek şudur: Ortadoğu’da üç ülke, Irak, Mısır ve Suriye, üç arap ülkesi de bir zamanlar şeyhliklerle yönetilirken, buralarda sosyalist devrimler 
gerçekleşmiş. Halkçı anayasalar yapılmıştır. O günden buyana da tüm yönetimler seçimle gelir.

Bunun aksini iddia eden varsa yani bu ülkeler antidemokratik diyecek olanlar bu antidemokrasinin örneklerini göstermelidir. Ama biliyoruz ki bugüne kadar 
ne ABD’liler ne de başkaları bunun örneğini göstermemişlerdir. O halde bu antidemokrasi suçlamasının nesnel bir gerekçesi de yoktur.

Ama bu gerekçesiz iddia ile bir ulus bugün katledilmektedir. Biz Saddam’ın diktatörlüğüne de karşıyız diyecekler biraz elllerini vicdanlarına koysunlar; sizin 
bu yaptığınız yargısız infaz değildir de nedir?

Saddam, Arafat, Atatürk

Irak bize uzak. Orayı bilmiyoruz. Oradan haberimiz yok. İyi de bu, bir ülke hakkında karar vermek için yeterli mi? Bugüne kadar Irak’ı bir gün dahi görmemiş olanlar, Irak yönetimi, Irak tarihi hakkında bir satır okumamış olanlar nasıl oluyor da Irak’ın demokrasi karşıtlığı konusunda böyle ahkam kesebiliyorlar?

Nedeni basit, bu propagandanın hepsi ABD’den geliyor. Propagandanın gerçekle ilgisi yok ama bizim Amerikan ve Avrupa hayranı insanlarımız bunu gerçekmiş 
gibi ele alıyor.

ABD’ye ve Avrupa’ya o kadar güvenenlere hemen iki örnek verelim.

ABD ve Avrupalıların tıpkı Saddam gibi antidemokratlıkla suçladığı başka bir Ortadoğu lideri daha var: Yaser Arafat!

Şimdi şunu cevaplayın bakalım: Arafat da diktatör mü?

Amerikalılara göre evet diktatör. Hem de cani bir diktatör. Terörist bir diktatör. O da 30 yıldır ülkesinin başında ,onun için mi?

Peki buyrun size ikinci örnek: Atatürk.

ABD’liler için biliyorsunuz Atatürk de bir diktatör! O da 1923’ten ‘38’e 15 yıl ülkesinin başında kaldı. Ölene kadar iktidardaydı. Ölmese daha da kalacaktı.

Bakın AB’nin son Türkiye raporu ne diyor: Kemalizm, Türkiye’nin AB’ye girmesine engel!

Neden, çünkü Kemalizm demokrat değil!

Atatürk bir Doğu lideridir

Gördünüz mü, kanıta gerek olmayınca sadece Saddam değil, Arafat da, Atatürk de diktatör olur!

Ama biz Atatürkçüyüz öyle değil mi?

Hem Atatürkçüyüz hem de Saddam’a karşıyız öyle mi?

O halde öncelikle şunu sorgulayalım: Biz nasıl Atatürkçüyüz?

Atatürk tüm dünyada Doğunun güneşi olarak bilinir. Ama bizde Atatürkçüler Atatürk’ü Fransız devriminin Türkiye versiyonu sanır. Hiçbir ABD ve Avrupa ülkesi Atatürk’ü bir Fransız uygulaması olarak görmez ve ona karşı çıkar. Son AB raporunda olduğu gibi onu demokrat olmamakla suçlar.

O halde gerçek şudur: Atatürk bir Doğu lideridir ve Atatürkçülük de bir Doğu uygulamasıdır. Bu nedenle de Amerikalılar da Avrupalılar da Atatürk’ten nefret 
eder, onu yıkmaya çalışır.

Saldırı Saddam’a değil, Atatürk’e!

Doğunun demokrasi standartlarını Batı ile karşılaştırırsak yanılırız. Doğunun demokrasilerinde liderler, tıpkı Atatürk gibi, tıpkı Arafat gibi ölene kadar başta 
kalabilirler, bu demokrasi olmamasının değil demokrasi olduğunun kanıtıdır. Çünkü Doğunun liderleri Batıyla savaşırlar ve bu savaşta halk onları başta görmek ister. Halk istediği için uzun süre başta kalırlar. İstediğiniz kadar seçim yapın bir Atatürk’ün, bir Arafat’ın seçim kaybetmesinin imkanı yoktur.

Batılılar bunu demokrasi yok diye bize yuttururlar. Ve bizim saf Atatürkçülerimiz bu oltaya düşer. Bilmez ki saldırı aslında Saddam’a değil Atatürk’edir. 
Sadece Atatürk’e de değil tüm Doğunun tüm liderlerinedir.

Doğuda lider, halktır. Atatürk’le Türk halkı arasında bir boşluk yoktur. Atatürk’le Türk halkını birbirinden ayırma çabaları hiçbir sonuç vermez. 
Aynı şey Filistin’de de sonuç vermez, Irak’ta da. Bu topraklar, kendi içlerinden liderler çıkartırlar ve onları yıllarca savunurlar.

E bunu Batılılar bir türlü anlayamazlar. Çünkü onların lideri halk içinden çıkmaz. Onların liderleri kapitalist tekeller tarafından seçilir. 
Dolayısıyla onların halkı ile liderleri arasında derin bir boşluk vardır. Bu boşluğu halklarını uyutarak ve satın alarak kapatırlar. 
Bunun adına da demokrasi derler.

Yerseniz!

O halde şu Irak saldırısı bize tek bir şeyi göstermeli: Biz Ortadoğuluyuz.

Atatürk de öyleydi, Atatürkçülük de!

Şimdi Saddam’la Atatürk nasıl yanyana gelir diye soranlar tabloya baksınlar. ABD’nin hedef tahtasında hepsi yanyana.

Biz mi yanılıyoruz, ABD’liler mi?

Atatürkçüler kimin yanında?!

Doğru Saddam bir Atatürk değil. Onu iddia da etmiyoruz. Bizim dediğimiz şey şu, ABD’liler, yani sömürgeciler dün Atatürk’ü bugün de Saddam’ı aynı 
nedenle hedef alıyorlar. Ortadoğulu ve devrimci olduğu için. Batıya karşı çıktığı için. Halkçı ve milliyetçi olduğu için. Kamucu olduğu için.

Ama Atatürk elbette büyük bir dünya lideri. Onun yeri elbet başka. O dünyayı değiştiren bir liderdi. Bugün Saddam, onun değiştirdiği dünyada elinden 
geldiğince birşeyler yapıyor. Ama dün Atatürk’e tahammül edemeyenler bugün de Saddam’a edemiyor.

Sırf Saddam’a da değil. Arafat’a da, Chavez’e de!

Bakın Chavez de bir Castro değil ama ikisi bugün kolkola mücadele ediyor değil mi?

Demek aradaki fark, yanyana olmamayı gerektirmiyormuş!

Eminim bugün Atatürk hayatta olsaydı, Saddam’ın yanında olurdu. Zaten o gün bile bu yönde öneriler yaptı, Irak’la federasyona gitmeyi düşündü.

Peki Atatürkçüler?

Saddam’ın alternafi yok, bunu bilin.

O da bir Ortadoğulu, siz de!

Bugün Saddam’ın alternatifi Irak halkı değil, ABD ve Ortaçağ Kürt aşiretleri!

Siz kimin yanındasınız kardeşim?

Barzani’nin mi, Talabani’nin mi?

Yoksa Türk Ordusu Kuzey Irak’a Giremez diyen Bush’un mu?


http://www.turksolu.com.tr/27/yon27.htm

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder