Anti Emperyalist etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Anti Emperyalist etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Haziran 2017 Salı

Anti Emperyalist Direniş Merkezi BÖLÜM 3


Anti Emperyalist Direniş Merkezi BÖLÜM 3


,,
Ümit Gürtuna:

Misyonunu Cesurca Sürdürüyor ''

Türkiye' de en zor gerçekleştirilen yayıncılığın başında dergicilik gelir. Ülkemizde dergicilik her nedense bir türlü yerine oturamamıştır. Hele on beş günde bir 
yayınlanan dergilerin yaşaması daha zordur.

" Batı'nın değil Türkiye'nin , Sermayenin değil Solun Gazetesi" sloganıyla dergi yerine gazete olduğunu tanımlayan TÜRKSOLU dergicilikten on beş günde bir 
yayınlanan "Gazeteye" geçişin ender örneklerinden. Hem de başarılı olanlarından...

Genç bir kadronun hazırladığı TÜRKSOLU gazetesi yayıncılık teknolojisini kullandığı gibi içerik olarak da önemli mesajlar veriyor. 
Böylece bir misyonu da cesurca sürdürmüş oluyor. 
Bu özellikleriyle de uzun erimli bir savaşıma hazır gözüküyor. 
Başarıların devamı dilerim. >

Dünyaya Açılan Pencere: Anti-Emperyalizm;

TÜRKSOLU’nun milliyetçi politika izlemesi liberallerin (özellikle liberal solun) klasik saldırılarına neden oluyordu. Deniyordu ki; milliyetçilerin gözü dünyanın 
gerçeklerine kapalı. Milliyetçiler içe kapalı bir politika izliyorlar. TÜRKSOLU ise bu saçma ve sığ teze her seferinde dünyanın gerçeğini bunların yüzüne vurarak 
cevaplamayı seçti. TÜRKSOLU’nun Türkiye siyaseti içinde aldığı belirgin ve uzlaşmaz tavrın esası dünya çapındaki mücadeleye bakış açısından kaynaklanıyordu.

Dünyaya gözleri kapalı olanlar Amerikanofiller ve Avrupa hayranlarıdır. Batı haydutluğunun medyadaki paralı askerleri dünyaya at gözlükleri ile bakmaktadır. 
ABD gücüne tapınanlar, Batının mutlak üstünlüğüne inananlar, ezilenlerin her çıkışında şaşkına döndüler. Filistin’de çocukların İsrail tanklarına taşlarla 
saldırmaları bunları deliye döndürüyordu. Amerikan “uygarlığının” simgesi olan ikiz kuleler ve Pentagon saldırıya uğrayınca ne yapacaklarını, ne yazacaklarını 
şaşırdılar. ABD’nin bombalarıyla, özel harekât timleriyle Afganistan’a uygarlık götüreceğini duyunca sevindiler fakat, aradan iki yıl geçtiğinde Ladin hala 
Amerikalıları tehdit etmeye ve yok etmeye devam ediyordu.

Ufukları Batı haydutluğuyla kapalı bu kesimler şimdi ise her gün Irak’ta ölüp ölüp diriliyor. İki gün içinde ABD’nin Irak’ı bitireceğinin hesaplayan bu çevreler 
Irak direnişe başladıktan bir hafta sonrasına kadar köşelerinde ne yazacaklarını şaşırdılar. Türklükle değil dünya vatandaşı olmakla övünen köşe yazarları 
direniş boyunca havadan sudan bahsetmeyi tercih ettiler, ya da her gün başka bir yalan uydurarak bağlılıklarını tazelediler.

Ezilenlerin her direnişi sadece paralı Amerikan askerlerini değil, bizim “enternasyonalist” solcuları da şaşkınlığa uğratıyordu. İkiz kuleler yıkıldığında 
Pentagon askerleri ve Dünya Ticaret Merkezi’nin kan içici spekülatörleri için üzülmeyi tercih edenleri, Filistin’de “hepimiz İsrailliyiz” diye yazacak kadar 
aşağılıklaşanları, Irak’ta Bush’tan çok Saddam’a savaş açmayı solculuk sananları da hep gördük.

Gerek medyadaki paralı askerlerin gerekse diğerlerinin sonuçta dünyanın gerçeklerini görmelerine hiçbir olanakları olmayacağını başından beri vurgulamıştık. 
Bunların hepsi Batıya belli ölçülerde bağlılığın sonuçlarıydı. Böyle bir bağlılık içinde ezilenlerin tavrını anlamaya da, anlatmaya da imkan yoktu.

Buna karşın TÜRKSOLU’nun geçtiğimiz yıl içinde dünya çapında yaşanan gelişmeler içinde aldığı tavır her seferinde büyük yankı uyandırdı. 

TÜRKSOLU’nun bu yöndeki değerlendirmelerinin gerek TÜRKSOLU çizgisine yakın okur kitlemiz arasında, gerekse sağ-sol çeşitli siyasi kesimler içinde 
tartışıldığını gördük. Aslına bakılırsa, dünya çapında ezilenlerden yana aldığımız tereddütsüz ve radikal tavır TÜRKSOLU gazetesinin kimliğinin oluşmasındaki 
en belirleyici tavır oldu. TÜRKSOLU, büyük ölçüde bu tavrımız üzerinden tartışıldı. TÜRKSOLU’nun Türk siyasetinde aldığı tavır, dünya çapındaki mücadelede aldığı tavrın bir yansıması oldu. Bu anlamda kimin daha dünyalı olduğunu şimdi tartışmak gerekiyor.

Amiral Battı

Bu anlamdaki en önemli sayılarımızdan biri şüphesiz ki 11 Eylül’ün birinci yıl dönümünü değerlendirdiğimiz 12. sayı; “Amiral Battı” oldu. “Amiral Battı” da 
11 Eylül saldırılarıyla birlikte ABD hegemonyasının yıkılmakta olduğu bir sürece girildiğini açıklıyorduk. ABD’nin emperyalist zorunluluklardan ötürü asla 
kazanamayacağı bir saldırganlığa girdiğini görüyorduk. ABD’nin Doğu seferi Büyük İskender’in Doğu seferinden farksız olacaktı. ABD’nin yıkılışında ezilen 
ulusların inisiyatifinin ön plana çıkacağını söyledik.

Eylül 2002’de TÜRKSOLU’nda bunları yazdığımızda, değerlendirmeleri abartılı bulanlar, Irak direnişi karşısında şakınlığa uğradılar. Oysa ABD saldırganlığına 
karşı bir vatan savunmasının değerini iyi biliyorduk. Daha saldırı başlamadan Irak direnişi ABD saldırganlığını dünya çapında sarsmış, ABD’nin bugüne kadar 
dayandığı Batı ittifakı ve uluslararası kurumlar içinde büyük çatlamalara sebep olmuştu. ABD’nin Irak’ta olmasa bile Ortadoğu’da büyük bir rezalete ve iflasa 
doğru gittiğini hâlâ vurguluyoruz.

Filistin üzerine yazdıklarmız da aslında bunun belgesidir. İşte Filistin’de 50 yıldan fazla süredir bir işgal sürdürülmektedir. Dünyanın silahlanma bakımından 
en savumasız halkı, ABD destekli en militer devletine 50 yıldır kök söktürmektedir. 

TÜRKSOLU’nun ilk sayısı da Filistin’le başlamaktaydı. O gün Arafat portresini kapağımızda bayraklaştırıp “İntifadaya devam” dediğimizde, “Atatürkçülerin bununla ne ilgisi var” diyenler geçen yıl içinde her gün intifada mantığının doğrulandığını gördüler. Hatta en Batılı eylemler bile kendilerini “küresel intifada” olarak adlandırıyordu. Daha o gün İsrail işgaline karşı “canlı bomba”ları savunduğumuzda şaşkınlığa uğrayanlar, bugün ABD’yi tir tir titreten bu savaşçıların ,Iraklıların da en meşru savunma refleksi olduğunu görmekteler. Oysa yöntem önemli değil TÜRKSOLU’na göre: her koşulda bir şekilde işgalci kovulmalıdır. Emperyalistler dünya yüzeyinde işgalcidir ler. Onların sivili ve askeri yoktur.

Üçüncü Dünya dayanışması ve Che olmak

TÜRKSOLU’nda üçüncü dünya dayanışmasını örneklerine de büyük önem verdik. Filistin’de Arafat’ın, Irak’ta Saddam’ın, Venezüela’da Chavez’in koşulsuz 
destekçisi olduk. Gazete sınırları içinde kalmayarak doğrudan destek gösterilerine ve kampanyalarına da öncülük ettik. Atatürkçülüğün söz konusu olan “ Mazlum Milletler ” olduğunda koşulsuz destek vermek olduğunu anlatmak TÜRKSOLU’nun sistematik yayın yaptığı önemli konulardan biridir.

Geçtiğimiz yılın emperyalist karanlığı içinde Üçüncü Dünya dayanışması yönündeki gelişmeler hep ışık kaynağı oldu. Venezuela’nın devrimcisi Chavez’le 
Saddam’ın, ve Fidel Castro’nun yan yana gelmesi 21. yüzyılın kaderini belirleyecek önemde gelişmelerdir. Paralı asker medya yalnızca Chavez’in devrildiği yönündeki haberlere açıkken, TÜRKSOLU bu yönde dünyaya açılan bir pencere haline geldi.

TÜRKSOLU olarak antiemperyalist tavrımızı, hepimiz Che gibi olalım çağrısıyla, hem bir eylem hem bir yaşam biçimi olarak belirtiyorduk 14. sayıda. 
“Che Emperyalizmle Savaşa Çağırıyor” kapağıyla antiemperyalist mücadeleden neyi anladığımızı açıklıkla ifade ettik. Che elbette ki Türkiye’deki anti-emperyalist mücadele açısından en büyük örneklerden birini teşgil etti hep. Ama biz anti-emperyalizmin en somut anlamının birer Che olmaktan geçtiğini vurgulamayı gerekli görüyoruz. TÜRKSOLU’nun bu yöndeki çağrılarına genç arkadaşlarımızın büyük bir coşkuyla cevap verdiğini de sevinerek gördük.

TÜRKSOLU bir Direniş Merkezidir

Sonuç olarak bir yılı değerlendirdiğimizde, TÜRKSOLU’nun düzenle tüm bağlantılarını koparmış bir direniş merkezi olduğunu görüyoruz. 
Burada gazeteciliğimizin sınırlarından biraz uzaklaşarak bir değerlendirme yapmama da izin verin. TÜRKSOLU’nu çıkartan gençler olarak kendimizden kuşakça hayli büyük olan insanlara gittiğimizde büyük şaşkınlığa uğradık. Kapı kapı satış yapmak, Anadolu’yu dolaşmak bizim üslubumuzdu. Buralarda birçok insanla tanışma fırsatı buluyorduk. Bunların arasında karşısındakinin yaşına bakmadan güvenen ve “siz ne isterseniz onu yaparım”, “TÜRKSOLU hareketine tabiyim” diyecek kadar yüce gönüllü insanlarla karşılaştık.

Bu duygusal bir refleksle açıklanabilir mi? Ortaya çıkan durum şuydu; kuşaklar boyu aynı sorunlarla mücadele etmiş insanlarla karşılaşıyorduk. Aralarında 
dedemiz yaşında olanlar vardı. Ancak bunlar bizleri gördüklerinde Milli Mücadele’ye atılmış gençlik yıllarına dönüyorlardı. Türkiye’nin gerçeğidir bu. Atatürk’ten başlayarak 5 kuşaktır devrimcilik yapılmaktadır Türkiye’de. Bağımsızlık Savaşı’nın ve Türk Devrimi’nin kuşağı, 1960’ın ABD diktatörlüğünü yıkmış kuşağı, 68’in anti-emperyalist kuşağı, 70-80 arasının halktan başka bir kaygısı olmayanlarının kuşağı ve şimdi biz gençler.

TÜRKSOLU’nda bazı şeyleri büyük bir yetkinlikle aktarabiliyorsak, bu işte bu kuşaklar boyu tecrübenin ürünüdür. Başyazarımız Gökçe Fırat’ın bugünlerde 
internette günlük olarak da yayınlanmaya başlayan yazılarını ortaokul öğrencisinden, 60’ların devrimcisine herkes rahatlıkla tartışabiliyorsa, bu TÜRKSOLU geleneğinin yarattığı ideolojik netlikten kaynaklanmaktadır. TÜRKSOLU’nun köşe yazarları olan aydınlarımız ise tüm o medya karanlığı karşısında namuslu, vatansever aydın olmanın örneklerini vermektedirler.

Bu yüzden bu kuşaklar boyu ve evrensel direniş geleneğine bağlı olan TÜRKSOLU anti-emperyalist bir direniş merkezidir.

<  Vahap Erdoğdu: Kurtuluşun Bayrağını Dalgalandırıyor >

TÜRKSOLU yayın yaşamına adımını atarken, " Türk Solu " geleneğini sürdüreceğini söylüyordu.

Neydi "Türk Solu" geleneği ?

Anti-emperyalist, ulusalcı, demokratik ve devrimci gelenek. Bu gelenek, kaynağını tarihte ilk kez emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş Savaşını veren ulusumuzun, Doğunun "mazlum uluslarına" örnek olması gerçeğinden besleniyordu.

Bu gelenek Dünya'nın ve Türkiye'nin o günkü koşullarında 1960'lı yıllara taşındı. Türk Solu başka yayımlarla birlikte bu cephede mevzilenmişti.

O günlerde bir başka ülkenin, Vietnam'ın çocuklarının bedenleri, ABD emperyalizminin "napalm"ları ile kavruluyordu.

Filistinli çocuklar o günlerde de İsrail tanklarına karşı sapan taşlarıyla karşı koyuyordu.
Kastro o gün de emperyalizme meydan okuyordu.

TÜRKSOLU bir yıl önce devrimci geleneğimizin saflarında yerini yeniden alırken Dünya'nın siyasal coğrafyası oldukça değişmişti.

ABD emperyalizmi Dünyanın tek egemeni olarak kalmıştı. Dünya'nın siyasal coğrafyasını yeniden düzenleyerek egemenliğini kalıcı kılmak istiyordu. 
Pentagon'un ABD tekelleriyle birlikte kotardığı planın adı konmuş, hedefi belirlenmişti:
Adı "Medeniyetler Çatışması" idi. Hedefi ise Ortadoğu'nun petrol kaynakları üzerinde yaşayan geri bırakılmış "Mazlum Müslüman" halkları.
Gerçekten de bu bir "medeniyetler çatışması" olacaktı. Varlığını tarihin en acımasız soykırımına dayandıran dört yüz yıllık kovboy medeniyeti ile, altı bin 
yıllık Mezopotamya ve Ortadoğu medeniyetinin çatışması, bir başka anlatımla insanlık tarihinin vahşice yok edilmesi savaşıydı bu.

Yıllardan beri silah tekellerinin en iştahlı pazarı haline getirdikleri Ortadoğu, şimdi medeniyet canavarının kustuğu ateşin çemberinde yeni bir soykırım yaşıyor.

İnsanlık, bu soykırımı dehşet ve çaresizlik içinde seyrederken, ruhlarını dolara satmış bir avuç hain, gözbebekleri kavrulmuş Babil'in çocuklarını "zaferin" 
kanıtı olarak sergiliyorlar.

TÜRKSOLU vatanını " Kiraz ağacı altında kadın memesine " değişecek kadar yozlaşmış bir ideolojik ortam içerisinde, halklarımızın tarihini taçlandıran 
geleneğimizin bayrağını daha da yükselterek geleceğe onurla taşıyor.

Anasının kanlı memesiyle beslenen Bağdat'ın bebesi, misket bombaları ile delik deşik olmuş cesetler arasında insanlığa gülücük dağıtıyor.
Ve Davut' un torunları, Filistinli çocuklar, tanklara karşı hala taş atıyorlar.
TÜRKSOLU daha da pekiştirdiği mevzilerinden kurtuluşun bayrağını sallıyor. >


http://www.turksolu.com.tr/27/kapak27.htm


***


Anti Emperyalist Direniş Merkezi BÖLÜM 2



Anti Emperyalist Direniş Merkezi BÖLÜM 2

İlhan Selçuk:Türklükle Evrenselliğin bütünleşmesi

Uygarlıkta en büyük solculuk akılcılık ve bilimciliktir, daha başka deyişle Aydınlanma Devrimi’dir. Kemalizm, Aydınlanma Devrimi’nin Anadolu’daki adıdır; solun Türkçesidir. İnsanlığınm sosyal adalet ilkesini Türkiye’de dile getirmek TÜRKSOLU’nun içeriği olmalı; Türklükle evrenselliğin bütünleşmesi bu yolla 
gerçekleşmeli... 


Bedri Baykam:

Kuvayı Milliye Ruhuyla 68 Eylemciliği birarada,

TÜRKSOLU günümüz Türk gençlerinin Kuvayı Milliye ruhuyla, 68 kuşağının eylemciliğini ve kararlılığını birarayla getiren bir dergi. Genç bir ekibin bu kadar 
özveriyle bu kadar çalışkanlıkla ve pazar şartlarının tüm elverişsizliğine rağmen TÜRKSOLU’nu çıkarmalarız hem sevindirici hem de düşündürücü. 

Bu genç arkadaşların savundukları fikirlerin Cumhuriyet gazetesi ve birkaç istisnai yayın dışında ve yine kendi çıkardıkları İLERİ dergisi günümüz medya 
ortamında yok olması, hiç bulunamaması ülkenin hangi uçlara çekildiğini bizlere gösteriyor. TÜRKSOLU’nun adına uyan bir şekilde devrimci, cumhuriyetçi, 
laik ve demokrat fikirleri tüm işbirlikçilere rağmen inadına bu topluma ulaştırmaya devam edeceğine inanıyorum.


Ataol Behramoğlu:

60’lı yılların Devrimci kuşağının devamı,
Bütün sayılarınızı tam olarak inceleyebildiğimi söyleyemem ama elimden geldiğince takip etmeye çalıştım. Birçoğunu da okudum. Herşeyden önce düzenli biçimde çıkarabildiğiniz için sizi kutlarım. Üniversiteli bir gençlik topluluğunun hem İleri gibi kapsamlı bir dergi hem de TÜRKSOLU gibi bir gazeteyi düzenli olarak çıkarabilmesi tabii ki özveri gerektiriyor, çalışkanlık gerektiriyor, inanç gerektiriyor. Sizde bunların olduğunu biliyorum. Sadece bu dergi değil bunun göstergesi, eylemlerinizle de biliyorum. Üniversite içinde de dışında da... Bu açıdan sizleri kutluyorum. 

Yayınlarınıza tabii ki genel çizgileriyle katılıyorum. Özetleyecek olursak, toplumculuk ve yurtseverlik... İki kavram birbirinden ayrılmaz. Ayrılmamalıdır da... Denebilir ki, birbirinin özdeşidir. Toplumcu içerikten yoksun olan bir yurtseverlik ve yurtseverlik duygusundan yoksun olan bir toplumculuk eksiktir. 
Böyle bir toplumculuk mekanik bir toplumculuk olur. Toplumculuk bilinci eksik olan bir yurtseverlik de bir duygusallık olarak kalmaya mahkumdur. İkisinin 
birleştirilmesi çok önemli. 

Bu anlamda sizin kuşağınız 1960’lardan, hatta 40’lardan, hatta daha öncelerden sürüp gelen ilerici, devrimci gençlik hareketlerinin bir devamı hatta bir 
aşaması oluyor. 

Zaman zaman bazı sekter davranışlarınız olduğunu düşünüyorum. Mesela, Ahmet Altan’la ilgili yaklaşımınızı benimsemedim. Ahmet Altan’ı eleştirip 
eleştirmemek başka bir konu ama bir yazara yönelik eleştirinin daha farklı olması gerekirdi diye düşünüyorum. Taksim’de bir genç kızın “Ahmet Altan’ı omlete çevirdik” diyerek dergi satmasına üzüldüm. Bizim gibi düşünmese de hatta karşı kampta bile olsa bir yazara karşı daha dikkatli olmak gerektiğini düşünüyorum.


Erol Manisalı:
Kemalizmin İçini Dolduruyor,

Kemalizmin içinin doldurulması gereken bir husus olduğunu TÜRKSOLU gibi dergileri okuyarak öğrenme olanağı bulunmaktadır. 
Derginin önemli bir işlevi olduğuna inanıyorum. Özellikle de Özalcılıkla birlikte Batı kapitalizmine tek yanlı bağlanmak istenilen Türkiye’nin gençliği ulusalcı 
politikaları somut bir biçimde görebilmek ve anlayabilmek için söylev bazından çok yaşanan dünyaya indirgenen bir biçimde konuları ele almka durumundadır. 

Ulusalcılıkla, ulusal sanayi arasındaki ilişiki, ulusalcılıkla çiftçinin çıkarı arasındaki ilişki, ulusalcılıkla işçinin çıkarı arasındaki ilişiki ve Kemalizmle ulusalcılık 
arasındaki ilişki bütünleştirildiği zaman Kemalizimin içi doldurulmuş olacak ve Kemalizmin sadece bir söylevler topmlluluğu olmadığı, bugün yaşanan çağdaş 
uygarlığa ulaşmamızın bir aracı olduğu daha iyi anlaşılacaktır. >

< Sunay Akın: Deniz Gezmişlerin devamı!!! >

TÜRKSOLU’nun Okurlarının büyük bir kesiminin genç insanlar olduğunu görüyorum ben. Bu umut verici. Bu gazeteyi üretenlerin de Atatürkçü, devrimci gençler olduğunu biliyorum. Bu da bizler için başka bir umut kaynağı. 

TÜRKSOLU geçtiğimiz bir yılda kendi kendine geliştirdi. Yaptıklarını, yaşadıklarını sorgulayarak bir yılı geride bıraktı. Bu gazetenin çok büyük fedakarlıklarla, 
özveriyle çıkarıldığına, sokak sokak, meydan meydan, ev ev satıldığına ben kendim tanık oldum ve biliyorum. TÜRKSOLU gazetesi yıllar sonra yeniden çıkarak bir geleneğin duruşunu canlandırıdı. Bu gelenek Türk Solunun emperyalizme karşı Kuvayı Milliye’den bugüne gelen direniş geleneğidir. Bağımsızlık, laiklik ve demokrasi için halkın mücadelesine öncülük etmiş bir gelenektir. Herşeyden önce yıllar önce Deniz Gezmiş’lerin çıkarmış olduğu gazetenin 2002 yılında yeniden aynı isimle ve anlayışla canlanması çok önemli bir olaydı. Bu olay Türk Solu geleneğinin de sürekliliğini ortaya koymuştur. 

O yıllardan bugüne Türkiye’de çok şey değişti ama halkımızın boğuştuğu temel sorunlar aynı. Türk Solu geleneğinin geçmişteki duruşu bundan dolayı bugünkü 
TÜRKSOLU’nun yayınına da ışık tuttu. Ancak yine de bugünün kendi özgül koşulları ve Türkiye ve dünyanın hızla gelişen güncel siyaseti içinde halka yön 
gösterebilmek gibi son derece zorlu bir ödevle karşı karşıyaydı TÜRKSOLU. Genç arkadaşlar ve benim de araların da olduğum pek çok aydın, şair, akademisyen 
ve yazar bu gazeteyi bir yıl boyunca başarıyla ayakta tutabildik. Bu görevi yerine getirmeye çalıştık. Emperyalizmin ülkemize ve tüm bölge halklarına yönelik 
saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde kuşkusuz bu önemli bir görevdi.

TÜRKSOLU bir yıl boyunca Türkiye’de siyasi gündemi başarıyla yakalamış ve bir boşluğu doldurmuştur. Yayıncılığın ne kadar zor olduğunu bildiğim için bunun 
büyük bir başarı olduğunu görüyorum. Zaten başarılı olmasaydı 

TÜRKSOLU etkisini artırarak yaşama şansına kavuşamazdı. Daha önümüzdeki yolun çok uzun olduğunu TÜRKSOLU’nu çıkaran arkadaşlar da biliyorlar. 
İnsanoğlu hayatının ilk yılında emekler ve en sonunda ayağa kalkar. TÜRKSOLU da emeklemek dönemini çoktan geçti, şimdi ayakta duruyor ve adımlarını 
atıyor. Bu genç gazetenin zaman içerisinde uzun bir koşuyu başarıyla tamamlayacağını umut ediyorum.


Nail Güreli:

Antiemperyalist Tavrın Önemi

TÜRKSOLU Gazetesi’nin birinci yılını tamamlaması önemli bir olay. Basın alanında bu önemli olayı gerçekleştiren gençleri ve TÜRKSOLU’nun ikinci yılını 
kutluyorum. 
Bağımsız ve özgür basın, demokrasinin vazgeçilmez ön koşuludur. Basında çok seslilik, demokrasinin sağlıklı işlemesini sağlayacak öğelerin başlıcalarından 
biridir. 

TÜRKSOLU, basındaki çok seslilik içinde anlamlı bir yer tutuyor ve dile getirdiği düşüncelerle dikkat çekiyor. TÜRKSOLU’nun etkin ve daha yaygın biçimde, 
bağımsız olarak özgürce yayınını sürdürmesi önem taşıyor. 

TÜRKSOLU’nun ikinci yılına girdiği dönemde, dünya ölçeğinde yaşanan çok önemli olaylar da TÜRKSOLU’nun savunduğu antiemperyalist ve bağımsızlıktan 
yana tavrın önemini artırıyor. Amerikan - İngiliz emperyalizminin Irak’a hak hukuk, insanlık dışı saldırısı üzerinden dünyayı tehdit eden yayılmacılığına, 
zorbalığına, vahşetine karşı direnmek, barıştan ve bağımsızlıktan yana her yurtseverin görevi olmalıdır. 

Bu bağlamda cesur bir tavır içinde yayınını sürdüren TÜRKSOLU’na ikinci yayın yılında da başarılar diliyorum.


Öner Yağcı:

TÜRKSOLU bir kazanç ve kıvançtır

İki yıl boyunca devrimci aydınlarımızla buluşup ülkemizin sorunlarını cesurca tartıştıkları İLERİ dergisindeki başarılı yayınlarıyla dikkat çeken Atatürkçü ve 
devrimci gençlerimizin yarattığı bir atılım olan TÜRKSOLU, ülkemizin gerçeklerinden ve solun birikiminden beslenen devrimci bir tavırla toplumsal yaşamımızın nabzını tutmaya iddialı bir ad ve aday olarak ortaya çıktı. 

TÜRKSOLU'nun, çıkışının birinci yılında aynı coşku ve kararlılıkla, aynı bilinç ve sorumlulukla, aynı onur ve duyarlılıkla, aynı cesaret ve sevdayla 
Mustafa Kemal Atatürk'ün bağımsız ve devrimci Cumhuriyeti'nin yeniden yaratma savaşımını sürdürmesi, ülkemizin aydınlık geleceği için bir kazanç ve 
kıvançtır.  >

Türk Ordusunu Tasfiye Planı

Devrimcilikte ve devrim stratejisinde ısrar etme tutumumuz, siyasi mücadele içinde en ciddi tezahürünü ordu üzerine yazdıklarımızda bulmaktadır. 
2002 yılında Türk ordusuna yönelik bir tasfiye planı uygulandığını görmekteyiz. Bu planın sahipleri Batılı emperyalistlerdir. Siyasi hattını ordu düşmanlığı 
üzerine kurmuş olan sağ-sol siyaset anlayışları emperyalistlerin Türkiye üzerindeki planlarını görememekteler veya gizlemekteler. Ordu düşmanlığı üzerine kurulu politikanın hızla emperyalistlerin kucağına oturduğunu görmekteyiz.

Oysa TÜRKSOLU’nda devrimciliğin temel kriterini antiemperyalist olmak üzerine kurmuştuk. Bu durumda ordu konusundaki emperyalist planlar karşısında 
durmak da devrimci bir görev olmaktadır. 2002 yılı içinde orduyu tasfiye planı çeşitli defalar Türk halkının önüne sürüldü.

AB, Türk ordusunu tasfiye etmek konusunda aceleci ve ısrarlı bir tavır takınmaktadır. 2002 yılı içinde AB sürecine ilişkin kriterlerin en önemlileri arasında Türk ordusunun devlet politikaları üzerindeki belirleyicinin kırılması yer alıyordu. AB tarafından bu yönde orduya çeşitli saldırılar ısrarla sürdürüldü. 
3 Ağustos yasaları ile AB’nin bu tasfiye planı doğrultusunda önemli yol da alınmış oldu.

TÜRKSOLU olarak, iktidarların bu tasfiye planı doğrultusunda Batıyla işbirliği içinde olduğunu teşhir etmeyi önemli bir görev olarak belirlemiştik. 
3 Ağustos yasaları gibi belirgin bir örnek Kıbrıs konusunda yaşandı. AKP iktidarı Kıbrıs’ta doğrudan Kıbrıs Türk halkına ve Türk ordusuna karşı yürütülen 
planların savunuculuğunu yürüttü uzun süre.

ABD ise Türk ordusunu tasfiye planını başka bir yöntemle sürdürmektedir. ABD ile AB’nin Türkiye bakışlarındaki ve çıkarlarındaki ayrılıklarından kaynaklanan 
farklı planlar bizi şaşırtmamalıdır. Sonuçta aynı emperyalist karakter içide Türk milliyetçiliğine ve Kemalizme saldırılmakta, Türk vatanı savunmasız bırakılmak 
istenmektedir.

ABD planları Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt Devleti ile Türkiye’nin de kontrol altında tutulmasını içermektedir. TÜRKSOLU Ekim 2002’deki 15. Sayısında 
“Bugün Irak’ta Yarın Türkiye’de Kukla Kürt Devleti’ne Engel Olalım” kapağıyla ABD’nin Kürt devleti planını gerçekleştirmek için nihai adımlar attığını duyuruyor 
ve bunu engellemek için başta Türk ordusuna çağrıda bulunuyordu. ABD Planının başarısı ise ancak Türk ordusu Kuzey Irak’ın dışında tutulursa başarılı 
olabilecekti.

Ancak üzülerek gördüğümüz bir gerçek de şu oldu: Gerek AB’nin gerekse ABD’nin Türk ordusuna yönelik tasfiye planları henüz kırılabilmiş değil ve planlar 
da önemli, belirleyici başarılar kazandılar. 3 Ağustos yasaları ve ABD’nin Kuzey Irak planındaki gelişmeler bu açıdan kaygı vermektedir. TÜRKSOLU olarak 
darbeye ancak darbeyle karşı çıkılır diyerek 3 Ağustos sürecine müdahale edilmesi gerektiğini savunduk. Ordu bu yasaların geçmesine karşı olduğunu belli etse de izleme tutumunu tercih etti. Kuzey Irak’ta ise durum şimdi bizim Ekim’de yaptığımız çağrıda olduğunudan çok daha tehdit edici boyutta.

TÜRKSOLU olarak emperyalist devletlerin ve işbirlikçi siyasetin tasfiye planları karşısında Türk ordusunun savunulmasını vazgeçilmez bir tutum olarak 
görüyoruz. Bu tutum bir devrim yoluna sahip olmak konusunda ısrarcı tutumdur.

Bölücülüğe Karşı TÜRKSOLU

Gerek ABD’nin planları doğrultusundaki Kuzey Irak’ta kukla Kürt Devleti tehlikesi, gerekse de AB planları ile Türkiye’nin içinden kışkırtılan Kürtçülük tehlikelerine 
karşı tüm halk kuvvetlerin uyanık durması gerektiğini savunduk.

Türkiye’de sola sızdırılan bölücülük virüsüyle savaş ise bu konuda TÜRKSOLU’nun üstlendiği önemli görevlerden biri oldu. “Sol”, emperyalizm ve ezilen uluslar arasındaki sınıf mücadelesine dayanan devrimci tahlilden vazgeçtiği için, bölücülüğü bir tehdit olarak algılamadı. Oysa ezilen ulusların tüm mücadelelerine bakıldığında, emperyalistlerin böl-yönet politikalarının, bu uluslar ve bu ulusların devrimci mücadelesi açısından büyük tehdit oluşturduğunu görmek zor değildi. 

Oysa Türkiye’de liberal-Batılı virüs, bölünmeyi ve Sevr gerçeğini bir paronaya olarak gösterdi. TÜRKSOLU olarak hem üçüncü dünya gerçeğini ülkemize aktararak hem de Türkiye üzerindeki planları teşhir ederek emperyalizmin böl-yönet planlarına karşı devrimci tavrı hatırlatmaya çalıştık.

Daha 5. Sayımız “ Paronaya Değil Gerçek: Emperyalizm Böler ” kapağıyla çıkıyordu. Biz bu kapakta, Afrika’dan, Latin Amerika’dan, Güneydoğu Asya’dan örnekleri göstererek bölücülüğün ezilen uluslar açısıdan nasıl bir tehdit oluşturduğunu açıklıyorduk. Daha yeni Endonezya parçalanarak, Doğu Timor ortaya çıkarılmıştı. 
Bir takım solcunun da desteklediği bölünmenin gerçek niteliği Doğu Timor’un bağımsızlık seromonisinde baş köşede ABD Başkanı Clinton’un belirmesiyle 
ortaya çıkmış oldu. Bu kapağı yaparken belli bir kesimi ikna etmek için yoğun çaba harcadık. ve bugün ABD’nin Irak saldırısı ve Türkiye ile ilgili tutumunun 
açığa çıkmasından sonra Türkiye’nin karşılaştığı Sevr ve bölünme tehdidi burjuva medyasının sütunlarına bile girebilmektedir.

Sorun Değil Milli Dava,

Türk siyasetinin ihanete varan bölücülüğünü teşhir etmeyi en önemli görev bildik. Aslında özünde bölücü olan sol değil Türkiye’nin siyaset kurumuydu. 
Bu tesbitin doğruluğunu Kıbrıs’ta hep beraber yaşadık. Vatan diye bir kaygısı olmayan NATO mollası, Kıbrıs’ı ve oradaki vatandaşlarımızı Ruma teslim etmek
 için elinden geleni yaptı. Bunda amaç, Batının iktidara desteğini yaratmak ve milli güvenlik politikalarını zedelemekti. Komprador solun işbirlikçiliğini de bu 
gerici iktidara destek olmak biçiminde Kıbrıs konusunda yaşadık.

TÜRKSOLU vatanseverlik sınavının en önemlisini Kıbrıs’ta verdi. TÜRKSOLU’na “toprak mı önemli insan mı” diye soran liberal zevzeklere önemli olanın vatan 
olduğunu gösterdik. Bu hem topraklarımızın yitirilmesini hem de Türk halkının katliamlara maruz bırakılmasını engellenmek için Kıbrıs’ta aldığımız tutumdu. 

Milli önder Rauf Denktaş’a yönelik her türlü saldırıyı da cevapladık. Kıbrıs’ı bir sorun, Denktaş’ı da çözümün önünde engel olarak göstermek isteyenlere cevabımız 18. Sayıda “ Kıbrıs: Sorun Değil Milli Dava ” kapağıyla oldu.

TÜRKSOLU’nun Milli Dava konusunda yaptığı yayın ve TÜRKSOLU’na bağlı gençlerin her platformda ısrarlı savunma hattı Türk kamuoyunu uyanık tutmada 
önemli bir misyon üstlendi.


<  İsmet Solak: TÜRKSOLU Emperyalizme karşı.., Benliğini Koruyor >

TÜRKSOLU'nu ilk elime aldığımda eskiden çıkan yayınlarla bir paralellik var mı diye baktım. Sonra incelediğimde kendine özgü bir ilkeler demeti içinde 
olduğunu gördüm. Genç anlayışın tarihi gerçeklerle buluşması gibi geldi bana. Bu çok önemliydi. Ondan sonra da her sayısını dikkatle inceledim. Arada kendi 
köşeme de aldım. Türkiye'nin önünde duran ulusal sorunlarda kesin tavır alırken özellikle tam bağımsızlık ilkesinden ve egemenlik ilkesinden hareket ettikleri 
için çok sıcak buluyorum. Arada güldüğüm de oluyor, çünkü öyle arşivleri peş peşe getiriyor ki TÜRKSOLU, bazı medya mensuplarının değişik tarihlerde çıkan 
yazılarından cümleleri alt alta dizdiğinizde, onların nerede, nasıl bağımlı olduklarını açık seçik görebiliyorsunuz. Yani Türkiye'nin içinde yaşayan, orada okumuş, aydın olmuş, eli kalem tutmuş ve köşe sahibi olmuş insanlar, Türkiye'nin çıkarlarına ters ve Türkiye'ye adeta dayatma yaparak bazı düşünceleri halka yayarken TÜRKSOLU "Bunlar tamamen bizim aleyhimize" diyebildi. "Bunlar bizi yanıltıyor, başka yöne çekmek istiyor. Bunlar bizi Atatürk'ün yolundan saptırmak istiyor." diyebildi. Bu nokta da benim için çok ilginçti. Ayrıca Kurtuluş Savaşı'ndan ve sonrası dönemden bazı ulusal stratejilerde tavır koyarak bugünün köklü kuruluşu oldu. 

Atatürk'ü 1930'larda bırakarak bugün Türkiye'nin ne yapacağını bugünün şartlarında değerlendirmek yerine Atatürk'ün eskimediğini, eskiyemeyeceğini, o 
düşünce sisteminin bugünkü koşullarda yorumlanması halinde Türkiye'nin çağdaş uygarlığın üstüne çıkabileceğine inanıyorum. TÜRKSOLU'nda da bu anlayışı görüyorum. Zaten 30'larda donup kalmak yerine, ondan ders alıp bugüne uygulamak gerekiyor. 

Türkiye Cumhuriyeti hiç yoktan kurulmuştu, kurtulmuştu bu vatan. Ondan sonra Atatürk dış politikasında, dış siyasetinde Ege Bölgesi'nde barışı oluşturarak, 
önce kendi vatanında, sonra bölgesinde barışı oluşturarak, ardından dünyaya açılmıştı. Milletler Cemiyeti üyeliği böyle gelmişti. Bu anlarda da asla gidip bir 
yerde başkalarının, yabancıların bekleme odalarında durarak zaman yitirmedi. Hep onlardan teklif geldi çünkü cazibe merkezi O'ydu. Türkiye'nin şimdi yaptığı 
hem Avrupa Birliği'nde hem Birleşmiş Milletler'de veya bir başka uluslar arası örgütlenmede, oraya girebilmek için gidiyor, sıraya giriyor. Hatta sırada bile değil, sırada değilsin diyorlar, o bekliyor. Ağrıma giden nokta bu. Avrupa Birliği'ne girmeyelim demek cehalettir bana göre. Ama Avrupa Birliği'ne her şeyimizi feda ederek girmek çok büyük hatadır. Bir anlamda da kendini yok etmektir. İşte TÜRKSOLU'nda da bu tavrı görüyorum. NATO'ya bakışta böyle, dünyanın değişimi için bugün hızla ilerleyen küreselleşmeye karşı durum da böyle. Küreselleşmenin emperyalizme dönüşme girişimlerinin titizlikle kendi benliğini koruyarak püskürtülebileceğini TÜRKSOLU gayet iyi görüyor. O nedenle kendimle bütünleşmiş hissediyorum. 

Sol artık eski anlamda kavranırsa yanlış olur. Kendi ülkenizin, kendi insanınızın, kendi coğrafyanızın koşullarını öne çıkararak dayanışma ve adalet duygusunu 
bağımsızlık düşüncesiyle pekiştirirseniz kendi solunuzu yani Türk Solu'nu yaratıyorsunuz. İşte TÜRKSOLU da bunu yapıyor. Başarılarınızın devamını diliyorum.


Halil İbrahim Şahin: Türk Kültürüne büyük katkı

TÜRKSOLU Gazetesi, birinci yılını doldurmuştur. Bu süre içinde, Türk insanının kendisinde var olan cevheri ve irfanı en iyi şekilde işleyerek, Türk kültürüne en 
büyük üretimi yapmıştır.

Dünyada yaşanan ve yaşanmakta olan sistemlerin sentezini yaparak, toplumsal demokrasinin ve çağdaşlaşma ideolojisi olan Kemalizm'i; barışın,doğanın, 
insanın hizmetine sunmuştur.

Komünizmin dağılmasıyla tek kutuplu olan dünyamız, ekonomik küreselleşme adı olan emperyalizmle can çekişirken; tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik 
temeline dayalı laik, demokratik, sosyal hukuk devleti niteliklerini içeren cumhuriyetimizin adı olan, sosyalizmin paylaşımını, liberalizmin özgürlüğünü alan Kemalizm; 21. yüzyıla insanlık onuru için örnek ve önder olarak damgasını vurmuştur, vurmaya devam etmektedir.

Her türlü saltanata, devlet ve servet diktatörlüğüne, monarşiye, oligarşiye, teokrasiye, mandacılığa (himayeciliğe) karşı olan Kemalizm; Büyük Türk Ulusunun ulusal eseri olarak dünya insanlığına sağlıklı ve sağlam yön vermekte ve çizmektedir. Çünkü; Kemalizm, insanlık için evrensel değerler bütünüdür. 

Genç arkadaşlarımın ulusalcı çizgide vermiş olduğu basın mücadelesi saygındır ve soyludur. Kendilerini içtenlikle kutluyorum. Şeriat özlemcileri konusunda, 
Kıbrıs davasında, Irak operasyonunda ve milli eğitim kadrolaşmasında vermiş oldukları mücadeleyi insanlık onuru olarak saygı ile karşılıyorum ve kendilerini bu coğrafya halkına adadıkları için övünç duyuyorum. TÜRKSOLU Gazetesinin 1. yılı kutlu olsun. Daha büyük başarılara imza atacaklarına inanıyor, sevgi ve 
saygılar sunuyorum.


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Anti Emperyalist Direniş Merkezi BÖLÜM 1


Anti Emperyalist Direniş Merkezi BÖLÜM 1


Erkin Yurdakul 
07.04.2003/Sayı:27


TÜRKSOLU: 

Emperyalizme Karşı Direniş Merkezi

TÜRKSOLU gazetesi 27. Sayısıyla 1. yılını doldurmuş oluyor. Bir siyasi gazete çıkarmanın zorlukları düşünüldüğünde bu yaşgünü bizler için çok değerli. 
Hiçbir bağımlılığı olmadan, tamamen gençlerin çabasıyla, TÜRKSOLU adına layık bir gazeteyi dimdik ayakta tutabilmenin, her geçen gün geliştirebilmenin 
ve daha etkin kılabilmenin gururunu yaşıyoruz.

Ancak içinde bulunduğumuz dönemin önemi ve yaşananlar bu gururumuzu bir kenara bırakmayı ve bu 1 yılın ciddi bir muhasebesini yapmayı gerekli kılıyor.

Bir günlük gelişmenin bile onlarca yıla bedel olduğu bir tarihi dönem yaşıyoruz. TÜRKSOLU böylesi bir dönemde Türk halkına rehber olmayı amaçlıyordu.

Gazeteye başlarken birçok kişi gibi tarihi bir döneme girildiğinin farkındaydık. Farkında olduğumuz bir başka şey ise böyle bir döneme elde ideolojik bir silah 
olmaksızın girilemeyeceğiydi. Bu anlamda 2002’nin tüm gelişmelerine hazırlıklıydık. Ancak bunun dışında, gelen günlerin ne getireceği hakkında en ufak bir bilgimiz olamazdı. Kararların verildiği herhangi bir iktidar mekanizmasında bulunmuyorduk. Sonuçta 2002 dünyada ve Türkiye’deki gelişmeler açısından herkesin tasavvurundan hızlı ve yıkıcı oldu.

Böylesi bir dönemde ise TÜRKSOLU gazetesinin önem kazandığını ve geniş bir kesimde ihtiyaç haline geldiğini gördük. Doğru bir politika izlediğimizi 
düşünüyoruz. TÜRKSOLU okurlarının çağı ve Türkiye’nin kaderini değiştirecek olan bu gelişmelere hazırlıksız yakalandığını kimse iddia edemez.

Ezilenlerin Milliyetçiliği ile Düzenden Kopuş

Bunun elbette bir sebebi var. TÜRKSOLU daha başından belirgin ve net bir ideolojik pozisyon aldı. İlk sayımızdaki manifestomuzda yayınladığımız ilkeler 
açıktır:

Milliyetçiyiz. Dünya çapında emperyalizm karşısında ezilen ulusların tarafındayız ve anti-emperyalistiz. Ezilenin yanında olmak bir sınıfsal tavırdır. 
Bunun için emekçilerin tarafındayız, sosyalistiz ve soluz. Sonuçta milliyetçilik ve sosyalizm temel ideolojik dayanaklarımız olduğundan, Türk ve sol bizim 
için ayrılmaz iki kavramdır.

TÜRKSOLU gazetesini yaratan bağımsızlığın-bağlantısızlığın bu noktada şekillendiğini görmek gerekir. Milliyetçilik ve solu bir hareketin temeli haline getirmek TÜRKSOLU’nu tüm düzen kuvvetlerinden özgürleştirmektedir. Bunun için 2002’nin tüm gelişmeleri içinde keskin bir tavır alabildik. “Batının değil Türkiye’nin, Sermayenin değil Solun Gazetesi” olarak yaptığımız çıkışın sıradan-tekdüze bir çıkış olmadığını göstermeye çalıştık.

Hangi düzen kuvveti milliyetçidir ve hangisi soldur? Elbette düzen milliyetçilere ve sola oltalar atmaktadır. Bu oltalara takılan balıklar da bolca mevcuttur. 
Ama TÜRKSOLU’nun aldığı tavırda düzen yoktur.

Bu yönde yarattığımız çıkış, 2002 ve 2003’te gelişen tarihsel olaylar içinde düzgün bir tavır alabilmemizin temeli oldu. Bu yönde inatçı bir ikna çabasını 
TÜRKSOLU gazetesi ile yaratmaya çalıştık. 1. yılımızın sonunda görüyoruz ki, bizim kesin çizgili tavrımızla ikna edemediğimiz geniş bir kesimi hayatın kendisi 
ikna etmektedir. Düzene sarılarak ayakta kalmaya çalışan tüm kesimler savrulup dağılmaktadır. Bunların kendilerine nasıl bir etiket taktıkları hiç farketmez, 
ister sol, ister milliyetçiyim desin, düzen içinde kalma çabası iflas etti.

Ezilenden yana olmayı bırakan sol, Batıdan korkan milliyetçilik

Türkiye açısından kritik olan AB kampanyası hem “milliyetçilerin” hem “sol”un tavrının sınandığı bir süreç oldu. TÜRKSOLU’nun ilk siyasi deneyimlerini de 
bu kampanya karşısında yaşadık,

<  TÜRKSOLU’na İkinci Cumhuriyetçi Faşist saldırı Geçtiğimiz dönem içinde TÜRKSOLU olarak devrimci gazeteciliğin örneklerini vermeye çalışırken Türk basın tarihindeki en ilginç saldırılardan biriyle de 
karşılaştık.

“Demokrat”, ikinci Cumhuriyetçi Ahmet Altan gazetemizde yayınlanan yazılar dolayısıyla, yazarlarımız Güneş Ayas, Özgür Billur, Birtan Ürün, ve sorumlu yazıişleri müdürümüz Aydın Yağmur hakkında TCK 312’den dava açılması için savcılığa başvurdu. 

Böylece Türk basın tarihinde ilk kez bir gazeteci diğer bir gazeteci hakkında 312’den dava açılması için başvuruda bulunuyordu. 

Ahmet Altan’ı bu kötü yola sürükleyen yazılar ise, Ahmet Altan’ın İstanbul üniversitesinde karşılaşığı yumurtalı protesto üzerine yazılmıştı. Atatürkçü gençlerin bu protestosu üzerine ikinci cumhuriyetçi medya, gençler e yönelik bir linç kampanyasına girişmişti. 


TÜRKSOLU’ndaki yazılar Ahmet Altan’la birlikte medyanın bu halk ve Atatürk düşmanı niteliğini sorgularken, Ahmet Altan’ın faşist girişimi kimin ne kadar demokrat olduğunu Türk halkına bir kez daha gösterdi. 

TÜRKSOLU’nun 22. sayısı “Takke Düştü Kel Göründü: 2. Cumhuriyetçi’nin Faşist Yüzü” kapağıyla zevkle okunan bir sayı oldu.  >

Kemalizme İhanet ve Kuvayı Milliye

Bu görüş darlığı ile devrimci reflekslerin yitirilmesinin yegâne sonucu, muhafazakâr alışkanlıklara hapsolunması olmuştur. Türk siyaseti bu yönde siyasi tuzaklar ile doludur. Halk her seferinde bir çıkmazda bırakılmakta ve kötünün iyisi adına muhafazakarlığa hapsedilmektedir.

Türk siyasetinin iki kanadı bu anlamda 50 yıldan fazla süredir sağcılık yarışına girmiş durumdadır. TÜRKSOLU bu tespiti önemle vurguladı. 13. sayımızda 
“Kemalizme İhanet” manşetini atarak bu siyasi tuzakların en önemlilerinden birisi konusunda uyarıcı olmaya çalıştık. Kemal Derviş’in CHP’ye montesiyle 
güncelleşen ihanet politikası, aslında 60 yıllık bir tuzağın yeniden tezahüründen başka bir şey değildi. CHP bir yandan da AKP’nin alternatifi olarak 
pompalanmaktaydı. Düzen ,şeriatçısından isteyene AKP’yi, laikinden isteyene CHP’yi sunmaktaydı. Halka ise bir kez daha devrimcilik yerine muhafazakarlık 
öneriliyordu. Düzenin bekaası adına ya AKP’ye ya CHP’ye yüklenmeliydik.

CHP üzerinde yazdıklarımızın, CHP’li önemli bir kesim üzerinde etkili olduğunu ve CHP içerisinde yapılan tartışmalarda önemli bir malzeme ürettiğine şahit olduk. 
Antikemalist AKP ve Kemalizme ihanet CHP’si 3 Kasım sonrası kolkola girmeyi tercih etti. Seçimde muhafazakârlıkta ısrar ederek “kerhen” oy verenler iki partinin de birbirinin alternatifi olmayıp yalnızca halkçı bir rejimin -Kemalizmin- alternatifi olduklarını kısa zaman içinde yaşayarak gördüler.

TÜRKSOLU gazetesinde Kemalizme alternatif yaratma politikasının iflasını da ısrarla vurguladık. Gençler olarak herhangi bir siyasi parti örgütlenmemiz 
olmamasına rağmen, insanları bu Antikemalist siyasete destek vermekten alıkoymaya çalıştık. Bunun yerine belli bir devrim stratejisine dayanan 
Kuvayı Milliye seçeneğini okurlarımızla tartışma yoluna gittik. Her halükârda muhafazakarlık yerine devrimcilik konmalıydı. Komprador Türk siyaseti yerine 
bir Kuvayı Milliye seçeneği yaratılmalıydı.

Bu devrim stratejisi, TÜRKSOLU geleneğinde de açıklıkla görülebileceği gibi, halk-ordu-aydın-gençlik ittifakına dayanmaktadır. Biz böylesi bir ittifak 
kurulmaksızın, halka kurulmuş siyaset tuzaklarından ve düzenin kendisinden kurtulmanın mümkün olmayacağını görüyoruz. Biz Türkiye’nin böyle bir ittifaka 
ister istemez yöneleceğini de TÜRKSOLU’nda anlatmaya çalıştık.

Bu da Kemalist devrimin yarattığı Türkiye gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Antiemperyalist bir Bağımsızlık Savaşı ve milliyetçi bir devrim ile kurulmuş 
Kemalist devlet geleneğinin karşısında ABD sübvansiyonu ile kurulmuş antikemalist parlamenter düzen durmaktadır. Çatışma o kadar derindir ki, bugün iktidar kendi milletvekillerine ABD’ci politikalarını kabul ettirmekte zorlanmaktadır. Devlet kurumları içerisinde ciddi görüş ayrılıkları belirmektedir. 
Çünkü Türkiye’nin hızlı gelişmeler içerisinde yaşayarak kaderinin belirleneceği günler içinde bulunmaktayız.

Kuvayı Milliyecilik bir ruh halinde her kesimi sarmaktadır. Ancak gerçekçi olmak durumundayız. Kuvayı Milliye’nin tek gerçek şekli, belli bir devrim stratejisine 
dayanan halk iradesinin gerçekleşmesidir. Atatürkçülük dışında bir Kuvayı Milliye seçeneği yaratmanın imkanı olmayacaktır. Bunun için ise ayrı ayrı ideolojiler 
ve siyasetleri bir çatı altında buluşmaya değil, herkesi Kemalizme çağırıyoruz.

TÜSİAD solculuğunu ve bölücü yasaları firesiz geçiren milliyetçiliği bu arada tanımış olduk. Burada yazılanları-çizilenleri tekrarlamanın bir anlamı yok. 
Ama TÜRKSOLU sayfalarında yer bulan iki tespiti yinelemenin faydası var.

Birincisi, Türkiye’de sermayenin politikasıyla yanyana gelmekten ve aynı şeyleri savunmaktan çekinmeyen bir sol anlayış oluşmuştu. 

TÜRKSOLU’nun 2. Sayısında bunu “komprador sol” olarak tanımladık. Tekelci sermayeyle aynı “demokratikleşme” perspektifi ve bu perspektif içinde AB süreci savunuluyordu.

Bu yönelişin tek bir sebebi vardır: Belli bir sol anlayış ezilenden yana olmayı ve bağımsız olmayı bırakmıştı. Türk halkının çıkarıyla bu “sol”un çıkarı arasında 
bir uçurum oluşmuştu. Bunlar AB sürecinden, bir Tuncay Özilhan gibi, bir Mesut Yılmaz gibi, bir Ertuğrul Özkök gibi, bir Sakıp Sabancı gibi fayda umuyorlardı. 
AB yurttaşıydılar.

Solculuğu mu bırakacaktık?! Şablonları bırakmayı tercih ettik.

Solculuğumuz içinde bizi Batıyla bağlayan en ufak bir bağ yoktu. Batıdan ezilen halka haydutluktan başka bir şey gelmeyeceğini biliyorduk. AB’ci politikaları 
ve bunun Türkiye’de tekelci-tefeci sermayenin politikası olduğunu teşhir etme yolunu seçtik. Oysa komprador sol Türkiye’deki bu oligarşik ve darbeci sürece 
açıktan destek veriyordu.

İkinci tespit ise “milliyetçiler”e ve “ulusalcı”lara ilişkindi. Bunların tüm uygulamalarında Batı karşısında bir aşağılık kompleksinin esiri olduklarını yazdığımızda milliyetçiliği bir siyaset değil bir ideoloji olarak tanımlıyorduk. Milliyetçiliği basit taktikler haline getirenler yanıldılar. Batıya yanaşarak, ezilen dünyaya karşı Batının yanında olarak millyetçilik yaptıklarını sandılar. Bu arada medyanın TÜSİAD sözcüleri onları Ortadoğu çöllerine savrulmakla tehdit ediyordu. Korktular. Partilerini böldürdüler, iktidarlarını teslim ettiler. Bölücü AB yasalarına hep beraber oy verdiler. Neden?

Çünkü ezilenlerin safında olarak bizim gördüklerimizi, düzen sözcüleri olarak onlar göremezlerdi. Biz solun şablonlarını kırarak “damarlarımızdaki asil kanla” 
övünegelmiştik. Onlar milliyetçiliğin aynı parlamentoları gibi Batıdan ithal olduğunu sanıyorlardı.


<  Attila İlhan:TÜRKSOLU iyi yolda gidiyor,

Aslında, fikir hareketleri içerisinde, ciddi aylık 2 aylık hatta 3 aylık kalın dergilerin önemli bir fonksiyonu vardır. Bu fonksiyon yetişmekte olan yeni nesillerin ideolojik oluşumları açısından, değerlidir. Fakat bu yetmez. 

Dünyanın her yerinde özellikle gençlik kesimi haftalık veya 15 günlük daha çok gazeteye yakın birtakım dergiler çıkarır. Türkiye’de de bu hep böyle olmuştur. 
Çünkü benim ilk yazmaya başladığım dergiler, Gün dergisi mesela, Türkiye Sosyalist Partisi organıydı. Tabloid bir gazete boyundaydı. Öyle çıkardı. Ve haftalık bir dergiydi. Esat Adil Bey ne yapar yapar her hafta o dergiyi çıkarırdı, o kötü şartlar altında. Ondan sonra da başka çıkan dergilerde mesela yığın dergiside ki o da bir Sosyalist Partisi’nin organıydı, o da aynı şekilde tabloid böyle bir dergi karakteriydi. Daha sonra çıkanlarda, Yön öyle bir dergiydi. 

Bu tür dergilerin her zaman çok büyük bir fonksiyonu ve yararı olmuştur. TÜRKSOLU böyle bir ihtiyacı karşılamak için, çok elverişli bir zamanda ve elverişli bir ortamda çıkmış oldu. Ve zaten şimdiye kadar ki hareket tarzı ve gelişme seyri de, iyi yolda gittiğini gösteriyor. Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda, solun bütününü kapsayacak bir platform içerisinde kendisini göstermesi bir zaruretse bu tür dergilere bunu yaratabilmek için çok iş düşecek. Bu bakımdan başarılarının devamını temenni ediyorum.


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***