4 LÜ TAKRİR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
4 LÜ TAKRİR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ocak 2019 Cumartesi

1946-1950 YILLARI ARASINDA AYDIN’DA SİYASAL YAŞAM BÖLÜM 40

1946-1950 YILLARI ARASINDA AYDIN’DA SİYASAL YAŞAM BÖLÜM 40


4.8.6. Milletvekili Adayları 

Sekizinci Dönem TBMM dagılmadan önce son toplantısını 24 Mart 1950 
tarihinde gerçeklestirmis ve aynı gün seçimlerin 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılmasına karar vermistir. Nisan ayının sonuna dogru partiler kesin milletvekili adaylarını açıklamıstır. İktidar ve muhalefet de bu asamadan sonra kendi adaylarını tanıtma çabasına girmistir. Gazeteler günlerce milletvekilleri aday listeleri ile kısa özgeçmislerini yayımlamıstır.1028 DP 24 Nisan 1950’de aday listesini yayımlamıstır. 
Buna göre Adnan Menderes hem Aydın’dan hem İstanbul’dan; Fevzi Lütfü 
Karaosmanoglu ise hem Manisa’dan hem Aydın’dan adaylıgını koymustur. 

Yürürlükteki Seçim Kanunu’na göre adayların aynı anda iki seçim çevresinden aday olması mümkündü. 

CHP Aydın Milletvekili Adayları:

- Dr. Sabri Akın (8. Dönem Aydın Milletvekili) 
- Mithat Aydın (8. Dönem Aydın Milletvekili) 
- Dr. Hulki Cura (8. Dönem İzmir milletvekili) 
- Dr. Mazhar Germen (8. Dönem Aydın Milletvekili) 
- Yusuf Saim Atasagun ( Ziraat Bankası Bas Müsaviri) 
- Ekrem Çiftçi (Tüccar, CHP Aydın İl İdare Kurulu Baskanı) 
- Agah Sırrı Levent (İnönü Ansiklopedisi Genel Sekreteri)1029 

Aydın DP Milletvekili Adayları: 

- Adnan Menderes (Milletvekili, DP Genel Kurul Üyesi) 
- Fevzi Lütfi Karaosmanoglu (Çiftçi, DP Genel İdare Kurulu Üyesi) 
- Etem Menderes (Avukat, DP İl Baskanı) 
- Namık Gedik (Doktor) 
- Sevki Hasırcı (Çiftçi) 
- Baki Öktem (Doktor) 
- Lütfü Ülküman.1030 

4.8.7. Seçimlere Giderken 

DP’nin seçim beyannamesi Mayıs ayının ilk haftası yayımlanmıstır1031 CHP 
1950 seçim propaganda çalısmalarında ülkenin dıs siyaset açısından tehlikeli bir 
merhaleden geçtigini böyle bir ortamda ülkenin tecrübesiz ellere bırakılmayacagını iddia etmistir. Halkı buna inandırmaya çalısmıstır.1032 Demokrat Parti ise seçim çalısmalarında halka daha cazip gelecek pratik konulara yönelmistir. II. Dünya Savası’nın getirdigi sıkıntılar nedeniyle yag sıkılan tekneler mühürlenmis, köylü memur gözetiminde yagını sıktıktan ve devlete yükümlü oldugu yagı verdikten sonra tekne mühürlenmisti. DP’liler, Aydın’da mühürlü yag tenekelerini miting meydanlarına getirip ‘teknelerdeki mührü devlet kesmese biz kesecegiz’ seklinde propaganda yapmıslardır.1033 

Partiler seçimlere giderken Aydın ilinde son mitinglerini yapmıslardır. 
Kusadası’nda İzmir CHP milletvekili adaylarının da katıldıgı bir miting düzenlenmistir. 
CHP, bu mitingle adaylarını tanıtmak, partiye oy saglamayı amaçlamıstır. Miting 
Cumhuriyet Meydanı’nda yapılmıstır.1034 Bazen DP’yle, CHP arasındaki mitingler aynı yerde aynı güne denk gelmistir. Bunlardan en ilginç olan ncirliova mitingidir. Sabah saatlerinde Adnan Menderes’in de istirak ettigi DP mitinginden hemen sonra aynı meydanda CHP de miting tertip etmistir. Sabah DP’nin Nazilli’de miting yaptıgı meydanda ögleden sonra CHP de bir toplantı yapmıstır. Mitingler Sümer Mahallesi’ndeki genis meydanda yapılmıstır. Mitinglere çevre ilçe, köy ve illerden vasıtalarla gelen binlerce insan katılmıstır. CHP mitinginde iki tane bandonun çaldıgı marslarla topluluk costurulmustur. Mitinge Mazhar Germen, Sabri Akın, Emin Bilgen, Agâh Sırrı Levent, Yusuf Saim Atasagun, Âlim Mumcu, Haydar Bilgen, Mehmet Ali Akdeniz, Sevket Arsel gibi partinin önemli isimleri de katılmıslardır.1035 

CHP, 05 Mayıs 1950 tarihinde Karacasu’da bir açık hava toplantısı yapmıs, 
mitinge Mazhar Germen, Agâh Sırrı Levent, Ekrem Çiftçi de katılmıstır. Miting de sürekli “Varolsun nönü” sloganı atılmıstır. Aynı tarihte aksam saatlerinde Umurlu Bayramyeri’nde de bir kahve toplantısı yapmıstır. Toplantıya CHP Aydın milletvekili adayları da katılmıstır. Karacasu toplantısında Yusuf Atasagun ve Dr. Hulusi Eralp birer konusma yapmıslardır. CHP Aydın Merkez lçe Baskanı Dr. Hulusi Eralp: “Muhalifler CHP’ye karsı nankörlük etmektedir. Onların muhalefet anlayısı yalan ve iftiraya dayanmaktadır. Ancak memleketin mukadderatını seçmen belirleyecektir. CHP zaferinden emindir.” seklinde konusmustur.1036 

Seçimlerden önce seçimlerin kaderini etkileyecek önemli gelismeler yasanmıstır. 
Mart ayının basında Millet Partisi Kurucusu Prof. Kenan Öner vefat etmis,1037 bu olayın ardından Eski Basbakan Recep Peker’in 1 Nisan 1950'de stanbul'da öldügü haberi gelmistir.1038 Bu ölüm haberinden hemen sonra kamuoyunu derinden etkiyen Fevzi Çakmak’ın 12 Nisan 1950 tarihinde stanbul’da öldügü haberi kamuoyuna duyurulmustur. Seçim arifesinde Maresal Fevzi Çakmak’ın ölüm haberi üzerine devlet radyolarının normal yayın akısına devam etmesi, CHP için oldukça talihsiz bir gelisme olmustur. ktidar bunu kasten böyle yapmamıs olsa bile muhalefet bu olayı çok iyi bir sekilde iktidar aleyhinde kullanmıstır. CHP, stanbul’da üniversite ögrencilerinin yapmıs oldugu gösterilerle protesto edilmistir.1039 Sadece stanbul’da degil zmir’de de Yüksek Talebe Birligi Fevzi Çakmak’ın anısına bir yürüyüs tertip etmistir.1040 Ancak bu yürüyüste CHP protesto edilmemistir. Fevzi Çakmak için stanbul’da düzenlenen cenaze törenine 100 binin üzerinde kisi katılmıstır. Beyazıt Cami’nde kılınan cenaze 
namazından sonra cenaze omuzlara alınmıs, kalabalıktan dolayı planlanan devlet töreni yapılamamıstır.1041 Maresal Fevzi Çakmak’ın ölüm haberini Anadolu gazetesi ‘yatacagı topraklar nur olsun!’ seklinde büyük bir baslıkla duyurmustur.1042 Gazete günlerce Fevzi Çakmak’ın en güzel fotograflarını basmıs ve hizmetleriyle ilgili yazılar yayımlamıstır. 

4.8.8. Seçimler 

Seçimler daha önce ilan edilen tarih olan 14 Mayıs 1950’de yapılmıstır. Anadolu 
Gazetesi seçim günü su baslıgı atmıstır: “BUGÜN MİLLETVEKİLLERİMİZİ 
SEÇECEGİZ. Temennimiz Sudur: Allah Türk Milletinin Muini olsun! Bugünkü dünya sartları içerisinde bir milletin kuvvetli bir idareye sahip olması, bugününü ve yarınını kudret ve kifayet sahibi ellere tevdi etmesi büyük bir bahtiyarlıktır. Bu seçimle 9. Dönem Milletvekilleri belirlenecektir.”1043 

Seçimlerde Aydın il genelinde 154.371 seçmenden 140.244’ü oy kullanmıstır. 
Seçime istirak oranı % 90,84 olarak gerçeklesmistir. Bu oran oldukça yüksek ve 
Türkiye ortalamasının üstündedir. Seçimde CHP 60.860, DP 76.896, MP 2.820 oy almıstır.1044 Kasaba ve köylere de dâhil olmak üzere Nazilli’de kayıtlı 37.658 seçmen 132 sandıga taksim edilmistir. Kasaba ve köylerden seçim sonuçları geç ulasmıstır.1045 

Seçimler genelde sakin bir sekilde geçmistir. Ancak CHP’liler seçimleri gözeten 
yargıcı, seçimde DP lehine hareket ettigi iddiasıyla Yüksek Seçim Kurulu’na sikâyet etmistir. Ortaklar, Söke, Aydın merkez ilçede de DP seçimi önde bitirmis oldugu Demokrat zmir gazetesi tarafından sütunlarına tasınmıstır. Seçimden iki gün sonra kesin sonuçlar ilan edilmistir. Ülke genelinde oldugu gibi Aydın ilinde de seçimin galibi DP olmustur. Zafer üzerine DP yanlısı gazeteler su baslıgı atmıstır: “Bütün Memleket, DP’nin zafer sarkılarını terennüm ediyor.” Seçimde Aydın ilinin 7 milletvekili kontenjanının tamamını DP kazanmıstır. CHP’nin Aydın’da aldıgı oy miktarı azımsanmayacak kadar çok oldugu halde seçimde uygulanan oy çoklugu ilkesinden dolayı CHP Aydın’dan hiçbir milletvekili çıkaramamıstır. Aydın ilinde CHP’nin bilenen simaları Dr. Mazhar Germen, 
Neset Akkor gibi isimler seçimi kaybetmistir.1046 

Bunların içerisinden Dr. Mazhar Germen, I. Meclis’ten baslayarak 1950 seçimlerine kadar kesintisiz 8 dönem Aydın milletvekilligi yapmıstır. Seçim sonuçlarının kesinlesmesiyle birlikte 16 Mayıs 1950 tarihinde milletvekili seçilen kisilerin mazbatalarını l Seçim Kurulu hemen düzenleyip ilgili kisilere vermis,1047 mazbatalarını alan milletvekilleri 17 Mayıs 1950 tarihinde Ankara’ya gitmek üzere yola çıkmıslardır. Kimi DP’liler bu seçimleri ‘Kansız htilal’ olarak nitelemistir.1048 

Aydın’dan Milletvekilligini Kazanan Adayların Aldıkları Oylar Söyledir: 

Adnan Menderes: 77.138 oy, 
Fevzi Lütfü Karaosmanoglu: 77.108 oy, 
Namık Gedik: 76.630 oy, 
Sevki Hasırcı: 76.784 oy, 
Etem Menderes: 76.625 oy, 
Baki Öktem: 76.588 oy, 
Lütfü Ülküman: 50.988 oy. 

Fevzi Lütfü Karaosmanoglu Manisa’dan da seçimleri kazanmıstır. 
Karaosmanoglu TBMM’ye verdigi dilekçeyle Manisa milletvekilligini tercih ettigini 
belirtmistir. TBMM’ce bu istek onaylanmıstır.1049 Seçimlere stanbul ve Aydın DP listelerinden giren Adnan Menderes her iki ilde de seçimleri kazanmıstır. Adnan Menderes TBMM Baskanlıgı’na stanbul milletvekilligini tercih ettigini bildirmistir. Bu istek TBMM Genel Kurulu’nun 15 Aralık 1950 tarihli 19. Birlesiminde onaylanmıstır.1050 Bu nedenle TBMM’de Aydın ilini temsil eden iki milletvekilligi sandalyesi bos kalmıstır. 1951 yılında bu sandalyeler için Aydın ilinde yapılan ara seçimi DP’den Avukat Namık Gedik ve Belediye Baskanı Cevat Ülkü kazanarak Aydın’ı TBMM’de temsil hakkını elde etmislerdi. 

1945 yılından sonra CHP iktidarında ülkede pek çok olumlu gelismeye imza 
atılmıstır. Bunlar CHP için iyi bir not olmalıydı. Ancak 1950 senesine gelindiginde ülkede hala issizlik, kıtlık ciddi bir sorun olmustur. Söz konusu dönemde her sene 40 bine yakın insan veremden yasamını yitiriyordu. Halk II. Dünya Savası sırasında ülkede yasanan sıkıntıları bir türlü unutamamıstır… CHP bunları göz ardı edip ve seçim teknigi olarak çogunluk ilkesini benimsemis ve bunu DP’ye kabul ettirmistir. Seçim Kanunu bu sekilde çıkmıstır. CHP, kendisinin öncülük yaptıgı bu prensibin kurbanı olmus ve seçimi kaybetmistir. Bazı seçim bölgelerinde CHP oyları DP’nin oylarına oldukça yakın olmasına ragmen CHP o bölgede çogunlugu saglayamadıgı için hiçbir milletvekili çıkaramamıstır. Ülke genelinde DP oyların % 52,68’ini alarak 487 üyeli Meclis’e 408 milletvekili ile girerken, oyların % 39,45’ini alan CHP ise meclise ancak 69 milletvekili yollayabilmistir. Oyların % 3,11’ini alan MP Meclis’te 1 milletvekili 
(Osman Bölükbası) ile temsil edilebilmistir.1051 Bagımsız adaylar ise seçimlerde % 4,76 oranında oy almıslardı.1052 CHP’nin kırsal bölgelerde oy çoklugunu sagladıgı görülmüstür. Büyük sehirler ve kentlerde ise çogunluk DP’den yana oy kullanmıstır. 

Ege, İç Anadolu Bölgelerinin hiçbir kentinde CHP oy çoklugunu saglayamamıstır. 
Akdeniz Bölgesi’nde sadece Hatay’da, Marmara Bölgesi’nde ise sadece Bilecik’te 
DP’den fazla oy elde edebilmistir. Karadeniz’de kimi yerlerde CHP, kimi yerlerde de DP çogunlugu saglamıstır. CHP’nin oy çoklugunu sagladıgı iller genelde Dogu Anadolu Bölgesi’nde yogunlasmıstır. CHP’nin seçimi önde bitirdigi iller Bilecik, Bingöl, Bitlis, Erzincan, Hakkâri, Hatay, Kars, Malatya, Sinop, Trabzon, Van olmustur. 

İsmet İnönü ve arkadasları Malatya’dan seçimi kazanmıstır. Seçim sonuçlarını 
duyan nönü’nün saglıgının bozuldugu seklinde haberler ortalıgı sarmıstır. İnönü’nün saglıgıyla ilgili haberler yalanlanmıs, nönü’nün partisinin basında yoluna devam edecegi açıklanmıstır. Basbakan Günaltay’ın kabinesinde ise Günaltay’ın kendisi hariç hiçbir bakan seçimi kazanamamıstır. Basbakan Semsettin Günaltay seçimlerin ardından yaptıgı açıklamada kendisinin ve kabinesinin bir an evvel görevlerini DP’ye devretmek istediklerini ifade etmistir. DP Baskanı Celal Bayar’ın yeni hükümetin kurulması için acele eden Günaltay’dan TBMM’nin toplanmasına kadar beklemesini istemistir.1053 
Meclis çok partili seçimler sonrası 22 Mayıs 1950 tarihinde ilk kez toplanmıstır. 
Cumhurbaskanlıgı’na Celal Bayar, TBMM Baskanlıgı’na Refik Koraltan seçilmistir.1054 

CHP milletvekilleri TBMM genel kurul toplantısı öncesi bir araya gelmis, CHP meclis gurubu baskan vekilliklerine Erzincan Milletvekili Semsettin Günaltay ve Trabzon Milletvekili Faik Ahmet Barutçu’yu seçmislerdir. 

Celal Bayar’ın Cumhurbaskanı seçilmesiyle nönü CHP’nin basına geçmistir. İnönü, CHP Genel Baskanı olarak yayımladıgı ilk mesajında milli birlik ve bütünlügün önemine isaret ederek “Vatanda dirlik, düzenligin muhafazası, vatanımızın bütünlügünün korunması her mülahazanın üstündedir” demistir.1055 CHP iktidarı kaybetmis olsa da ülkenin pek çok yerinden nönü’ye baglılık telgrafları çekilmistir.1056 CHP nönü’nün etrafında sıkıca kenetlenerek hakiki bir muhalefet olusturacagını duyurmustur Amerika Birlesik Devletleri yayımlanan seçim sonuçlarından memnunluk duymustur. ABD yayımladıgı bildirgede seçimleri övmüs, 600 yıl saltanatla yönetilmis bir ülkede Atatürk tarafından kurulmus demokratik sistemde 26 yıl içerisinde çok partili 
sisteme geçilmesi ve de bir seçimle iktidarın degistirilmesi takdirle karsılanmıstır denilmistir.1057 

Seçimlerde Demokratlar “Egemenlik milletindir” ilkesini bizzat halkın içinde 
savunmustur. Bu cesur propaganda sayesinde Türkiye’de bir büyük demokratik adım atılmıstır. Yüzyıllardan beri Türkiye halkı, kendi arzusu ile idarecilerini ilk kez degistirmistir. O zamana kadar Mesrutiyet’ten Cumhuriyet’e uzanan bütün demokratik reformlar hep tepeden inme yapılmıstır. İlk defadır ki 1950 seçimleriyle asagıdan yukarıya bir reform yapılmıstır. Halk, hükümet adamlarını kendisinin tayin edebilecegini görmüs, halkın kendisine olan güveni artmıstır. İkincisi, oyunu almak için siyasetçilerin ayagına gelislerini seyretmis, böylece hem gücünü kavramaya baslamıs hem de siyasetin erisilmez bir varlık olmadıgını görmüstür.1058 

14 Mayıs 1950 genel seçimlerinden sonra aynı yıl içinde yapılan 3 Eylül 1950 
tarihli belediye seçimlerinde 600 civarında belediyenin 560’ını DP kazanmıstır. Bundan sonra 15 Ekim 1950 l Genel meclisi seçimleri yapılmıs, bu seçimleri de yine Demokratlar kazanmıstır”1059 

Bu süreçte DP iktidarını iyice saglamlastırmıstır. Adnan Menderes 3 Eylül 1950 seçimlerinden sonra kazanılan zaferle birlikte “Türk milleti 14 Mayıs’ta CHP’yi iktidardan tasfiye etmisti. 

3 Eylül’de de muhalefetten tasfiye etmistir”1060 demistir. 

Adnan Menderes Aydınlı olmasına ve Basbakanlıgı süresince Aydın’daki çiftlik ve mal varlıgını sürdürmesine ragmen stanbul milletvekili olarak TBMM’de bulunmustur. Aydın milletvekili İbrahim Etem Menderes, Namık Gedik Menderes Hükümetlerinde bakan olarak bulunan isimlerdendir. 

SONUÇ 

1950 yılı Türk demokrasisi için önemli bir dönüm noktasıdır. Gelinen bu nokta 
1876 tarihli Kanun-ı Esasi’den bu yana parlamenter seçim tecrübelerinin, 1908-1913 (II. 
Mesrutiyet), 1923-1925 yılları arasındaki ve 1930 yılındaki çok partili yasama geçis çabalarının bir sonucuydu. Söz edilen süreçlerde demokrasi kültürü toplumda henüz özümsenmemis, kolayca sınırlandırılıp engellenmistir. Bütün bunlara ragmen 1945 senesine gelindiginde demokrasi en basından insa edilmek zorunda degildi. Bu nedenle Tanzimat sonrası genel siyasi gelismelerin kısaca ele alınması 1945 yılında Türkiye’de çok partili yasama geçis sürecinin ve demokratiklesme olayının anlasılmasında bizlere yardımcı olacaktır. 

İnceledigimiz konu, siyasi tarihimizde önemli bir fonksiyon üslenmis Aydın ve çok partili yasama geçis sürecinde Aydın’da siyasal yasam ise bu ilin siyasi geçmisine mutlaka bakılmalıdır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası deneyiminden 1946 yılına kadar ilin siyasi tarihinin özetlenmesi 1946-1950 yılları arasında Aydın’da meydana gelen siyasi gelismeleri somut, etkili, anlasılır bir sekilde  ortaya konması açısından önemlidir. 

1945 yılında Türkiye’de çok partili yasama geçisin alt yapısında yatan en önemli 
faktör II. Dünya Savası’nın ülke içi ve dısında dogurmus oldugu sonuçlardır. Savas öncesi Türkiye’nin tehdit algılaması Güney Akdeniz ve Batı Avrupa iken savas sonrasında bu algılama Dogu Avrupa’yla yer degistirmistir. Gerçekte II. Dünya Savası’nın iki tane galibi vardı: ABD ve SSCB. ngiltere ve Fransa gibi Batı Avrupa ülkeleri savasın galipleri arasında yer alsalar da II. Dünya Savası’ndan kendilerine harabeye dönmüs birer ülke kaldı. Savas sonrası ABD ve SSCB arasında adına soguk savas denen bir egemenlik mücadelesi baslamıstır. SSCB, Litvanya, Estonya, Letonya, Polonya gibi ülkeler üzerinden Baltık Denizi yoluyla Batı Avrupa üzerinde baskı kurarken Bogazlar ve Dogu Anadolu Bölgesi etkisi altına almak suretiyle Akdeniz ve Ortadogu’yu denetlemek istemistir. SSCB tehdidine karsı ABD ve Batı Avrupa ülkelerinin desteginin alınmasını kendisi açısından zorunlu gören Türkiye, rejimini bu ülkelerin siyasi yapısına benzetmek zorundaydı. 1945 yılında Birlesmis Milletler Anayasası’nı imzalarken Dısisleri Bakanı Hasan Saka, Reuters Haber Ajansı’na yaptıgı açıklamada Türkiye’nin demokrasi yolunda ilerleyecegini belirtmesi; bundan birkaç gün 
sonra Cumhurbaskanı İsmet İnönü’nün 19 Mayıs kutlamaları münasebetiyle yaptıgı konusmada Türkiye’nin demokratiklesecegini ima eden açıklaması, 12 Temmuz 1947’de Amerikan-Türk Yardım Anlasması imzalandıgı gün, Cumhurbaskanı İsmet İnönü tarafından muhalefetle iktidar arasındaki gerginligin giderilmesini amaçlayan 12 Temmuz Beyannamesi’nin yayımlanması Türkiye’de çok partili yasama geçis üzerinde dıs dünyada meydana gelen gelismelerin ne denli etkili oldugunun delilleridir. 

II. Dünya Savası’nın ülke içerisinde dogurmus oldugu sıkıntılar daha çok 1950 
senesinde iktidarın el degistirmesinde etkili olmustur. Tarımda teskilatlanma eksigi, ilkellik, verimsizlik, ulastırma konusundaki birçok yetersizlikler; ülkenin sıkıntılarını hafifletecek milli stokların ve stoklama yapılabilecek depolama tesislerinin olmaması gibi nedenlerle savas yıllarında ülkemizde açlık, kıtlık ve sefalet çok kısa bir sürede yaygın ve etkili sekilde kendisini hissettirmistir. Nüfusunun büyük bir kısmının tarımla ilgilendigi ülkemizde savas nedeniyle askere alınan insan sayısı en üst düzeye ulasmıs, bu durum üretici kesimleri tüketici duruma getirmis, üretimin düsmesine baglı olarak ülkede ekmek sıkıntısı bas göstermistir. Temel ihtiyaç maddelerini tedarik etmede zorluk çeken halk büyük bir ordunun ihtiyaçlarını karsılamak isteyen hükümetin getirmis oldugu ekonomik yükümlülükleri de sırtlanmak durumundaydı. Savas nedeniyle olusan her türlü darlık ve sıkıntının faturasını genis halk kesimleri öderken, belli bir kesim karaborsa, ihtikar ve vurgunculuk yaparak savas zengini durumuna 
geçmistir. 

Tek parti iktidarı CHP tarafından yapılan Türkiye’de çok partili yasama 
geçilecegini ima eden açıklamaların ardından 18 Temmuz 1945’te Nuri Demirag 
önderliginde Milli Kalkınma Partisi kurulmustur. Bu partinin kurulmasından kısa bir sürede çok fazla sayıda parti faaliyete geçmistir. Çok partili yasama geçis sürecinde kurulan ilk muhalefet partisi olma özelligine sahip Milli Kalkınma Partisi, CHP içindeki muhalefetin harekete geçmesi ve Demokrat Parti’nin kurulmasını dolaylı bir katkı yapmıstır. 

1945 yılı bütçe görüsmeleri ve Meclis’e görüsülmek üzere sevk edilen Toprak 
Reformu Yasa Tasarısı muhalefetin öncülerini ortaya çıkarmıstır. Muhaliflerden Adnan Menderes, Refik Koraltan, Celal Bayar ve Fuat Köprülü, CHP Meclis Grup 
Baskanlıgı’na ‘Dörtlü Takrir’ adıyla bilinen bir önerge sunmuslardır. Halkın, anayasa ile teminat altına alınmıs demokratik hak ve özgürlüklerini kullanmasının önündeki engellerin kaldırılması istenen bu önerge, CHP’nin ilgili kurulu tarafından ret edilmistir. 

Dörtlü Takrir’i verenlerden önce Adnan Menderes ve Fuat Köprülü, ardından Refik Koraltan CHP’den ihraç edilmistir. Bu süreçten çok az bir zaman sonra Celal Bayar 28 Eylül 1945 tarihinde önce milletvekilliginden, 2 Aralık 1945’te ise CHP üyeliginden istifa etmistir. Celal Bayar baskanlıgı’nda bir araya gelen bu gurup 2 Ocak 1946 tarihinde DP’yi kurduklarını açıklamıslardır. DP kurucuların kamuoyu tarafından biliniyor olması ve II. Dünya Savası’nın getirmis oldugu sıkıntılardan dolayı CHP iktidarına karsı halkta meydana gelmis sıkıntıdan dolayı bu parti kısa sürede teskilatlanarak güçlü bir muhalefet partisi haline gelmistir. DP’lilerin siyaseti halkın ayagına götürdükleri; felsefi tartısmalardan daha çok pratik öneri ve söylemlerle siyaset yaptıkları, bu nedenle genis halk kesimlerine rahatlıkla ulasabildikleri bilinen bir durumdur. 

DP’nin güçlü bir muhalefet partisi olarak ortaya çıkısı Türkiye tarihinde önemli 
bir yere sahip CHP’yi hem düsünce hem yapı açısından degisiklige ugratmıstır. DP’nin kurulması üzerine il, ilçe, ocak teskilatlarından istifalar yasanan ve pek çok yer idare kurullarında çözülme görülen CHP yeni idare kurulları tesekkül ettirmis; pek çok yerde yeni ocaklar açmıstır. Çok partili yasama geçis sürecinde CHP’den istifaların artmasına ragmen CHP’nin toplam üye sayısında ciddi bir düsüs yasanmamıstır. Çünkü CHP yeni üye kayıtlarıyla teskilatlarında olusmus boslukları hemen doldurmaya çabalamıstır. 
Tek parti döneminde politikadan uzak pek çok kisi gerek CHP gerekse DP eliyle siyasi mücadeleye katılmıstır. Çok partili yasama geçis asamasında CHP’nin inkılapçı zihniyetinden uzaklastıgı; pek çok söylem ve eyleminden vazgeçtigi görülmüstür. 

Demokratiklesme adına çok partili yasama geçis sürecine gelindiginde Aydın 
ilinin çok zengin bir siyasi alt yapısı vardı. Konumu, sosyal ve ekonomik yapısıyla Aydın her zaman siyasi gelismelerde öncü bir rol üstlenmistir. Osmanlı’nın son döneminde Avrupa’nın sömürü kollarının Anadolu’da ilk girdikleri yerlerden bir tanesi Aydın idi. Geç Osmanlı döneminde Aydın ve çevresinde sosyal adalet bozulurken, Avrupa’nın sömürgeci kollarıyla temasa geçen bölge insanı aynı zamanda özgürlükçü akımları ögrendiler. II. Mesrutiyet döneminde Aydın ilinde çok canlı bir siyasi yasamın oldugu bilinmektedir. 

Bu dönemde yasanan partiler arasındaki rekabet Aydın halkının 
demokratik bilincinin gelismesine katkı saglamıstır. 

Bu bilinçle Kurtulus Savası sırasında Nazilli Kongreleri toplanabilmis, bagımsızlık adına ortak kararlar alınabilmis ve Aydın toprakları isgal altında olmasına ragmen Son Osmanlı Mebusan Meclisi ve I. TBMM seçimleri Aydın’da saglıklı bir biçimde yapılabilmisti. Cumhuriyet döneminde ise Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası tecrübelerinin en canlı yasandıgı yerlerden birisi de Aydın olmustu. Bu denli zengin bir alt yapıya sahip Aydın çok partili yasama geçiste elbette önemli bir yere sahip olacaktı. Ulusal gazetelerin bile günü gününe Aydın’da meydana gelen her türlü siyasi gelismeleri hiçbir 
ayrıntısını atlamadan okuyucularına aktarmaya çaba göstermesi, çok partili yasama geçis sürecinde Aydın ilinin üslenmis oldugu fonksiyonu açıkça ortaya koymaktadır. 
Aydın il nüfusu Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1940’a kadar sürekli artmıstır. II. 
Dünya Savası yıllarında Aydın’da neredeyse durma noktasına gelen nüfus artıs hızı, çok partili yasama geçis sürecinde tekrar çok hızlı bir artıs sürecine girmis, buna baglı olarak Aydın ilinde seçmen sayısı ve niteliginde degisiklik meydana gelmistir. Savas yıllarında pek çok sıkıntı yasanan Aydın ilinde 1946 yılından sonra tekrar ekonomik bir canlanma, idari yapıda degisiklik, tarım ve hayvancılıkta verimlilik, saglık, belediye, egitim, imar-bayındırlık ve ulastırma hizmetlerinde iyilesme görülmüstür. 1946-1950 arasında Aydın ilinde görülen yeniden kalkınma, halkın sorunlarını hızla çözme hamlesi 1950 seçimlerinin sonucunu etkilemistir. 1950 genel seçimlerinde DP ile CHP’nin aldıkları oy sayısında ciddi bir farkın olmaması çok partili yasama geçis sürecinde 
Aydın ilinde II. Dünya Savası yıllarında yasanan sıkıntıların büyük bir hızla ortadan kaldırılmasının sonucudur. 

Avrupa’nın sömürü kolları demiryolu ve telgraf aglarıyla Batı Anadolu içlerine 
dogru girdikçe özgürlükçü akımlardan etkilenen bölge insanı, sosyal adaletin 
bozulmasına baglı olarak muhalif bir durus sergilemeye baslamıstır. Geç Osmanlı’dan çok partili yasama geçis sürecine kadar Aydın’ın sosyal dokusunda da muhalif bir durus egemen olmustur. 19 yüzyıl sonu, 20 yüzyıl baslarında Aydın ve çevresinde görülen zeybeklik ve eskıyalık olayları; Cumhuriyet döneminde Aydın ilinde yasanan SCF deneyimi savımızı desteklemektedir. Etem Menderes, Adnan Menderes Serbest Cumhuriyet Fırkası dönemi muhaliflerinden di. Serbest Fırka’nın kapatılmasıyla adı geçen kisiler CHP’ye geçip bu parti içerisinde önemli görev ve fonksiyonlar üslenmislerdir. Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyiminden sonra siyasi yasamda bir sessizlik dönemine girilmistir. Ancak CHP içerisinde açıga çıkmak uygun zaman ve zemin bekleyen bir muhalefet vardı. Bu muhalifler pek çogu eski Serbest Fırkalılar idi. 

II. Dünya Savası sonrası Adnan Menderes DP parti kurucuları arasında yer alırken Etem Menderes, bu partinin Aydın teskilatlanmasında önemli bir görev üslenmistir. Aydın, Ankara’dan hemen sonra DP’nin il teskilatının kuruldugu ikinci vilayet idi. CHP Aydın il idare kurullarında görev alan pek çok kimse bu görevlerinden istifa ederek DP mütesebbis heyetlerinde yer almıslardır. CHP Aydın il teskilatı neredeyse çözüle safhasına gelen idare kurullarını 1946 kongrelerinde yenilemistir. DP ise önce mütesebbis heyetleri olusturarak Aydın ilçe, belde, köy ve mahallelerinde teskilatlanmıstır. 1946 kongrelerinde mütesebbis heyetleri kaldırılarak yerlerine idare heyetleri olusturulmustur. Basta Adnan Menderes olmak üzere DP kurucu ve üst düzey yöneticilere Aydın’a her fırsatta yaptıkları ziyaretle ilde partinin teskilatlanma çalısmalarını refakat etmislerdir. Söz konusu ziyaretler partilileri çalısmalarında sevk verirken, halkın DP’ye olan ilgisini artırmıstır. DP’nin kurulma asamasındaki olumlu hava kısa sürede sona ererek, yerini CHP ve DP arasındaki gerginlige bırakmıstır. DP, kendisine baskı yapıldıgını her fırsatta iddia ederek genis halk kitlelerini arkasında toplayabilmistir. 

DP’nin Aydın’da hızla teskilatlanması karsısında CHP, örgütlerini tekrar gözden 
geçirmis ve yeniden yapılandırmıstır. CHP’nin tek parti oldugu dönemlerde ocak 
kurmayı düsünmedigi pek çok yerde parti teskilatı kurdugu görülmüstür. Demokrat Parti’nin hayat pahalılıgını sona erdirecekleri; özgürlükleri genisleteceklerine dair yaptıkları propaganda çalısmalarına CHP’liler kendilerinin vatanı kurtaran, Cumhuriyet’i kuran, inkılapların banisi olan bir parti olduklarına dair söylemlerle cevap vermislerdir. Ancak söylem ve yöntem açısından propaganda konusunda DP’nin daha basarılı oldugu söylenebilir. 

Aydın ilinde CHP ve DP arasında, Halkevlerinden yararlanma, CHP’nin kamu 
kaynaklarından yararlanması, CHP’ye il özel idare ve belediye bütçelerinden kaynak aktarılması, CHP’li baskanların devlet protokolünde yer alması gibi konularda ciddi tartısmalar çıkmıstır. Tartısmalarda getirilen elestiriler, saygı sınırını asınca taraflar birbirleri aleyhinde yüzlerce dava açmıstır. Açılan davalarda onlarca kisi degisik cezalara mahkum edilmistir. DP’lilerin siddetli itirazlarına ragmen 1950 genel seçimleri sonuna kadar CHP’ye kamu kaynaklarından pay aktarılmasına devam etmistir. Ancak aynı kaynaklardan yararlanamayan DP kendisine deve güresleri düzenlemekten esya piyangolarına varıncaya kadar çok farklı gelir kaynakları yaratmıstır. Halkevleri ise çok 
partili yasama geçis sürecinde yapılan tartısmalar nedeniyle eski canlılıgını 
kaybetmistir. DP iktidarı döneminde Halkevlerinin kapatılmasının alt yapısını 
olusturacak pek çok olay Aydın ilinde yasanmıstır. 

Tek parti döneminde devlet ve parti esdeger anlam tasımıstır. Bu nedenle devlet memurları birer CHP’liydi. Demokrat Parti’nin kurulmasıyla birlikte devlet memurları ve bürokratlar önceleri nasıl davranacakları konusunda sasırmıslardır. Parti-devlet bütünlesmesinin getirmis oldugu anlayıstan hemen kopmak mümkün degildi. Devlet memurlarının pek çogu çok partili yasama geçis süreci baslarında tarafsız kalamadılar ve DP’ye karsı açıkça tavır aldılar. Hatta 21 Temmuz 1946 seçimlerinde Aydın ilinde pek çok bürokrat ve memurun CHP lehinde çalısma yaptıgı CHP müfettis raporlarına yansıyan bir durum idi. Demokrat Parti’nin güçlenmesine baglı olarak bazı bürokrat ve memurların saf degistirip DP propagandası yapmaya baslamıstır. Bunun üzerine önceleri kendisi lehine çalısma yapıldıgında bunu öven, tesvik eden CHP iktidarı aynı 
devlet memurlarını tarafsızlılarını kaybettikleri gerekçesiyle cezalandırma yoluna 
gitmistir. Gelinen noktada devlet memurları DP ve CHP yanlısı olarak ikiye 
bölünmüstür. Bu durum vatandasların islerini ve devlet hizmetlerinin görülmesini aksatmıstır. Ülkemizde çok partili yasama geçis sürecinde ismen varolan kamu personeli kavramının demokratiklesmemis toplumlarda sindirilmesi için zamana gereksinim duyulmustur. 

Aydın ilinde DP ile CHP arasında tam bir propaganda savası yasanmıstır. 
Yapılan psikolojik harpte partiler kendilerine baglı gazeteler aracıgıyla birbirlerini yıpratmak, kendi taraftarlarına sevk vermek için her türlü propaganda silahını kullanmıslardır. Gazetelerde her gün partilere katılım ya da partilerden istifa haberleri yayımlanmıstır. Partiler bandolar olusturarak eglenceler tertip etmisler ve sıkça mitingler yapmıslardır. Ufak bir köyde dahi yapılan mitinge binlerce kisi katılmıstır. 

Partiler için bu propaganda aracı çok önemli oldugundan baska yerlesim yerlerinden yüzlerce kisi bu miting alanlarına tasınmıstır. Rekabet Ticaret Odaları idare kurulu seçimlerinden kooperatiflere varıncaya kadar her alana yayılmıstır. Öyle ki partilerin gençlere ulasmak için spor klüpleri kurdukları görülmüstür. Gelinen noktada resmi bayram kutlamaları bile partiler tarafından tam bir gövde gösterisine dönüstürülmüstür. 
Partiler resmi bayram kutlamalarını olusturdukları ayrı ayrı kortejlerle katılmıslardır. 

Taraftar sayısını fazla göstermek isteyen partiler en ücra köylerden dahi insan getirerek bu kortejlere katılımını saglamıslardır. Keskin rekabet nedeniyle partiler arası iliskiler kimi zaman gerginlesmis, vatandaslar arasında kavgalar çıkmıstır. Yasanan olaylar cinayetle sonuçlanacak boyuta ulasmıstır. Bunlardan en önemlisi 21 Temmuz 1946 genel seçimlerinden 48 saat önce islenen Çakırbeyli Cinayeti’dir. 

21 Temmuz 1946 genel seçimlerini Aydın’da CHP kazanmıstır. Ancak 
toplumdaki genel atmosferi okumakta gecikmeyen CHP Aydın’da büyük bir çalısma baslatmıs, seçim galibi olmasına ragmen teskilatlarını kuvvetlendirme çabası içerisine girmistir. Pek çok bakan bu asamada Aydın’ı ziyaret etmistir. CHP iktidarı tarafından Aydın iline yapılan yatırımlar artırılmıs, çiftçi ve esnaf II. Dünya Savası yıllarından kalma pek çok mükellefiyetten kurtarılmıstır. Bölge için oldukça önemli olan zeytin ve zeytin yagından alınan muamele vergisi kaldırılmıs, bunun yanında bölge için yardım ve kredi muslukları sonuna kadar açılmıstır. Amerikan Marshall yardımından yararlandırılan pek çok çiftçi bu dönemde traktör sahibi yapılmıstır. Buna karsılık ise Demokrat Parti ortamı sürekli gergin tutmaya çabalamıs, sürekli II. Dünya Savası yıllarında yasanan sıkıntıları vurgu yapmıs, bundan CHP iktidarını sorumlu tutmustur. 
Partiler arası iliskiler önüne geçilmez sekilde gerginlesince Demokrat Parti, 
Hürriyet Misakı adlı bir bildirge yayımlayarak sine-i millete dönme tehdidinde 
bulunmustur. Bunun üzerinde Cumhurbaskanı nönü devreye girerek partiler arasındaki bu gerginligi bitirmek istemistir. smet nönü, 12 Temmuz 1947 yılında yayımlamıs oldugu beyannamede partiler arasında esitlik ilkesinin gözetilecegini ifade etmistir. Gelinen noktada sertlik yanlısı Basbakan Recep Peker görevinden istifa etmistir. DP, içerinden bir gurup ise DP genel idare kurulunu CHP’yle anlasma yapmakla suçlayıp bu partiden istifa etmislerdir. Demokrat Parti parçalanma sürecine girmistir. Millet Partisi bu süreçte dogmustur. Demokrat Parti yöneticileri izledikleri ince taktikle yasanan 
sarsıntıyı atlatmayı basarmıslardır. DP Aydın il teskilatı yasanan bu sarsıntının 
atlatılmasında önemli bir fonksiyon üslenmistir. Yeni kurulan Millet Partisi, DP Aydın teskilatına büyük bir darbe vurmak için çok çabalamıs ancak bunda basarılı olamamıstır. 

Recep Peker hükümeti döneminde CHP iktidarı, DP’ye karsı çok sert bir tutum 
takınmıstır. Adı geçen basbakanın görevinden istifa etmesinden sonra CHP iktidarı DP’ye karsı daha anlayıslı davranmaya baslamıstır. 

Ancak gergin siyasi atmosferin kendisine fayda getirecegini gören DP, Aydın ilinde yapılan 1948 yılı ara seçimlerini boykot etmistir. 1948 yılı genel kongresinden sonra ise Milli Husumet Andı adı verilen bir bildirge yayımlamıstır. Bu bildirge nedeniyle takındıgı olumlu tutum karsısında CHP oldukça sasırmıs ve buna bir anlam verememistir. 1950 seçimleri yaklastıkça Aydın ilinin önemi bir kez daha ortaya çıkmıs, DP ve CHP’den pek çok yönetici Aydın’ı daha çok ziyaret etmistir. Bu dönemde Aydın’a en üst düzeyde ziyaret Cumhurbaskanı İsmet 
İnönü tarafından gerçeklestirilmistir. DP’liler ise CHP’nin bu ataklarına cevap vermekte gecikmemislerdir. DP’liler, CHP’nin gerçekte bir halk partisi olmadıgını iddia etmislerdir. Bu iddialarını ispatlamak için Kerim Cevdet ncedayı’nın Aydın’ı ziyareti sırasında belki iyi niyetle söylemis oldugu bir sözü 1950 genel seçimlerine kadar yaklasık bir yıl CHP aleyhine propaganda aracı haline getirmislerdir. Cumhurbaskanı İsmet İnönü’yü ise Aydın’ı ziyaretleri sırasında tarafsız kalmayıp CHP propagandası yapmakla suçlamıslardır. 

Çok partili yasama geçis sürecinde partilerin Aydın ilindeki 1946-1950 yılları 
arasındaki kongreleri oldukça heyecanlı gerçeklesmistir. Dönemin gazeteleri bu 
kongreleri özel muhabirleriyle takip etmisler ve tüm ayrıntılarıyla okuyucularına 
iletmislerdir. Kongrelerde hemen hemen her partiliye konusma hakkı tanınmıs ve kongreler tam bir demokratik çerçevede yapılmıstır. Kongrelerde yapılan konusmalar dönemin siyasi atmosferini anlamamıza yardımcı olacak niteliktedir. Kongrelerde dile getirilen istek ve temenniler Aydın ilinin çok partili yasama geçis sürecindeki sosyal, ekonomik, kültürel dokusu ya da sorunlarıyla ilgili önemli ip uçları vermektedir. 

1946-1950 yılları arasında Aydın’da Koçarlı belediye seçimi, belediye seçimleri, 
21 Temmuz 1946 genel seçimleri, l Meclisi genel seçimi, muhtarlık seçimleri, 1948 yılı ara seçimleri, Ortaklar belediye seçimi, 14 Mayıs 1950 genel seçimi gibi seçimler yapılmıstır. Koçarlı belediye seçimi ve belediye seçimlerine DP katılmamıstır. 21 Temmuz genel seçimlerine katılan DP seçimlere itiraz etmis ve seçimlere hile karıstırıldıgını iddia etmistir. Aydın’daki seçimleri düzenledikleri mitinglerle protesto eden DP’liler bu itirazlarını TBMM’ye tasımıslardır. tirazları degerlendiren TBMM seçimleri geçerli saymıstır. Muhtarlık seçimlerinde de DP’liler yine seçimlerin baskı altına yapıldıgını iddia etmislerdir. Uygun bir seçim kanunu çıkartmak isteyen DP’liler 1948 yılında yapılan ara seçimleri boykot etmislerdir. Bunun üzerine seçim kanununda ilgili degisikliklerin bir kısmı CHP tarafından gerçeklesince DP Ortaklar Belediye seçimine katılmıstır. Seçimi DP kazanmıstır. CHP, bunun üzerine uzun süre Ortaklar Belediyesi’ni gözetim altında tutmus, bu belediyenin her türlü aksaklıgını kamuoyuna aktarmıstır. 1950 genel seçimlerine giderken DP seçim kanunda ilgili düzenlemelerin 
tam anlamıyla yapılmaması durumunda bir kez daha seçimleri boykot edecegini 
duyurmustur. Bunun üzerine iktidar ve muhalefet yeni bir seçim kanunu konusunda anlasmıslar ve Türkiye yeni bir seçim kanunuyla 1950 seçimlerini gerçeklestirmistir. 

“Açık Oy Gizli Tasnif” seklinde yapılan 21 Temmuz 1946 Milletvekili 
seçimlerindeki olaylar Demokrat Parti’ye olan ilgiyi artırmıstır. Demokratlar Adnan Menderes’in bu muhitten seçilememesine içlerine sindirememislerdir. Buna karsılık varlıgının bekası için CHP var gücüyle çalısmıstır. Bu durum Aydın sathını iktidar ile muhalefet arasında sert bir rekabet alanına çevirmistir. Aydın’da meydana gelen pek çok gelisme genel siyasi gidise yön verecek nitelige kavusmustur.


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

1028 Anadolu, 2 Mart 1950. 
1029 Anadolu, 23 Nisan 1950. 
1030 Demokrat İzmir, 25 Nisan 1950. 
1031Demokrat İzmir, 9 Mayıs 1950. 
1032 Burçak, age., s.204. 
1033 Yılmaz, Mustafa K. ve Demirayak, S.Görüme tarihi ve yeri: 15 Mayıs 2007; Aydın. 
1034 Anadolu, 6 Mayıs 1950. 
1035 Anadolu, 10 Mayıs 1950. 
1036 Anadolu, 8 Mayıs 1950. 
1037 Demokrat İzmir, 9 Mart 1949. 
1038 Anadolu, 3 Nisan 1950. 
1039 Burçak, a.g.e. s.219. 
1040 Anadolu, 14 Nisan 1950. 
1041 Anadolu, 13 Nisan 1950. 
1042 Anadolu, 12 Nisan 1950. 
1043 Anadolu, 14 Mayıs 1950. 
1044 Milletvekillerine mahsus Sicil Defterleri, zarf No:6 TBMM. 
1045 Demokrat İzmir, 15 Mayıs 1950. 
1046 Demokrat İzmir, 16 Mayıs 1950. 
1047 Milletvekillerine mahsus Sicil Defterleri, zarf No: 6. 
1048 Demokrat İzmir, 7 Mayıs 1950. 
1049 TBMM Üyelerine Mahsus Sicil Defterleri, zarf NO:6, Defter NO:103. 
1050 TBMM Üyelerine Mahsus Sicil Defterleri, zarf NO:6, Defter NO:105. 
1051 Burçak, a.g.e, 219. 
1052 www.tbmm.gov.tr. 
1053 Anadolu, 17 Mayıs 1950. 
1054 Anadolu, 22 Mayıs 1950. 
1055 Anadolu, 24 Mayıs 1950. 
1056 Telgraflar için bkz; Anadolu, 22 Mayıs 1950. 
1057 Anadolu, 18 Mayıs 1950. 
1058 Erogul, C. age., s.202. 
1059 Erogul, C. age., s.70. 
1060 Cumhuriyet, 5 Eylül 1950. 1950–1960 Yılları arasında Adnan Menderes baskanlıgında, 19, 20, 21, 22, 23. hükümetler kurulmustur. 
Bu hükümetler, 1, 2, 3, 4, 5. Menderes hükümetleri seklinde anılır. 


41 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

1 Haziran 2017 Perşembe

27 MAYIS NEDEN OLDU BÖLÜM 6

27 MAYIS NEDEN OLDU BÖLÜM 6


27 Mayıs neden oldu


27 Mayıs 1960'a giden gelişmeler... Gökhan Cebeci yazdı

27.05.2015 20:36
Bu yazının amacı, 1960 ihtilali ile sonlanan filmin unutulan sahnelerini bir şerit halinde gözlerinizin önünden geçirmektir.
Ayrıca, Cumhuriyet’in ilk ‘tek parti iktidarı’ yıllardır masaya yatırılırken, ikinci ‘tek parti iktidarı’nı konuşmamak da olmazdı doğrusu. Hele bir de bu iktidar sırf askeri bir darbe ile indirilmesi nedeni ile -yanlış bir şekilde- demokrat kabul ediliyorsa…
Niyetimiz askeri müdahalenin haklılığını ya da haksızlığını kanıtlamak değil, 27 Mayıs’a giden sürecin nedenlerini yalın bir şekilde ortaya koymaktır. On yıllardır ‘konuşulan olay’ın –ister geçerli görün ister geçersiz- ‘konuşulmayan nedenleri’ni irdelemektir.
* * *
Demokrat Parti nasıl kuruldu, öncelikle buna bakmak da fayda var.
1945 yılında Meclis’te kabul edilen ‘Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’ büyük toprak sahibi olan milletvekillerini rahatsız etmişti. Bu milletvekillerinden biri de Menderes’ti. Meclis’te yaptığı ateşli konuşmalar ile kanunu eleştiren Menderes’in hoşnutsuzluğu daha sonra ‘Dörtlü Takrir’deki imzası ile resmi bir hal kazanmıştı.
Toprak reformuna karşı çıkan ‘Toprak ağası’ Menderes ile birlikte Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Celal Bayar, bir dizi isteklerini sıralayan takrir (önerge) verdiler. Önerge sonrası muhalif politikalara devam eden bu dört milletvekilinden önce Menderes ve Köprülü, sonra Koraltan partiden ihraç edildi. Celal Bayar ise istifa edecekti.
Kısa bir süre sonra ise bu dörtlü başı çekecek ve 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti kurulacaktı.
Menderes, Aydın’da çiftlik sahibi bir ailenin çocuğu olarak 1899’da doğmuş, İzmir Koleji’nde okumuş, Ankara Hukuk Mektebi’ni bitirmiş, 4 dönem (15 yıl) CHP milletvekilliği yapmıştı. (1) ‘Zulüm dönemi’ diyerek yerden yere vurduğu 27 yıllık tek parti iktidarının yarısından fazlasında CHP içerisinde kendisi de yer almıştı. Celal Bayar ise 23 yıl siyaset yaptığı CHP’de 15 yıl bakanlık yapmış ve Atatürk’ün son Başbakanı olmuştu. (2)
1945 sonbaharına kadar CHP’nin hiçbir politikası Demokrat Parti’nin kurucuları, özellikle de Menderes için eleştiri konusu olmamıştı. Ne ilginçtir ki, Menderes, İş Bankası Müdür Yardımcılığı yapmış ve 1950-1960 yılları arasında İş Bankası’ndaki kişisel hesabını yönetmiş olan Zekeriya Akçalı’ya, ‘CHP’nin kendisine çok istediği ve yararlı olacağından emin olduğu Tarım Bakanlığını bir türlü vermediğini; şayet verseydi, ne DP’nin kurulacağını ne de kendisinin ayrı bir siyasi partiye katılacağını’ anlatacaktı. (3)
Ancak DP iktidarında, kendilerinin de yer aldığı CHP dönemini, sanki kendileri o dönemde CHP’de değillermiş, evden gelip Demokrat Parti’yi kurmuşlar gibi yerden yere vurmakta hiçbir sakınca görmeyeceklerdi.
Cumhuriyet’i ve CHP’yi kuranları eleştirebilme adına Adnan Menderes bazen imkansızı savunacak, “İstiklal Savaşı diyorsunuz, pekala üç ayda bitebilirdi” bile diyebilecekti. (4)
* * *
Daha önce, 1924 ve 1930’da iki kez çok partili hayata geçiş denemesi yaşanmış ancak Cumhuriyet karşıtlarının bu partilerde yuvalanmaları ve rejim için tehdit oluşturmaları nedeni ile başarısız olunmuştu. Atatürk’ün vefatı sonrası bu ilk denemede bu sefer sahnede Demokrat Parti vardı. Büyük ölçüde Menderes’in kaleme aldığı DP tüzüğünde bir sözcükle de olsun Atatürk’ün ve devrimlerinin adının geçmemesi bu açıdan bir hayal kırıklığıydı. (5)
‘Şaibeli seçim’ olarak anılan 1946 seçimleri Demokrat Parti’nin ilk sınavıydı. Çok partili hayatla birlikte ilk kez birden fazla partinin katılımı ile gerçekleşen bu seçimde 465 milletvekili seçilmişti. Ancak hiçbir şaibe olmasa ve bütün adayları seçilse dahi Demokrat Parti’nin iktidar olma şansı yoktu. (6) Baskın seçim nedeni ile DP hazırlıksız yakalanmış ve iktidarı elde edebilecek  sayıda aday çıkaramamıştı. Ama matematiksel olarak imkansız olan bu olasılığı Adnan Menderes ‘mağduriyet’ siyaseti olarak her fırsatta kullanacaktı.
14 Mayıs 1950 yılında yapılan seçimlerde ise Demokrat Parti rüzgarı esecek ve Cumhuriyet tarihinde ilk kez iktidar el değiştirecekti. Artık Türkiye’nin yeni bir hükümeti, yeni bir heyecanı vardı.
Seçim zaferinden 15 gün sonra, 29 Mayıs 1950’de, DP hükümetinin programını Meclis’te okurken Adnan Menderes’in dudaklarından şu sözler dökülecekti: “Millete mal olmuş devrimlerimiz saklı kalacaktır.” (7) Mal olmayanlar ise ortadan kaldırılacaktı. Böylelikle merakla beklenen yeni hükümet Atatürk Devrimleri’nde gedik açacağını daha ilk günden haberdar ediyordu. Zaten hükümet programında Atatürk’ün adı da bir kez bile geçmiyordu. (8)
Hükümet programının okunmasından sadece 7 gün sonra, Zafer gazetesine Arapça ezan ile ilgili verdiği demeçte Menderes, ‘Vaktiyle zaruri görülen bu tedbire artık ihtiyaç kalmadıktan sonra bunda ısrar, bu sefer vicdan hürriyetine karşı bir taassup teşkil eder’ (9) sözleri ile ortadan kaldıracağı ilk devrimin işaretini de verecekti. Bu demeçten 11 gün sonra Arapça ezan yasağı kaldırılacak, böylece 18 yıldır okunan Türkçe ezan, DP iktidarında, 18 günde yerini Arapça ezana bırakacaktı.
3 Aralık 1950’de Arap harfleriyle tedrisat yapmak için gizli ya da aleni dershane açanlar hakkında 23 Eylül 1931 gün ve 12073 sayılı kararnamedeki yasaklama kaldırılacak ve böylece Kur’an kurslarına yeşil ışık yakılacaktı. (10)
Menderes’in, 1951 yılında DP İzmir İl Kongresi’nde söylediği: “Şimdiye kadar baskı altında bulunan dinimizi baskıdan kurtardık. İnkılap softalarının yaygaralarına ehemmiyet vermeyerek ezanı Arapçalaştırdık. Türkiye bir Müslüman devlettir ve Müslüman kalacaktır. Müslümanlığın bütün icapları yerine getirilecektir.” (11) sözleri işin burada kalmayacağının habercisi olacaktı.
Devrimlerin yara alması, irticanın ise palazlanması bundan sonra hız kazanacaktı.
Radyoda Kur’an ve mevlit okutulmaya başlanmış, 1951’de 1925 tarihli Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi değiştirilerek 19 türbenin açılmasına izin verilmişti. 1930’larda öğrenci yetersizliği nedeni ile kapatılan, 1949’da kurs şeklinde açılan imam-hatipler 1951’de okula dönüştürüldü. (12)
DP Konya Kadınhanı ilçe kongresinde dile getirilen; fes ve sarık giyimine izin verilmesi, tekke ve zaviyelerin açılması, birden fazla evlenmeye izin verilmesi gibi laiklik ve Cumhuriyet karşıtı istekler daha iktidarın ilk yılında diğer il ve ilçe kongrelerinde de seslendirilmeye başlandı. (13)
Nisan 1951’de, Menderes’in de konuşma yaptığı Aydın İl Kongresi’nde, bazı delegeler, ‘Anayasaya devlet dininin İslam olduğu ifadesinin yeniden koyulmasını, kadınların çalıştırılmamasını, kızların ilköğretimden sonra okutulmamasını’ isteyeceklerdi. Afyon milletvekili Kemal Özçoban delegelerin isteklerinin birer birer yerine getirileceğine dair namus sözü verecekti. (14)
DP Samsun Milletvekili Hasan Fehmi Ustaoğlu, 3 Ekim 1952 tarihli Büyük Cihad adlı gazetede, ‘Kurtuluş Savaşı’nın ulemanın önderliğinde ve İslam için yapıldığını’ yazacak, yazısında devrimlerin zararlı olduğunu savunacaktı. (15)
Yine bir Devlet Bakanı’nın katıldığı Çorum İl Kongresi’nde bazı delegeler kadın resimlerinin yasaklanmasını, kadın memurların işten çıkarılmasını önerecek, bu öneriler kongrece kabul edilecekti. (16)
Menderes ise bu isteklerin büyütülmesinin, ‘memlekette irtica var’ diye heyecan uyandırılarak vicdan hürriyetine karşı baskı oluşturmak amacı taşıdığını söyleyecekti. (17)
Atatürk büst ve heykellerine saldırılar yine bu dönemde başlayacaktı.
22 Kasım 1952’de, gazeteci Ahmet Emin Yalman, Hüseyin Üzmez tarafından Malatya’da silahla vurulacak ve yaralı olarak kurtulacaktı.
Öncesinde, çocuğunun din dersi almasını isteyen veli okula bir dilekçe yazarken, 1952’de bu DP tarafından değiştirilecekti. Artık çocuğunun din dersi almasını istemeyen veliye, çocuğunun bu dersten muaf olabilmesi için dilekçe yazma zorunluluğu getirildi. (18) ‘Dinsiz’ damgası yememek adına bir velinin böylesi bir dilekçe yazması güç olduğundan din dersi bir anlamda ‘zorunlu’ hale getirilmiş oluyordu.
1945 yılında dili sadeleştirilmiş olan Anayasa, 1952 yılında, DP iktidarında, Fuat Köprülü ve arkadaşlarının verdikleri kanun teklifinin yasalaşması ile yeniden 1924’teki haline sokulacaktı. Örnek vermek gerekirse; Genelkurmay’ın önüne yeniden ‘Erkanı Harbiyei Umumiye Riyaseti’, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın önüne ‘Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti’ yazılacak, milletvekilinin adı ‘mebus’, bakanın adı da yeniden ‘vekil’ olacaktı. (19)
1954’te DP Maraş Milletvekili Abdullah Aytemiz, Medeni Kanun yerine Mecelle’yi isteyecek, Ekim 1958’de Diyanet İşleri Bakanı Eyüp Sabri Hayırlıoğlu, ‘Kura’an-ı Kerim Türkçe yazılamaz’ diyecek, Aralık 1958’de DP Trabzon Milletvekili Osman Nuri Nerminoğlu, erkeklere bazı durumlarda ikinci evlilik hakkı tanıyan bir kanun teklifinde bulunacaktı. Nisan 1959’da Karabük, Akşehir, Tire ve Ödemiş’te hocalar, Atatürk, İnönü ve CHP aleyhine vaaz verecek, Kasım 1959’da DP Manisa delegesi hilafet isteyecekti. (20)
Gericilik 10 yıllık DP iktidarının değişmez parçası olacaktı.
* * *
Dış politikada, DP hükümetinin tercihi batı güdümlü bir siyasetti.
Demokrat Parti’nin ana hatlarıyla nasıl bir politika izleyeceğini 27 Temmuz 1948 tarihinde İzmir’de yaptığı konuşmada Menderes: “Milli veya bağımsız diye adlandırılan dış siyaset gerçekte Birleşmiş Milletler’deki demokrasi anlayışından uzaklaşmak demektir” sözleri ile belirtmişti. (21)
25 Temmuz 1950’de, Kore’ye 4.500 kişilik bir tugay gönderme kararı alındı. Ertesi gün CHP’nin bu kararın Anayasa’nın ihlali olduğunu belirten açıklaması yayınlandı. Anayasa’ya göre bu tür bir karar hükümetin değil, Meclis’in onayı ile verilebilirdi. Ancak bütün itirazlara karşın hükümet kararından dönmeyecek ve Meclis onayı almayı da gerekli görmeyecekti. (22)
NATO’ya girebilme adına, Kore Savaşı’nda ABD’ye askeri destek veren hükümet, yine aynı ülkeye Türkiye’de istediği üsleri kurma izni vermekte de tereddüt etmeyecekti. (23)
Yine DP hükümeti benzer şekilde meclis onayı almayı gerekli görmeden, ABD ile, karşı tarafa birçok siyasal, ekonomik ve askeri ayrıcalık tanıyan 54 ikili antlaşma imzalayacaktı. (24)
7 Mart 1954’te çıkarılan Petrol Yasası ile yabancı şirketlere Türkiye’de petrol çıkarma ve elde edilen karın yarısına sahip olma hakkı tanınıyordu. Böylece petrolü millileştirmişken bundan vazgeçen ilk ülke Türkiye oluyordu. (25)
Adnan Menderes Ortadoğu’ya komünizmin sızma olasılığından son derece irkilmekteydi. Mısır ile birlikte anti-emperyalist çizgide Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kuran Suriye’ye karşı saldırgan tutum sergiliyordu. ABD ve İngiltere bu tutumdan rahatsızlık duymuş ve Sovyet saldırısını tahrik ederek iki süper gücün bölgede çatışmasına yol açabileceğinden çekinmişti. (26)
Birleşmiş Milletler’de yapılan oylamalarda, bağımsızlık mücadelesi veren Cezayir’in değil de emperyalist Fransa’nın yanında yer alan, Arap ülkelerinin iç işlerine karışarak yaşanan buhranlarda batı yanlılarını destekleyen Türkiye, batı aleyhtarlığının bölgede artması sonucu bölge ülkeleri tarafından da dışlanacaktı. 
* * *
İç politikada ise ara ara gerçekleşen ve çok kısa süren bahar havalarının oluşmasına karşın genelde tartışmalı, bol kavgalı, olaylı günler yaşanacaktı.
Başta Menderes olmak üzere, Demokrat Partililerin hedefindeki bir numaralı isim de İsmet İnönü’ydü.
Cumhuriyet’in ilk 15 yılı da dahil olmak üzere CHP politikaları yerden yere vurulurken, iktidar tarafından sorumlu olarak İsmet İnönü gösterilecek ancak tıpkı bugün olduğu gibi yandaş basın ve çevreler İnönü ile birlikte Atatürk’e de saldıracaktı.
Belki de gerçekleşen ilk somut olay DP Bolu Milletvekili ve Tarih öğretmeni Zuhuri Danışman’ın yazdığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nca yardımcı ders kitabı olarak kabul edilen tarih kitabında İsmet İnönü’ye hiç yer vermemesiydi. Eski Başbakan ve Cumhurbaşkanı olan, Kurtuluş Savaşı komutanlarından İnönü’nün adı kitapta yoktu. İnönü Savaşları bile kitapta yer almamıştı. (27) Sanki İsmet İnönü diye biri yaşamamıştı.
DP’li İzmir Belediye Başkanı Rauf Onursal, İsmet İnönü’nün yurtdışına sürgüne gönderilmesini isteyecek, yine DP’li bir ilçe başkanı ise daha da ileri giderek İnönü’nün idam edilmesi gerektiğini söyleyecekti. (28)
8 Ağustos 1951 tarihinde DP Milletvekili Hamdullah Suphi Tanrıöver Meclis’te yaptığı konuşmada vites yükseltecek, ‘Atatürk diktatördür’ diyecekti. (29)
İktidarın el değiştirmesinden çok kısa bir süre sonra DP Tokat milletvekili Ahmet Gürkan ise, 5 yıl önce İstanbul’da gerçekleşen ölümlü bir trafik kazası ile ilgili İçişleri Bakanlığı’na soru önergesi verecekti. Faili bulunmuş, fail kusurunu itiraf etmiş ve dava kapanmışken, yalancı şahit ve sahte mektuplarla önce Meclis’e ve sonrasında da yeniden yargıya taşınan bu olayda İsmet İnönü’nün oğlu Ömer İnönü cinayetle suçlanacaktı. 14 ay boyunca basında her türlü suçlama ve iftiraya maruz kalan Ömer İnönü dava sonunda suçsuz bulunarak beraat edecekti. (30) İnönü’ye yapılan saldırıların belki de en çirkini, oğlu üzerinden gerçekleşen bu karalama kampanyası olmuştu.
5 Ekim 1952’de İzmir’de yapılan CHP mitinginde, İnönü, partileri kapatma konusunda yapılan hazırlık ile ilgili hükümeti eleştirmişti. Menderes’in buna yanıtı sert oldu: “İsmet İnönü’nün bu nutku bir ihtilal beyannamesine benzemektedir. Dünkü diktatör böyle konuşmaya başlarsa buna nifak çıkarmak ve tehlike yaratmak isteğinden başka bir mana verilemez.” (31) Benzetme çok ağırdı. 
Menderes, daha sonraları İnönü’ye, ‘tiyatrocu’, ‘yalancı’, ‘vatandaş düşmanı’ gibi sıfatlar kullanmaktan çekinmeyecek, (32) yine İnönü için ‘baykuş’ ve hatta ‘profesyonel bir cani’ yakıştırmalarında bulunacaktı. ‘Çişini tutamayan İsmet Paşa’yı bu millet hiçbir zaman iktidara getirmez’ diyecekti. (33)
İzmir mitingi sonrası gerçekleşecek olan Balıkesir mitingi ise, valiliğin aynı meydanı DP’ye tahsis etmesi, CHP’nin mitingini de iptal etmesi üzerine gerçekleşememişti. Ancak miting alanında her iki partinin yandaşları karşı karşıya gelecek, birbirlerine girecek ve yaralananlar olacaktı. Ne acı ki, Devlet Bakanı Yunus Muammer Alakant gerek basına verdiği demeçte gerek de meclis kürsüsünde yaptığı konuşmada, olaylara karışan ‘Demokrat kardeşleri’ni kutlayacak, “Bu mukaddes milli galeyan Halk Partisi’nin İnönü hizbine, ‘milli irade’ye hürmet etmek lüzum ve zaruretini öğretmiştir” diyecekti. (34)
Ne var ki ihtilalcilikle suçladıkları İnönü haklı çıkacak, hükümet, dini ön plana çıkaran politikalarda kendisine rakip olarak gördüğü Millet Partisi’nin kapatılmasını sağlayacaktı. CHP’nin karşı durması yeterli olmayacak, o zamanki yasalar gereği tek hakimli Sulh Ceza Mahkemesi Millet Partisi’ni feshedecekti. (35)
Artık çanlar CHP için çalıyordu.
* * *
DP iktidarı, halk iktidarı olarak adlandırılmasına karşın, halkın eğitiminde ve gelişiminde önem sahibi olan kurumları yok etmekte tereddüt etmedi.
4 Mayıs 1951’de Menderes, Meclis'te yaptığı konuşmada "Halkevleri, Halkodaları faşist anlayış ve düşüncelerin ürünüdür. Bunlar sosyal yapımız içindeki tümüyle gereksiz, boş, geri ve yabancı unsurlardır" diyecekti. Oysa Halkevleri, Atatürk'ün ölümüne dek geçen ilk sekiz yıl içinde dahi 23.750 konferans, 12.350 temsil, 9.050 konser, 7.850 film gösterisi ve 970 sergi gerçekleştirmişti. Aynı dönem içinde 2.557.853 yurttaş Halkevleri kütüphanelerinden yararlanmış, 48 bin yurttaş çeşitli kurslara katılmış, 50 dergi yayımlanmıştı. (36)
Atatürk tarafından kurulan; müzik, şiir, resim, tiyatro dahil çeşitli kültür ve sanat çalışmalarından spora kadar birçok etkinliğe ev sahipliği yapan Halkevleri DP iktidarı tarafından 1951’de kapatıldı. (37) Kapatan iktidarın başındaki isim olan Menderes, ne ilginçtir ki, eski Aydın Halkevi Başkanı’ydı. (38)
CHP’ye ilk darbe olarak düşündükleri ‘Halkevlerinin kapatılması’ sonrası hedef büyütüldü. 1953 yılı biterken, el konmak istenen artık CHP’nin tüm mallarıydı. Meclis’te tamamı DP’li milletvekillerinden oluşan bir geçici komisyon kuruldu. Komisyon, CHP’nin parti örgüt binalarına, eşya ve araçlarına, Ulus gazetesi ve matbaasına, kısacası parti ile ilgili tüm varlığa el konulması ve bunların hazineye devredilmesi ile ilgili kanun teklifini kabul ederek Genel Kurul’a gönderdi. (39) Teklif Meclis’te de kabul edildi. CHP, malı, mülkü ve hatta beş kuruş parası olmayan bir partiydi artık. Ve genel seçimlere sadece 4.5 ay kalmıştı.
DP hükümetinin ise hız kesmeye niyeti yoktu.
Yeni yılın ilk ayında, 27 Ocak 1954’te, 6234 sayılı yasayla aydınlanmanın kaleleri, Köy Enstitüleri kapatıldı. Köy Enstitülerini kapatma sürecini ilk başlatan aslında CHP olmuştu. DP tarafından daha hızlı bir biçimde içleri boşaltıldı ve nihayet kapılarına kilit vuruldu. Kapatıldıklarında, o güne kadar yetiştirmiş oldukları insan sayısı, 16 bin 400 öğretmen, 7 bin 300 sağlık memuru, 8 bin 756 eğitmendi. (40)
Bütün bunların elbette bir bedeli olacaktı. Demokrat Parti’nin aydınlanmaya ve eğitime yönelik bu tür olumsuz tutumları sonrası Cumhuriyet döneminde okuma yazma oranının düştüğü tek dönem yaşanacaktı. 1960 yılının 23 Ekim günü yapılacak olan nüfus sayımı ile Cumhuriyet dönemimizde okur-yazar oranının 1955-60 döneminde gerilediği, 1955’te % 41 iken 1960’da % 39,5 e düştüğü görülecekti. (41)
* * *
Menderes, basının eleştirilerine hiçbir zaman hoşgörü ile yaklaşamamıştı: “Her gün kalemi alıyorlar ellerine, bir Derviş Vahdeti edebiyatıyla bu memleketi baştan başa zehirliyorlar” (42) sözleri onun özgür basına bakış açısını gösterir nitelikteydi.
İktidar, devlet kontrolü altındaki kağıt ve resmi ilan tahsisi ile kredi açma olanaklarını kullanarak kendisini destekleyen gazeteleri teşvik ederken, muhalif olanları baskı altına alıyor ve yayın politikalarını değiştirmeye çalışıyordu. (43) Tirajları çok düşük ama devletin ilan ve kağıt olanaklarından sorunsuzca yararlanabilen iktidar destekçisi ‘besleme basın’ yaratılmıştı.
Yine de hükümet için bu tedbirler yeterli değildi.
1954 seçimleri öncesi basını baskı altında tutacak olan kanun değişiklikleri yapıldı. Bu değişikliklerde en çok tartışmalara neden olacak olan ‘ispat hakkının ortadan kaldırılmasıydı.’ Örneğin gazetenizde, bir Bakan hakkında yolsuzluk haberi yaptınız. O Bakanın itibarını zedelediğinizi öne sürerek savcı hakkınızda dava açabilirdi. Ancak haberiniz yüzde yüz doğru ve Bakanı ömür boyu hapse mahkum edecek dahi olsa elinizdeki belgeleri mahkemede ortaya koyarak haberinizin gerçekliğini ispat etme hakkınız yoktu. Üstelik bir de üstüne siz suç işlemiş sayılıp hapis ve para cezası alıyordunuz. Konu edilen Bakan da meclis çoğunluğu kararıyla bir soruşturma açılıp Yüce Divan’a sevk edilmediği takdirde kurtuluyordu. (44)
Bu kanun DP içerisinde çalkantılara neden oldu ve yasaya karşı çıkan 19 DP milletvekili partisinden istifa etti. Bu vekiller daha sonra Hürriyet Partisi’ni kuracaklardı.
1954 seçimleri öncesi Halkevleri, Köy Enstitüleri, Millet Partisi kapatılmış, CHP’nin bütün mal varlığına el konulmuştu. Basın iyice baskı altına alınmıştı.
İktidarın 1954 genel seçim kampanyasına, tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın da katılımı da eklenince (45) Türkiye eşit koşulların olmadığı seçimlere bir hayli sıkıntılı bir şekilde gidiyordu.
* * *
1954 seçimlerinden büyük zaferle çıkan Demokrat Parti, halkın onayı ve desteğini aldığı düşüncesi ile biraz daha dozu artırıyor; yüksek yargıçlar ve üniversite hocalarını, yaş sınırı getirip bu bahane ile emekliye sevk edebilmek için yasa değişikliği yapıyordu. DP Seyhan milletvekili Sinan Tekelioğlu, mahkemelerin ‘Meclis’e bağlı bir teşekkül’ olması gerektiğini söylüyordu. (46)
Yargıtay Başkanı dahil, tüm yüksek yargıçları görevden alma yetkisi doğrudan doğruya Adalet Bakanı’na verilmişti. Aynı şekilde üniversite öğretim üyelerini görevden alma yetkisi ise artık Milli Eğitim Bakanı’ndaydı. (47)
İktidar için kuvvetler ayrılığının bir önemi de anlamı da yoktu artık. Yargı bağımsızlığı, hukuk devleti, basın özgürlüğü… Bütün bunlar, iktidar ne kadar izin verir, nasıl uygun görürse o şekilde olabilirdi. Demokrat Parti için ‘demokrasi’ demek sadece ‘sandık’ demekti. Sandıkta da halk Demokrat Parti’yi seçmiş ve politikalarına onay vermişti. Kendilerine muhalefet eden her kim olursa, milleti karşısına alıyor demekti. Milli iradenin seçtiği iktidar eleştirilemezdi.
O yılların tanığı olan gazeteci Altan Öymen DP iktidarının demokrasi anlayışını şöyle tanımlıyordu: ‘Seçimi kazanırsam her istediğimi yaparım. Hukukun ilkeleriymiş, Anayasa’nın kurallarıymış, bunların anlamını ben belirlerim. Yanlış yapsam bile, gene seçilirsem gene yaparım. Çünkü seçmen bana bu hakkı vermiştir’ (48)
Kendisine bu hakkı vermeyen seçmen için ise artık ceza vaktiydi.
1954 seçimlerinde Cumhuriyetçi Millet Parti’li Osman Bölükbaşı’nı seçen Kırşehir il olmaktan çıkarılacaktı. (49) Kırşehir cezalandırılırken, muhalefete destek veren ya da verecek olan tüm illere de gözdağı veriliyordu.
İnönü’nün memleketi olan ve CHP’nin birinci geldiği Malatya ise ikiye bölünüyor , Adıyaman il oluyordu.
Muhalefetin sesini radyodan duyurması da bundan sonra imkansız olacak, 1954’ten 1961’e kadar muhalefet radyodan uzak tutulacaktı. (50)
* * *
Seçim sonrası antidemokratik uygulamalar tam gaz devam ederken yapılan yanlış iktisat politikaları nedeni ile ekonomik sıkıntılar baş göstermeye başlayacaktı.
Plansız yapılan yatırımlar ve uygulanan liberal ekonomi sonrası yokluk ve pahalılık baş göstermişti. Önce nal çivisini, fiyatı 4 katına çıkmış olmasına karşın, piyasada bulmak imkansızlaşmıştı. Sonra, kahve, otomobil ve kamyon lastiği, ilaç, şeker, röntgen filmi vs. nal çivisini izleyecekti. (51)
İkinci Dünya Savaşı koşulları olmasına nedeni ile ülkede yokluk yaşanmasını ve bazı gıda maddelerinin karneye bağlanmış olmasını her fırsatta dile getirerek CHP yi yerden yere vurmuştu DP. Şimdi ortada bir savaş olmamasına karşın, kahve, şeker gibi gıda maddeleri aile ya da kişi başına belli miktarlarda veriliyordu.
5 Ekim 1954’te piyasada nal çivisi bulunamamaktaydı. 14 Mart 1955’te kişi başına 250 gram şeker dağıtımına başlandı. 18 Nisan 1956’da İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay, ‘Her gün et yemeyin, yumurta da faydalıdır’ dedi. Eylül 1956’da kahve karneye bağlandı. Ocak 1957’de İstanbul’da et ve ekmek sıkıntısı baş gösterdi, akaryakıt dağıtımı karneye bağlandı. Kasım 1957’de Brezilya’dan 300 ton kahve getirildi, kişi başı 12 gram kahve dağıtıldı. Haziran 1958’de Tabipler Odası ilaç sıkıntısından yakındı. Temmuz 1958’de Ankara’da benzin, İstanbul’da şeker ve gazyağı sıkıntısı başladı. Aralık 1958’de gazinolarda zamlarla ilgili espri yapmak yasaklandı. (52)
Avrupa’nın başlıca buğday ihracatçısı olarak görülen Türkiye, 1954’te buğday ithal etmeye başladı. (53)
Menderes döneminde demiryolu politikasından vazgeçilip, karayolu yapımına ağırlık verilirken, uçak fabrikaları da bir bir kapatıldı. (54)
Bütün bunlar yaşanırken, hükümet ana muhalefet partisi ile uğraşmaktan ve baskı altına almaya çalışmaktan da asla geri durmayacaktı.
20 Temmuz 1955’te polis CHP Isparta İl Kongresini dağıttı. Genel Sekreter Kasım Gülek kürsüden indirildi. (55)
1955 Ağustos’unda, yine Kasım Gülek, Zonguldak’ta yaptığı bir konuşma nedeni ile Sinop’ta tutuklandı, elleri bağlı bir şekilde İstanbul’a getirildi ve Bayrampaşa’da cezaevine kondu, bir gün hapiste kaldı. (56) Ertesi yıl benzer bir geziye kalkışması ve Rize'de dükkân sahiplerinin elini sıkması, gösteri yürüyüşü sayılacak, 6 ay hapse mahkûm olacaktı. (57)
Gazetecilerden sonra muhalefet politikacıları hakkında soruşturmalar ve tutuklamalar da böylece gerçekleşmeye başlamıştı.
Bir önceki sene geçirilen kanun sayesinde Yargıtay Başkanı, Yargıtay İkinci Başkanı ve Yargıtay Savcısı’nı da içeren bir çok yüksek yargı mensubu tasfiye edildi. Suçları, çıkarılan bazı yasalar ile ilgili öneri ve eleştirilerini Adalet Bakanı’na iletmek istemeleriydi. Böylece geride kalan yüksek yargıçlar için de gözdağı verilmiş oluyordu. (58)
Benzer uygulama üniversite hocaları için de geçerliydi. Fakültenin açılış gününde öğrencilerine, ‘Nabza göre şerbet vermeyin’ öğüdünde bulunan Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu vekalet emrine alınacaktı. ( Yani yeni bir emre kadar işine son verilmişti. ) Aynı durum, derste öğrencilerine, ‘Devletin olağanüstü durumlarda bile hukukun dışına çıkamayacağını’ anlatan Anayasa Hukuku hocası Prof. Dr. Hüseyin Naili Kubalı için de gerçekleşecekti. (59) 1958 yılında, pasaport verilmediği için, Kubalı uluslararası hukuk kongresine de katılamayacaktı. (60)
* * *
1955 sonbaharında çok üzücü toplumsal olaylar da yaşandı.
Bugün de utanç içerisinde hatırlanan, 6-7 Eylül 1955’te azınlıkların can ve mallarına yapılan saldırılar toplumda kapanması mümkün olmayan derin yaralar açacaktı.
Kışkırtma sonucu yaşanan bu vahim olaylar sonrası hükümet yetkililerden bilgi istemişti. Emniyet müfettişinin olayları ‘milli galeyan’ olarak nitelemesine Fuat Köprülü karşı çıkacak, Adnan Menderes ve kendisinin, bu olayların sorumlularının komünistler olduğunu düşündüklerini söyleyecekti. Bunun üzerine İstanbul Emniyet Müdürü, İstanbul Başsavcısı ve Milli Emniyet Şefi operasyon başlatacak ancak komünistlerin suçlu olduğuna dair hiçbir kanıt elde edemeyeceklerdi. Yine de değişen bir şey olmayacak, Aziz Nesin’den Kemal Tahir’e, 40 kadar ‘komünistlik şüphelisi’, 6-7 Eylül Olayları’nın da şüphelisi olarak Harbiye Askeri Cezaevi’nde yatmaktan kurtulamayacaklardı. (61) DP Burdur Milletvekili Mehmet Özbey bu komünistlerin yıktıkları (!) mağazaların önünde asılmalarını isteyecekti. (62) Ancak gelin görün ki Yassıada yargılamalarında bu olaylar ile ilgili yargılananlar DP’liler olacaktı.
Ülkede yükselen tansiyon ve yaşanan tatsız olaylar Meclis’teki DP Grubu’nu da etkileyecek, Adnan Menderes yeni bakanlardan oluşan bir kabine kurmak zorunda kalacaktı.
29 Kasım 1955 günü DP grup toplantısında zor durumda kalan Adnan Menderes, partisinin milletvekillerine hitaben, ‘Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz’ diyecekti. (63)
* * *
1956 yılına gelindiğinde, iki sene önce kabul edilen ‘Neşir yoluyla veya radyo ile işlenecek bazı cürümler hakkındaki kanun’ hükümet için artık yetersiz gelmekteydi. Önce, ‘Bir kısım basın’ın ne kadar yalancı ve yıkıcı olduğu besleme basın tarafından işlendi ve yeni tedbirlerin gerektiği yazılıp çizildi. (64) Sonrasında ise hükümet sazı eline aldı ve basını ilgilendiren yasalar, 1956 Haziran’ında, iki yıl öncesine göre daha da ağırlaştırıldı.
Nitekim bu yasalar sonucu basın üzerindeki baskıda son nokta denebilecek bir olay yaşanacak, 15 yaşında bir gazete satıcısı çocuk, istifa eden bir bakana ait haberin başlığını bağırarak gazete satması nedeni ile yargılanacaktı. (65)
Bu dönemin bir başka can alıcı yasa değişikliği ise ‘Milli Koruma Kanunu’nda yapıldı. İkinci Dünya Savaşı döneminden kalan bu kanunun bazı maddeleri yürürlükteydi. Savaş sırasında ekonomi ile ilgili kontrol mekanizmaları o kanuna göre oluşturulmuştu. Ekmeğin karneye bağlanması, ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının kontrol altına alınması gibi tedbirler bu kanuna göre yapılmıştı. Şimdi ise savaş olmamasına karşın birçok maddenin yokluğu baş göstermiş ve karaborsa fiyatları alıp başını gitmişti. Bunun sorumlularını basın ve muhalefet ile birlikte işadamları olarak gören hükümet, atıl durumdaki Milli Koruma Kanunu’nu 10 yıl önceki halinden daha ağır önlemler ve cezalar içerecek şekilde yeniden yürürlüğe koydu. Öyle ki ‘ekonomi suçları’ işleyenler için, savaş yıllarındaki Milli Koruma Kanunu’na göre, yeni yasa 10 kata kadar daha fazla cezalar içeriyordu. (66)
Tedbirler öylesine sertti ki, Ankara’da 21 kuruşluk düğmeyi 25 kuruşa sattığı gerekçesiyle bir esnaf 1 yıl hapis, 3 yıl ticaretten uzaklaştırma ve 1.000 lira para cezası alacaktı. (67)
(İkinci Dünya Savaşı zamanı başta ABD ve İngiltere olmak üzere birçok ülkede tüketim maddeleri karneye bağlanmışken Türkiye’de de bunun yaşanması çok ayıplanamazdı. Ama Menderes’in mirasçısı olduklarını söyleyen politikacılar İnönü’yü bu konuda yerden yere vururken, savaşın bitiminden 11 yıl geçmiş olmasına karşın DP iktidarında uygulanan Milli Koruma Kanunu’ndan bugüne dek hiç bahsetmediler.)
Üç düşmandan, basın ve iş dünyası gerekli ayarlamalar ile hizaya getirilmişti. Şimdi sıra yine yeni yeniden muhalefetteydi. 1956 Haziran ayı bitmeden muhalefetin de icabına bakılacaktı.
Çünkü Başbakan Adnan Menderes’e göre muhalefet, ‘Siyasi sapıklık, sahte ihtilalcilik, inkarcılık, adi ve alçak iftiracılık, sahte hürriyetçilik ve tedhişçilik’ yapmaktaydı. (68)
Toplantı ve gösteri yürüyüşlerini düzenleyen kanun ile artık siyasi partiler bu tür etkinliklerini seçimler öncesindeki propaganda günleri dışında yapamayacaktı. Sivil Toplum Kuruluşları için ise durum daha kötüydü. Yapacakları her türlü toplantıyı kapalı yerlerde yapmak zorundaydılar. Üstelik kanuna aykırı sayılan bir toplantıda, güvenlik kuvvetlerine önce ihtar etme, sonra havaya üç el ateş ettikten sonra hedef gözetmeksizin silahlarını ateşleyebilme yetkileri verilmişti. (69)
İnönü: "Aramızdaki farkı bilelim. Biz mutlakiyetten bugüne geldik, siz bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz." diyecekti. (70)
Yeni yasa ile muhalefetin seçim dönemi dışında yapacağı toplantılar, vatandaşlar arasına nifak sokma gayreti olarak görülüp yasaklanmıştı. Ancak bu yasak iktidar için geçerli değildi. Onların yaptıkları, hükümet adına vatandaşa bilgi vermek olarak kabul edilecek ve yasağa takılmayacaktı. (71)
Yasa muhalefet üzerindeki etkisini hemen gösterdi.
1956 Ağustosunda Cumhuriyetçi Millet Partisi Giresun İl Kongresi savcının kararı üzerine sıcakta kapı ve pencereler kapatıldı, alkış yasaklandı. Osman Bölükbaşı’yı alkışlayan delegeler karakola götürüldü. (72)
Cumhuriyetçi Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı dokunulmazlığı kaldırılarak tutuklandı. ( 1957 seçimlerinde yeniden milletvekili seçilmesi üzerine tahliye olabilecek ve yeniden meclise dönecekti. ) (73)
Menderes ise ‘hükümet adına vatandaşa bilgi vermeye’ devam ediyordu. 20 Ekim 1957’de Adana’da yaptığı konuşmada, ‘İstanbul’u ikinci bir Mekke, Eyüp Sultan Camiini de ikinci bir Kabe yapacağız’ diyecekti. (74)
Toplumsal desteği azalan, ancak azaldıkça da hırçınlaşan DP iktidarında Türkiye 1957 seçimlerine bir önceki seçime nazaran daha gergin gidiyordu.
* * *
1957 seçimlerinde Demokrat Parti’nin çok ilginç üç adayı vardı. Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri komutanları ordudan istifa ederek DP’den milletvekili adayı olmuşlardı. (75) Bu bile CHP’nin kaderini değiştiremeyecek, o günlerden bugünlere, yıllardan beridir ihtilalcilikle, ordu ile içli dışlı olmakla suçlanan hep CHP olacaktı.
Seçim günü Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri olmayan bir olay yaşandı.
1957 genel seçimlerinde seçim günü oy verme sürerken saat 14: 30’da radyodan DP’nin önde olduğu sandık sonuçları verilmeye başlanacak, bütün itirazlara karşın yayın sandıklar kapanana kadar da sürecekti. DP’li kimi belediyelerce belediye hoparlörlerinden bu yayın halka dinletilecekti. Böylece seçmen üzerinde baskı oluşturulmuş ve yine DP iktidara geliyor algısı ile seçmen tercihi değiştirilmeye çalışılmıştı. Kimi DP’li yöneticiler tarafından seçmenlere, ‘Öğleden sonra radyoda ilan edilecek seçim sonuçlarını bekleyin, ondan sonra karar verin’ denmişti. (76)
Yaşananlar bununla sınırlı kalmadı.
Seçmen kütükleri hazırlanırken, CHP’li seçmenler ‘kütük’ten yok ediliverdi! Yerlerine DP’li seçmenlerin adı, hem de birkaç kütükte, yer aldı. Yani bir DP’li birkaç sandıkta oy kullandı. DP kurduğu seyyar ekiplerle bu seçmenlerini sandık sandık taşıdı. CHP’li kimi seçmenler kütükte isimlerini göremeyince oy kullanamadan evlerine döndüler. (77)
Oy kullanımında olduğu gibi sayımında da usulsüzlükler ve olaylar eksik olmadı.
Gaziantep’te 27 Ekim gecesi seçimi CHP’nin 700 oy farkla kazandığı ilan edildi. Hatta DP’nin gazetesi Zafer bile bu sonucu yazdı. Fakat, ertesi gün köylerden ‘sayılmamış, unutulmuş oylar’ getirildi ve bin kadar oyla seçimi bu kez DP’nin kazandığı açıklandı.
CHP’liler haklı olarak il seçim kuruluna itiraz etti. İtirazları kabul edildi. Oylar, tutanaklar, gerekli belgeler adliye binasına götürüldü; pazartesi inceleme başlayacaktı. O gece adliye binası yandı! Bütün oylar yok oldu! DP’nin galibiyeti resmiyet kazandı! Şehirde gergin bir hava oluştu. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı töreninde Gaziantepliler belediyeye yürüyüp seçimleri protesto etti. Vali kitlenin üzerine itfaiye araçlarıyla su sıktırınca olaylar çıktı. Belediye tahrip edildi. Polisin halkı dağıtmak için ateş açmasıyla, DP binasından da kitleye mermiler yağdırıldı. Olaylarda bir komiser muavini ile bir çocuk yaşamını yitirdi; çok sayıda kişi yaralandı. Zırhlı askeri birliklerin şehre girmesiyle olaylar yatıştı. Ardından şehirde “
‘CHP’li cadı avı’ başladı. Gazeteci Mehmet Barlas’ın babası olan CHP’li Cemil Sait Barlas ve Ali İhsan Göğüs tutuklandılar. Yozgat Cezaevi’nde 5.5 ay hapis yattılar. (78)
Mersin’de çıkan olaylarda ise CHP’li Mahmut Boytunç, DP’liler tarafından öldürüldü. Sadece Gaziantep ve Mersin’de olaylar çıkmadı. İstanbul, Ankara, Sivas, Giresun, Kütahya, Kayseri, Çanakkale, Samsun gibi birçok şehirde oyların çalındığı iddiası halkı sokağa döktü.
Olayları bastırmak için şehirlerin üzerinden uçaklar alçaktan uçuş yaptı. İsmet Paşa, “Savaşta bile askeri uçakların sivil halk üstüne dalış yapmadığını” söyledi. (79)
1957 seçimleri, 1946 seçimleri ile birlikte tarihimizin en şaibeli seçimleri oldu. Bugüne kadar hep 1946’dan bahsedilirken 1957 seçimleri ısrarla göz ardı edildi.
* * *
Seçim sonrası oyları azalmasına karşın Demokrat Parti yeniden tek başına iktidar oldu. Bu üst üste üçüncü seçim zaferleriydi. Ama kuşku yok ki en sancılısıydı. Bir sonraki seçim bir kez daha başaramama olasılıkları belirmişti.
Ancak Menderes ve arkadaşları demokrasi dışı kararlar almaktan vazgeçmeyecekti. 27 Mayıs’a giden bu son düzlükte basın, yargı, muhalefet, iş dünyası, üniversiteler, ordu… Herkes hükümetin hedef tahtasına oturtulacaktı.
Yeni hükümetin kurulması ile birlikte bir kararname yayınlandı. Buna göre, gazetelere özel kişiler tarafından verilen ilanlara da düzenleme getirildi. Artık isteyen istediği gazeteye ilan veremeyecekti. İlanını hangi gazeteye verebileceğine, hükümetin tayin edeceği bir kurul karar verecekti. Resmi ilanlar zaten hükümete yakın gazetelere gidiyordu. Artık özel ilanlar da öyle olacaktı. (80)
Basın nefes alamaz durumdaydı. 1958 yılına gelindiğinde, Adalet Bakanı, Türkiye’de son sekiz yılda basın mensuplarına açılan dava sayısını 2.324 olarak açıkladı. Bunlardan 811’i mahkumiyet ile sonuçlanmıştı. (81)
4 Ağus­tos 1958’de de­va­lü­as­yon ol­du, do­lar 2.80’den 9 TL‘­ye çık­tı. Si­ya­si kri­ze eko­no­mik kriz de ek­len­di. (82)
Hayat pahalılığı konusunda Türkiye dünyada Brezilya’dan sonra ikinci durumdaydı ve işsizlik çok ciddi boyutlara varmıştı. (83) Plansız, programsız keyfi kararlara göre yapılan çalışmalar ciddi israflara yol açarken ağır bir dış borç yükü oluşmuştu. (84)
Dış borç 1950 yılında toplam 2 milyar 450 milyon iken 1959’da tam iki katına çıkarak, 4 milyar 894 milyona yükselecekti. (85)
Siyaset ise giderek sertleşmekteydi.
6 Eylül 1958’de Başbakan Adnan Menderes, ‘İdam sehpalarında can verenlerden ders alsalar ya’ diyerek muhalefeti tehdit edecekti.
Sonradan DP’li Bakan Ethem Menderes’in günlüklerinden öğrenileceği üzere Bayar da çalışma arkadaşlarına: “Tehlikeli vaziyetteyiz, icap ederse diktatörlükle idare edeceğiz” (08.11.1957) “İcap ederse İsmet Paşayı da sehpaya götürmekte hiç tereddüt etmem.” diyecekti. (14.11.1957) (86)
Cumhurbaşkanı da, Başbakan da demokrasiyi askıya almaktan ve muhalifleri ölüm cezası ile cezalandırmaktan söz etmeye başlamışlardı. Ülkeyi yönetenler kontrollerini tamamen kaybetmişlerdi.
Muhalefet partilerine tahammülü kalmayan Başbakan Adnan Menderes, Ekim 1958’te, başta CHP olmak üzere tüm muhalefeti ‘nifak cephesi’ ve de ‘kin ve husumet cephesi’ olarak nitelendirecek, onlara karşı ‘Vatan Cephesi’nin kurulması gerekliliğini vurgulayacaktı. (87) Böylece DP parti teşkilatlarına bizzat başvurarak ya da mektup telgraf yolu ile Vatan Cephesi’ne katılımlar başlayacak, katılanların isimleri her gün radyoda tek tek okunacaktı.
Ocak 1959’da, Devlet Bakanı Medeni Berk işadamı Vehbi Koç’u görüşmek üzere Ankara’ya çağıracaktı. Vehbi Koç uzun yıllardır CHP üyesiydi. Vatan Cephesi oluşumu ile birlikte baskıyı artıran iktidarın Bakanı Medeni Berk, DP’ye geçmesini istediği Vehbi Koç’a şunları söyleyecekti: “Bütün İktisadi Devlet Teşekkülleri’ndeki müdür ve idare meclisi azaları partiye girmeye davet edilecekler ve girmedikleri takdirde girmeyenlerin not edilmesi kararlaştırıldı. Şimdi hamle yapıyoruz. Birçok tüccar da DP’ye girecektir. Eğer düşündüğümüz gibi birçok tüccar DP’ye kaydedilir ve siz de girmezseniz bankalardaki kredileriniz kesilebilir, kotalardan istifade edemeyebilirsiniz, birçok işinizde müşkülat çıkarılır, haberiniz olsun diye söylüyorum” (88)
10 Mart 1960’a kadar dayanacak olan Vehbi Koç, bu tarihte CHP’den istifa edecek ancak DP’ye üye olmayacaktı. (89)
Hükümet eliyle Atatürk Devrimleri’ni hiçe sayan uygulamalarla her zaman olduğu gibi bu dönemde de gerici kitlelere cesaret verilmeye devam edildi.
19 Ekim 1958’de Başbakan Menderes, Said-i Nursî’nin yaşadığı Emirdağ’da Nurcular tarafından hilafet ve saltanatı temsil eden iki tuğralı, yeşil bayrak açılarak karşılandı. Menderes’in Emirdağ’ı bu ziyaretini özel bir destek işareti olarak değerlendiren Said-i Nursî, bu olaydan sonra ülke içinde gezilere başladı. ( Menderes Risale-i Nurların ilk kez serbestçe basılması için 1956’da talimat vermiş ve kağıt tahsisi yapmıştı) (90)
2 Mart 1959’da Menderes’in müsteşarı Ahmet Salih Korur, Eyüp Sultan Cami’sinin avlusunda büyük bir iftar yemeği vermiş, Korur’un imzasıyla davetlilere gönderilen iftar çağrıları, 2 Mart 1959 değil, 2 Ramazan 1378 tarihini taşımıştı. (91)
Yurt gezileri esnasında İnönü’ye ve CHP heyetlerine saldırılar hız kazanmıştı. Ekim ayında Tokat Zile’ye gelen İnönü’yü karşılayan halkı polis cop, asker ise dipçik kullanarak dağıtacaktı. Dağılmamakta direnen CHP taraftarlarının üzerine İtfaiye su sıkacak, 45 kişi gözaltına alındıktan sonra altısı tutuklanacaktı. Bir hafta sonra benzer sahneler Çankırı’da yaşanacaktı. (92)
Mayıs 1959’da Uşak gezisi sırasında İnönü ve beraberindekiler DP’liler tarafından taşlı saldırıya uğrayacaklar, İnönü başına taş isabet etmesi üzerine yaralanacaktı. Menderes’in örtülü ödenekten 147.000 lira verdiği Ne­cip Fa­zıl, ‘Bü­yük Do­ğu­’ der­gi­sin­de, ‘Kü­çük bir ça­kıl ta­şı­nı bu ka­dar bü­yüt­me­ye ge­rek yok. Onu leş ha­li­ne ge­ti­re­cek gül­le­den ne ha­be­r’ di­ye yazacaktı. (93)
Aynı ay yapılacak olan CHP İzmir İl Kongresi valilikçe yasaklanacaktı. (94)
Birkaç gün sonra İstanbul’a geçen İnönü, Topkapı’da arabasının camlarının kırılmasına neden olan saldırılara maruz kalacak, orada tesadüfen bulunan bir askeri birlik sayesinde linç edilmekten kurtulacaktı. Bu olayların basında yazılması yasaklanacak, Başbakan Menderes yaşananlar nedeni ile CHP’yi suçlayacak, ihtilal tahrikçiliği yapan nifak partisi olarak tanımlayacaktı. (95)
DP’nin valileri, yargıçları, polisi vs.den sonra imamları da ortaya çıkacak, Haziran 1959’da Eskişehir’de bir temel atma töreninde, imam ‘Allat muhalefeti kahretsin’ diye beddua edecekti. (96)
CHP’liler nereye gitseler fiili müdahale yaşamamaları imkansız hale gelmişti.
Yine 1959 yılı Eylül ayında CHP’li birkaç milletvekilinin Çanakkale ziyaretinde, Geyikli ilçesinde DP’li vatandaşların saldırılarına uğramaları üzerine olaylar çıkacaktı. Daha sonra çıkan bu olayları incelemek üzere CHP iki milletvekilini bölgeye gönderecek, Menderes de DP Çanakkale milletvekillerini bölgeye göndererek vapurla gelen CHP’lilerin vapurdan inişine izin vermemelerini sağlayacaktı. Ertesi gün vapurdan gizlice inen CHP milletvekillerinin olayların yaşandığı Geyikli ilçesine hareket etmeleri de engellenecekti. Kamyonlarla yollar kapatılacak, taşlı sopalı saldırılar gerçekleşecekti. İçişleri Bakanlığı’na ‘seyahat özgürlüklerinin kısıtlandığına’ dair yazı yazan CHP’li vekiller, ne acıdır ki, Bakanlıktan gelen ‘Hadiseleri siz tahrik etmişsiniz’ suçlamasına maruz kalacaklardı. (97)
* * *
1960’a gelindiğinde basının üzerindeki baskı tam anlamıyla zirve yapmıştı. ABD gazetesi Indianopolis Star’da Türk hükümetini eleştiren makaleyi aynen çevirip yayınlayan Vatan gazetesi 1 ay kapatılacak, başyazarı 15 ay, yazı işleri müdürleri ise 16 ay ağır hapis cezasına çarptırılacaktı. (98)
Mart 1960’ta İstanbul’da İnönü’yü alkışlayan 31 kişinin ifadesi alınacaktı. (99)
Bu arada Kayseri Yeşilhisar’da CHP ve DP’liler arasında süregelen gerginlikler yaşanmakta ancak kolluk kuvvetleri tarafından sadece CHP’liler gözaltına alınmaktaydı. Bu yüzden, İnönü, 3 Nisan 1960’da toplanacak olan Kayseri Kongresi sonrası Yeşilhisar’a geçip olayları yerinde inceleme kararı almıştı. Ancak Kayseri’ye hareket edeceği günün sabahı saat 4’te Kayseri Valisi’nin telgrafı İnönü’ye ulaşacak, kendisine “Kayseri’de tahrik ve tertipler sonucu hava gergindir. Bu yüzden 3 Nisan’da yapılacak CHP Kongresi yasaklanmıştır. Gelmenize gerek yoktur.” denecekti.
İnönü, Vali’ye yanıtını hemen yazacaktı: “Kayseri Kongresi’nin ertelendiğini teşkilata bildirdim. Ancak Yeşilhisar olayları Meclis’e yansımıştır. O olayları incelemek üzere Kayseri’ye geliyorum.”
İnönü ve beraberindeki heyetin Ankara’dan bindikleri tren Kayseri’ye 49 km kala Himmetdede İstasyonu’nda askerlerce durdurulacaktı. Trene binen Vali Yardımcısı İnönü’ye Kayseri’ye giremeyeceğini söyleyecek, 2 saat 55 dakika süren tartışmalar sonrası tren Kayseri’ye hareket edecek ve haberi duyan büyük bir kalabalık İnönü’yü sevgi gösterileri ile karşılayacaktı.
Fakat Kayseri’den karayolu ile Yeşilhisar’a gitmek isteyen CHP heyetine izin verilmeyecekti. Yol askeri birlikler tarafından kesilmişti. Kayseri Valisi Ahmet Kınık olay yerine gelen CHP heyetine, Ankara’dan aldığı emrin kesin olduğunu bildirecekti.
Yapılan uzlaşma sonucu Vali askeri birlikleri kaldıracak, CHP heyeti de Yeşilhisar’a gitmeyi erteleyip Ankara’ya geri dönecekti. (100)
Nisan 1960’da yaşanan bu olayların sonucunda Demokrat Parti ülke siyasetine bomba etkisi yaratacak bir önerge ile meclise geldi. Özetle ‘ihtilalcilik’ ve ‘isyancılık’ ile suçladıkları ve memleket genelinde siyasi tansiyonun yükselmesinin nedeni olarak gördükleri CHP ve bir kısım basına yönelik Tahkikat Encümeni kurulması önerisiydi bu.
7 Nisan 1960 tarihli grup konuşmasında Menderes: “Ahlaksızlar, namussuzlar sizi kapatıyoruz, diye TBMM kararı ile CHP’yi kapatmak lazımdır (…) Bunların hakkından ancak Meclis gelir. Meclis de muhalefet değil DP grubudur.” sözleri ile öncesinde işaret fişeğini yakmıştı. (101)
Şimdi Meclis’e gelen ve Anayasanın ve Millet Meclisi’nin üzerinde yetkiler ile donatılacak olan Tahkikat Encümeni önerisi tam anlamı ile hukuk dışıydı.
Öneri lehine konuşma yapan bazı DP milletvekilleri çok ağır ifadeler kullanmaktan geri durmayacaklardı.
DP Grubu’nda encümenin gerekliliği ile ilgili bir konuşma yapan Gaziantep milletvekili Bahadır Dülger: “İsmet Paşa ölür ama leşi ortada kalır. Onu da bertaraf etmeye mecbursunuz. O halde tahkikat açalım” diyecekti. (102)
Önergeye göre kurulacak olan encümen, Türkiye’de her türlü siyasi faaliyeti durdurma kararı da dahil olmak üzere lüzumlu göreceği bütün karar ve tedbirleri almaya yetkili kılınacaktı. (103)
Bu encümen hem davacı olacak, hem hükmü verecek hem de verdiği hükmü uygulayacaktı. Oysa hukukun ‘H’sinin olduğu bir ülkede böylesi bir yetki hiçbir kişi ya da zümrede olamazdı.
İhtilalcilik ve isyancılık ile suçlanan CHP’nin lideri İnönü önergeye şiddetle karşı çıkacaktı. Asıl ihtilalin, iktidarı bir defa eline geçirmiş olanlar tarafından yapıldığını belirtecek, seçimle gelen DP’nin seçimle gitmek ihtimalinin ufukta gözükmesi nedeni ile ‘ben buradan gitmem’ telaşına düştüğünü söyleyecekti. (104)
Hiçbir uyarılarının dikkate alınmaması üzerine CHP grubu meclisi terk edecek, o sırada kürsüde bulunan DP Rize milletvekili Osman Kıvrakoğlu onlara hitaben şunları söyleyecekti: “Sizin, Demokrat Parti liderine, her gittiği yerde milletçe gösterilen muhabbetten haberiniz yok mu? Yüzbinlerin nasıl akın akın koşarak, Menderes’i bağrına bastığını işitmediniz mi? Söyleyin, Amerika’da mı, Fransa’da mı, İngiltere’de mi, İtalya’da mı veya Almanya’da mı, nerede, dünyanın neresinde ve hangi partinin başında Demokrat Parti lideri gibi sevilen bir reis vardır?” (105)
18 Nisan 1960 günü meclis oturumunda yaşanan bu olaylardan sonra 15 DP milletvekilinden oluşan Tahkikat Encümeni kurulmasına karar verildi.
Ve sadece 3 saat sonra Encümen radyodan ilk bildirisini açıkladı. Buna göre bütün siyasi faaliyetler durdurulmuştu. Partilerin bırakın miting yapmasını, üye kaydı yapması dahi artık yasaktı. Ayrıca basının meclis tutanaklarını yayınlanması da, encümenin yaptığı tahkikatların basında yer alması da yasaklanmıştı. Gazeteler sadece encümenin bildirilerini yayınlayabileceklerdi. (106)
Böylece, muhalefetin siyasi faaliyetler ile de, basın yolu ile de halka düşüncelerini anlatabilmesi olanaksızlaşmış, seçmen ile bütün bağı koparılmıştı. DP’liler ise ‘hükümet faaliyeti’ adı altında hiçbir yasağa takılmadan çalışmalarını yapmaya devam edecek, ‘siyasi faaliyet’ yasağı sadece muhalefet için uygulanacaktı.
Radyoda encümenin bildirileri okunuyor, İnönü hakkında suçlayıcı ifadeler yer alıyor olmasına karşın İnönü’nün bu suçlamalara vereceği yanıt yasak olduğu için hiçbir yerde yer alamıyordu.
Yaklaşan seçimlerde iktidarı kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olan Menderes’in, ‘Ben kendime sabık (eski) başbakan dedirtmem’ sözleri bütün bu yaşananlara ışık tutuyordu. (107) Amaç, CHP’nin siyasi faaliyetlerini askıya alarak kurulacak baskı rejimi ile seçimde olası bir yenilginin önüne geçmekti. Menderes, ‘demokratik’ yollarla elde ettiği iktidarı antidemokratik yöntemler kullanarak bırakmamayı tercih etmişti.
Encümen henüz çalışmalarına başlayalı iki gün olmuşken Ulus gazetesi yöneticilerini sorguya çekti. Gazetenin genel yayın yönetmen yardımcısı Erdoğan Tamer’e, encümen üyesi Bahadır Dülger’in söyledikleri tüyler ürperticiydi: “Biz Meclis’iz Erdoğan Bey. Biz temyiz tanımayız. Adama avukat tutturmayız. Hiçbir yere itiraz ettirmeyiz. Tevkif ederiz. Hapsederiz.” (108)
Dülger’in sözleri gerçek olacak, Çorum’da CHP İl Başkanı, ‘siyasi faaliyet’ yasağını ihlal ediyor diye, üstelik ‘halkı isyana teşvik ettiği’ de öne sürülerek tutuklanacaktı. Oysa yaptığı şey, Osmancık CHP İlçe Başkanı’nı ziyaret etmekten ibaretti. (109)
Tahkikat Encümeni kurulalı daha bir hafta olmuştu ki, meclise encümenin yetkilerini arttıran ‘Yetki Kanunu’ teklifi geldi. Filmin kopuşu da bundan sonra oldu.
Kanun teklifi, encümeni; savcılara, sorgu hakimlerine, sulh hakimlerine, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Askeri Muhakeme Usulü Kanunu, Basın Kanunu ve diğer kanunlarla verilmiş olan yetkilerle donatıyordu. Tahkikat Encümeni; ‘göz altına alma’, ‘arama yapma’, ‘tutuklama’, ‘gazete ve dergileri toplatma ve kapatma’, ‘her türlü belgeye el koyma’ gibi kararları alabilmeye ve bu kararları ‘hükümetin bütün vasıtalarından yararlanarak’ uygulamaya yetkili oluyordu. Ayrıca Tahkikat Encümeni’nin kararları kesin olacak ve kararlara hiçbir mercide itiraz edilemeyecekti (110)
Teklifin görüşüldüğü oturumda çok sert tartışmalar oldu. Konuşması yarıda kalan İnönü’ye, verilen ara sonrası, Adnan Menderes’in talimatı ile, meclisten çıkarılma ve 12 birleşime de katılamama cezası verilecek, İnönü’nün konuşması Meclis tutanaklarından silinecekti. Sonrasında İnönü gibi meclisten çıkarılma cezası alan üç CHP milletvekili karara direnmeleri sonucu meclis genel kuruluna çağrılan polisler tarafından saldırıya uğrayacaktı. Dokunulmazlığı olan CHP Gümüşhane Milletvekili Nihat Sargınalp polisler tarafından yerde sürüklenerek kargatulumba meclis binasının dışına atılacaktı. (111)
Günün sonunda Demokrat Parti milletvekillerinin oyları ile Yetki Kanunu da kabul edildi.
* * *
Yetki Kanunun Meclis’te kabul edilmesi, ertesi gün – 28 Nisan 1960 – İstanbul Üniversitesi bahçesinde üniversite öğrencileri tarafından protesto edilmek istendi. Yetkisiz bir şekilde üniversite bahçesine giren polisin silah kullanması, üniversite rektörü Ord. Prof. Dr. Sıdık Sami Onar ve Prof. Dr. Sulhi Dönmezer’i de darp etmesi sonucu olaylar çığırından çıktı. Gösteriler üniversite bahçesinden dışarı taştı, polisin müdahalesinin daha da sertleşmesi sonucu 20 yaşındaki Turan Emeksiz hayatını kaybetti, onlarca öğrenci yaralandı. (112)
Aynı gün İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilan edildi.
Ertesi gün – 29 Nisan 1960 – Ankara Üniversitesi öğrencileri protesto gösterileri yapacak, bu sefer sadece bahçeye girmekle kalmayacak olan polis, fakülte binalarında öğrencilere karşı güç kullanacaktı. Öyle ki, Siyasal Bilgiler Fakültesi verilen ‘ateş’ emri sonrası taranacak ve birçok öğrenci yaralanacaktı. (113)
30 Nisan günü bu kez liseliler sokaklardaydı. Galatasaray, İstanbul Erkek, Vefa, Kabataş Lisesi öğrencileri üniversiteli ağabey ve ablalarına destek verdi. (114)
Demokrat Parti Grubu’nda olayları değerlendiren Menderes ise ne yazık ki yangına körükle gidiyordu. ‘Bütün bu gazeteleri kapatacağız, bu adamları içeri tıkacağız. Üniversitenin temelinin altına gireceğiz. Belki bu akşam, belki yarın akşam, bir hususi mahkeme derhal kuracağız’ diyecekti. ‘Gerekirse tek başımıza silahları alır onları mahvederiz’ (115) sözleri tam bir talihsizlikti.
Aynı gün, Başbakan’ın halka hitabı radyoda tekrar tekrar yayınlanıyordu. Buna göre Menderes vatandaşlardan, ‘şüpheli gördükleri kişiler ile ilgili kurumlara haber vermelerini ve güvenlik güçlerine yardımcı olmalarını’ istiyordu. (116) Bu çok ama çok tehlikeli bir istekti.
İçişleri Bakanı Namık Gedik de 3-4 gündür uykusuz görev yaptığını söylediği – orantısız güç kullanan - polise takdir ve minnetlerini sunacaktı. (117)
Artık pim çekilmiş ve geri sayım başlamıştı. 2 Mayıs günü sıkıyönetim Komutanlığı gece sokağa çıkma yasağı getirdi. Sokakta 5 kişiden kalabalık topluluklara ateş edileceği bildirildi (118)
Aynı gün Sultanahmet’teki Adliye Sarayı’nın önünde toplanan avukatlara polis saldırdı. 20 kadar avukat gözaltına alındı. (119)
5 Mayıs günü Kızılay’da, göstericiler hükümeti istifaya davet edecek, orada bulunan Menderes yuhalanacaktı. Menderes, Bayar ve İçişleri Bakanı Namık Gedik Başbakanlıkta bir araya gelecek, Bayar Namık Gedik’e dehşet verici talimatını verecekti: “Şimdi Kızılay’a git, halkla göstericileri birbirinden ayır, sonra göstericilere ateş açtır.” Kızılay’a giden Gedik kalabalık etrafını sardığından çok şükür ki Bayar’ın emrini yerine getiremeden geri gelecekti. (120)
19 Mayıs günü kutlamaları hükümet tarafından yasaklanacak ancak halk Anıtkabir’e akın edecekti. Fakat bunun bedeli o insanlar için ağır olacak, ziyaretçiler Polis Enstitüsü civarında polisin saldırısına uğrayacaktı. Çoğu kadın birçok kişi coplanıp, yerlerde sürüklenecekti. (121)
21 Mayıs günü ise Harbiyeliler Kızılay ve Çankaya’ya doğru resmi üniformaları ile sessizce yürüyecekti. (122) Artık ihtilal bağıra bağıra gelmekteydi.
Bu arada bunca yaşanan gösteri, yaralanmalar, ölümler sansür nedeni ile vatandaşlardan gizlenmekte olduğundan, Türk halkı yaşananların çoğunu 27 Mayıs’tan sonra öğrenebilecekti.
Hükümet üyeleri sinirlerine hakim olamıyor, yangına körükle gidiyordu. Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ise 22 Mayıs 1960 tarihinde yapılan son Bakanlar Kurulu toplantısında: “Tek çare vardır, Halk Partisi’ni kapatmak ve bütün mebuslarını tevkif etmektir” diyecekti. (123)
Menderes ise ‘Odunu aday göstersem milletvekili seçtiririm’ sözleri ile milletvekillerine… ‘Kara cüppeliler’ yakıştırması ile üniversite hocalarına… ‘Battal Gazi ordusu’ ve ‘Ben orduyu yedek subaylarla bile yönetirim’ (124) sözleri ile de askerlere olan sert tutumunda her zaman ısrar edecekti.
DP taraftarı, anayasa hukukçusu Prof. Dr. Ali Fuat Başgil olaylar nedeni ile hükümetin istifa etmesini önerecek ancak Bayar bu öneriye karşı çıkacaktı. Cumhurbaşkanı’nın, “Tenkit zamanı geçti, şimdi tenkil (ortadan kaldırma) zamanıdır” sözleri son şansın da yitirilmesine neden olacaktı. (125)
Ülke 27 Mayıs sabahı Albay Alpaslan Türkeş’in radyodaki sesi ile uyanacak ve bir grup subay, emir-komuta zinciri dışında hareket ederek yönetime el koyacaktı. 10 yıllık Demokrat Parti iktidarı sona ermişti.
* * *
Yaşanan bu 10 yıllık çok partili dönemde görüldü ki, yeni bir partinin (DP) kurulup seçimlerde kazanarak iktidarı geçmişin tek partisinden (CHP) devralması tek başına demokrasi demek değildi. Demokrasi, sadece sandık kurulması ya da seçimlere birden fazla partinin katılması da değildi. Demokrasinin olmazsa olmazı ‘özgür muhalefetti.’
Demokrat Parti hükümetinin demokratlığı ne yazık ki sadece parti isminde kaldı. ‘Halk beni seçti, öyleyse ben ne dersem o olacak’ anlayışı, en ufak eleştiriye bile hoşgörü ile yaklaşmayı bırakın sert tedbirler ile karşılık verilmesi sivil siyasete büyük darbe vurdu.
27 Mayıs askeri müdahalesi hep konuşuldu ama…
Demokrat Parti’nin otoriter bir iktidar olarak muhalefetin siyasi çalışmalarını yasaklaması, sivil toplumu, üniversiteleri, basını sürekli cezalandırması, yargıyı yürütmeye bağlamaya çalışması apaçık bir ‘sivil darbeydi.’
Gökhan Cebeci