10 Nisan 2017 Pazartesi

Tarih Eğitiminde Yeni Bir Anlayış,

TARİHÇİLİK MAKALELERİ, Tarih Eğitiminde Yeni Bir Anlayış 


Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu ve Tarih Eğitiminde Yeni Bir Anlayış 

Fatma Aysel DINGIL 
İstanbul Üniversitesi, 
fatmaaysel48@gmail.com 

Özet 

Bildirimizde Türk tarihi ve tarihçiliğinde yaptığı ilmî çalışmaları, çalışmalarında kullandığı farklı bakış açısı ile önemli bir yere sahip olan Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu'nun tarih eğitimi ile ilgili görüşleri konu edilecektir. Kafesoğlu; Türk tarihçiliğine ve tarih eğitimine fikirleri ile rehber olmuş bir şahsiyettir. Bildirimizde Kafesoğlu’nun tarih eğitiminde eksik gördüğü veya ilave etmek 
istediği konular ele alınmaya çalışılacaktır. Zira tarih eğitimi hakkında Kafesoğlu tarafından dile getirilen yeni fikirler Türk tarihine yeni ufuklar açması bakımından son derece önemlidir. Tarih eğitiminin ilkokuldan üniversiteye kadar Türk gencine bir tarih şuuru ile öğretilmesi hususuna özellikle dikkat etmiştir. Özellikle Kafesoğlu hocamızın kaleminden çıkan Lise 1 ve 2 tarih kitapları 
ve bunların devamında üniversitelerde verilen tarih eğitimi ile ilgili görüşleri üzerinden bu birleştirici tarih eğitimi anlayışı örnekler ve fotoğraflar üzerinden aktarılacaktır. Kafesoğlu’nun konu ile ilgili yazmış olduğu çok sayıda makale ve kitap rehber edinilerek tarih eğitimindeki yeni görüş derli toplu bir şekilde sunulacaktır. 

Anahtar Kelimeler: 
Tarih, Eğitim, Prof. Dr. İbrahim Kafesoglu, lise, üniversite, Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, 

Giriş 

İstanbul Üniveristesi Edebiyat Fakültesi Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı’nın kurucusu Zeki Velidi Togan’ın öğrencisi Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun millî eğitim anlayışı ve tarih eğitimine getirdiği yenilikleri aktarmak Türkiye’de tarih ve tarih eğitimi uzmanlarına rehber olacak niteliktedir. 1914 yılında Burdur İli’nin günümüzde adına bir lisenin yaptırıldığı ve lisenin girişinde bütün eserlerinin sergilendiği (Çayır ve Şahin, 2007, s. 1613) Tefenni ilçesinde doğmuş ve 1984 yılında vefat etmiştir. 

Yetmiş yıllık hayatına sayısız eser sığdırmış, ebediyetinin teminatı olan fikirleri yetiştirdiği genç dimağlara hala ışık tutmaktadır. İngilizce, Almanca, Fransızca, Macarca, Arapça ve Farsça dillerine hakim olan Kafesoğlu, çalışma hayatının ilk on beş yılını Selçuklu Tarihi çalışmalarına, sonraki yirmi beş yılını da İslam Öncesi Türk Tarihi ve İslam Öncesi Türk Kültür Tarihi meselelerine hasretmiştir 
(Donuk, 2014, s. 31). 

Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, tarihçiliğinin yanısıra bir o kadar da aydın kişiliği ile ön plana çıkmış bir şahsiyettir. Bu anlamda eserleri biz gençlere ilmî anlamda olduğu kadar ahlakî ve millî yönden de rehber olmuştur. Dersleri sadece edebiyat Fakültesi değil başta Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültesi öğrencileri olmak üzere pek çok kişi tarafından ilgi ile takip edilmiştir. 

Tarihin her zaman bir bütün olarak algılanması ve mutlaka karşılaştırmalı şekilde okunması gerektiğini bildiren Kafesoğlu (Ergin, 1984, s.16.), millî birlik ve beraberliğin tesisinde en önemli araç olarak tarihi göstermiş ve daha önemlisi tarihin aktarılırken Türk Dilinin eğitim ve öğretimin her seviyesinde özenle işlenmesi gerektiğini savunmuştur. Altan Deliorman ile birlikte Lise I ve Lise II 
tarih kitaplarını yazmasının sebebi de budur (Kafesoğlu ve Deliorman, 1977). 

Yöntem; 

Çalışmamızda öncelikle geniş bir çalışma alanına vakıf olan Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun Tarih öğretiminde gördüğü sorunları bugüne kadar bize bıraktığı sayısız eserden tespit ettik. Ancak sunum süresinin kısıtlı olması dolayısıyla eserlerin hepsini zikredemedik. Daha sonra onun bu sorunlara sunduğu çözümleri derleyerek bu çerçevede işlenecek olan tarihin bambaşka sonuçlar verdiğini gördük. Dolayısıyla aktarmaya çalıştığımız Türk Tarihine ait değişikliklerin Tarih eğitimi açısından faydasına değinmeye çalıştık. 

Bulgular; 

1- Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’na Göre Tarih Eğitimi Uygulaması 

Kafesoğlu, Türk millî kimliği ve şuurunun yalnızca Türk gençliğinin şuurlandırılması ile mümkün olabileceğine inanmıştır. Türkiye’de Millî Eğitim Meseleleri adlı makalesinde (Kafesoğlu, 1966, s. 297) “yurdun mukadderatını ele alacak genç nesilleri toplum menfaatleri yönünde geliştirmek ancak millî eğitim ile mümkündür” diyerek konunun önemine dikkat çekmiştir. Çünkü eğitim, toplumun ruhî, manevî hüviyetini, ahlak ve inancının karakterini bir millete diğer milletlerden ayırıcı hasletlerini temsil eder. Bu nedenle eğitim kendine has bir kültürün sahibi ve taşıyıcısı olan her millet için başkadır, yani millidir. Eğitimin amacı toplumun değerlerini tayin etmek, öğretimin amacı ise bu değerleri okullarda müfredatlarla nesillere aktarmaktır (Çayır ve Şahin, 2007, s. 1604). Eğitim ve ona bağlı olarak öğretim sadece okullarda değil sinema, tiyatro, kitap, dergi vb. alanlarda da gerçekten Türk kültürünü yaymaya, zenginleştirmeye, millî birlik ve bütünlüğü muhafazaya çalışmalıdır. 

Kafesoğlu’na göre bütün bunları sağlayacak atalarının müstesna meziyetleri ile donanmış olan Türk gencidir. Türk genci, hali hazırda lise veya üniversite öğrencisidir ancak kıs a zaman sonra memleket mukadderatında söz sahibi olacaktır (Kafesoğlu, 1966, Mayıs, s. 573). Bu nedenle müfredatlar düzenlenirken milli terbiye değerlerine sadık kalınmalı, vatanperver, saygılı, ahlaklı, iman ve ideal sahibi fertler yetiştirmek hedeflenmelidir. Ayrıca ona göre Türkiye’de milli eğitim meseleleri bellidir ve bu bağlamda Türk Milli eğitimi yine Türk pedagoji sisteminin esaslarına göre yapılmalı, okul kitapları müfredata uygun olmalı ve okul kitaplarının düzgün, anlaşılır ve yaşayan bir Türkçe ile yazılması gerekmektedir (Kafesoğlu, 1966, Şubat, s. 299- 300). 

2- Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun Türk Tarihine (Tarih Öğretimi Açısından) Getirdiği Yenilikler 

Kafesoğlu’nun eğitim ve çalışma yöntemleri bizlerin yolunu aydınlatmıştır. İyi bir bilim adamı olmak için gerekli olan ilk şeyin çok iyi bir kaynakça bilgisine sahip olmamız gerektiğidir. Kafesoğlu, Türk tarihi açısından karanlıkta kalmış pek çok problemi de aydınlatmıştır. Öğrencisi Prof. Dr. Abdülkadir Donuk’un çok iyi bir şekilde ifade ettiği Kafesoğlu’nun Türk tarihine getirdiği yeniliklerden kısaca 
bahsedecek olursak (Donuk, 2014, s. 33- 34); 


a- Moğolların Türk oldukları tezini çürütmüş, 
b- XII. Asra kadar Türklerin İstanbul kuşatmalarını tespit etmiş (İstanbul Enstitüsü Dergisi, 1957), 
c- 1015- 1021 yılları arasında Doğu Anadolu’ya yapılan ilk Selçuklu akınını göstermiş, 
d- Türk ve Türkmen adlarının manalarını belirtmiş (Tarihte “Türk Adı”, Reşit Rahmeti Arat İçin, 1966), (Türkmen Adı, Manası ve Mahiyeti, J. Deny Armağanı, 1958), 
e- Atatürk İlkelerinin tarihî temellerini sağlamlaştırmış, 
f- Ulus, yasa, kurultay gibi kelimelerin Türkçe olmadıklarını ispatlamış (Tarih Enstitüsü Dergisi, S. 12, 1983), 
g- Türklerin kitleler halinde İslamiyet’i kabul etmelerinde en büyük etken olan eski Türk İnancı’nın özellikleri ile İslamiyet arasındaki benzerlikleri tespit etmiş 
(Türk- İslam Sentezi, 1985), 
h- Harezmşahlar Tarihini ilk defa vücuda getirmiş Harezmşahlar Devleti Tarihi, 1956), 
i- Türk Kültür Tarihi ile alakalı olarak unvanlar, meclis, Kutadgu Bilig’in nasıl değerlendirilmesi gerektiği gibi konuları açığa çıkarmış ( Kutadgu Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri, 
1980), 
j- Türk tarihini öğrenme adına okunması gereken bir başucu eseri olan Türk Millî Kültürü (1977) adlı eserinde Türk kültürünün gelişmesi ve yayılmasında en önemli rol oynayan 
unsurlardan at ve demirin ehemmiyetini Türk bozkır hayatını en kapsamlı ve çarpıcı bir şekilde dile getirmiştir. 
k- Çaka (Çakan) Bey’in adı ile ilgili mülahazasını ortaya koymuş (Selçuklu Çağındaki İzmir Türk Beyi'nin Adı: Çaka mı, Çağa mı, Çakan mı?, Tarih Dergisi, S. 34, 1984), 
l- Anadolu Selçuklu Devleti’nin hangi tarihte kurulduğu keşmekeşine son vererek doğrusunu göstermiş, 
m- Tarih öğretiminde çağ taksimi sorununu gündeme getirerek çözümlenmesi adına görüşlerini belirtmiştir. 


Kafesoğlu hocamızın günümüzde bile değerinden hiçbir şey kaybetmemiş öyle bir düşüncesi vardır ki bu da Türk eğitim sisteminde değişmesi zarurî görülmüş, çağ taksimi hadisesidir. Zira günümüzde kullanılan çağ taksimi, Hıristiyanlığı resmî din olarak kabul eden Roma İmparatoru Konstantinos’a yani 337 yılına kadar Eskiçağ, İstanbul’un Türkler tarafından fethinin tarihi olan 1453’e kadar Ortaçağ, sonrası ise Yeniçağ şeklindedir. Eğitim sisteminde değişmesine çalıştığı çağ taksimi ile ilgili düşüncelerini hocamız şu tartışmasız ve haklı cümleler ile ifade etmiştir: 

“Böyle bir tasnife ihtiyaç duyan Batılı ilim adamları pek haklı olarak kendi tarihlerindeki sosyal gelişmelerde bariz çizgiler halinde tespit ettikleri değişme leri esas almışlardır. Batı tarihi de idare tarzı, din, hukuk, sosyal durum ve kültür gibi toplumun 5 ana cephesi bakımından İlk, Orta, Yeni ve Son çağlar arasında büyük ayrılıklar bulunduğu kesindir. Ancak çağ taksiminin ihtiva ettiği gerçeklik payını başka ülkeler ve diğer milletler için de geçerli saymak imkânsızdır. Çünkü, Avrupa dışında kalan kavim milletlerin tarihi gelişmelerini aynı çerçeve içinde mütalâa etmek Asya ve Afrika milletlerinin mazilerini böyle bir kalıba sokmak mümkün değildir”. 

“Batı örneğine uyarak üniversitelerimizde ve okullarımızda çağ taksimi sisteminde yürüdüğümüz hâlde, kendi tarihimizin çağlarını tesbit etmiş değiliz. Meselâ 4 bin yıllık mâzi biçtiğimiz Türk tarihinin Eskiçağı nasıl başlar ve hangi tarihlerde sona erer, bilmiyoruz. Çağ taksimini doğrudan doğruya Batı’dan aldığımız için, bizde Eskiçağ’ın öğretim ve araştırma konularını, tıpkı Avrupa’daki gibi kısmen Sümer, Akad, Asur, Babil, Urartu vb. tarihleri, fakat büyük ekseriyetle Grek- Roma tarih ve kültürleri teşkil eder. Avrupalı kendi tarihi gelişiminde adları geçen kavimlerle münasebeti meçhul bulunan Türk tarihine yer vermemekte ne kadar haklı ise, üniversitelerimizdeki Türk tarih mensuplarının Eskiçağ Türklüğünü dikkate almamaları ve milletimizin bugüne kadarki oluşunun ilk sosyal ve kültürel belirtilerinin önemini gözden kaçırmaları o derece yanlış bir harekettir. Ayrıca Batılı milletlere yön vermiş olan Antik çağ medeniyetinin Türk çocuklarına tafsilâtlı bir şekilde öğretilmesi yolu ile, Türk toplumunda meydana getirdiği millî kültür duygularını zayıflatıcı tesiri üzerinde de önemli durmak gerekir.” 

“Türk tarihinin Eskiçağ’ı tesbit edilemediği gibi, Orta çağ’ı da açıkça tayin edilemememiştir. Türk tarihinde Ortaçağ’ın sınırları da mâlûm değildir derken, İslâmiyetle ilgili bir tasnifi hatırlatmamız icab eder. Bilindiği gibi, bizde Türk tarihini Türklerin islâmiyeti kabulden önceki ve İslâm olduktan sonraki devirleri diye ikiye ayırmak âdet hâline gelmiştir. İslâmiyetin zuhuru Orta Doğu’da 
Ortaçağ’ın başlangıcı itibar edilirse, Türklerin islâmiyete girişleri aynı zamanda Türk Ortaçağının başlangıcı demek olabilir. Esasen, yine Türk milletinin kendi içtimaî bünyesindeki köklü değişikliklerden ziyâde, bir dine intisab etnek gibi dış faktörlere dayanan bu tasnifin ilham ettiği görüşten dolayıdır ki, İslâm –Türk kavim ve devletleri tarihi Ortaçağ çerçevesine sokulmuştur. Fakat burada tarihî realiteden çok dini hakimiyeti açıktır. İslâmiyet dışında kalanları müşrik sayan ve onları için fazlaca tarihî ve medenî rol tanımayan İslâmî anlayış Türklerin birinci devrini araştırmaya değmiyecek kadar kıymetsiz saymıştır. Bu sebeple, bu tasnife bağlananlar İslam öncesi Türk tarihini basit bir göçebe aşiret hayatından ibaret sanarak incelemeğe lüzum görmemişlerdir. Halbuki bu tasnif de, tıpkı Batılı tasnif gibi yanlıştır. İslâmiyetin kabûlünü esas tutan bu taksim, ayrıca, Karluklar veOğuzlar dışında kalan bir çok Türk kütlelerini ihmal etmenin zaafını taşır. Çünkü X. Asırda bir kısım Türkler islâmiyete girerken, diğerleri yer yer Gök-Tanrı inancında veya, Hıristiyan, Musevî, Budist ve Maniheist olarak yaşamışlardır. Böylece ilk bakışta isabetli gibi görünen son tasnifin de Türk tarihine tam uymadığı meydana çıkmaktadır.” 

“Öğretim kurullarımızda hâlâ tatbik etmekte olduğumuz çağ sistemi Yeni ve Son çağlar bakımından da isabet göstermez. Batı tarihi tasnifinin kopyasından ibaret olan bu bölünme Türk tarihinin gerçekleriyle alâkalı değildir. Çünkü bu taksimde yalnız Osmanlı İmparatorluğu dikkate alınmış, fakat Orta Asya, Hindistan ve Rusya’daki milyonlarca Türk düşünülmemiştir.” 

“Çağ taksiminin Türk tarihinin özelliği dolayısıyla lüzumsuz değil aynı zamanda zararlı olduğuna da işaret etmek isteriz. Çünkü bu taksim özellikle İlk ve Eski çağlar bakımından birkaç doğu kavmi ile Grek Roma tarihini esas aldığı için Türk tarihi ve kültürünün temellerinin atıldığı İslam Öncesi Türk Tarihini karanlıkta bırakmaktadır. Türk tarihinin en büyük hususiyetlerini coğrafî yaygınlık hatta 
dağınıklık teşkil eder. Başka milletlerin tarihi muayyen ve değişmez bir bölge içinde oluşurken, Türk tarihi aynı asırlar içinde çeşitli iklimlerde gelişmeler göstermiştir. Bundan dolayı tarihte bir Türk yurdu ve bir Türk devleti değil, fakat aynı zaman içinde Türk yurtları ve Türk devletleri mevcut olmuştur, işte bu müstesna durum Türk tarihinin çağlar esasında araştırılması ve öğretilmesini 
fevkalâde zorlaştırmaktadır. Türk boyları muhtelif yurtlarında başka başka coğrafi şartlar, türlü iktisadi ve kültürel imkânlar dolayısıyla birbirlerinden farklı gelişmeler kaydetmişlerdir. Bunları çağ taksiminin belirli sınırları içerisinde ele almak kabil değildir. Buna mukabil, her Türk boyu için belirli mekân içinde inkişaf kabul ederek çağları, onlara, ayrı ayrı tatbik cihetine gitmek, meselâ Orta Asya Türklüğü için başka, Hindistan, Rusya, Balkanlar, Avrupa, İran Mısır Türkleri için başka başka, Osmanlı İmparatorluğu için de başka çağ sınırları tesbitine çalışmak da doğru olmaz. Bu, her ülkedeki Türk boyunu ayrı millet saymak mânasına gelir ki, hakikatlere ve ilme aykırıdır. Çünkü, çeşitli ülkelerde görülen Türkler aynı milletin kollar hâlinde devamından ibarettir” (Kafesoğlu , 1990, s. 37- 42). 

Türk tarihi coğrafi olarak çok dağınık bir sahada ilerlediğinden onu çağlara bölmek başlı başına lüzumsuz hatta zararlı bir çabadır. Zira farklı yerlerde yurt kurmuş olan Türk devletleri gelişme konusunda da farklılıklar göstermişler, bu sebeple de belirli bir çağ sistemi adı altında anılamamışlardır. 

Kafesoğlu’nun bu konuya getirdiği çözüm ise, konulara göre yapılmış bir tasniftir. Mesela, Tür Teşkilat Tarihi, Türk Kültür Tarihi Meseleleri, Türk Hukuk Tarihi gibi. Böylece disiplinlerarası bir seviyeye ulaşmış olur ve araştırmacıların bilgi paylaşımını arttırır. 



Kafesoğlu’nun Tarih Bölümleri için çağ taksimi önerisi (Kafesoğlu , 1964, s. 14). 


Sonuç ve Yorum 

Eski Türk töresine göre hoca olan kişinin (öğretmenlerin) milletin en yüce mesleğini yapan kişi olduğunu ve insanlara öğrettiği terbiye ile devletin yoluna ışık tuttuğunu düşündüğümüzde Kafesoğlu’nun Tarih Eğitimi ve Tarih Yazıcılığı Meselelerine yaptığı katkılar neticesinde bu payeyi almayı çoktan hak ettiği bir gerçektir. Zira yazdıklarını, anlattığı her konuyu başlangıçtan günümüze 
kadar bütün kaynakların araştırılarak ilmin süzgecinden geçmiş olduğuna emin bir şekilde okuyor olmamız tarih öğretecek genç nesillerin dimağlarında farklı ve etkileyici izler bırakacak bir ilerlemedir. Gelecek kuşaklara bu konuda yaptığı öncülük onun hocalığının üniversite sınırlarını aşmasını, yazdıklarının ve düşüncelerinin binlerce kişi tarafından benimsenmesini sağlamıştır. 
Kafesoğlu’nun Türk tarih eğitiminde tespit ettiği sorunların ve eserlerinin Türk varlığı ile ilgili hayatî meselelerden teşkil olması kendisini zamanın dışına çıkarmış, ölümsüzleştirmiştir. Zira bir eser kaleme alırken bilinenlerin tekrarından, tercüme ve aktarmacı tarihçilikten her zaman kaçmış, ele aldığı konuları en başından bu güne pek çok dildeki kaynakları tarayarak ortaya çıkarma yoluna gitmiştir (Donuk, 2014, s. 226). 


Kaynakça 

Çayır, Y. ve Şahin, M. (2007), Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun Hayatı ve Eserleri. Ed. Yıldız, G. Yıldırım, Z. Kazan, Ş. I. Burdur Sempozyumu Bildirileri, ss. 1602- 1614. Burdur. 
Donuk, A. (2014). Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, İstanbul: Ötüken Neşriyat. 
Ergin, M. (1984). Beklenmeyen bir ölüm. Bogaziçi, 27, ss. 15- 17. 
Kafesoğlu, İ. (1964). Üniversite tarih öğretiminde yeni bir plan. Tarih Dergisi, 19, ss. 1- 14. İstanbul: İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Basımevi. 
Kafesoğlu, İ. (1966, Şubat). Türkiye’de milli eğitim ve meseleleri. Türk Kültürü, 40, ss. 207- 300. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü. 
Kafesoğlu, İ. (1966, Mayıs). Türk gencinin vazifesi, Türk Kültürü, 43, ss. 573- 576. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü. 
Kafesoğlu, İ. ve Deliorman A. (1976). Tarih lise I-II, Ankara. 
Kafesoğlu, İ. (1990) . Türk tarihinin taksmiatı Türk tarihinde çağlar meselesi. Tarih metodolojisi ve Türk tarihinin meseleleri kolloyumu. ss. 37- 46. Elazığ. 
Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu ve Tarih Eğitiminde Yeni Bir Anlayış 

Fatma Aysel DINGIL 
İstanbul Üniversitesi, 
fatmaaysel48@gmail.com 

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder