7 Nisan 2017 Cuma

HAZAR BÖLGESİNDE TEHLİKELİ OYUNLAR VE TÜRKİYE BÖLÜM 2


HAZAR BÖLGESİNDE TEHLİKELİ OYUNLAR VE TÜRKİYE BÖLÜM 2



5) Türkiye”nin Kafkasya ve Orta Asya Politikası:

Sovyetlerin ani dağılışıyla birlikte dünyanın iki kutuplu yapısına dayalı yaşanan Soğuk Savaş döneminin sona ermesi, uluslararası ilişkiler ve ülkelerin jeopolitiği açısında küresel düzeyde bir deprem etkisi yapmış ve buna bağlı olarak da pek çok denge yeniden oluşmuştur. Yaşanan depremin fay hatları; Kafkaslardan, Orta Asya”dan, Balkanlardan ve bir ölçüde de Orta Doğu”dan geçiyordu. Dolayısıyla bu bölgelerle pek çok bakımdan göbek bağı bulunup, anılan bölgelerin tam ortasında yer alan Türkiye, depremden en çok etkilenen ülkelerden birisi oldu. Çünkü Türkiye, kendisini, asla hazırlıklı bulunmadığı genişlikte yepyeni fırsatlar, sorumluluklar ve riskler coğrafyasının merkezinde buluverdi. Bu gelişmeler, Türkiye”nin zaten yüksek olan jeopolitik öneminin en az ikiye katlandığı anlamını taşımaktaydı .

Türkiye, kuşkusuz Kafkasya ve Orta Asya ile en fazla ilgilenen devletlerden biridir. Bu bölgelerde çok sayıda devletlerin ortaya çıkması, Türkiye”nin dış politikasında köklü değişime neden olmuş ve cumhuriyetlere yönelik siyasi ve ekonomik genişlemenin yolları aranmaya çalışılmıştır. Çünkü Türkiye, Batı ile olan ilişkileri, coğrafi konumu itibari ile Kafkasya”ya ve Orta Asya”ya olan yakınlığı ve bölge devletleri ile olan ortak bağları ülkemizi bu duruma zorlamıştır.

SSCB”nin dağılması neticesinde Avrasya kavramı siyasi ve ekonomik bir jeopolitik gerçek olarak ortaya çıkmıştır. Bu yeni oluşum Türkiye”nin önünde yeni ufuklar açmış, yeni sorumlulukları da beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede, Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının pekiştirilmesi ve bu ülkelerin Batı kurumlarına üyelikleri, Türkiye”nin dış politikasının ana hedefleri arasında yerini almıştır. 

Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri arasında kapsamlı bir işbirliği anlayışının gelişmesi, bölgesel barış ve istikrara da katkıda bulunacaktır. Bu çerçevede, Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinin ekonomik kalkınmalarının özellikle kısa vadede hidrokarbon rezervlerinin işletilmesi ve Batı pazarlarına nakline bağlı olduğu düşünülmektedir. Bu durumun gerçekleşebilmesi için de, bölgede barış ve istikrar ortamının tesis edilmesi gerekmektedir. 

Belirtilen istikrar ortamının önemi yakın dönemde Türkiye cumhurbaşkanlarınca değişik ortamlarda şöyle dile getirilmiştir: “Biz bölgenin zengin petrol ve doğal gaz rezervlerini sadece enerji kaynağı olarak değil, aynı zamanda bir istikrar unsuru olarak da görmekteyiz. Avrupa Birliği”nin kurucuları nasıl ki kömürü barış ve istikrarın kaynağı olarak görmüşlerse, biz de petrol ve doğal gazın bölgemizde benzer bir rol oynayacağını öngörmekteyiz” .

Sovyetler Birliği”nin dağılışının ardından kurulan yeni Türk Cumhuriyetleri ile ortak etnik ve dil bağlarını paylaşan Türkiye, kendisini Avrasya”nın merkezindeki yeni bir Türk bloğunun potansiyel lideri olarak görmüştür. Orta Asya”ya köprü olarak Transkafkasya ve özellikle Azerbaycan, Türkiye”nin jeopolitik hedefleri için çok önemlidir. Ancak Türkiye”nin bölgedeki istikrarsızlıkla, özellikle Dağlık Karabağ çatışmasıyla ve aynı zamanda kendisinin dış politika hedeflerini gerçekleştirmenin önündeki potansiyel engeller olarak Rusya ve İran”ın faaliyetleriyle uğraşması gerekmiştir .

Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin Azerbaycan”da ve genel olarak Hazar Bölgesi devletlerinde en çok önem verdiği konulardan bir diğeri ise petrol konusudur. Son yıllarda Türkiye”nin bölgeye yönelik dış politikası, aslında, petrole ve Bakû-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı”na endekslenmiştir. Zira Türkiye”nin enerji ihtiyacının karşılanması konusunda karşılaştığı problemlerin yakın dönemlerde daha da derinleşmesi beklenmektedir. Gelecek on yılda Türkiye”nin enerji ihtiyacının yaklaşık iki kat daha artacağı tahmin edilmektedir .

Bölge ülkeleriyle tarihi ve kültürel bağları bulunan ve önemli bir jeopolitik konuma sahip Türkiye”nin, enerji zengini Hazar ve Orta Doğu bölgeleri ile Avrupa arasında bir köprü teşkil etmesi, ayrıca kendi ihtiyaçlarını da farklı kaynaklardan karşılaması hedeflenmiştir . Çünkü Türkiye”nin enerji gereksinimi esas olarak petrol, doğal gaz ve kömür gibi birincil enerji kaynaklarıyla karşılanmakta olup, özellikle petrol ve doğal gaz da ise tam bir dışa bağımlılık yaşanmaktadır. Geçmişte ve günümüzde yaşananlardan ders çıkarmak, merkezi ve stratejik bir planlama ile geleceği kurgulamak gerekmektedir.

Türkiye, enerji alanındaki ihtiyaçları ve bölgesel ekonomik büyümeye verdiği önem çerçevesinde, başta Hazar Bölgesi olmak üzere eski Sovyetler Birliği coğrafyasında bulunan enerji rezervlerinin geliştirilmesinde ve alternatif güzergâhlara yönelik çalışmalarda aktif rol üstlenmiştir. Ancak izlemiş olduğu politikalarda zaman zaman başarısızlıklar görülmüştür.

Türkiye, Orta Asya cumhuriyetleriyle ilişki kurmaya başladığı tarihten bu yana, stratejik bir karışıklık içinde bulunmaktadır. Türkiye, bazı politikalar gerçekleştirmede kararlı ve Orta Asya bölgesine ilişkin hedefinde de azimli ve tutarlı olmasına rağmen, bu hedefe ulaşmak için gereken araçlar hususunda daima yetersiz kalmıştır. Aslında, bu yetersiz politikanın nedeni, Türkiye”nin belirli bir işbirliği alanı tayin etmemiş ve çok geniş boyutlu işbirliği planları geliştirmiş olmasıdır. 1991 yılından bu yana Orta Asya devletleriyle ilişkilerde bu olumsuz gerçekle yüz yüze bulunmaktayız. Geçen on sene zarfında Türkiye, bölgede çok sayıda girişim başlatmış, ancak bunlar bir sonuca ulaşamamıştır. Bu güne dek Orta Asya cumhuriyetlerine verilen sözler tam anlamıyla tutulamamış, bu durum, Orta Asya cumhuriyetlerini Türkiye”yle ilgili hayal kırıklığına uğratmıştır . 

Bölgede nüfuz alanını genişletme isteğindeki çeşitli devletlerin varlığı da Türkiye ile bu cumhuriyetler arasındaki ilişkilerin düzeyini etkileyebilmektedir. Söz konusu güçlerin bu cumhuriyetlere kabul ettirmek istediği çeşitli politikalar nedeniyle Türkiye, bölgede kendi politikalarını bağımsız olarak yürütememektedir. 

Tarihsel süreç içerisinde gözlemlendiğinde, Türkiye-Rusya ekonomik ilişkilerini belirleyen temel etmenin siyaset olduğu ortaya çıkacaktır. 1991 sonrasında iki ülke arasında yaşanan kimi siyasi olayların Rusya ve Türkiye”nin ekonomik ilişkilerini aynı paralellikte etkilemesi bunun en somut kanıtıdır. 

1992 başlarında Türkiye, Rusya Federasyonu ile oldukça dostane ilişkiler başlatmıştır. Aynı yıl içinde iki ülke arasında üst düzeyde karşılıklı ziyaretler gerçekleştirilmiştir. İkili ilişkilerdeki bu sıcak hava Rusya”nın 1993 ortalarında uygulamaya koyduğu dış politika değişikliği ile yerini hafif bir gerginliğe bırakmıştır. Bu tarihten itibaren Rusya, Türkiye ile Orta Asya cumhuriyetleri arasındaki yakın ilişkiyi Türkiye”nin Orta Asya Bölgesi”nde etkinliğini artırmak için benimsediği bir taktik olarak algılamaya başlamıştır .

Bölgeyi kontrol etme girişimi geçmişte başarısız olan Londra”nın yerini alan Washington, tarihin rövanşını Rusya”dan almak için her yöntemi kullanıyor. Bugün ABD ile Kafkasya”da ittifaka girmeyi ulusal çıkarlarına uygun bulan Ankara ise tarihten ders alarak Moskova”yı dışlayıcı değil, bölgede uzun dönemli bir barış ve istikrarın oluşturulmasına katkıda bulunabilecek bölgesel güçlerden biri olduğunu göz önünde bulunduracak politikalar izlemenin kendi yararına olduğunu görmektedir .

Petrol anlaşmalarındaki payı çok düşük olan Türkiye, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı güzergâhının gerçekleşmesi için büyük çabalar harcamıştır. Zira Türkiye, gerçekleşecek bu hattan önemli düzeyde siyasi ve ekonomik beklentileri vardır. Bu hat sayesinde Türkiye, petrol harcamalarını azaltmış olacaktır. Daha da önemlisi, Türkiye, enerji kaynaklarının dünya piyasalarına arz edildiği ihraç yolları üzerinde kontrol gücüne ulaşmış olacaktır. Bu da Türkiye”nin dünyadaki jeopolitik önemini daha da arttıracaktır. 

Gelinen noktada Türkiye”nin izleyeceği politika, daha çok Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı”nın ana petrol ihraç noktası olarak seçilmesidir. Zaten böyle de olmuştur. Boru hatları konusunda Türkiye”nin izleyeceği politika, Karadeniz”den geçecek petrol trafiğine engel olmak ve BTC seçeneğini hayata geçirmek yönünde olmuştur. Ayrıca Türkiye, Hazar”da bulunan zengin hidrokarbon yataklarından olabildiğince yüksek oranlarda paylar da almalıdır.

6) Türkiye”nin Enerji Politikası ve Bölgede Elde Ettiği Kazanımlar:

Milletlerin enerji konusundaki stratejilerini, üzerinde yaşadıkları coğrafyaları, kültür ve medeniyetlerini dokuyan tarihlerinin milli hafızaya kazıdığı var olma ve hükmetme duygu ve düşüncesi belirler. Söz konusu stratejilerin uygulanabilirliği, güçlü bir ekonomi ve buna dayanan etkin bir ordu gücüne ve o zaman dilimindeki uluslararası konjonktüre bağlıdır .

Türkiye”nin enerji alanındaki durumunu açıklamaya çalışırsak, Türkiye süratle gelişen ve enerji ihtiyacı hızla artan bir ülkedir. Ülkemiz artan enerji ihtiyacını karşılarken de tabiatıyla arz kaynaklarını çeşitlendirmek durumundadır. Türkiye, bir yandan yurt içinde enerji projelerine belli miktarda kaynaklar yaratırken bir yandan da, yurt dışından milyarlarca dolarlık enerji ithal etmek zorundadır. Bu nedenle, Türkiye”nin mevcut enerji politikaları ve dış politikasının temel amaçları arasında yer almaya başlayan enerji diplomasisi, en az siyasi ve ekonomik stratejileri kadar önemli olmalıdır.

Türkiye”nin enerji kullanım yapısı incelendiğinde petrol kullanımının dünya ortalamasına yakın olduğu, özellikle son yıllarda doğal gaz kullanımının çok fazla artması ile dünya ortalamasının üzerine çıktığı görülmektedir .

Türkiye”nin toplam ithalatının yaklaşık % 9”u ham petroldür. Bir ülkenin ekonomisinin petrole bağımlılığını ölçmekte bir kıstas olan bu oran, genel olarak artmaktadır. Ülke ekonomisinin petrole bağımlılığının bir diğer göstergesi, GSMH”den net petrol ithalatına ayrılan pay olarak kabul edilmektedir. Türkiye, milli gelirinin % 2”sinden biraz fazlasını net petrol ithalatı için harcamakta iken, ABD ve Japonya % 0,5”ini, petrole bağımlı ekonomiye örnek olarak gösterilen Güney Kore ise % 3,5”ini harcamaktadır . 

Türkiye”de, yerli petrol üretimi giderek azalmakta ve yurt içinde tüketilen petrolün yaklaşık % 90”ı ithal edilmektedir. Bu göstergeler, ülke ekonomisinin petrole bağımlılığının ortalamanın üzerinde ve artmakta olduğunu göstermektedir . Ayrıca, Türkiye”nin ham petrol talebinin 2005 yılı için 38,6 milyon ton, 2010 yılı için 44,6 milyon ton, 2020 yılı için 64,4 milyon ton olacağı tahmin edilmekte olup, aynı yıllar için doğal gaz talebinin de 46,4 milyar m3, 55,2 milyar m3 ve 82,7 milyar m3 olması beklenmektedir .

Konuya bir başka açıdan yani ulusal güvenlik açısından da bakacak olursak şunları söyleyebiliriz: Türkiye, birincil enerji tüketiminde yaklaşık % 40 oranında petrol, % 20 civarında gaz tüketmektedir. Tüketilen gazın tamamına yakını, petrolün ise % 91”i ithalatla karşılanmaktadır. Birincil enerji tüketiminde, dışa bağımlılığımız % 65 civarındadır ve bu oran hızla artma eğilimindedir. Özellikle doğal gaza bu yüksek oranda bağımlılığımızın da ötesinde, tek bir ülkeye de büyük oranda bağımlılığımız sözkonusudur. Ülkemiz, 2002 yılı itibariyle, ithal ettiği gazın yaklaşık % 67”sini tek bir kaynaktan (Rusya Federasyonu) temin etmektedir. Dolayısıyla, enerjide dışa bağımlılığımız, ekonomik güvenliğimizi ve ulusal güvenliğimizi tehdit edecek bir seyir izlemektedir . (Tablo 14) 

Enerji alanında bahsettiğimiz sıkıntıyı ortadan kaldırmak için TPAO son yıllarda ciddi hamleler yapmıştır. Yurt içinde petrol ve doğal gaz arama, sondaj ve üretim projelerine yönelik olarak 2003 yılında 71 milyon dolar, 2004”de ise 165 milyon dolarlık yatırım yapmıştır. Petrol üretiminde 10 yıldır devam eden üretimdeki düşüş trendi tersine çevrilmeye çalışılmıştır . 

TPAO, yurt içinde 30 bin varil/gün, Azerbaycan”da 11 bin varil/gün ve Kazakistan”da ise 9 bin varil/gün üretimle, ülke ekonomisine günde ortalama olarak 50 bin varil petrol üretimi ile katkıda bulunmaktadır. Ayrıca Azerbaycan”daki Azeri-Çıralı-Güneşli projesinden ülkemiz payına düşen yaklaşık 30 bin varil/gün ve 2009 yılında AÇG”nin tam kapasiteye ulaşması ile yaklaşık 80 bin varil/gün petrol Ceyhan”a ulaşıyor olacaktır . Bu gelişmeler de, Türkiye adına sevindirici güzel gelişmelerdir. Ancak bu başarıların yeterli olduğunu savunmak gerçekçi olmayacaktır.

Doğal gaz alanında ise Türkiye”deki arama faaliyetlerinde, 2003 yılı itibariyle, 34 sondaj başarı ile tamamlanarak bir önceki yıla göre % 50”lik bir artış görülmüştür. Üretim açısından ise % 30”luk bir artış tespit edilmiştir. 2004 yılı için 48 sondaj planlanmış olup, bu çalışmalarda, yüksek teknoloji kullanımına ve yabancı şirketler ile teknolojik işbirliğine gidilmesine karar verilmiştir .

Türkiye”nin enerji politikasını, Dışişleri Bakanlığı”nın yaklaşımına göre şu şekilde özetleyebiliriz: Batı ile olan ilişkileri, boğazlara sahip olması, coğrafi konumu itibari ile Kafkasya”ya olan yakınlığı ve bölge devletleri ile olan kültürel bağları vasıtası ile Türkiye, Hazar Havzası”nda Rusya”ya ve İran”a karşı bir alternatif olarak ön plana çıkmaktadır . Ayrıca, Türkiye”nin bölgedeki enerji stratejisi dışlayıcı değil, işbirliğine dayalı bir politikaya dayanmaktadır. Söz konusu işbirliği karşılıklı bağımlılık yaratarak bölgenin istikrarına, ülkelerin kalkınmalarına ve halkların refaha kavuşmasına imkân tanıyacaktır .

Çok boyutlu bir niteliğe sahip Türkiye”nin enerji stratejisini, uzmanlar, enerji kaynaklarını çeşitlendirmek ve enerji arzı güvenliğini sağlamak, bölgenin önde gelen tüketim ve transit terminali olmak, aynı zamanda Türk enerji piyasasının liberalizasyonu sürecini devam ettirmek şeklinde özetlemektedirler. Ancak Türkiye”nin enerji alanında izlemeye çalıştığı politikayı eleştiren uzmanların sayısı hiç de az değildir. Buna örnek verecek olursak, Ankara Üniversitesi”nin düzenlediği bir sempozyumda, Avrasya enerji kaynakları ve Türkiye konusunda konuşan, Enerji Uzmanı Necdet PAMİR şunları söylemiştir: "Türkiye, çok uzun yılardır sadece Avrasya coğrafyasına yönelik olarak değil, genel de çok yanlış tanımlayabileceğimiz bir enerji politikası uyguluyor. Çok sık değişiyor ama en önemli yanlışlardan bir tanesi, kendi ülke kaynaklarını tamamen yadsıyan, çok büyük oranda dışa bağımlı bir politika izlemektedir” .

Konunun uzmanı olan Sinan OGAN da Türkiye”nin bölgeye yönelik olarak izlediği politikaları yeterli bulmayarak şunları ifade etmiştir: “Türkiye”nin genelde enerji politikası ve özelde de Hazar Havzası”na yönelik politikaları yetersizdir. Türk dış politikası, son dönemde, Irak-Kıbrıs-AB üçgenine sıkışıp kalmıştır. Türkiye enerji nakil hatlarının geçiş noktasındadır. Hükümet, hadiseye sadece doğal gaz veya petrol temini politikası olarak bakmamalı, enerji konusunu, stratejik ve jeopolitik ve hatta jeoekonomik bakış açıları ile değerlendirmelidir

Öte yandan, Avrasya bölgesindeki yeni oluşumlara cevap verebilmek için “doğu-batı enerji koridoru” projesi geliştirilmiştir. Doğu-batı enerji koridoru projesi trans-Hazar ve trans-Kafkasya petrol ve doğal gaz boru hatlarının yapımına dayanmaktadır. Doğu-batı enerji koridorunun özünde, Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinin enerji kaynaklarının Batı pazarlarına güvenli ve çeşitli güzergâhlardan ulaştırılması düşüncesi yatmaktadır . Ayrıca, Türkiye, doğu-batı enerji koridorunun yanı sıra kuzey-güney ekseni çerçevesindeki işbirliğine de önem atfetmektedir. Bu bağlamda, Samsun-Ceyhan projesi ve Mavi Akım-2 projesi ileri sürülmüştür.

Diğer taraftan, Türkiye”nin, Hazar Bölgesi”ndeki enerji ihalelerinden yeterli payı alamadığı ancak ilerleyen zamanlarda elde edilen payları artırıcı çeşitli tedbirler alması gerektiği görülmektedir. Çünkü durumu süper güçlerle kıyaslanamaz ama en azından, bölgeye ilişkin olarak, bölgede bulunan mevcut devletlerden daha fazla paylar alması kaçınılmazdır. Bunun gerçekleşmesi için bölge devletlerine göre daha fazla avantajları vardır. Yeter ki bu avantajlar akıllıca kullanılabilsin.

TPAO”nun Kazakistan”daki faaliyetleri, Kazakistan Milli Petrol Şirketi (% 51) ve TPAO (% 49) ortaklığında 1993”te kurulan Kazaktürkmunay Ltd. (KTM) tarafından yürütülmektedir. KTM, Batı Kazakistan”daki çalışmalarını sürdürmektedir. Aktau Bölgesi”nde günlük 2.500, Aktübinsk Bölgesi”nde ise 1.500 varil üretim yapılmaktadır. Şirketin Şubat 2003 sonu itibariyle birikimli petrol üretimi 1.064 bin ton, birikimli satışı 1.040 bin ton ve birikimli brüt geliri 133,1 milyon dolardırdır .

TPAO”ya, KTM”den bugüne kadar yatırım payı geri ödemesi olarak 59,8 milyon ABD doları transfer edilmiştir. Kazakistan”a 2000 yılından itibaren herhangi bir transfer gerçekleşmemiş olup, birikimli transfer 272,9 milyon dolardır. KTM Ltd.”in 2000 yılından itibaren yatırım ve işletme giderleri üretilen petrol gelirlerinden sağlanmaktadır .

Türkiye”nin, 2001 yılı itibariyle Hazar Bölgesi”nde, 26 Batılı dev şirket arasında beşinci sırada yer aldığı belirtilmektedir. Türkiye”nin bölgedeki hisseleri ise Tablo 5”de verilmiştir.


Tablo 5: Türkiye”nin Hazar Ülkelerindeki Enerji İhalelerinden Aldığı Paylar 

TPAO”nın elde ettiği ihalelerin yanında, bölge devletlerinde açılan ihalelerden, oralarda çalışan müteşebbislerimiz de paylar alabilmektedirler. Türk özel şirketlerinden biri olan TEKFEN, Kazakistan”da “Kashagan Petrol Arıtma Projesi”nin” genel taahhüt ihalesini kazanmıştır . Tefken”in de yer aldığı konsorsiyum, Fluor ve Bateman şirketlerinden oluşmaktadır. Konsorsiyumun kazandığı ihalenin miktarı 667 milyon dolardır. Tefken”in payı ise 291 milyon dolardır. 44 ayda tamamlanması hedeflenen proje sayesinde 7500 kişiye istihdam sağlanacaktır. Projede, Kashagan yataklarından çıkarılacak petrol; su, gaz ve kükürtten ayrıştırılacaktır . 

Ayrıca Türk özel petrol şirketi Petoil de Azerbaycan milli petrol şirketi SOCAR ile 1992 yılında, % 50 ortaklık bazında Azerpetoil Şirketi”ni kurmuştur. Şirket, 10 milyon ton üretilebilir rezervi olan Murovdağ petrol sahasında üretim çalışmaları yapmayı öngörmektedir . 

Elimizdeki bilgilerin ışığında, Türkiye”nin bölge devletleriyle yaptığı doğal gaz antlaşmaları da aşağıdaki tabloda verilmiştir : (Tablo 6)



Tablo 6: Türkiye'nin Hazar Bölgesi Devletleri İle Yaptığı Doğal Gaz Anlaşmaları 

Buraya kadar anlatılanlardan hareketle, Türkiye”nin Hazar Havzası”ndaki kazanımlarını yeterli bulmuyoruz. Çünkü Türkiye”nin mevcut avantajlarının çokluğu herkes tarafından bilinmektedir. Türkiye”nin elde edeceği kazanımların artırılabilmesi, doğru politikalar ve cesur adımlarla olacağı uzmanlar tarafından sıklıkla dile getirilmektedir.


Sonuç:

Sovyetler Birliği”nin dağılması ve eski Sovyet toprakları üzerinde on beş yeni bağımsız devletin ortaya çıkması, Avrasya”nın siyasi coğrafyasını büyük ölçüde değiştirmiştir. Bu değişimden en çok etkilenen bölge ise Hazar Bölgesi olmuştur.

Hazar”daki rekabet, nitelik itibariyle bir statü ve zengin kaynakların paylaşımı tartışmaları şeklinde yansısa da, aslında sadece bir statü ve paylaşım kavgasından ibaret değildir. Sorunun temelinde yatan ana sebep bölgede “jeopolitik üstünlük” uğrunda yapılan mücadeledir.

Petrol ve doğal gaz kaynakları açısından dışa bağımlı bir ülke olan Türkiye”nin üç tarafı da bu enerji kaynakları açısından zengin ve ihracatçı ülkeler ile çevrili durumdadır. Aynı zamanda Türkiye, ithalatçı ülkelerle de çevrilidir. Dolayısıyla Türkiye, üretici ülkelerle tüketici ülkelerin tam ortasında bulunan doğal bir enerji köprüsü konumundadır.

Türkiye”nin özellikle enerji konusundaki jeoekonomik ve jeostratejik konumu; Türkiye”nin elindeki önemli kozlardan birisi haline gelebilir. Son yıllarda, Türkiye”nin Rusya ile son yıllarda enerji alanında geliştirdiği ilişkiler, onu, Rusya için de vazgeçilmez ülkelerden birisi haline getirmektedir.

Özetle söylemek gerekirse, Hazar Bölgesi, ülkemizi öylesine ilgilendirmektedir ki burada oynayan her taşın oynama sebebini bilmek mecburiyetindeyiz. Bilmeliyiz ki bizim açımızdan bir sorun çıkacak ise önceden önlem alabilelim ve yapılması gereken bir karşı taktik varsa geç kalmadan uygulayabilelim.


KAYNAKÇA

-AKYOL, Kürşat: “Petrol Oyunundaki Kırmızı Şapkalı Kız”, http://www.tusiad.org.tr/yayin/gorus, 12.06.2004

-ARAS, Bülent: “Türkiye ve Hazar Denizi Bölgesi Zenginlikleri”, Jeoekonomi Dergisi, Yaz-Sonbahar–99, s. 37-42

-ARAS, Osman Nuri: “Azerbaycan”ın Hazar Ekonomisi ve Stratejisi”, Der Yayınları, İstanbul, 2000, s. 214

-ARSLAN, Faruk: “Hazar”ın Kurtlar Vadisi: Petrol İmparatorluğundaki Güç Savaşları”, Karakutu Yayıncılık, İst., 2005, s. 3

-BIYIKOĞLU, Nadir: “Enerji, Doğalgaz ve Türkiye”nin Avrupa Enerji Güvenliğindeki Rolü”, 2023 Dergisi, Mart-2007, Sayı 71, s. 4-11

-BİNAY, Mehmet: “Orta Asya Ve Hazar Petrolleri Üzerinde Poker Oyunu: I. Bölüm”, http://www.turkiye.net, 20 Ekim 2003, s. 2

-BİLGİN, Mert: “Avrasya Enerji Savaşları”, IQ Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2005

-BOROMBAEVA, Elvira: “21. Yüzyılda Türkiye Üzerinden Dünya Pazarlarına Ulaştırılacak Hazar Petrol Boru Hatları Seçenekleri ve Türkiye”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, SBE, Ankara, 2002

-BP: Statistical Review of World Energy Haziran–2005

-DOYURAN, Sabri Zafer: “Hazar Havzası Enerji Kaynaklarının Türk Dış Politikasına Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Kadir Has Üniversitesi, SBE, İstanbul, 2005

-ENGDAHL, F. William: “Savaşların Ardındaki Örtülü Niyet: Enerji” http://www.turksam.org/tr/yazilar, 26 Haziran 2006 

-GOULİEV, Rasul: “Petrol ve Politika”, (Çev. Fatma Feran), Ar Matbaası, İstanbul, 1997

-Harp Akademileri Komutanlığı: “Petro-Strateji”, HAK Yayınları, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1996

-İŞLER, Ali: “Hazar Petrolleri ve Petrol Boru Hatları Sorunu”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, SBE, Ankara, 1999

-KALİASKAROVA, Zaure: “Hazar Denizi”nin Petrol ve Gaz Kaynakları Potansiyelinin Araştırılması”, Çev. Janar TEMİRBEKOVA, Asya-Avrupa Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Sayı 5, Nisan-2007, Ankara, s. 5-16 

-KARADAĞ, Raif: “Petrol Fırtınası”, Emre Yayınları, İstanbul, 2004

-KONA, Gamze Güngörmüş: “Türkiye-Orta Asya İşbirliği Stratejileri ve Gelecek Senaryoları”, IQ Kültür-Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2002

-METİN, Meftun: “Politik ve Bölgesel Güç HAZAR”, IQ Yayınları, İstanbul, 2004

-NESİPLİ, Nesip: “Doğu-Batı Ekseninde Azerbaycan”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt 2, Sayı 20, Aralık-2001, s. 102

-NEVRUZOV, Elçin: “Azerbaycan Petrollerinin Ekonomik ve Siyasal Açıdan Değerlendirilmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, SBE, İstanbul, 2003

-OGAN, Sinan: “Yeni Global Oyun ve Hazar”ın Statüsü”, http://www.turksam.org/tr, 14.02.2005

-OGAN, Sinan: “Hazar”da Tehlikeli Oyunlar: Statü Sorunu, Paylaşılamayan Kaynaklar ve Silahlanma Yarışı”, Avrasya Dosyası, Cilt 7, Sayı 2, Yaz-2001, s. 155

-PAMİR, Necdet: “Hazar Bölgesi”nde Enerji Politikaları: Avrupa”nın ve ABD”nin Konseptleri” Sempozyum Bildirisi, Ankara, 13–14 Kasım 2000

-PAMİR, A. Necdet: “Kafkaslar ve Hazar Havzası”ndaki Ülkelerin Enerji Kaynaklarının Türkiye”nin Enerji Güvenliğine Etkileri”, Türkiye”nin Çevresindeki Gelişmeler ve Türkiye”nin Güvenlik Politikalarına Etkileri Sempozyumu, Harp Akademileri, İstanbul, 2006

-PARLAR, Suat: “Barbarlığın Kaynağı PETROL”, Anka Yayınları, İstanbul, 2003

-SÖNMEZOĞLU, Faruk-ERAYDIN, Özlem: “Değişen Dünya ve Türkiye”, Bağlam Yayınları, İstanbul, 1995

-ÜŞÜMEZSOY, Şener: “Türk Süperetnosu, Dünya Sistemi ve Turan Petrolleri”, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Dergisi, Ocak-Şubat-Mart-2007, Sayı 1, s. 146-147

-YAVUZ, Celalettin: “Avrasya Jeopolitiğinde Merkez Kayması: Türklerin Enerji Kaynakları İçin Büyük Oyunlar”, 2023 Dergisi, Sayı 66, Ekim-2006, s.12-23

-YÜCE, Çağrı Kürşat: “Kafkasya ve Orta Asya Enerji Kaynakları Üzerinde Mücadele”, Ötüken Yayınları, İst., 2006

-YÜCE, Çağrı Kürşat: “1990 Sonrası Oynanan Yeni Büyük Oyun ve Hazar Havzası”nın Önemi”, Global Strateji Dergisi, Yaz-2006, Yıl 2, Sayı 6, Ankara, s.106-116

NOT: BU MAKALE, JEOPOLİTİK DERGİSİ NİN  HAZİRAN-2009 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.,


http://www.turansam.org/makale.php?id=1906


...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder