7 Nisan 2017 Cuma

HAZAR BÖLGESİNDE TEHLİKELİ OYUNLAR VE TÜRKİYE BÖLÜM 1


HAZAR BÖLGESİNDE TEHLİKELİ OYUNLAR VE TÜRKİYE., BÖLÜM 1 


Çağrı Kürşat YÜCE

Tarih: 15.09.2010 

Sovyetler Birliği”nin dağılması, dünya üzerinde yeni ülkelerle beraber yeni mücadele alanlarını da ortaya çıkarmıştır. Hazar Havzası, Sovyetler sonrası ortaya çıkan yeni jeopolitik denklemde bölgesel ve uluslararası güçlerin en çok nüfuz mücadelesine giriştiği bölgelerin başında gelmektedir. Zira bu bölge zengin hidrokarbon kaynakları ile büyük enerji oyununun yeni coğrafi mekânı niteliğini almıştır. Hazar”daki bu “büyük oyun” içerisinde, Başta Rusya Federasyonu olmak üzere kıyıdaş devletlerin yanı sıra diğer uluslararası aktörler; ABD, AB, Çin, İran ve Türkiye de ciddi bir etkiye sahip olmaya çalışmaktadırlar. 

Türk Cumhuriyetleri”nin sahip oldukları enerji kaynakları, hem bölgedeki üretici ülkelerin ekonomisine hem de bu ülkeler ile dünya piyasaları arasında bir köprü vazifesi gören Türkiye”nin ekonomisine önemli katkılar sağlayacağı bilinmektedir.

Bu araştırmada, Hazar Bölgesi”nin hidrokarbon potansiyeli, bölgedeki enerji kaynaklarının yeryüzüne çıkarılması ve uluslararası pazarlara ulaştırılmasına ilişkin ülkeler ve şirketler arasında yaşanan gizli-açık rekabet ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca bir türlü çözüme kavuşamayan Hazar”ın statü sorununa, Hazar çevresindeki silahlanma yarışına, SSCB”nin dağılmasıyla birlikte Türkiye”nin jeopolitik öneminin artmasına ve Türkiye”nin enerji koridoru olma hedefine değinilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Hazar Bölgesi, Türk Cumhuriyetleri, Enerji Kaynakları, Mücadele, Petrol ve Doğal Gaz

Giriş:

Soğuk Savaş”ın sona ermesi ile iki kutuplu ideolojik mücadele dönemi, yerini, ekonomik çıkar rekabetinin egemen olduğu, ilişkilerin ekonomik faktörler ile belirlendiği ve ülkelerin dış politikalarında ekonomik unsurların öne plana çıktığı bir uluslararası ilişkiler ortamına bırakmıştır. 

Hazar Bölgesi, çok çeşitli sebeplerden dolayı tarih boyunca önemini korumuş ve halen de önemini korumaktadır. Her zaman stratejik önemi bulunan bölge, bazen ticari açıdan bazen de askeri açıdan ön plana çıkmıştır. Günümüzde ise zengin petrol ve doğal gaz kaynakları nedeniyle dünya gündemine girmiş ve uzun yıllar da gündemden düşmeyecek gibi görünmektedir .

Ayrıca Hazar Havzası enerji kaynaklarının işletilmesi ve uluslararası piyasalara ulaştırılması konusunda güçlü devletler (ABD, Çin ve Rusya), bölgesel güçler (Türkiye ve İran) ve bölge ülkeleri (Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Gürcistan) arasında yaşanan rekabet sadece eski Sovyet sahasıyla ilgili gelişmeler içerisinde değil dünya politikası açısından da büyük öneme sahiptir. 

Sovyetler Birliği”nin dağılmasından bu yana geçen süre değerlendirildiğinde, bu rekabet sonucunda, Hazar Bölgesi”nde fiili olarak Kuzey-Güney mihveri (Bakü, Tiflis ve Ankara) ve Batı-Doğu mihveri (Moskova, Erivan ve Tahran) olmak üzere iki ayrı kutbun ortaya çıktığı görülmektedir. Daha önce “çıkar sahası” olarak tanımladığı Kafkasya ve Orta Asya”yı 1997”den itibaren “sorumluluk sahası” olarak ilan eden ABD ise küresel hâkimiyet planları doğrultusunda Kuzey-Güney mihverini desteklemektedir.

Araştırmanın asıl konusuna geçmeden önce Hazar Bölgesi petrol ve doğal gaz kaynaklarının geçmişine ve bölgedeki enerji potansiyellerine kısaca değinmeye çalışalım.

1) Hazar Havzası Enerji Kaynaklarına Kısa Tarihsel Bakış:

Hazar Bölgesi”ndeki petrol ve doğal gaz kaynaklarının keşfi ve bölge halkı tarafından kullanımının tarihçesi milattan önceki devirlere rastlasa da denizden petrol ilk defa XVI. yüzyılda çıkarılmıştır. Yani bölgedeki enerji kaynaklarının varlığı çağlar öncesinden beri bilinmekte ve kullanılmaktadır.

Azerbaycan tarihinde, başkent Bakû ile petrol ayrılmaz birer ikili olmuşlardır. Bakü”de 2600 yıldır insanların yanan suyun değerini bildikleri ve insan yaşamının olmadığı Hazar Bölgesi”nde elde edilen petrolle ateşler yakıldığı belirtilmektedir. Hatta petrol, Arapların kullandığı meşhur Rum ateşinin elementlerinden birisi idi. Petrol çıkarımına ilişkin ilk gerçekçi bilgiler, Bakû”nün yerleşik bulunduğu Abşeron Yarımadası”ndaki petrol çıkarımına ilişkin olarak 7. ve 8. yüzyıla kadar dayanmaktadır. Bu dönemde petrolün, çok ilkel ve doğal yollarla elde edildiği kaynaklarda belirtilmektedir .

Marco POLO, “Seyahatler” adlı kitabında, 1271–1273 tarihlerinde ziyaret ettiği Kuzey İran”ı anlatırken, neftin, Bakü”de o zamanın koşullarına göre ticarî olarak işletilmekte olduğundan bahsetmiş ve Bakü”deki bu ticaretin büyüklüğünden ne kadar etkilenmiş olduğunu kayda geçmiştir .

Bakü”de üretilen petrol, doğal olarak ticari gelişimi de beraberinde getirmiş ve doğudan batıya, kuzeyden güneye Bakü”nün çevresine kadar uzanmıştı. Büyük kaplarla yüklü deve kervanları, Bakü”de elde edilen petrolü uzun yıllar diğer ülkelere taşımışlar. Talebin artışı ile birlikte yeni petrol arama sahaları açılmış. O dönemde, kuyuların en eskileri elle kazılmıştır. 

Tarihi bilgilere göre, Abşeron”da 1594 yılında 35 metre derinliği olan birinci basit kuyu kazılmıştır. 1806 yılında Abşeron Yarımadası”nda 50 tane olan petrol kuyusu sayısı 1821 yılında 120 olmuştur. Artık 19. yüzyılın sonunda Bakü, dünya çapında siyah altın başkenti olarak yayılmış. Bu bölgede ilk petrol kuyusu 1847”de Bibi Eybat petrol bölgesinde, Rus mühendis Semenov tarafından sondajdanmıştır .

Azerbaycan sahillerinde petrolün aktif bir şekilde üretilmesi ve dünya piyasalarına sürülmesiyle XIX. yüzyılda Batılı petrolcülerinin akınına uğrayan bölge 1900”lü yılların başında tek başına dünya petrol üretiminin yarısını karşılamaktaydı. Hazar Denizi”nin Sovyetler Birliği”nin işgaline uğramasından sonra ilk petrol çıkarılması 1922”de Azerbaycan kıyılarında Bibi Heybet bölgesindeki İliç körfezinde yapıldı. Ancak Hazar”da asıl petrol macerası 7 Kasım 1949”da, Azerbaycan”ın “neft taşları” yatağının işletime açılmasıyla başladı . Yeni keşfedilen bu yataklarla Hazar”da en büyük üretici konumunda olan Azerbaycan, 1986 yılına kadar SSCB”nin denizden çıkardığı petrolün % 60”ını tek başına karşılamıştır .

Ayrıca Hazar”ın Azerbaycan sektörü ile Türkmenistan sektörü arasında yerleşen ve bugün iki ülke arasındaki en önemli sorun haline gelen Kepez/Serdar yatağını da 1959”da Azerbaycan jeologları keşfetmiş ancak, ilk petrol üretimi 1989”da yapılmıştır. Azerbaycan, Hazar Bölgesi”nde önemli altyapı ve nitelikli petrol mühendislerine sahip olması sebebiyle bu coğrafyada birbiri ardınca yeni yataklar keşfetmeye başladı .

Hazar”da kıyıdaş ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmaları ve bunu takiben her keşfedilen yeni yatak ile beraber statü ve paylaşım sorunu kıyıdaş ülkelerin gündeminde daha çok yer almaya başlamıştır. Son zamanlarda ise Rusya Federasyonu, İran, Kazakistan ve Türkmenistan”ın da kendi ulusal sektörlerinde petrol ve doğal gaz arama çalışmalarına hız verdikleri gözlenmektedir.

2) Hazar Havzası”nın Enerji Potansiyeli ve Önemi:

Hazar Havzası”nda yer alan Türk devletlerindeki enerji rezervleri ile ilgili tartışmalar hala sürmektedir. Değişik kaynaklarda farklı değerler ile karşılaşmamız mümkündür. Farklı değerlerin yanında, bazı araştırmacılar, bölgenin enerji potansiyelinin abartıldığını da ifade etmektedirler. Ancak bölgedeki arama çalışmalarının sürmesi ile enerji rezervlerinin sürekli değişeceği de unutulmamalıdır. 

Bölgedeki enerji potansiyelleri hakkında çok çeşitli referans kaynakları olmasına rağmen, bir fikir vermesi açısından, araştırmamızda güvenilir olan kaynaklara yer verilecektir. Bu kaynakların istatistikî verilerine genel olarak göz atacak olursak, karşımıza önemsenecek potansiyeller çıkacaktır. Şimdi bu kaynaklardan bazılarını vermeye çalışalım.

Uluslararası Enerji Ajansı”na göre, Orta Asya ve TransKafkasya”da yer alan Türk devletlerinin ispatlanmış petrol rezervleri 17–50 milyar varil arasındadır. Olası rezervler ise 186 milyar varildir (Tablo 1). Bu rakamlar, ABD Ulusal Güvenlik (eski) Danışmanları”ndan Rosemarie Forsythe”ın çalışmasında, olası ve ispatlanmış petrol rezervleri toplamı olarak belirttiği 200 milyar varil rakamı ile iyimser tahmin aralığında paralellik arz etmektedir .

2006 yılında Uluslararası Enerji Ajansı tarafından yayınlanan bölge ile ilgili rapora göre, Hazar Bölgesi”nde toplam (ispatlanmış+muhtemel) petrol rezervleri 200 milyar varilden fazladır (Tablo 1). Aynı kaynağa göre, Hazar Bölgesi”ndeki doğal gaz rezervlerinin toplam (ispatlanmış+muhtemel) 560 trilyon m3 civarında olduğu belirtilmektedir (Tablo 3). 




TABLO 1: Türk Cumhuriyetleri”nin İspatlanmış, Olası ve Toplam Petrol Rezervleri 

AIOC”nin ilk Başkanı Terrence (Terry) Adams ise, Azerbaycan ve Kazakistan”ın (Hazar civarındaki) ispatlanmış rezervler toplamını 27,5 milyar varil, olası rezervler toplamını, 40–60 milyar varil olarak belirtmektedir .

BP”nin 2005 yılı verilerine göre, Kazakistan”ın petrol rezervinin 39,6 milyar varil, Azerbaycan”ın petrol rezervlerinin 7 milyar varil olduğu; Kazakistan”ın doğal gaz rezervinin 3 trilyon m3, Türkmenistan”ın doğal gaz rezervinin 2,90 trilyon m3 ve Özbekistan”ın doğal gaz rezervinin ise 1,86 trilyon m3 olduğu göz önüne alınırsa, bölgenin cazibesinin boyutları kendiliğinde ortaya çıkacaktır (Tablo 2). 



TABLO 2: ABD Enerji Bakanlığı ve BP Verilerine Göre Türk Cumhuriyetleri”nin Petrol Rezervleri .




TABLO 3: Türk Cumhuriyetleri”nin İspatlanmış, Olası ve Toplam Doğal Gaz Rezervleri .

Ayrıca, dönemin ABD Başkanı Bill Clinton”un Hazar Havzası Enerji Danışmanı John Wolf, Washington”ın politikalarında etkin bir yeri olan Stratejik ve Uluslararası Etüdler Merkezi”nin (CSIS), Hazar Bölgesi için hazırladığı “olumsuz raporu” eleştirerek şunları söylemiştir: "Hazar, petrol zenginidir. Bu kurum (CSİS) geçtiğimiz yıllarda da aynı raporları yayımladı ve yanıldığı ortaya çıktı. Yeni bulunan Kuzey Kashagan petrol yataklarının büyüklüğü, bu iddiaları geçersiz kılmaya yeter” .

Aşağıdaki tabloda ABD Enerji Bakanlığı ve BP verilerine göre Türk Cumhuriyetleri”nin doğal gaz rezervleri verilmiştir (Tablo 4).




TABLO 4: ABD Enerji Bakanlığı ve BP Verilerine Göre Türk Cumhuriyetleri”nin Doğal Gaz Rezervleri .

NOT: Tcf (Trilyon Kübik Fit) Doğal Gaz Sektöründe Kullanılan Bir Birimdir. ( 1 m3 =35,31kübik fit )

Hazar”a kıyısı olan ülkelerinin sahip olduğu ham petrol rezervlerinin toplam 95,7 milyar ton olduğu hesaplanmıştır. Bu rezervlerin büyük bir kısmı Kazakistan (60 milyar ton) ve Türkmenistan”ın (16,5 milyar ton) payına düşmektedir. Rusya”nın payı 2,2–5 milyar ton iken, İran”ın payı 2 milyar ton civarındadır. Azerbaycan”ın payı ise 5–12 milyar ton kadardır .

Diğer bazı kaynaklarda ise Hazar Bölgesi”nde tahminen 40 milyar varil bir petrol rezervi vardır. Ancak önümüzdeki yıllarda sürdürülecek araştırmalar sonucunda keşfedilecek yeni enerji yatakları ile bu rakamın 100 ile 200 milyar varil civarında bir seviyeye çıkması beklenmektedir . Bölgede devletlerin petrol ve doğal gaz rezervlerinin büyük bir kısmı henüz geliştirilememiş ve hatta bölgenin önemli bir kısmında dahi rezerv tespiti halen yapılmamıştır.

Hazar Havzası”ndaki tahmini petrol rezervlerini, bazı ülkelerin zengin petrol rezervleri ile karşılaştıracak olursak önemli sonuçlara ulaşabiliriz. Şöyle ki, Hazar”daki petrol rezervi Irak”taki belirlenmiş petrol rezervinden 100 milyar varil daha fazladır. Dünyanın bilinen en büyük petrol yatağına sahip Suudi Arabistan”ın 261 milyar varillik petrol rezervinin üçte ikisi civarındadır . Ayrıca Hazar Bölgesi”nin kaynakları konusunda araştırmacılar tarafından telaffuz edilen en düşük rakam bile ABD topraklarındaki (22 milyar varil) ve Kuzey Denizi”ndeki (17 milyar varil) ispatlanmış petrol rezervlerinin büyüklüğü ile yarışabilir. Başka bir ifadeyle, Hazar”ın petrol rezervlerinin Basra Körfezi bölgesindeki rezervlerin dörtte birine eşdeğer olduğu bilinmektedir .

Kafkaslar ve Orta Asya”da bulunan zengin petrol yatakları, yukarıdaki rakamlara göre, bu gün için çok zaruri veya vazgeçilmez olmamakla birlikte, önümüzdeki yıllarda Kuzey Denizi ve Kuzey Amerika”da petrol üretiminin azalmaya başlaması ile birlikte dünya enerji dengesinde önemli bir yere oturacaktır. O zaman Hazar Bölgesi petrolleri dünya ekonomisi için gerçekten önemli bir yere sahip olacaktır. 

Yukarda da belirtilen bölgelerdeki enerjinin azalmasına veya bitmesine gerek kalmadan Hazar Havzası, uluslararası düzeyde bir imtiyaz mücadelesinin yaşandığı rekabet alanına dönüştü. Büyük enerji şirketleri ile dünyanın yükselen ekonomileri yanında bölge ülkeleri, enerjideki pastadan pay alabilmek için bölgeye hücum ederek, oynanan büyük ve karmaşık oyunda yerlerini aldılar. 

Ayrıca, Hazar Bölgesi”nin enerji kaynakları, bu bölgenin, 21. yüzyılda ikinci bir Basra Körfezi olabileceği düşüncesinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bunun nedeni, bölgedeki eski rezervlere ek olarak, zengin yeni hidrokarbon rezervlerinin keşfedilmesidir. Bazı kaynaklarda ise, bu bölgede bulunan enerji rezervlerinin dünyada üçüncü sırada yer alacak potansiyele sahip olduğu belirtilmektedir .

Hazar Denizi”nin büyük oranda keşfedilmemiş enerji rezervleri, uluslararası yatırımlara açılmış durumdadır. Ancak bölgedeki zengin enerji kaynakları, milyarlarca dolarlık geliştirme ve bunun ardından da taşıma yatırımlarının sonrasında gerçek anlamda bir değer ifade edecektir. Petrol araştırmaları ve analizi konusunda dünyanın en yetkin isimlerinden Daniel YERGİN”in hesaplarına göre, bölgedeki petrolün çıkartılması için 10 yılda yapılması gereken yatırım 50 milyar doların üzerindedir .

Bölgedeki mevcut yatırımların sürdürülmesi, kesintisiz ihraç olanaklarının sağlanması gibi varsayımların gerçekleşmesi halinde; Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan petrol üretimleri toplamının 2010 yılında 194 milyon tona, ihracatın ise 117 milyon tona ulaşması beklenmektedir . Başka bir kaynakta ise bu durum şu şekilde ifade edilmektedir. 2015 yılı itibariyle dünya petrol tüketimi 4 milyar ton olarak tahmin edilmektedir. 2015 yılı itibariyle Hazar Bölgesi”nden dünya piyasalarına her gün ortalama 4.12 milyon varil petrol arz edebileceği ve günlük üretim hacminin ise 4,7 milyon varil olabileceği öngörülmektedir. 

Batılı uzmanların görüşlerine göre 2015 yılında Hazar Denizi”nden üretilecek petrol miktarı, 1990”ların sonunda Kuzey Denizi”nden üretilen petrol miktarına ulaşacaktır. Dolayısıyla Hazar, gelecekte büyük petrol üretim merkezlerinden birisi olacaktır .

Doğal gaz üretimi açısından bakıldığında, söz konusu 4 ülkenin 2010 yılı üretimlerinin (iyimser senaryo) 201 milyar m3, ihraç potansiyellerinin ise 84 milyar m3 olduğu tahmin edilmektedir. Kötümser senaryoda 2010 yılı ihraç değeri 71,6 milyar m3”tür. 2020 yılı için iyimser senaryoda 120 milyar m3, kötümser senaryoda ise 115,9 milyar m3 ihraç potansiyeli öngörülmektedir .

Hazar”daki önemli potansiyel, gerek Avrupa”nın ve gerekse Türkiye”nin 2000”li yıllarda hızla artan enerji gereksinimini karşılamada, alternatif bir kaynak olarak ortaya çıkmaktadır.

3) Hazar Çevresinde Silahlanma Yarışı:

SSCB”nin dağılmasıyla birlikte Avrasya coğrafyasında çok büyük değişiklikler olmuştur. 1991”e kadar Sovyetler Birliği ile İran”ın kıyıdaş olduğu ve iki ülke arasında bir iç deniz olarak görülen Hazar Denizi de bu değişimden en fazla etkilenen bölgelerden biri olmuştur. Bağımsızlığını kazanan Sovyet cumhuriyetlerinden dördünün (Rusya Federasyonu, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan) Hazar Denizi”ne sınırının bulunması nedeniyle Hazar”a kıyı ülkelerin sayısı beşe çıkmış ve bu beş ülke arasında Hazar”ın hukuki statüsünün belirlenmesi ve doğal kaynaklarının paylaşımı konusunda tartışmalar başlamıştır. 

Dolayısıyla Sovyetler Birliği”nin dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan önemli sorunlardan biri de Hazar”ın statüsü meselesi olmuştur. Hazar”ın statüsü, Avrasya”daki zorlu mücadelede sonuca ulaşmak için kullanılan önemli araçlardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira Hazar”daki enerji yataklarının geleceği, “statü” sorununun çözümüyle yakından ilgilidir. Hazar”ın paylaşımı konusunda, taraflar arasındaki çıkar farklılığı ve uzlaşmazlık ise, 1990”lı yılların sonunda bölgede silahlanmanın artışını da beraberinde getirmiştir.

Hazar enerji kaynakları üzerinde hâkimiyet mücadelesi 90”lı yılların sonlarından itibaren yeni bir boyut kazanmıştır. Hazar”a kıyıdaş ülkeler ve komşuları arasında ciddi bir silahlanma yarışı göze çarpmaktadır. Tek taraflı politikalarından dolayı sürekli eleştirdiği ABD”nin, sadece ekonomik olarak değil, NATO çerçevesinde siyasi ve askeri olarak da bölgede etkinliğini artırmasından rahatsızlık duyan Rusya, Hazar donanmasını güçlendirirken, daha önce Hazar”da hiçbir deniz kuvveti bulunmayan Kazakistan ve Türkmenistan ise, deniz gücü oluşturmaktadır. 

2001 Temmuzunda, İran”ın savaş gemileri ve savaş uçakları kullanarak Azerbaycan”a ait iki petrol araştırma gemisini tartışmalı sulardan uzaklaştırmasından sonra Hazar Denizi”nde Azerbaycan”a ait sularda Amerikan deniz polisi devriye gezmektedir. 2002 yılından bu yana Azerbaycan, ABD ile birlikte ortak deniz tatbikatları düzenlemektedir. Hazar Denizi”nde yaşanan bu silahlanma yarışı bölgedeki güç dengesi politikalarına iyice netlik kazandırmıştır. 

4) Bölgede Sürdürülen Enerji Mücadelesi:





Dünyada 200”ün üzerinde devlet vardır. Ancak büyük çoğunluğunda enerji kaynakları ya hiç yoktur ya da yeterli değildir. Enerji kaynakları dünya üzerinde dengeli bir şekilde dağılmamıştır. Bu yüzden, enerjiyi tüketenlerle sahip olanlar arasındaki mücadele, geçmişte olduğu gibi bu gün de devam etmektedir. Bu sebeple zengin hidrokarbon yataklarına sahip bölgeler, dünyanın güçlü devletlerinin her zaman ilgisini çekmiştir. Dolayısıyla bu gibi enerji zengini yerler, güçlü devletler tarafından her zaman kontrol altına alınmak istenmiştir.

Geçen yüzyıl dünya devletleri arasında cereyan etmiş olan enerji mücadelesi, 21. yüzyılda daha geniş imkânlar ve daha ciddi metotlarla sürmektedir. Ayrıca yıllardır sürdürülen bu rekabetin tarafları ve yaşandığı alan genelde aynıydı. Fakat bu kez mücadelenin coğrafi alanı SSCB”nin dağılması ile birlikte genişlemiştir. Bu alanın genişlemesine sebep ise Kafkasya ve Orta Asya”dır.

Günümüzde alternatif hidrokarbon rezervlerinin aranması, dünyanın giderek artan nüfusu ve buna bağlı olarak artan enerji ihtiyacının karşılanması için bir zorunluluktur. Bu durumda, Hazar Bölgesi ülkeleri, zengin enerji kaynakları sebebiyle Batılı devletlerin ve enerji piyasasındaki dev şirketlerin dikkatini yönelttiği ülkeler olmuşlardır. Bölge ülkelerindeki enerji kaynaklarının dünya pazarlarına ulaştırılması için gerekli olan boru hatları üzerinde söz sahibi olabilmek ve bölgede etkinlik kazanabilmek adına, güçlü devletler ile uluslararası şirketler büyük bir rekabet içine girmişlerdir.

Birinci Dünya Savaşı içinde Irak petrollerinin önemi, İkinci Dünya Savaşı”nda Transkafkasya enerji kaynaklarının belirleyiciliği, günümüzde ise Kafkasya ve Orta Asya bölgelerindeki enerji kaynaklarının arz ettiği önem, günümüzde sürdürülen enerji mücadelesinin önemi ve boyutu hakkında bizlere bazı fikirler vermektedir.

Tarih boyunca enerji kaynaklarına hakim olan, dünyaya da hakim olmuştur. 21. Yüzyılda da durum farklı değildir. Zaten yukarda belirtildiği gibi, Orta Doğu”da yıllardır süren soğuk ve sıcak savaşların temelinde, enerji kaynaklarına ve enerji nakil hatlarına hakim olma mücadelesinin olduğu herkesçe bilinmektedir. Ayrıca ABD”yi küresel güç yapan, enerji kaynaklarına hükmetmesidir. Diğer süper güçlerin ABD”yi yakalayamamasının nedeni de, enerji kaynaklarına yeterince sahip olamayışlarıdır.

Dünya enerji kaynaklarının çoğunluğu Basra ve Hazar havzalarında toplandığından, ülkelerin enerji politikaları da Hazar Havzası-Basra Körfezi ekseninde şekillenmektedir. Başka bir ifadeyle, küresel güçlerin enerji alanındaki mücadeleleri-stratejileri, yeni “kalbgâh” Basra Körfezi”ni ve Hazar Havzası”nı kapsayan bir coğrafya üzerinde yoğunlaşmaktadır. Mckinder”in ünlü “Kara Egemenliği”ni öngören jeopolitik teorisi günümüzde, petrol ve doğal gaza kayan bir enerji hammaddesi değişimine uğramıştır .

Artık çağımızda; “Kalbgâha hâkim olan, dünya enerji kaynaklarına hâkim olur. Enerji kaynaklarına hâkim olan, dünyayı kontrol eder” görüşü kabul görmüş durumdadır. Bu görüşü; “Avrasya enerji kaynaklarına hakim olan, dünyaya hakim olur” şeklinde özetlememiz mümkündür. Ayrıca, Hazar Havzası enerji kaynakları ile yakından ilgilenen ABD”li yazar Garald ROBİNS ise “İpek boru hatlarını kontrol edenin dünyayı da kontrol edeceği” tespitinde bulunmuştur.

Bu bağlamda, 21. Yüzyılda Hazar Bölgesi enerji kaynaklarının önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Şener ÜŞÜMEZSOY hocanın “Turan Petrolleri” olarak adlandırdığı ve giderek önemi artan Hazar Havzası enerji kaynakları, 21. Yüzyılın süper gücünün kim olacağını da belirleyecektir. 

1991 yılında SSCB”nin dağılmasıyla Kafkasya ve Orta Asya bölgelerinde ortaya çıkan güç boşluğunu, bölgesel ve uluslararası güçler doldurmaya çalışmışlardır. Bunun temelinde ise jeopolitik, ekonomik ve askeri nedenler bulunmaktadır. 

Hazar Havzası, nüfuz mücadelesinin en sert geçtiği bölgelerin başında gelmektedir. SSCB”nin dağılmasından sonra, Rusya, Çin ve ABD gibi büyük güçler, komşu ülkeler olan İran, Pakistan, Türkiye ve ayrıca bazı petrol şirketleri Hazar Bölgesi”nde büyük bir rekabet içine girmişlerdir.

Bölgede sürdürülen enerji mücadelesinin üç boyutu bulunmaktadır. Bunlar: Enerji yataklarından devletlerin ve şirketlerin pay kapma yarışı, üretilecek enerjinin pazarlara hangi güzergâhlardan taşınacağı ve nakil hatlarının inşasını hangi firmaların üstleneceği şeklindedir.

Hazar”da sürdürülen acımasız mücadele, hidrokarbonların dünya için önemini bir kez daha bizlere ispatlamıştır. Bölgedeki enerji mücadelesinin iç dinamikleri çok karmaşıktır. Zira rekabet çok yönlü ekonomik ve siyasi hesapları içinde barındırmaktadır.

Hazar Havzası”ndaki Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve diğer bölge ülkelerinin petrol ve doğal gaz kaynaklarını ele geçirmek, boru hatlarını kontrol etmek için; başta ABD ile Rusya olmak üzere, Çin, AB, İran ve Türkiye arasında büyük bir rekabet sürmektedir. Dünyanın seçkin ekonomi dergilerinde ve gazetelerinde, Hazar Bölgesi”nde bulunan yabancı şirketlerin mücadeleleri konusunda her gün onlarca haber yayınlanmaktadır.

XIX. yüzyıl boyunca Rusya ile İngiltere arasında ve XX. Yüzyılın ilk çeyreğinde Almanya”nın da katılımıyla Hazar çevresinde yaşanan hâkimiyet kurma mücadelesi “Büyük Oyun” olarak adlandırılmıştı. Bu mücadeleden “Sovyet” elbisesine bürünen Rus İmparatorluğu galip çıktı. 

Ancak aradan 70 yıl kadar bir süre geçtikten sonra Sovyetler Birliği dağılınca tüm eski Sovyet sahasında olduğu gibi Hazar Bölgesi”nde de geçici bir güç boşluğu ortaya çıktı. Özellikle Hazar Havzası”nda bulunan zengin kaynaklar söz konusu olunca ABD, Avrupalı güçler, Türkiye ve İran gibi ülkeler bölgede kendilerine yer edinmeye giriştiler. İmparatorluk kamburundan kurtulan Rusya ise, milli çıkarları doğrultusunda Kafkasya ve Orta Asya”daki eski varlığını korumaya çalıştı. 

Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle Ermenistan ile savaşan Azerbaycan”ın, bu savaşta konumunu güçlendirmek için Hazar petrollerinin işletilmesi ve pazarlanması konusunda uluslararası petrol şirketleriyle imzalamaya çalıştığı konsorsiyum anlaşması “Yeni Büyük Oyun”u ateşleyen en önemli olay oldu. 
Bu nitelikte bir anlaşmayı görüşmek üzere Londra”ya gitmek üzereyken Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebulfeyz ELÇİBEY, arkasında Rusya”nın olduğu bir darbe sonucu devrildi. Elçibey”den sonra Azerbaycan”da iktidara gelen Haydar ALİYEV”in aynı doğrultuda girişimlerde bulunması üzerine Rus Dışişleri, bu defa Azerbaycan”ı muhatap dahi görmeden Nisan 1994”de doğrudan İngiltere”ye bir nota göndererek, “Hazar”da Rusya”nın onayı olmadan yapılacak bir anlaşmanın geçerli olmayacağı” konusunda tarafları uyardı. Ayrıca 21 Haziran 1994”de, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris YELTSİN bir kararname yayınlayarak, Azerbaycan”ı “Hazar”da Rusya”nın çıkarlarının göz ardı edilmesi durumunda her türlü yaptırımın uygulanacağı” şeklinde açıkça tehdit etti. 

Rusya”nın tüm engellemelerine rağmen Azerbaycan”ın 20 Eylül 1994”de, Hazar Denizi”nde kendisine ait olan Güneşli, Çirağ ve Azeri yataklarının işletilmesine ilişkin uluslararası petrol şirketleriyle “Asrın Mukavelesi” olarak adlandırılan anlaşmayı imzalaması bölgedeki güç mücadelesini iyice alevlendirdi. 

Enerji kaynakları üzerindeki mücadele, dünyanın kaderinde belirleyici bir faktördür. Zira Raif KARADAĞ”ın “Petrol Fırtınası” adlı kitabında anlattığı acımasızca süren enerji mücadelesi, 21. yy. da daha geniş imkânlar ve daha ciddi metotlar ile devam etmektedir. Ayrıca bölge devletlerinde var olan enerji için verilen mücadele, bilinen rezervlerden ziyade, bilinmeyen rezervler üzerinde dönmektedir. Çünkü ispatlanan enerji potansiyelinin yanında keşfedilmeyi bekleyen tahmini rezervler gerçekten de iştah kabartıcı olarak düşünülmektedir. 

Özetle, Hazar Bölgesi”nde sürdürülen enerji mücadelesini; jeopolitik, ekonomik ve güvenlik unsurlarının yer aldığı çok yönlü bir oyuna benzetmemiz mümkündür. Nitekim bu oyunun adı “Yeni Büyük Oyun” olarak adlandırılmaktadır.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder