7 Nisan 2017 Cuma

Petrol-Doğalgaz Yataklarının Yeniden Sahiplendirilmesi


Petrol-Doğalgaz Yataklarının Yeniden Sahiplendirilmesi


Prof. Dr. Şener Üşümezsoy

" Regime Change " 

Petrol-Doğalgaz Yataklarının Yeniden Sahiplendirilmesi ve II. Körfez Savaşı Savaşın Ardındaki Gerçek

II. Körfez Savaşı'nın Ortadoğu'nun geleceğine yeni bir biçim vermeyi hedeflediği genel olarak savlanmaktadır. Herhangi bir verisel tabana dayanmayan, stratejik bir çözümlemeyi kapsamayan bu savlar, birbirleri ile çelişen görüşleri içermektedir.

Resmi ABD görüşünün akademik sunumu olan "rejim değişimi (regime change)" projesi, Ortadoğu devletlerinin yönetimlerinin demokratik rejimlere dönüştürülmesidir. Çağdışı İslami yönetimler, "terörist ideolojilerin ve gurupların türediği" ortamları sağladığı, demokratikleşme tezinin görünsel temelini oluşturur.

Bu görüşün tam zıttı olan sav ise ABD'nin petrol gereksinimi için Ortadoğu petrollerine el koyma projesidir. Aşırı kabalaştırılmış bu tezlerin gerçeğin bir parçasını ifade ettiği yadsınamaz, fakat gerçeğin bütünlüğüne karşı olan bu tezler, gerçeğin bütün olarak görülmesini engelleyen yanlış bilgilendirme operasyonlarının ürünleridir.

Savaşın ardındaki gerçeği daha bir bütünlükle kavrayabilmek için dünya ekonomik sisteminin tarihsel ve yapısal çözümlenimi, bu döngü içinde enerjinin değişen rolünü, Ortadoğu ve Orta Asya'nın dünya enerji düzenindeki yerini ve herşeyden önemlisi savaşın dünya ekonomik sisteminin gelişimindeki rolü ortaya konmalıdır.

Bu çözümleme endüstrinin militarizasyonu ve ekonomik sistemin gelişmesindeki etkisinin rastlantısal bir olgu olmayıp, ekonomik gelişmenin zorunlu kıldığı bir olgu olduğunu ortaya koyar.

Keza bu küresel etmenlerin yanında, Ortadoğu'nun yerel etkenleri de bu sorunun diğer kanadını oluşturmaktadır. Ortadoğu'nun etnik ve teolojik farklılıklarının, var olan devletler ve yönetimler ile olan çelişkileri yörel olmaktan çıkarak, bu sorunda küresel düzleme yükselmektedir. Bu çelişkiler yeniden biçimlendirme projesinin görünsel aktörleri olarak yeni dünya enerji düzeninin kurulmasında rollerini alacaklardır.

Libya Sirte Çanağı petrol sahası, gaz ve petrol yatakları ve kuyular

En önemli petrol yataklarından birisi Libya'dadır. 1985 yılında bu petrol yatakları üzerinde üretim yapan şirketlere baktığımız zaman, Arabian Gulf Oil, AGIP, Aguitaine WLibya, Bulgaria Oil, Coastal Libya, Deminex of Libya, Mobil Libya, Oasis Oil Co. of Libya, vb. şirketleri görmekteyiz.

Petrol endüstrisinin öne çıkması
ve yeniden biçimlendirme

Küresel ve yerel aktörlerin ortaya konan büyüklük, güç ve etkileri ile oluşturulacak denklemler yeni bilinmeyenleri ve yeni denklemleri gerekli kılar. Bu küresel denklemlerin farklı düzeyleri söz konusudur.

Savaş, politikanın en yoğunlaşmış, en şiddetli biçimi olarak tanımlandığında, savaşın gerisindeki politik düzlem, savaşın gerisindeki endüstriyel ve ekonomik düzlem, bir başka açık ifade ile sanayinin militarizasyonu, iletişimin ve bilişimin militarizasyonu, stratejik bir sanayi kavramını getirir.

Stratejik sanayinin klasik sanayiden ayrımı piyasa ve savaş ayrımında yansır. Küresel ekonominin çözümü endüstriyel kümeleşmeler ve kutuplaşmaları ortaya koyar. Bu endüstriyel çok kutupluluk yapısal ve konjonktürel bir özellik olup, tarihsel olarak süreksiz ve dengesizdir. Politik düzlemde keza heterojen guruplaşmaları kapsamaktadır. Askeri-ideolojik düzlem iki kutuplu sosyalist-kapitalist ayırdın ortadan kalkması sonrası stratejik sanayinin askercilleşmesi ile ortaya çıkan askeri düzlem, günümüzde en belirgin olarak görülen bir düzlemdir. Oysa ideolojik-ekonomik, sosyalist-kapitalist karşıtlığın ortadan kalkmasına karşın Sovyet-Amerikan askercil kutuplaşması varlığını sürdürmektedir. Tüm bu çözümlemeler üst bir belirlenimi gerekli kılar.

Ekonomik düzlemin iki ayağını oluşturan para sermaye ve endüstrisinin birleşmesi ile ortaya çıkan ekonomik maddi büyüme dalgası teknolojik bir gelişmeyi izler. Endüstrinin durağanlaşması paranın gerileyen sanayiden ayrımlaşmasına veya daha yeni bir stratejik bir alana kaymasına yol açar. Bu anlamda, para sermaye 70'li yıllardan sonra mali genişleme döneminde elektronik bir ortamda elektronik tefeciliğe ve spekülasyonlara girer veya karlılığı artan sanayi koluna akar.

Petrol endüstrisi ve savunma sanayi stratejik savaş endüstrisi alanına girmiştir. Savaş arkasındaki gerçek, petrol endüstrisinin savaş sanayinin ve para sermayenin küresel egemenliğinin pekişmesini amaçlayan oligarşik bir yapısı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dünya petrol rezervlerinin %67 ve %68'i ve doğal gaz rezervlerinin %34 ve %35'ini kapsayan Arap-İran Körfezi çevresi ve Rusya-Hazar Denizi çevresi, petrol ve doğal gaz yataklarının jeolojik yapısı ve sınırları, coğrafik dağımı, bu dağılımda yaşayan halklar, bu coğrafik sahaları kapsayan devletler, yönetim biçimleri, etnik halk guruplarının ilişkileri ve çelişkileri, bu devletlerin petrol ve doğal gaz sahaları üzerindeki egemen oluş biçimleri ve imtiyazlarının hukuksal biçimi, dünya petrol şirketleri ile üretim ve dağıtım sözleşmeleri verisel tabanda elimizde olduğunda savaş arkasındaki gerçekleri daha belirgin görebiliriz. Bu yazıda yapılacak çözümlemede Ortadoğu ve Orta Asya petrol düzenini biçimlendirmede doğrudan etkin olacak etmenler ele alınacaktır. Bu etkenlerin belirleyiciliğinin altı çizilerek öne çıkartılacaktır.

II. Körfez Savaşı'nın petro-politik anlamı

Arap-İran Körfezi çevresi ve Hazar Denizi çevresi petrol-doğal gaz havzaları ile rezervlerin detaylı analizi ve bu yataklar üzerindeki petrol şirketlerinin yatırımları açıkça ortaya konduğunda, II. Körfez Savaşı'nın geçeceği coğrafi alanı belirlemiş oluruz. Bu alanda politik yeniden yapılanmalar, bu yeniden yapılanmaların belirleyicisinin savaş sanayi ve politikanın en yoğun biçiminin savaş olduğunu açık bir şekilde ortaya koyacaktır. Bu savaşı belirleyen küresel etmenler ise küreselleşmiş para sermayenin dolaşımı önündeki ulusal engellerin kaldırılması ve küresel para sermayenin yoğun bir biçimde yatırıma girdiği petrol sanayinin yeniden yapılandırma gereğidir. Petrol rezervlerinin geliştirilmesi ileri teknoloji ve de daha büyük yatırımları gerektirmektedir. Geçmişte 7 kız kardeş olarak bilinen (günümüzde şirket evlilikleri ile "Beş lezbiyen" diye tanımlanan) Exxonmobil, Chevrontexaco, Bpamaco, Hollanda Kraliyet/Shell ve Gulfoil'den oluşan küresel petrol şirketleri, bu yatırımları yapabilmek için alması gereken garanti, bu sahaların kalıcı imtiyaz haklarının kendilerine verilmesidir.

1950'li yıllarda, Rusya dışında hemen hemen tüm dünya petrol ve doğal gaz sahalarının mülkiyetine sahip olan bu 7 kız kardeş, 1951'den sonra başlayan millileştirme çabaları sonrasında mülkiyetleri önce %90'lara, yetmişli yılların başında %70'lere, yetmişli yılların sonunda %20'lere düşmüştür. Günümüzde dünya petrol tekelini oluşturan bu küresel şirketler, dünya petrol rezervlerinin %20'den daha azının direk imtiyazlarına sahiptir. Diğer %80'lik kısım hemen hemen OPEC ülkeleri (Petrol Ihraç Eden Ülkeler Birliği) elindir. Bu ise dünya petrol düzeninin ana çelişkilerinden birini oluşturmaktadır.

İki kutuplu soğuk savaş döneminde Arap milliyetçiliği etkisinde İran-Arap devletlerinin petrol ve doğal yataklarını millileştirmesi, küresel petrol şirketlerinin petrol sahaların %80'ni kaybetmelerine sebep olmuştur. Bu üretime yansımış olup, örneğin 1972 yılında Exxon petrol şirketi 5,0 milyon varil ve Mobil petrol şirketi 2,3 milyon varil olmak üzere toplam 7,3 petrol üretirlerken 2000 yılında dünyanın en büyük bağımsız petrol şirketi Exxonmobil sadece 2,6 milyon varil petrol üretebilmiştir. Bunun aksine Suudi Aramco devlet petrol şirketi 8,8 milyon varil petrol üretmiştir (IEA, 200 la).

Özellikle petrol şoku dönemlerinde petrol fiyat artışları Arap ülkeleri ve petrol şirketleri ellerinde büyük miktarda petro-dolar birikmesi, dünyanın mali genişlemesine kaynak olmuştur. Günümüze değin bilinen ve yeni klasik yöntemler ile OPEC ulusal devletlerince işletilen petrol yataklarında işletme zorlukları ortaya çıkmıştır. 5 küresel şirkete Ulusal devletler tarafından yapılan birlikte işletme teklifleri; yeni teknolojik gelişme ile ulaşılacak jeolojik rezervlerin geliştirilmesi koşulunu içermektedir. Şirketler ise bu tekliflere bu yataklar üzerinde kalıcı kullanım imtiyazı haklarının kendilerine verilmesini şart koşmaktadır.

Bu noktada Iran, Irak, Libya gibi Amerikan şirketlerinin tamamen kontrolünden çıkan petrol yatakları yanında Suudi Arabistan, Kuveyt gibi ülkelerde Suudi Ailesi'nde olduğu gibi petrol yatakları üzerindeki dinsel temele dayanan vazgeçilmez imtiyazlar, küresel petrol şirketleri için artık dayanılmaz bir hal almıştır, işte bu konu "rejim değişikliği, "regime change" ve "demokratikleşme" projesinin altında yatan gerçektir.

Irak ve İran'ın ABD tarafından bölünmesi stratejisi

Ortadoğu ve Orta Asya'nın söz konusu kaynaklarının üretilmesi yanında büyük tüketici ülkeler olan ABD ve Avrupa'nın ve Çin-Uzakdoğu'ya taşınması gerekmektedir. Dolayısıyla petrol ve doğal gazın üretilmesi kadar güvenli ve ekonomik güzergahlardan taşınması da önem kazanmaktadır. Bu sebeple ABD, Orta Asya petrol ve doğalgazını Avrasya Enerji Koridoru (Eurasian Energy Corridor) oluşturarak Akdeniz'e indirmeyi planlamaktadır (Alirıza ve Çiftçi, 2002; Larrabee ve Lesser, 2003). Bu koridor ise Kuzey İran, Kuzey Irak ve Türkiye üzerinden Akdeniz'e uzanan bir alanı kapsayacak gibi görünmektedir. Bunun verileri şunlardır;

1) Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı (önceleri 2,4 milyara dolara mal olması hesaplanan hattın ayrıntılı çalışmalar sonunda 2,8-2,9 milyar dolara mal olacağının belirlenmesi) ileŞahdeniz-Erzurum doğalgaz boru hattının ekonomik olmadığının ileri sürülmesi,

2) ABD petrol şirketlerinin, Orta Asya petrol ve doğalgazının İran üzerinden taşınmanın ucuz olacağını düşünmesi,

3) Kazakistan'ın İran yolunu tercih ediyor olması ve

4) İran yolu geçerli olması durumunda Rusya etkisinin bertaraf edilecek olmasıdır (Larrabee ve Lesser, 2003).

Bu durum ya Irak ve İran'daki yönetimlerin değiştirilmesi ile ya da Fuller ve Lesser (2000) ve Stratfor (2002)'da ipuçları olduğu gibi Irak ve Iran'ın kuzeyinin bölünmesi ile gerçekleşebilir.

ABD tarafından Kürt devletinin olmazsa olmaz koşul olarak ileri sürülmesi, Kürt kartının güney-batı İran'da da masaya konma amacını gün gibi ortaya koymaktadır. İran petrol ve doğal gaz sahaları körfezin batı kıyısında ve Irak sınırında yer alır. Saddam'ın 1980 yılında İran'a saldırması, sınırların biraz değiştirilmesi ile İran'ın petrol sahaları üzerinden atılabilmesini olanaklı kılacağı içindi.

Bu saldırı ABD şirketlerince desteklenmiştir. Çünkü İran devrimi ile şirketler ellerinde çıkan İran petrollerine Saddam'ın el koyması ABD şirketlerinin çıkarı doğrultusunda bir gelişme idi. Oysa, günümüzde ABD kontrolündeki "Kürt Devletinin" bu bölgeye sözde etnik nedenler ile uzanması, ABD'nin yeni açık stratejisidir. Zira bu bölgede "Kürdistan ve Luristan" gibi Kürtler, Lurlar ve Bahtiyariler'den oluşan etnik gruplar, kuzeybatı İran, Kuzeydoğu Irak petrol ekseni üzerinde yaşayan halklardır. Bu halkların İran ve Irak'tan ayrılma gibi tarihsel kökenli talepleri vardır. Bu talepler, yeni Wilson prensiplerine göre "demokratik ve bağımsız" devletler olarak petrol şirketlerine bağlanması senaryosu olduğu aşikardır.

Bu senaryoda kuzey-doğu Irak ve batı İran'daki petrol bölgelerinin Kürtler yönetiminde oluşturulacak bir devlet ile bu yatakların güneyine Körfez'e doğru uzanan devamında ise Şii olmasına karşılık etnik olarak İranlı olmayan ve merkezi yönetimden tarih boyunca bağımsızlık talepleri olan Lurlar ve Bahtiyarilerin oluşturacağı bir devlet projesi yer almaktadır. Yeni Wilsonculuğun Irak'ı ve İran'ın petrol bölgelerini kontrol altına alma hedefini Kürdistan ve Luristan devletlerinin kurulması ile gerçekleştirileceği bu savaşın amaçlarından biridir.

Petrol savaşının Türkiye'ye etkisi

Kendilerini terörist örgütler listesine alan ABD yönetiminin "tavrını anlayamayan" KADEK yöneticileri, ABD'ye "Barzani-Talabani'nin bırakın devlet, parti bile oluşturamayacağı, ancak aşiret olduklarını" söyleyerek Kürt kartını ancak kendileri ile oynayabileceklerine ikna etmeye çalışmaktadırlar. KADEK sözcüleri, Türk ordusunun Kuzey Irak'a girmesine Barzani-Talabani ikilisi gibi tavır almamakta, tam tersi Türk ordusunun bölgede zaten var olduğunu, yeni kuvvetler girerse KADEK'lilere saldırmadıkça Türk ordusu ile savaşmayacaklarını ifade ederek, Barzani-Talabani ikilisinden çok farklı bir söylem ileri sürmektedirler.

Eğer Türk ordusu Kuzey Irak'ta KADEK'lilere saldırırsa, KADEK'liler Türkiye'ye geçerek Türkiye'de mücadele edecekleri tehdidini yapmaktadırlar. Bunun anlamı "Türkiye Kürtleri arasında" ABD destekli Barzani-Talabani ikilisinin sözünün geçmesinden çekinen KADEK sözcüleri bu etkiden çok rahatsız olduğunu ifade ederek Türkiye'de kendilerinin etkili olduğunu ABD'ye göstermek istemektedirler. Meclisteki tezkere oylamasında belli bir kesimin oyu Türk Ordusunun Kuzey Irak'a girmesine hayır oyudur, yoksa ABD'nin Türkiye'de konuşlanmasına karşı değildir.

Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesine karşı çıkan ABD, Barzani-Talabani'yi öne çıkartarak Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesini engellemeye çalışmaktadır. Bu senaryonun başka bir aşaması ise Türk Ordusunun Kuzey Irak yerine Kuzey İran'a diğer bir ifade ile Güney Azerbaycan'a girerek Kuzey Azerbaycan ile birleştirilmesi projesine Türkiye hazırlanmaktadır (Fulller ve Lesser, 2000).

Musaddık'ın millileştirdiği İran petrollerinin Güney İran ve Kuzey İran olarak güneyde Kürdistan-Luristan, kuzeyde büyük Azerbaycan projesi çok uzak bir senaryo değildir. Bu senaryonun İran'ın başında Demokles'in kılıcı gibi sallanması, İran'ın demokratikleştirilerek, bütünlüğünü koruyarak, petrol şirketlerinin istediği kalıcı imtiyazı vermesine zorlamaktadır.

Çeçenistan'daki katliama gözlerini kapayan Almanya-Fransa ve ABD­nin, Rusya ile olan hesapları ise Rusya'yı yanına almaktır. Almanya-Fransa merkezi Rusya'yı askeri çevre, petrol ve doğal gaz alanı olarak görmektedir ve Rusya ile bütünleşmeye mecburdur. ABD ise Rusya'yı ikili bağlama ile Lukoil-Yukos Petrol şirketleri ve Gazprom'un Amerikan şirketleri ile bütünleşmesi, Rusya petrol ve doğal gazının küresel şirketlere verilerek modern 21. yüzyılın "Rusya'sının inşasını" vaat etmektedir. Aksi taktirde Rusya'nın bölüneceği ve istikrarsız bir coğrafya olarak dünya ekonomik sistemi dışına itileceği B senaryosunu olarak Rusya'ya dayatmaktadır (Öğütücü, 1998).

İran'ın demokratikleştirilerek küresel petrol şirketlerine tüm imtiyazların kazandırılması, Fransa-Almanya-Rusya açısından en olumsuz gelişme olacağı açıktır. Bu durumda Rusya'da sadece Gazprom hisselerinin %40'ını Exxonmobil petrol şirketlerine satılarak devlet giderlerinin 5 yıllık harcamalarının sağlanabileceği ABD tarafından Rusya'ya, modern Rusya'ya giden yol olarak önerilmektedir (Öğütücü, 1998).

* Bu yazı 2. Körfez Savaşı Öncesinde yazılmıştır. Yazı, Prof. Dr. Şener Üşümezsoy'un İleri Yayınları'ndan çıkan " Petrol Şoku ve Ortadoğu Haritası " ile İnkılap Yayınları'ndan çıkan "Yeni Dünya Petrol Düzeni ve Körfez Savaşları" isimli kitaplarında yayımlanmıştır.,

http://www.turksolu.com.tr/314/usumezsoy314.htm

TÜRK DÜNYASI ANALİZLERİ 
Prof. Dr. Şener Üşümezsoy

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder