4 Nisan 2016 Pazartesi

Türkiye’nin Dış Politikası Bağlamında Ortadoğu’ya Yönelik Tutumları BÖLÜM 1



   Türkiye’nin Dış Politikası Bağlamında Ortadoğu’ya Yönelik Tutumları BÖLÜ,M 1 



 Üniversite Öğrencilerinin Algıları Hakkında Bir Alan Araştırması 
Sabri ÇİFTÇİ 1  
Fatih ERTUGAY  2 

1 Yrd. Doç, Dr., Cumhuriyet Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü 
2 Araş. Gör. ,Cumhuriyet Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü 


Özet 

21. yüzyılın başından beri Türk dış politikası çok önemli bir dönüşüm geçirmektedir. “Çok yönlü dış politika” anlayışına bağlı olarak dış politikada kamuoyu önemli bir parametre olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada, öncelikle Türkiye’nin 1950’li yıllardan beri izlediği dış politika, Ortadoğu merkeze alınarak özetlenmekte, ardından da dış politika ile ilgili tutumlar değerlen dirilmektedir.  Çalışmada 800 üniversite öğrencisi ile yapılan bir anketin sonuçları incelenerek dış politika ile ilgili algıların ampirik bir çözümlemesi verilmektedir. Kamuoyunun ve seçmenlerin en dinamik kesimi olan üniversiteli gençlerin çok yönlü bir dış politika algısına sahip oldukları ve dış politikada Türk dünyası ve Avrupa Birliği’ni (AB), İslam dünyası ve Ortadoğu’ya göre öncelikli gördükleri belirtilmektedir. 

Anahtar Kelimeler: Anket, Dış Politikaya Dönük Tutumlar, Gençlerin Algıları, Kamuoyu, Ortadoğu, Türk Dış Politikası



GİRİŞ


Soğuk Savaşın bitmesinin ardından Türk dış politikası yeni bir yön arayışına girdi. İki kutuplu dünyada Türkiye bir köprü veya Sovyet tehdidine karşı Batı çıkarlarını koruyan en uçtaki ülke olarak tanımlanırken, 1990’lı yıllardan itibaren Türkiye’nin jeopolitik önemi yeni paradigmalarla açıklanmaya başlandı. Soğuk savaşın hemen ardından Türk dış politikasının seyri kimilerince idare-i maslahat (muddling-through)4 olarak tanımlanırken, AKP’nin iktidara gelmesi ve Ahmet Davutoğlu’nun önce danışmanlık ardından bakanlık kanalıyla dış politikaya yön vermesi Türk dış politikasında yeni bir hareketlilik başlattı. Bu hareketlilik Davutoğlu’nun stratejik derinlik yaklaşımında teorik bir temel bulurken Türkiye’yi bir köprü olmanın ötesinde bir merkez ülke olarak tanımladı. Söz konusu yeni hareketlilik çok yönlü dış politika ve komşularla sıfır problem stratejilerini esas aldığından5 Türkiye Batı’ya endeksli politikalar yerine Ortadoğu, Kafkaslar ve 
Orta Asya gibi bölgelerde ekonomik ve siyasal girişimlerini hızlandırdı. Özellikle Ortadoğu’ya yönelik politikalar Türkiye’nin dış politikasında bir Ortadoğu (lu) laşma temayülüne girdiği  yönünde eleştiriler doğurdu. 

Türk dış politikasında yaşanan yeni hareketlilik, uluslararası sistem düzeyinde yaşanan dönüşümün bir sonucu veya AKP’nin lider kadrosunun değerlerinin bir yansıması olarak görülebilir. Bu konuda son yıllarda yapılan çalışmaların sayısı bir hayli fazla7. Bu makalede söz konusu çalışmaların genellikle ihmal ettiği bir konu üzerinde durulacaktır. 

Bir başka deyişle 

3 Bu çalışma, Cumhuriyet Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri (CÜBAP) tarafından IKT-78 proje numarası ile desteklenmiştir. 

4 Ahmet Sözen, “A Paradigm Shift in Turkish Foreign Policy: Transition and Challenges”, Turkish Studies, 103-123, Cilt: 11, Sayı: 1, 2010, s. 104. 

5 Ahmet Davutoğlu, “Turkey’s Foreign Policy Vision: An Assessment of 2007”, Insight Turkey, Cilt: 10, Sayı: 1, Ocak-Mart 2008, ss. 77-96.

6 Tarik Oguzlu, "Middle Easternization of Turkey's Foreign Policy: Does Turkey Dissociate from the West?" Turkish Studies, Cilt: 9, Sayı: 1, (2008): 3-20. 

7 Mustafa Aydın, “Determinants of Turkish Foreign Policy: Historical Framework and Traditional Inputs”, Middle Eastern Studies, Cilt: 35, Sayı: 4, 1999, ss.152-186; Ziya Öniş, “Multiple Faces Of The “New” Turkish Foreign Policy: Underlying Dynamics And A Critique”, Glodem Working Paper Series, 04/2010 Center for Globalization and Democratic Governance, Koç University, Bülent Aras and Aylin Gorener, “National Role Conceptions and Foreign Policy Orientation: The Ideational Bases of The Justice and Development Party's Foreign Policy Activism in The Middle East”, Journal of Balkan and Near Eastern Studies, Cilt: 12, Sayı: 1, 2010 , s. 73-92; Sözen, “A Paradigm Shift…”, s. 103-123; Oguzlu, "Middle Easternization…”, s. 3-20; Bülent Aras, “Davutoğlu Era in Turkish Foreign Policy”, SETA (Foundation for Political, Economic and Social Research), www.setav.org, (Erişim Tarihi, 08.22.2010); Şaban Kardaş, “Turkey: Redrawing the Middle East Map Or Building Sandcastles?”, Middle East Policy, Cilt: 17, Sayı: 1, 2010, s. 115-136. 



AKP’nin dış politika hareketliliğinin iç siyasette önemli bir değer olduğu gerçeği vurgulanacaktır. Özellikle Davos çıkışı ile birlikte önem kazanan dış politika-iç politika bağlantısı, AKP’nin ekonomik kriz döneminde halk desteğini belli bir düzeyde tutması ve milli duygulara hitap ederek geniş kitlelerin sempatisini kazanmasında araçsal birönem taşımaktadır. Öniş’e göre, AKP’nin dış politika hamlesi büyük ölçüde kamuoyunun tercihleriyle uyum arz ederek iç politika ile dış politikanın iç içe geçmesi sürecini ifade ediyor 8. 
Fakat hemen belirtmek gerekir ki, bu ilişki simetrik bir ilişki değildir, başka bir anlatımla dış politika hamlelerinin iç politikayı etkileme ve belirleme oranı ile kamuoyunun dış politika tercihlerini belirleme oranı ve düzeyi aynı değildir. Bu durumun daha iyi anlaşılabilmesi için Türkiye’de dış politikanın oluşumunda ihmal edilen bir ilişkinin, sözü edilen iki boyutunun ayrıca ele alınması gerekiyor 9. 

Demokrasilerde yurttaş tercihleri ile hükümet politikaları arasında bir uyumluluk olması ideal bir durumdur. Siyasal liderler politika oluştururken ve uygularken kamuoyunun tercihlerini dikkate aldıkları takdirde, hem demokrasinin gereğini yerine getirir hem de siyasal bir yatırım yaparlar. Bir başka deyişle demokratik bir süreçte, iktidarlarını pekiştirmek isteyen liderlerin mutlaka kamuoyunun eğilimlerini ve tercihlerini dikkate alması gerekmektedir. Günümüzün küreselleşen dünyasında siyasetin eşanlı olarak ulusal ve uluslararası düzeylerde oynanan bir oyun olduğu dikkate alınırsa, dış politika-iç politika bağlantısının ve bu bağlamda kamuoyunun tercihlerinin önemi daha iyi anlaşılabilir. Bu önem dolayısı ile de kamuoyunun tercihlerinin ve eğilimlerinin belirlenmesi, mevcut politikalara yönelik tutumlarının tespit edilmesi, aradaki ilişki hakkında ciddi ipuçları verecektir. 

Bu çalışmada konuyla ilgili ampirik bir araştırma yaparken, her bir dış politika tercihi, stratejisi ve kavramı ile ilgili (örneğin “ritmik diplomasi”, “stratejik derinlik” vb.), algıları ölçme ve değerlendirmeye yönelik bir yöntem izlenmemiştir. Daha ziyade, Türk kamuoyunun önemli ve aktif gruplarından olan üniversite gençliğinin Türkiye’nin dış politikası hakkındaki tutumlarının incelenmesi hedeflenmiştir. 

8 Öniş, “Multiple Faces...”, s. 19. 

9 Bu konuda teorik bir tartışma için şu çalışmanın ilk bölümlerine bakılabilir bkz. Duygu Sezer, Kamuoyu ve Dış Politika 1964-1968, (Ankara: AÜSBF Yay.,1972). 

Aslında, İngilizce siyaset bilimi literatüründe bu konu üzerinde yapılmış çalışmaların sayısı bir hayli fazladır. Bu konuda yapılmış önemli çalışmalardan bazıları şunlardır James N. Rosenau, Public Opinion and Foreign Policy: An Operational Formulation, (New York: Random House, 1961); Ole R. Holsti, Public Opinion and American Foreign Policy, (Ann Arbor: University of Michigan Press, 1996); Thomas Risse-Kappen, “Public Opinion, Domestic Structure and Foreign Policy in Liberal Democracies”, World Politics, Cilt: 43, 1991, ss. 479–512; Eugene R. Wittkopf, Faces of Internationalism: Public Opinion and American Foreign Policy, (Durham, NC: Duke University Press, 1990). 



Bu amaçla yapılan anket çalışmasında daha çok bölge odaklı ve uzun vadeli politika yaklaşımlarının ve uygulamalarının değişip değişmediği ve üniversite gençlerinin bu konudaki tutum ve beklentileri ele alınmıştır10. Bu açıdan, AKP’nin dış politika yöneliminde en tartışmalı alanlardan biri olan Ortadoğu ekseni, Türkiye’nin dış politikasında Ortadoğu(lu)laşma eleştirilerine yol açmış ve bu eleştirinin üniversite öğrencileri arasında nasıl algılandığı sorusu araştırılması gereken bir alan olarak karşımıza çıkmıştır. Fakat unutmamak gerekir ki, dış politika bir bütün halinde ele alınmak zorundadır. Bu nedenle, anket çalışmasında sadece ve doğrudan Ortadoğu’ya yönelik dış politika tercihleri ve bunlar üzerinden şekillenen bir değerlendirme değil, genel bir dış politika algısı ve bunun alt bir başlığı olan Ortadoğu politikası üzerine bir değerlendirme yapılmıştır. 

Makalede, geçmişten günümüze Türkiye’nin Ortadoğu politikasının genel bir muhasebesi verildikten sonra, kamuoyunun eğilimleri ve dış politika algısı arasındaki ilişkiyi anlamamızı kolaylaştıran teorik tartışmalara kısaca değinilecek tir. Makalenin üçüncü bölümünde Cumhuriyet Üniversitesi öğrencileri arasında yapılan dış politika algısı ile ilgili anket çalışmasından elde edilen sonuçlar ortaya konacak ve gençlerin özellikle Ortadoğu politikası, karşılaştırmalı olarak alternatif dış politika tercihleri ve genel itibari ile dış politika kararları ile ilgili tutumları tartışılacaktır. Sonuç bölümünde ise üniversite öğrencilerinin tutumlarından hareketle son dönem dış politika tercih ve uygulamalarının nasıl görüldüğü ve algılandığı ile ilgili genel değerlendirmeler yapılacaktır. Tüm değerlendirmelerde, var olan algıların tespiti kadar, olması gereken dış politika tercihlerine yönelik algı ve beklentilerin de ortaya konmaya çalışılacağı 
belirtilmelidir. 

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI VE ORTADOĞU 

Çalışmanın giriş kısmında da belirtildiği üzere, kamuoyunun politika yapıcıların karar ve uygulamaları üzerinde etkisi ancak demokratik bir düzende anlam kazanabilir. Siyasal sistemin işleyişinde kamuoyunun etkisi, ancak farklı siyasi aktörlerin devreye girebildiği, farklı toplumsal kesimlerin taleplerini siyasal sisteme iletebildiği bir vasatta anlam ve değer kazanacaktır. 

10 Türkiye’de benzer çalışmalar son zamanlarda yapılıyor olsa da henüz yeterli düzeyde değildir. Bu konuda özellikle bazı STK’lar ile bazı araştırma merkezleri değerli katkılarda bulunmuşlardır. Örnek olarak USAK’ın “USAK Türk Dış Politikası'nda Yön Değişimi Anketi - Aralık 2009”, “USAK 4. Dış Politika Algılaması Anketi - Ağustos 2009”, “USAK Ortadoğu Algılama Anketi - Mart 2006” ve “USAK 3. Dış Politika Algılama Anketi (DPAA) - Aralık 
2005”, http://www.usak.org.tr/anketler.asp, (Erişim Tarihi, 13.03.2011) dış politika anketleri ile TESEV’in “Ortadoğu’da Türkiye Algısı” ve “Arap Dünyasında Türkiye Algısı”, 
http://www.tesev.org.tr/default.asp?PG=DPL03TR04, (Erişim Tarihi, 13.03.2011) 
adlı anket verilerine dayalı çalışmalarına bakılabilir. 



Bu nedenle çalışmanın bu bölümünde Türkiye’nin Ortadoğu politikasının evrimi çok partili siyasal rejime geçilen 1950’den itibaren ele alınacaktır. Yoksa çalışma, ne tüm Cumhuriyet tarihi boyunca ne de yaptığı dönemselleştirme itibari ile kuramsal ve pratik bir kamuoyu-dış politika ilişkisi analizi olarak öngörülmemiş tir. 

1950-2000 Arası Türkiye’nin Dış Politikası Bağlamında Ortadoğu 

Tek partili yıllarda Türk dış politikasında güvenlik kaygısı belirleyici olmuştur. Çok partili siyasal yaşamla birlikte bazı kırılmalar görülse de aynı güvenlik kaygısı Türkiye’nin Sovyet bloğu karşısında Batı endeksli bir politika benimsemesine yol açmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İngiltere ve Fransa’nın bölgeden çekilmesiyle bağımsızlığını kazanan ülkeler beklenenin aksine Türkiye’nin Ortadoğu ile ilişkilerinin gelişmesi sonucunu doğurmamıştır. Tam aksine, 1950’li yıllar Türkiye’nin bölgeden daha da uzaklaştığı yıllar olmuştur11. Bu dönemde Batıcılığın dış politikanın başat ölçütü olması, Türkiye’yi bölgeden uzaklaştırmakla kalmamış, bölge halkı nezdinde Türkiye imajı ciddi şekilde zedelenmiştir. 1950’li yıllarda “aktif taraflılık” 
politikasını izleyen Türkiye’nin adeta Batı’nın bölgedeki temsilcisi olarak hareket ettiği görülmektedir. Kısaca, bu dönemde Türkiye’nin ‘abartılı’ denebilecek bir Batı eksenli dış politika izlediği gözlenmektedir12. 

Soğuk Savaş boyunca Ortadoğu’da kutuplar arası güç mücadelelerinin devam ettiği görülmüştür13. Bu dönemde ABD, İngiltere’nin çekildiği bölgeleri kendi denetimi altına sokarken, SSCB de Batı karşıtı rejimlerle işbirliğine yönelmiştir. Türkiye ise II. Dünya Savaşı’nın başında ortaya çıkan ve savaştan hemen sonra artarak hissedilmeye başlanan Sovyet tehdidi nedeniyle NATO’ya katılarak Batı bloğu içinde yer almıştır. Bu yıllarda, tıpkı tek parti döneminde olduğu gibi, Türkiye’nin Ortadoğu politikası da dâhil tüm dış politika stratejisi SSCB 
tehdidi üzerine kurulmuştur. Bu dönemde Türkiye’nin güvenlik kaygılarıyla Batı’nın siyasi, ekonomik ve askeri kurumlarında yer almaya çalıştığı gözlenmektedir. 


11 Ömer Kürkçüoğlu, “Çoklu Bir Dış Politika İzleyebilecek Birikim ve Maharet Dışişlerinde Var”, Mülakatlarla Türk Dış Politikası Cilt I, Habibe Özdal et. al. (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2009), s. 23. 

12 Mehmet Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu Politikası: Süreklilik ve Değişim”, Akademik ORTA DOĞU, Cilt: 4, Sayı: 2, 2010, s. 9. 

13 Armağan Kuloğlu, “Soğuk Savaş Döneminden Günümüze Ortadoğu’daki Gelişmeler ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri”, Türk Dış Politikası, III. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Sedat Laçiner (der.), (Ankara: 
Cantekin Mat., 2009), s. 207. 



Türkiye’nin 1950’li yılarda Ortadoğu’da meydana gelen olaylar karşısında ortaya koyduğu dış politika stratejisi, Türkiye’yi Batıya yaklaştırırken, Araplardan uzaklaştırmıştır 14. 

Bu uzaklaşmada özellikle Soğuk Savaş’ın aynı kampa girmeye mecbur bıraktığı Türkiye ve İsrail yakınlaşması son derece belirleyici olmuştur15. 1967 ve 1973 Arap-İsrail Savaşları, 1975-1990 arası dönemde yaşanan Lübnan İç Savaşı, 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgali, 1980-1988 arasında yaşanan İran-Irak Savaşı gibi olaylar ve büyük devletlerin bu olaylarda oynadığı aktif roller Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirmesini engellemiştir. Dolayısıyla 1990’ların başına kadar süren Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin tek başına inisiyatif kullanarak Ortadoğu’da yeni dış politika hamlelerine yönelmesi mümkün olmamıştır. Fakat bu dönemde özellikle Kıbrıs konusunda Batı’nın Türkiye’yi hayal kırıklığına uğratması ile birlikte Türkiye Ortadoğu’ya 
yönelik politikasını yeniden gözden geçirme gereği duymuştur. Johnson Mektubu16, Türkiye’yi 1950’li yıllarda yürüttüğü Ortadoğu’ya yönelik dış politikasında değişiklik yapmaya itmiştir17. Bu dönem Türk dış politikası açısından çok yönlülüğe geçişin bir anlamda başlangıcıdır. Türkiye hem Kıbrıs meselesinde Arapların desteğini almak, hem Sovyetler Birliği ile ilişki kurup 
Amerika’dan sağlayamadığı ekonomik desteği buradan sağlamak adına çok yönlü bir politikaya girişmeye çalışmıştır18. 

1980’li yıllarda, Türk dış politikasında güvenlik ve savunma konuları belirleyici olmaya devam etmiştir. İran İslam Devriminin gerçekleşmesi Türkiye’nin Ortadoğu politikasında önemli sonuçlar doğurmuş ve Türkiye’nin Orta Doğu’ya yönelik politikasına ideolojik bir anlam yüklenmesine neden olmuştur. İran’daki gelişme dışında Türkiye’nin Ortadoğu politikasında terör ve su sorunu gibi meseleler Türkiye’nin bölgeye bakışında belirleyici olmuştur19. Ayrıca 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra tekrar çok partili siyasi yaşama geçiş süreci ve askeri darbenin çok boyutlu etkilerinin siyasi yaşam üzerindeki kalıcı etkileri iç politikayı etkilediği gibi dış politikayı da doğrudan etkilemiştir. Resmi ideolojinin kendini restorasyonu 20 olarak tanımlanan bu askeri müdahale özellikle İran İslam Devrimi’nin de etkisiyle dış politikada bir kez daha Ortadoğu konusunda mesafeli durulmasına neden olmuştur. 

14 Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu…”, s. 9. 

15 Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu Siyaset, Savaş ve Diplomasi, 4. Baskı, (Bursa: MHM Yayınları, 2008), s. 622. 

16 Bu olayın Türk-Amerikan ilişkilerine etkisi ve Türk dış politikasına yansıması için bkz. Halil Şimşek, “Johnson Mektubu ve Türk-Amerikan İlişkilerine Etkisi”, Yeni Dönem Türk Dış Politikası Uluslararası IV. Türk Dış Politikası 
Sempozyumu Tebliğleri, Osman Bahadır Dinçer et. al. (der.), (Ankara: Cantekin Mat., 2010). 

17 Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu …”, s. 10. 

18 Çağrı Erhan, “Türkiye Ortadoğu’da ABD Ne İstediyse Yapmıştır”, Mülakatlarla Türk Dış Politikası Cilt I, Habibe Özdal et. al. (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2009), s. 51. 

19 Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu …”, s. 10. 

20 Bu konuda bakınız Hasan Bülent Kahraman, Türk Siyasetinin Yapısal Analizi I, (İstanbul: Agora Kitaplığı, 2008). 


Soğuk Savaş sonrası dönemde SSCB’nin yıkılması Türkiye’nin önemli bir güvenlik rahatlığına kavuşmasını ve hareket alanının genişlemesini sağlamış olsa da21 Irak’ın Kuveyt’i işgali yeni döneme damgasını vurmuş ve Batılı güçlerin bölgeye askeri olarak yerleşmesi sonucunu doğurmuştur. Özal döneminde Körfez Savaşı, Türkiye için Soğuk Savaş sonrası dönemde azalan stratejik öneminin canlandırılması için bir fırsat olarak görülmüştür22. Genel olarak 1990’lı yıllar Türk dış politikasında bir yön arayışının devam ettiği ve bazı uzmanların 
idare-i maslahat dönemi olarak tanımladığı bir dönemdir23. 

1990’larda Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini şekillendiren iki önemli etken olmuştur. Birincisi Türkiye’nin PKK ile mücadelesi, ikincisi de 1991’den sonra Kuzey Irak’ta meydana gelen iktidar boşluğudur24. Bu iki sorun Türkiye’nin Ortadoğu politikalarında güvenlik kaygısını yeniden ön plana çıkarmıştır25. Güvenlik kaygısının daha ziyade Suriye ve Irak gibi Arap ülkelerinden kaynaklanması, Türkiye-İsrail ilişkilerinin gelişmesini beraberinde getirmiştir. Türkiye’nin Ortadoğu’ya güvenlik merkezli bakışı 1990’lı yıllarda Türk-İsrail stratejik ortaklığının ortaya çıkmasına neden olurken, Türkiye’nin Arap dünyasından uzaklaşması şeklinde algılanarak, Arap dünyasından ciddi şekilde eleştiri almasına sebep olmuştur26. Bununla birlikte 90’lı yılların sonlarına doğru AB ile ilişkilerin gelişmesi ve Suriye ile olan sorunların çözüm sürecine girmesi Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik dış politikasını daha dengeli bir çerçeveye oturtmasına zemin hazırlamıştır27. 

2000 Sonrası Türkiye’nin Dış Politikası ve Ortadoğu 

2003 yılında Irak’ın işgali ile birlikte Ortadoğu’da yeni dengeler oluşmaya başlamıştır. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin Ortadoğu politikasındaki söylem ve eylemi çoğu bölge ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de endişe yaratmıştır. 2001’den sonra Türkiye geleneksel bölge politikası olan “Ortadoğu sorunlarından uzak durma” yaklaşımıyla sorunlardan kurtulamayacağını 
anlamıştır. 


21 Arı, Geçmişten Günümüze…, s. 623. 

22 İrina Svistunova, “Irak Faktörünün Türkiye’nin Dış Politikasına Etkisi”, Ortadoğu Analiz, Cilt 2, Sayı 19-20, 2010, s. 88. 

23 Sözen, “A Paradigm Shift…”, s. 104. 

24 Svistunova, “Irak Faktörünün Türkiye’nin…”, s. 88. 

25 Gamze Güngörmüş Kona, “Ortadoğu Siyasetini Belirleyen Üç Temel Aktör: Türkiye-ABD-Rusya Federasyonu”, Global Strateji, Yıl 4, Sayı 14, 2008, s. 85. 

26 Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu …”, s. 11. 

27 Arı, Geçmişten Günümüze…, s. 628. 


Daha da önemlisi, gerek kamuoyunda gerekse de seçkinler düzeyinde savaş karşıtlığı genel kanı haline gelmiş ve Ortadoğu’yu kendi sömürgeci emelleri için bölüp yönetmeye çalışan emperyalist Batı algısı tekrar canlanmıştır28. Bundan sonra Türkiye bölge sorunlarına karışmayarak değil, sorunlara karşı çözüm önerileriyle ve barış yanlısı politikalarıyla riski azaltacağını düşünmeye başlamıştır29. TBMM’de ABD’nin işini kolaylaştırması beklenen tezkerenin reddinin ardından, ABD’nin Irak’taki başarısızlığı Ortadoğu’da bir güç boşluğu ortaya çıkarmıştır. Türkiye ve İran gibi bazı bölge ülkeleri ile küresel güçler bu boşluğu kendi ekonomik ve siyasi çıkarları doğrultusunda doldurmaya çalışmışlardır. Bu bir anlamda Türk dış politikası için kaçınılmaz bir durumdur. Çünkü Ortadoğu gibi hareketli ve istikrarsız bir bölgede yer alan Türkiye’nin bu şartlardan etkilenmemesi düşünülemez. Bölge üzerindeki jeopolitik rekabet, 
kaçınılmaz olarak bu bölgeyi ve bölge ülkesi olarak da Türkiye’yi sürecin içerisine çekmekte ve bir takım adımlar atmaya zorlamaktadır30. Özal döneminde başlayan hareketlilik 1990’larda yerini dış politika kararsızlığına bırakmış olsa da, AKP iktidarından önce de Türkiye’nin Ortadoğu’da aktif bir politikanın ilk işaretlerini vermeye başladığını görüyoruz. 

Özellikle ABD’nin İran ve Suriye’ye karşı yaklaşımının sertleştiği ve uluslararası gerginliğin arttığı bir ortamda Türkiye-İran ve Türkiye-Suriye işbirliğinin yoğunlaşması Türkiye’nin aktif bölgesel politika izlemekte kararlı olduğunun kanıtıdır31. 

Ortadoğu Politikasında Değişen Retorik ve İç Politika-Dış Politika İlişkisi 

Türkiye’de, cumhuriyet tarihi boyunca yönetici elit, Ortadoğu ile kurulacak her tür ilişkinin, Türkiye’nin Batılı karakterine zarar vereceği ve Cumhuriyet ve modernleşme projesinden geriye dönüş anlamına gelebileceği düşüncesini taşımıştır. Batı eksenli politikalara rağmen Soğuk Savaş dönemi boyunca Türkiye, Batıyla yaşadığı problemler neticesinde zaman zaman Ortadoğu 
ülkelerine yaklaşmış ve onların desteğini almaya çalışmıştır; ama Ortadoğu hiçbir zaman yönelinecek bir alternatif olarak görülmemiştir 32. 

28 Gülden Ayman, “Türk Dış Politika Seçkinlerinin Ortadoğu Algılamaları ve Irak Savaşı”, Akademik Orta Doğu, Cilt: 1, Sayı: 1, 2006, s. 9. 

29 Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu …”, s. 12. 

30 Mehmet Seyfettin Erol, “11 Eylül Sonrası Türk Dış Politikasında Vizyon Arayışları ve ‘Dört Tarz-ı Siyaset’”, Gazi Akademik Bakış, Cilt 1, Sayı 1, Kış 2007, s. 52. 

31 Svitunova, “Irak Faktörünün …”, s. 91. 

32 Nasuh Uslu, “Türkiye’nin Yeni Ortadoğu Yaklaşımı”, Bilig, Sayı 52, Kış / 2010, s. 148. 


Ortadoğu’da sahip olunan tarihsel, kültürel, sosyal ve ekonomik bağların harekete geçirildiği veya geçirilmeye çalışıldığı süreç 2002 seçimlerinin ardından yaşanan iktidar değişikliği ile hız kazanmıştır33. Aslında AKP ile başlayan yeni Ortadoğu stratejisi, Türkiye’nin dış politikasındaki 1990’larda emareleri görülen dönüşümün yeni bir boyut ve hız kazanmış hali olarak ele alınabilir. . 

Bu yeni süreç Türkiye’nin bölgeye yönelik politikasının hem yapısında hem de söyleminde değişiklik meydana getirmiştir. Yapısal açıdan, Türkiye bölge sorunlarından uzak durarak değil, çözüm odaklı bir yaklaşım benimseyerek bölgede varlık göstermektedir. Bunun yanında Türkiye’nin Ortadoğu politikasının diplomatik dilinde de değişiklik olmuştur. İşbirliği, bütünleşme, gelişme, ortaklık gibi kavramlar ağırlık kazanmıştır34. Her şeye, her soruna, her kişiye açık “hele bir konuşalım” tarzı bir dış politika izlenmeye başlanmıştır. Yerel bir tarzın, bir 
“Türkiye, Anadolu tarzı”nın dış politikaya yansımış olduğunu söylemek mümkündür35. Bu yeni retorik/tarz sadece bu kavramlarla sınırlı kalmamakta “güvenlik üreten” ülke36, “stratejik derinlik”37 gibi diğer kavramlarla geliştirilmekte ve bu kavramlar çerçevesinde uygulamaya dönük yeni politikalara dönüşmektedir. Davutoğlu bu yaklaşımın temel ilkelerinin güvenlik ve 
özgürlük arasında denge, komşularla sıfır problem, komşu ülkelerle mevcudun daha ötesinde ilişkilerin geliştirilmesi, çok yönlü dış politika ve ritmik diplomasi38 olduğunu belirtmektedir. Bu kavramlar etrafında şekillenen yeni Türk dış politikası ile birlikte Türkiye’ye yönelik ön yargılar belli ölçüde kırılmış ve bölgedeki geleneksel ilişkiler belli ölçüde değişime uğramıştır. Türkiye, 
artık bölgede dikkate alınan bir devlettir. Kriz durumlarında Türkiye’nin ara buluculuğu aranmakta ve Türkiye’nin katkısıyla çözümler üretilmektedir. Birbirlerine düşman olan devletler Türkiye’nin gözetiminde bir araya gelmektedirler 39. 


33 Uslu, “Türkiye’nin Yeni...”, s. 149. 

34 Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu...”, s. 14. 

35 Ersel Aydınlı, “Bölgesel Güç Olmak ve Türk Dış Politikasında Yön Arayışları”, Yeni Dönem Türk Dış Politikası Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Osman Bahadır Dinçer et. al. (der.), (Ankara: Cantekin 
Mat., 2010), s. 57. 

36 Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu...”, s. 14. 

37 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik Türkiye’nin Uluslararası Konumu, 38. Baskı, (İstanbul: Küre Yayınları, 2009). 

38 Davutoğlu, “Turkey’s Foreign …”, s. 81. 

39 Uslu, “Türkiye’nin Yeni…”, s. 174. 


Bu yeni dış politikanın dönemsel olarak bir özeti yapılacaksa, bölgesel ve küresel sistemdeki değişimlerin etkisiyle Türkiye’nin 2000’lerin başında pasif, 2003’ten sonra aktif ve 2006 sonrası dönemde de proaktif bir şekilde Ortadoğu’daki ekonomik ve politik çıkarlarını hayata geçirmeye başladığı söylenebilir40. 

Dış politikada bazı alternatifler arasında tercihte bulunurken/karar verirken bu sürece dahil olan kişi ve kurumlar, siyasal yapı ve kamuoyu sonucu etkiler. Temelde bunlar genel hatlarıyla dış çevre ve iç çevre olarak iki kategoride ele alınmaktadır. Dışsal çevre uluslararası sistemin yapısı, diğer devletlerin çıkarları veya bölgesel ve uluslararası güç dağılımdır. İçsel çevre ise ülkenin siyasal yapısı, hükümet biçimi, kamuoyu ve karar vericilerin niteliklerini içerir41. Türkiye’nin AKP dönemi dış politikasında farklı saiklerin etkili olduğu bilinmektedir. Kardaş’a göre AKP’nin dış politikası dört farklı değişkenin ürünüdür. Bunlar güç dengesindeki ve sistem düzeyindeki değişimler, iç politikadaki değişimler, kimlik ve son olarak kamuoyunun eğilimleri olarak sıralanabilir42. 2002’de iktidara gelen ve daha sonraki yerel seçimler dahil dört seçimde halktan onay almaya devam eden AK Parti’nin, dış politika tercihlerinde özellikle sistemik etkileri ve uluslararası konjonktürü dikkate almakla birlikte kendi seçmeninin beklentilerini de göz ardı etmediği, hatta uygulamada bunları öncelediği söylenebilir. Burada vurgulanması gereken en önemli nokta demokrasilerde halkın beklenti ve isteklerinin hükümetler tarafından dikkate alınması gerekliliği, bunun dış politikaya yansıma biçimi ve bu politikanın 
yöneldiği bölgede nasıl algılandığı ve karşılık bulduğudur. Kamuoyunun eğilimlerinin dış politikada dikkate alınması demokratik düzenlerde anlam kazanabilecek bir olgudur. 

Demokratikleşme ve siyasal katılım arttıkça seçmen eğilimleri ve tercihleri önem kazanmaktadır. Özellikle yöneticilerin demokratik sorumluluğu ilkesi gereği dış politika tercihlerinde siyasal iktidar-seçmen tercihleri bağlantısı önem kazanmaktadır43. Amerika’da yapılan çalışmalar kamuoyunun dış politika konusunda tutarlı ve akılcı tutumlara sahip olduğunu ortaya koymuştur 44. Öniş’in dış politikanın demokratikleşmesi olarak adlandırdığı olgu, sivil toplumun dış politika hamlelerine katılımının giderek görünür bir hal alması ve dış politika ile ilgili kararlarda kamuoyunun eğilimlerinin öneminin artmasına işaret eder45. 


40 Ayman, “Türk Dış Politika…”,s. 34. 

41 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, 8. Baskı, (Bursa: MKM Yayınları, 2009), s. 188 vd. 

42 Kardaş, “Turkey: Redrawing…”, s. 117 

43 Ayrınıtlı bilgi için bkz. John H. Aldrich, Christopher Gelpi et al., “Foreign Policy and the Electoral Connection”, Annual Review of Political Science, Cilt: 9, 2006, 477-502. 

44 Matthew A. Baum, and Philip B.K. Potter “The Relationships Between Mass Media, Public Opinion, and Foreign Policy: Toward a Theoretical Synthesis”, Annual Review of Political Science, Cilt: 11, 2008. S. 39-65 

45 Öniş, “Multiple Faces…”, s. 9. 

2 Cİ  BÖLÜM  İLE  DEVAM  EDECEKTİR..,


...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder