8 Nisan 2016 Cuma

Hevesler ve Kalaslar



Hevesler ve Kalaslar 



Ertan Keskinsoy
Tarih:05/11/2013 
Türü:İç Politika 
www.acikistihbarat.com
06.11.2013

 2004’ün yazı. AKP iktidarının İkinci yılı.

Yola henüz çıkmış bir neoliberal / muhafazakâr aktörün alamet-i farikaları tam kadro mevcut. 

2001’de Erbakan’ın Milli Görüş’ü ile bağlarını koparmış, bir yandan dünyaya “biz İslâmcı değiliz” mesajı vermeye yoğun mesai ayıran, 28 Şubat ve benzeri hamlelerden hâlâ çekinen, bunu da Avrupa Birliği üyelik görüşmelerindeki sıçramalarda da görüldüğü üzere, dünya sistemine daha fazla entegrasyon ile aşmaya çalışan, eski kalkınmacılık paradigmasının yeni sahibi ve uygulayıcısı sahnede.

2004’ün yazı. AKP iktidarının ikinci yılı. 

Yola henüz çıkmış bir neoliberal / muhafazakâr aktörün alamet-i farikaları tam kadro mevcut. 

2001’de Erbakan’ın Milli Görüş’ü ile bağlarını koparmış, bir yandan dünyaya “biz İslâmcı değiliz” mesajı vermeye yoğun mesai ayıran, 28 Şubat ve benzeri hamlelerden hâlâ çekinen, bunu da Avrupa Birliği üyelik görüşmelerindeki sıçramalarda da görüldüğü üzere, dünya sistemine daha fazla entegrasyon ile aşmaya çalışan, eski kalkınmacılık paradigmasının yeni sahibi ve uygulayıcısı sahnede. 

AKP’nin taze başarı öykülerinden biri, Ankara – İstanbul arasındaki “hızlandırılmış tren”.

Hızlandırılmış, çünkü hızlısının nihayete ermesine daha çok var. 

O tren, 22 Temmuz’da kaza yaptı. Sağlık Bakanlığı, ölü sayısını önce 128, sonra 139 olarak açıkladı. Nereden geldiği meçhul bu sayılar, ancak birkaç hafta sona kesinliğe kavuşabilmişti: 41 ölü, 80 yaralı. 

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman, eleştiri oklarının hedefinde; tepki ise tipik devlet tepkisi. Kimsenin ölülerin sorumluluğunu hissettiği yok. İstifa da yok.
Sonuçta Pamukova kazası, zamana yayılır. Sakarya’da görülen davada, iki makinist toplam 3 yıl 9 ay ceza alır. Bakan Yıldırım, Karaman’a soruşturma açılması talebini reddeder. İkinci yılında ilk büyük krizini yaşayan iktidar, bu krizin yönetimini yüzüne gözüne bulaştırmasına rağmen, kamuoyuna “kurban” vermemenin mutluluğunu yaşar.

Beş yıl sonra. Yerel seçimlere bir ay kalmış. 

Televizyon kanallarına yine bir kaza haberi düşüyor: THY’nin İstanbul – Amsterdam seferini yapan Boeing 737-800 uçağı Amsterdam Schiphol Havaalanı yakınlarında düşmüş. 

Henüz ilk dakikalar, Bakan Yıldırım ile AKP iktidarının gözbebeği, iktidarın küresel oyuncu olma hevesinin simgelerinden biri ve “resmî ulaşım sponsoru” THY’nin Genel Müdürü Temel Kotil, kameraların karşısına, nerdeyse koşturarak, yüzlerinde rahatlamış bir ifadeyle çıktı. Yıldırım, “sevindirici olan, can kaybı olmadan bu kazanın atlatılmış olmasıdır” dedi; bu söz, bildiğiniz gibi, birkaç saat içinde fütursuz bir yalana dönüştü.

Yıldırım’ın yanında sırıtan Kotil, birkaç saat içinde bambaşka bir yüz ifadesiyle kameraların karşısına geçecekti. Uçakta üçü mürettebat 9 ölü, 50 yaralı olduğu öğrenilmişti. AKP yönetimi, ustalık dönemine çeyrek kala, bir krizi daha yüzüne gözüne bulaştırmayı başarmıştı.

Örseli oğul AKP

AKP iktidarının kalkınmacı hevesleri, şöyle bir Freudyen karakteri anımsatıyor: 

Kemalizmin en küçük oğlu, çocukluğunda tarafından hep horlandığı, dayak yediği, örselendiği, (yıllar önce ölmüş) babasının gözüne girmeyi yaşamının biricik amacı yapıyor. Babasının yapmak isteyip de yapamadığı her şey, yaşamının temel derdi. Bu yüzden, olanaklarına ve artısına eksisine aldırmadan, her şeyi, hem de büyük bir törensellikle yapmak, bütün dünyaya babasından daha iyi biri olduğunu göstermek istiyor.

Marmaray’ın açılış töreninin 29 Ekim’de yapılması da, Kemalizme duyulan düşmanlıktan çok, bu “örseli oğulluk” hali ile ilgili. Ancak bu saplantı, hem zarf ile mazrufun, araç ile amacın birbirine karışmasına, hem de oğulun kendi haddini bilememesine neden oluyor. “Ustalık dönemi” adıyla maruf dönemin özeti nedir derseniz, budur.



Uzun sözün kısası, AKP, on iki yıllık geçmişinde –Gülen tayfasının 7 Şubat ‘darbe girişimi’ dışında” hiçbir krizden alnının akıyla çıkamadı. 

Bunda babadan devralınan genetik mirasın da payı var, hırsı ile yeteneği arasındaki derin uçurumun da. 

Marmaray’a dönersek, mühendislerin uyarılarına rağmen açılışın yukarıda açıkladığımız nedenlerden ötürü “o büyük günde” yapılması, ilk günkü teknik aksaklık, aksaklığı takip eden pişkin açıklamalar, Pamukova’dan beri hükümet cephesinde değişen pek bir şey olmadığını gösteriyor. 

Öyle ki, Pamukova hakkında Prof. Aydın Erel ile Marmaray hakkında eski İETT Genel Müdürü Muammer Kantarcı’nın eleştirileri bile ürkütücü derecede benzer. 

Akıbetlerinin de benzemesi olasılığı, denklemin bileşenlerini yan yana yazınca, hiç az değil, bu yüzden de iyice dehşet verici.

Değişen pek bir şey yok demiştik. 

Kendimizi yalanlayalım: Pamukova’dan bir gün sonra Milliyet’in manşeti yanda, bu da o günlerde haber yapabilen NTV sitesinden dört başı mamur bir haber. 

Ana-akım hiçbir gazete, Pamukova bugün olsaydı, yarın bu manşeti atamazdı. NTV’nin pespaye hallerine değinmeye gerek, hiç yok. Bu “değişim” de ustalık döneminin neyin “ustalığı” olduğunun en açık göstergesi.

Her yerinden her konuda bir heves fışkıran iktidarın, 12 yılın sonunda aynı sakarlık düzeyinde olması nasıl açıklanabilir? 

Yukarıda basının hal-i pür melâline dikkat çektiğimiz üzere, belki de elindeki tüm kalasları sopa olarak kullanmaya karar vermesiyle.


http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10428



..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder