Gençlerin Algıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gençlerin Algıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Nisan 2016 Pazartesi

Türkiye’nin Dış Politikası Bağlamında Ortadoğu’ya Yönelik Tutumları BÖLÜM 2



Türkiye’nin Dış Politikası Bağlamında Ortadoğu’ya Yönelik Tutumları BÖLÜM 2


AK Parti’nin özellikle ikinci iktidar döneminde önem kazanan kamuoyu-dış politika bağlantısı, sözü edilen bu demokratikleşmenin bir sonucu olarak algılanabilir. 

Son dönemde bu gelişmelerin Türkiye’nin dışarıdaki imajını da etkilediğini söylemek yanlış olmaz. Örneğin 1997’de toplumsal kabul düzeyi düşük ve demokratik bir beklentiden ziyade bürokratik-devletçi yapıyı temsil eden Süleyman Demirel, Türkiye’nin dış politikasının acı bir şekilde tenkit edildiği İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) zirvesinden erken ayrılmak zorunda 
kalmıştır. Daha sonraki yıllarda Süleyman Demirel’in temsil ettiği gelenek Türk siyasal yaşamında sahneden çekilmek zorunda kalmıştır. Oysa 2003 yılına gelindiğinde Abdullah Gül Dışişleri Bakanı olarak aynı örgütün zirvesinde yaptığı konuşmada, insan hakları, demokrasi ve kadın hakları konusunda eleştirilerde bulunmasına rağmen herkes tarafından ayakta alkışlanmıştır 46. Benzer şekilde iktidarda olduğu yıllarda Necmettin Erbakan’ın gerçekleştirdiği ve çadırda ağırlandığı Libya ziyareti iç kamuoyunda kabul görmemiş ve çok ciddi tepkiler 
almıştı47. Bununla birlikte aynı ülkeye yaklaşık on yıl sonra yeni bir ziyaret gerçekleştiren Başbakan Erdoğan’ın bu ziyareti hem iç kamuoyu tarafından olumlu algılanmış hem de Kaddafi’nin üst düzey ve oldukça sıcak ağırlamasına sahne olmuştu48. Bu durum bir yandan değişen iç dinamiklerin etkisini bir yandan da bunun dış kamuoyları tarafından algılanma biçiminin önemi hakkında ipucu verir mahiyettedir. 

Bu bağlamda bölge ülkelerinde yapılan bir araştırma Türkiye’nin değişen politikalarının bölgede fark edildiğini ortaya koymaktadır. Türkiye’nin bölgede sürmekte olan sorunlarda üstlendiği arabuluculuk rolü ve Arap dünyasında daha aktif bir rol oynamasına yönelik desteğin oldukça yüksek olduğu da görülmektedir. Ayrıca çalışma katılımcılarının dörtte üçünden fazlasının Türkiye’nin Arap dünyasında barışın sağlanması yönünde olumlu bir katkısı olacağına inanmakta ve bu noktada Türkiye’nin bölgeye olan yakınlığını bir avantaj olarak algıladıklarını ortaya koymaktadır49. Türkiye’nin imajının olumlu hale gelmesinde 1 Mart tezkeresinin reddi, Türkiye-AB ilişkilerindeki gelişmeler, Türkiye’nin Gazze saldırıları sırasında gösterdiği tepki ve 

46 Kemal Kirişçi, “Türkiye Daima Kendisini AB’ye Yakınlaştıracak Politikalar İzlemelidir”, Mülakatlarla Türk Dış Politikası Cilt I, Habibe Özdal et al. (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2009), s. 5. 

47İlgili bazı haber ve yorumlar için bkz. “ Refah-Doğru Yol Koalisyonunun Sonu Göründü ”, 

http://www.turkiye.net/mbinay/news/analiz14.htm, (Erişim Tarihi, 18.10.2010); “Kaddafi Bunadı mı?”, 

http://www.tumgazeteler.com/?a=231890, (Erişim Tarihi, 18.10.2010); “Çok Taraflı İlişikler”, 

http://www.turksam.org/tr/yazdir1483.html, (Erişim Tarihi, 18.10.2010). 

48 Bkz. 25 Kasım 2009 tarihli ulusal gazeteler. 

49 Mensur Akgün, “TESEV’in Önsözü”, Arap Dünyasında Türkiye Algısı, Dış Politikası Serisi 11, (İstanbul: TESEV Yayınları, 2010), s. 5; Bu araştırma Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan, Filistin, Suudi Arabistan ve Suriye’de yapılmıştır. 



Davos olayı ile Türkiye’nin demokratik, istikrarlı, barışçıl, refah düzeyi yüksek ve sorunlarını kendi kendine çözme kapasitesine sahip bir Ortadoğu vizyonunu temsil etmesi gibi etkenler önemli rol oynamıştır50. 

Dış politika-iç politika ilişkisi ve bu ilişkinin şekillenmesinde kamuoyunun rolünü daha iyi anlamak için Türkiye’nin modernleşme sürecini büyük ölçüde tamamlamış, demokrasisini pekiştirme yolunda önemli adımlar atmış ve liberal bir ekonomiye sahip bir ülke olduğunu ve bu unsurların Türkiye’nin dış politika tercihlerini şekillendirdiğini unutmamak gerekir51. Bu özelliklere sahip demokratik ve ekonomik yapıda dış politika çok farklı çevrelerin bir biri ile etkileşimi neticesinde ortaya çıkacağından, çok daha büyük bir meşruluk tabanına sahip olacaktır 52. Bir ülkenin kendi içerisindeki dinamikler değiştikçe dış politikasının da bu yönde evrileceği söylenebilir53. Kirişçi, AKP’nin dış politikasının aslında Türk toplumu tarafından talep edilen Türkiye’nin ekonomisini liberalleştirme ve demokrasisini çoğulculaştırma çabaları ileuyumluluk gösterdiğini söylemektedir54. Bazı uzmanlara göre Türkiye iç politikasındaki dönüşümü gerçekleştirdiğinde ve halkın talepleri siyasal düzleme yansıdığında, Türkiye kendi potansiyelini bulmuş ve dış politikada çevre ülke konumundan merkez ülke konumuna evrilmeye başlamıştır. Bu da beraberinde Davutoğlu’nun tanımladığı şekliyle çok kulvarlı, komşularıyla sıfır problemli, ritmik diplomasinin önünü açmıştır55. 

Ortadoğu ülkeleri ile Türkiye arasında işbirliğinin mümkün veya olması gereken bir hedef olarak görülebilmesi ve kamuoyunun buna açık destek vermesi bu hedefe yönelik bir psikolojinin ortaya çıkmasına bağlıdır56. Fakat bu kamuoyu desteğinin ve beklentilerinin yeteri kadar karar alıcıların kararlarını etkilediğini söylemek de doğru olmayacaktır. Bu yönüyle Türk dış politikasında en önemli eksiklerden biri, dış politikanın oluşturulması sırasında tüm kesimlerin katılımcı olmaması durumudur. 


50 Meliha Benli Altunışık, Arap Dünyasında Türkiye Algısı, Dış Politikası Serisi 11, (İstanbul: TESEV Yayınları, 2010), s. 10. 

51 Arap dünyasından bazı yorumcular Türkiye’nin şu andaki tutumunu demokratik bir düzene sahip olduğu için sergileyebildiğini belirtmişler, bu durumun Türkiye’nin diğer Arap rejimleri ile arasındaki farkları vurguladığının 
altını çizmişlerdir. Altunışık, Ibid., s. 12. 

52 Kirişçi, “Türkiye Daima …”, s. 6. 

53 Ibid., s. 9. 

54 Ibid., s. 17. 

55 İlhan Uzgel, “Türk Dış Politikasında Bölgesel Güç İllüzyonu”, Yeni Dönem Türk Dış Politikası Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Osman Bahadır Dinçer et. al. (der.), (Ankara: Cantekin Mat., 2010), s. 
63. 

56 Ayman, “Türk Dış Politika…”, s. 10. 


Eskiden Türk dış politikasında hükümet ikinci bürokrasi birinci planda yer almaktaydı. Şimdilerde ise bürokrasi ile hükümet eşit düzeyde bulunmakta ama hala sivil toplum bu sürecin içinde yeteri kadar yer alamamaktadır. Dolayısı ile Türk dış politikasının daha az katılımcı olduğu söylenmektedir57. Daha iyimser gözlemcilere göre58 ise Türkiye’de dış politika artık siyasetçilerin ve diplomatların tekelinde olmaktan çıkıp, bazı ekonomik ve sivil toplum örgütleri tarafından tabandan belirlenmektedir. Bir başka deyişle ekonomi, Türk dış 
politikasının yeni belirleyeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak “dış politika ve iç politika arasındaki ayrım giderek bulanıklaşmakta” 59 ve Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik dış politika tercihleri bir yandan AKP’nin kamuoyunun eğilimlerini dikkate almasını gerektiren seçim stratejileri, bir yandan da muhafazakâr ve/veya İslamcı ideolojilerinin çift yönlü 
baskısı altında şekillenmektedir. 

Sonuç olarak, Türk dış politikasında yaşanan yeni hareketliliği daha iyi anlamak için kamuoyunun eğilimlerini ve yurttaşların dış politika ve Ortadoğu’ya yönelik algılamalarını incelemek zaruri hale gelmektedir. Cumhuriyet üniversitesi öğrencilerine uygulanan anket çalışması dış politika-iç politika ilişkisini anlamak ve kamuoyunun eğilimlerinin dış politikaya ne denli yön verdiğini tespit etmek açısından çok önemli ipuçları vermektedir. 

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DIŞ POLİTİKA ALGISI 

Bu çalışmada ulaşılacak sonuçlar kamuoyunun tümüne genellenebilir nitelikte olmayacaktır; çünkü anket kamuoyunu oluşturan bir alt gruba uygulanmıştır. Fakat üniversite çağındaki gençler AKP döneminde siyasal sosyalleşmesini tamamlamış veya bu süreci hâlihazırda yaşayan bir grup oldukları için, bu kesimin tutumlarının araştırılması, AKP dönemi dış politikalarının nasıl 
algılandığı, bunların kabul görüp görmediği ve gençlerin politika tercihlerinin farklılık düzeyleri gibi konuların aydınlatılması açısından önem taşımaktadır. Ayrıca üniversite öğrencilerinin Türk Dış Politikasında 2000’li yıllardan sonra görülen hareketliliği nasıl değerlendirdiklerini araştırmak, toplumun eğitimli ve genç kesiminin hükümetin dış politikasına destek verip vermediğini ortaya koyacağından hükümet açısından kayda değer bir bulgu olacaktır. Genel olarak 18-24 yaş dilimini oluşturan gençler, büyük ölçüde yeni dış politika hareketliliği 
döneminde siyasal sosyalleşmesini tamamlamış seçmen kitlesini oluşturdukları için, söz konusu kesimin dış politika ve Ortadoğu’ya yönelik stratejileri ile ilgili algılarını tespit etmek, toplumun tümünde AKP politikaları hakkında ortaya çıkan olumlu ve olumsuz tepkilere ışık tutacaktır. 

57 Beril Dedeoğlu, “Türkiye’nin Türk Dünyası ile İlişki Kurması Rusya’ya Rağmen Olamaz”, Mülakatlarla Türk Dış Politikası Cilt I, Habibe Özdal et.al. (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2009), s. 79, 80. 

58 Öniş, “Multiple Faces…”, s. 12, 13. 

59 Ibid., s. 19. 

Son olarak, 2011 yılı başında Ortadoğu’nun çeşitli bölgelerinde ortaya çıkan halk hareketlerinde eğitimli ve genç kesimin liderlik rolü oynadığı hatırlanacak olursa, bu kesimin tutumlarının anlaşılmasının dış politikanın geleceğine yön verilmesi ve bu politikaların kabulü yönünde taşıdığı önem daha iyi anlaşılabilir. 

Metot ve Örneklem 

Gençlerin dış politika algılarını ve Ortadoğu’ya yönelik olarak yaşanan hareket lilik hakkındaki tutumlarını ölçmek için Cumhuriyet Üniversitesi öğrencileri ile bir anket çalışması yapıldı. Anketin hızlı ve etkin bir şekilde tamamlanması için soruların tamamı proje kapsamında oluşturulan bir yazılım ile bilgisayar ortamına aktarıldı.  Bilgisayarlı anket uygulaması Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Bilgisayar laboratuarlarında gerçekleştirildi. Ankete İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinin farklı bölümlerinden ve diğer fakültelerden toplam 800 öğrenci katıldı. Öğrenciler seçilirken elverişlilik yöntemine göre bir örneklem oluşturuldu. Örneklem oluşturulurken öğrencilerin üniversitenin farklı fakültelerinden seçilmesine özen gösterildi. Kullanılan bilgisayarlı anket uygulaması, yüksek bir tamamlama yüzdesi elde edilmesini kolaylaştırırken ekrana tek tek gelen sorular katılımcıların sıkılmadan 
sorulara cevap vermesini mümkün kıldı. Elde edilen örneklem elverişlilik yöntemine göre oluşturulsa da cinsiyet, fakülte ve sosyo-ekonomik durum ölçütlerine göre temsil niteliği yüksek bir örneklem elde edildiği söylenebilir. Temsil gücü yüksek bir örneklem elde edilmesinde, Cumhuriyet Üniversitesi’nin bulunduğu şehrin konumu sebebiyle Türkiye’nin her tarafından, farklı gruplara mensup öğrencilerin tercih ettiği bir eğitim kurumu olması etkili oldu. Tablo 1–4, ankete katılanların cinsiyet, çalışma alanı, üniversite tecrübesi ve sosyo-ekonomik statüye göre dağılımını ortaya koymaktadır. 

Tablo 1: Ankete katılanların cinsiyete göre dağılımı 


Tablo 2’de görüldüğü gibi ankete katılanların % 42’si (338 katılımcı) üniversiteye yeni başlamış öğrencilerdir. Bu oran yüksek gibi görünse de üniversitelerde 1. sınıf öğrencilerinin genellikle en kalabalık grubu oluşturdukları üst sınıflarda öğrenci yoğunluğunun azaldığı bilinmektedir. Ayrıca daha üst sınıflar ankete katılanların % 58’ini teşkil etmektedir. Tablo 2’ye bakılarak üniversite tecrübesi açısından iyi bir örneklem elde edildiği söylenebilir. Çalışma alanları dikkate alındığında, elverişlilik yöntemi kullanıldığı için anketin yapıldığı İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde % 65’lik katılım oranı ile üst düzeyde bir temsil olduğu ortaya çıkmıştır. Fakat bu fakülte içerisinde Kamu Yönetimi, İktisat, İşletme, Yönetim ve Bilişim gibi farklı bölümlerin varlığı;60 meslek yüksek okulları, tıp, mühendislik, eğitim, fen-edebiyat ve diğer alanlarda okuyan öğrencilerin örneklem içerisinde yer alması bu oransız temsil sorununu bir ölçüde çözmektedir. 

Tablo 3, ankete katılan öğrencilerin ailelerinin gelir düzeylerini ortaya koymaktadır. 

60 Öğrencilerin sınıfları, memleketleri ve bölümleri sorulduğunda kimlik tespiti mümkün olacağından, ankette bölüm sorulmamış ve sadece fakülte bilgisi ile yetinilmiştir. Katılanların rahatça cevap verebilmesi için bu yöntem takip 
edilmiş ve bu durum katılımcıları izah edilmiştir. 


Tablo 3: Ailenin Aylık Gelirine Göre Sosyo-Ekonomik Statü 

Tablo 3’te görüldüğü gibi katılımcıların sosyo-ekonomik statüsü dikkate alındığında temsil gücü yüksek bir örneklem oluştuğu görülmektedir. Gelir seviyesini öğrenmek için sorulan soruya göre sosyo-ekonomik statü 5 seviyeye ayrılmıştır. Buna göre katılımcıların % 26’sı (207 öğrenci) alt gelir grubundan gelirken, % 21’i alt-orta (168 katılımcı), % 25’i orta (201 katılımcı), ve % 14,5’i ise üst-orta (116 katılımcı) gelir seviyesinden gelmektedir. Son olarak katılımcıların % 13,5’inin (108) aileleri üst gelir seviyesinde bulunmaktadır. 

Son olarak Tablo 4’te katılımcıların bölgelere göre dağılımı verilmiştir. 

Tablo 4: Katılımcıların Coğrafi Bölgelere Göre Dağılımı 

Coğrafi Bölge Sayı Oran 
Doğu Anadolu Bölgesi 91 11 
Güneydoğu Anadolu Bölgesi 27 3 
İç Anadolu Bölgesi 120 15 
Akdeniz Bölgesi 85 11 
Karadeniz Bölgesi 168 21 
Marmara Bölgesi 46 6 
Ege Bölgesi 27 3 
Sivas 236 30 

Tablo 4’te görüldüğü gibi katılımcılar Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelmiştir. Ankette sorduğumuz soru katılımcıların nereli olduğu şeklindeydi. Bu soruya verilen cevaplara göre 75 farklı ilden katılımcının ankete katıldığı gözlenmiştir. Şaşırtıcı olmamakla birlikte bölge toplamlarını verdiğimiz yukarıdaki tabloya göre en fazla katılım, anketin yapıldığı yer olan Sivas’ta (% 30) olmuştur. En fazla katılımın % 21’lik oranla Karadeniz bölgesinde ve hemen ardından Sivas dışında kalan İç Anadolu bölgesinde (% 15) olduğu görülmektedir. Güneydoğu ve Ege bölgelerinden katlımın % 3 gibi biraz daha düşük bir seviyede olduğu gözlenmektedir. Genel olarak katılımcıların coğrafi esasa göre genelleme yapmayı olanaklı kılacak şekilde dağıldığını söylemek abartılı olmaz. Yukarıdaki dört tablo dikkate alındığında, anketimizin temsil gücü yüksek bir örneklem ile yapıldığı ve Türkiye’de üniversite gençliğinin dış politika algıları hakkında genelleme yapabilme imkânı verdiği söylenebilir. 

Üniversite Gençliğinin Dış Politikaya Yönelik Tutum ve Algıları 


Anketimizde yer alan sorulardan bir kısmı mevcut hükümetin dış politikasına yönelik genel tutumlar ve bu konuda hükümete verilen desteği anlamaya yönelikti. Bu amaçla iki soru sorduk. 

İlk soru şu şekildeydi: 

Mevcut hükümetin dış politika stratejisi sizce doğru mu? 

1 ) Evet doğru 
2 ) Hayır, doğru değil 
3 ) Ne doğru ne yanlış 


Ankete katılan 800 kişiden 296’sı (% 37) mevcut hükümetin genel olarak dış politika stratejisinin doğru olduğunu düşünürken, 249 kişi (% 31) hükümetin doğru bir strateji izlemediği kanaatini taşımaktadır. Görüldüğü gibi, üniversite gençliği mevcut hükümetin dış politikasına koşulsuz bir destek vermemektedir. Daha ilginç olanı ise kararsızların sayısının bir hayli fazla olmasıdır. 

Katılımcıların % 32’lik bir oranı AKP hükümetinin izlediği dış politikanın ne doğru ne yanlış olduğu kanaatini taşımaktadır. Nötr bir tutuma sahip olanlar ile hükümetin dış politika stratejisini yanlış bulanlar birlikte değerlendirildiğinde eleştirel bir gençlik görüntüsü ortaya çıkmaktadır. Fakat sorduğumuz bir diğer soru, kararsızların son kertede mevcut hükümeti destekledikleri sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Ankete katılanlara ‘mevcut hükümetin dış politikası ülke çıkarlarına hizmet ediyor mu?’ şeklinde sorduğumuz soruya katılanların % 57’si mevcut hükümetin dış politikasının ülke çıkarlarına hizmet ettiğine ifade ederken, % 43 oranında hükümetin dış politikasının ülke çıkarlarına hizmet etmediğine inanmaktadır. 

Ankete katılanlara dış politika söz konusu olduğunda kendilerini Avrupalı, global yurttaş, Ortadoğulu ve hem Avrupalı hem Ortadoğulu kimliklerinden hangisine yakın hissettiklerini sorduk. 


Şekil 1: Uluslararası Kimlik Algısına Göre dış Politikaya Verilen Destek 

35 35 30 
0 20 40 60 80 100 
Avrupalı/Ortadoğulu 
Ortadoğulu 
Global YurttaşAvrupalı39 32 29 
38 28 34 
35 31 34 
Evet 
Hayır 


Ne Doğru Ne Yanlış 


Şekil 1, bu kimlikleri seçenlerin ‘Mevcut hükümetin dış politikasını doğru buluyor musunuz’ sorusuna verdikleri cevaplara göre yüzde dağılımlarını göstermektedir. Buna göre kendini Avrupalı hissedenlerin % 35’i mevcut politikayı doğru bulurken, aynı oranda katılımcı bu politikayı yanlış bulmakta ve % 30’luk bir oran ne doğru ne de yanlış bulmaktadır. Kendini Ortadoğulu olarak gören katılımcıların % 38’i mevcut politikayı doğru bulurken % 28’i yanlış bulmaktadır. Bu grupta yansız kalanların oranı ise % 34’ü bulmaktadır. Aynı oranlar kendini hem Avrupalı hem de Ortadoğulu veya global yurttaş olarak görenler arasında da benzer rakamlara ulaşmaktadır. Şekil 1’deki bulgular hükümetin dış politikasına verilen desteğin bireylerin uluslararası alandaki kimlik tanımlamaları ile bir ilgisi olmadığını ve kendilerini ister Ortadoğulu ister Avrupalı olarak görsün, katılımcıların dış politika uygulamaları hakkında benzer fikirlere sahip olduklarını göstermektedir. 

Dış politika ile ilgili tutumları daha iyi ortaya koyabilmek için ankete katılanlara Türk dış politikası ile ilgili bir dizi hedefe katılma derecelerini 5-katmanlı likert ölçeğine göre (tamamen katılıyorum 1, tamamen katılmıyorum 5) belirtmeleri istendi. Şekil 2’de kullanılan oranlar her hedefe tamamen katılıyorum veya katılıyorum şeklinde cevap verenler bir grupta, tamamen katılmıyorum veya katılmıyorum diyenler diğer grupta olmak üzere oluşturuldu. Kararsız olanlar ise yansız grubu oluşturdu. Şekil 2 belirtilen hedeflere katılan, katılmayan ve kararsız olan katılımcıların yüzdelerini göstermektedir. 

Şekil 2: Türkiye’nin Dış Politika Hedefleri Neler Olmalıdır? 


Dış politika önceliklerinin aksine dış politika hedefleri söz konusu olduğunda Türkiye’nin Ortadoğu ve Balkanlarda liderlik rolü oynaması gerektiği ankete katılanların önemli bir kısmı tarafından vurgulanmaktadır. Örneğin, katılımcıların % 73’ü Türkiye’nin Ortadoğu’da lider ülke olması hedefine katılırken, bu oran Balkanlarda liderlik rolü için % 61 olarak ortaya çıkmaktadır. 
Türkiye İslam birliğinin lideri olmalıdır hedefine katılanların oranı % 54 iken, Türkiye’nin AB’ye üye olması gerekliliğine katılım oranı ise % 45 gibi bir düzeyde kalmaktadır. Türkiye’nin AB üyeliği hedefine katılmama oranı ise oldukça yüksek bir düzeyde (% 29) kalmaktadır. Türkiye’nin Orta Asya ülkeleri ile birlik kurması hedefine katılma oranı % 57 olarak karşımıza çıkmaktadır. Şekil 2’deki veriler değerlendirildiğinde üniversite gençliğinin dış politika öncelikleri konusunda çok yönlü bir tutum takındığı ve Ortadoğu, Balkanlar, İslam dünyası ve Orta Asya ülkelerinde izlenecek dış politika hedeflerini AB üyeliğinin önüne koydukları görülmektedir. Burada özellikle Ortadoğu’da lider ülke olma hedefine katılma oranının % 73 gibi yüksek bir değere ulaşması, hükümetin Ortadoğu’yu önceleyen dış politika stratejilerinin gençler arasında da yankı bulduğunu göstermektedir. Bu noktada sorulması gereken soru bu tercihlerin ortaya çıkışında kimlik ve değerlerle ilgili tutumların bir rol oynayıp oynamadığıdır. 

Anketimizde kimlik ve dış politika tercihleri arasındaki ilişkiyi belirlemeye yönelik sorular da yer aldı. Katılımcılara ‘Türkiye’nin dış politikadaki kimliği tek kelime ile nasıl özetlenebilir’ şeklinde bir soru soruldu. Tablo 4 bu soruya verilen cevapların sayı ve yüzdesini vermektedir. 

Tablo 4: Türkiye’nin Dış Politikadaki Kimliği 

Tablo 4’e göre üniversite gençlerinin hemen hemen yarısı dış politikadaki ana kimliğinin ‘Türk’ olduğuna inanmaktadır. 800 katılımcıdan 374’ü (% 47) milli kimliği öne çıkarırken, dış politikada ana kimliği ‘Müslüman’ olarak tanımlayanların oranı ise % 22 gibi oldukça yüksek sayılabilecek bir noktaya ulaşmaktadır. Bu sonuçlar realist teorinin öngördüğü gibi dış politikada 
milli çıkar olgusunun daha önemli olduğunu ortaya koyarken genç ve eğitimli seçmen tutumları açısından ümmet olgusunun ikinci planda kaldığını göstermektedir. Türk dış politika kimliğini Batılı görenlerin oranı % 7, Ortadoğulu olarak değerlendirenlerin oranı % 9 ve Avrupalı olarak görenlerin oranı ise % 4 olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha ilginç olanı ise Türk dış politika kimliğini Osmanlı olarak değerlendirenlerin oranının (% 11), Batılı ve Avrupalı olarak görenlerin toplam oranına eşit olmasıdır. Ortadoğu söz konusu olduğunda üniversite gençlerinin küçük bir oranın Ortadoğulu olmayı temel bir dış politika kimliği olarak gördüğü ve Türk, Müslüman ve Osmanlı gibi kimliklere öncelik verdikleri görülmektedir. Bu sonuçlar, katılımcıların mevcut dış politikanın yönü ile ilgili algılarını ortaya koymak açısından önem taşımakla birlikte dış politikanın yönü hakkında bir fikir vermemektedir. Bir başka deyişle, dış politika kimliğinin ‘Türk’ olarak ifade edilmesi, dış politikada önceliğin Türk Dünyasına verilmesi anlamına gelmeyebilir. Anketimizde yer alan bir diğer soruda katılımcılara ‘Sizce, Türkiye’nin geleceği nerede’, şeklinde bir soru yönelttik. Bu soruyu Tablo 4’te bulguları sunulan dış politika kimliği sorusu ile birleştirerek bir çapraz tablo hazırladık. Tablo 5 bu iki soruya verilen cevapların özetini vermektedir. 

Tablo 5: Sizce Türkiye’nin Geleceği Nerede? 


Tablo 5’de oldukça ilginç sonuçlar yer almaktadır. Son sırada yer alan genel toplamalara bakıldığında, üniversite gençlerinin % 33’ü Türkiye’nin geleceğini AB'de, yine % 33’ü Türk Cumhuriyetlerinde görmektedir. Ortadoğu için aynı oran % 13, İslam dünyası için ise % 17 olmaktadır. Tablo 5’e göre dış politikada ülkenin taşıdığı kimlik algısı ile dış politikanın gelecekte yöneleceği bölgeler hakkındaki tutumlar birebir örtüşmemektedir. Örneğin, dış politika kimliğini Müslüman olarak algılayan katılımcıların % 27’lik bir oranı Türkiye’nin geleceğinin İslam dünyasında olduğuna inanırken, bu oran AB için daha yüksek bir orana ulaşmaktadır (% 28). Türk dış politika kimliğini Ortadoğulu olarak niteleyenlerin % 28’i geleceğin Ortadoğu’da, % 26’sı Avrupa’da, % 24’ü Türk Cumhuriyetleri nde ve % 21 İslam dünyasında olduğunu vurgulamaktadır. Benzer şekilde dış politika kimliğine Avrupalı diyenlerin % 26’sı Türkiye’nin geleceğinin Türk Cumhuriyetlerinde olduğuna inanmaktadır. En çok tercih edilen Türk kimliği dikkate alındığında, bu kimliği benimseyenlerin % 42’si dış politika geleceğinin Türk Cumhuriyetlerinde, % 35’i Avrupa’da ve sadece % 9’luk bir oranı Ortadoğu’da olduğuna inanmaktadır. 


Bu sonuçlara göre Türk dış politikasının temel kimliği ‘Türk’ olarak algılansa da öncelik Avrupa’ya ve Türk Cumhuriyetlerine verilmektedir. Bu sonuç, gençlerin dış politikada Türk dünyası ve AB'yi İslam dünyası ve Ortadoğu’ya göre öncelediği sonucunu doğurmaktadır. Görüldüğü gibi Ortadoğu, gençler arasında Türkiye’nin geleceğinin var olduğu bölge olarak görülmemektedir. Hükümetin Ortadoğu’da başlatmış olduğu dış politika hareketliliği ile bu algıların örtüştüğü söylenemez. Ayrıca, Türkiye’nin dış politikada algılanan kimliği ile katılımcıların dış politika hedefleri arasında birebir bir örtüşme olmadığı ve algılanan kimlik ne olursa olsun Ortadoğu bölgesinin gençlerin dünyasında bir dış politika önceliği olarak ikincil önemde olduğu görülmektedir. 

Bu noktada akla gelen soru, üniversite öğrencilerinin hükümetin dış politikasının yönü hakkında ne düşündükleridir. Katılımcıların Türk dış politikası ile ilgili olarak ‘olması gereken’ ile mevcut hükümetin temsil ettiği ‘olan’ hakkındaki tutumları da dış politika ve özellikle Ortadoğu ile ilgili eğilimlerini ortaya koymamız açısından önem taşımaktadır. Bu amaçla ‘sizce Türkiye’nin geleceği nerede?’ ve ‘sizce hükümetin dış politika önceliği hangi bölgede olmalı?’ sorularına verilen cevapları sütun grafikleri şeklinde özetledik. 


Şekil 3: Bireysel Tercihler ve Hükümetin Dış Politikada Yönelmesi Gereken Bölgeler Tercihler 

Ortadoğu AB İslam Dünyası Türk cumhuriyetleri Diğer Türkiye'nin Geleceği Nerede 

Hükümetin Dış Politika Önceliği Hangi Bölge Olmalı 


Şekil 3, ‘Sizce Hükümetin Dış Politika Önceliği Hangi Bölgede Olmalı’ ve ‘Türkiye’nin Geleceği Nerede’ sorularına verilen cevapların bütün katılımcılar içerisindeki yüzde oranlarını göstermektedir. Hükümetin dış politika önceliğinin Türk dünyası (% 35 oranı) olması gerektiğini söyleyenler ile Türkiye’nin geleceğinin bu bölgede olduğunu söyleyenlerin oranı (% 33) oldukça yakın dır. Benzer bir sonuç % 17 (gelecek) ve % 16 (öncelik) oranları ile İslam dünyası için de karşımıza çıkmaktadır. Burada asıl ilginç cevaplar AB ve Ortadoğu için verilmektedir. Katılımcıların % 13’lük bir oranı ülkenin geleceğini Ortadoğu bölgesinde görürken hükümetin öncelik vermesi gereken bölgeler bağlamında bu oran % 19’a ulaşmaktadır. Tersi bir durum AB söz konusu olduğunda karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’nin geleceğini AB’de görenlerin oranı % 33 iken, hükümetin bu bölgeye öncelik vermesi gerektiğini söyleyenlerin oranı % 27’de kalmaktadır. Bu sonuca göre, eğitimli gençlerin bireysel olarak AB’yi tercih etseler de hükümet in Ortadoğu’ya öncelik vermesi gerektiğini arzuladıkları söylenebilir. Fakat şunu unutmamak gerekir ki Türkiye’nin geleceğini Ortadoğu’da görenler (% 13) ve hükümetin bu bölgeye öncelik vermesi gerektiğini düşünenler (% 19), sırlamada AB ve Türk Cumhuriyetlerini tercih edenlerin ardından ancak üçüncü sırada yer almaktadır. Bu da Ortadoğu’nun gençlerin algılarına göre en öncelikli bölge olmadığını göstermektedir. Bu sonuçlara göre üniversite gençlerinin dış politika tercihleri ile hükümetin yeni dış politika hareketliliği arasında bir çelişki ya da uyum olduğu söylenebilir mi? Bu sorunun cevabını bulguları tartıştığımız sonuç bölümünde vermeye çalışacağız.  

SONUÇ 

Bu çalışmada kamuoyunun genç, eğitimli ve dinamik bir alt grubunu oluşturan üniversiteli gençlerin dış politika hakkındaki tutumları incelendi. 800 öğrenci üzerinde uygulanan ve temsil gücü yüksek sayılabilecek bir anket çalışması ile dış politika ve Ortadoğu’da hükümetin izlediği strateji hakkındaki algılar ortaya kondu. 

Türk dış politikası 2000’li yıllarda değişen uluslararası sistem içinde yeni bir yön kazandı. AKP döneminde dört tarafı düşmanlarla çevrili ülke retoriğinden uzaklaşılarak aktif, çok yönlü ve komşularla sıfır problemli bir dış politika stratejisi uygulanmaya başlandı. AKP’nin ikinci döneminde hız kazanan dış politika hareketliliğin en önemli alanlarından biri Ortadoğu oldu. Osmanlı’nın son dönemlerinden başlayarak güvenlik kaygısı ile yönünü Batı’ya çeviren ve daha sonraları AB üyesi olmayı hedefleyen Türkiye’nin yeni yönü kimilerince bir eksen kayması veya Türk dış politikasının ‘Ortadoğululaşması’ olarak adlandırıldı. Bu eleştirilere karşı hükümet yetkilileri böylesine bir kayma ve yön değişikliği olmadığı, Türkiye’nin çok yönlü ve aktif bir dış politika izlediğini söylediler. Gerek dış politikada yaşanan hareketlilik gerekse bu konudaki tartışmalar kamuoyunun önemli gündem maddelerinden birini oluşturdu. Özellikle Davos krizi ve 
Mavi Marmara’ya yapılan saldırı, dış politika-iç politika ilişkisinin önem kazandığını ve siyasal partilerin dış politika alanını içerde seçmen tercihlerini etkileyebilecek bir araç olarak gördüğünü ortaya koydu. Bu, aslında dış politikada ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ ilkesi ile özetlenen ve Batı merkezli dış politikaya karşı geliştirilen yeni stratejiler arasındaki çatışmanın doğal bir sonucu olarak okunabilir. Dış politikada oluşan bu fay hattı, yurttaş tercihlerini dış politikanın izleyici bir öğesi olmanın ötesinde belirleyici bir dinamiği haline getiren ve dış politikanın demokratikleşmesi olarak adlandırılan bir duruma yol açtı. 

Anket sonuçları seçmenin en genç ve dinamik kesimini oluşturan üniversiteli gençlerin dış politika ile ilgili olarak eleştirel ve çok yönlü tutumlara sahip olduğunu ortaya koydu. Gençlerin % 37’si mevcut hükümetin dış politika stratejisini doğru bulurken, % 31’lik bir oran bu stratejiyi yanlış bulduğunu ifade etti. Fakat bu eleştirel tona rağmen % 57’lik bir oran hükümetin dış politika stratejisinin ülkenin faydasına olduğunu belirtti. Çalışmada Türkiye’nin dış politika’daki kimliğini ‘Türk’ olarak niteleyenlerin oranı da % 47 olarak belirlenirken elde edilen verilere göre katılımcıların dış politikada Türkiye’nin kimliği ile ilgili olarak sahip oldukları algılar ve hükümetin dış politika stratejilerine verilen destek arasında bir ilişki olmadığı ortaya çıktı. Özellikle dış politikanın Ortadoğulaştığı ve AKP’nin bu yönde bir taban bulduğu eleştirilerinin aksine Ortadoğu ve İslam dünyası ile ilgili öncelik belirten tutumların veya kimlik algılarının çok önemli olmadığı görüldü. 

Anketin sonuçlarına göre gençlerin önemli bir kesimi Türkiye’nin geleceğini AB ve Türk Cumhuriyetlerinde görürken (toplamda % 66’lık bir oran), geleceği Ortadoğu’da görenlerin oranı % 13 olarak ortaya çıktı. Türkiye’nin geleceğinin İslam dünyasında olduğunu düşünenlerin oranı (% 17) da dikkate alındığında, bazı uzmanların ve kesimlerin ileri sürdüğü dış politikada eksen kayması, Ortadoğulaşma eleştirisinin eğitimli gençlerin tutumları düzeyinde geçerli olmadığı görülmektedir. Aslında anket sonuçlarına göre üniversiteli gençlerin Türk dış politikasında farklı alternatiflere açık olduğu ve değişik bölgelere yönelik dış politika tercihlerine taraftar olduğu ve genel olarak hükümetin stratejilerine destek verdiği söylenebilir. Bu desteğin koşullu olduğu ve gençlerin dış politikada ‘Türk’ kimliğini esas aldıkları, AB ve Türk Dünyasını önceledikleri, fakat İslam dünyası ve Ortadoğu’da da aktif bir dış politika izlenmesini arzuladıkları sonucuna ulaşılabilir. 

Son olarak, anket sonuçlarına göre gençlerin dış politika hedefleri bağlamında ortaya koydukları tutumlar ile hükümetin izlemesi gereken dış politika stratejileri ile ilgili tutumlarının genel olarak bir tutarlılık içinde oldukları sonucuna ulaşılabilir . Buna rağmen, bu bulgu yukarıda değinilen ve dış politikaya verilen destek, dış politika hedefleri ve algıları ile ilgili sonuçlarla birlikte değerlendirildiğinde, eğitimli gençlerin koşulsuz bir destek içinde olmadıkları söylenebilir. Benzer eğilimlerin daha geniş bir kamuoyu için de geçerli olabileceği düşünüldüğünde, politika yapıcı ve uygulayıcıların stratejilerine yön verirken bunları dikkate alması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Demokratik sorumluluk ilkesi gereği, Ortadoğu veya başka bir bölgeye yönelik dış politikalar belirlenirken, kamuoyunun seçimlerde sahip olduğu gücü kullanabileceği; bu bağlamda hem kamuoyunun en aktif ve eğitimli kesimi olan üniversiteli 
gençlerin hem de daha geniş anlamda kamuoyunun tercih ve tutumlarının dikkate alınmasının rasyonel bir strateji olacağı rahatlıkla ileri sürülebilir. 


KAYNAKÇA 

Ahmet Sözen, “A Paradigm Shift in Turkish Foreign Policy: Transition and Challenges”, Turkish Studies, 1743-9663, Cilt:11, Sayı: 1, 2010, ss. 103-123. 

Ahmet Davutoğlu, “Turkey’s Foreign Policy Vision: An Assessment of 2007”, Insight Turkey, Cilt: 10, Sayı:1, Ocak-Mart 2008, ss. 77-96. 

Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik Türkiye’nin Uluslararası Konumu, 38. Baskı, (İstanbul: Küre Yayınları, 2009). 

Armağan Kuloğlu, “Soğuk Savaş Döneminden Günümüze Ortadoğu’daki Gelişmeler ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri”, Türk Dış Politikası, III. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Sedat Laçiner et. al. (der.), (Ankara: Cantekin Mat., 2009). 

Beril Dedeoğlu, “Türkiye’nin Türk Dünyası ile İlişki Kurması Rusya’ya Rağmen Olamaz”, Mülakatlarla Türk Dış Politikası Cilt I, Habibe Özdal et. al. (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2009). 

Bülent, Aras, Ortadoğu ve Türkiye, (İstanbul: Q-Matris, 2003). 

Bülent Aras, “Davutoğlu Era in Turkish Foreign Policy”, SETA (Foundation for Political, Economic and Social Research), www.setav.org, (Erişim Tarihi, 08.22.2010). 

Bülent Aras and Aylin Gorener, “National Role Conceptions and Foreign Policy Orientation: The Ideational Bases of The Justice and Development Party's Foreign Policy Activism in The Middle East”, Journal of Balkan and Near Eastern Studies, Cilt:12, Sayı:1, 2010 , s. 7392 


Çağrı Erhan, “Türkiye Ortadoğu’da ABD Ne İstediyse Yapmıştır”, Mülakatlarla Türk Dış Politikası Cilt I, Habibe Özdal et. al. (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2009). 

Ersel Aydınlı, “Bölgesel Güç Olmak ve Türk Dış Politikasında Yön Arayışları”, Yeni Dönem Türk Dış Politikası Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Osman Bahadır Dinçer et. al. (der.), (Ankara: Cantekin Mat., 2010). 

Eugene R. Wittkopf, Faces of Internationalism: Public Opinion and American Foreign Policy, (Durham, NC: Duke University Pres, 1990). 

Gamze Güngörmüş Kona, “Ortadoğu Siyasetini Belirleyen Üç Temel Aktör: Türkiye-ABD-Rusya Federasyonu”, Global Strateji, Cilt: 4, Sayı:14, 2008, ss. 81-91. 

Gülden Ayman, “Türk Dış Politika Seçkinlerinin Ortadoğu Algılamaları ve Irak Savaşı”, Akademik Orta Doğu, Cilt:1, Sayı:1, 2006, ss. 1-20. 

Halil Şimşek, “Johnson Mektubu ve Türk-Amerikan İlişkilerineEtkisi”, Yeni Dönem Türk Dış Politikası Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Osman Bahadır Dinçer et. al. (der.), (Ankara: Cantekin Mat., 2010). 

Hasan Bülent Kahraman, Türk Siyasetinin Yapısal Analizi I, (İstanbul: Agora Kitaplığı, 2008). 

İlhan Uzgel, “Türk Dış Politikasında Bölgesel Güç İllüzyonu”, Yeni Dönem Türk Dış Politikası Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Osman Bahadır Dinçer et. al. (der.), (Ankara: Cantekin Mat., 2010). 

Irina Svistunova, “Irak Faktörünün Türkiye’nin Dış Politikasına Etkisi”, Ortadoğu Analiz, Cilt: 2, Sayı: 19-20, 2010, ss. 87-92. 

James N. Rosenau, Public Opinion and Foreign Policy: An Operational Formulation,   (New York: Random House, 1961). 

John H. Aldrich, Christopher Gelpi, Peter Feaver, Jason Reifler, and Kristin Thompson Sharp, “Foreign Policy and the Electoral Connection”, Annual Review of Political Science, Cilt: 9, 2006, ss. 477-502. 

Kemal Kirişçi, “Türkiye Daima Kendisini AB’ye Yakınlaştıracak Politikalar İzlemelidir”, Mülakatlarla Türk Dış Politikası Cilt I, Habibe Özdal et. al. (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2009). 

Matthew A. Baum and Philip B.K. Potter “The Relationships Between Mass Media, Public Opinion, and Foreign Policy: Toward a Theoretical Synthesis”, Annual Review of Political Science, Cilt: 11, 2008, ss. 39-65. 

Mustafa Aydın: “Determinants of Turkish Foreign Policy: Historical Framework and Traditional Inputs”, Middle Eastern Studies, Cilt: 35, Sayı:4, 1999, ss. 152-186. 

Mehmet Seyfettin Erol, “11 Eylül Sonrası Türk Dış Politikasında Vizyon Arayışları ve ‘Dört Tarz-ı Siyaset’”, Gazi Akademik Bakış, Cilt: 1, Sayı:1, Kış 2007, ss. 33-55. 

Mehmet Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu Politikası: Süreklilik ve Değişim”, Akademik ORTA DOĞU, Cilt: 4, Sayı: 2, 2010, ss. 9-22. 

Meliha Benli Altunışık, Arap Dünyasında Türkiye Algısı, Dış Politikası Serisi 11, (İstanbul: TESEV Yayınları, 2010). 

Mensur Akgün, “TESEV’in Önsözü”, Arap Dünyasında Türkiye Algısı, Dış Politikası Serisi 11, (İstanbul: TESEV Yayınları, 2010). Nasuh Uslu, “Türkiye’nin Yeni Ortadoğu Yaklaşımı”, Bilig, Cilt: 52, Kış 2010, ss. 147-180. 
Ömer Kürkçüoğlu, “Çok Bir Dış Politika İzleyebilecek Birikim ve Maharet Dışişlerinde Var”, 

Mülakatlarla Türk Dış Politikası Cilt I, Habibe Özdal et. al. (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2009). Ole R. Holsti, Public Opinion and American Foreign Policy, (Ann Arbor: University of Michigan Press, 1996). 

Şaban Kardaş, “Turkey: Redrawing the Middle East Map Or Building Sandcastles?”, Middle East Policy, Cilt:17, Sayı:1, 2010, ss. 115-136. 

Tarık Oğuzlu, “Middle Easternization of Turkey's Foreign Policy: Does Turkey Dissociate from the West?”, Turkish Studies Cilt: 9, Sayı: 1, (2008), ss. 3-20. 
Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu Siyaset, Savaş ve Diplomasi, 4. Baskı, (Bursa: 

MHM Yayınları, 2008). Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, 8. Baskı, (Bursa: MKM Yayınları, 2009). Thomas Risse-Kappen, “Public Opinion, Domestic Structure and Foreign Policy in Liberal 

Democracies”, World Politics Cilt: 43, 1991, ss. 479–512. 

Ziya Öniş, “Multiple Faces Of The “New” Turkish Foreign Policy:Underlying Dynamics And A Critique”, Glodem Working Paper Series, 04/2010 Center for Globalization and Democratic Governance, Koç University. 

http://www.tumgazeteler.com/?a=231890, (Erişim Tarihi, 18.10.2010) 
http://www.turkiye.net/mbinay/news/analiz14.htm, (Erişim Tarihi, 18.10.2010) 
http://www.turksam.org/tr/yazdir1483.html, (Erişim Tarihi, 18.10.2010).s 


BU  BİLĞİLER USAK  ARAŞTIRMA MERKEZİ KAYNAGI

http://usak.org.tr/images_upload/files/uhp%2028%203-1.pdf


DOSYASINDAN  ALINMIŞTIR..İNTERNET ORTAMI  DIŞINDA  BİLĞİSAYARINIZA BU VERİYİ  İNDİRİP OKUYABİLİRSİNİZ..

****

Türkiye’nin Dış Politikası Bağlamında Ortadoğu’ya Yönelik Tutumları BÖLÜM 1



   Türkiye’nin Dış Politikası Bağlamında Ortadoğu’ya Yönelik Tutumları BÖLÜ,M 1 



 Üniversite Öğrencilerinin Algıları Hakkında Bir Alan Araştırması 
Sabri ÇİFTÇİ 1  
Fatih ERTUGAY  2 

1 Yrd. Doç, Dr., Cumhuriyet Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü 
2 Araş. Gör. ,Cumhuriyet Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü 


Özet 

21. yüzyılın başından beri Türk dış politikası çok önemli bir dönüşüm geçirmektedir. “Çok yönlü dış politika” anlayışına bağlı olarak dış politikada kamuoyu önemli bir parametre olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada, öncelikle Türkiye’nin 1950’li yıllardan beri izlediği dış politika, Ortadoğu merkeze alınarak özetlenmekte, ardından da dış politika ile ilgili tutumlar değerlen dirilmektedir.  Çalışmada 800 üniversite öğrencisi ile yapılan bir anketin sonuçları incelenerek dış politika ile ilgili algıların ampirik bir çözümlemesi verilmektedir. Kamuoyunun ve seçmenlerin en dinamik kesimi olan üniversiteli gençlerin çok yönlü bir dış politika algısına sahip oldukları ve dış politikada Türk dünyası ve Avrupa Birliği’ni (AB), İslam dünyası ve Ortadoğu’ya göre öncelikli gördükleri belirtilmektedir. 

Anahtar Kelimeler: Anket, Dış Politikaya Dönük Tutumlar, Gençlerin Algıları, Kamuoyu, Ortadoğu, Türk Dış Politikası



GİRİŞ


Soğuk Savaşın bitmesinin ardından Türk dış politikası yeni bir yön arayışına girdi. İki kutuplu dünyada Türkiye bir köprü veya Sovyet tehdidine karşı Batı çıkarlarını koruyan en uçtaki ülke olarak tanımlanırken, 1990’lı yıllardan itibaren Türkiye’nin jeopolitik önemi yeni paradigmalarla açıklanmaya başlandı. Soğuk savaşın hemen ardından Türk dış politikasının seyri kimilerince idare-i maslahat (muddling-through)4 olarak tanımlanırken, AKP’nin iktidara gelmesi ve Ahmet Davutoğlu’nun önce danışmanlık ardından bakanlık kanalıyla dış politikaya yön vermesi Türk dış politikasında yeni bir hareketlilik başlattı. Bu hareketlilik Davutoğlu’nun stratejik derinlik yaklaşımında teorik bir temel bulurken Türkiye’yi bir köprü olmanın ötesinde bir merkez ülke olarak tanımladı. Söz konusu yeni hareketlilik çok yönlü dış politika ve komşularla sıfır problem stratejilerini esas aldığından5 Türkiye Batı’ya endeksli politikalar yerine Ortadoğu, Kafkaslar ve 
Orta Asya gibi bölgelerde ekonomik ve siyasal girişimlerini hızlandırdı. Özellikle Ortadoğu’ya yönelik politikalar Türkiye’nin dış politikasında bir Ortadoğu (lu) laşma temayülüne girdiği  yönünde eleştiriler doğurdu. 

Türk dış politikasında yaşanan yeni hareketlilik, uluslararası sistem düzeyinde yaşanan dönüşümün bir sonucu veya AKP’nin lider kadrosunun değerlerinin bir yansıması olarak görülebilir. Bu konuda son yıllarda yapılan çalışmaların sayısı bir hayli fazla7. Bu makalede söz konusu çalışmaların genellikle ihmal ettiği bir konu üzerinde durulacaktır. 

Bir başka deyişle 

3 Bu çalışma, Cumhuriyet Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri (CÜBAP) tarafından IKT-78 proje numarası ile desteklenmiştir. 

4 Ahmet Sözen, “A Paradigm Shift in Turkish Foreign Policy: Transition and Challenges”, Turkish Studies, 103-123, Cilt: 11, Sayı: 1, 2010, s. 104. 

5 Ahmet Davutoğlu, “Turkey’s Foreign Policy Vision: An Assessment of 2007”, Insight Turkey, Cilt: 10, Sayı: 1, Ocak-Mart 2008, ss. 77-96.

6 Tarik Oguzlu, "Middle Easternization of Turkey's Foreign Policy: Does Turkey Dissociate from the West?" Turkish Studies, Cilt: 9, Sayı: 1, (2008): 3-20. 

7 Mustafa Aydın, “Determinants of Turkish Foreign Policy: Historical Framework and Traditional Inputs”, Middle Eastern Studies, Cilt: 35, Sayı: 4, 1999, ss.152-186; Ziya Öniş, “Multiple Faces Of The “New” Turkish Foreign Policy: Underlying Dynamics And A Critique”, Glodem Working Paper Series, 04/2010 Center for Globalization and Democratic Governance, Koç University, Bülent Aras and Aylin Gorener, “National Role Conceptions and Foreign Policy Orientation: The Ideational Bases of The Justice and Development Party's Foreign Policy Activism in The Middle East”, Journal of Balkan and Near Eastern Studies, Cilt: 12, Sayı: 1, 2010 , s. 73-92; Sözen, “A Paradigm Shift…”, s. 103-123; Oguzlu, "Middle Easternization…”, s. 3-20; Bülent Aras, “Davutoğlu Era in Turkish Foreign Policy”, SETA (Foundation for Political, Economic and Social Research), www.setav.org, (Erişim Tarihi, 08.22.2010); Şaban Kardaş, “Turkey: Redrawing the Middle East Map Or Building Sandcastles?”, Middle East Policy, Cilt: 17, Sayı: 1, 2010, s. 115-136. 



AKP’nin dış politika hareketliliğinin iç siyasette önemli bir değer olduğu gerçeği vurgulanacaktır. Özellikle Davos çıkışı ile birlikte önem kazanan dış politika-iç politika bağlantısı, AKP’nin ekonomik kriz döneminde halk desteğini belli bir düzeyde tutması ve milli duygulara hitap ederek geniş kitlelerin sempatisini kazanmasında araçsal birönem taşımaktadır. Öniş’e göre, AKP’nin dış politika hamlesi büyük ölçüde kamuoyunun tercihleriyle uyum arz ederek iç politika ile dış politikanın iç içe geçmesi sürecini ifade ediyor 8. 
Fakat hemen belirtmek gerekir ki, bu ilişki simetrik bir ilişki değildir, başka bir anlatımla dış politika hamlelerinin iç politikayı etkileme ve belirleme oranı ile kamuoyunun dış politika tercihlerini belirleme oranı ve düzeyi aynı değildir. Bu durumun daha iyi anlaşılabilmesi için Türkiye’de dış politikanın oluşumunda ihmal edilen bir ilişkinin, sözü edilen iki boyutunun ayrıca ele alınması gerekiyor 9. 

Demokrasilerde yurttaş tercihleri ile hükümet politikaları arasında bir uyumluluk olması ideal bir durumdur. Siyasal liderler politika oluştururken ve uygularken kamuoyunun tercihlerini dikkate aldıkları takdirde, hem demokrasinin gereğini yerine getirir hem de siyasal bir yatırım yaparlar. Bir başka deyişle demokratik bir süreçte, iktidarlarını pekiştirmek isteyen liderlerin mutlaka kamuoyunun eğilimlerini ve tercihlerini dikkate alması gerekmektedir. Günümüzün küreselleşen dünyasında siyasetin eşanlı olarak ulusal ve uluslararası düzeylerde oynanan bir oyun olduğu dikkate alınırsa, dış politika-iç politika bağlantısının ve bu bağlamda kamuoyunun tercihlerinin önemi daha iyi anlaşılabilir. Bu önem dolayısı ile de kamuoyunun tercihlerinin ve eğilimlerinin belirlenmesi, mevcut politikalara yönelik tutumlarının tespit edilmesi, aradaki ilişki hakkında ciddi ipuçları verecektir. 

Bu çalışmada konuyla ilgili ampirik bir araştırma yaparken, her bir dış politika tercihi, stratejisi ve kavramı ile ilgili (örneğin “ritmik diplomasi”, “stratejik derinlik” vb.), algıları ölçme ve değerlendirmeye yönelik bir yöntem izlenmemiştir. Daha ziyade, Türk kamuoyunun önemli ve aktif gruplarından olan üniversite gençliğinin Türkiye’nin dış politikası hakkındaki tutumlarının incelenmesi hedeflenmiştir. 

8 Öniş, “Multiple Faces...”, s. 19. 

9 Bu konuda teorik bir tartışma için şu çalışmanın ilk bölümlerine bakılabilir bkz. Duygu Sezer, Kamuoyu ve Dış Politika 1964-1968, (Ankara: AÜSBF Yay.,1972). 

Aslında, İngilizce siyaset bilimi literatüründe bu konu üzerinde yapılmış çalışmaların sayısı bir hayli fazladır. Bu konuda yapılmış önemli çalışmalardan bazıları şunlardır James N. Rosenau, Public Opinion and Foreign Policy: An Operational Formulation, (New York: Random House, 1961); Ole R. Holsti, Public Opinion and American Foreign Policy, (Ann Arbor: University of Michigan Press, 1996); Thomas Risse-Kappen, “Public Opinion, Domestic Structure and Foreign Policy in Liberal Democracies”, World Politics, Cilt: 43, 1991, ss. 479–512; Eugene R. Wittkopf, Faces of Internationalism: Public Opinion and American Foreign Policy, (Durham, NC: Duke University Press, 1990). 



Bu amaçla yapılan anket çalışmasında daha çok bölge odaklı ve uzun vadeli politika yaklaşımlarının ve uygulamalarının değişip değişmediği ve üniversite gençlerinin bu konudaki tutum ve beklentileri ele alınmıştır10. Bu açıdan, AKP’nin dış politika yöneliminde en tartışmalı alanlardan biri olan Ortadoğu ekseni, Türkiye’nin dış politikasında Ortadoğu(lu)laşma eleştirilerine yol açmış ve bu eleştirinin üniversite öğrencileri arasında nasıl algılandığı sorusu araştırılması gereken bir alan olarak karşımıza çıkmıştır. Fakat unutmamak gerekir ki, dış politika bir bütün halinde ele alınmak zorundadır. Bu nedenle, anket çalışmasında sadece ve doğrudan Ortadoğu’ya yönelik dış politika tercihleri ve bunlar üzerinden şekillenen bir değerlendirme değil, genel bir dış politika algısı ve bunun alt bir başlığı olan Ortadoğu politikası üzerine bir değerlendirme yapılmıştır. 

Makalede, geçmişten günümüze Türkiye’nin Ortadoğu politikasının genel bir muhasebesi verildikten sonra, kamuoyunun eğilimleri ve dış politika algısı arasındaki ilişkiyi anlamamızı kolaylaştıran teorik tartışmalara kısaca değinilecek tir. Makalenin üçüncü bölümünde Cumhuriyet Üniversitesi öğrencileri arasında yapılan dış politika algısı ile ilgili anket çalışmasından elde edilen sonuçlar ortaya konacak ve gençlerin özellikle Ortadoğu politikası, karşılaştırmalı olarak alternatif dış politika tercihleri ve genel itibari ile dış politika kararları ile ilgili tutumları tartışılacaktır. Sonuç bölümünde ise üniversite öğrencilerinin tutumlarından hareketle son dönem dış politika tercih ve uygulamalarının nasıl görüldüğü ve algılandığı ile ilgili genel değerlendirmeler yapılacaktır. Tüm değerlendirmelerde, var olan algıların tespiti kadar, olması gereken dış politika tercihlerine yönelik algı ve beklentilerin de ortaya konmaya çalışılacağı 
belirtilmelidir. 

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI VE ORTADOĞU 

Çalışmanın giriş kısmında da belirtildiği üzere, kamuoyunun politika yapıcıların karar ve uygulamaları üzerinde etkisi ancak demokratik bir düzende anlam kazanabilir. Siyasal sistemin işleyişinde kamuoyunun etkisi, ancak farklı siyasi aktörlerin devreye girebildiği, farklı toplumsal kesimlerin taleplerini siyasal sisteme iletebildiği bir vasatta anlam ve değer kazanacaktır. 

10 Türkiye’de benzer çalışmalar son zamanlarda yapılıyor olsa da henüz yeterli düzeyde değildir. Bu konuda özellikle bazı STK’lar ile bazı araştırma merkezleri değerli katkılarda bulunmuşlardır. Örnek olarak USAK’ın “USAK Türk Dış Politikası'nda Yön Değişimi Anketi - Aralık 2009”, “USAK 4. Dış Politika Algılaması Anketi - Ağustos 2009”, “USAK Ortadoğu Algılama Anketi - Mart 2006” ve “USAK 3. Dış Politika Algılama Anketi (DPAA) - Aralık 
2005”, http://www.usak.org.tr/anketler.asp, (Erişim Tarihi, 13.03.2011) dış politika anketleri ile TESEV’in “Ortadoğu’da Türkiye Algısı” ve “Arap Dünyasında Türkiye Algısı”, 
http://www.tesev.org.tr/default.asp?PG=DPL03TR04, (Erişim Tarihi, 13.03.2011) 
adlı anket verilerine dayalı çalışmalarına bakılabilir. 



Bu nedenle çalışmanın bu bölümünde Türkiye’nin Ortadoğu politikasının evrimi çok partili siyasal rejime geçilen 1950’den itibaren ele alınacaktır. Yoksa çalışma, ne tüm Cumhuriyet tarihi boyunca ne de yaptığı dönemselleştirme itibari ile kuramsal ve pratik bir kamuoyu-dış politika ilişkisi analizi olarak öngörülmemiş tir. 

1950-2000 Arası Türkiye’nin Dış Politikası Bağlamında Ortadoğu 

Tek partili yıllarda Türk dış politikasında güvenlik kaygısı belirleyici olmuştur. Çok partili siyasal yaşamla birlikte bazı kırılmalar görülse de aynı güvenlik kaygısı Türkiye’nin Sovyet bloğu karşısında Batı endeksli bir politika benimsemesine yol açmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İngiltere ve Fransa’nın bölgeden çekilmesiyle bağımsızlığını kazanan ülkeler beklenenin aksine Türkiye’nin Ortadoğu ile ilişkilerinin gelişmesi sonucunu doğurmamıştır. Tam aksine, 1950’li yıllar Türkiye’nin bölgeden daha da uzaklaştığı yıllar olmuştur11. Bu dönemde Batıcılığın dış politikanın başat ölçütü olması, Türkiye’yi bölgeden uzaklaştırmakla kalmamış, bölge halkı nezdinde Türkiye imajı ciddi şekilde zedelenmiştir. 1950’li yıllarda “aktif taraflılık” 
politikasını izleyen Türkiye’nin adeta Batı’nın bölgedeki temsilcisi olarak hareket ettiği görülmektedir. Kısaca, bu dönemde Türkiye’nin ‘abartılı’ denebilecek bir Batı eksenli dış politika izlediği gözlenmektedir12. 

Soğuk Savaş boyunca Ortadoğu’da kutuplar arası güç mücadelelerinin devam ettiği görülmüştür13. Bu dönemde ABD, İngiltere’nin çekildiği bölgeleri kendi denetimi altına sokarken, SSCB de Batı karşıtı rejimlerle işbirliğine yönelmiştir. Türkiye ise II. Dünya Savaşı’nın başında ortaya çıkan ve savaştan hemen sonra artarak hissedilmeye başlanan Sovyet tehdidi nedeniyle NATO’ya katılarak Batı bloğu içinde yer almıştır. Bu yıllarda, tıpkı tek parti döneminde olduğu gibi, Türkiye’nin Ortadoğu politikası da dâhil tüm dış politika stratejisi SSCB 
tehdidi üzerine kurulmuştur. Bu dönemde Türkiye’nin güvenlik kaygılarıyla Batı’nın siyasi, ekonomik ve askeri kurumlarında yer almaya çalıştığı gözlenmektedir. 


11 Ömer Kürkçüoğlu, “Çoklu Bir Dış Politika İzleyebilecek Birikim ve Maharet Dışişlerinde Var”, Mülakatlarla Türk Dış Politikası Cilt I, Habibe Özdal et. al. (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2009), s. 23. 

12 Mehmet Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu Politikası: Süreklilik ve Değişim”, Akademik ORTA DOĞU, Cilt: 4, Sayı: 2, 2010, s. 9. 

13 Armağan Kuloğlu, “Soğuk Savaş Döneminden Günümüze Ortadoğu’daki Gelişmeler ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri”, Türk Dış Politikası, III. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Sedat Laçiner (der.), (Ankara: 
Cantekin Mat., 2009), s. 207. 



Türkiye’nin 1950’li yılarda Ortadoğu’da meydana gelen olaylar karşısında ortaya koyduğu dış politika stratejisi, Türkiye’yi Batıya yaklaştırırken, Araplardan uzaklaştırmıştır 14. 

Bu uzaklaşmada özellikle Soğuk Savaş’ın aynı kampa girmeye mecbur bıraktığı Türkiye ve İsrail yakınlaşması son derece belirleyici olmuştur15. 1967 ve 1973 Arap-İsrail Savaşları, 1975-1990 arası dönemde yaşanan Lübnan İç Savaşı, 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgali, 1980-1988 arasında yaşanan İran-Irak Savaşı gibi olaylar ve büyük devletlerin bu olaylarda oynadığı aktif roller Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirmesini engellemiştir. Dolayısıyla 1990’ların başına kadar süren Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin tek başına inisiyatif kullanarak Ortadoğu’da yeni dış politika hamlelerine yönelmesi mümkün olmamıştır. Fakat bu dönemde özellikle Kıbrıs konusunda Batı’nın Türkiye’yi hayal kırıklığına uğratması ile birlikte Türkiye Ortadoğu’ya 
yönelik politikasını yeniden gözden geçirme gereği duymuştur. Johnson Mektubu16, Türkiye’yi 1950’li yıllarda yürüttüğü Ortadoğu’ya yönelik dış politikasında değişiklik yapmaya itmiştir17. Bu dönem Türk dış politikası açısından çok yönlülüğe geçişin bir anlamda başlangıcıdır. Türkiye hem Kıbrıs meselesinde Arapların desteğini almak, hem Sovyetler Birliği ile ilişki kurup 
Amerika’dan sağlayamadığı ekonomik desteği buradan sağlamak adına çok yönlü bir politikaya girişmeye çalışmıştır18. 

1980’li yıllarda, Türk dış politikasında güvenlik ve savunma konuları belirleyici olmaya devam etmiştir. İran İslam Devriminin gerçekleşmesi Türkiye’nin Ortadoğu politikasında önemli sonuçlar doğurmuş ve Türkiye’nin Orta Doğu’ya yönelik politikasına ideolojik bir anlam yüklenmesine neden olmuştur. İran’daki gelişme dışında Türkiye’nin Ortadoğu politikasında terör ve su sorunu gibi meseleler Türkiye’nin bölgeye bakışında belirleyici olmuştur19. Ayrıca 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra tekrar çok partili siyasi yaşama geçiş süreci ve askeri darbenin çok boyutlu etkilerinin siyasi yaşam üzerindeki kalıcı etkileri iç politikayı etkilediği gibi dış politikayı da doğrudan etkilemiştir. Resmi ideolojinin kendini restorasyonu 20 olarak tanımlanan bu askeri müdahale özellikle İran İslam Devrimi’nin de etkisiyle dış politikada bir kez daha Ortadoğu konusunda mesafeli durulmasına neden olmuştur. 

14 Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu…”, s. 9. 

15 Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu Siyaset, Savaş ve Diplomasi, 4. Baskı, (Bursa: MHM Yayınları, 2008), s. 622. 

16 Bu olayın Türk-Amerikan ilişkilerine etkisi ve Türk dış politikasına yansıması için bkz. Halil Şimşek, “Johnson Mektubu ve Türk-Amerikan İlişkilerine Etkisi”, Yeni Dönem Türk Dış Politikası Uluslararası IV. Türk Dış Politikası 
Sempozyumu Tebliğleri, Osman Bahadır Dinçer et. al. (der.), (Ankara: Cantekin Mat., 2010). 

17 Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu …”, s. 10. 

18 Çağrı Erhan, “Türkiye Ortadoğu’da ABD Ne İstediyse Yapmıştır”, Mülakatlarla Türk Dış Politikası Cilt I, Habibe Özdal et. al. (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2009), s. 51. 

19 Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu …”, s. 10. 

20 Bu konuda bakınız Hasan Bülent Kahraman, Türk Siyasetinin Yapısal Analizi I, (İstanbul: Agora Kitaplığı, 2008). 


Soğuk Savaş sonrası dönemde SSCB’nin yıkılması Türkiye’nin önemli bir güvenlik rahatlığına kavuşmasını ve hareket alanının genişlemesini sağlamış olsa da21 Irak’ın Kuveyt’i işgali yeni döneme damgasını vurmuş ve Batılı güçlerin bölgeye askeri olarak yerleşmesi sonucunu doğurmuştur. Özal döneminde Körfez Savaşı, Türkiye için Soğuk Savaş sonrası dönemde azalan stratejik öneminin canlandırılması için bir fırsat olarak görülmüştür22. Genel olarak 1990’lı yıllar Türk dış politikasında bir yön arayışının devam ettiği ve bazı uzmanların 
idare-i maslahat dönemi olarak tanımladığı bir dönemdir23. 

1990’larda Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini şekillendiren iki önemli etken olmuştur. Birincisi Türkiye’nin PKK ile mücadelesi, ikincisi de 1991’den sonra Kuzey Irak’ta meydana gelen iktidar boşluğudur24. Bu iki sorun Türkiye’nin Ortadoğu politikalarında güvenlik kaygısını yeniden ön plana çıkarmıştır25. Güvenlik kaygısının daha ziyade Suriye ve Irak gibi Arap ülkelerinden kaynaklanması, Türkiye-İsrail ilişkilerinin gelişmesini beraberinde getirmiştir. Türkiye’nin Ortadoğu’ya güvenlik merkezli bakışı 1990’lı yıllarda Türk-İsrail stratejik ortaklığının ortaya çıkmasına neden olurken, Türkiye’nin Arap dünyasından uzaklaşması şeklinde algılanarak, Arap dünyasından ciddi şekilde eleştiri almasına sebep olmuştur26. Bununla birlikte 90’lı yılların sonlarına doğru AB ile ilişkilerin gelişmesi ve Suriye ile olan sorunların çözüm sürecine girmesi Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik dış politikasını daha dengeli bir çerçeveye oturtmasına zemin hazırlamıştır27. 

2000 Sonrası Türkiye’nin Dış Politikası ve Ortadoğu 

2003 yılında Irak’ın işgali ile birlikte Ortadoğu’da yeni dengeler oluşmaya başlamıştır. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin Ortadoğu politikasındaki söylem ve eylemi çoğu bölge ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de endişe yaratmıştır. 2001’den sonra Türkiye geleneksel bölge politikası olan “Ortadoğu sorunlarından uzak durma” yaklaşımıyla sorunlardan kurtulamayacağını 
anlamıştır. 


21 Arı, Geçmişten Günümüze…, s. 623. 

22 İrina Svistunova, “Irak Faktörünün Türkiye’nin Dış Politikasına Etkisi”, Ortadoğu Analiz, Cilt 2, Sayı 19-20, 2010, s. 88. 

23 Sözen, “A Paradigm Shift…”, s. 104. 

24 Svistunova, “Irak Faktörünün Türkiye’nin…”, s. 88. 

25 Gamze Güngörmüş Kona, “Ortadoğu Siyasetini Belirleyen Üç Temel Aktör: Türkiye-ABD-Rusya Federasyonu”, Global Strateji, Yıl 4, Sayı 14, 2008, s. 85. 

26 Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu …”, s. 11. 

27 Arı, Geçmişten Günümüze…, s. 628. 


Daha da önemlisi, gerek kamuoyunda gerekse de seçkinler düzeyinde savaş karşıtlığı genel kanı haline gelmiş ve Ortadoğu’yu kendi sömürgeci emelleri için bölüp yönetmeye çalışan emperyalist Batı algısı tekrar canlanmıştır28. Bundan sonra Türkiye bölge sorunlarına karışmayarak değil, sorunlara karşı çözüm önerileriyle ve barış yanlısı politikalarıyla riski azaltacağını düşünmeye başlamıştır29. TBMM’de ABD’nin işini kolaylaştırması beklenen tezkerenin reddinin ardından, ABD’nin Irak’taki başarısızlığı Ortadoğu’da bir güç boşluğu ortaya çıkarmıştır. Türkiye ve İran gibi bazı bölge ülkeleri ile küresel güçler bu boşluğu kendi ekonomik ve siyasi çıkarları doğrultusunda doldurmaya çalışmışlardır. Bu bir anlamda Türk dış politikası için kaçınılmaz bir durumdur. Çünkü Ortadoğu gibi hareketli ve istikrarsız bir bölgede yer alan Türkiye’nin bu şartlardan etkilenmemesi düşünülemez. Bölge üzerindeki jeopolitik rekabet, 
kaçınılmaz olarak bu bölgeyi ve bölge ülkesi olarak da Türkiye’yi sürecin içerisine çekmekte ve bir takım adımlar atmaya zorlamaktadır30. Özal döneminde başlayan hareketlilik 1990’larda yerini dış politika kararsızlığına bırakmış olsa da, AKP iktidarından önce de Türkiye’nin Ortadoğu’da aktif bir politikanın ilk işaretlerini vermeye başladığını görüyoruz. 

Özellikle ABD’nin İran ve Suriye’ye karşı yaklaşımının sertleştiği ve uluslararası gerginliğin arttığı bir ortamda Türkiye-İran ve Türkiye-Suriye işbirliğinin yoğunlaşması Türkiye’nin aktif bölgesel politika izlemekte kararlı olduğunun kanıtıdır31. 

Ortadoğu Politikasında Değişen Retorik ve İç Politika-Dış Politika İlişkisi 

Türkiye’de, cumhuriyet tarihi boyunca yönetici elit, Ortadoğu ile kurulacak her tür ilişkinin, Türkiye’nin Batılı karakterine zarar vereceği ve Cumhuriyet ve modernleşme projesinden geriye dönüş anlamına gelebileceği düşüncesini taşımıştır. Batı eksenli politikalara rağmen Soğuk Savaş dönemi boyunca Türkiye, Batıyla yaşadığı problemler neticesinde zaman zaman Ortadoğu 
ülkelerine yaklaşmış ve onların desteğini almaya çalışmıştır; ama Ortadoğu hiçbir zaman yönelinecek bir alternatif olarak görülmemiştir 32. 

28 Gülden Ayman, “Türk Dış Politika Seçkinlerinin Ortadoğu Algılamaları ve Irak Savaşı”, Akademik Orta Doğu, Cilt: 1, Sayı: 1, 2006, s. 9. 

29 Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu …”, s. 12. 

30 Mehmet Seyfettin Erol, “11 Eylül Sonrası Türk Dış Politikasında Vizyon Arayışları ve ‘Dört Tarz-ı Siyaset’”, Gazi Akademik Bakış, Cilt 1, Sayı 1, Kış 2007, s. 52. 

31 Svitunova, “Irak Faktörünün …”, s. 91. 

32 Nasuh Uslu, “Türkiye’nin Yeni Ortadoğu Yaklaşımı”, Bilig, Sayı 52, Kış / 2010, s. 148. 


Ortadoğu’da sahip olunan tarihsel, kültürel, sosyal ve ekonomik bağların harekete geçirildiği veya geçirilmeye çalışıldığı süreç 2002 seçimlerinin ardından yaşanan iktidar değişikliği ile hız kazanmıştır33. Aslında AKP ile başlayan yeni Ortadoğu stratejisi, Türkiye’nin dış politikasındaki 1990’larda emareleri görülen dönüşümün yeni bir boyut ve hız kazanmış hali olarak ele alınabilir. . 

Bu yeni süreç Türkiye’nin bölgeye yönelik politikasının hem yapısında hem de söyleminde değişiklik meydana getirmiştir. Yapısal açıdan, Türkiye bölge sorunlarından uzak durarak değil, çözüm odaklı bir yaklaşım benimseyerek bölgede varlık göstermektedir. Bunun yanında Türkiye’nin Ortadoğu politikasının diplomatik dilinde de değişiklik olmuştur. İşbirliği, bütünleşme, gelişme, ortaklık gibi kavramlar ağırlık kazanmıştır34. Her şeye, her soruna, her kişiye açık “hele bir konuşalım” tarzı bir dış politika izlenmeye başlanmıştır. Yerel bir tarzın, bir 
“Türkiye, Anadolu tarzı”nın dış politikaya yansımış olduğunu söylemek mümkündür35. Bu yeni retorik/tarz sadece bu kavramlarla sınırlı kalmamakta “güvenlik üreten” ülke36, “stratejik derinlik”37 gibi diğer kavramlarla geliştirilmekte ve bu kavramlar çerçevesinde uygulamaya dönük yeni politikalara dönüşmektedir. Davutoğlu bu yaklaşımın temel ilkelerinin güvenlik ve 
özgürlük arasında denge, komşularla sıfır problem, komşu ülkelerle mevcudun daha ötesinde ilişkilerin geliştirilmesi, çok yönlü dış politika ve ritmik diplomasi38 olduğunu belirtmektedir. Bu kavramlar etrafında şekillenen yeni Türk dış politikası ile birlikte Türkiye’ye yönelik ön yargılar belli ölçüde kırılmış ve bölgedeki geleneksel ilişkiler belli ölçüde değişime uğramıştır. Türkiye, 
artık bölgede dikkate alınan bir devlettir. Kriz durumlarında Türkiye’nin ara buluculuğu aranmakta ve Türkiye’nin katkısıyla çözümler üretilmektedir. Birbirlerine düşman olan devletler Türkiye’nin gözetiminde bir araya gelmektedirler 39. 


33 Uslu, “Türkiye’nin Yeni...”, s. 149. 

34 Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu...”, s. 14. 

35 Ersel Aydınlı, “Bölgesel Güç Olmak ve Türk Dış Politikasında Yön Arayışları”, Yeni Dönem Türk Dış Politikası Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Osman Bahadır Dinçer et. al. (der.), (Ankara: Cantekin 
Mat., 2010), s. 57. 

36 Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu...”, s. 14. 

37 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik Türkiye’nin Uluslararası Konumu, 38. Baskı, (İstanbul: Küre Yayınları, 2009). 

38 Davutoğlu, “Turkey’s Foreign …”, s. 81. 

39 Uslu, “Türkiye’nin Yeni…”, s. 174. 


Bu yeni dış politikanın dönemsel olarak bir özeti yapılacaksa, bölgesel ve küresel sistemdeki değişimlerin etkisiyle Türkiye’nin 2000’lerin başında pasif, 2003’ten sonra aktif ve 2006 sonrası dönemde de proaktif bir şekilde Ortadoğu’daki ekonomik ve politik çıkarlarını hayata geçirmeye başladığı söylenebilir40. 

Dış politikada bazı alternatifler arasında tercihte bulunurken/karar verirken bu sürece dahil olan kişi ve kurumlar, siyasal yapı ve kamuoyu sonucu etkiler. Temelde bunlar genel hatlarıyla dış çevre ve iç çevre olarak iki kategoride ele alınmaktadır. Dışsal çevre uluslararası sistemin yapısı, diğer devletlerin çıkarları veya bölgesel ve uluslararası güç dağılımdır. İçsel çevre ise ülkenin siyasal yapısı, hükümet biçimi, kamuoyu ve karar vericilerin niteliklerini içerir41. Türkiye’nin AKP dönemi dış politikasında farklı saiklerin etkili olduğu bilinmektedir. Kardaş’a göre AKP’nin dış politikası dört farklı değişkenin ürünüdür. Bunlar güç dengesindeki ve sistem düzeyindeki değişimler, iç politikadaki değişimler, kimlik ve son olarak kamuoyunun eğilimleri olarak sıralanabilir42. 2002’de iktidara gelen ve daha sonraki yerel seçimler dahil dört seçimde halktan onay almaya devam eden AK Parti’nin, dış politika tercihlerinde özellikle sistemik etkileri ve uluslararası konjonktürü dikkate almakla birlikte kendi seçmeninin beklentilerini de göz ardı etmediği, hatta uygulamada bunları öncelediği söylenebilir. Burada vurgulanması gereken en önemli nokta demokrasilerde halkın beklenti ve isteklerinin hükümetler tarafından dikkate alınması gerekliliği, bunun dış politikaya yansıma biçimi ve bu politikanın 
yöneldiği bölgede nasıl algılandığı ve karşılık bulduğudur. Kamuoyunun eğilimlerinin dış politikada dikkate alınması demokratik düzenlerde anlam kazanabilecek bir olgudur. 

Demokratikleşme ve siyasal katılım arttıkça seçmen eğilimleri ve tercihleri önem kazanmaktadır. Özellikle yöneticilerin demokratik sorumluluğu ilkesi gereği dış politika tercihlerinde siyasal iktidar-seçmen tercihleri bağlantısı önem kazanmaktadır43. Amerika’da yapılan çalışmalar kamuoyunun dış politika konusunda tutarlı ve akılcı tutumlara sahip olduğunu ortaya koymuştur 44. Öniş’in dış politikanın demokratikleşmesi olarak adlandırdığı olgu, sivil toplumun dış politika hamlelerine katılımının giderek görünür bir hal alması ve dış politika ile ilgili kararlarda kamuoyunun eğilimlerinin öneminin artmasına işaret eder45. 


40 Ayman, “Türk Dış Politika…”,s. 34. 

41 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, 8. Baskı, (Bursa: MKM Yayınları, 2009), s. 188 vd. 

42 Kardaş, “Turkey: Redrawing…”, s. 117 

43 Ayrınıtlı bilgi için bkz. John H. Aldrich, Christopher Gelpi et al., “Foreign Policy and the Electoral Connection”, Annual Review of Political Science, Cilt: 9, 2006, 477-502. 

44 Matthew A. Baum, and Philip B.K. Potter “The Relationships Between Mass Media, Public Opinion, and Foreign Policy: Toward a Theoretical Synthesis”, Annual Review of Political Science, Cilt: 11, 2008. S. 39-65 

45 Öniş, “Multiple Faces…”, s. 9. 

2 Cİ  BÖLÜM  İLE  DEVAM  EDECEKTİR..,


...