2 Mart 2016 Çarşamba

DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’YU PKK TERÖRÜNE HAZIRLAYAN NEDENLER BÖLÜM 3




DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’YU PKK TERÖRÜNE HAZIRLAYAN NEDENLER BÖLÜM 3


c. Tarihî Kosullar 

(1) Kürt Kimligi, 

Kürtlerin etnik kökeni konusunda tarihçiler arasında görüş birligi mevcut degildir. Kökenleriyle ilgili görüş ayrılıklarının yanı sıra, Kürtlerin tarihlerinin 
baslangıcına iliskin olarak da çok az bilgi mevcuttur.15 
Kürtlerin kökeninin (soylarının), Turanî oldugu, Mezopotamya’nın birtakım eski kavimlerine dayandıgı, atalarının İran’ın eski topluluklarından Medler oldugu, 
Araplara dayandıgı, Ermeniler ile aynı ırktan oldukları savları yer almaktadır.16 

(a) Kürtlerin Karduk kökenli oldugu görüsü: Bu tez, Rus sarkiyatçılarından Nikitin’in Kürtler isimli kitabında yer almıstır. 
Ünlü sarkiyatçılardan M. Hartman, Th. Nol Deck, Veiss Bach gibi yabancı yazarlar ve bazı Türk tarihçiler bu görüsün bir yakıstırma oldugunu ortaya çıkarmıslar ve Nikitin’in tezini kabul etmemislerdir.17 

(b) Kürtlerin Med (İran) kökenli oldugu görüsü: Bu görüs, dogu bilimleri uzmanı Rus Vladimir Minorsky tarafından ortaya atılmıstır. Minorsky 1933 
yılında üç dilde yayımlanan ansiklopedinin Kürtler maddesini yazan bilim adamıdır. Ancak bu zat 1938 yılında Brüksel’de yapılan oryantalistler 
toplantısında sundugu bilimsel tebliginde “ Kürtler İskit ya da Med asıllıdır ”  İran’la ilgilidir demekten de geri kalmamıstır.18 diyerek ilk görüsünden kısmen vazgeçmisse de, dil benzerligi bakımından 


15 Anabritanika, Cilt 14, s.188. 

16 Abdulhaluk Çay, Her Yönü İle Kürt Dosyası, Levent Ofset Matbaacılık ve Yayıncılık Tic.Ltd.Sti., İstanbul, 1994, s. 33-39. 

17 Selahattin Çetiner, “Kürtlerin Tanıtılması”, Harp Akademileri Bülteni, Temmuz 2004, Sayı 208, s. 89. 


D.N.MacKenzie, Kürtçe diyalektlerinin az sayıda olsa da ortak kimi özelliklerinin oldugunu kabul eder, ancak diger ranî dillerle de ortak kimi özelliklerinin bulundugunu belirterek Minorsky’nin görüsünü elestirir. MacKenzie’ye göre, Kürtçe’nin temel özellikleriyle diger ranî diller arasında sistematik bir karsılastır ma, Kürtçe’nin bir dizi önemli farkından dolayı Med dilinden ayrıldıgını göstermektedir. Kürtçe’de güçlü bir güneybatı ranî dil etkisi görülmektedir, oysa Med dili özellikle bir kuzeybatı ranî dilidir. Bölgede konusulan iki akraba ranî dil olan Zazaca ve Guranî, kesin bir sekilde kuzeybatı 

İranî dil ailesindendir. Kurmanci ve Soranî diyalektleri arasındaki farklılıkların çogu Goranî’nin Soranî diyalekti üzerindeki kayda deger etkisine baglıdır.19 
MacKenzie’nin, Minorsky’i oldugu kadar Kürt milliyetçi ideologlarını da hedef alan mesajı, Kürtlerin ortak kökenlere ve temel kültür birligine sahip 
olmadıklarıdır. Sırnak bölgesinde PKK'lı bir teröristin not defterinden tespit ettigimiz kadarıyla terör örgütünün, Kürtler hakkında üyelerine verdigi bilgiler söyledir: 

“Kürtler, Türklerden ayrı bir ırk olup, Avrupa'dan Orta Asya'ya göç ederek Urartu ve Medleri olusturmuslardır. Hint-Avrupa dilini konusan Kürtler, 
Mezopotamya'ya yerlesmislerdir. Alevi-Sünni diye ayrılarak Türkler tarafından birbirine düsürülerek çıkarları dogrultusunda kullanılmaktadırlar. Türkiye'nin 
1950'den sonra bölgede kapitalizmi gelistirmesiyle, 1970'li yıllarda tamamıyla ihaneti seçmiş bir Kürt halkı olusturulmustur. Uyanıs, 1976'dan sonra büyük 
sehirlere giden Kürt gençleriyle olmustur.”20 Bu ifadelerden de anlasılacagı üzere Kürtçülük adına mücadele ettigini iddia eden PKK terör örgütü, Medler’in 
Kürtlerin ataları oldugu fikrini benimsemistir. PKK terör örgütüne liderlik yapmış olan terörist Abdullah Öcalan’ın, 2003 yılında yayımlanan “Özgür nsan 
Savunması” adlı kitabından da Kürtlerin ataları olarak Med’leri kabul ettigi anlasılmaktadır. 

(c) Kürtler Arap kökenlidir görüsü: Bazı Arap gezginleri ile Mesudî ve Ebu İshak gibi tarihçileri tarafından öne sürülen bir görüstür. Bitlis Sancak Beyi 
Serifhan Bitlisî’nin yazdıgı, Kürtlerin geçmisini anlatan ve 1597 yılında Osmanlı Padisahı 3’üncü Mehmet’e sundugu kitabında; Kürtlerin Oguz Kagan’dan beri 
büyük Türk Camiasına mensup olduklarını yazmasıyla çürütülmüstür.21 

(ç) Kürtler Ermeni kökenlidir görüsü: Ermenilerin arasındaki yaygın kanaate göre Kürtlerin bir kısmı Ermeni soyundandır. Aynı sekilde bazı Kürt 
aydınları da bugünkü Ermenilerin çok eski çaglarda Kürtlerden ayrılmış kardesleri oldugu inancındadır.22 Bu iddianın tamamen siyasi amaçlı olarak ortaya atıldıgı anlasılmaktadır. 

(d) Kürtler Turan (Türk) soyundandır görüsü: Kürtlerin Türklerle aynı soydan oldugunu savunan Türk ve Yabancı Bilim Adamları çoktur. Türklerle 
Kürtlerin aynı kökenden, soydan oldukları görüsü Orta Asya’da Yenisey Irmagı kollarından Ulukem Çayı’na karısan Elegeş Suyu kıyısında M.S. 7’nci yüzyılda 
(650’lerde) Orhon alfabesiyle Türkçe olarak yazılmış olan ve Elegeş (Yenisey) yazıtı diye isimlendirilen anıttaki ifadelere dayandırılmaktadır. Bugün Kürt adı ile 
Türk’ten ayrı bir millet olarak nitelendirilmeye çalısılan “Kürt Türkleri”, tarih boyunca diger Türk boyları ile aynı cografi alanda hep yan yana görülmüslerdir. 
İç Asya’dan Macaristan’a, Kafkasya’dan Mezopotamya’ya kadar her yerde bir arada bulunmuslardır. Günümüzde de ran’da olsun, Suriye’de olsun, Irak’ta 
olsun, içinde Türkmen veya herhangi bir Türk boyunun bulunmadıgı bir Kürt yerlesim yeri bulunmamaktadır.23 

TBMM’nin 23 Ocak 1923 tarih ve “Türkiye’nin Asya’da güney sınırı, Musul sorunu” konulu 21 sayılı tutanagında “Kürt halkının ran kökenli oldugu 
öne sürülmüstür. Oysa bu iddiayı, Kürtlerin Turan kökenli oldugunu kabul eden Encyclopedia Britanica yalanlamaktadır. Zaten Anadolu’yu tanıyanlar bilirler ki, 
gelenek ve görenek bakımından, Kürtler, hiçbir yönden Türklerden farklı degildirler. Ayrı diller konusmakla birlikte bu iki halk; soy, inanç ve görenek 
bakımında tek bir bütünü meydana getirmektedir...” diye kayıtlara geçirilmistir. 

Konuya iliskin diger görüsler su sekildedir. M. Serif Fırat’ın, Dogu illeri ve Varto Tarihi adlı eserinde “Yavuz Sultan Selim döneminde Kürt diye vasıflandırılan bu daglı Türk kardeslerimiz, ayrı ayrı subelere mensup uzak ve yakın çağ Türkleri dir”24 diye ifade edilmektedir. 

1881 Diyarbakır Ergani dogumlu ve önceleri siyasi Kürtçülük davasının atesli savunucusu, Kürt Terakki ve Teavün (Kalkınma ve Yardımlasma) cemiyeti 
kurucularından Dr. Mehmet Sükrü Sekban, uzun süren ve geniş arastırmalarının sonunda gerçegi buldugunu belirterek, 1933 yılında Paris’te Fransızca olarak yayınladıgı “Le Probleme Kurde (Kürt Meselesi)” isimli kitabında; “Medler Kürtlerin Ecdadı (Kökeni) degildir. Kürtler Ari veya Sami ırklarından da degildir. Kürtler Turan soyundandırlar. Antropolojik olarak saf Türk olan Türkmenle Kürdü birbirinden ayırt etmek güçtür”25 demektedir. 

Muhtar Kutlu’nun Savak, smail Besikçi’nin Alikan asiretlerinde yaptıkları alan arastırmaları; her iki asiretin Kürtçe konusmalarına ragmen, kültür degerleri, inançları ve töreleriyle tamamen Türk kültürünü yansıttıklarını tüm belge ve verileri ile ortaya koymaktadır. 

Hollanda Kürdoloji Enstitüsü arastırmacılarından Marti Van Bruinessen, baslangıçta Kürtleri diger bir ırkla birlestirirken, son defa yaptıgı alan arastırmasında Kürtleri Irak, İran ve Türkiye Kürtleri diye üçe ayırdıktan sonra, Kürtlerin birbirinden farklı kökenleri olsa gerek diyor ve hatta Kürtlerin Turanî bir kavim oldugu seklindeki görüsünü bazı yerlerde belirtmekten çekinmiyor ve “Kürdistan’da bütün asiretler mutlaka aynı kökene sahip olma durumunda degildir. Çevrede bazı Kürt asiretleri Türklesmisken, bazıları da Kürtlesmislerdir. Yörede Alevîlerin büyük çogunlugu Türk soyludur. Kürt degil Türktürler” 26 diye ifade etmektedir. 

Siyasi Kürtçülerin 1970’lerden beri dillerinden düsürmedikleri Seref Han-ı Bitlisî’nin Serefnamesi, 1990’lı yıllarda elestirilmeye baslanmıstır. Çünkü, 
Serefname, büyük ölçüde Kürtlerin kökenlerinin Asyatik oldugunu, Bügdüz soyundan geldigini daha 1590’lı yıllarda ileri sürmüstür. Simdi, bu Kürt tarihi, 
Musa Anter tarafından agır sekilde lânetlenmekte ve “ Zaten Bitlis hanları, Serefname’nin yazarı Emir Seref Han dâhil, asırlardan beri Kürt milletinin yüz 
karasıdır.” denmektedir. Böylece Seyh İblisi Bitlisî de bu suçlamalardan kendisini kurtaramamıstır.27 


18 Selahattin Çetiner, a.g.e., s. 89. 

19 D.N.MacKenzie, “The Origins of Kurdish”, Transactions of the Philological Society, 1961, s. 68, 86. 

20 Ahmet Küçüksahin, Sırnak Asiretleri ve Terör, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 1999, s. 43. 

21 Çay, a.g.e., s. 37,38. 

22 Messoud Fany, La Nation Kurde et Son Evolution, Paris, 1933, s. 45,55. 

23 Sükrü Kaya Seferoglu, Anadolu’nun lk Türk Sakinleri Kürtler, Türk Kültürünü Arastırma Enstitüsü, 
Ankara 1982, s.43. 

24 M. Serif Fırat, Dogu lleri ve Varto Tarihi, Millî Egitim Basımevi, Ankara, 1961, s. 7. 

25 M.Sükrü Sekban, Kürt Meselesi, Kon Yayınları, s. 38,39. 

26 Çetiner, a.g.e., s. 93. 

27 Türkdogan, a.g.e., s. 142. 


Anadolu’da Kürtlerin yasadıkları bölgelere Kürtler, kısmen Türkmenlerle beraber gelmislerdir. Dogu Anadolu’daki, bugün Kürt bölgeleri denilen ve tarihten beri var oldugu ileri sürülen bölgeler, aslında Türkmen bölgeleridir. Arap ve Ermenilerden fethedilerek Türkmenlestirilmistir. Daha sonra Sultan Yavuz, 
bu Türkmenleri Kızılbaş diye suçlayarak Safi Kırmançları bölgeye getirerek yerlestirmistir. Bu bölgedeki birçok Türkmen kabilesi Sultan Selim’in hısmına 
ugramamak için Harezmce (Zazaca) ve Goranice konusmaya baslamıstır ve Zazalasmıslardır.28 

Bu noktadan hareketle, 12’nci yüzyıla gelinceye kadar Türkiye, ran, Irak, Suriye dâhil olmak üzere tarihte Kürdistan olarak anılmış bir bölge mevcut degildi. Kürdistan kelimesini ilk kullanan (sadece Cibal civarı için) Selçuklu Sultanı Sancar (1086-1157)'dır.29 Selçuklular devrinden evvel Kürdistan tabiri 
bilinmedigi için, Kürtlere müteallik mütalâalar Araplar tarafından ekseriya Zavzan, Hilat, Armaniya, Azarbaycan, Cibal, Fars v.b. mevzuları vesile ile 
verilmekte idi. Diger taraftan, resmî olarak Kürdistan isminin siyasi olarak Zagroslarda güneybatı ran için kullanılması bu olguyu karsımıza 
çıkarmaktadır.30 

1800’lere gelindiginde, özellikle 3 Kasım 1839’da Gülhane Hattı Hümayununun ilânından sonra, Tanzimat Fermanı hükümlerinin yerine getirilmesine yardım için davet edilen Avrupalı uzmanların yönlendirmeleri neticesinde Sadrazam Mustafa Resit Pasa (1800-1858) tarafından 1842 yılında Osmanlı topraklarında yeni bir mülkî idare yasası kabul edilmiş ve bu kanunla Türk mevzuatına, idare yapısına yeni terimler girmistir. 


28 Sener Üsümezsoy, Avrasya’da Devrim Türk Jeostratejisi, İleri Yayınları, istanbul, 2004, s. 59. 

29 http://www.sinanoglu.net. 

30 Üsümezsoy, a.g.e., s. 59. 


Bunlar arasında 1847 yılında Kürdistan vilayeti ile 1850 yılında Lazistan sancagının kurulması dikkat çekicidir. 1864 yılına gelince böyle bir düzenlemenin uygun olmadıgı görülmüş olmalı ki, yasa ve bu tarz vilayet yapılandırılması yürürlükten kaldırılmıstır.31 Etnik isimle adlandırmaların bazı Osmanlı sultan ve diger yöneticilerinin çok hosuna gittigi, bununla hâkimiyet alanlarını genislettiklerini düsünerek yabancılara karsı güçlü görünmek gayretkesligi oldugu da düsünülebilir. 

Arastırmaların belge ve kanıtlarla ortaya koydugu somut bir gerçek ise; Türk-Kürt birlikteliginin, bütünlesmesinin, dayanısmasının ve kardesliginin, 
beraberliginin çok geniş bir cografyada çok uzun bir tarihi süreç için geçerli oldugudur. 

Türk kavimlerinin Orta Asya’dan Kars-Van-Bitlis bölgelerine göçlerinden önce Ahlat’ı ziyaret eden Nasır-ı Hüsrev ( ranlı Sair 1003-1061) bu yörede 
Arapça, Ermenice ve Farsça konusuldugundan söz ettigi hâlde Kürtçe konusuldugundan ve Kürtlerden hiç bahsetmemistir. Hitit, Asur, Roma, Kuman, 
Bizans, Sasani, Urartu, Arap, Ermeni, Pers, Selçuklu, lhanlı gibi devletlerin, konumuzla ilgili bölgelerde hüküm sürdükleri dönemlere ait eserlerde; tabletler, 
yazılı taslar, mezarlar, süs esyaları, mühürler, damgalar, madalyonlar, sikkeler (madeni para) vs. arkeolojik, etnografik ve mimari buluntularda, kalıntılarda 
Kürtlere ve tarihlerine ait kayıtlara, emarelere rastlanılmamıstır. Bu amaçla Kars, Van, Erzurum müzelerinde, Ankara’da Anadolu medeniyetleri, stanbul’da 
arkeoloji müzelerinde yapılan arastırmalarda, Kürtlerle ilgili tarihi bir obje, eser bulunamamıstır. Oysa Lidyalılardan itibaren Anadolu’da yasamış 
hemen hemen bütün beylikler ve devletlere (Roma, Bizans, Pers, Selçuklu, lhanlı, Ermeni, Osmanlı vd. gibi) ait arkeolojik eserler müzelerde ve koleksiyoncularda bulunmaktadır.32 

1984’ten itibaren Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgesinde yasanan terör nedeniyle canlarını ve mallarını güvenceye almak için göç eden insanlarla 
yapılan anket neticesinde elde edilen sonuçlar su sekildedir. Etnik köken olarak kendilerini “Kürt” niteleyenler %28.9, kendilerine Kurmanc diyenler %29.1, Zaza diyenler %9.7, Arap diyenler %3.5 oranındadır. Kendisini Türk olarak hissedenlerin oranı %19.8 olup, Azerî olarak nitelendirenlerle (0.6) birlikte bu oran 20.4’tür.33 

Sonuç olarak Kürtlerin kökeninin hangi ulusa veya nereye dayandıgı konusundaki görüslere netlik kazandırılamamıstır. Bununla birlikte Kürt olarak 
ifade edilen toplulukların kimler oldugu da bilinmemektedir. Ancak gelinen noktada, yörede Kürtlük bir üst kimlik olarak ortaya çıkmış 
veya çıkartılmış ve buna dayanılarak, Kürt halkı vardır o hâlde bir Kürt devleti de olmalıdır. Kürt halkı kendi kendini yönetmelidir noktasına tasınmıstır. 
Söz konusu bölgelerin ekonomik bakımdan tarihsel geri kalmıslıgı bu baglamda yorumlanarak, o yörede yasayan insanların Kürt oldukları için kasıtlı olarak geri 
bırakıldıgı noktasına tasınmıstır. Bu konu, yöre halkı arasında islenerek terörün dayandırıldıgı bir unsur hâline dönüstürülmüstür. 


31 Çetiner, a.g.e., s. 83. 

32 Çetiner, a.g.e., s. 83. 

33 Aksoy, a.g.e., s. 145. 


Oysa yapılan anketler Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgelerinde de, Türkiye’nin diger bölgelerinde oldugu gibi kökeni farklı olan Türk vatandasları oldugunu ortaya koymaktadır. Bu yaklasım, kendilerini Kürt olarak nitelendiren sahısların veya toplulukların çesitli menfaat grupları veya bölgede menfaati olan devletler tarafından kullanılmaları sonucuna götürmüstür. 

(2) Kürt Dili 

Kürtçe lügat çalısmaları konusunda akla ilk gelen isim, Rusların Erzurum Konsoloslugunu yapmış olan Augüste Jaba’dır. Erzurum’da iken Molla 
Mesut Beyazî’den ögrendigi bilgilere dayanarak Kürtçe lügat hazırlıklarına baslamıs; hazırladıgı ve Kürtçe ilk lügat olarak bilinen deneme 1860 yılında 
yayımlanmıstır. Çarlık Rusya’sı Petersburg Bilimler Akademisinin istegi üzerine Ferdinand Justi, A.Jaba’nın bu “Kürtçe–Fransızca Sözlük”ü üzerinde çalısmış 
ve 1879 yılında Petersburg’da yayımlanan bu sözlüge bir ön söz yazmıstır. Justi’nin lügatında 8378 kelime bulunmaktadır. Bu kelimelerin kökenini 
arastıran ve bu konuda ciddî çalısmalar yapanların arasında ilk basta gelen isimlerden birisi Rus bilim adamı V.Minorsky’dir. Minorsky, Jaba’nın lügatında 
bulunan sözde Kürtçe kelimelerin kökenlerini söyle tespit etmiş ve sıralamıstır. 

Bunlardan; 
3080 kelime Türkçe, 
2230 kelime Farsça (bunun 1200’ü eski ran dillerinden Zend dialekti), 
2000 kelime Arapça kökenlidir. 
8378 kelimeden geriye kalan 1068’i ise diger bölgesel lisanlara ait ve de mensei bilinmeyen sözcüklerdir. 

Bunlardan; 

37 kelime Pehlevi dialekti, 
220 kelime Ermenice, 
108 kelime Keldanice, 
20 kelime Gürcüce, 
300 kelime ise kökeni bilinmeyenlerdir. 

Kürtler çok sayıda farklı lehçe kullanırlar; bu lehçeleri konusanların çogu öteki lehçeyi anlamazlar.34 Bu durum gayet normaldir. Çünkü yılın hemen 
hemen dokuz ayında geçit vermez sarp arazide sürdürülen kapalı ve tutucu hayat, dış dünya ile teması kısıtlamıs, bu yüzden neredeyse asiret sayısında 
lehçe olusmustur. Dış dünya ile teması olan kesimlerde de yabancı hâkim dillerin etkisinde kalmıslar, karma bir dil konusmaya baslamıslardır. Türkiye 
Kürdistan Demokrat Partisi eski Genel Sekreteri Dr. Sıvan, Kurmanci, Sorani, Zazaki, Gorani, Hevremani lehçelerini saydıktan sonra, “Bunların yanı sıra, 
büyük asiretlerin ve vadilerin de kendilerine özgü birtakım siveleri vardı” demektedir.35 

Dil içerisindeki kelime sayılarına bakıldıgında ran’ın batısında, Türkiye’nin dogu ve güneyinde ve Irak’ın kuzeyindeki bölgede yasayan insanlar büyük ölçüde Türk, Fars ve Arap kültürleri ile kısmen de Ermeni ve Gürcü kültürlerinin etki alanında kalmıslardır. 

Kürtçe’nin Kürtler arasında ortak bir konusma-yazma ve egitim dili olmamasına ragmen; çesitli Kürt toplulukları ve asiretleri tarafından anlasılabilir tek bir Kürt dili yaratma gayretleri, emperyalist politikaların ve onların paralelindeki Kürtçülerin 19’ncu asır ortalarından itibaren, baslıca hedefi olmustur. Daha sonraları bir Kürt Edebiyatı yaratma gayretlerine de girismislerdir.36 

Dili anlasılmaz hâle getiren bu duruma halk tepki göstermektedir. Bunun da ötesinde asıl sorun, Kurmanci’nin diger dil veya lehçeleri (Zazaki, Gorani, Luri, Sorani, Bahtiyari, Feyli, Leki, Kelhuri, Mukri, Sexbızıni, vb.) konusanlara dayatılmasında yasanmakta, bölgedeki diger dilleri/lehçeleri konusanlar, Kurmanci konusup yazmaya zorlanmaktadırlar.37Büyük ölçüde birbirini anlamayan 20 adet degisik lehçelerin tamamı Kürtçe dili ortak paydası 
ile ifade ediliyor. Paris Üniversitesinde ortak Kürt dili yaratma gayreti ile Kurmanci edebiyatı olusturulmaya çalısılmakta, bunun yanı sıra “Türkiye’de üç 
milyon Kürdün konustugu ‘Zaza/Dimli’ lehçesinin gelistirilmesini ilk tesvik eden kurum” olması itibarıyla da ögünmektedir.38 Oysa Kürtler Zazaları Kürt olarak, 
Zazalar da kendilerini Kürt olarak kabul etmemektedir. Aynı sekilde bazı çevrelerce Kürdistan olarak ifade edilen bölgede sadece Kürtler 
yasamamaktadır. Kendilerini Kürt olarak kabul etmeyen Zazalar ve Türkler de yasamaktadır. Bunların birbirlerine oranı küçümsenemeyecek ölçüdedir. 
Kürtlerin daha yogun olarak yasadıgı bölgeleri Kürdistan olarak ifade etmek yanlış anlamalara neden olabilecegi gibi o bölgede yasayan diger grupların 
görmezlikten gelinmesi anlamına da gelmektedir. 

Mustafa Aksoy tarafından yapılan anketin evlerde konusulan diller konusundaki tespitleri su sekildedir. Kurmanci % 50.5, Türkçe % 33.2, Zazaca % 12.8, Arapça % 2.3 olmak üzere sıralanmaktadır.39 Bununla birlikte gerek Kırmanci’de gerekse Zazaca’da cümlenin diziliş sırası Türkçe kurallara göredir (özne+tümleç+yüklem). Bütün bu sonuçlar karsısında Prof.Veber, “Kürt lisanı bir lisan halitası (alısım) da degildir. Belki bir kelime halitasıdır” demistir.40 

Olayları kendi çıkarları dogrultusunda yorumlamak isteyen kesimler; 


34 Bruinessen, a.g.e., s. 9,10. 

35 Dr. Sırvan, Zamane Kurd/Kürt Dili, stanbul, 1976, s. 28,29. 

36 Selahattin Çetiner, Sorunlarıyla Dogu ve Güneydogu Anadolu Gerçegi, Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetcik Vakfı Yayınları, Ankara, 2003, s. 70,71. 

37 Muhsin Bozkurt, “Türkçe Dil Bayragmız” ( http://muhsinbozkurt.net/turkiyegercegi/ Turkcedilbayragi.htm). 

38 Joyce Blau, “The Kurdish Language and Literature” ( http://www.institutkurde.org/ ikpweba/kurdora/llitt. htm ). 

39 Aksoy, a.g.e., s. 145. 

40 Seferoglu, a.g.e., s.33 

Kürtçe vardır, dolayısıyla Kürtler millettir, bu millet bir devlet kurarak kendi gelecegini kendisi tayin etmelidir yaklasımı içerisine girmislerdir. Oysa yapılan 
arastırmalar bu yaklasımı teyit etmemektedir. Kürtçe adı altında, lehçelerini de içerisine alacak bir dil bulunmamaktadır. Yörede yirmiye yakın lehçe ve dil 
konusulmaktadır. Kürtçenin birer lehçesiymiş gibi lanse edilen dilleri konusanlar birbirleri ile anlasamamaktadırlar. Kürtçe olarak kabul edilen dil ise Kurmancadır. Bölgede dil birligi söz konusu degildir. Bu diller ve lehçeler bölgenin konumuna uygun olarak Fars, Arap, Ermeni, Rus ve Türk 
kültürlerin den ve dillerinden etkilenerek olusmustur. Ancak Kurmancanın türevleri seklinde degillerdir. PKK terör örgütü de bu durumu istismar 
edenlerden olusmustur. Her toplumun kendi dilini konusma hakkı oldugunu vurgulayarak bunu bir kültür zenginligi olarak gösteren kesimler dahi, birbirini 
anlamayan kesimlerin kendi dillerini gelistirme yerine Kurmanci ögrenmelerini saglamaya çalısmaktadırlar. Buna tesvik edenler ve bu konuda çalısma 
yapanların Kürtlerden ziyade Avrupalılar olmaları da düsündürücüdür. 



(3) Kürt İsyanları ,

Kürtler genel olarak ran, Türkiye ve Irak sınırlarının kesistigi bölge ve çevresindeki daglık kesimlerde yasamaktadırlar. Buna ilâve olarak Suriye’de ve 
Türk’ün bulundugu diger ülkelerde de mevcuttur. Söz konusu bölge, güneyde Musul-Kerkük bölgesindeki ve kuzeyde Bakü bölgesindeki petrol yataklarını ve 

İpek yolunu kontrol altında bulundurabilmektedir. Daha ötesi, Irak’ın Musul-Kerkük bölgeleri Kürt bölgesi içerisinde kabul ettirilmeye çalısılmaktadır. Ayrıca 
Kürt sorunu adı altında böyle bir sorunun varlıgı ve sürekli canlı tutulması, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin çesitli vesilelerle iç islerine karısma imkânı 
dogurmaktadır. Baska bir ifade ile Kürtleri koz olarak elde bulundurmak, yeri ve zamanı geldigi zaman bu kozu kullanmak bir tasla beş kuş vurmak anlamına 
gelmektedir. Yani Kürt kozu ile Türkiye, İran, Irak, Suriye ve Kürtlerin kendileri baskı altında tutulabilmektedir. Kürtlere bagımsızlık vaatleri ile bünyesinde Kürt 
bulunan ülkelerde ise Kürt devleti kurdurma tedirginligi yaratılarak baskı aracı olarak kullanılmaktadır. 
Hasan Cemal, 5 Aralık 1989 tarihinde günlügüne düstügü bir notta, Ugur Mumcu’nun bugünkü (5 Aralık 1989) yazısındaki; “ABD ve öteki Batılı 
ülkeler niçin birdenbire bu kadar Kürt yanlısı oldular? Bu soruya yanıt aramak zorundayız. ABD için sorun; ran, Irak ve Türkiye’nin birer bölümünü 
kapsayacak bir Kürt devleti üzerinde simdiden egemen olmak ve olası petrol yataklarını bu Kürt devleti aracılıgıyla elinde tutmaktır. Kürtler üzerindeki 
Amerikan mandacılıgı hazırlıgına kimse “sosyalizm”, “marksizm” ya da “devrimcilik” etiketi yapıstırmamalıdır. ABD emperyalizmi gerçekten 
“emperyalizm” ise Kürt sorununun bu kadar canlı tutulmasında bu emperyalist siyasetin güttügü amaç niçin göz ardı ediliyor?” diye ifade ettigi bölümü ile ilgili 
olarak Ankara’daki Amerikan büyükelçisi Morton Abramowitz’in kendisini telefonla arayarak sunları söylemistir. “Amerika’nın böyle bir politikası yok. 
Türkiye’yi destabilize etmek, bölmek gibi bir politikası yok. Biz bu konuya insan hakları açısından yaklasıyoruz. nsan hakları sorunları yok mu Türkiye’de?”41 

İfadeden de anlasılacagı üzere ABD bu kez Kürtleri insan hakları adı altında Türkiye’ye karsı bir baskı aracı olarak kullanmaya baslamıstır. 1979 yılına ait CIA raporunun bir bölümünde “Irak, ran’daki Kürtleri ayaklandırmak için Celal Talabani’yi kullanıyor”, bir baska bölümde ise “1972’de Sovyetler Birligi-Irak Dostluk Antlasması imzalanınca, Kürtlere Moskova destegi sona erdi. Barzani her geçen gün ran sahına daha çok dayanmaya basladı.” ifadeleri yer almaktadır.42 Bölgedeki devletlere hükmetmek isteyen veya kabul edilemez isteklerini kabul ettirmek isteyen güçler tarihleri boyunca Kürtleri kullanmıslardır. 

Türkiye’deki etnik yapıyı bozmak, huzur içinde yasayan insanlarımızı birbirine düsürerek, kendi çıkarları dogrultusunda kıskırtmak, gerektiginde ellerine silah ve cephane vererek terörü ve isyanı tesvik etmek Batılıların tarih boyunca uyguladıgı bir projedir. Söz konusu projeyi, Osmanlı Devletini yok etmek, Türkleri Orta Asya’ya sürmek için hazırladıkları ve stanbul Hükümetine kabul ettirdikleri “ Sevr Anlasması ”yla da hayata geçirmeyi denemislerdir. 

Güneydogu Anadolu’da yasayan halkın kimligini dil, din, tarih asiret, milliyet yapılarını dikkate alarak Kürt, Türk, Arap, Ermeni v.s. demek mümkün 
görülmemektedir. Bölge dügümler yumagı seklindedir. Bütün bunlara ragmen her ülke ve menfaat grupları kendi çıkarları dogrultusunda olayları çarpıtarak 
bölgedeki insanları su veya bu nedenle kullanmaktadır. 

Osmanlı Devleti’nin eski gücünü kaybetmeye baslamasından itibaren genellikle Rusya ve ngiltere’nin güdümünde birtakım iç karısıklıklar olusturulmaya baslanmıstır. Bu dönemde ilk isyan 1806-1808 yılları arasında meydana gelen Babanzade Abdurahman Pasa isyanıdır. Abdurahman Pasa, Osmanlı Devleti’nin Süleymaniye’ye atadıgı bir valiyi tanımayarak isyan baslatmıstır. Süleymaniye Valiligi’ne kendisinin atanmasını istemesinden dolayı tamamen sahsî hırstan kaynaklanan bu isyanı günümüz Kürtçü yayınları ilk millî isyan olarak nitelendirmektedir. 1812 yılında isyan girisimi tekrarlanmıstır. 
Konunun dikkat çeken tarafı söz konusu olayların Osmanlı Devleti’nin Rus savası ve Sırp İsyanıyla ugrastıgı döneme denk gelmesidir. 

Siyasi Kürtçülük faaliyetinin ilk kez Mısır’da ngiltere’nin tesvikiyle olusturuldugunu görmekteyiz. Mısır’da 1898 tarihinde Mithat Bedirhan 
tarafından Kürdistan adlı bir gazetenin çıkarılmaya baslanması Kürtçülük faaliyetleri açısından önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Bu 
gazete daha sonraları Avrupalı devletlerin destegi ile Cenevre, Londra, Folkton gibi yerlerde çıkmaya devam etmistir. Gazete tam olarak Avrupalı emperyalist 
devletlerin hâkimiyetine girdikten sonra iki esir halkın yani “Ermenistan ile Kürtlerin çıkar birligini savunan” bir yayın politikası izlemeye baslamıstır. 

Mondros Mütarekesinden sonra Osmanlı Devleti’nin zor durumundan yararlanmak isteyen ngiltere, İstanbul’da birtakım Kürt cemiyetlerinin 
kurulmasına destek vermistir. Cumhuriyetin ilk yıllarında ngiltere’nin Kürtçülük hareketlerinin baş tesvik ve tahrikçisi olmaya devam ettigini görüyoruz. 

41 Cemal, a.g.e., s. 307. 

42 Cemal, a.g.e., s. 319, 320. 


Bunlardan 1924 yılındaki Nasturî syanı Musul’un Türkiye’ye geri verilmesi ihtimalini ortadan kaldırmak maksadıyla, ngiltere tarafından Nasturilerin tahrik 
edilmesiyle meydana gelmistir. Nasturi isyanından hemen sonra, Seyh Sait isyanının da benzer gerekçelerle Türkiye’nin Kerkük ve Musul bölgesini ele 
geçirme ihtimaline karsı ngiltere tarafından organize edildigini görüyoruz. Seyh Sait isyanı kısa sürede bastırılmış ancak Musul ve Kerkük bölgeleri ve dolayısıyla petrol bölgesi Türkiye’den çalınmıstır. 

Bu olaylardan sonra isyan tesebbüsleri tam olarak bitmemistir. Bölge halkının sosyal yapısı ve asiret hayatı geregi, asiret ileri gelenleri, seyhler, seyitler, agalar, beyler cahil kitleyi kendi menfaatleri dogrultusunda çesitli maceralara sürüklemislerdir.43 

1984 yılına gelinceye kadar gerek Osmanlı, gerekse Türkiye Cumhuriyeti döneminde Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgesinde irili ufaklı toplam 40 adet baskaldırı meydana gelmistir. Bu olaylar irdelendiginde asagıdaki, sonuçlara ulasılmaktadır.44 

İsyanlardan 15 adedi Osmanlı’nın son dönemlerinde, 25 adedi Cumhuriyet döneminde gerçeklestirilmistir. 

Osmanlı döneminde (Millî Mücadale yılları dâhil) 7 adet, Cumhuriyet döneminde 2 adet olmak üzere toplam 9 adet isyan, Osmanlı/Türkiye’nin bir 
baska ülke ile mücadele hâlinde oldugu dönemlere denk gelmektedir. 

Söz konusu 40 isyanın 11’inde dış güçlerin açık tahriki ve destegi mevcuttur. 

İsyanların yogun olarak yasandıgı dönem 1919-1937 yılları arasıdır. İsyanların tespit edilebilen nedenleri arasında birinci öncelikle otoriteyi kabul etmemek, sahsî hırs ve intikam alma istegi, ikinci öncelikle vergi vermemek ve sapka giymek istememek gelmektedir. Kürtçülük temeline dayanan isyan sayısı sadece iki adettir. İsyanların tamamına yakınında elebası olarak asiret liderleri veya şeyhler rol almıslardır. Osmanlı’nın veya Türkiye Cumhuriyetinin çesitli vesilelerle bölgedeki güç ve etkinliginin azaldıgı dönemlerde isyan daha sıklıkla görülmüstür. 

İsyanların tespit edilebilen nedenleri arasında birinci öncelikle devlet otoritesini kabul etmeme (%17), ikinci öncelikle sahsî hırs ve intikam alma istegi 
(%15), üçüncü öncelikle vergi vermeme ve sapka giymek istememe (%12) gelmektedir. Kürtçülük temeline dayanan isyan sayısı sadece iki adettir (%5). 
Söz konusu 40 isyanın 11’inde (%27) dış güçlerin açık tahriki ve destegi mevcuttur. Buna ilâve olarak 5 adet (%12) isyan, Osmanlı / Türkiye’nin bir başka ülke ile mücadele hâlinde oldugu dönemlere denk gelmektedir. 

43 Faruk Sükan, hanetler Karsısında Türkiye, Ankara, 1995, s. 113, 115, 117, 121. 

44 Suat Akgül, “Dogu syanları (1806-1938)”, Journal of Army Akademy, 4’ncü cilt, 2’nci sayı, Ankara,1994, s. 100-113. 

Bu noktada dikkati çeken bir baska husus, Kürtçülük adına faaliyette bulunan kisilerin büyük bir çogunlugunun ya stanbul’da ya da Avrupa’da ikamet 
ediyor olmalarıdır. Kürtlerin yasadıgı bölgelerde meydana gelen isyanların tamamı ya Osmanlı Devleti/Türkiye Cumhuriyeti ile mücadele içinde bulunan 
devletlerin, Osmanlı’yı/Türkiye’yi baska bir cephede çatısmaya sokarak kendi yükünü hafifletmek isteginden veya asiret reislerinin kisisel nedenlerinden 
kaynaklanmaktadır. 

Kürt asiret yapısı içerisinde tabanın olaylara müdahil olması söz konusu degildir; özellikle isyan olaylarında bazı asiretler olaylara istirak ederken bazı 
asiretler istirak etmemistir. Bu sonuçların da gösterdigi gibi olaylara istirak etme veya etmeme kararları halktan ziyade asiret reislerine aittir. Tabanın katkısı yok 
denecek ölçüdedir. Bu yaklasım Kürt milliyetçiligi konusu için de aynıdır. Genelde bu olayda rol alanlar, tabandan ziyade sehirlerde veya yurt dısında 
oturan elit kesim olmustur. 


4 CÜ  BÖLÜMLE  DEVAM EDECEKTİR



..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder