12 Mart 2016 Cumartesi

Dikensiz Gül Bahçesi,






Dikensiz Gül Bahçesi,



Yekta Güngör Özden


Siyasal iktidarın gövde gösterileri ve kabadayılık çıkışlarıyla günler başlayıp bitmektedir. Konumları gereği siyaset kurumları gibi her şeyi söylemeleri, yazmaları, yapmaları olanağı bulunmayan, adlarına ve onurlarına yaraşmayan durumlardan özenle kaçınan Silâhlı Kuvvetler’le yargıya saldırmanın dayanılmaz hafifliği siyasetçilerin karakteri durumundadır. Bu iki gücün duruşundan yüreklenerek azgınlıklarını artıranlar her yola başvurarak kendi üstünlük ve egemenliklerini sağlama çabası içindedirler. Olayların akışında bu nedenin de payı bulunduğunu göz ardı etmemek gerekir. Çelişkileri, aykırılıkları, bozuklukları, yanlışlıkları ve kötülükleri “Demokrasinin gelişmesi” olarak savunanların demokrasinin ne olduğunu anlamadıkları görülmektedir. Demokrasiyi amaç değil araç olarak algılayanlar, tramvaya benzetenler değişik söylem ve eylemleriyle sulandıranlar siyaseti çirkinleştirmişlerdir. Halkın siyasetten uzaklığı ve siyasetçilere bakışı bu nedenlerle olumsuzdur.

Gerçekte böyle olmamalı, siyasete herkes ilgi göstermeli, özellikle 12 Eylül sonrası bir tür dışlanan gençlik siyasal yaşamda yerini alıp etkisini göstermelidir. Olanağı yeterli, koşulları elverişli, durumu uygun olanlar da katılmalıdır. Yoksa, siyaseti kendi çıkarları, eğilimleri için sömürenlerin elinde daha büyük yakınmalara yol açacak durumlar yaşanabilir. Giderilmesi ve onarılması güç yaralar açılabilir. Siyasetin soylu bir devlet yönetimi yarışması olduğu bilincini, dürüstlük, gerçekçilik ve açıklıkla dokunan yapısını halka iyi anlatmak gerekir. İyi örneklerle siyaset kararmaktan kurtarılabilir.

Yansız yazarlar, gerçekçi ve yurtseverler, onurlu bilim insanlarımız gereken uyarıları yapıyor. Önceki Sağlık ve Devlet Bakanlarından Rifat Serdaroğlu da basın yoluyla gereken uyarıları yapmaktadır. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını, Baroları, Odaları, Sendikaları demokratik çabaları çağırmaktadır. Miskinler tekkesine dönüştürülmek istenen üniversitelerin, Anayasa değişiklikleri konusunda suskunluğu yeğleyen hukuk fakültelerinin durumu üzücüdür. İktidarın ele geçirdiği kurumlar, kuruluşlar, organlar, birimler, medya kemisi ile güven yitimine uğramış yerler umutsuzluk nedenidir. Toplumsal barış sarsılmış, ulusal dayanışma çatırdamaya başlamış, gelecek kaygısı yurttaşlara gülmeyi unutturmuştur. İktidar kaynaklı yalanlara kimse inanmamaktadır. Olanlar ortadadır.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) güney ve güneydoğuda yayın yapan 14 radyo ve televizyona 24 saat Kürtçe ve Arapça yayın yapma izni vermiştir. Ulusal birliğin en güçle öğesi olan dil konusunda bu ölçü bir ödündür. Demokratik açılım aldatmacası Kürtçülüğe yeni katkılarla yol almaktadır. İktidarın Kürtçü partiyle siyasal cilve içinde bulunduğunu gösteren, Sırrı Sakık savıyla birlikte ayaklanmalara karşı tutumudur.

Bülent Arınç, iktidarı eleştirenleri “ Felâket Tellâlığı ” ile suçlayarak Suriye’ye gitti. “28 Şubat’ın on yıl bile sürmediğini” söyledi. Peki, iktidarı övenleri “Mutluluk tellâlı” diye mi adlandırmak gerekir? “28 Şubat’ın bin yıl sürmesi,” anlamı ve doğrultusu içindir. Sürecektir. Bakanlar Kurulu’nun genelgeyle duyurduğu kararların Anayasa’ya uygunluğu açıkken tersini savunmak Anayasa’ya bağlılık andıyla da uyuşmamaktadır. İktidar ne dediğini şaşırmış durumdadır. Başbakan “Böyle muhalefete can kurban. Bizim yararımıza ama Türkiye’nin zararına” diyerek partilerini Türkiye’den daha önemli saydıklarını söylemiş oldu. Hele parti kapatmaya Meclis’in kararıyla dâva açılması ve “yargının her şeyi ben yaparım” dediği savı.. Demokratlığın ne kadar yapay olduğunu gösteriyor. Böyle konuşanların demokrat olduğuna ancak kendileri ve yandaşları inanır. İstedikleri “dikensiz gül bahçesi.” Bunları söylerken “Evrensel ilkeler uygulansın” demeyi de unutmuyor. Sanki evrensel ilkeleri ve uygulamaları biliyormuş gibi. HSYK’nu meslekten olmayanları sokmakta direnerek, partilerin kapatılmasını yine partililerin oylarına bırakarak. Nerde görülmüş böyle adalet, böyle hukuk, böyle demokrasi? Böyle düzenlemeye Yargıtay ve Danıştay başkanları boşuna mı karşı çıkıyor? Anayasa Mahkemesi Başkanı uygulamaları eleştirmekte haksız mı? Nereye gidiyoruz, ne için, kimler için?

Yandaşlıkları meslek onurlarının önüne geçen kimi iktidar şakşakçıları parti kapatma dâvalarını Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın (ki Cumhurbaşkanı atıyor) görevi dışına almak, Meclis kararına bağlamak girişimini “onaydır, karar değildir” diye savunuyor. İzin de deseniz, onay da deseniz Meclis kararıdır. Sözcüklerle insanları aldatmak hiçbir savunmayla hoşgörülemez. Bir kez hiçbir kimse kendisiyle ilgili kararlarda hukuksal işlemlerde oy kullanamaz. Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduran parti için nitelikli sayı aransa da dâva yolu kapalı demektir. Şimdiki durum bunun en gerçekçi kanıtıdır. Hukuku yozlaştırarak kendilerini kurtarmak, gelecekte sorumlu tutulmalarını önlemek için iktidarın başvurduğu yol asla uygun değildir.

Halkoylamasında tanıtım için öngörülen 120 günü 60 güne indirmek de yanlış olmuştur. 90 gün belki uygun olabilirdi. Halka sorunu-konuyu anlatmak için 60 gün yetersizdir. Kaldı ki Anayasa’nın 79/son maddesiyle 67/son maddesi birlikte değerlendirilirse 3376 no.lu Yasa’daki 120 günlük sürenin 60 güne indirilmiş biçimi değişiklik yasasının yürürlüğe girmesinden sonraki bir yıl içinde uygulanabilir mi tartışması haksız görülmemektedir.

Tekel işçilerine Danıştay umut vermiştir.

Soruşturmaların gizliliği yine çiğnenmektedir.

Hukuk yine saldırı altındadır.

Yargıya ilişkin kuşkular sürmektedir.

Erzincan-Erzurum adliye olaylarına bu kez de 3. Ordu Komutanı’nın örgüt liderliğiyle suçlanması yanında iktidarın tatbikatlara katılmaması nedenlerinin tartışılması eklenmiştir. Sorunu çözmek, gerçekleri yansıtmak, gereği ne ise yapmak düşüncesi egemen olmadıkça kurumlar da yıpranmaktadır. Suçlu varsa yaptırımlar uygulanmalı, yoksa savunulup korunmalıdır.

Kitap

Seçkin çizerlerimizden Nuri Kurtcebe’nin “ Kuvayi Milliye-Nâzım Hikmet ” adlı resimli kitabının genişletilmiş ikinci baskısı Leman Yayınları arasında çıktı. Başarılı resimlemesiyle beğeni toplayan sanatçının “Arslan parçası” dediği Mustafa Kemal’in Kurtuluş destanını bu kitapla yeniden yaşamak kıvanç vermektedir. Okurlarımızın bilgisine ve ilgisine sunarız.

http://www.turksolu.com.tr/274/ozden274.htm


..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder