2 Aralık 2015 Çarşamba

Atatürk’ün Partisine Atatürk Karşıtı Başkan



Atatürk’ün Partisine Atatürk Karşıtı Başkan




Özgür Erdem



Yeni Parlayan Yıldız: Kemal Kılıçdaroğlu

Televizyonları açın hepsinde Kılıçdaroğlu’nu göreceksiniz... Kanal kanal gezip konuşuyor. Bütün gazeteler peşinde. Geçtiğimiz günlerde de Fatih Altaylı’nın Teke Tek programına çıktı. Yaklaşık iki saat konuştular.

Ama bu iki saatte ne Altaylı, Kılıçdaroğlu’na net sorular sorup siyasi çizgisini açığa çıkardı ne de Kılıçdaroğlu konuşmayı o noktaya getirdi.

Söylemleri şundan ibaret:

– Siyasetin yeni yüzlere ihtiyacı var

– Liderler sultasına son vereceğiz

– Yoksulluğu bitireceğiz

– İşsizlik sorununu çözeceğiz

– Halkın sesi olacağız

– Yolsuzluklara son vereceğiz

– Dokunulmazlıkları kaldıracağız

– AB’ye karşı değiliz ama onurumuzu koruyacağız

Bunlar içi boş söylemler. Neden mi?

Söylem dediğiniz şey sizi diğer siyasetçilerden ve siyasi akımlardan farklı kılan şeydir.

Bugüne kadar Demirel’den Çiller’e, Ecevit’ten Derviş’e dönem dönem paratılan çok isim oldu. “Parlatıldıkları” dönemlerde onların da söylediklerine bir bakın. Birebir aynı şeyler.

Zaten bu ülkede kim çıkıp da işsizliğe son vermeyeceğim der ki!

Yoksulluk benim dönemimde devam edecek niye desin ki bir siyasetçi?

Ya da dokunulmazlıklar aynen devam edecek, böylece milletvekilleri istediği suçu rahatlıkla işleyebilsin söylemini kullanır mı oy isteyen biri?

Mesele, bu genel doğruların ifade edilmesi değil, bu doğruların hayata nasıl geçirileceğinin anlatılmasıdır.

Kılıçdaroğlu bunu yapabiliyor mu?

Yapamıyor.

Yapamaz tabii. Çünkü Türk siyasetinin içinde bulunduğu Batıcısağcı girdabın dışında kalabilen biri değil...

Kılıçdaroğlu’na Soruyoruz: Atatürkçü Müsün Değil Misin?

Kılıçdaroğlu’nun durumu biraz daha farklı. İki saat boyunca konuşup da hiçbir şey söylememesinin başka nedenleri de var.

Birincisi gerçekten de söyleyebilecek çok fazla şeyi yok.

İşsizliği nasıl kaldıracağını söyleyemez mesela. Çünkü özelleştirme politikalarını eleştirmesi gerekir. Halbuki özelleştirmeye karşı değildir. Zaten genel başkan olduğunda CHP’nin ekonomi kurmayı yapacağını açıkladığı isimler Derviş’in ekibindendir. Hepsi özelleştirmeci, hepsi piyasacı.

Ancak çok daha önemlisi, üstünü örttüğü, şimdilik söylemek istemediği belli görüşleri var. Ve ısrarla bu konuları gündeme getirmiyor, konu açılırsa hemen üstünü kapatmaya çalışıyor.

Nedir bunlar?

Soruyu soruyla yanıtlayalım:

Kılıçdaroğlu’nun ağzından Atatürk kelimesinin çıktığını hiç duydunuz mu?

Biz duyamadık.

Açık söyleyelim, aradık taradık, “Bu vatandaş, Atatürk’ün kurduğu partinin genel başkanı olmaya kalkışıyor, acaba Atatürk hakkında ne düşünüyor?” dedik, hiçbir şey bulamadık.

Çıktığı televizyon programlarını izledik, yine bir şey duyamadık.

Mesela, yoksulluktan mı bahsediyorsun. Atatürk’ü örnek versene... Binbir yoksulluk yaşayan bu ülkede dünyanın en çok gelişen ekonomisini yaratmadı mı Atatürk? Üstelik bütün dünya ekonomisini kriz yaşadığı bir dönemde...

Yok, bahsetmez.

Ya da yolsuzluk mu diyorsun. Türk siyasetinde yolsuzluğun en az olduğu dönemin Atatürk dönemi olduğunu, adı yolsuzluk iddialarına karışan az sayıda kişinin de Atatürk tarafından anında cezalandırıldığını anlatsana...

Yok, anlatmaz.

İşsizlik mi diyorsun. Türkiye’nin en hızlı büyüme yaşadığı ve insanların en rahat iş bulduğu dönemin Atatürk Türkiyesi olduğunu söylesene.

Yok, söylemez.

Varoş edebiyatı yapıyorsun, yoksullardan koptuk diyorsun. Atatürk’ün binbir zenginliği elinin tersiyle itip Anadolu’nun o dönemki en yoksul kenti Ankara’ya niye gittiğini anlatsana. Kurtuluş Savaşı’nı dönemin zenginleriyle, İstanbul beyefendileriyle, saray çevresiyle değil de Türkiye’nin yoksullarıyla verildiğini hatırlatsana...

Yok, hatırlatmaz.

Neden mi?

Atatürkçü değil de ondan.

Usulen, yalancıktan da olsa, takiyye olarak bile Atatürk’ten bahsetmeyecek kadar Atatürk karşıtıdır Kılıçdaroğlu.

“Atatürk’ten hiç bahsetmiyor diye niye Atatürk karşıtı olsun” demeyin.

Kılıçdaroğlu’nun ne şekilde gündeme geldiğini bir daha hatırlatalım.

Kılıçdaroğlu’nun Dilinde PKK Söylemi: “Dersim’de İnsanlık Dramı Yaşandı”

2009 yerel seçimleri döneminde, önce Dengir Mir Fırat’la, sonra da Melih Gökçek’le televizyonda atıştı. Ardından da CHP’nin İstanbul Belediye Başkan adayı oldu.

Seçimi kazanamadı, ama ne olduysa seçimin galibi ilan edildi.

Ve bir anda sessizliğe büründü.

Bir daha duyamadık sesini.

Ortalıklarda pek gözükmedi.

Böylece kendini yıpratmadı.

Baykal’ın kasetleriyle birlikte bir anda o da ortaya çıkıverdi.

Baykal istifa ederken, Kılıçdaroğlu CHP’ye genel başkan adayı oluverdi.

CHP’nin 20 yıllık genel başkanı, 1000 küsur delegeyi yıllardır yöneten Baykal bile karşı çıkamıyor şimdi ona.

Bu, şüphesiz uzun süredir planlanan bir stratejinin sonucu. Kılıçdaroğlu yerel seçimler döneminde prim yapacak, topluma dürüst yeni bir lider portresi olarak tanıtılacak ve Baykal’ı tasfiye eden bir skandalın ardından bir anda ortaya çıkıverecekti.

Ancak bu plana uymadığı tek bir olay oldu: Dersim isyanı tartışmaları.

O suya sabuna dokunmayan, yolsuzluklara karşıyım demekten başka bir şey söyleyemeyen, televizyonlarda saatlerce konuşup da dosyalardan rakamlar okumak dışında bir şey yapamayan, siyasi hiçbir program ortaya koyamayan Kılıçdaroğlu bir anda bülbül kesiliverdi!

Kendisini yıpratmadan, sessiz sedasız, etli sütlüye karışmadan CHP genel kurulunu ve kasetlerin ortaya çıkmasını bekleyen Kılıçdaroğlu bir tek Dersim söz konusu olunca konuştu.

Atatürk hakkındaki görüşlerini de bir tek o vesileyle duyabildik.

Bu tartışma sırasında tüm gericiler ve bölücüler Atatürk’e, Cumhuriyet Türkiyesine ve Onur Öymen’e yüklenirken Kılıçdaroğlu ne yaptı? O da Öymen’e yüklendi.

Hatta CHP’liler, en azından partimizin bir büyüğüdür diye Öymen’e sahip çıkarken, Kılıçdaroğlu çıktı, Öymen’i istifaya davet etti.

Gerekçesi ise Öymen’in o açıklamaları yüzünden CHP’nin oy kaybedeceği...

Madem CHP’yi bu kadar düşünüyorsun, kaygın da partinin seçimlerde alacağı oy, bunu parti organlarında belirtir, gerekli tartışmayı yaparsın. Öymen istifa etmezse parti organlarının görevden almasını sağlarsın.

Ama onun amacı üzüm yemek değil bağcı dövmek.

Yani Öymen’i tasfiye etmek değil, kamuoyu önünde Atatürk’ü tartışmak, tartıştırmak.

Öymen’in açıklamalarını “talihsiz” olarak nitelendiren Kılıçdaroğlu bakın ne demişti:

“Dersim coğrafyasında yaşanan olay, bir insanlık dramıdır. Bu bölgede yaşayan insanlar, o dönemin acılarını, o dönemin kaybolan hayatlarını, o dönemin ağıtlarını dinleyerek bugünere geldiler. O dönemde yapılan çok ciddi, insanlıkla bağdaşmayan olaylar oldu. (...) Yara kanamıştır. Bu süreçte yapılması gereken tepkileri dikkate almaktır. Tepkileri dikkate alması gereken Sayın Onur Öymen’dir. Gereğini yaptığı zaman hem CHP’yi hem CHP’deki parlamenterleri ve CHP’lileri rahatlatmış olacaktır.”

Gördünüz mü. Klasik PKK söylemi. Dersim’de bir insanlık dramı yaşanmışmış... İnsanlıkla bağdaşmayan olaylar olmuşmuş...

Atatürk Düşmanı Propagandaya Kanan Değil, O Propagandayı Bizzat Yaratan

Tabii, Kılıçdaroğlu’nu bu konuda suçsuz görebilirsiniz. Sonuçta binlerce Atatürkçü tartışmalar sırasında PKK propagandasından etkilendi. Ancak çok daha ilginç bir durum var ortada.

Bilindiği gibi Dersim isyanı bastırılırken bir soykırım yaşandığı tezleri PKK’lılar tarafından yıllardır iddia edilir. Tabii bu iddialarına bir türlü elle tutulur bir kanıt gösteremezler.

Dönüp dolaşıp ortaya koydukları en önemli kanıtları, o dönem polis müdürlüğü yapmış İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarıdır.

Daha doğrusu Çağlayangil’e ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı. Bu ses kaydında Dersimlilere yönelik katliamlardan bahsediliyor.

İddia edilen diyoruz, çünkü Çağlayangil’in anıları zaten yayınlanmış. İsmi “Kader Bizi Una Değil, Üne İtti.” Ve bahsi geçen konuşma anılarda yer almıyor. Zaten anıları yayına hazırlayan gazeteci Tanju Cılızoğlu da bu tartışmalar sırasında ses kaydının Çağlayangil’e ait olmadığını defalarca açıkladı. Çağlayangil’in başından öyle bir olay geçmiş olsa, kendisine de mutlaka bahsetmiş olacağını söyledi.

Eeee, peki bunun Kılıçdaroğlu’yla ne ilgisi var diyeceksiniz...

Cumhuriyet gazetesinde Işık Kansu’nun yazdığına göre, ses kaydında konuşan yaşlı kişinin Çağlayangil olup olmadığı belli değil. Ama o ses kaydında röportajı yapan kişinin kimliği belli: Kemal Kılıçdaroğlu!

Ses kaydını internette ararsanız bulabilirsiniz. Dinleyin, gerçekten de Kılıçdaroğlu’na benzer bir sesin soru sorduğunu duyacaksınız. Zaten bu iddiayı Kılıçdaroğlu yalanlamadı.

Artık bilemiyoruz, o röportaj Çağlayangil’le mi yapıldı, başka yaşlı biriyle mi... Ama anlatılan şu, Kılıçdaroğlu bir dönem Dersim isyanıyla ilgili bir kitap hazırlıyormuş. Ve bu görüşmeyi de o kitap için yapmış. Tartışmalar sırasında da kayıt basına sızmış...

Doğru olabilir. Çünkü Kılıçdaroğlu Rıza Zelyut’la bir röportajında emekli olunca yapacaklarını şöyle anlatıyor:

“Ben tarihe çok meraklıyım, özellikle Dersim tarihine. Bu konuda çok sayıda kaynak bilgi doküman var. Emekli olunca Dersim tarihini yazmak istiyordum, maalesef buna hiçbir zaman olanak olmadı.”

Tesadüfe bakın. Baykal’ı devirmek için seks kasetleri sızıyor. Dersim tartışmalarında da kiminle yapıldığı belli olmayan ses kasetleri!

Adamların siyaset düzeyi bu...

Yalnız CHP Yönetimini Değil Bütün CHP Tabanını Atatürk Karşıtı Yapacak

Ancak Kılıçdaroğlu söz konusu olunca önemli olan izlediği siyasetin düzeyi değil, kendisi.Bugün Dersim isyanı bastırılırken bir katliam yaşandığı propagandasını yapan biri CHP’ye genel başkan olmak üzere!

Atatürk’ü “insanlık dışı” olmakla, “katliamcılık”la suçlayan bir zihniyet CHP’yi ele geçirmek üzere...

Asıl sorun bu.

Ve korkutucu olan, tek bir CHP’linin çıkıp Kılıçdaroğlu’nun bu yönünü eleştirmemesi...

Kılıçdaroğlu basının desteğini almış ya... %40 oy alacağını söylüyor... Milletvekilinden delegesine, en sıradan üyesinden en üst düzey yöneticisine kadar bütün CHP’liler bu %40 hayalinin peşine düşmüş neler yaşandığının farkında değil.

İktidar olmak uğruna, CHP’nin başına bir Atatürk düşmanının geçmesi kabullenilmiş durumda. Bu durum ufak bir ayrıntıymış gibi önemsenmiyor, sineye çekiliyor...

İşte Türkiye’yi bekleyen asıl tehlike bu. CHP yönetimi Kılıçdaroğlu’yla birlikte Atatürk karşıtı bir çizgiye geliyor. Ve süreç öyle bir ilerliyor ki, bütün CHP tabanı ve Türkiye’nin Atatürkçüleri de Kılıçdaroğlu’nun peşinden Atatürk karşıtı çizgiye teslim oluyor.

Yalnızca Atatürk Karşıtı Değil Aynı Zamanda Kürtçü

Peki Kılıçdaroğlu’nun tek yanlışı Dersim isyanı konusundaki tavrı mı?

Tabii ki değil. Kılıçdaroğlu’nun sessiz kalmadığı başka konular da var.

Örneğin PKK’lılara af meselesi.

CHP’nin Batman il kongresinde şu konuşmayı yapmış Kılıçdaroğlu:

“Bu sorunu çözmeye talibiz, kardeşlik içinde çözeceğiz. Toplumsal barışın bir parçası olacaksa biz genel affa ‘evet’ deriz.”

Burada bir hatırlatma yapalım. Genel af demek, PKK’lıların silah bırakmasını sağlamak demek değildir. Adı üstünde “genel” bir aftır. Yani aftan Apo bile yararlanabilecektir.

Bu Tayyip’in bile cesaret edemediği bir şeydir...

Anlaşılan Kılıçdaroğlu, “genel af” ilan edecek ve Apo’yu serbest bırakacak bir iktidar için geliyor.

Ve bizim “saf” Atatürkçülerimiz de “Sonunda CHP iktidar olacak” diye seviniyor.

Apo salıverilecekse, ne yapalım o CHP iktidarını...

Ergenekon Tertibinde Sus Pus KCK Operasyonunda Bülbül

Kılıçdaroğlu’nun söylemleri PKK’ya o kadar benziyor ki, insan hayret ediyor.

Bir karşılaştırma yapalım.

Teke Tek programında Fatih Altaylı Ergenekon tertibini gündeme getiriyor ve soruşturma hakkında ne düşündüğünü soruyor.

Kılıçdaroğlu eviriyor, çeviriyor, operasyonun Türk milleti ve Atatürkçüler üzerinde nasıl bir faşist diktatörlük oluşturduğundan bir türlü bahsedemiyor. Emekli komutanların bir bir tutuklanmasını eleştirmiyor. Diyebildiği tek şey suçsuz bilim adamlarının uzun süre tutuklu kalmasının yanlışlığı.

Tabii genel olarak kullandığı tek söylem “yoksulluk ve yolsuzluk edebiyatı” olduğu için Ergenekon tertibini bile şu şekilde eleştiriyor:

“Suçsuz pek çok insan içeride. Bunlar haklarını AİHM’de arasa, Türkiye’yi tazminata mahkum etse, kim ödeyecek bu paraları? Bizim verdiğimiz vergilerle ödenecek. Onları haksız yere tutuklayan savcılar ve hakimlerin cebinden çıkmayacak ki o para.”

Valla helal olsun. Kıvırmanın böylesini, Ergenekon tertibiyle ilgili bile bu düzeyde bir “yoksulluk edebiyatı” yapılabileceğini, sanırız Demirel bile akıl edemezdi!

Peki Ergenekon tertibi hakkında böyle kıvıran Kılıçdaroğlu söz konusu PKK olunca ne diyor?

Şahin kesiliyor!

Hatırlarsınız, bir KCK operasyonunda pek çok BDP’li belediye başkanı da kelepçelenerek tutuklanmıştı. Kılıçdaroğlu işte bunu eleştiriyor ve uygulamanını yanlış olduğunu savunuyor:

“Seversin veya sevmezsin ama bu millet oy verdi mi, belediye başkanı yaptı mı? Evet. Hukuk adam gibi çalıştırıp davet edersin gelir ifadesini verir. Kelepçe vurup sıraya dizip boy boy fotoğrafını çekmek dünanın hangi modern ülkesinde var?”

Gördünüz mü? Tutuklanan orgeneraller hakkında tek bir kelime etmeyen Kılıçdaroğlu sıra PKK’lılara geldi mi nasıl da bülbül kesiliyor!

İşte CHP böyle bir partiye dönüşecek. Türk Ordusu’nu sindirmek isteyen Ergenekon tertibine doğru dürüst karşı çıkılmayacak ama tutuklanan PKK’lılar cansiperane savunulacak...

“Türk’üm” Diyemeyen Kılıçdaroğlu

Kılıçdaroğlu yalnızca Kürtçü değil.

Aynı zamanda Alevici.

Alevi diye niye Alevicilikle suçluyorsunuz demeyin.

Sorarız size, Meclisteki kaç milletvekilinin memleketini bilirsiniz?

Kaçının Alevi mi Sünni mi olduğundan haberdarsınızdır?

Ama Kılıçdaroğlu denince akla öncelikle Tuncelili olduğu ve Alevi kimliği gelir.

Atatürk’ün “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” anlayışının ne kadar dışında değil mi? Atatürkçülüğe göre bir insan, etnik kökeni ve dini ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıysa ve kendisine “Ben Türk’üm” diyorsa, Türk’tür. Diğer kimliklerinin önemi yoktur. Bilmenize bile gerek yoktur.

Ama Kılıçdaroğlu’na göre öyle değil. “Farklı kimlikler bu coğrafyanın zenginliğidir” ona göre.

“İnsanlar kültürel özgürlüklerini yaşayabilmeli. Her yurttaş etnik kimliği ile şeref duyabilmelidir.”

Öyleyse Kılıçdaroğlu’na soruyoruz:

Senin etnik kimliğin ne?

Bu bizim için önemli değil, ama sizin gibiler için çok önemli de o yüzden soruyoruz...

Neden bir kez olsun “Türk’üm” diye bir şey duymadık ağzından...

Yoksa Türk değil misin?

Mesela Rıza Zelyut soruyor:

“Size ‘ Alevi Kürt ’ göndermesi de yaptılar. Peki siz kendinizi Alevi mi görüyorsunuz, Kürt mü görüyorsunuz?. Yoksa bir Türk veya cumhuriyetçi mi görüyorsunuz?”

Kılıçdaroğlu bir türlü “Türk’üm” diyemiyor:

“Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşıyım ama Tunceli’de doğdum babam memurdu. Anadolu’nun değişik şehir ve ilçelerinde bulundum. 21. yüzyıla giren Türkiye’de bu konuları gündeme getirmemeliyiz. İnsanlar yeni bir boyuta girmiş. İnsanları üzmemek, insanları sevmek temel konu bu olmalıdır.”

Anlayacağınız “Türk müsünüz” diye soru soruluyor, kıvırıyor, “insanları sevmekten” bahsediyor!

Ardından Zelyut, Kılıçdaroğlu’nun annesinin Ermeni olduğuna ilişkin iddiaları yanıtlaması için şu soruyu soruyor:

“Annenizin ismi Yemuş imiş. Ermeni misiniz, diye soran birileri varmış. O ismin aslı Yemiş olmalı, değil mi Türkçe...”

Kılıçdaroğlu “Türk’üm” demediği gibi “Annem Ermeni değil” de demiyor:

“Böyle soranlar var. Biz hiçbir zaman gocunmadık, annemizin ismi niye öyle diye.. Telefon açıp kendisini gazeteci olarak tanıtan kişi ‘Siz Ermeni misiniz?’ diye soruyor. Telefona ablam çıkmış. Cevap verirken ‘Hayır, biz Müslümanız’ diyor. Ablam zaten kırsal bağlamdaki o kıyaslamayı bilmiyor zaten. Gayet saf, hayır biz Müslümanız diyor. Annemin Ermeni, Kürt veya Çerkez olması bizlerin ona olan sevgisini azaltmaz ki sonuç olarak o bizim annemiz...”

Her neyse...Dedik ya, insanların etnik kökeni bizim için önemli değil. Yeter ki kendisini Türk olarak görsün, “Ben Türk’üm” desin. O zaman Türk’tür. Demiyorsa da değildir. Bu kadar basit.

Ama kendisine “Ben Türk’üm” diyemeyen birisinin Atatürk’ün partisinde genel başkan olması büyük bir tehlike.

Bu yalnız CHP yönetimini değil, bütün CHP tabanını, Türkiye’deki milyonlarca Atatürkçüyü Türklükten uzaklaştıracak, Türklüğüyle gurur duymasını engelleyecek bir gelişme.



Tarikatçı Türbancı CHP



Kılıçdaroğlu’nu esas gündeme getiren hatırlanacağı gibi İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığıydı. Ve o dönem CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’le birlikte çalışmışlardı.

CHP’nin çarşaf açılımı işte o süreçte ortaya çıkmıştı. Tekin’in CHP’ye davet ettiği çarşaflı kadınlara Baykal CHP rozeti takmıştı.

Tüm bu süreçte Kılıçdaroğlu da boş durmamıştı. Çarşaf açılımının hep arkasında durmuştu. Hatta 8 Martta İstanbul’da düzenlenen CHP mitinginde kadınlara Dünya Kadınlar Günü hediyesi olarak türban dağıtılmıştı!

Çarşaf açılımıyla ilgiliyse şunları söylemişti: “Başörtüsü geleneğimizde var.”

Gördüğünüz gibi türbana göz yummanın da ötesinde, kadınlara türban dağıtacak kadar gözü dönmüş bir şekilde türban ve çarşaf propagandası yapan bir çizgiyle karşı karşıyayız.

Ve bu çizgi Türk kadınını pek çok devletten çok daha önce özgürleştiren Atatürk’ün partisine genel başkan olmaya hazırlanıyor!

Türk kadınının üstündeki çarşaftan rahatsız olmayan bu çizgi zaten seçim döneminde tarikatlardan destek almaktan da çekinmemişti. CHP Sultanbeyli’de Kadiri tarikatından bir imamı aday göstermiş, tarikatın önde gelenler partiye üye yapılmış, hatta Kılıçdaroğlu tarikat önderleriyle mitingde boy göstermekten çekinmemişti.

“Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, mensuplar ülkesi değildir.” diyen Atatürk’ün partisinin Kılıçdaroğlu’yla birlikte geleceği nokta açıktır:

“CHP şeyhler, dervişler, mensuplar partisi”ne dönüşecek.

CHP tabanının ve örgütünün önündeki fırsat

Her işte bir hayır vardır derler.

Kılıçdaroğlu’na sorduğunuzda söyleyebildiği tek şey ne?

Değişim...

Peki nasıl bir değişim? Bunu sorduğunuzda yanıtlar hep muğlak oluyor:

“Taze kan... Yeni yüzler...”

Biz söyleyelim:

– CHP’de Atatürk ve Atatürkçülük adına arta kalan ne kaldıysa hepsinin tasfiyesi...

– Laikliğin terk edilip türban ve çarşafın baştacı edilmesi...

– Alevicilik ve Kürtçülük yapılması. Apo’yu salıverecek bir af sürecinin başlatılması...

– CHP’yi halkla buluşturuyoruz diye tarikatlar tarafından istila edilmesinin sağlanması...

– Yoksulluk edebiyatı yapılması ama CHP’nin ekonomi politikalarını özelleştirmeci Derviş ekibine teslim etmek...

Kılıçdaroğlu’nun kastettiği değişim bu...

Tabii her değişimde bir hayır vardır. Kılıçdaroğlu sayesinde Atatürkçülerin CHP’ye yönelik bütün umutları ortadan kalkmış olacak. Bu da sürecin tek hayırlı noktası diyelim. Gerçek Atatürkçü yeni bir hareketin gerekliliğini herkes görmüş olacak.

Türkiye’nin Atatürkçüleri gerçek Atatürkçü Partiyle, Ulusal Parti’yle buluşacak...

Asıl değişim o zaman olacak!..

http://turksolu.com.tr/ileri/45/kurtcudarbe45.htm


.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder