19 Eylül 2019 Perşembe

1994 GÜNÜMÜZE, ERDOĞAN İLE YOLLARI AYRILANLAR BÖLÜM 3

 1994 GÜNÜMÜZE,  ERDOĞAN İLE YOLLARI AYRILANLAR  BÖLÜM 3




Arınç’ın Başbakan Yardımcılığı, 1 Kasım 2015 seçimleri öncesi kurulan geçici hükümet ile sona erdi. Bu hükümette bakanlık teklifi götürülen ve teklifi kabul 
eden MHP Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, sonrasında AK Parti’ye katıldı, seçimden sonra kurulan yeni hükümette ise Başbakan Yardımcısı oldu.
2009’dan bu yana ekonomiden sorumlu olan ve 1 Kasım seçimlerinde yeniden milletvekili seçilen Ali Babacan’a yeniden bakanlık görevi verilmedi. 

Mehmet Şimşek, hükümette Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı.
Abdullah Gül’ün Başbakanlık’ı döneminde Dışişleri Bakanı olan Yaşar Yakış, 2015’te AK Parti’den ihraç edildi. İhraç gerekçesi, “legal görünümlü illegal 
yapının yayın organlarında yaptığı açıklamalar ile gerçek dışı haber yaymak, hakaret ve karalamada bulunmak” olarak açıklandı.
2015’te tartışma konusu olan gelişmelerden birisi de Abdullah Gül’ün eski danışmanı Ahmet Sever’in yazdığı “ Abdullah Gül ile 12 Yıl ” kitabı oldu. 

Kitapta Gül ve Erdoğan arasındaki görüş ayrılıklarından bahsedildi. 2016’da Erdoğan’ın danışmanlarından Mustafa Varank, kullandığı ifadeler nedeniyle 
Ahmet Sever’e dava açtığını duyurdu.





Mayıs 2016’da “ Pelikan Dosyası ” isimli blog, 

https://140journos.com/erdogan-davutoglu-iliskisi-uzerine-yazilan-pelikan-bildirisi-baslikli-yazi-sosyal-medyada-gundem-76a9ffd7b723  >  
İŞTE O HABER;





*** Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu arasındaki anlaşmazlıkları konu alan bir yazı paylaştı. 

Davutoğlu, yazıyla ilgili “ Sanal şarlatan ve müfterilerin ayak oyunlarına izin vermeyeceğiz ” açıklamasında bulundu ancak ertesi gün AK Parti Genel 
Başkanlığı’ndan istifa ettiğini, 22 Mayıs’ta yapılacağını duyurduğu kongrede aday olmayacağını açıkladı.

Erdoğan-Davutoğlu İlişkisi Üzerine Yazılan Blog Yazısı #Pelikan Bildirisi Sosyal Medyada Gündem
“Pelikan Dosyası” ismindeki blogta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun arasındaki ilişkilere dair bir yaz…medium.com
AK Parti, yeni Genel Başkanı’nı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni Başbakanı’nı belirlemek için kongre sürecine giderken, bakanlardan Binali Yıldırım parti 
teşkilatlarıyla bir hafta öncesinde yapılan temayül yoklaması sonrası tek genel başkan adayı olarak belirlendi.

AK Parti Genel Başkanlığı’na, 22 Mayıs 2016 günü 1405 delegenin oyuyla, İzmir Milletvekili ve Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım seçildi. 
Cemil Çiçek, Mevlüt Çavuşoğlu, Ömer Çelik, Faruk Çelik, Yalçın Akdoğan, Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu, Mehmet Ali Şahin, Recep Akdağ 22 Mayıs’ta 
oluşturulan MKYK’ya dahil edilmedi. Binali Yıldırım, 65. Hükümet ile Başbakan oldu; Cemil Çiçek, Yalçın Akdoğan, Mehmet Ali Şahin’e ise MKYK ve kabinede 
görev verilmedi. MKYK’ya giren Sema Ramazanoğlu da yeni bakanlar kurulunda yer almadı.

________________________________________

AK Parti Kurucular Kurulu’nda ismi geçenler, 14 Ağustos 2001 tarihli Hürriyet haberine dayandırılmıştır: 

http://www.hurriyet.com.tr/adalet-ve-kalkinma-partisi-kuruldu-10017



***

PELİKAN DOSYASI.,

PELİKAN DOSYASI.,




Sosyal Medyayı Sallayan ' Pelikan Dosyası ' nedir?
Geçtiğimiz günlerde yayına verilen ve sosyal medyayı sallayan 'Pelikan Dosyası' nedir? Merakla beklenen sorunun cevabı haberimizde...


TİMETURK _ HABER MERKEZİ

Geçtiğimiz günlerde bir numaralı gündem maddesiydi Pelikan Dosyası.

"Pelikan Dosyası" isimli bir blogda "Selam Olsun!" başlığı ile yayınlanan uzun bir yazı gündemi adeta esir aldı. 
Yazıda, Davutoğlu ve Erdoğan arasında uzun zamandır yaşandığı iddia edilen "çatışma" "fikir ayrılıkları" gibi konular üzerine "bilgiler" paylaşılıyordu.

Yazı kısa sürede Twitter'ın gündemine oturdu. Binlerce kullanıcı konu ile ilgili paylaşımlarda bulundu.

DOSYADA NELER YAZIYOR?

İşte dosyada yazanların bir kısmı:

"Hocanın ekibi yeterince konuştu. Hocalarıyla beraber yeterince ortalığı karıştırdı. 
Biraz da biz konuşalım mı? 
Biraz da, REİS için canını feda edecekler konuşsun mu.? 

Çok az kişi aslında neler olduğunu biliyor. 
Kabus gibi. 
Hani çığlık atarsınız da kimse duymaz ya.. 
İşte öyle bir şey. 
Hani herkesin ortasında cinayet işlenir de kimse aldırmaz ya.. 
İşte öyle. 
Yani benim hissettiklerim öyle. 
Her şey ortada, ama gören yok. 
İnsanlar uyumak yerine, sırf ortada olanı görmeyi başarabilselerdi, benim bu yazıyı yazmama gerek kalmazdı… 
Buradan çığlık atıyorum. 
Duyun artık: 
Hanımlar! Beyler! Burası dehşet bir ülke. 
Hiçbir şeyin yüzeysel bir bakışla görülemeyeceği bir ülke. 
Üzerinde tüm süper güçlerin satranç oynadığı bir ülke. 
Öyle Ergenokun'u pasifleştirmekle, paraleli tırstırmakla falan, bir günde güllük gülistanlık olacak bir ülke değil. 
Bir haini def etseniz, yerine hemen yenisini getirirler. 
Öyle kolay kolay, bizi bize bırakmazlar. 
İcabında bizden olanları bile bize karşı hale getirirler. 
Onun için gözlerinizi dört açın! Etrafınızda ne oluyor, şöyle bir bakın. 
Ama iyi bakın. Yüzeysel bakmayın. 
Ve görün benim gördüklerimi. 
Şimdi biraz da siz çatlayın: 
Temayül yoklamalarında 1. Gül, 2. Yıldırım, 3. Davutoğlu çıktı. 
Buna rağmen REİS hocayı Parti başkanı yaptı....

... Sonuç: 

Hoca ile REİS arasındaki hikaye basit bir ihtiras hikayesi değildir. Çünkü hoca kendi ihtiraslarının peşinden koşabilmek için, REİS karşıtı, 
ve dolayısıyla REİS'i destekleyen halkın karşıtı kim varsa, onunla işbirliği kurma yoluna gitmiştir. Küresel güçlerin ülkemizdeki satrancında vezir görüntüsüne 
sahip basit bir piyon olmayı kabul etmiştir. 
Kavga budur. 
Kaybedeni de bellidir!"

KİMİN YAZDIĞI BELLİ DEĞİL



Öte yandan, yazıyı kimin kaleme aldığı ise bilinmiyor. Erdoğan taraftarı bir "kalem" olduğu dikkat çeken yazıyı kimin yazdığına dair fikirleri üretiliyor.

Ayrıca bazı yazarlar da konu ile ilgili paylaşımalrda bulundu. 
Fatih Tezcan, Pelikan'ın kendisi olmadığını ifade etti.



Akademisyen Dağhan Irak ise, twitter'daki dolaşımdan bir harita çıkararak bu haritaların Cemil Barlas'ı işaret ettiğini söyledi. 



AK PARTİ ve ERDOĞAN KANADINDAN SERT TEPKİ GELDİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın danışmanı Mustafa Varank ve AK Parti milletvekili Aydın Ünal gibi isimler yazıyı yazan kişiyi "Fitne" çıkarmakla suçladı.


DAVUTOĞLU: 
BİZİM İÇİN YALNIZCA SAĞIMIZDA VE SOLUMUZDA TUTULAN DOSYALAR ÖNEMLİ

Bugünkü grup toplantısında konu ile ilgili açıklamalarda bulunan Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Milletimize, bize biz yapan değerlerimize ihanet etmeyiz, edenlere de izin vermeyiz. 'Bizi yalnız bırakmayın' diyen Silopilili amcaya da, ellerini semaya açıp dua eden Bergamalı yaşlı teyze de, dünyanın dört bir yanında umudunu AK Parti'ye bağlayanlar da merak etmesin. Nefsimi ayaklar altına alırım, bir faninin terk etmeyeceği düşünülen her makamı elimin tersiyle iterim ama asla bu kutlu hareketteki hiçbir dava arkadaşımın kalbini kırmam. 
Dünya mazlumlarının tek umudu olan bu ak hareketin zarar görmesine bu ak yürekli kadroların üzülmesine, beise düşmesine asla izin vermem. Herkesin kendi imtihanının yaşandığı bir dönemdeyiz. 
Biz sadece sağ ve sol omzumuzda dosya tutanları dikkate alırız, başka dosyaları değil. Biz onların tuttukları dosyalar için yaşıyoruz. 
Son nefesimize kadar bu dosyaların hayır olması için rabbime yalvaracağım. Allah'tan korkalım, önce bu dosyalardan korkalım. Allah bizi bu millete mahçup etmesin."

NEDEN PELİKAN DOSYASI?


"Pelikan Dosyası"  Aslında Julia Roberts ve Denzel Washington'un baş rollerini paylaştığı bir film. Bu film, suikaste kurban giden iki yüksek mahkeme yargıcının ölümüyle ilglli şüphelerini bir dosyada toplayan hukuk öğrencisinin hikayesini anlatıyor. Filmde hukuk öğrencisine yardım eden bir gazetecinin de bulunduğu bu dosya, hükümetin üst düzeyinde şok etkisi yaratıyor...


https://www.timeturk.com/sosyal-medyayi-sallayan-pelikan-dosyasi-nedir/haber-143651

***


18 Eylül 2019 Çarşamba

TÜRKİYE SURİYE İLİŞKİLERİ - ABDULLAH ÖCALAN, KRİZİ ÖRNEĞİ BÖLÜM 2

TÜRKİYE SURİYE İLİŞKİLERİ - ABDULLAH ÖCALAN, KRİZİ ÖRNEĞİ  BÖLÜM 2



2. 1998 SURİYE KRİZİ (ÖCALAN/PKK KRİZİ) 

1998 senesinde Suriye ile Türkiye Cumhuriyeti arasında yaşanmış olan dış politika krizinin altında yatan temel sebep, Suriye’nin PKK terör örgütüne vermiş olduğu destektir. PKK terör örgütü ve örgütün lideri Abdullah Öcalan, 1980’li yıllarından başından itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli iç güvenlik tehditlerinden birisi olmuştur. Suriye devleti ise özellikle 1939’da Hatay’ın Türk topraklarına katılmasından sonra Türkiye ile ilişkilerini zayıflatmış, yine iki ülke arasında yaşanan; Fırat ve Dicle nehirlerinin suyunun paylaşımına dair çıkan ihtilaf, iki ülke ilişkilerinin iyice zayıflamasına yol açmıştır. 
Tüm bu gelişmelerin ışığında Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tüm sorumlu makamlarıyla; PKK kadrolarının Suriye’de barındırılmaması ve desteğin kesilmesi, örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın da ülke dışına çıkartılması ve Türkiye’ye teslim edilmesi istemiyle zorlayıcı diplomasi stratejisine başvurmuştur. Yukarıda Türkiye’nin Suriye ile yaşamış olduğu Hatay ve sınır aşan sular sorunları incelenirken, bu bölümde özel olarak Abdullah Öcalan’ın yakalanması konusuna yoğunlaşılacaktır. Öcalan’ın yakalanması sürecinde etkili olan gerekçeler maddeler halinde aktarılacaktır. 

2.1. Siyasi ve Askeri Liderlerin Tutumları 

1998 senesi Türkiye - Suriye ilişkileri açısından çok kritik bir senedir. Öncelikle Suriye Dış İşleri Bakanı’nın Öcalan ve PKK konusunda Ankara’da temaslarda bulunması bir sonuç getirmemiş ve Türk tarafı her fırsatta sabırsızlığını dile getirmeye başlamıştı. Bunun ilk büyük emaresi ise 16 Eylül 1998 tarihinde, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş’in Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde yaptığı konuşmadır. Bu bölgedeki Hudut Bölük Komutanlığını ziyaret eden Ateş, yaptığı konuşmasında PKK’ya açık destek veren Suriye’nin bu tutumunda vazgeçmesi 
gerektiğini belirterek, “sabrımızı taşırmasınlar” ifadesini kullanmıştır.18 Diplomatik dil kullanımı açısından sert kabul edilebilecek bu açıklama, Türkiye’nin tavrının ne kadar ciddi olduğunu göstermek açısından önemli rol oynamaktadır. 
Asıl büyük ve önemli gelişme ise 1 Ekim 1998 tarihinde yasama yılı açılışında, TBMM’de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in yaptığı konuşmadır. En yetkili ağızdan ve ülkenin mecliste temsil edilen tüm siyasi liderlerinin bulunduğu bir ortamda yapılan bu konuşma, Türkiye’nin bu konuda zorlayıcı diplomasi stratejisini uygulamaya başladığının kanıtı niteliktedir. Uzun süre konuşup iç ve dış politikada bir çok konuya dakikalarca değinen Demirel, Suriye-PKK krizine yalnızca birkaç cümleyle değinmesine rağmen, meclisten büyük bir alkış almış ve kamuoyunu belirlemiştir. Robert Olson da bu sözleri Suriye’ye karşı ‘ilan edilmemiş bir savaş’ olduğunu ifade etmektedir.19 Konuşmanın o bölümü şu şekildedir:20 
“Esasen, Suriye, Türkiye’ye karşı açık bir husumet politikası izlemektedir, PKK terör örgütüne aktif destek sağlamayı sürdürmektedir. Tüm uyanlarımıza ve barışçı açılımlarımıza rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye’ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum.” 
Bu çıkışın ardından diğer parti temsilcileri ve siyasiler de, ortak bir dil birliği ile bu konuda Cumhurbaşkanı Demirel’i desteklemişler ve krizi tırmandırmayı sürdürmüşlerdir. Hükümetteki ANAP, “Tahammül sınırımız zorlanırsa Türkiye gereken cevabı verir” derken, hükümet ortağı DSP “Türkiye her türlü hakkını kullanabilme aşamasına geldi” açıklamasını yapmıştır. Yine CHP ve DYP de Suriye’ye karşı alınacak her türlü tedbiri destekleyeceklerini açıklamışlardır.21 Farklı partilerden gelen bu destekleyici açıklamalar, TBMM ve ulusal desteğin güçlü olduğu konusunda bir kanıttır. 

2.2. Bölgedeki Ülke Liderlerinin Çabaları 

Bölge ülkeleri arasında konuyla en çok alakadar olan ülke Mısır ve devlet başkanı Hüsnü Mübarektir. Yukarıda bahsedilen Süleyman Demirel’in yapmış olduğu ve adeta savaş tehditlerini içeren konuşmanın ardından, Suudi Arabistan’da bulunan Mübarek hemen telefonla Demirel’e ulaşmaya çalışmıştır ancak Demirel Mübarek’in aramasını, Esad’ın isteğiyle yaptığını tahmin ettiğinden telefona çıkmamıştır.22  
Diğer önemli gelişme ise İran’ın devreye girmesidir. İran Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi Cumhurbaşkanı Demirel ile görüşerek, Şam yönetiminin Öcalan’ı ve PKK unsurlarını Suriye’den çıkartacağını bildirmiş, ancak Demirel ikna olmamıştır.23 Bu görüşmede Harrazi, gerekirse Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin Ankara’ya ziyarette bulunabileceğini belirtmiştir.24 Ayrıca Kuveyt Emiri El Cabir El Sabah da, Cumhurbaşkanı Demirel’i telefonla arayarak bölgede bir çatışmadan korktuğunu ve gerilimin azaltılmasının doğru olacağını ifade etmişti.25 
İran, Mısır ve Kuveyt haricinde İsrail’in de bu konuyla alakalı bir müdahelesinin olup olmadığı konusunda, Tuncay Özkan’ın dönemin Başbakan’ı Mesut Yılmaz ile yaptığı söyleşide önemli ifadeleri mevcut: “New York’taki görüşmemizde Netenyahu’ya İsrail üzerindeki baskımızı artıracağımızı söyledim ve kendisinden bize destek olmasını istedim. O da bana yardımcı olmayı vaat etti.”26 O dönem Arap kamuoyunda Türkiye İsrail’in dolduruşuna gelerek hareket ediyor söylemi yaygınlaşıyordu. Anlaşılacağı üzere İsrail de krizdeki tutumunu Türkiye’den yana belirlemiştir. Zaten Amerika’nın da devamlı surette Suriye ve Başkan Esad’a çağrılarda bulunması, İsrail’e başka yol bırakmamıştır. 
1998 Suriye – PKK krizinin dönüm noktalarından birisi 6 Ekim tarihinde Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in yanında Dışişleri Bakanı Amr Musa ve Mısır Gizli Servisi’nin başı Ömer Süleyman ile birlikte önce Şam’a ardından Ankara’ya giderek görüşmelere başlamasıdır.27 Görüşmelerde Demirel ve Yılmaz Mısır’ın arabuluculuk rolüne ihtiyacı olmadığını hissettirmiştir. Bu görüşmeler Esad’ı köşeye sıkıştırma yolunda önemli rol oynamıştır. 

2.3. Amerika’nın Müdahil Olması 

Amerika’nın bu konuya müdahelesinin en büyük göstergesi, Başkan Bill Clinton’un 6 Ekim 1998’deki Süleyman Demirel – Hüsnü Mübarek görüşmesi öncesi, Demirel ve Esad’a eş zamanlı mektup göndermesidir.28 ABD’nin Ankara Büyükelçisi Mark Parris aracılığıyla Demirel’e iletilen mektubun ulaştığı sırada, Şam Büyükelçiliği aracılığıyla da Esad’a mektup ulaştırılmıştı. İki mektupta da diğer lidere de mektup olduğu yazılmıştı. İki mektubun içeriği de benzer olmakla birlikte Clinton; Esad’a Öcalan’ı teslim etmesini ve bu şekilde diplomasinin yürütüleceğini belirtirken, Demirel’e de PKK konusunda Türkiye’ye verilen desteğin sonuna kadar devam edeceğini ancak Suriye’ye karşı bir silahlı müdahelede bulunulması halinde  Amerika’nın destek olmayacağını belirtmiştir.29 
Türkiye’nin ABD desteği olmasaydı Öcalan’ın Suriye’den çıkartılması konusunda başarılı olup olmayacağını şu anda bilmemizin imkanı yoktur. Gerçek şu ki, Hafız Esad Clinton’un mektubundan sonra meselenin ciddiyetini daha fazla hissetmiş ve adeta çıkış kapısı kalmamıştır. Esasen Mübarek’in, Demirel’le yaptığı görüşmede Clinton’dan gelen mektubun da etkisiyle arabuluculuk kartının işlemeyeceğini anlaması sonucunda gidip Esad’a; eğer Türkiye’yle bir savaşa girerse Arap Dünyası’nın lideri olarak kendisinin Suriye’ye bir desteği olmayacağını iletmiştir.30 
Görüldüğü üzere soğuk savaşın bitmesinin ardından ABD dünya siyasetindeki etkin karakterini bir kez daha sahnelemiştir. Soğuk savaş yılları boyunca doğu bloğunda yer alan ve Sovyetler ile iyi ilişkiler geliştiren Hafız Esad ve Suriye, bu meselede yardım isteyecek birisini bulamamıştır. Hali hazırda ordusunun büyük kısmı İsrail sınırında teyakkuzda olduğundan; olası bir Türkiye müdahelesinde vahim sonuçlarla karşılaşabileceğini bildiği için, Esad geri adım atma yoluna gitmiştir. 
ABD Türkiye’ye Öcalan’ı yakalamasında istihbari ve siyasi destek vererek, hem Kafkasya’daki enerji yatakları hem de Ortadoğu’daki petrol yatakları için en önemli müttefiki olan Türkiye’yi yanına çekmeyi de nihai amaç olarak düşünmektedir.31 
                                                          
2.4. Adana Protokolu 

Yaşanan gelişmelerin ardından yaklaşık bir haftalık süreç içerisinde siyasi liderler ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, Suriye’ye karşı tehditkar söylemlerini sürdürmüş, Hüsnü Mübarek ve Kemal Harrazi ise krizin çözümü adına barış görüşmeleri için çabalamışlardır. Sonuç olarak iki ülke temsilcileri 19 Ekim 1998 tarihinde Adana’da bir araya gelmiş ve iki gün süren toplantılar sonucunda ortak bir protokole imza atmışlardır.32 22 Ekim’de gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu’nun ardından Başbakan Mesut Yılmaz: 9 Ekim’de Öcalan’ın Suriye’den sınır dışı edildiğini ve Rusya’ya kaçtığını belirtmiştir. Adana Mutabakatı’nın içeriğine bakıldığında, Türkiye’nin isteklerinin karşılandığı görülmektedir. Protokole göre Suriye şu maddeleri kabul ve taahhüt etmiştir: 

1) Şuandan itibaren, Öcalan Suriye’de değildir ve Suriye’ye girmesine kesinlikle izin verilmeyecektir. 
2) Yurtdışındaki PKK unsurlarının Suriye’ye girmesine izin verilmeyecektir. 
3) PKK kampları şu andan itibaren faaliyette değildir ve faaliyete geçmelerine izin verilmeyecektir. 
4) Bir çok PKK üyesi tutuklanmış ve mahkeme karşısına çıkartılmıştır. Bunların listesi Suriye tarafından hazırlanmış ve Türkiye tarafıyla paylaşılmıştır. 
… 

Suriye tarafı, bu tutanakta sözü edilen hususların uygulanması ve somut sonuçların sağlanması için gerekli tedbirleri alacağını taahhüt etmiştir.”33 
Yukarıda yazılan maddeler haricinde, Türkiye ve Suriye yüksek merciileri arasında direkt bir telefon hattı kurulması, Suriye’nin PKK konusunda Türkiye’ye her daim yardımcı olacağı ve benzeri konularda da  maddeler bulunmaktadır. Adana Protokolu; Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Uğur Zilal ve Suriye Siyasi Güvenlik Müdürü Tümgeneral Adnan Badr Al-Hassan tarafından imzalanmıştır. 
   
DİPNOTLAR;

1 Timuçin Kodaman, Fırat Dicle Meselesi ve Türkiye-Suriye ilişkilerine Etkisi, Ankara: Asil Yayınları, 2007, s.59. 
2 Erdem Erciyes, Ortadoğu Denkleminde Türkiye-Suriye İlişkileri, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2004, s.99-108. 
3 Yakup Şalvarcı, Pax Aqualis: Türkiye-Suriye-İsrail İlişkileri, Su Sorunu ve Ortadoğu, İstanbul: Zaman Kitap, 2003, s.153. 
4 Halep, Şam, Dürzi, Alevi, Lübnan ve İskenderun Sancağı. 
5 Erciyes, s.69.                               
6 Erciyes, s.71. 
7 Ömer Osman Umar, Türkiye-Suriye İlişkileri (1918-1940), Elazığ: Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, 2003, s.212-2013. 
8 Kodaman, s.54. 
9 Erciyes, s.73. 
10 A.g.e., s.77. 
11 A.g.e., s.81. 
12 Müslüm Yücel, Amara’dan İmralı’ya Abdullah Öcalan, İstanbul: Alfa Yayıncılık, 2. Baskı, 2014, s.466. 
13 Şalvarcı, s. 101-102. 
14 Karşılıklı tezler, çok uzun olduğundan ve esas konuyu direkt ilgilendirmediği için burada yer verilmeyecektir. Tezlerin tamamı için bkz.: Konuralp Pamukçu, Su Politikası, İstanbul: Bağlam Yayıncılık, 2000, s.244-249. 
15 Pamukçu, s.249. 
16 Erciyes, s.85. 
17 Tuncay Özkan, Abdullah Öcalan Neden Verildi? Nasıl Yakalandı? Ne Olacak?, İstanbul: Alfa Yayınları, 2005, s.54. 
18 TC Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Ayın Tarihi. 16 Eylül 1998. http://ayintarihi.byegm.gov.tr/turkce/date/1998-09-16 [Erişim Tarihi: 12.04.2017] 
19 Robert Olson, Türkiye’nin Suriye, İsrail ve Rusya ile İlişkileri: 1979-2001, Ankara: Orient Yayınları, 2005, s.7. 
20 Türkiye Büyük Millet Meclisi, Yasama Yılı Açılışlarında Cumhurbaşkanları Konuşmaları-2 (1990-2011),  Ankara: TBMM Basımevi, 2011, s.128. 
21 “Meclisten Hükümete Büyük Destek”, Hürriyet, 3 Ekim 1998. http://www.hurriyet.com.tr/meclisten-hukumetebuyuk-destek-39041028 [Erişim Tarihi: 13.04.2017] 
22 Murat Yetkin, Kürt Kapanı: Şam’dan İmralı’ya Öcalan, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2004, s.60. 
23 Yücel, s.466. 
24 Yetkin, s.61. 
25 A.g.e., s.69. 
26 Özkan, s.61-62. 
27 Furat Aksu, Türk Dış Politikasında Zorlayıcı Diplomasi, İstanbul: Bağlam Yayıncılık, 2008, s.255. 
28 Yetkin, s.65. 
29 A.g.e., s.66-67. 
30 A.g.e., s.75. 
31 Yücel, s.467. 
32 TC Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Ayın Tarihi. 20 Ekim 1998 http://ayintarihi.byegm.gov.tr/turkce/date/1998-10-20 [Erişim Tarihi: 21.04.2017] 
33 Protokolün tam İngilizce metni için bkz: http://www.mafhoum.com/press/50P2.htm [Erişim Tarihi: 21.04.2017]  


SONUÇ

 Türkiye Cumhuriyeti konumu itibariyle her daim krizlere gebe bir dış politika dinamiğine sahiptir. Komşulardan Yunanistan en uzun süreli husumet yaşanan ülke olsa da, belli zaman aralıklarıyla İran, Ermenistan ve Irak da belli bazı krizlerin yaşandığı komşulardır. Suriye ise; 1939 Hatay meselesinden beri hep ilişkilerin bozuk olduğu, bazen su sorunu bazense terör olayları nedeniyle sinirlerin sık sık gerildiği en uzun kara sınırımız olan komşumuzdur. 
 Bu çalışmada öncelikle Türkiye – Suriye ilişkilerinin tarihi, gelişimi ve dinamikleri aktarılmaya çalışılmıştır. Cumhuriyet tarihimizin ilk sorunlarından olan Hatay krizi anlatılarak, Suriye ile ilişkilerdeki ilk fikir ayrılığı olduğu belirtilmiştir. Ardından Fırat, Dicle ve Asi suları üzerinden yaşanan sınır aşan akarsular sorunu detaylandırılmaya çalışılmıştır. Türkiye - Suriye ilişkilerini uzun süre meşgul eden bu sorun, terör meselesinin de önemli sacayaklarından birisini oluşturmaktadır. 
 İkinci bölümde 1996 sonrasında artan PKK saldırıları ve bunun üzerine Türkiye’nin harekete geçmesiyle Öcalan krizinin oluşumunda etkisi olan olaylar ve gelişmeler aktarılmıştır. Krizin altyapısı veridlikten sonra ise krizin ne olduğu, nasıl geliştiği ve nasıl sonuçlandığı son bölümde anlatılmıştır. Burada Öcalan’ın yakalanmasında etkisi olan farklı parametreler, maddeler halinde incelenmiştir.

Suriye’nin Öcalan’ı sınır dışı etmesinde bir çok etken rol oynamış olabilir. 

Bunlardan ilki ABD Başkanı Bill Clinton’un ‘uyarısı’ olabilir. O yıllarda tek güç olarak görülen ABD’yi kimse karşısına almak istemez. İkinci etken de, Suriye’de gerçekten Türkiye’nin bir askeri harekatta bulunabileceğidir. Bu halde zaten Golan Tepeleri’nde olan İsrail de saldırarak Suriye’yi tamamen işgal edebilir veya çok güçsüz ve etkisiz bir devlet haline getirebilirlerdi. Bölgesel ortaklarından İran’ın da halihazırda Afganistan’daki Taliban’la mücadele halinde olması Suriye’ye destek vermesini çok zor hale getiriyordu. Nihayetinde Hafız Esad ve Suriye Abdullah Öcalan’ı sınır dışı edip, PKK unsurlarını da etkisiz hale getirerek, Türkiye’nin isteklerini büyük ölçüde yerine getirmiş oluyordu. 

  
KAYNAKÇA 

Aksu, Fuat. Türk Dış Politikasında Zorlayıcı Diplomasi, İstanbul: Bağlam Yayıncılık, 2008. 
Erciyes, Erdem. Ortadoğu Denkleminde Türkiye - Suriye İlişkileri, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2004. 
Kodaman, Timuçin. Fırat Dicle Meselesi ve Türkiye – Suriye İlişkilerine Etkisi, Ankara: Asil Yayınları, 2007. 
Olson, Robert. Türkiye’nin Suriye, İsrail ve Rusya ile İlişkileri: 1979 – 2001, Ankara: Orient  Yayınları, 2005. 
Özkan, Tuncay. Abdullah Öcalan Neden Verildi? Nasıl Yakalandı? Ne Olacak?, İstanbul: Alfa Yayıncılık, 2005. 
Pamukçu, Konuralp. Su Politikası, İstanbul: Bağlam Yayıncılık, 2000. 
Şalvarcı, Yakup. Pax Aqualis: Türkiye – Suriye ve İsrail İlişkileri, Su Sorunu ve Ortadoğu, İstanbul: Zaman Kitap, 2003. 
Türkiye Büyük Millet Meclisi. Yasama Yılı Açılışlarında Cumhurbaşkanları Konuşmaları-2 (1990-2011),  Ankara: TBMM Basımevi, 2011. 
Umar, Ömer Osman. Türkiye – Suriye İlişkileri (1918 – 1940), Elazığ: Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, 2003. 
Yetkin, Murat. Kürt Kapanı: Şam’dan İmralı’ya Öcalan, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2004. 
Yücel, Müslüm. Amara’dan İmralı’ya Abdullah Öcalan, İstanbul: Alfa Yayıncılık, 2014. 


İNTERNET KAYNAKLARI ;

Hürriyet Gazetesi, “Meclisten Hükümete Büyük Destek”,  3 Ekim 1998. http://www.hurriyet.com.tr/meclisten-hukumete-buyuk-destek-39041028  

TC Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Ayın Tarihi.  http://ayintarihi.byegm.gov.tr  

“Türkiye ve Suriye Arasında İmzalanan Adana Mutabakatı” http://www.mafhoum.com/press/50P2.htm  


***

TÜRKİYE SURİYE İLİŞKİLERİ - ABDULLAH ÖCALAN, KRİZİ ÖRNEĞİ BÖLÜM 1

TÜRKİYE SURİYE İLİŞKİLERİ - ABDULLAH ÖCALAN, KRİZİ ÖRNEĞİ  BÖLÜM 1



MARMARA  ÜNİVERSİTESİ ORTA DOĞU VE İSLAM ÜLKELERİ ARAŞTIRLAMALARI ENSTİTÜSÜ 
ORTA DOĞU SİYASİ TARİHİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLERİ 
Seminer Ödevi 
Yürütücü: Selin BÖLME 
Enes DEMİR 
İSTANBUL, 2017 


TÜRKİYE – SURİYE İLİŞKİLERİ: ABDULLAH ÖCALAN KRİZİ ÖRNEĞİ 


ÖZET 

     Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca bir çok dış politika kriziyle uğraşmış, kimi zaman meseleyi şiddet kullanma noktasına getirse de çoğu zaman diplomasi yoluyla sonuca ulaşmaya çalışmıştır. II. Dünya Savaşı öncesi son büyük krizini Hatay konusunda Suriye ile yaşayan Türkiye, soğuk savaş yıllarında Hafız Esad liderliğinde bölgenin önemli ülkelerinden birisi haline gelen Suriye ile ciddi sorunlar da yaşamaktaydı. Çok uzun bir kara sınırı olan Türkiye ve Suriye, Fırat ve Dicle Akarsuları’nın paylaşımından çıkan temel soruna senelerce çözüm bulamamış ve bu sorun diğer krizlerin doğmasına da yol açmıştır. Son olarak 1998 Abdullah Öcalan kriziyle iki ülke savaşın eşiğine gelmiştir. Türkiye zorlayıcı diplomasi stratejisi kullanarak ve Amerika’nın da desteğini alarak meseleyi şiddet kullanmadan kendi lehine çözmeyi başarmıştır. 

GİRİŞ 

 Türk dış politikası yaygın anlamıyla, Türkiye’nin asırlardır süren devlet olma geleneğinin son halkasındaki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yaklaşık 100 senelik dış ilişkileridir. Türk dış politikasına dair bir konu akademik olarak incelenecekse, bir dönem, bir aktör veya bir olay üzerine yoğunlaşılırsa daha anlamlı olacaktır. Buna rağmen o olaya ve döneme gelirken yaşanan süreçler ve alt yapısını hazırlayan gelişmelere de göz atılıp belirtilmezse, anlama ve anlatma noktasında yine eksiklikler yaşanabilir.

 Bu çalışma esas olarak, Türkiye’nin zorlayıcı diplomasi kullanarak Abdullah Öcalan’ı Suriye topraklarından çıkartılmasını anlatmayı hedeflese de, meselenin tam olarak idraki için, olay öncesinde yaşanan gelişmeler de incelenecektir.  
 Çalışmanın ilk bölümü Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923 senesindeki kuruluşu ve Suriye’nin 1946 yılındaki bağımsızlığından itibaren süregelen ilişkilerinden bahsederek başlamaktadır. Ardından Türkiye ve Suriye arasında yaşanan en önemli iki mesele olan Hatay krizi ve sınır aşan sular sorunu tarihi perspektifle açıklanarak, Suriye’yle ilişkilerin temel sorunlu noktaları saptanmaya çalışılmıştır.  

 İkinci bölümde ise 2000’lere gelinirken yaşanan PKK terör örgütüne yardım suçlamaları ve gerilen Türkiye – Suriye ilişkileri neticesinde ortaya çıkan, Abdullah Öcalan’ın sınır dışı edilmesi konusu işlenecek ve olayın dinamikleri belirtilecektir. Yaşanan süreç kronolojik olarak düzenleneceği için, Abdullah Öcalan krizinin geçmişten günümüze gelen bir çok sorunun birikimi sonucu ortaya çıkan bir hadise olduğu görülecektir.

 Abdullah Öcalan’ın Suriye’den sınır dışı edilmesi ve sonrasında yakalanmasında; komşu devletlerin çabaları, Türkiye’nin siyasi ve askeri anlamda birlik olarak meselenin üzerine gitmesi ve Amerika’nın desteği konuları, ayrı başlıklar altında incelenerek öenmleri belirtilmektedir. 

 Ayrıca bu çalışma, devletlerin zorlayıcı diplomasi stratejisini kullanmasının, savaş kararı alma ve güç kullanma tercihlerine karşın çok daha az maliyetli başarılı bir yöntem olabileceğini ortaya koymaktadır. 

1. TÜRKİYE SURİYE İLİŞKİLERİ 

Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında kaybettiği büyük topraklarının arasında Ortadoğu bölgesi ve Suriye de mevcuttur. Gerek eski devletin yıkılarak yeni devletlerin kurulması sürecinde yaşanan sınır sorunları, gerek kaynakların kullanımı konusunda yaşanan görüş ayrılıkları sebebiyle bir çok devletle olduğu gibi Suriye ile Türkiye arasında da bazı krizler yaşanmakta idı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan en bariz kriz Hatay sorunudur. Hatay halkının hem Arap hem de Türk’lerden müteşekkil olması, iki devlet arasında Hatay’ın sahipliğini içeren bir krize yol açmıştır. Hatay krizi sonrası Türkiye-Suriye arasında yaşanan en önemli gelişme su sorunudur. Türkiye ve Suriye arasında Lozan’dan beri süregelen sınır aşan suların paylaşımı, imzalanan bir çok protokol ve yapılan onca müzakereye1 rağmen, özellikle 1970’ler sonrası bir sorun haline gelmiştir. Son ve asıl konunun incelendiği kriz ise terör meselesidir. Suriye devletinin PKK terör örgütüne verdiği destek ve elebaşı Abdullah Öcalan’ı sınırlarında tutması, Türkiye-Suriye İlişkileri adına önemli bir dönüm noktasıdır.2 Suriye tarafı Öcalan ve PKK kartlarını, su sorununun çözümü için kendine avantaj sağlayacak biçimde kullanmak isterken, Türkiye tarafı da aynı düşünceyle meseleye yaklaşmaktaydı.3 1999 yılında Öcalan yakalanıp Türkiye’ye getirildikten sonra, Suriye ile olan ilişkilerinde değişimler yaşanmıştır. 
Bu bölümde önce kısaca Hatay meselesine değinilecek, ardından su sorununun yaratmış olduğu ortam değerlendirilerek Suriye’nin PKK ile ilişkisi ve desteği aktarılacaktır. 

1.1. Hatay Meselesi 

Hatay (İskenderun), I. Dünya Savaşı sırasında Fransa’nın işgal etmiş olduğu Osmanlı topraklarından birisidir. Suriye topraklarında kabul edilen Hatay, 6 bölgeden4 oluşacak olan Suriye Konfederasyonlar Devleti’nde İskenderun Sancağı adı altında özerk bir statüde yer alacaktı.5 Hatay’da yaşayan Türkler bu durumdan ne kadar rahatsız olsa da, Mustafa Kemal Atatürk bu konuda sabırlı olunmasını ve elbet Hatay’ın da Türkiye topraklarına katılacağını sürekli olarak belirtmekteydi.6 Geçen senelerde Fransız manda hükümeti Türklerin bir çok özgürlük alanına müdahele ederken, çıkartılan Türkçe gazete, dergiler kapatıldı ve bir çok Türk düşünce ve siyaset adamı yargı önüne çıkartıldı.7 
Bu gibi olaylar dışında herhangi bir silahlı veya silahsız mücadele konusunda bilgi yoktur.

Fransa, Avrupa’daki yükselen faşist Alman ve İtalyan unsurlarından çekinerek, Ortadoğu’daki vardığının büyük bölümünden vazgeçmeye ve esas olarak kendi ülkesini korumaya karar verdi. Bu sebeptendir ki, 1936 senesine gelindiğinde Suriye ve Lübnan’a bağımsızlık verileceği açıklanmaya başlanmıştı.8 Ancak Hatay’ın özel durumuna ilişkin bir madde olmadığı için, İskenderun Sancağı üzerindeki haklarını da Suriye’ye devretmiş olacağı anlaşılıyordu. Bu durum Türkiye açısından kabul edilemez bir durumdu ve 9 Ekim 1936 tarihinde Fransa’ya bir nota verdi.9 Bu notada Fransa’nın Suriye’yeverdiği bağımsızlık hakkını İskenderun Sancağı’na da vermesi gerektiği belirtiliyordu.  
Bir müddet iki ülke arasında tartışılan bu mesele, son olarak Birleşmiş Milletler’e taşınarak orada da uzun süre tartışılmış, son olarak İsveçli temsilci Sanders raportör olarak belirlenerek mesele Türkiye’nin tezi doğrultusunda sonuçlan mıştır. Buna göre İskenderun Sancağı iç işlerinde bağımsızlığı olan ancak dış işlerinde Suriye’ye tabi bir devlet olacak ve ismi de Hatay Cumhuriyeti olacaktı.10 Çoğunluğun Türkçe konuşması, bir çok konuda Türkiye ile hareket edilmesi, Türk pulu kullanılması ve Türk Lirası’na geçilmek istenmesine Suriye’nin itiraz etmesi ve zorluk çıkarması meseleyi planlanan noktaya sürüklemişti. 29 Haziran’da Hatay Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanma kararı almış ve ertesi gün Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu kararı onaylamıştır.11 
Hatay’ın resmen Türkiye topraklarına katılmasının ardından mesele hukuken bir daha açılmamış olsa da, Suriye konuyu sık sık dillendirmiştir. Örneğin Suriye Enformasyon Bakanı Muhammed Salman, 1998 senesinde Öcalan’ın Suriye dışına çıkarıldığını açıkladığı El Vatan gazetesine verdiği demeçte, Hatay’ın milli bir mesele olduğunu ve bu konudaki mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini açıklar.12 2000 yılı sonrası Beşar Esad’la birlikte Hatay konusu fazla üzerinde durulmayan meselelerden biri haline gelmiştir. 

1.2. Su Sorunu 

Ortadoğu coğrafyası elbette ki petrol ve doğalgaz konusundaki zenginlikleriyle tanınırken, hayat kaynağı olan su bölgede maalesef az miktarda bulunmaktadır. Bu sebeple, bu az miktardaki su kaynaklarının kullanımıyla alakalı çıkan ihtilaflar, ülkeler arasında gerginliklere hatta savaşlara sebep olmuştur. İşte Türkiye ve Suriye arasında yaşanan sınır aşan sular sorunu da savaşın eşiğine gelinmiş uluslararası krizlerden birisidir. Dicle Nehri Suriye’de çok az bir miktar bulunduğu için Kriz’in esasını teşkil eden nehirler Asi ve Fırat’tır.  
Suriye’nin 1946’da bağımsızlığını ilan etmesinin ardından ilk yıllar su sorunuyla alakalı çok da fazla bir durum gelişmemiştir. Ancak Türkiye’nin Fırat üzerinde Keban Barajı’nı, Suriye’nin de Tabka Barajı’nı inşa etmesi, 1970’lerin sonlarına gelindiğinde krizi gün yüzüne çıkarmaya başlamıştı.13  
1984 senesine gelindiğinde, iki ülkenin ve ayrıca Irak’ın da bulunduğu toplantıda, Türkiye ilk defa 3 aşamalı planını açıklamış ve diğer iki ülke de kendi tezlerini öne sürmüştür.14 Ülkeler yıllar süren bu görüşmelerde de bir sonuca varamamaktadır. Türkiye sorun tartışılırken, Asi Nehri’nin de soruna dahil edilmesini iddia ederken, Suriye ise Asi’nin geçtiği bölge Hatay olduğu için buna karşı çıkmaktadır.15 Üstüne üstlük Atatürk Barajı yapıldıktan sonra Fırat Nehri’nden istediği kadar su alamayan Suriye tarafı, Asi Nehri’nin suyunu da kesince, Türkiye topraklarında bulunan Amik Ovası neredeyse kullanılamaz hale gelmiştir.16 
Bu süre zarfında Hafız Esad sürekli su sorunun çözülmesinin, Öcalan ve PKK Terör örgütü ile ilgili isteklerin yerine getirilmesinde ön şart olarak sunmaktaydı. Yasemin Çongar 26 Mart 1998 senesinde Milliyet gazetesinde yazdığı yazıda, su sorunun çözülmesi neticesinde Şam hükümetinin Öcalan’ı Türkiye’ye teslim edebileceğini belirtiyordu.17 Ancak ilerleyen yıllarda da su konusunda bir gelişme olmadı ve nihayetinde süreç 1998 yılında yaşanan krize kadar geldi. 

2.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

12 Eylül 2019 Perşembe

Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Suriyeli Mültecilerin Dayanıklılığını Geliştirme Stratejileri BÖLÜM 4

Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Suriyeli Mültecilerin Dayanıklılığını Geliştirme Stratejileri BÖLÜM 4



3.3. Türkiye’nin Bölgesel Mülteci ve Dayanıklılık Planı

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü sığınmacıların dayanıklılık ve toplumsal uyumunu sağlamaya yönelik 2017-2021 Stratejik Planı hazırlamıştır.26 
26 TC. İçişleri Bakanlığı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Stratejik Plan,

Stratejik Plan düzenli göç, düzensiz göç, uluslararası koruma, insan ticaretiyle mücadele ve mağdurların korunması, uyum ve iletişim, kurumsal kapasitesinin geliştirilmesigibi konularda hedefler belirlemiştir. Stratejik plan kısa vadeli amaçların yanı sıra, Suriyelilerin Türkiye toplumu ile olan karşılıklı uyumunu geliştirmeye yönelik uzunvadeli hedefler de saptamıştır. 

Suriyelilerin 

1) Eğitim, 
2) Sağlık, 
3) Temel ihtiyaçlar,
4) Emek piyasasına erişim 
5) Sosyal destek ve uyum gibi beş farklı alanda dayanıklılık kapasitelerinin geliştirilmesi hedeflenmiştir.

Eğitim alanında dayanıklılığın geliştirilmesi Milli Eğitim Bakanlığı’nın koordinasyonunda gerçekleştirilmektedir. Buradaki temel amaç Suriyeli
mültecilerin örgün, örgün olmayan ve yaygın eğitim programlarına erişimlerini sağlamak ve sağlanan eğitim hizmetlerinin kalitesini artırmaktır.27 
27 İbid.

Suriyeli mültecilere kamplar dışında kurulan Geçici Eğitim Merkezlerinde(GEM), Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı devlet okullarında ve geçici barınma merkezlerinde
eğitim verilmektedir. Türkçe dil ve meslek edindirme kursları gibi olanakların sağlanması hedeflenmektedir. Türk hükümeti ayrıca Suriyeli sığınmacılardan
üniversiteye kayıtlarında harç almamaktadır. Ancak eğitim sektörü müdahale alanında önemli sıkıntılar hala mevcuttur. Söz konusu sıkıntıların başında örgün
eğitime entegrasyonlarını sağlayacak yeterli düzeyde Türkçe dil eğitiminin verilmemesi, Türkçe öğretiminde materyal sıkıntısının çekilmesi, okullaşmanın
artmasıyla Suriyeli öğretmenlere duyulan ihtiyacın artması, Suriyeli nüfusun fazla olduğu yerlerde okullarda boş kontenjanın bulunmaması, okullaşamayan
çocukların marjinalleşmesi ve DAİŞ gibi örgütlere katılma eğilimi gibi sorunlar eğitim müdahale alanının temel sıkıntıları arasında yer almaktadır 
(Tanrıkulu, 2017 s:135-140).

Sağlık sektörü alanı da Türkiye hükümetinin Suriyeli mültecilerin dayanıklılığını artırma müdahale alanlarındandır. Suriyelilere sağlık hizmetlerinin sunulması ve koordinasyonundan Sağlık Bakanlığı ve Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı sorumludur. Suriyeliler Türkiye’de hem önleyici ve koruyucu hizmet hem de tıbbi kaynaklara ulaşım bakımından sağlık hizmetlerinden faydalanabilmektedir (Yavuz, 2015s: 271). Tıbbı kaynaklara erişim
bağlamında Suriye’de barınma merkezlerinde ikamet eden mültecilere Sağlık Bakanlığı tarafından sağlık hizmeti sunulmaktadır. Kamplarda kalan Suriyeli
mültecilere sağlanan sağlık hizmeti ücretsizdir. Kamplar dışında ikamet eden Suriyelilerin söz konusu sağlık hizmetlerine ulaşmada savaşın ilk yıllarında
sıkıntılar yaşanmıştır. Geçici kabul merkezlerinin ve kampların dışında yaşayan Suriyelilerin, kampların bulunduğu 10 ildeki sağlık kurumlarından faydalanmaları
sağlanmıştır. Suriyeli mültecilerin Türkiye’nin diğer bölgelerinde yaşamaya başlamasıyla birlikte AFAD tarafından yayınlanan bir yönergeyle sağlık
hizmetinden Türkiye’nin her ilinde faydalanma olanağı sunulmuştur. Koruyucu sağlık hizmetleri sağlığı bozabilecek tehditleri önlemeye yönelik tedbirlerdir. 

Bu anlamda gıda güvenliği, barınma koşullarının sağlanması, yeterli besin gibi insani yardım müdahale alanıyla da yakından ilintilidir.

Hem temel ihtiyaçlar müdahale alanında hem de koruyucu sağlık hizmetleri bağlamında, 22.11.2017 tarihi itibariyle Türkiye hükümeti 21 geçici
barınma merkezi inşa etmiş ve 235.239 Suriyeli sığınmacıya barınma olanağı sağlamıştır.28 
28 TC Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, 22.11.2017. Web sitesi:
https://www.afad.gov.tr/upload/Node/2374/files/22_11_2017_Suriye_GBM_Bilgi_Notu.pdf.    Son erişim tarihi:    18 Temmuz 2017.

Toplu barınma merkezlerinde ikamet eden Suriyeli mültecilerin su, hijyen ve alt yapı olanakları geliştirilmiştir. Gıda sektörü müdahale alanı AFAD ve Dünya Gıda Programı (WFP) öncülüğünde ve Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ortaklığında yürütülmektedir.

Gıda güvenliği sektörünün birinci hedefi en hassas konumdaki Suriyelinin gıdaya istikrarlı bir şekilde erişimin sağlanmasıdır. Bunun dışında da sürdürülebilir
üretimin desteklenmesi hedeflenmiştir. İnsani yardım müdahale alanındaki temel sorun kamp dışında ikamet eden Suriyeli mültecilere yardım sağlanması dır. 
Bu bağlamda, Kızılay-WFP Gıda Kartı projesiyle Geçici Barınma Merkezlerinde aylık kişi başı 50TL gıda yardımı sağlanmış ve söz konusu projeden 11.422.395 kişi faydalanmıştır.29 
29 Türkiye Cumhuriyeti Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Türkiye’de Geçici Koruma Statüsündeki Suriye Vatandaşlarına Yönelik, Sosyal Uyum ve Psiko-Sosyal Destek Çalışmaları, Suriyeliler Koordinasyon ve Planlama ve Çalıştayı, s: 59. Ankara, 2016.

Benzer bir biçimde Geçici Barınma Merkezleri dışında ikamet eden 98.829 sığınmacıya aylık kişi başı 50 TL gıda yardımı sağlanmıştır. Ayrıca Kızılay-UNICEF Kışlık Yardım projesi bağlamında 6702 aileye 580 TL nakit aktarılmıştır ve Uluslararası Göç Örgütü ile birlikte yürütülen Kışlık Yardım projesikapsamında 2992 aileye yakacak desteği sağlanmıştır. 30
30 İbid.

Suriyeli mültecilerin istihdama erişimlerinin sağlanması gelir elde etmeleri bakımından oldukça önemlidir. Emek gücüne katılım Suriyeli mültecilerin
dayanıklılık kapasitesini artıracak ve kendilerine yetmelerini sağlayacak en temel unsurlardan bir tanesidir. Suriye krizinin ilk yıllarında Suriyeli mültecilerin çalışma haklarının olmaması emeklerinin sömürüldüğü ve iş güvence ve güvenliğinin olmadığı mevsimlik tarım işçiliği gibi işlerde çalışmak zorunda kalmalarına neden olmuştur. Bu durum hala sürmekle birlikte, “6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” geçici koruma altındaki kimselere çalışma hakkının tanınmasıyla kısmen çözülmüştür. Kanunla ayrıca Suriyeli mültecilerin emek gücüne katılımlarının pratikte sağlanması hedeflenmiştir. Türkiye hükümeti bu alana Suriyeli nüfusa istihdam için gerekli becerilerin kazandırılması için eğitim programları sağlayarak ve böylece serbest meslek becerilerinin geliştirilmesini destekleyerek müdahale etmiştir.

Suriyeli mültecilerin toplumsal uyumu “geliştirme, yönlendirme ve eğitim hizmetleri” artırmak hedefiyle Toplum Merkezleri oluşturulmuştur.31
31 İbid.

Toplum merkezleri “çocuk programı, yetişkin programı, ihtiyaca yönelik seminerler, saha çalışmaları, yönlendirme, ev sahibi halkla kaynaştırma, kültürel faaliyetler ve psiko-sosyal faaliyetler” gibi alanlarda hizmet vermektedir.32 
32 İbid.

Çocuk ve yetişkin programlarında dil kursları, toplumsal uyumu artıracak sosyal ve kültürel faaliyetler, mesleki eğitim gibi hizmetler sağlanmaktadır. 
Yönlendirme faaliyetlerinde Suriyelilerin sağlık ve eğitim hizmetlerine yönlendirilmeleri, ihtiyaç sahibi kimselerin tespit edilmesi, merkezi yönetim tarafından  sağlanan hizmetlere ulaşma şansı olmayan Suriyelilere yönelik bilgilendirme etkinlikleri düzenlenmektedir.33
33 İbid

4. AB ve Türkiye’nin Dayanıklılık İnşası Stratejilerinin Etkinliği

Avrupa Birliği Suriyeli mültecilere insani yardımı Avrupa Topluluğu İnsani Yardım Bürosu (ECHO) bünyesinde oluşturulan Türkiye Mülteci Tesisi ile sağlamakta  dır. Söz konusu tesisin amacı Türkiye’deki geçici koruma altındaki sığınmacılara AB yardımlarının hızlı ve etkili bir biçimde ulaştırılabilmesi için bir koordinasyon mekanizması sağlamaktır. Türkiye Mülteci Tesisinin odak noktası insani yardım, eğitim, göç yönetimi, sağlık, belediye altyapısı ve sosyal-ekonomik destektir. 4.06.2018 tarihi itibariyle insani yardım ve insani yardım dışındaki destek faaliyetlerinin uygulanması 6 Milyar Avro taahhüt edilerek sözleşmeye
bağlanmıştır.34 
34 European Commission, The E U F acility f or R efuges i n T urkey. W eb P age:
https://ec.europa.eu/neighbourhoodenlargement/sites/near/files/frit_factsheet.pdf.   Son erişim tarihi. 11.08.2018.

Bunun 1.94 Milyar Avro’luk bölümünün ödemeleri gerçekleşmiştir.35 
35 Ibid.

Ayrıca, Suriyeli mültecilerin dayanıklılık kapasitesini artırma amacıyla AB Güven Fonunu benimsenmiştir. AB Güven Fonu vasıtasıyla Aralık 2014’ten bu yana Suriye’nin komşu olduğu ülkelere, yani Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan’a ve Türkiye’de yaşayan 1,5 milyona yakın Suriyeliye insani-olmayan
yardım sağlanması hedeflenmiştir.36 
36 Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu, AB Suriye Güven Fonu: Suriyeli Mültecilere ve Ev Sahibi Topluluklara Destek için Sağlananan Yeni Yardım Paketi 1 Milyar Avro Sınırını aştı.

Fonun amacı Suriyeli mültecilerin uzun vadeli eğitim, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını ele almaktır. Fon öncelikli olarak çocuklar ve gençler için eğitim 
olanaklarının artırılması ve geçim kaynakları ve toplumsal uyum gibi hem mültecilere hem de ev sahibi topluluklara fayda sağlayacak alanlara müdahale etmeyi öngörmekteydi.
AB verilerine göre en büyük insani yardım kalemi Dünya Gıda Programının talebi doğrultusunda Suriyeli mültecilerin günlük ihtiyaçlarının karşılanmasına
yönelik Acil Durum Sosyal Güvenlik Ağı (ESSN) tarafından sağlanan 278 Milyon 400 bin Avroluk yardımdır. Avrupa Birliği’nin ikinci büyük yardım kalemiyse
UNICEF’e sağlanan 34 milyon Avroluk hibedir. Bu fon İnsani Yardım Acil Durumlarda Eğitim öncelik alanında yer alan mülteci çocukların kayıt oranının ve
derse devamlılığın artırılması için sağlanan şartlı nakit transferidir. 37 
37 ibid.

Ayrıca, Katılım Öncesi Yardım Aracı(IPA) ve İçişleri Göç İdaresi kapsamında Türkiye’ye dönen mültecilerin ihtiyaçlarının karşılanması için 12 milyon Avro 
ve IPA’nın Milli Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Suriyeli Mültecilerin Dayanıklılığını Geliştirme Stratejileri Eğitim Bakanlığı ile yaptığı antlaşma ile 90 milyon Avro, 
Sağlık Bakanlığıyla yaptığı antlaşma ile de 120 milyon Avro yardım yapılmıştır.38 
38 T24, İnan Ketenciler, AB Suriyeli Mülteciler için Türkiye’ye şu ana kadar 676 milyon 600 bin avro yardım yaptık, 28 Kasım 2016. Son erişim: 24 Temmuz 2014.   
http://t24.com.tr/haber/ab-suriyeli-multeciler-icin-turkiyeye-su-anakadar-676-milyon-600-bin-avro-yardim-yaptik,373522


Toplamak gerekirse, Avrupa Birliği fonlarının yüzde 46’sı insani yardıma, yüzde 15’i mültecilerin sağlık hizmetine ulaşımının sağlanmasına, yüzde 28’i eğitime, yüzde 8’i sosyoekonomik desteğe ve yüzde 3’ü göç yönetimine sağlanmakta dır.39
39 Factsheet, Education, Health and Socio Economic Support Under the EU Facility,


Türkiye hükümeti ve Avrupa Birliği geçici koruma altındaki sığınmacıların dayanıklılığını artırmaya yönelik müdahalelerde bulunmuştur. Söz konusu
müdahaleler onların karşı karşıya kaldıkları kısa vadeli gıda, barınma, sağlık, eğitim gibi temel sorunlarını çözmeye ilişkin etkili ve önemli adımlardır. Ancak
söz konusu adımlara rağmen yukarıda bahsi geçen müdahale alanlarında önemli sıkıntılar bulunmaktadır. Öncelikli olarak çocuklar ve kadınlar gibi hassas
konumda olan gruplar hala yapısal sorunlardan mustariptir. Suriyeli mülteci çocukların okullaşma oranı oldukça düşüktür. Yüzde elliden fazlası okula kayıt
yaptırmamaktadır. Çocukların birçoğu çocuk işçiliği, çocuk yaşta yapılan evlilikler, radikalleşme, doğum belgesi alamama, aile içi şiddete maruz kalma gibi sorunlarla başa çıkmaya çabalamaktadır. Bir diğer sorunsa Suriyeli sığınmacılar arasında cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet vakalarında önemli bir oranda artışın olmasıdır. Mağdurlar sadece kadınlar ve kız çocukları değildir. Erkekler ve LBGT bireyleri toplumsal şiddete maruz kalmaktadır. Diğer bir sorunsa dil sorunudur. Eğitim ve sağlık hizmetlerinden etkin bir biçimde yararlanılmasını engelleyen sıkıntı dildir. Ayrıca mültecilerin önemli bir kısmı psikolojik yardıma ihtiyaç duymaktadırlar. Suriyeli mülteciler Türkiye toplumunun yeni ötekileri olmuştur. Türkiye’de ekonominin durağanlaşmasıyla birlikte Suriyeli mülteciler giderek daha fazla fiziksel saldırıya varacak düzeyde yabancı düşmanlığına maruz kalmıştır.

5. Sonuç

Pratikte yaşanan sorunların yanı sıra Suriyeli mültecilerin dayanıklılıklarının inşası AB’nin dış ilişkilerine getirmiş olduğu “ilkeli faydacılığın” bir tezahürüdür.
AB’nin yüksek miktarda fonu Türkiye aktarması özünde Suriyelilerin temel insani haklarından biri olan sığınma hakkının bizatihi AB tarafından ihlalini perdelemeye
yönelik yaklaşımdır. İnsani yardım ve dayanıklılık inşası bağlamında Türkiye’de yaşayan mültecileri fonlayarak AB, mülteci akınını durdurmayı hedeflemektedir.
Fonların etkin ve adrese ulaşan bir şekilde verilip verilmediğine bakılmaksızın ve Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları alanındaki reform isteksizliğine rağmen,
Türkiye AB’nin mültecilere karşı jandarma rolünü üstlendiği sürece, AB Türkiye hükümetini fonlamaya ve reform karşılığında mali yardım temeli üzerine kurulu
siyasi şartlılığın temel prensibini göz ardı etmeye devam edecektir.

Türkiye’nin de Suriyeli mültecilere yaklaşımı AB’den çok farklı değildir. Tıpkı AB gibi güvenlik-istikrar ve normatif değerler arasında ikileme düştüğünde,
Türkiye güvenliği tercih etmektedir. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye Suriye sınırında 9000 km uzunluğunda ve 3 buçuk metre derinliğinde duvarın inşasını
tamamlayarak dolaylı bir biçimde AB’nin sınır güvenliğine katkıda bulunmuştur.40
40 Sputnik, Suriye Sınırına Örülen Mödüler Beton Duvarda 774 Kilometre Tamam,
https://tr.sputniknews.com/columnists/201711221031106429-suriye-sinirina-orulen-moduler-duvar/    Son Erişim Tarihi: 11.08.2018.

Mültecilerle ilişkilerindeyse mültecileri insani ihtiyaçları olan ve ileriki süreçte Türkiye toplumunun bir parçası olacak kimselerden ziyade AB ile ilişkilerinde
önemli bir koz olarak değerlendirmiştir. AB ile ilişkilerin siyasi gerekçelerle gerilmesi durumunda AB’yi Suriyeli mültecilere sınırları açmakla tehdit etmiştir.
Suriyeli mültecilere yönelik güvenlik merkezli uygulamalar ve özellikle Geri Kabul Antlaşması Suriyeli mültecilerin sığınma hakkını AB’nin dışında tutmasına
neden olmaktadır. Bu durum bir taraftan AB’ye yönelik göç akışının illegalleşme si bakımından önemli bir işlev görürken, diğer taraftan insan kaçakçılığı ve kaçak çalıştırma gibi rant alanlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Güvenlik merkezli uygulamalar mültecilerin en temel hakkı olan yaşam hakkının ihlaline ve emeklerinin sömürülmesine neden olmaktadır. Bu durum mültecilerin ev sahibi ülkeyle toplumsal bütünleşmesini ciddi bir biçimde etkilemektedir. Yasal olmayan yollarla AB sınırlarını geçmeye çalışan mültecileri engelleme ve geri gönderme üzerine kurulu bir yaklaşım yeni fiziksel ve fiziksel olmayan duvarların inşasına neden olmakta ve söz konusu duvarlardan geçmeye çalışanları caydırmak üzerine kurulu bir güvenlik piyasası oluşturmaktadır. Kısaca, AB sınırlarında merkezileşen ve Türkiye gibi AB’nin çeperinde olan ülkelere yayılan göç yönetimi bir taraftan göçmenleri illegalleştirmekte, AB’nin insani yardım fonlarıyla önemli bir tezatlık oluşturmaktadır. 

Ancak bundan daha önemlisi Suriyeli mültecilerin yaşama tutunmalarını sağlayacak daha iyi çalışma ve hak arama mücadelelerinde önemli bir bariyer oluşturmaktadır.

Kaynakça

Börekçi, D. Y., & Gerçek, M. (2017). Resilience Kavramının Sosyal Bilimlerde Türkçe Kullanımları Bağlamında Değerlendirilmesi. Pamukkale University
Journal of Social Sciences Institute.
Commission, European. (2012). Communication from the Commission to the European Parliament and the Council: The EU Approach to Resilience: Learning
From Food Security. Brussels, European Commission.
Commission, European. (2014a). Communication from the Commission to the European Parliament and the Council on the short term resilience of the
European gas system Preparedness for a possible disruption of supplies from the East during the fall and winter of 2014/2015, Brussels 16.10.2014, COM (2014) 654. . 
Brussels Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Suriyeli Mültecilerin Dayanıklılığını Geliştirme Stratejileri Commission, European. (2014b). Report from the Commission to the European
Parliament and the Council: First Report on Progress by Turkey in Fullfulling the Requirments of its Visa Liberalization Roadmap.
Commission, European. (2016a). Commission Staff Working Document.
Accompanying the document Communication from the Commission to the European Parliament, the Council, the European Economic and Social
Committee and the Committee of the Regions Lives in Dignity: from Aiddependence to Self-reliance Forced Displacement and Development.
Commission, European. (2016b). Communication from the Commission to the
European Parliament, the Council, the European Economic and Social Committee and the Committee of the Regions: Lives in Dignity: From Aid
Dependence to Self Relience: Forced Displacement and Development; COM(2016) Brussels.
Commission, European. (2016c). Joint Communication to the European Parliament
and the Council: Joint Framework on Countering Hybrid Threats: A European Response, Brussels 06.04.2016. Brussels.
Commission, European. (2016d). [Proposal for a Regulation of the European Parliament and of the Council amending Regulation (EC) No: 539/2001 listing
the third countries whose nationals must be in possession of visas when crossing the external borders and those whose nationals are exempt from
that requirement ].
Commission, European. (2016e). Report from the Commission to the European Parliament and the Council: Second Report on Progress by Turkey in Fullfulling
the Requirments of its Visa Liberalization Roadmap.
Commission, European. (2016f). Report from the Commission to the European Parliament and the Council: Third Report on Progress by Turkey in Fullfulling
the Requirments of its Visa Liberalization Roadmap. Retrieved from
Council of Foreign. Affairs. (2016). Shared Vision, Common Action: A Stronger Europe: A Global Strategy for the European Union's Foreign and Security Policy.
Ekinci, M. U. (2016). Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması ve Vize Diyaloğu. Retrieved from İstanbul:
Güder, M. (2016) Türkiye’deki Dış Göç Olgusuna Sosyoekonomik Bir Yaklaşım ve Avrupa Birliği ile Geri Kabul Antlaşması’nın Olası Etkileri, Vol 24 (30), 129-137.
İçduygu, A. (2015). Syrian Refugess in Turkey: The Long Road Ahead.
Juncos, A. E. (2017). Resilience as the new EU foreign policy paradigm: apragmatist turn? European Security, 26(1), 1-18. doi:10.1080/09662839.2016.1247809
Kaya, İ., & Eren, Y. E. (2015). Türkiye’deki Suriyelilerin Hukuki Durumu: Arada Kalanların Hakları ve Yükümlülükler. SETA.
Tanrıkulu, F. (2017). Türkiye'de Yaşayan Suriyeli Çocukların Eğitim Sorunu ve Çözüm Önerileri. Düşünce Dergisi, 22(86), 127-144. ö 114
Zelal Başak Kızılkan Council of European Union. (2013 ). Council conclusions on EU Approach to
Resilience, 3241st Foreign Affairs Council Meeting Brussels, 28 May 2013. Bruseels: Council of the Europaan Union.
Yavuz, Ö. (2015). Türkiye'deki Suriyeli Mültecilere Yapılan Sağlık Yardımlarının
Yasal ve Etik Temelleri. Mustafa Kemal University Journal of Social Sciences Institute, 12(30).

***