19 Mayıs 2019 Pazar

Başkanlık bizi Kesmez, bize ‘Sultanlık’ yaraşır


Başkanlık bizi Kesmez, bize ‘Sultanlık’ yaraşır


Israfil K. Kumbasar

28 OCAK 2011 KÖŞE YAZARLARI YAZILARI.,


Adamı nezarete çek, cep telefonuna ‘şaibeli’ bir takım insanların numaralarını yükle. Ardından kocaman bir ‘dosya’ eşliğinde doğru kodese.
Adamı ‘koltuğundan’ et, yargıya gitsin. Yargı bir değil, iki değil ‘tam 12 kez’ göreve iade etsin, sen 13’üncü kez “Kalk o koltuktan” diye bir kez daha 
yakasına yapış.

Adamı hiçbir somut delile  ‘darbeci’diye damgala, meydan meydan dolaşıp hakaretler yağdır, hâkim dosyaya bir bakıp, “Bunda ne var yahu, suç bile sayılmaz” diyerek dosyayı rafa kaldırsın.
Adamı ‘zanlı’ yap, dava dosyasını ‘avukatından’ bile gizle, ama ‘işbirlikçi kalemlere’ sızdır, ertesi gün çarşaf çarşaf ‘yandaş medyada’ yer alsın. 
Kadın yürek yangınıyla  “Bu referanduma evet demek, gaflettir, ihanettir”  desin, bu kez onun sözleri ‘suç’sayılsın ve tazminata mahkum edilsin.
Hepsi son bir haftanın ‘hukuk’ harikaları.

Dikkat buyurun, bu harikaların bir ayağında ‘polis’, bir ayağında ‘yargı’, diğer ayağında ise ‘medya’ var. ‘Şeytan üçgeni’ yoksa böyle bir şey midir?..

***
Yukarıdaki manzaraya bakıp da hâlâ yargıdan dert yananların, ‘nasıl bir hukuk sistemi’ istedikleri, ‘nasıl bir yapılanma’ peşinde oldukları doğrusu 
şâyan-ı dikkattir.

Anayasa Mahkemesi’nden tutun, HSYK’na kadar tüm hukuk aygıtlarına köklü bir ‘format’ atmaya and içtikleri belli. Zaten açık açık itiraf ettikleri gibi, 
‘ipe sapa gelmez’ yasal düzenlemelerle de bu isteklerini hayata geçiriyorlar.
Ama insan anlamakta zorluk çekiyor. ‘Tayinler’, ‘terfiler’, ‘şaibeli kararlar’ ortadayken, ikide bir ‘kuyruğuna basılmış’kedi gibi miyavlamak neyin nesi olur?
Demek ki yapılanlar ‘yeterli’ bulunmuyor. Güya ‘hukuk’ adı altında, kindar bir hesaplaşma, bir ‘sindirme operasyonu’ almış başını gidiyor.
Hani bir parça samimiyet taşısalar, ‘paşa’ yapmaya niyetlendikleri İmralı canisinin durumunu da irdeler ve en azından ‘halkın önüne’ çıktıklarında 
hicap duyarlar.

Nerede? Binbir pişkinlikle  “O devletin işi” deyip, topu taca atmaya çalışıyorlar.
Sırra kadem basan Hizbullah militanları için de aynı yaygarayı basmadılar mı?

***
Vatandaşın tek dayanağı olan ‘hukukî yapı’ bu durumdayken...Köşk sakini tutup ‘Başkanlık sistemi’ konusunu yeniden tartışmaya açtı. 

Amiyane tabiriyle ‘her kuşu’ öptük, bir ‘leylek’ kaldı.

Hiç hesaba katmıyor ki, zat-ı âlilerinin görev süresi bile meçhul. Yarın kaldırın telefonu, “Ne kadar daha oradasınız?” diye sorun bakalım. 
Yemin billah kendisi bile bilmiyor orada ne kadar kalacağını. 
Ortada somut bir yığın hukuk ihlali varken millete yeniden ‘cambaza bak’ deniliyor.
Yeni dönemde ‘sıfır bir anayasa’ yapılmalıymış, ‘başkanlık sistemi’ bazı sakıncalar taşıyormuş.
Peki ya nezarette telefona girilen kayıtlar.
Sırra kadem basan Hizbullahçılar.
‘Devlete yön verme’ iddiasında haftalık demeçler yayınlayan İmralı’daki bebek katili.

Onlara dair bir görüşünüz var mı?

- “Tabiî Türkiye bir hukuk ülkesi canım. Bu meseleleri soğukkanlılıkla...” 
Yedik gitti biz de, aynen buyurduğunuz gibi.

***
Aslında ‘hukuk üzerine’çevrilen bunca fırıldağa bakınca, Çankaya’daki gül yüzlü mübarek zata vermek hak elzem oluyor.
‘Başkanlık sistemi’ kesmez, sakıncaları var.

Yoksa Orta Doğu’daki bazı akl-ı evvellerin dillerine doladığı gibi, ‘Sultanlık’ sisteminde mi karar kılsak. Ülkedeki ‘fiilî’ duruma daha uygun düşmez mi?
Ne dersiniz?

****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder