13 Ekim 2016 Perşembe

Son Haçlı Seferi PKK AÇILIMI BÖLÜM 8




Son Haçlı Seferi PKK AÇILIMI BÖLÜM 8


   İlk hedefleri Türkiye Cumhuriyeti’ne ortak olmak PKK yandaşları ve ele başlarının “ Ya ortak devlete razı olursunuz, ya da Türkiye bölünecektir " şeklinde savurdukları tehditler, 




Haçlı projesinin geldiği aşamayı gösteriyor 

ABD’nin kendi çıkarları çerçevesinde bölgeyi dizayn edip sınırları yeniden çizen Büyük Ortadoğu Projesi her geçen gün nihai hedefine adım adım ilerliyor. 
Bir başka tespit de şöyledir. Önemli olduğu için tekrarlayalım;"PKK açılımı"nın kısa döneme ait maddeleri ile orta ve uzun vadedeki, (Anayasa değişiklikleri 
dahil) düzenlemeleri bu kitapta ayrıntılarıyla yer almaktadır. AB’ye uyum (!) düzenlemeleri gibi, PKK açılımının kaynağı da, yine PKK’ya ait olan bu proje 
kitaptır. 

BOP’un Türkiye bölümü olarak gördüğümüz bu Proje kitap ile, kendisine BOP’un eşbaşkanı diyen sayın Erdoğan arasında bir bağ olabilir mi? Bu soruya 
cevap arayanlara yardımcı olmak düşüncesiyle, büyük bir parantez açalım ve sayın Erdoğan’ın, BOP eşbaşkanlığı görevinin ne olduğunu doğru olarak 
anlayabilmek için, kendi ifadesine, sadece iki örnekle müracaat edelim. 
BOP’un amacı belli...

Birincisi; "Büyük Ortadoğu Projesi’nin amaçları bellidir ve o amaçların içerisinde Türkiye’nin üstlendiği görev de bellidir. BOP Ortadoğu barışına yönelik 
olarak kurulmuş ve bunun yanında ekonomik kalkınmasına yönelik, oradaki özgürlüğe yönelik, kadın haklarına yönelik, eğitim özgürlüğünü daha ileri 
safhalara taşımak için kurulmuş ve atılmış bir adımdır ve burada Türkiye’ye de bir görev verildi ve biz bu görevi üstlendik." (13.01.2009 TBMM Grup 
konuşması) 

İkincisi; "Amerika’nın ’Büyük Ortadoğu Projesi’var ya, "Genişletilmiş Ortadoğu yani, bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir, bir merkez olabilir. Bunu 
başarmamız lazım." (18.2.2004 Hürriyet) 

Bütün bu bilgilerin ışığında, sayın Başbakan Erdoğan’a verilen BOP eşbaşkanlığı göreviyle, bu yaşananların; Irak’ın mahvedilmesi ve PKK bölücü terör örgütünün nasıl bir bağlantısının olabileceğini düşünmeli ve açıklığa kavuşturmalıyız. Çünkü bu husus çok önemlidir. 

" PKK Açılımı " ve kafa karıştıran tartışmalar; 

İktidar sahipleri ve yandaşlarının iddia ettiği; "PKK açılıma karşıdır. Tasfiye olacağını anladığı için terör yoluyla provokasyon yapıyor" şeklindeki 
değerlendirmelerin yanlış ve tehlikeli olduğunu söylemeliyiz. 
PKK şartlarını kabul ettirdikçe, meşruiyet ve güç kazanmaktadır. Açılım paketinin gereği yapıldığında devletin hukuna dahil olacak ve etnik kimliğiyle temsil 
noktasına çıkacaktır. Bu kazanımlarla düşman saydığı Türkiye’yi gerilettiğine, vura vura mevzileri düşürdüğüne inanarak daha büyük boyutlu saldırıları 
düşünecektir. Kandil’den inen teröristlerin Habur’da zafer işareti yapmaları bunun bir delilidir. Terör örgütünün kazandığını düşündüğü bir sırada saldırıları 
durdurmasını beklemek, safça bir davranış olur. 
Onun için iddia edildiği gibi örgüt "provokasyon" yapmıyor, aksine saldırılarını artırıyor. Hatırlayalım, PKK’lılar TRT-6 yayına başladığında, özetle; "Vura 
vura dilimizi aldık. Yarın da toprağımızı alacağız" dememiş miydi? Örgütün mantığı böyledir. Siz bunu anlayamazsanız, çook, çok kan akar. 
Hiç şüphe yok ki, PKK hedeflerine ulaşıncaya kadar teröre devam edecektir. Bu gerçek iyi bilinmelidir. İlk hedefi Türkiye Cumhuriyeti’ne ortak olmaktır. Sonra 
1978 kuruluş bildirisi 1’inci maddesinde açıkladığı gibi; "Bağımsız, Birleşik, Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti"nin kuruluşuna geçmektir. 
PKK örgütlenmesini de buna göre yapmaktadır. Teröristbaşının talimatıyla Türkiye, Irak, İran ve Suriye topraklarını esas alan konfederal bir sistemi 
gerçekleştirmek amacıyla kurulan KCK, (PKK’nın Türkiye Meclisi) şehirlerde kaos çıkarmaya ve bölgelerde özerk yasama, yürütme ve yargı sistemi 
oluşturmaya çalışmaktadır. Son zamanlarda sokakları ateşe veren KCK, "şehir terörü"nü tırmandırarak, kalkışma günü için ortam hazırlamaktadır. 
Alt yapı hazırlanıyor 

Bu konuda, ABD’nin desteğiyle Suriye vizesinin kaldırılması, Bağdat’ta iki ülke bakanlarının "ortak hükümet" toplantısı yapma maskaralığı gibi gelişmeler, 
sanki Barzani yönetimiyle ilişkilerin ve Güneydoğumuzla bütünleşmenin psikolojik alt yapısını hazırlıyor. 
Bu konuda daha da ileri giden AKP milletvekili Mir Dengir Fırat bakınız neler söylüyor; "Irak halkı federal bir yapıyı tercih etti, oranın adı Kuzey Irak değil 
Kürdistan’dır, saygılı olmalıyız. Kürdistan’a vize kaldırılmalı. Erbil’den sonra Süleymaniye’de de konsolosluk açmalıyız. Banka şubeleri açılmalı, ticareti 
artırmalıyız.. vs. 

Meğer Irak Anayasası’nı işgalci ABD değil de, Irak halkı yapmış ve federal bir yapıyı kabul etmiş. Biz de buna saygılı olmalıymışız. Demek ki kardeş Irak’ta, 
1.5 milyon Müslüman boşuna öldürülmüş, iğrenç işkence ve tecavüzler boşuna yapılmış, Irak boşuna mahvedilmiş, yüzbinlerce namuslu kadın boşuna 
pazarlara düşmüş, ülke boşuna kanlı bir arenaya döndürülmüş, Türkmenler boşuna toplu katliama maruz kalmış, liderleri boşuna suikastlara kurban gitmiş 
ve boşuna Barzani’nin azınlığı yapılmış. 

Demokrasiden Anladıkları!.. 

Şu hale bakınız, yaşanan bu facialar adamın umurunda değil. Bunların insan haklarından, demokrasiden, özgürlükten, kardeşlikten, barıştan anladıkları belki 
de bu.. 
Zannedersiniz ki adam, kurulacak "Birleşik devletin" başına oturacak. Ne de olsa Kommagene Krallığından geliyor. Diyarbakır Belediye Başkanı’nın devletimize ve hükumetimize alenen küfretmesi, herkese laf yetiştiren Başbakanın bunu sineye çeker gibi susması, ele başlarının televizyonlara çıkıp, "ya ortak devlete razı olursunuz, ya da Türkiye bölünecektir" şeklinde savurdukları tehditler, Haçlı projesinin geldiği aşamayı gösteriyor olmalıdır. Hatırlanacak olursa, teröristbaşı da Türkiye’ye 2009 sonuna kadar süre tanımıştı. Ülkemizi korumakla görevli yöneticilerimiz ne yapıyor? 
Vatanımızda böylesine vahim durumlar yaşanırken, siyasi iktidar ne yapıyor diye soralım ve manzarayı görmeye çalışalım. 

İki Dilli Devlet!.. 

1- Bölücü teröre karşı "demokratikleşme" ve "özgürleşme" çerçevesinde başlatılan "PKK açılımı" ile "iki kimlikli", "iki dilli" devlet düzenine doğru adımlar 
atılıyor. 

2- Terör örgütü şehirleri ateşe verirken, güvenlik güçleri ya ortalarda görünmüyor, vatandaşın mal-can güvenliği teröristlerin insafına terkediyor, yada yetersiz güçle müdahale edildiğinden polisimiz çok zor durumda kalıp panzerleri yakılıyor ve canını kaçarak kurtarmaya çalışıyor. 

3- Ankara’da; yerli ve yabancı güçler tarafından, devletin beyni diyebileceğimiz en tepedeki organ ve kurumların kuşatılması sürüyor ve güven bunalımı 
derinleşiyor, karar alma mekanizması zayıflıyor; Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, bazı mahkemeler, hakim ve savcılar, Türk Silahlı Kuvvetleri ve 
bazı etkili kişilere karşı, müthiş bir baskı ve medya kampanyası desteğinde yıpratma programı uygulanıyor. 

4- Borç batağındaki, üretim gücü gerileyen ülke ekonomisi çöküntüye sürükleniyor. 

Bütün dünya; devletimizin içinde bulunduğu bu durumu, kendini devlet zanneden bazı iktidar sahiplerinin rolünü, bölgede kanun hakimiyetinin 
kurulamadığını, buna karşılık örgüt otoritesinin güçlendirildiğini seyrediyor. 

Çaremiz vardır ;

Bu ağır tablo karşısında seyirci kalınamaz, her halde yapılacak çok şeyler vardır. Kimse dur bakalım, bekleyip görelim diyemez. Çünkü yok olmanın 
denemesi de olmaz. Aynen ölümün denemesinin olmadığı gibi. O halde ayağa kalkarak kurtuluşun da, çarenin de kendimizde olduğunu görmeliyiz. Her şeyden önce, bu milletin de, bu devletin de çok güçlü olduğuna inanmalıyız. Çare bu gücün harekete geçirilmesindedir. Bunun ilk şartı da, milletimizin gerçekleri bilmesine bağlıdır. 

Bu görev de gerçeği bilenlere, felaketin farkında olanlara düşmektedir. 
Tabii felaketin farkında olduğu halde; iktidardan nemalananlar, dünyalığını tutanlar ve beklentileri olanlardan, tuzu kurulardan, sırça köşkten etrafa "aman 
iktidarı sıkıntıya sokacak işler yapmayın" fetvası yayanlardan, mevkii, dünya görüşü ne olursa olsun medet umulamaz. 

Namus Erbabına düşen görev 

Onun için bu mukaddes görev, felaketi farkındaki namus erbabının omuzlarındadır. Namus erbabı; durmadan, dinlenmeden vatandaşa, "PKK Açılımı"nın gerçek yüzünü, bu aziz vatanı bölmek isteyen Son Haçlı Seferi olduğunu anlatmak zorundadır. Demokrasilerde partilerin, en çok korktukları gücün vatandaşın oyu ve sandık olduğu bilinciyle, her vesileyle sorumlu AKP yöneticilerine, sesini yükselterek uyarmanın yolunu bulmalıdır. Bu yolda vebalin en büyüğü ise, AKP’li bakan, milletvekili ve parti yöneticilerindedir. Bu sorumlular ilk önce; Parti ve hükümet yetkililerine, kökeni ne olursa olsun hepimizin Türk Milleti’nin eşit ve şerefli evladı olduğumuzu, etnisite/ırk kümelerine göre ayrıştırmanın, yok olmak anlamına geldiğini izah etmelidirler. 
Açılım sona erdirilmelidir 

Tabii her şeyden evvel de, " PKK açılımı"nın acilen durdurulması için çalışılmalıdır. Bu yanlıştan dönülmezse, Ülkemizin kanlı bir kargaşanın içine 
sürükleneceği açık bir dille anlatılmalıdır. 

Özetlenen bu demokratik çalışmalar yapılabilirse, ülkemizin büyük bir felaketin eşiğinden dönmüş olacağına şüphe yoktur.. Hem de en kestirme yoldan. Eğer 
bu demokratik çalışmalardan beklenen sonuç alınamazsa, kesin çözümün tarihi önümüzdeki milletvekili seçimleri olacaktır.. Seçmen vatandaşlar tereddüdü 
bırakarak, ülkemizi ağır bir çıkmaza sürükleyenleri, yüzümüze karşı ve çekinmeden, hala " Bize BOP’un eş başkanlığı görevi verildi" diye övünenleri, sandıkta azletmeli dir. Verilen mukaddes emanet geri alınmalıdır. Vebalden kurtulmanın da, milletimizin selamete çıkmasının da yolu bu kadar açık ve kolaydır. 

halde buyurun bu milli göreve. 


***** 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder